26 Şubat 2009 Perşembe

Türk Dünyası; Bahtiyar Vahapzade’yi sevgi ve saygıyla uğurladı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Azerbaycan’da söylenen çok güzel kelimelerden, cümlelerden biri: Vefat etti yerine, dünyasını değiştirdi.
Türk Dünyasının ünlü ve milli şairi Bahtiyar Vahapzade adını duymayan, şiirlerini okumayan, O’nun şiirlerindeki lezzeti almayan yoktur. Veya böyle biliyor, böyle olmasını istiyorum, bekliyorum.
BAHTİYAR VAHAPZADE
1925 yılında, Azerbaycan’ın Şeki (Nuha) kentinde doğdu. 1934 yılında Bakü’ye göçeden Bahtiyar Vahapzade, Azerbaycan Devlet Üniversitesinin filoloji bölümünden 1947 yılında mezun oldu. Aynı bölümde asistan olarak çalışmaya başladı.
1964 yılında ünlü Azeri şair Samed Vurgun hakkında yazdığı tezle doktorasını verdi. Mezun olduğu üniversitede Muasır Azeri edebiyatı profesörü olarak görev yaptı. Azerbaycan Parlemantosunda milletvekili olarak hizmet veren, Azerbaycan Halk Cephesinin önde gelen isimleri arasında yeralan Bahtiyar Vahapzade, Türkiye’de daha çok Varlık dergisinde yayımlanan ve Fuzuli hakkındaki eleştirilere cevap niteliği taşıyan “Yel Kaya’dan Ne Aparır?” başlıklı yazısıyla tanındı.
Türk Edebiyatı dergisinde uzun yıllar yazı ve şiirleri yayınlanan, 1975 yılında Azerbaycan Devlet mükafatına layık görülen ve kendisine “Emekdar İnce-sen’et Hadimi” unvanı verilen Bahtiyar Vahapzade, şiirin yanında uzun manzumeler veya manzum hikayeler (poema) ve tiyatro eserleri yazdı, çeşitli tercümeler yaptı. Uzun manzumeleri arasında Cezayir Milli Kurtuluş Hareketi’ne hasredilmiş “Yollar Oğullar” ve kompizatör Üzeyir Hacıbeyli’ye ithaf ettiği “Mugam” bunlardan iki tanesi olarak bilinir.
Şiirlerinin pek çoğu bestelendi. Ayrıca “İkinci Ses, Yağıştan sonra, Artığ adam, Vicdan” gibi isimleriyle bilinen tiyatro eserleri de çalışmaları ve yayınları arasında yeraldı.
Lord Byron’ın “Abidon Felinisi”ni Azeri Türkçesine çeviren Batiyar Vahapzade’nin şiirleri Sovyetler Birliğindeki bir çok dile ve bu arada bir çok Türk lehçesine, ayrıca, Almanca’ya, Fransızca’ya, Farsça’ya çevrilerek kitap halinde yayınlandı. 2002 yılında “Benim Garibim” adlı şiir kitabıyla Romanya Kültür Bakanlığı tarafından Komodor Madalyası ödülene layık görüldü.
Yayınladığı 22 şiir kitabından bazıları; Menim Dostlarım (1949), Sade Adamlar (1956), Şairin Kitaphanası ( 1961), Bindörtyüzonaltı (1970), Benim Garibim (2002) şeklinde sıralanırken, “Feryat” (manzum-1991, günümüz Türkçesine Yavuz Bülent Bakiler tarafından çevrildi), Nereye gidiyor bu dünya? (1991), İkinci Ses (1991), Özümüzü kesen kılıç-Göktürkler (1998: oyn. DT. Şinasi Sahnesi 2000-2001) oyunlarıyla da dikkat çekti.
Hakkında, Türkiye’de Mehmet Nuri Yardım “Edebiyatımızın güleryüzü” adlı yayınını 2002 yılında gerçekleştirdi.
Uzun süredir rahatsız olan, her fırsatta “Türk halkını ve Türkiye’yi çok seviyorum” diyen Samet Vurgun’dan sonra Azerbaycan’ın ikinci büyük şairi kabul edilen, yaşamı boyunca Azerbaycan’ın bağımsızlığı için mücadele veren Bahtiyar Vahapzade 13 Şubat 2009 tarihinde vefat etti.
14 Şubat 2009 tarihinde, yıllarca ders verdiği Bakü Devlet Üniversitesinin salonunda, Cumhurbaşkanı İlham Aliyev başta olmak üzere, bakanlar ve üst düzey yöneticiler, Türkiye’nin Bakü Büyükelçi’si Hulusi Kılıç’ın da aralarında olduğu, çeşitli ülklerin büyükelçileri, milletvekilleri, siyasetçiler ve kalabalık bir halk topluluğunun katıldığı törenin arkasından kılınan cenaze namazından sonar Bakü’de toprağa verildi.
GÜNÜN DÖRTLÜĞÜ; Demek ki, sevirem men vetenimi / Çoh azdır “veteni sevirem” demek / Vetenin yolunda babalar kimi / Canını, ganını veresen gerek.. (B. Vahapzâde) .
***
Sınıf arkadaşları Nazlı için diyorlar ki…
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İnsanların, yakınları, arkadaşları ve dostları için görüşlerini ortaya koymaları, ifade edip, yazmaları hatta yayınlamaları, kamuoyuyla paylaşmaları ne güzeldir.
Bu duygu ve düşünceler, ilköğretim öğrencileri arasında, sınıfları içinde, sınıf arkadaşları için olursa daha bir anlam kazanıyor, daha bir özellik ve güzellik taşıyor.
NAZLI’NIN SINIF ARKADAŞLARI
Nazlı önceki yazılarımda da belirttiğim gibi torunum. Ankara Özel Arı Okullarının, İlköğretim Okulunun 4-A sınıfında okuyor. Buz pateni sevgisi var. Bu konuda epey mesafe aldı. Hatta önümüzdeki yıllarda, önce Türkiye, sonra Dünya şampiyonluğu düşünceleri, hayalleri bile var.
Nazlı kayıtlarda torunum görünüyor… Ama o benim öncelikle arkadaşım. O’nunla her şeyi konuşuyor, tartışıyoruz… Kol kola girip, kaldırımlarda yürüyor, yürüyoruz.
Nazlı’nın, Özel Arı İlköğretim Okulu 4-A sınıfındaki arkadaşları, Nazlı için düşüncelerini yazmışlar… Minik kağıtlara, minik ellerle, sevimli yazılarıyla. Nazlı için arkadaşlarının, 4-A sınıfı öğrencilerinin (bazılarının) görüşleri şöyle efendim:
1- Sevgili Nazlı; Seni çok seviyorum. Biliniyor ki, 1. sınıftan beri arkadaşız. Seni çok ama çok seviyorum. Ayrıca çok mutluyum. Seni seven kişi (Aleyna Elisıkı,05.01.2009)
2- Nazlı, seni çok seviyorum. Sen bence dünyanın en güzel buz kızısın (Kraliçe olabilirsin). Bazen şımarabiliyorsun. Ama yinede biz bir arkadaş sayılırız (Elif Tüzün, 05.01.2009)
3- Bence Nazlı çok iyi bir kız.. Çok tatlı, canayakın, Paylaşımcı ve biraz da afacan. Arkadaşlarını seven, yardım eden, ne bileyim daha çok buna benzer şeyler. Onu çok seviyorum. Sevgiler (Duygu Naz)
4- Bence, sen Nazlı esprili bir kızsın. Şakacısın, komiksin, iyimisin. Ama bazenleri kızabiliyorsun. Ama içindeki iyilik bir çıkıyor, bir giriyor. Komiksin, hatta gülünce çok komik görünüyorsun. Duyguların ve hayallerin çok. Bu hayallerini gerçekleştirebilecek misin bilmiyorum? (Ece Toptaş)
5- Naime ablan burnunu ısırsın. Arkadaşım olursun. Nazlı zamanı iyi kullan. Lale gibi sınava hazırlan. İyi şanslar olsun Nazlı mutlu olursun inşallah. Seni çok seviyorum (Tomris Şilan Kurt, 05.01.2009)
6- Merhaba Nazlı. Nasılsın. Sen iyi birisin. Tabi kötü yanlarında var. Ama bunu sana söylersem kırılırsın. Saygılarımla. (İpek Tekiner)
7- Nazlı iyi bir arkadaş. Bazen kızıyorum. Ama çok seviyorum. Şeker düşünceli, ama yaramaz bir kız. (Selenay Çiftci).
ŞİMDİ BAKALIM
İlköğretimin 4 ncü sınıfında okuyan miniklerin, bir arkadaşı için görüşleri. Bunların içinde varolan, temellerinde bulunan sevgi. Nazlı için, arkadaşları için görüşlerini ortaya koyarlarken, sayfaya minik ellerindeki kalemlerle yazarlarken, aktarırlarken nezaket dolu dünyalarından aldıklarını toparlayıp aktarıyorlar. Kızgınlıkları yok denecek kadar az. Hatta, yer yer yok. Tertemiz dünyalarının, tertemiz duygularını anlatıyorlar, aktarıyorlar… Onların hepsini, bu satırların yazarı olarak ben de çok seviyor, sevgiyle kucaklıyorum efendim.
GÜNÜN HABERİ: Isparta’lı, Şair-Yazar Melâhat Ecevit’le Fatma Uçarlar, 21 Şubat 2009 cumartesi günü, Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi, Türkçe Topluluğu öğrencileriyle bir sohbet gerçekleştirdiler. Ecevit ve Uçarlar bu sohbetde, Türk dilinin Türkiye ve dünya üzerindeki hareketliliğinden, Atatürk ve Ziya Gökalp’ın dilimize verdikleri önemden, dil konusundaki yanlışlıklarımızdan, kentlerimizdeki tabelalarda yeralan yabancı hayranlığının fazlalığından sözettiler.
***
Türkoloji alimi Kilisli Muallim Rif’at Bilge
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ülkemizde öyle değerlerimiz var ki, bilmiyoruz, hatırlamıyoruz.
Merkezi Ankara’da bulunan ve kısa adı YOYAV olan (darda kalana dost, yolda kalana yoldaş ve aç kalana arkadaş olmayı ilke edinen iyiliksever insanların yeraldığı bir yardım kuruluşu) Yoksullara Yardım ve Eğitim Vakfı’nda, 21.02.2009 tarihinde;
- “Kilisli Muallim Rif’at Bilge” konulu bir panel vardı. Panel, Milli Eğitim Eski Bakanlarımızdan Hasan Celal Güzel tarafından yönetildi. Panele konuşmacı olarak; Dr. Uygur Tazebay, Prof. Dr. Adil Kılıç ve M.Yahya Efe katıldı.
Ertesi günü, yani 22.02.2009 tarihinde Kilis Yardımlaşma Derneği merkezinde, yine Kilisli Muallim Rif’at Bilge konulu ikinci bir anma, bilgilendirme toplantısı gerçekleştirildi.
İkinci günü yapılan toplantıya, konuşmacı olarak Dr. Uygur Tazebay, Mehmet Temel, Veli Kaya, Dr. İbrahim Ateş, H.Güner Özmen, İsa Kayacan ve M.Yahya Efe katıldı.
Her iki günde ortaya konulan, Kilisli Muallim Rif’at Bilge’yle ilgili araştırma ve değerlendirmeler gösteriyor ki;
Kilisli Muallim Rif’at Bilge; 1874 yılında Kilis’in Cadid mahallesinde doğdu. 22 Şubat 1953 tarihinde Ankara, Maltepedeki evinde geçirdiği kalp krizi sonucu vefat etti ve Ankara Cebeci Asri Mezarlığında toprağa verildi.
Kilisli Muallim Rif’at Bilge kimilerine göre 100 bin, kimilerine göre 3 bin kitap okudu.
Adının başına Kilis kelimesini ekleyerek, mesleği muallimliği de ilave ederek, Türkoloji dünyasının ünlü isimlerinin başında, ilk sıralarında yeralan Kilisli Muallim Rif’at Bilge, 1892 yılında Kilis Müftüsü Abdurrahman Efendi’den icazet-name aldı. 18 yaşında İstanbul’a geldi ve 1898 yılında İstanbul Darü’l Muallimin yüksek kısmından birincilikle Şahadetname alarak öğretmenlik mesleğine atıldı.
Muallim Rif’at Bey, önceleri Rüşdiye ve İ’dâdiler’de, sonraları liselerde Türkçe, Arapça, Farsça, Tarih ve Edebiyat öğretmenliği yaptı. Medresetü’i Kuzat’da Ceza Kanunu, İmam Hatip Mektebinde ise Felsefe dersleri verdi.
Ayrıca, İstanbul Üniversitesi İlahiyat ve Edebiyat Fakültesinde Arap Dil ve Edebiyat derslerini okuttu. Bu arada İstanbul Hukuk Mektebinden birincilikle mezun oldu.
Kilisli Muallim Rif’at’ın başlıca eserleri sıralamasında 17 rakamı var. Bunlardan:
1- Kitab-ı Dede Korkut (Alâ Lisan-ı Ta’ife-i Oğuzan, Dresden yazmasından 1914),
2- Divanu Lugati’t Türk (3 cilt. 1 ve 2 cilt 1915, 3. cilt 1917, İstanbul, Matbaa-i Amire)
10- Evliya Çelebi Seyahatnamesinin 7. ve 8. ciltlerinin Türkçeye çevrilmesi (1928)
Bu arada ifade etmeliyim ki, Kilisli Muallim Rif’at Bilge, alanında yetişmiş Türkologların başında gelmektedir.
Bugün, Muallim Rif’at ilgili eğitim çevrelerinde bile, YÖK ve Milli Eğitim Bakanlığı camialarında bile ilk anda bilinemiyor, hatırlanamıyorsa bu ayıbın oralarda görev yapanlara ait olduğunu kaydetmeliyiz.
KİLİSLİ MUALLİM RİF’AT BİLGE’DEN
Okumaya kanmadım,
Geçen ömre yanmadım,
Kırk yıldır muallimim,
Çok şükür usanmadım.
***
Yekta Güngör Özden’den: Dünden kalan
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şairler, yazarlar ortaya koyduklarıyla biliniyor, hatırlanıyor...
Yekta Göngör Özden, hukukçu, şair, gazeteci. Araştırmalarıyla dikkat çekiyor... Hangi alanda, hangi konuda değerlendirme, yorum yaparsa yapsın, mutlaka gerçeklerin mutlaka doğruların varlığıyla karşılanır, karşılaşırız
Yekta Güngör bir yorum adamıdır, isim ve imzasıdır..
Ele aldığı, işlediği, hazırlayıp, şekillendirip, sonuçlandırıp, sayfa ve sütunlara aktardıklarının tümünde ifade etmek istediğimiz gerçeklerle karşılaşırsınız...
DÜNDEN KALAN
Yekta Güngör Özden’in Ocak 2009’da günyüzü gören, seçme şiirlerinin, yeni şiirlerinin yer aldığı bir kitap Dünden Kalan. 96 sayfayla İstanbul’da basılmış, günyüzü görmüş. Kitabın ilk şiiri “Doyamadık” dan;
-Doğal kavşağındayız yaşamın,
Doğumdan ölüme...
Yürüyoruz ağır-aksak,
Ve bölüne… bölüne..
Burada dört mısra, bir anlatım bütünlüğü… Gerçeklerin tümü. Doğuyoruz, yaşamın içindeki varlığımızla, doğumdan ölüme yürüyoruz. Ama bölüne bölüne..Bundan daha güzel bir anlatım, ifade ediş olabilir mi?. Tebriklerimi sunuyorum efendim.
Yekta beyin şiirlerinin başlıkları da , şiirin anlatılmak istenilenin, verilmek istenilenin bütünlüğüyle ilgili ipuçları veriyor. Bunlardan; Özgün aydınlık, Suskunluk, Çözümsüzlük, Eskidi, derin, doğal, bilinmez, Ne oldu bize, Ne yapsak? Değişmez, Yitirdik, Biran gibi.
Sayfa 57’deki “Durmayacak” adlı şiirden aktarma yapalım, örneklerimizin doğruluğunu göstermek için:
- Hiç çizilmemiş bir sayfa,
Donduran yokluklarda,
Ağırlığında acıların,
Bekleyişlerin,
Kendi karanlığında.
Yekta Güngör Özden’in adressiz mektupları da vardır. Uzunca ve içi dolu. Bu konuda yazılmış bir mektup 93 ve 94 ncü sayfalarda yeralıyor:
- Yalnız sınıfın değil, okulun en güzel,
Güldükçe yanağında çiçekler açıyordu,
Çevrende belirgindi görkemli sevgi seli,
Eteğin rüzgârlarda kıvılcım saçıyordu.
*
Ne mektuplaşabildik, ne konuştuk tek sözcük,
Sınıf fotoğraflarında köşelerde kalmışız,
Ne de sen ayrılırken vedalaştık, öpüştük,
Şimdi nerelersin, alımlı-çalımlı kız?
*
Son mısradaki sorunun cevabı biliniyor: “Evlenmişsin-aile kararıyla duydum/Ağladım günler boyu, kara imiş yazgımız/Yürekten, yaşam boyu mutluluk diliyorum/Umarım bir yerlerde bir gün karşılaşırız” şeklindeki temenniyle noktalanıyor efendim.
Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı yineliyorum..
***
Mansur Ekmekçi’nin yeni şiirleri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Mansur Ekmekçi Adana ilimiz merkezinden seslenen, şair, yazar ve araştırmacılarımızdan..
Bize ulaşan yeni şiirleri var, duygu ve anlam yüklülükleriyle karşımıza çıkan Mansur Ekmekçi, azim ve kararlılığı, mütevazılığı, şiirimiz üzerindeki, şiir yolumuzdaki yürüyüşüyle, dikkat çeken, göz dolduran isim ve imzalardan biridir. O samimi ve gerçekci duyguların sahibidir.
Yazdıklarındaki başarı, gelecektekilerin bir ölçüde haber vericisi, garantisi olarak bize döner.
Benimle ilgili pek çok şiiri var Mansur Ekmekçi’nin. Hatta ilk şiiri, biraz mesafeli ve eleştiri yüklüydü. Bu şiir 30.06.2006 tarihinin taşıyıcısıdır. Bir toplantıda benden beklediği ilgiyi görememiş, konuşma sınırlılığımızı dayanamayarak “Şair İsa Kayacan’a” başlıklı uzunca şiirinde eleştirmiş, eleştirmişti. Sonra barıştık. Bu barışma kendiliğinden gelişti.
Mansur Ekmekçi’nin şiirlerinin başlıkları bile, mısraların içinde nelerin bulunduğunu anlatır:
-Ne olur geri dön bu acı yeter,
Boşalan kalbime dolsan olmaz mı?
Sensizlik acısı ölümden beter,
Gönlünde kayboldum, bulsan olmaz mı?
Görüyorsunuz, sevdiği insanın gönlünde kayboluyor, nerede olduğunun farkında olacak, olması gereken kişiyi göreve davet ediyor, sorular soruyor.
Mansur Ekmekçi, toplumsal olayların tahlilinde bir uzmandır. Görülmeyenlerin tespitini iyi yapar: “Hele bir düş de gör, tanı dostunu/Başına geleni hal diyeceksin” mısraları söylemek istediklerimizin doğruluğunu ortaya koymaktadır. “Güvenme dünyanın süsüne dostum” hatırlatması da söylemek, işaret etmek istediklerimiz arasındadır.
-Yaratıldı Havva Adem’in eşi,
Yaratılan Hakkın kulu kadındır,
Dünyada türedi erkekle dişi,
İnsanlığın doğru yolu kadındır…
Bu anlatımı, ifadeleri tesbitlerinin, tahlillerinin sonunda gördükleri, karşıolaştıkları gerçekler olarak ifade edilenlerdir. Mansur Ekmekçi, Azerbaycan’a tutkundur. “Azerbaycan, Azerbaycan-Can Azerbaycan” adlı, başlıklı şiirleri tutkunluğunun belirtileri olan mısralarıyla doludur:
-Güzel yurdumun kalesi,
Azerbaycan, Azerbaycan.
Bağında sümbül lalesi,
Azerbaycan, Azerbaycan..
*
-Her günüm, her anım seninle geçer,
Azerbaycan sana daim ağlarım.
Gönlüm seni sevdi, her yerde seçer,
Sensiz geçen günü kara bağlarım..
Mansur Ekmekçi’nin şiir dünyası öyle geniş, öyle uzunluk içindedir ki, tamamı üzerinde yorum yapmak, gezinti tamamlamak adeta mümkün değildir. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim...
Mansur Ekmekçi’nin şiir tahlilleri ve denemeleri de dikkat çeker boyutlarda karşımıza çıkmaktadır.
***
Şairlerimizden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bendenizle ilgili duygularını şiirleştiren, bana gönderen dostlarımın sayısının artışı, beni sevindiriyor. Hattâ, zaman zaman sütunlarımdan bu şiirleri sizlerle paylaşıyorum. Ankara’dan Davut Cömert’in “İsa Kayacan’a başlıklı şiiri efendim:
İSA KAYACAN’A (Davut Cömert)
“Gıcık bir adamdır” öyle sanırdım,
Burdur, Tefenni’den, Eceli biri.
Profesör olmuş, böyle tanıdım,
Yazar, çizer, gündüz, geceli biri.
*
Sonra anladım ki, adamın hası,
Arkasından atan, madamın pası,
Unvanı var diye, çekenler yası,
Şerefsiz, arsızlar elinin kiri.
*
Yüz elli kitabı, nasıl gelde yaz!..
Kalemle, tırnakla, dişle, elle kaz,
Şiir güfte, beste, şarkılarda saz,
Köşe yazısında, örneğin miri..
*
Benim, bir kitaplık yazım olmadı,
Serbestte, hecede, azım olmadı,
Şairim, şirde, nazım solmadı,
Tarzıyla yazıda, şairin piri.
*
Üşenmeden yüzkırk basamak çıkar,
Şiirlerim alır, çantaya tıkar,
Başkası olsa “of-puf” der bıkar,
İnsanda lisan, olmaza çiri.
*
Yüzünden bellidir, acılar çekmiş,
Gördüğüm teminat, insanlık ekmiş,
Eşini kaybetmiş, sevgide tekmiş,
Yaşatır öldürmez, kalbinde diri.
*
Hazret-i Davut’um, Cömertlik böyle,
Gerçekler acıtır, söz ile söyle,
İsa Kayacan’dan, yandıkça öyle,
Közünde açılır, yarası iri.
*
ELİNDE TUTARSIN
İsa Kayacan, dendiğinde Türkiye’de,
Edirne’den Van’a kadar tanırlar seni.
Yurdumuzu basın yoluyla dolaşırsın,
Yeni Evliya Çelebi sanırlar seni.
*
O güzel duyguların, düşüncelerinle,
Gazetelerde, dergilerde, hep sen varsın.
Binlerce yazı, yüzü aşan kitabına,
Kırılmayan rekoru elinde tutarsın.
Özkan GÖNLÜM (Temmuz 2003)
***
Kilis’in kültürel zenginliği
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İllerimizin, ilçelerimizin, yerleşim birimlerimizin kültürel zenginlikleriyle ilgili yapılan araştırmalar, ortaya çıkarılanlar, bu bilgi ve belgelerin dışa yansıtılması için gösterilen çabalar.
Kilis ilimiz (İl) Kültür ve Turizm Müdürü Raif Tokel, kültürel ağırlıklı bilgi ve haberlerle zaman zaman bizimle birlikte oluyor. Yani değerlendirmelerinin sonuçlarını bize aktarıyor…
Geçtiğimiz yılın son ayının ortalarında, bir basın açıklaması geldi Kilis Kültür ve Turizm Müdürlüğünden. Burada, Kilis Tekke mevlevihanesinden (Tekye mevlevihanesinden) sözediliyor, bilgi veriliyordu. Birde görüntü cd.si eklenmişti basın açıklamasına. Verilen bilgilerden:
Tekke Mahallesi, Cumhuriyet Alanı’nda olan bu yapı Adliye Sarayı (eski Hükümet Konağı) ile karşı karşıya olup, ülkemizde (XIX. Yüzyılda ülkemiz topraklarında “90” tane Mevlevihane vardı) ayakta kalabilen “32” Mevlevihane’den biridir.
Evliya Çelebi’nin “Asithane-i Hazret-i Mevlana” sözüyle belirttiği “Mevlevihane” şeyh ve derviş yetiştiren büyük bir tekkedir.
Günümüze sadece mescit ve semahanesi kalan Mevlevihane’nin, Hurufat Defterleri’ndeki adı “Kilis Mevlevihane Mescididir”
Düzgün, beyaz sarı/ sarımtırak renkli kesme taşlardan yapıldığı için yöre halkı arasında “Ak Tekke/Ak Tekye” olarak bilinir.
Kare planlı olan yapı, “L” biçimli dört ayağın üzerine oturan bir merkezi kubbe ile köşelerdeki köşe kubbelerinden oluşmuştur. Dört yığma ayağa binen merkezi kubbenin ayak tablaları mukarnaslıdır. Onikigen bir kasnağa oturan bu kubbe, dışarıdan payandalarla desteklenmekte olup kurşun kaplıdır.
Semahanenin doğu ve batı cepheleri diğer cephelere göre daha farklıdır. Örneğin batı cephesinde kapı, kapı üstünde bir tane yuvarlak pencere yanında, altlı üstlü sıralanmış toplam sekiz pencere vardır. Altları düz atkılı, üstleri sivri kemerli olan bu pencereler ile kapı, yüzeysel bir niş içinde ve düz mukarnas kornişle sonlanmaktadır. Yapının güney cephesinde de aynı özellikleri taşıyan altlı üstlü sıralanmış dörder pencere; doğu cephesinde niş içinde olmayan altı pencere bulunmaktadır. Kuzey cephesi ise süssüz ve penceresizdir.
Yapıda sivri, at nalı kemerli mihrap nişi yanında doğudaki duvarda iki, kuzeydeki duvarda dört adet dolap nişi vardır.
Mukarnaslarla doldurulmuş olan mihrap nişinde çeşitli boyutlarda bitki motifleri ile süslenmiştir. Ayrıca mihrap kemerinin yan dolgularında kandil koymaya yarayan konsollar, kaval, silme, silme ile mihrap arasındaki yüzey de, bitkisel ve geometrik desenlerle süslüdür.
Günümüzde cami/mescit olarak kullanılan Mevlevihane Mescidi iki yan duvarındaki nişler, üstlerindeki mukarnaslar-yapının batı ve güney tarafındaki nişlerden düz saçağa geçişte kullanılan mukarnaslar- ve mihrabındaki desenli kalem işçiliği, iki dönemin özelliklerini yansıtan güzelliklerdir.

20 Şubat 2009 Cuma

Dr. Şükrü Tekin Kaptan’ı unutmamak
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Aramızdan ayrılanların, zaman içinde toplumumuzun büyük bölümü tarafından unutulduğunu sıklıkla yaşıyor, görüyor ve duyuyoruz.
Şükrü Tekin Kaptan, Denizli merkezli Ege sanat ve edebiyatının, kültürünün başöğretmeni gibiydi. 16.11.1942 tarihinde Denizli’de doğdu. 11.10.2007 tarihinde incelemelerde bulunduğu İran’da vefat etti. Türkiye’ye getirilerek Denizli’de toprağa verildi.
Temmuz 2008’de yayınladığım “Mezarlık Kültürümüzden Örnekler” adlı kitabımın 425 ve 426 ncı sayfalarında biyografisinden geniş bir kesit yer aldı. Bu yazımı, Anadolu’da yayınlanan onlarca gazetede yayınladım. Eşi, muhterem Nurten Kaptan hanımefendiye gönderdim. Bu arada, Isparta’dan Fatma Uçarlar arkadaşımız da, Isparta Göller Bölgesi Şair ve Yazarlar Derneğinin yayın organı Duyguseli Bülteni (Dergisinin) Şükrü beyin vefat tarihinden sonra ilk sayısında yazdığı “Şöyle Giriveersen Kapımdan” adlı kitabında da yer verdiği “Yaz-Ar Bir’de Yaprak Dökümü” başlıklı yazıda, gerekli anma ve değerlendirmelerde bulundu. Farklı haberlerde yayınlandı.
Bilinmesi ve hatırlanması için, Şükrü Tekin Kaptan’ın fotoğraf ve uzunca biyografisinin, İhsan Işık’ın hazırladığı “Resimli ve metin örnekli, Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi”nin 5 nci cildinin 1956 ncı sayfasında yer aldığını da kaydetmek istiyorum efendim.
TURGAY ALGAN’ın MEKTUBU

İzmir’de yaşayan, buradan ses veren Turgay Algan’ın 05.02.2009 PTT çıkışlı bir mektubu ulaştı bana. Algan, rahmetli Şükrü Tekin Kaptan’dan söz ediyor ve O’nunla ilgili duygularını dile getiriyordu. Mektup şöyle:
-Sayın İsa Kayacan; Bazı kişiler sağlığında çok koşturur. Herkese öncülük yapar. Birçok esere imza atar. Ölünce de adı-sanı unutulur gider. İşte bunlardan biri de Şükrü Tekin Kaptan’dır. Hayatını anlatsak destan olur.
Aramızda çok iyi anılarımız geçti. Hiç unutamam. İzmir’e kızının yanına her geldiğinde yanıma uğrar, misafirim olurdu. Elimizden geldiğince misafirperverliğimizi gösterirdik. Aramızdaki diyalog abi-kardeş gibiydi. Kendisini hiç yabancı görmedim. Sayın Şükrü Tekin Kaptan benim abim idi.
En son telefonla konuştuğumuzda yurtdışına bir panele davet edildiğini söyledi. Ben de dedim ki; “Ne acelesi var, bekle. Mübarek bayramdan sonra gidersiniz” Sanat aşkı ağır bastı ki,” davete icabet gerekir, mutlaka gideceğim” dedi. Hayırlı olsun, dedim. Aradan 4 gün geçti. Gazetede okudum: “Egeli Araştırmacı ve Yazarlar Birliği Genel Başkanı Şükrü Tekin Kaptan, yurtdışına yaptığı gezi esnasında kalp krizinden ölmüştür” En verimli yaşında vefat etmesine üzüldüm.
Aradan geçen bir yıl zaman zarfı içinde, adı, sanı hiç söylenmedi. Ölüm yıl dönümünde de anılmamıştır, hatırlanmamıştır. Sayın Şükrü Tekin Kaptan’ın ölümünden çok, hatırlanmaması beni üzmüştür.
Sayın İsa Kayacan abim; Merhum Şükrü Tekin Kaptan’ın hayatını incelemeye, araştırmaya karar verdim. İmkânlar elverirse, Denizli’de ailesini ve mezarını ziyaret edeceğim. Bu konuda bana yardımcı olmanızı rica ediyorum. Selam ve sevgilerimi sunuyorum (Turgay Algan, İzmir, 05.02.2009)
TURGAY ALGAN’IN ŞİİRLERİ
Turgay Algan’ın özlü söz anlamına gelebilecek üçer-dörder mısralık şiirleri var bunlar:
1- Sema seni /Yıllar geçsede/İhtiyarladığında da /Yine seveceğim,
2- Gene fark etmez ihtiyar/Fark etmez/Övünüyorum, özlüyorum,
3- Dertler damlıyor gönlüme/İstemeye, istemeye,
4- Yaşlandıkça farkındayız/Zararı yok/Uzun ömrün.
5- Baktım kendime/Sappho/Şairmiş dedim/Belki de şairlerin kralı
6- Yanlış/Beni seveni /Sevmiyorum bende.
***
Hanım Akçay’dan bir köy hikayesi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şairler, yazarlar-denemeleriyle, ortaya koyduklarıyla dikkat çekerler…
Hanım Akçay, Burdurlu hemşehrilerimden biri...
Eli kalem tutuyor, şiir ve denemeleri var…
Hanım Akçay’ın bir köy hikayesi var bana ulaşan. Daha doğrusu, ismi sonradan konacak bir deneme bu. Bana gelen sayfaların sayısı 9. Yani hikayeden çıkıp, romana doğru adım atan, buralardan ses veren bir çalışması Hanım Akçay hemşehrimin.
Köye yönelik çalışmalar, deneme ve yayınlar farklı anlatımlarla daha bir zenginleşiyor.
Hanım Akçay, zamanlamayı bir terazi içinde ölçüp-biçtikten sonra, anlatmaya başlıyor. Burada:
Temmuz ayının sıcağı bir çekilmezlik, sıkıntı tablosunun ortaya koyduğu kaydedildikten sonra, Vezir sokağına doğru yola çıkıyor. Ümmü nine bu sokağın en yaşlısı olarak ilk kahraman olarak seçilmiş. Hollanda’dan köye gelen bir kız vardır anlatımın içinde. Ümmü nine değişik düşünceler içindeyken bir şeyler mırıldanmaya başlıyor. Burdur ve yöresinde bunun adı “yas”dır. Sözlerinde neler var bakalım:
-Bacamızı günden yana deldiler,
Avlumuzun önüne koyun gibi doldular,
Hepimizi gurbet ele verdiler,
Gurbet eller evin mi olur ay anam,
Sular serpen serin mi olur ay anam..
Bir eşeğin kapıdan içeri girmek için zorlayışı anlatılır, Deli Ümmetlerin Ali’nin ortaya çıkışı, Ümmü ninenin ellerini tutuşu.. Ümmü nineye karşı saygısızca, “Bana bak yaşlı cadı. Eşek senin kapını mı yedi?”diye bağırışı, yanlışların tesbiti bakımından önem taşımaktadır.
Sonra sayfalardaki cümlelerden bazı alıntılar yaparak devam edelim. Buyurun:
- Eve giden Ali, kapı aralığından kimlerin gelip gittiğine bakıyordu.
- Ayşe teyzenin onaltı yıl önce kocası ölmüştü, bir daha evlenmemişti.
- Fatma ana, sen sanki namuslumusun?. Bunca senedir kocasız durulur mu?,
- Aşa gızım ben düşündüm, taşındım, öyle tarttım, böyle tarttım, kestim biçtim olmadı. Korkuyorum ikimiz de duluz. Hadi kalkalım da hakime gidelim, derdi.
- Gözünün önüne evlendiği gün gelmişti Ümmü ninenin kocası yakışıklıydı hani.
- Bir yandan da bir belik yas tutturmuş iki gözü iki çeşme ağlıyordu:
Gurbet kuşu kondu dikene,
Kanrılır kanrılır öter vatana,
Eller sığdı biz sığmadık vatana.
*
Evimizin önü duttur dökülmez,
Dudun yaprağı göktür oda dökülmez,
Elin kahrı güçtür anam çekilmez,
Biz çekiyoruz anam kul başına vermesin..
Hanım Akçay’ın hikayesinin içinde yer alanların sayısı fazla. Hacca gız, aşa yenge, Ümmü ana, Ali emmi vd. Hepsi zamanı gelince konuşuyor, konuşturuluyor, zamanı gelince susuyorlar, susturuluyorlar.
Reis sözünü bitirdikten sonra Omar dayı konuşmaya başlıyor. Sakin sakin, ağırlıklı olarak.
***
Şairlerin dünyasından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şairlerimiz, şairelerimiz. Saygı duyduklarımız, sevgi duyduklarımız…
Bize yansıyan şiirleri, bu şiirlerin içinden aldıklarımız, seçtiklerimiz… Birkaç mısra..
AHMET TUFAN ŞENTÜRK
Toprak tohum ister,
Yağmur bekler,
Mezarcı ölü.
*
Hasta yaşamak ister,
Sevmek ister,
Mezarcı’nın çocukları,
Ekmek ister..
Ahmet Tufan Şentürk hocanın “Son durak” adlı şiirinin iki bölümüydü bu efendim. Şiirin tamamı beş bölümden oluşuyor.
GÜZİDE TARANOĞLU
Herkesi oyalar doğanın gizi,
Doyurmaz hiçbir güç beklentimizi,
Sineye çekerek kaderimizi,
Hayatın yolunu arşınlıyoruz.
Güzide Taranoğlu hocanın “Arşınlıyoruz” adlı şiirinin son dörtlüğüydü bu efendim. Şiirin tamamı üç dörtlükten meydana geliyor.
FATMA UÇARLAR
İsterim,
Bir gece de olsa,
Mis kokulu bir annenin,
Göğsünde uyumak,
O benim annem olmasa da..
Fatma Uçarlar’ın dört ayrı bölümünden oluşan “İsterim” şiirinde anne duygusunu geniş olarak işlenmiş efendim.
MURAT DUMAN
Senden uzak kalmak, ne kadar zormuş,
Her yerde gözlerim, seni arıyor,
Yokluğun içimde, ateşten kormuş,
Yandıkça yüreğim, dünü arıyor..
Murat Duman’ın, rahmetli, şiirimizin bey yıldızlı çınarı Ahmet Tufan Şentürk’ün 40 ncı ölüm gününde yazdığı şiiri bu efendim. Beş ayrı dörtlükten oluşuyor. Yukarıdaki dörtlük ilk dörtlüğü bu şiirin.
İSA KAYACAN
Bir an bütün dünya olsa senin emrinde,
Hiç çare yok, gideceksin vaktin birinde,
Bilinmez kaç kişi olacak cenazende,
Öbür dünyadaki yerin için, ne yaptın?
İsa Kayacan’ın dört dörtlükten meydana gelen bu şiirinin ilk dörtlüğünü yukarıya aldık efendim.
***
İki şairin yazdıkları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Benimle ilgili duygular, bu duyguların sahipleri, toparladıkları, yazıp ortaya koyduklarıyla beni sevindiriyor, mutlu ediyorlar.
Adana’dan Mansur Ekmekçi benimle ilgili önce eleştirisel sonra övgüye dönüşen şiirler yazdı. Bunların sonuncusu Ocak 2009’a ait. Aşağıya alıyorum:
Hocam Prof. Dr. İsa Kayacan’a
SEN NESİN?
Gönül gözü ile derinden süzme
Seher mi, meltem mi, yoksa yel misin?
Gözpınarım durgun, akıtıp üzme
Tipi mi, boran mı, yoksa sel misin?
*
Gözlerin mühürlü, cemalin perde
Sönmeyen ateşim sevdandır serde
Bulunmaz emsalin göklerde, yerde
Melek mi, Veli mi, yoksa kul musun?
*
Güleç yüzden düşen gamzeler yakar
Cemalin görenler bir daha bakar
Sözlerin petekten dökülmüş akar
Şeker mi şerbet mi, yoksa bal mısın?
*
Güzelliğin sırrı nakış özünde
Gizli mana saklı her bir sözünde
Gökkuşağı doğar senin gözünde
Lale mi, sümbül mü, yoksa gül müsün?
İkinci şiir Ankara’dan Ozan Mihmani’ye, yani Hüseyin Soğuk’a ait. Anılan şiir aşağıda efendim:
İSA KAYACAN HOCAM’A
Kutsal toprağından nasibi alıp,
Aşkıyla yeşermiş İsa Kayacan.
Müşvik cesaretin lutfuna dalıp,
Aklı ile zafer yazmış anbe an...
*
Mucize kapıya başıyla varıp,
Göz yaşıyla yanan, narına sarıp,
Medcezir yüreği manaya karıp,
Erdemlikle bulmuş, böyle tutkun şan.
*
Potada eriyip rehber dağına,
Sırrını çözdürmüş, ömrün bağına,
Hep sevgiyle dönüp, güzel çağına,
Yüzelli kitapla sesveren bir kan...
*
Burdur’un Tefenni’den, köyüyse Ece,
Sözünden feyz alır, hikmetli hece,
Dostluk ışığıyla kaybolur gece,
Göğsündeki gökle atar iken tan..
*
Ufku boyayarak rengini anan,
Baki ilhamıdır beyaza canan,
içtiği yıllarla gücüne kanan,
Olmuş felsefesi Mihmani’ye yan..
*
Mihmani-Hüseyin Soğuk (Ankara 03.02.2009)
***
Osman Tekerci’den gelenler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Osman Tekerci, Burdur ilimize bağlı, Bucak ilçemizde Edebiyat öğretmeni olarak görev yapıyor.”Allıca Turnam” adlı şiir kitabı 2007 yılında günyüzü gördü. Şimdilerde “Sürmeli Güzel” adlı şiir kitabının yayın hazırlıkları içinde.
Bir dosya dolusu şiir, şiirle ilgili görüşlerinin getiricisi iki mektup niteliğindeki anlatımları, iki ayrı biyografi geldi bana. Biyografiler, “Burdur’un Saz ve Söz Ustaları-2” adlı kitabımda yeralacak inşallah. Önce biyografileri:
İbrahim Çoşkuner: 1955 yılında Burdur iline bağlı Bucak ilçesinde doğdu. Yöresel tezeneyi çok iyi kullanan İbrahim Coşkuner, Burdur’un özel enstrümanı olan Sipsiyi en iyi biçimde seslendiriyor.
Şaban Uysal: 1964 yılında Burdur ilinin Bucak ilçesine bağlı Heybeli köyünde doğdu. Sevgi, aşk, sosyal içerikli, milli, dini, güzelleme konulardaki şiirleriyle dikkat çeken, “Sonbahar” adlı şiirinin ilk dörtlüğünde:
-Niçin döker ağaçlar yaprağın/Solar tüm çiçekler soğur ya toprağın/Yok olur kelebekler göçmen kuşlar/Sen gelince nedense kış başlar” diye seslenen Şaban Uysal Ağrı-Doğubayazıt’ta vatani görevini yaparken rahatsızlandı. Şeker ve soğuktan etkilenerek, sağ ayağını diz boyundan, el parmaklarının boyut olarak büyük bölümünü kaybetti.
Şaban Uysal, hayatı sevmenin, ona tutunmanın, inancının, azminin sonucu inatla varlığını kanıtlamaya çalışıyor.
MEKTUP NOTLARI
1-Saygı değer İsa Hocam; köyünüzde bir kütüphane açmanız, bir meşale yakmanız köyünüze olan bağlılığınızın yanı sıra herkese, tüm Türkiye’ye örnek olmuştur. Kitaplarınızı bağışlayıp gönül dostlarının da desteğini alarak bir sadakat örneği sergilediniz. Bu örnek davranışınız dostlarınızla bir araya gelmeye, aynı havayı teneffüs etmeye vesile oldu.
Duygular paylaşıldı, güzellikler paylaşıldı. Sevmenin, sevilmenin, azim ve kararlılığınızın bir sonucu ki sizi yeni yeni hedeflere yöneltiyor. Demek ki sizin önderliğinize, bilgeliğinize, sizin gibi paylaşmayı bilenlere ihtiyacımız var.
Her insanın farklı yetenekleri vardır. Onları tanıma, tanıtma dostları buluşturma, dostlukları pekiştirme, gönüller arasında köprüler kurmada o kadar mahirsinizki, böyle bir mutlu günü yaşamak, gönül dostlarına da tattırmak mutluluğuna erdiniz. Bu duyguları bizlere de yaşattığınız için müteşekkirim.
Bu tür örnek davranışların devamını getirecek olanlara da destek vereceğinizi belirtmek istiyorum. Sergilediğiniz örnek davranıştan dolayı, sizi tekrar tekrar tebrik eder, çalışmalarınızda kolaylıklar dilerim (Osman Tekerci, 04.02.2009 Bucak Burdur)
2-Isparta ilinde yazar ve şair Fatma Uçarlar hanımefendi yapacağı şiir dinlenti ve imza gününe davet etti. Diğer dostlar gibi katıldık. Gayet düzgün, seviyeli bir toplantıydı. Bol bol şiirler, özlü sözler beyinlerimizi süsledi. Yeni bir şiir ve deneme kitabını okurlarıyla buluşturdu.
Akıcı üslubu, Türkçeyi gerektiği kadar sade bir biçimde kullanışı, seçtiği konularda vurguladığı düşünceler, paylaşımcılığının yanında mütevaziliği ile dikkat çeken bu şairimizden yeni eserler bekliyor, başarılarının devamını dilerken böyle bir etkinlikte bu güzel davranışların tadını, zevkini, bizlere de yaşattığı için teşekkür ediyorum. Emeğinize, dilinize sağlık tekrar tekrar başarılar diliyorum (Osman Tekerci, 04.02.2009,Bucak-Burdur)
***
Ülkeler, insanlar, sevdalar
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de faaliyet gösteren Vektor Neşirlerevi’nin sahibi ve genel koordinatörü, Prof. Dr. Elçin İskenderzade hocanın şiirlerinin biraya getirildiği, Türkiye Türkçesiyle Ankara’da 256 sayfayla günyüzü gören bir kitap.
Bursa-Yıldırım Belediye Başkanı Dr. Özgen Keskin’in iki sayfalık önsözü var kitabın ilk sayfalarında. Özgen Keskin, önsözünün bir yerinde;
-“Elçin İskenderzade genellikle serbest tarz yazan bir şairdir. Hemen hemen her konu onun şiirlerinin temasını oluşturur. Şiirlerinde bir melankoli vardır hayatın gerçekleri de güçlü bir şekilde mısralarına yansır” diyor.
-Bu evin yüzü gülmez,
Bu eve gelin gelmez,
Ne yapsın şehit anası,
Bir güzel ağlar komşuda,
Ah, bu kız bir su sunası..
Görüldüğü gibi, Elçin İskenderzade, ele aldığı her konuyu enine-boyuna inceliyor, yorulmuyor, genel bir değerlendirme çerçevesinde, mısralaştırıyor. Hemde başarılı bir şekilde karşımıza çıkıyor sonradan, kitaplarla, dergilerle, gazetelerle.
Kitap içindeki şiirlerin başlıklarında da bir anlatım zenginliği, mesaj vericiliği gözleniyor. Bunlardan: Martılı sevdalar, cam mücizesi, bir askerin öyküsü, ihtiyar dilencinin portresi vd.
Müjde ve çiçek türküleri 124 ve 125 nci sayfalarda yüzyüze gelmişler, kitap kapanınca birbiriyle öpüşüyorlar, kucaklaşıyorlar. Müjde Türküsünden:
-Bir gün yurt savaşında,
Şirin candan geçeriz,
Şehitlik şerbetini,
Bismillahla içeriz..
Ve arkasından ikinci şiirimiz “Çiçek Türküsü”ne kulak verelim:
-Sen benim şiirimdesin,
Sen benim ruhumdasın,
Gündüzün hayalimde,
Geceler uykumdasın...
Elçin İskenderzade’nin şiir dünyası da, öteki alanlarda ortaya koyduklarının şekillendiği dünyalar kadar aydınlık ve gelecek bağlantısı olan anlatımlarla, şiirlerle doludur.
Elçin İskenderzade: 16 Eylül 1964 tarihinde Azerbaycan’ın Karabağ Bölgesi’nin Şuşa şehrinde doğdu. 1986 yılında Azerbaycan Teknik Üniversitesinin Mekanik Fakültesinden birincilikle mezun oldu.
120’den fazla ilmi eserin, 36 buluşun, 13 monografının ve ders kitabının, 64 edebi ve ilmi kitabın yazarı olan Elçin İskenderzade “VEKTOR” Uluslararası İlim Merkezinin kurucu ve Genel Başkanı, Türk Dünyası Araştırmaları Uluslararası İlimler Akademisinin Rektörüdür.
GÜNÜN MESAJI: Sayın İsa Kayacan; Türkiye’de size “Burdur’un gülü, insanlığın sembolü” diyorlar.
Azerbaycan’da da, “Azerbaycan’ı canı kadar seven ve ona sarılan mücize insan” diyorlar. Sizi yeni yıl münasebetiyle kutluyor, ellerinizden öpüyorum. Hürmetle (Pervane Namıkgızı, Bakü-Azerbaycan-Mesaj: 01 Ocak 2009, 23.17.07)
***
Aytekin Aydın’ın hizmet dünyası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Aytekin Aydın, binlerce PTT çalışanından biri.
Ama farklı olan bir PTT çalışanı, PTT memuru Aytekin Aydın. Düşünen, halkla ilişkiler kavramına uzaktan seyreden değil, yaşayan ve uygulayan, vatandaşla kuruluşu arasındaki köprüyü sağlam temeller üzerine oturtup, hizmetleriyle vatandaşın takdirini kazanan şiirleri, denemeleri bulunan bir arkadaşımız.
PTT’nin hizmetleriyle ilgili görüşleri var, ürettiği, birincilik ödülü aldığı hizmet sloganları var. Aytekin Aydın’a kulak verelim.
SİZE HİZMET KENDİMİZE VERDİĞİMİZ ÖDÜLDÜR.
Evet bir PTT çalışanı olarak PTT nin 2007 yılında açmış olduğu slogan yarışmasında yukarıdaki sloganımla birincilik ödülü almıştım.
Bu gün yazmış olduğum o sloganın somut bir şekilde hayata ve uygulamaya geçmiş olduğunu görmekten çok mutluyum. Aslında her şey bundan 5–6 yıl önce başladı. Sanki sihirli bir el değdi ve PTT hızlı bir atılıma geçti. Önce PTT BANK yapılanma sı ile bankacılık hizmetlerine başladı. Türkiye’nin tüm il ve ilçelerine on line havale kabulü ile para kabulü, posta çek ile çok cüzi bir ücretle para transferi, Western union ile tüm dünyaya havale işlemleri, internet, kablolu tv, internet üzerinden telgraf işlemi sigortacılık hizmetleri tren bileti satışı arkasından. Acele koli hizmetleri ve ardından da 02.06.2008 tarihinde PTT KARGO yapılanmasına geçilmiştir.
PTT Acele Kargo ve PTT / V.İ.P Kargo hizmeti başlatılmıştır. İlk etapta 8 ilde 8 adet kargo işleme merkezi oluşturulmuş 81 ilin 0/0 85 ine kargolar ertesi gün teslim edilmektedir, üstelik PTT Kargo 169 servisi ile 50 kg’a kadar olan kargolar günün 24 saati evden alınmakta. 30 bin uzman 8 yeni dağıtım merkezi ve 5 binin üzerinde araçla çağa uygun PTT nin adına yakışır bir hizmet anlayışı ile yerine getirilmektedir.
Yine yıllar önce çeşitli gazetelerde PTT hizmetlerini anlatan bir makale yazmış ve yazının başlığını –Bir Kurum Bin Hizmet PTT- diye atmıştım bugün güzel bir benzetme olarak mecazi anlamda söylediğim o sözde gerçekleşmek üzere.
Evet sayın okurlar; Ben böyle köklü ve halkıyla bütünleşmiş 169 yıllık bir kurum mensubu olmaktan mutluyum. Sizlerinde güzel ülkemizde sizlere hizmet için kurulmuş böyle nadide kurumlara sahip olmanızdan mutlu olduğunuzu biliyorum.
Nice 169 yıllara PTT iyiki varsın, sevgilerimle.
SAHİP ÇIKAMADIKLARIMIZ
Ak kaz, vs. Tüm masallarımız hoşça kalın. Sizin yerinizi şimdi CD’lerle, televizyon ve kitaplarda yeralan Alice Harikalar Diyarında, Pinokyo, Heidi veya çizgi filmler dolduruyor: Aynen bizim zihnimizi haftalık dizilerin doldurduğu gibi.
Artık düşünemez olduk. İzlediğimiz dizilerde gülmemiz gereken yerlerde gülme efektini duyunca gülüyoruz. Uzaktan bizi kumanda eden bu diziler, aile içi sohbetlerimizi de unutturdu. Ziyaretlerimiz bile dizilere göre yapılır oldu. Evden çıkmayı, hasta ziyaretine gitmeyi önemsemez olduk (Fatma Uçarlar).

13 Şubat 2009 Cuma

Burdur’un ceviz ezmesini TPE tescilledi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur’un ağız tadı,
Ceviz ezmesi adı, sloganımı yıllardır tekrarlayıp durdum, yazıp yayınlayıp sundum. Ceviz ezmesinin Burdur’a aitliğinin tescillenmesi için, Burdur çıkışlı çalışmalara, Ankara’dan destek vermeye, girişimleri desteklemeye çalıştım. Bu yıllarca sürdü.
Ve bir gün geldi, Burdur Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığının girişimleriyle, Kısa adı TPE olan, Türk Patent Enstitüsü, Burdur ceviz ezmesinin Burdur’a has bir tatlı türü olduğuna ilişkin değerlendirmesini sonuçlandırdı ve “Ceviz ezmesinin Burdur bölgesine ait olduğunu” kabul etti, tasdikledi.
Bu sonuç, bizim için Burdurlular için sevindirici bir çalışmaydı, değerlendirme ve sonuçtu. Bucak ilçemiz merkezinde günlük ve ofset tekniğiyle yayınlanan “Ses–15” gazetesinin 28-30 Ocak 2009 tarih ve 1422-1424 ncü sayılarının ilk sayfalarında verilen ceviz ezmesiyle ilgili haberler yanında, Burdur merkezde yayınlanan Yenigün gazetesinin 31 Ocak 2009 tarih ve 16634. üncü sayısında ve Burdurlunun Sesi gazetesinin 28 Ocak 2009 tarih ve 2027.inci sayısında yer alan haberler sevinç ve gurur kaynağımızın belgeleriydi. Haberlerin başlıkları:
“-Ceviz ezmesi Burdur’a has satılacak ve Burdur hak ettiği marka ürüne kavuştu. Ceviz ezmesi Burdur’un coğrafi işareti olarak tescillendi” şeklinde karşımıza çıkıyorlardı. Bu haberler, Burdur Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Yusuf Keyik’in verdiği bilgilerden oluşuyor, haberlerin birinde, Yusuf Keyik’in elindeki tabak üzerinde yeralan ceviz ezmesi görüntüleri yeralıyordu.
Bu haberlerden 28 Ocak 2009 tarihli Ses-15 gazetesinde yeralanın satırları arasına dönelim, buradan bazı cümleler nakledelim efendim: “Burdur Ticaret ve Sanayi Odası’nın Burdur Ceviz Ezmesi’ni coğrafi işaret tescili için yaptığı başvuru kabul gördü. Kurumun onayının, Resmi Gazetede yayınlanmasının ardından söz konusu ürün Burdur’a has satılacak. Burdur Ceviz Ezmesinin tescil almasında çok eski yıllardan beri sadece Burdur ilinde yapılan ve Burdur’a ait özgün bir tatlı ve ikram yiyeceği kimliği etkili oldu” deniliyordu. Türk Patent Enstitüsünün bu kararından sonra, Ceviz Ezmesi, Antalya, Isparta ve Denizli gibi illerde yapılsa da orijinalinin Burdur’da imal edildiği gerçeği garanti altına alınmış oldu.
GÜNÜN DÖRTLÜĞÜ: Ceviz ezmesi sevilir/Pekmez sucuğu beğenilir/Daha başka ne yenilir?/Üzümü, kavunu da var Burdur’un (Fatma Uçarlar)
BURDUR’DA KAZANIYORUM-BURDUR’DA HARCIYORUM
Bu ara başlığımız, kısa adı BUSİAD olan Burdur Sanayici ve İşadamları Derneği’nin başlattığı bir kampanyanın adı. Burdur ilimiz merkezinde “Burdur” adıyla günlük, ofset tekniğiyle yayınlanan “Burdur” Gazetesinin, 20 ve 26 Ocak 2009 tarih ve 18276-18281 nci sayılarında yeralan haberlere göre, sözkonusu kampanya Burdur’da ilgi gördü.
Vali İbrahim Özçimen, milletvekilleri Belediye Başkanı, sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin esnaflarla yapılan sohbetlere katılmaları, şehir içinde ilgiyle karışandı. “Haydi Burdur’da alışverişe/Burdur’da indirim günleri/Papatyalı işyerlerinde indirim var” sloganlı afişlerin dikkat çektiği kampanyayla ilgili bilgi veren BUSİAD Başkanı Süleyman Erman; “Bilindiği gibi 2008 yılı, dünyada ve ülkemizde çok kötü bir ekonomik krizle sonuçlandı. Biz bu krizde oturup-karamsarlık halinde beklemektense bir şeyler yapmalı-sloganı altında Burdur’da BUSİAD olarak bir proje ürettik” dedikten sonra Süleyman Erman; “Bu projemiz, Burdur’da yatırım yapıyorum sloganlarını içeriyor” dedi.
GÜNÜN SÖZLERİ :
1- Her yönüyle Burdur’un bütünlüğü bilincinin oluşturulması, ticaret ve sanayi hareketlerinde olumlu etkiler sağlayacaktır (Yusuf Keyik)
2- Kim, yerden bükülmüş bir çiviyi alıp, doğrultup, Burdur için çakarsa onun yanındayız (Baki Varol)
2- İlimizin eğitimde elde etmiş olduğu başarıları tüm ülke kamuoyu biliyor. Burdurumuz buna layık (Recep Yiğit)
***
Burak Can Akdoğan’ın kitap dünyası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Çocuklarımızla ilgili duygu ve düşüncelerim yıllardır hiç değişmedi.
Onların yanında, onların arasında, aralarında olunca, onlarla sohbet edip konuşunca “Neler yapıyorsunuz” diye sorup, kedi dünyalarında olup bitenler hakkında bilgi alınca, onların seviyesine inip, onlar gibi düşünmeye başlayınca, ferahlıyor, moral buluyorum. Çocuk sevgisi ve şefkati olmayanın insan olmadığı gerçeğini unutmayalım.
Bugün ki sohbet arkadaşım, Burak Can Akdoğan. Ankara’da, 19 Mayıs İlköğretim Okulu’nun 2. sınıfında 2-C’de 2486 numaralı öğrenci. Gelecek için ümit veren, konuşmalarıyla, davranışlarıyla, sohbet sırasındaki cümle farklılıklarıyla sevilen bir arkadaşım... Burak Can Aydoğan’ın okuduğu kitaplar var. Bunların özetlerini yapıp, defterinde toplamış. Özetleme biçimi; Hikayenin veya kitabın adı, konusu, kaç sayfa olduğu, kahramanı, geçtiği yer gibi ayırımlarla da süslemiş özetlerini. Şimdi mensubu bulunduğum ve annesi Feride Akdoğan’ın çalıştığı Belde Gazetesinde tanıdığım Burak Can Akdoğan’ın okuduğu kitaplar hakkındaki görüşlerinden, özetlerinden bölümler aktaralım efendim. Buyrun:
1- Hikayenin adı: Parmak Kız Konusu: Parmak Kız’ın başından geçenler, Sayfa sayısı: 16 Kahramanı: Parmak Kız Geçtiği yer: Orman Kısa Özet: Çocuğu olmayan bir kadın çiçeklerin arasında parmak kızla karşılaşır. Gelişen olaylar birbir sıralanırken , sıcak ve büyük bir yakınlaşma görülür.
2- Hikayenin adı: Sokak Köpekleri (Anı) Hikayenin konusu: Çocuğun ve köpeklerin başından geçenlerin hikayesi Sayfa sayısı: 32 Kahramanlar: Panter, Sam, Çocuk ve Yavrular Geçtiği yer: Ev (bahçe) Kısa özet: Çocuğun arkadaşlık yaptığı köpeği vardır. Çocuk köpek ile oynar, çok iyi arkadaştır. Köpek hamile oldu. 8 yavru doğurdu. Birisini aldı, adını “Panter” koydu. 2 ay sonra çok yaşlandılar Panter ve diğer yavrular. 2 adamın şikayeti üzerine köpeklerin hepsi öldürüldü.
3- Hikayenin adı: Ballı kaval Hikayenin konusu: Çobanın başından geçen macera Sayfa sayısı: 40 Kahramanlar: İnce Çoban Geçtiği yer: Kır’lık alan Kısa özet: Yoksul bir çoban varmış. Birgün kaval çalarken, bütün arılar başına toplanmış, bol bol bal yapmışlar. Çoban da zengin olmuş. Çevrenin ağası, çobanın neden ve nasıl zengin olduğunu merak etmiş. O’nu izlemiş, gözlerine inanamış. Gidip çarşıdan kaval almış ama bütün arılar onu sokmuş. Birgün çoban kavalını unutmuş. Adam almış yine aynı duruma düşmüş. Arkadaşım Burak Can Akdoğan’ın okuduğu kitaplar fazla. Bunların isimleri; Sihirli Hazine, Bilmeceler, Cimri Ağa, Kırmızı Köşk, Karınca ile Çekirge bazıları. Tebriklerimi, sunuyor, arkadaşım Burak Can’ı sevgiyle kucaklıyorum.
GÜNÜN HABERİ: Isparta İlimizin Yalvaç İlçesi’nde yayınlanan Ruşen Özgül’ün (1943-2006) kurduğu “Özyalvaç Gazetesi” 2016.ıncı sayısıyla 41.inci yayın yılına merhaba dedi.
***
Burdur Destanı yayına hazır
Prof. Dr. İSA KAYACAN
2008 yılının başında, “Burdur Destanı Bensiz olmaz”ın yazımına başladım. Burdurla ilgili kendi yayınlarım ve öteki Burdur çıkışlı yayınlardan yararlanarak, 160 sayfalık normal boyutlu bir kitap görüntüsü çıktı ortaya.
Türkiye’de ilk kez, nazım türüyle bir anlatım ve yayın çalışmasının Burdur’a, Burdurluya nasip olmasının getirdiği sevinç ve gururla “Burdur Destanı-Bensiz Olmaz”ın içinde, bölümlerinde neler var bir göz atalım:
- Sunuş, Burdur’u tanımak ve anlatmak,
- Genelleme, tarihin içinden, tabiat ve turizm varlıkları,
- Deprem ve afetler, kültürel varlıklar, tarım ve ekonomi,
- Yerleşim birimleri, Resmi ve sivil toplum kuruluşları,
- Yöneticiler (ilk dönem milletvekilleri, valiler)
- Belediye başkanları, Bilim adamları, iş adamları-toplum öncüleri,
- Yardımseverler, Burdur’a hizmet edenler,
- Bürokrat-serbest meslek sahipleri,
- Teke yöresi folkloru ve halk kültürü, THM-TSM ünlüleri,
- Mahalli sanatçılar, gazeteler, gazeteciler, radyo ve televizyonlar,
- Yazarlar, şairler, ozanlar,
- Şiir ve yazılarıyla Burdur’u ve Burdurluyu anlatan, Burdurlu olmayan şair ve yazarlar,
- Ressamlar, sporcular, yemekler ve tatlılar.
Bu satırların yazarı, Burdur Destanı’nın yazarı-şairi İsa Kayacan, sunuşunun bir yerinde, daha doğrusu girişinde; “Burdur’u Burdurluyu manzum bir anlatımla, destansı bir toparlamayla anlatmayı hep düşündüm. Türkiye’de ilk kez yapılacak bu araştırma ve yazımımla bir ‘ilk’e daha imza atmak için zaman ve fırsat aradım. Haddizatında bu arayış yazım için hazırlanmamda veya başlanışında düğümlendi uzun süre. Burdurla ilgili yazıp yayınladığım kitaplarımı yeniden inceledim” diyor.
“Burdur’u, Burdurludan iyi tanıyan şair-yazar Fatma Uçarlar, Burdur kendi içinde farklı ve ayrıcalıklı bir şehir. Kendi kuralları, kendi doğrularıyla yaşayan, kültürüyle, sosyal yaşamıyla farklı hemde çok farklı bir şehir. Burdur’da insan; bakışlarında Salda’nın derinliğini, insuyunun serinliğini görüyor.. Burdur’da insan, Dizlerin üzerindeki yere çöküşlerde Alyazmayı, Serenler’i görüyor” cümleleriyle sürdürüyor Burdur’u Tanımak ve Anlatmak” başlıklı önsözünü…
Burdur Destanı ‘Bensiz Olmaz’ın ilk bölümünden;
*
-Burdur; Bir sevdadır,
Burdurlu; Sevgi yumağıdır,
Burdur; İnsandır, vatandır, topraktır,
Burdur; Hasrettir, özlemdir,
Burdur; Huzur kentidir,
*
Burdur; Beyköylü Ali beydir, Tefenni’li Ali beydir, Kemerli Gaz Amad’dır
Burdur; Teke havalarında, Teke zortlatmalarında, Teke zeybeğinde, çalımdır, edadır. Kol ve ayak hareketlerinin uyumudur, zeybeklerin duruşudur, yere çift vuruştur, bir kahraman ve efe edasıyla, gönül gönüle duruştur.
- Ben Burdur’um/Ben Anadoluyum/Hasret hasret, duygu duygu, özlem özlem, Bayrak bayrak, Türkiye, Türkiye, Burdur benim, benim.. Burdur benim.. Bensiz olmaz.
GÜNÜN SORU VE CEVABI:
Mehmet Köylüoğlu: Basın, dalkavukluğun neresinde?
İsa Kayacan: Basın, dalkavukluğun zirvesinde!..
***
Yangın olur biz yangına gideriz
Prof. Dr. İSA KAYACAN

Osmanlı döneminden bize intikal edenlerin arasında yeralan bir şarkı, musiki parçası, “Yangın olur biz yangına gideriz” diye başlar. Sonra devam eder.
- Yangın olur, biz yangına gideriz/ Düz ovada keklik gibi sekeriz/Yokuşlarda şahin gibi uçarız.
- Sandık, sandıklar içinde çok şanımız var/ Hazreti Mevlaya yalvarmamız var.
Bu şarkının, anlatımın sözlerinde toplu hareket etme, sonaca ulaşma gibi gayret belirtileri, nitelikleri var.
Ülkemizde, Belediyelik olmuş tüm yerleşim birimlerimizde itfaiye teşkilatları, itfaiye müdürlükleri faaliyet gösteriyor.
Siren sesleriyle yolların açıldığı her görüntü, mutlaka üzüntüyü de beraberinde getiriyor. “Yangın var”. Burada, “Yangın var, yangın var ben yanıyorum” sözleriyle kulaklarımızda kalan, musiki parçamızı da hatırlamış olduk.
BİRGÜN
Şair ve Yazar İsmail Kara’nın hazırlayıp sunduğu, Arifan Radyodaki şiir sohbet programımızdan sonra, Ankara-Ulus-Rüzgarlı sokakta faaliyet gösteren “Kılavuz” isimli bir kuruluşa gittik. İsmail Kara’nın hemşehrisi Ahmet Kılavuz’un Genel Müdürü olduğu bir kuruluş burası.
Yangın söndürme cihazlarının her türü gözümüz olabildiğine sıralanmış, düzenli bir şekilde bizimle merhabalaşıyor “hoşgeldiniz” diyor, diyorlar adeta.
Ahmet Kılavuz’la sohbet ediyoruz. Bize verdiği bilgiler;
- “1980 yılında kurulan Kılavuz yangın ve güvenlik firmamızın temel ilkesi kaliteli can ve mal güvenliğidir.
Başta, yangın söndürme cihazları (üretim dolum ve bakım) olmak üzere itfaiye malzemeleri, arama kurtarma malzemeleri, otomatik yangın söndürme sistemleri ve algılama sistemleri CCTV kamera sistemlerini pazara sunmaktayız” diye başlıyor;
- “Firmamız TSE, ISO ve CE kalite belgeleri ve her türlü ihtiyaca cevap verecek geniş ürün yelpazesiyle ülkemizin önde gelen kuruluşları tarafından tercih edilmektedir. Gelişen teknolojiyi takip ederek Mühendislik projelendirme ve danışmanlık hizmetleriyle herkese yakın olmanın mutluluğunu taşımaktayız” diye devam ediyor Ahmet Kılavuz.
Ürünlerinin sıralanışıyla ilgili bilgiler istiyoruz. Ahmet Kılavuz’un mutluluk içinde yaptığı sıralama:
- Portatif yangın söndürme cihazları,
- Yangın dolapları,
- Yangın hidrantları,
- İtfaiye malzemeleri,
- Yangın söndürme sistemleri,
- İş güvenliği ve iş sağlığı,
- Arama kurtarma ekipmanları,
- CCTV kamera ve görüntüleme sistemleri,
- Bariyer ve turnike sistemleri,
- Aktif paratoner sistemleri ve kurulumu,
- Sertifikalı yangın eğitimleri...
Bu sıralamadan sonra, özellikle kamu kuruluşlarındaki Sivil Savunma Uzmanlıklarının, zaman zaman yaptığı yangın tatbikatları aklıma geldi... Oralarda, kimler nasıl bilgi veya bilgiler verir, nasıl komik tablolar ortaya çıkardı. Halbuki, en önemli konu, yangın ve yangın söndürme konusunda daha bilgili olmak, bu bilgilerin ışığında gelebilecek zararların önüne geçmek, geçebilmek beklenilen, arzulanan seviyede mümkün olsa keşke, diye düşünüp, derinlere daldığımız çoğunluktadır.
GÜNÜN HABERİ:
Isparta İlimizin Yalvaç İlçesi’nde yayınlanan Ruşen Özgül’ün (1943-2006) kurduğu “Özyalvaç Gazetesi” 2016.ıncı sayısıyla 41.inci yayın yılına merhaba dedi.
***
Kukla ve Gölge Oyunu Birliğinin hizmet ödülleri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Ankara’da olan, Milletlerarası Kukla ve Gölge Oyunu Birliği (UNIMA) geleneksel Türk Tiyatrosuna Hizmet Ödülleri dağıtımıyla, madalya takma töreni, geçtiğimiz yılın son günlerinden 29 Aralık 2008 tarihinde, milli merkezin Konur Sokaktaki adresinde gerçekleştirildi.
UNIMA Türkiye Milli Merkezi Başkanı Mevlüt Özhan’ın açılış konuşmasıyla başlayan ödül dağıtım töreninde;
- Araştırma ve tanıtım dalında Prof. Dr. Öcal Oğuz’a,
- Tanıtım ve hizmet dalında Zümrüt Nahya’ya,
- Başarılı sanatçı dalında Ahmet Aksoy’a,
Tasvir yapımı dalında Hayali Küçük Ali’nin oğlu, Kemalettin Sevilen’e, ödülleri verildi.
Ayrıca, Karagöz sanatımızın yaşatılması ve tanıtılmasına 50 yıldan fazla hizmet eden Karagöz sanatçısı Orhan Kurt’a, Tacettin Diker’e ve Metin Özlen’e üstün hizmet madalyaları takıldı.
Ödül ve madalya takma törenine, resmi kurum ve kuruluş temsilcileri, sanatçıları ve sanatseverlerin katıldığı gözlendi. Törenin sonunda, madalya alan ustalar Karagöz, kukla sanatçısı Hakan Aksoy’da kukla gösterisi yaparak, izleyiciler tarafından yoğun alkış aldılar.
KARAGÖZ KUKLA SANATIMIZ
Hayrettin İvgin’in, ara başlığımızdaki isimle-adla yayınladığı kitabından aldığımız bilgiler var. Birlikte bakalım, okuyalım buyrun:
- Karagöz bir gölge oyunudur. Eskiden “gölge hayaletler” anlamına gelen, “Zilli-i Hayal” veya “Hayal-i Zil” adı verilmiştir.
Perde oyunu “Çadır Hayal” adları da verilmekle beraber, bugün, “Karagöz Oyunu’ olarak bilinmektedir.
Dünya gölge oyunlarının; Cava’dan çıktığı veya Hindistan menşeli olduğu söylenmektedir.
Karagöz oyunlarında perde gazeli okumanın bir gelenek olduğunu hatırlamalıyız. Bu konuda, Prof. Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu’nun (1886-1978) yazdığı bir gazel vardır sıklıkla başvurulan. Şöyle bu gazel efendim:
1- Bu perde gerçek aleminden düşmüş bin gölgedir,
Bu yer ki, alemin cilvelerinden bir bölgedir,
2- Bu yerde bin ışık olan her türlü yerdedir,
Size zevk-ü sefa getiren işte perdedir.
3- Bu perdede kahramanlık ancak iki erdedir,
Biri Hacivat bendeniz, Karagöz’üm nerdedir?
4- Bu yer hakikate benzer, gölgeden bir beldedir,
Bunun sanatı dildedir, mahareti eldedir.
YAŞAYIP YAŞAMADIKLARI
Karagöz ve Hacivat’ın gerçekte yaşayıp yaşamadıkları tartışılan bir konudur. Karagöz, yuvarlak yüzlü, gözleri büyük, gözbebeği iri ve karadır. Adı zaten bu özelliklerden gelmektedir.
Hacivat üst sınıfın ahlaki değerlerine bağlıdır ve kendini kolaylıkla bu prensiplere uydurulabilmektedir.
GÜNÜN SORU VE CEVABI:
Mehmet Köylüoğlu: Basın, dalkavukluğun neresinde?
İsa Kayacan: Basın, dalkavukluğun zirvesinde!..
***
Sebahat hocanımın yazdıklarından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
“Bana yazılan şiirler” adlı bir kitabın yayın hazırlıklarının sonuna geldim. Bendenizle ilgili yazılan şiirlerin gelişi sürüyor. Hele, bazı şair ve ozanlarımız var ki, benimle ilgili yazdıklarını, şiirlerini, ileride yayınlayacakları kitaplarında yer vermek üzere ellerinde tutuyorlarmış… Teşekkür ederim ama, bana gönderin sizde kalan örnekleriyle, yayınlayacağınız kitaplarınızda yine yer verirsiniz… Yoksa yayınlayacağım kitapda yer almaları mümkün olmaz… dedikten sonra, Burdur'dan şair, yazar ve öğretmen, Burdur Araştırmacı, yazar ve şairler Derneği Başkanı Sebahat Gümüş hocanımın benim için yazdığı ve yenilerde söz konusu kitabımda yeralmak üzere gönderdiği şiirlerinden örnekler verelim. Buyurun:
BÜYÜK YAZARIMIZA
Uzunca olan bu şiirin bir bölümü şöyle efendim:
-Siz; bizim derneğimizde,
Açtınız sevgi çiçekleri gibi..
İlimizin al al açan,
Kıpkırmızı gülleri gibi.
İki numaralı şiir Sebahat Gümüş hocanımdan yine bendenizle ilgili.. Burdur Araştırmacı, yazar ve şairler Derneği onursal başkanı oluşum nedeniyle yazılan bir Sebahat Gümüş şiiri. Bunun ilk dörtlüğü, ilk bölümü:
ONURSAL BAŞKAN İSA KAYACAN
-Tefenni'de Ece'de doğdu,
Burdur ilinde büyüdü.
Başkent Ankara'da ışık oldu,
Onursal Başkan İsa Kayacan.
İsmimin başlık olduğu bir başka Sebahat Gümüş şiirinin son dörtlüğünden alarak devam edelim:
-Ankara'dan doğan güneşsin,
Çok kişilerin kardeşisin,
Şairlerin sırdaşısın,
Sen çok, çok büyüksün İsa Kayacan.
BÜYÜK YAZAR İSA KAYACAN
Sebahat Gümüş hocanım bu kez bir başka başlıkla duygularını şiirleştiriyor:
-O'nu derneğimizde buldum,
Heyecandan dona kaldım,
Görüşülmesi çok zor sandım,
Büyük yazar İsa Kayacan.
Son Sebahat Gümüş şiiri. Başlığı: sen, İsa Kayacan. Bunun da bir dörtlüğünü aşağıya alıp noktamızı koyalım efendim:
-Sen yazarsın, şairsin,
Sen gazetecisin, ışıksın,
Sen denizsin, deryasın,
Sen İsa Kayacan'sın..
Teşekkürlerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
GÜNÜN SORU VE CEVABI:
Mehmet Köylüoğlu: Basın, dalkavukluğun neresinde?
İsa Kayacan: Basın, dalkavukluğun zirvesinde!..

6 Şubat 2009 Cuma

Burdur’da
Adnan Taraşlı’nın yazıları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Anadolu Basını bünyesinde, bu topluluğun içine şöyle bir göz attığımızda, babadan oğula intikal eden pek çok gazete vardır. Bu gazetelerin pek çoğu, ya gerektiği gibi yayınlanmamakta, ya da kapanıp gitmektedir.
Burdur ilimiz merkezinde ofset tekniğiyle günlük yayınlanan ve 04 Nisan 1954 tarihinden bu yana her yıl veya yıllarla birlikte gelişerek, “Taraşlı Okulu’nun” bir medya kuruluşu olarak gördüğüm “Burdur” Gazetesinin kimliğiyle ilgili bilgileri aşağıda vereceğim.
Burdur gazetesinin şu andaki sahibi Adnan Taraşlı, gazeteciliğin temelinden gelen bu temel üzerine bilgi ve tecrübelerini şekillendiren bir gazeteci. Sahibi olduğu Burdur Gazetesinde sıklıkla yazıları yayınlanmıyor. Bir ölçüde gerek duyduğunda, yazılıp yayınlanması gereğini duyduğunda yeralıyor, okurlarıyla buluşuyor, merhabalaşıyor yazıları.
Burdur Gazetesinin , 27,28,29,30 Ocak ve 02 Şubat 2009 tarihlerindeki sayılarında Adnan Taraşlı’nın “Poligon” köşe başlığında yeralan yazıları var. Şimdi bu beş ayrı yazı üzerine bir göz atacağız birlikte. Buyrun:
ADNAN TARAŞLI YAZILARI
Adnan Taraşlı’nın olaylara bakışı nettir. Değerlendirmelerinde de bu netlik görülür, hissedilir. Kırıcı değil yapıcıdır. Yıkıcı değil yol göstericidir. Şimdi Adnan Taraşlı imzalı yazılardan bazı örnekler alalım ve değerlendirmenizi bekleyelim efendim:
1- Yerel seçimlere gidiyoruz, kimsenin umrunda değil. Ekonomi altüst olmuş, sanayici borç batağında. binlerce kişi işsiz, sorunlar büyüyerek bir top yumağına dönüşmüş, etrafı yıkıp yığarken, bir Ergenekondur tutturulmuş giderken; Başbakan Erdoğan, “Temiz Eller Operasyonu”ndan bahsediyor. Bütün bu olumsuzlukların giderilmesi bu operasyonla sonlandırılacaksa, buna gerçekten inanılıyorsa, dokunulmazlıklara bir el atılsa nasıl olur acaba (28 Ocak 2009)

2- Bugün Burdur Belediyesinin ne kadar borcu var ise, bunların tamamını ödemekle yükümlüdür. Dilerim devlet belediye borçlarını bir kalemde siler de yapılan işler bir hibe niteliğinde Burdur’a kazandırılmış olur. (29 Ocak 2009)
3- Burdur denince akla sadece merkez gelmemeli, tüm ilçe ve köylerimizle birlikte kalkınma planlarının koordine edilmiş olması bizi daha yukarılara fırlatır, yükseltir. Ne yazık ki bütün bunlar bir hayal gibi, biz döner döner aynı konuları konuşmaktan, aynı konular üzerine dedikodu yapmaktan hoşlanır olduk. (30 Ocak 2009)
Burada unuttuğum bir gazete sayısı 27 Ocak tarihli Burdur gazetesi sayısı var Adnan Taraşlı’nın yazısı olan. Gazetenin bu sayısındaki Adnan Taraşlı yazısından da bir bölüm nakletmek istiyorum efendim:
5- Burdur’da yaşamak... Her konuda yer almak, herkesim ile tartışmak, varlığını hissettirmek, susmadan konuşmak, bir insan gibi yaşayarak.
Her iki konumdan birinde yaşamak mümkün... Tercih, yaşam konularının içinde, sadece birinde (27 Ocak 2009).
Anlatmaya çalıştığım Adnan Taraşlı yazılarının verdiği ve getirdiği mesaj bütünlüğü yukarıdaki örneklerimizde görülüyor. İşte Adnan Taraşlı’nın kalemi, yorumları ve getirdikleri... Tebriklemi sunuyorum efendim.
Burdur Gazetesinin kimliği; Kuruluş tarihi: 04 Nisan 1954, Kurucusu: Mustafa Kemal Taraşlı, Sahibi: Adnan Taraşlı, Burdur temsilcisi: Mehmet Ercan Taraşlı, Yazı İşleri Müdürü ve Genel Yayın Yönetmeni: Melih Lütfi Taraşlı, Ankara Temsilcisi: Prof. Dr. İsa Kayacan, Muhabirler: Hasan Türkel, Halil Sımsıgı, Hacer Zeren, Sayfa editörü: Kemal Taraşlı.
***
Burdur’dan minik bir şair adayı:Seza Tutku Azaklı
Prof. Dr. İSA KAYACAN

Bazı büyükler, çocukluktan, gençlikten çıkıp, olgunlaşınca (olgunlaşınca sözü doğru değil haddizatında) ne oldum delisi oluyorlar, büyük-küçük tanımama gafleti içine giriyorlar. Sanat ve edebiyat alanında bunların yüzlercesi, binlercesi var..
Bunlarla her gün ve sıklıkla karşı karşıya geliyoruz, yüzyüze geliyoruz…
ÇOCUKLAR
Çocuklar, çocuklarımız.. Miniklerimiz, yarının büyükleri gururlarımız… Bunlar için herhangi bir şey söylemek doğru değil. Hiç değilse şimdiden.
Burdur’dan Araştırmacı, şair ve yazarlar Derneği Başkanı Sebahat Gümüş hocanımla Isparta’da bir vesileyle görüştüğümüzde, torununun şiirleri olduğundan sözetmişti “Gönderin değerlendirelim, yarının şairlerine hizmet edelim” demiştim. Torunu Seza Tutku Azaklı’nın bir fotoğrafı, bir mektup ve minik şair adayımızın birkaç şiirinin eklendiği bir zarf aldım. Önce Sebahat Gümüş hocamızın mektubu:
-Seza Tutku Azaklı… 19 Eylül 2001 doğumlu. Burdur Cumhuriyet İlköğretim Okulu, 2-B sınıfında okuyor. Öğretmeni İbrahim Günay. Okul Müdürü: Ahmet Şen.
Seza, şiir yazmayı, resim yapmayı çok seviyor. Şiirlerini ana sınıfından itibaren yazmaya başladı. Şu anda sınıf birincisi. çokk çalışkan, süper. Annesi Sevtap Gümüş Azaklı. Babası Zafer Azaklı. Anneannesi; Sebahat Gümüş. Onlarda şiir yazıyor.çok değerli hocam: Seza’nın daha çok şiirleri var. 7 tanesini gönderiyorum (Sebahat Gümüş)
SEZA’NIN ŞİİRLERİ
Seza’nın duyguları tertemiz, sımsıcak. Hiç bozulmamış anlatımlar, sözler ve mısralar bunlar:
Sev adlı şiirinde; sigaranın zararlarından söz ediyor. Her şeyi seviyor, sevelim diyor… Ama “sigarayı asla” diye kesip atıyor, kestirip atıyor. Minik yürek, minik duygular bunlar:
Dünyayı sev/Kalbini sev/Kendini sev/Sigarayı sevme.
Ata’yı sev/Bayrağı sev/Seza’yı sev/Sigarayı sevme.
Bir başka şiirinde “Anneanneme” başlığıyla sesleniyor Seza Tutku Azaklı. Burada:
“Aşkım anneannem/Seni çok seviyorum/Sende bensiz duramazsın/Bunu biliyorum”.Burada duyguların temizliğiyle doğruluğundan başka bir şey aramak durumunda değiliz. Çocuk bu. Böyle anlatıyor.
Seza, şiirlerinin üstüne birde yazılış tarihleri hakkındaki bilgilerle çıkıyor karşımıza. Bu kez dedesinden sözediyor. “Dedeme” başlığı altındaki duygularından:
“Güzel dedem/Şirin dedem/Sen benim bir tanemsin”…. dedikten sonra, “Ben seni çok seviyorum/Seni özlüyorum”diye de ilavede bulunuyor.
Sıra annesinde. “Melek annem” başlığı altındaki duyguları, daha doğrusu duygularının bir bölümü şöyle:
“Canım annem/Tatlısın sen/Bir meleksin/Canımsın”… İşte duygu anlatımı, işte sevgi aktarımı, anlatımı… Seza yakınlarıyla ilgili duygularını anlatmaya devam ediyor: Bu kez sıra babasındadır. “Babacığım” başlığı altındaki duygu aktarımında şöyle söylüyor:
Babacığım/Sen beni seviyor musun?” diye bir soru… Alın bakalım. “Yanımda huzur buluyor musun”? ikinci sual. “Ben seni seviyorum/Seni çok özlüyorum”. Bu açıklamadan sonra, hangi baba kızı için” sevmiyorum” diyebilir? Hele Seza gibi sevimli ve tatlı birisi olursa…
Seza, Teyzesi için de bir şeyler söylüyor. Aralarında konuştukları, hitabetlikleri adıyla “Nebuşum/Nebuşum nerdesin?” diye soruyor. Seza Tutku Azaklı’nın, Atatürk’le ilgili duyguları da var. Girişi bu şiirin:
“Atatürk, Atatürk/Ey Atatürk/Neredesin?” dedikten sonra, “Çocuklar seni çok özlüyor” diyerek kendisinin ve arkadaşlarının Atatürk sevgilerini anlatıyor .
***
Biyografi zenginliğinden Kültür zenginliğine
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Araştırma ve incelemeler sonucu, ortaya konulanların önem ve anlamı ortaya çıkmalı, kalıcılığı, kalıcılıkları konuşulmalı, gözlenmeli.
İHSAN IŞIK
Bir biyografi zengini, bir kültür zengini olan İhsan Işık, 1952 yılında Diyarbakır’da doğdu. Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesini bitirdikten sonra, İstanbul liselerinde edebiyat öğretmenliği yaptı. İstanbul Büyükşehir Belediyesinde ve Başbakanlıkta Danışman olarak çalıştı. Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürü olarak görev yaptı. Yazarlar Sözlüğü, Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (3 cilt), Türkiye Edebiyatçılar Ansiklopedisi (10 cilt), Encye lopedia of Turkish Authors (3 cilt) adlı eserleriyle Türkiye’nin önde gelen biyografi ve ansiklopedi yazarları arasına girdi. Yayınlanan değişik kitapları da bulunan İhsan Işık, Elvan Yayınlarının yöneticiliğini sürdürüyor.
10 CİLTLİK BİYOGRAFİ ZENGİNLİĞİ
İhsan Işık 10 ciltlik “Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedi”sini yayınladı. 2. baskılı bu ciltler içinde toplam 10 bin 366 yazar hakkında geniş bilgiler yer aldı. Bu serinin 11. cildi bin yeni edebiyatçıyla Nisan 2009’da günyüzü görecek.
İhsan Işık, zor bir çalışmayı sürdürüyor ve sonuçlandırıyor. Bunca isim ve imzalı bilgileri toplayacaksınız, genel bir plan içerisinde biyografilerini şekillendireceksiniz, fotoğraflarıyla sayfalardaki yerinden, okurlarıyla-araştırmacılarla buluşması, raflardaki yerini almaları için gayret gösterip, nefes almadan çalışacaksınız. İhsan Işık’ın yaptığı iş zor ve sorumluluk isteyen bir hizmet alanıdır. Bu yüzden O’nu kutlamalı, alkışlamalı ve ne kadar yapabiliyorsak, desteklemeliyiz.
Şimdi, 10 ciltlik ansiklopedilerde yer alan, binlerce isim ve imzalardan, ciltler itibariyle bazı isimler, cilt ve sayfa numaralarını vermek istiyorum:
- Rıza Akdemir (cilt 1,s.157-158)
- Aysel Al (cilt 1, f. 228)
- Fakir Baykurt (cilt 2,s.616,17,18,619)
- Mustafa Ceylan (cilt 2,s.835,836)
- Zeki Çelik (cilt 3,s.918)
- H.Rıdvan Congur (cilt 3,s,963,964)
- Melahat Ecevit (cilt 3,s.1138,1139)
- Abdülkadir Güler (cilt 4, s.1515,1516)
- Ayhan İnal (cilt 5, s.1816,17,18,19)
- Hayrettin İvgin (cilt 5,s.1867,1868)
- İsmail Kara (cilt 5, s. 1959)
- İsa Kayacan (cilt 5, s.2102,2103)
- Rasim Köroğlu (cilt 6,s.2278,2279)
- Kaya Özdemir (cilt 7, s.2847)
- Ahmet Tufan Şentürk (cilt 8,s,3339,3341)
- Nail Tan (cilt 8,s.3392,3394)
- Fatma Uçarlar (cilt 9,s.3646,3647)
- Celil Garipoğlu (cilt 10, s.4047)
- Elçin İskenderzade (Bkz. Türk Dünyası Yazarları)
ÜÇ AYRI KİTAP
İhsan Işık aracılığıyla bana ulaşan kitaplar:
1- İhsan Işık (şiirler–1968–2008, önce söz ettiğim 88 sayfalık, İhsan Işık şiirlerinden oluşan kitap.
2- Denizin Estiği Nehir: Güzin Balpetek’in 88 sayfalık şiir kitabı. Elvan Yayınları arasında günyüzü görmüş.
3- Bir Yürek İnsan: Zübeyde Gökbulut Sunguroğlu’nun 184 sayfalık şiir kitabı. Elvan Yayınları arasında, okurlarıyla buluşum, buluşturulmuş.
***
Türkü Savaşçısı

Prof. Dr. İSA KAYACAN
Her alanda bir mücadeleci, savaşçı olur.. Çoban Hüseyin Çemrek, öz yaşam öykülerinden, Türküleşen şiirlerinden oluşan sayfalar bütününü 208 sayfayla kitaplaştırmış.
Adı: Türkü Savaşçısı.
Bir giriş var, Türkünün savaşçısı, başlıklı şiir dikkat çekiyor. İbrahim Sartaş, Yahya Aksoy imzalı değerlendirmeler dikkat çekmekte ilk sayfalarda. Sonra değişik isim ve imzaların özlü sözleri-değerli sözleri bir araya getirilmiş. Bunlardan ikisi:
- Gönlü Aydın bir kişiye kul olmak, Padişahların başına taç olmaktan iyidir (Gazi Mustafa Kemal Atatürk),
- Haksızlık önünde eğilmeyiniz. Çünkü hakkınızla birlikte şerefinizi de kaybedersiniz (Hz. Ali).
Türkünün savaşçısı başlıklı şiirin son dörtlüğü:
-Aşık Veysel tutkundur, doğa vardır özünde,
Mahzuni, Ertaşlar var, bu Çoban’ın sözünde,
Türküler çiçek açmış, Atatürk’ün izinde,
Türkünün savaşçısı budur halkın ozanı.
Av. Sema Aksoy’un da Çoban Hüseyin Çemrek’le ilgili değerlendirmesi var 10 ucu sayfada. Rehber edinilen üstadların cümlelerinden alıntılar yapılmış.
Kalıcı bir araştırma, inceleme eseri olarak gördüm “Türkü Savaşçısı” adlı kitapla kendi alanında kalıcılığın sağlandığı bir yayın karşımıza çıkarılmış. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim. Bazı fotoğraflarla da zenginleştirilen kitap sayfalarında, Çemrek’in aile efradı da görüntü olarak sayfalara aktarılmış, bilgiler verilmiş.
Çoban Hüseyin Çemrek’in bazı bitirme tezlerine konu oluşunu da öğreniyoruz ki, seviniyor, mutlu oluyoruz. Bir ölçüde bu kitap, Çoban Hüseyin Çemrek’in hayatında, şiirlerinin bir araya getirilen anlatım bütünlüğü olarak bizimle selamlaşıyor. Arka kapakta “İnsandır” başlıklı 7 dörtlükten meydana gelen bir şiir dikkat çekiyor. İlk dörtlüğü bu şiirin:
-Beş duyuya hakim canlı yaratık,
İlk önce ateşi bulan insandır.
Göçebe yaşantı paylaşan toplum,
İnsanla, barışık kalan insandır.
Çoban Hüseyin Çemrek: 1951 yılında Amasya ili, Hamamözü ilçesi Yukarı Ovacık köyünde doğdu. 500 dolayında eseri, kaset, sesli ve görüntülü cd’ler olarak biraya getirdi kitap olarak yayınlanmasını sağladı. Kısa adı AŞ-DER olan Ankara Halk Aşıkları Kültür ve Araştırma Derneği’nin başkanlığını yapan Çemrek Kültür Bakanlığından emekli oldu. Halk aşıklarıyla ilgili çalışmalarını sürdürüyor.
GÜNÜN YORUMLARI:
1- İsa Kayacan, çalışkan, özverili, fedekar olduğu kadar, vefa duygularını en iyi bilenlerimizden biri. O, karşılık beklemez, hep verir. O’nun vermesi ve insani vasıflarıyla, bu ülkeye nice değerler kattığını da biliyoruz (Şükrü Tekin Kaptan)
2- Bitmez tükenmez kalemi ile pek çok “rekorun” sahibi ve mesleğine aşıklığı ile bilinen çok yönlü araştırmacı, yazar ve şairliğiyle Türkiye’nin her köşesinde alkışlanmakta olan İsa Kayacan, aynı zamanda “bir dünya İnsanı”dır (Melahat Ecevit)
3- İsa Kayacan, daha önceki yıllarda onbir ayrı bakanın Basın Danışmanlığı’nı yaparak, yoğun bir tempoda çalışmış ve bu yoğunluk içinde dahi kalemi elinden bırakmamış, edebiyat dünyamızın duayenlerindendir. Sayın Kayacan, ektiğini biçen ve çalışmalarının karşılığını da yaşarken gören, nadir edebiyatçılarımızdan biridir (Fatma Uçarlar)
GÜNÜN SÖZÜ: Sen Ankaradasın/Ben Ankaradayım/Biz Ankaradayız/Biz Ankaralıyız. 25 Ocak 2009)
***
Yazar mısın?
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yıllarca Ankara’da üst düzey bürokrat olarak çalışan, emekliliğinden sona İzmir’e gidip yerleşen Milli duyguların harman olduğu kalemlerimizden T. Turan Atasever, 12 bölümünden oluşacak “Sesim” adlı şiir kitabının yayın hazırlığı içinde. Heyecan içinde görünüyor. Bu kitabının önsözünün yazılması için ortaya koyduğu duygularını şiirleştirmiş. Bu şiir şöyle (Ocak 2009),
YAZAR MISIN?
Aziz İsa Kayacan,
Sesimi duyar mısın?,
Bende sonsuz heyecan,
Önsözü yazar mısın?.
*
Sesimde, hayat çile,
Sizinle gelsin dile,
Güzel görüşün ile,
Önsözü yazar mısın?.
*
Millet içindir ağrım,
İyileredir çağrım,
Bağrım yanıyor, bağrım,
Önsözü yazar mısın?.
*
Yıllardır beraberiz,
Bizlerden kalsın iz
En değerli dostum, siz,
Önsözü yazar mısın?
*
Gözümün feri söndü,
Bahar, yaz-kışa döndü,
Ömrümün sonu göründü,
Sen Öz’ü yazar mısın?.
Arkasından, Ankara’dan Ali Bozkurt’un yine bendenize yazdığı bir dörtlük var. Anılan dörtlük. (İsa Kayacan hocama):
Atan’dan mı aldın güzel yapını,
Ömer’den mi aldın hukuk tapunu,
Heybemde şiirim çalsam kapını,
Umarım hayır demezsin hocam…
BURDUR’DAN
1-Sosyal hayatımızın her alanında bir yabancılaşmadır sürüyor. Yurdun dört bucağında adı lügâtımızda geçmeyen türlü mağaza adları. Migros-Bauhaus-Contınentam Armada-Outlet vs. Buna paralel “Süper-hiper-mega” ile başlayan hiçbir iş yeri yok ki orada yabancı müzik çalmasın. Birinin olsun beni yanıltmasını umuyorum tez zamanda. Elin türküsü çağrılıyor alenen, Türk’ün mahallesinde anlayacağınız. (Osman Erenalp, Yenigün Gazetesi, Burdur, 25.12.2008)
2-Şair ve Yazar Fatma Uçarlar, Isparta’da bir inşaatta yazılı, “Satılık lüx daire” ilanı görür. İlanın altındaki telefonu arayıp, “ilanda yazılı lüx kelimesindeki (x) harfinin alfabemizde olmadığı için (x) yerine (ks) harflerinin konulmasını rica eder, hatırlatır.
Bu ilan – ilandaki yabancı hayranlığını ifade eden yanlışlık 15–20 gün düzeltilmez. Fatma Uçarlar yeniden telefon eder Lüx kelimesinin, lüks şeklinde neden değiştirilmediğini sorar. Sonra görülür ki Lüx kelimesi, Lüks kelimesiyle yer değişmiş ilan “Satılık Lüks daire” şekline dönüştürülmüştür. Burada ısrarlı izleniş olmasaydı, acaba bu ilandaki yabancı kelime, Türkçe kelimeyle yer değişebilir miydi?. (Makale: Yenigün Gazetesi, Burdur, 26.12.2008)
***
Hanım Akçay’ın kalemindekilerden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şairlerimizin, yazarlarımızın, araştırmacılarımızın, kısacası eli kalem tutanların yazdıkları, yayınladıklarından seçtiklerimiz, değerlendirmelerimiz arasında yer vererek mısra ve satırları arasındaki gezintilerimiz gündemdeki, gündemimizdeki yerini koruyor.
Konu, Burdur ve Burdurlu olunca, gündemlerimde değişiklik yapmaktan çekinmediğimi, sakınca görmediğimi herkes biliyor, cümle-alem bunun farkında
HANIM AKÇAY
Burdurlu hemşehrilerimizden. Burdur’da Gençlik ve Spor il Müdürlüğünde çalışan bu hemşehrimin şiir ve denemelerinin bulunduğunu, önceki yıllarda kulak misafiri olmuş, duymuştum. Isparta’da Ocak 2008’in ikinci haftasının ortalarında Fatma Uçarlar arkadaşımızın imza gününde, pardon şiir şöleninde yüzyüze geldiğimiz Hanım Akçay kardeşimizden rica ettim.. “şu şiir ve denemelerinden, çalışmalarından gönder” dedim.
21.01.2009 tarihli mektubuyla şiirlerinden ve hikaye denemesinin bazı sayfalarından örnekler gönderdi.
Hanım Akçay kardeşimiz çok mütevazı. Sanki kendisinden başka, ilk yazdıklarını yayınlanmak üzere sağa sola gönderen yok… Yazdıklarını elinden adeta ”zorla” alıyorsunuz…
GERÇEK ÖYLE DEĞİL
Hanım Akçay kardeşimizin şiirleri, öyle elde tutulacak, defter aralarında saklanacak ölçüde zayıf değil.. Şiirin gerçek yolculuğuna çıkan herkes gibi başlangıç duyguları var, şiirin geniş dünyası içinde yer yer görünmeye başlayanlar olarak karşımıza çıkanlar var.
Sen, sessiz sevgi, bekliyorum, sen ve ben, anlamadım seni, tek başıma, dorum gözlüm, canım canım öğretmenim, adını sen koy, içim yanıyor, öyle sevgi başlıklarıyla bize ulaşanlara bakıyoruz.. Hepsi pırıl pırıl duygularla yazılmış. Önemli mesajların getiricisi bu şiirler. Bir örnek bunlardan:
Severim akşamları görünmez günahlarla,
Akla gelmedik sevgililer akıllarda,
Eve giderken parkelerin üzerinde tek tek,
Çığlık, çığlık yüreğim duymayan kulaklarda.
Üç şiirinin başlığı yok Hanım Akçay’ın. Hani isimsiz insan olmaz ya, başlıksız da şiir olmaz demek yanlış olur mu acaba?. Hanım Akçay’ın öteki şiirlerinden bazı mısraları:
-Anne mutlu olmak istiyorum/Gitme, açılma güzelim/Ölüm içimde, çok yakınımdasın/Bir sessizlik kapladı yüreğimi/Sığınmak istedim limana/Paylaşmayı öğrendim canım öğretmenim senden/Bir kapı açtım/Tek başıma darmadağın olmuşum vd. Bu şiirlerinden aldığımız tek mısralar bile gösteriyor ve bunlardan anlıyoruz ki, Hanım Akçay şiirin ortalarında… Yani başlangıcında değil Tebriklerimizi sunuyoruz efendim. Devam Hanım Akçay kardeşim, hemşehrim devam.
BİR KÖY HİKAYESİ
HanIm Akçay’ın bir hikâye denemesi var. Adının ne olduğunu henüz bilmediğimiz bu hikâye denemesindeki anlatım da, şiirlerindeki anlatım gibi, gelecek için ümit veriyor.
-“Amma ninenin misafirleri gelmişti. Ayaküstü hoş geldin deyip, azda olsa sohbet edip düğüne gittiler”,
-“Kızından evvel şalvarını giydi. Dastarını sıkıca bağladı, elini yüzünü sabunladı. Hem söleniyor, hem de bir taraftan eğri olan şalvarını düzeltiyordu”.
Gelecek düşünülerek, varılmak istenilen hedeflerin tesbitiyle mümkün olacağına göre, Hanım Akçay’ın düşünüp, plânladıkları var. Bu plânlama çerçevesinde yazdıkları, ortaya koydukları var…Şiir konusunda olduğu gibi, hikâye konusunda da devam bizim gız, Hanım Akçay.
***
Pervane’nin duaları

Prof. Dr. İSA KAYACAN
1992 doğumlu olan Pervane Namık kızı, Bakü’de öğrenimini sürdürüyor. Ama, bu yaşına rağmen, kitaplar yazıyor, yayınlıyor.
Bana gelen son kitabının adı: Türkiye’nin Pervanesi: Atatürk.
Vektor Neşirlerevi yayınları arasında 106 sayfayla 2009 yılının başında günyüzü gördü. Bu kitabın 9, 10 ve 11 nci sayfalarında “Üç ana ruhu mültece rüzgar anaya dua ederken” başlıklı bir yazısı, sunuşu var “Bu yazımı Atatürkümüzün ruhuna bağışlıyorum” ithafıyla. Burada Pervane şöyle başlıyor:
-“Özel eğitim aldığım filolog Dç.alim, dil-edebiyat öğretmeni Edalet Tahirzade’nin (Hirhatala kendinin tarihi ve urugların soyağacı) kitabını okuyordum. Kapımız döğüldü. Tak!.. Tak!.. Tak!.. Zengimiz yoktu. Tahta kapıda bele ses çıkarır. Postacı hanım idi. Yüzünde güneş doğmuştu, yine elleriyle arkasında neyse gizletdiğinden bildim ki, Türkiye’den İsa Kayacan’dan mektup var”.
- Ağırdı, yavrum, galiba yine kitaplar, kazetelerdi deyip bağlamını bana verdi. Bağlamını açtım. “Mücüze insan”, “Burdur’un gülü”, “İnsanlığın simvolu”, “124 kitabın müellifi” İsa Kayacan benim” Atatürkle gönül sohbetim” kitapım hakkında Türkiyenin onlarla gazetelerinde dere elediği yazıları ve 464 sayfaları “Mezarlık Kültürümüzden Önekler” kitabını bana yollamıştı.
Edalet hocamın “Şehid mezarı mescidden sonra her bir musulmanın en mukaddes ziyaretgâhıdır” deyip doğma yurdunu şehitlerinden sohbet açıyor.
Hürmetli Edalet hocam anası Rugiyye hanımın ölümü hakla çok kısa yazıp. Deyirler hakk-hakikat yolunda rahmete gidenler şehit adlanıyor.
UZUN YILLAR
Pervane anlatmaya devam ediyor:
-Uzun yıllardır kalem arkadaşlığı ettiğim, benim Türk matbuatında tanınmama borçlu olduğum mühterem İsa Kayacan “Mezarlık Kültürümüzden Örnekler” kitabında önsözden önce yazıb “Her canlı gibi her insan da bir gün dünyasını mutlaka değiştirecektir. Önemli ve esas olan hizmetleri, özellikleri ve güzellikleri ile ölümün bile hafızalardan silemediği insanlar arasında yer alabilmektir”
İsa Kayacan bu kitabında “Şehitlerin mezar taşları” başlıklı yazı ve Atatürk’ün annesinin ölümü ile ilgili gördüğü rüya çok tesirliydi.
Atatürk bir gün rüyasında görüyor ki; annesi ölüb. O durub ağlamaya başlıyor. Diyorlar ki, neden ağlıyorsun? O cevap veriyor ki, zavallı, zehmetkeş annem dünyasını değişti. Bu rüya doğru çıksada Atatürk öz annesinin merasimine gidibilmiyor. Çünki o döyüşteydi.
Ben bu kitapdaki bir yeri de vurgulamak istiyorum: “12 Şubat 2002 kapkara bir tarihti. Eşimin Ankara Karşıyaka mezarlığındaki ebedi istirahagahı o günden benim ikinci adresim oldu.” Böyle diyordu İsa Kayacan.
Kalkıp pencereden dışarı baktım. Bu zaman yağmurun yağdığını gördüm. Bana öyle geldi ki, bu adi bir yağmur değil. Öz doğma topraklarında hoşbaht uyuyan üç annenin göz yaşlarıdır. Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım, İsa Kayacan’ın hanımı Sabahat hanımın, Edalet hocmın annesi şehit Rugiyye hanım.
Sonda arzu ediyorum ki, Edalet hocamla hürmetli İsa Kayacan Ağdamda benim “Karabağda şehitler mezarlıkları” kitabım tekdimatında birbirinin ellerini sıksınlar. Amin inşallah!
***
Şiirler... şairler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiir varsa, Şair vardır. şair varsa şiir vardır. Bu gerçeğin belirtilmesinden sonra, şiirlerimize dönelim.
YERİN YOK SENİN
Muğla ilimize bağlı Dalaman ilçemizde yaşayan şairlerimizden Birdal Can Tüfekçi’nin bir şiiri. Dört dörtlükten meydana gelen bir şiiri efendim. Bu şiirin iki dörtlüğü şöyle:
- Senden ne bir selam, ne bir haber var,
Gayri hayatımda yerin yok senin,
Bitti benim aşkım buraya kadar,
Artık yüreğimde yerin yok senin.
*
Daha çekeceğin çileler çoktur,
Sana her ızdırap revadır, haktır,
Yaralı gönlümde, merhamet yoktur,
Artık yüreğimde yerin yok senin.
Birdal Can Tüfekçi, “Tertemiz aşkımı perişan ettin/Kanattın kalbimi bir nişan ettin” diye devam ediyor, duygularını ortaya koyuyor.
BURDUR
Şimdi Isparta ilimiz merkezinde yaşayan, Fatma Uçarlar’ın Burdur’da görev yaptığı yıllarda yazdığı ve bendenize ait, Burdur Belediyesi kültür yayınları arasında 2005 yılında kitaplaştırılan “Burdur şiirleri” adlı kitabımın 26 ve 27 nci sayfalarında yeralan “Burdur” başlıklı şiirinin iki dörtlüğü:
- Bahçelerinde güller yetişir,
Tarlalarında sebze dikilir,
Halkı kültürlü bilgilidir,
Karacaören’i var Burdur’un.
*
Gölünün üstünde güneş süzülür.
Dikkuyruklar, kenarında gezinir,
Burada bir farklılık sezilir,
Taşodası var Burdur’un.
Buradan sonra, buradaki nokta koyuşumuzdan sonra, Ankaralı şairlerimizden Davut Cömert’in bir şiirinin bir dörtlüğünden sözedelim:
GİDİYORUM
Ankara’da yaşayan, Ankaralı şairlerden (Hz. Davut), Davut Cömert, dokuz dörtlükten meydana gelen “gidiyorum” adlı şiirinde, özlem kırıklığından, burukluğundan sözediyor ve bir dörtlüğünde şöyle diyor:
- Sever miyim bir daha, inan ki bilmiyorum,
Sen de bu kadar acıları çekmişken,
Ayrılmak istemezdim inan senden ebedi,
Düşe kalka sürünerek, silinerek gidiyorum.
Sağlıklı ve başarılı bir yaşam diliyorum efendim.
GÜNÜN SÖZÜ: Ankara seninle güzelleşti/ Güzelliklerin tümü/ Sende birleşti/ Varolan sevgimiz/ Yeniden bütünleşti. (25 Ocak 2009)