23 Mart 2009 Pazartesi

Türkçemiz
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Türkçemiz, üzerine titrediğimiz oranda büyür, dilimiz üzerine gösterdiğimiz titizlikle kişilik kazanırız.
Bu yönde çaba gösteren, gayret sarfeden kalem sahipleri var, arkadaşlarımız, tanıdıklarımız var.
Şair-yazar Fatma Uçarlar, dilimizle ilgili değerlendirmeleri bulunan, doğrunun doğruların peşinde koşan bir arkadaşımız. 21 Şubat 2009 tarihinde, Isparta’da faaliyet gösteren SDÜ Türkçe Topluluğu öğrencileriyle Türkçemiz üzerine, dilimiz üzerine bir sohbet toplantısı gerçekleştirdi Melahat Ecevit’le birlikte.
Fatma hn konuşmasına, Ziya Gökalp’ın; “Türklüğün bir ili var. Yalnız bir dili var/Başka bir dili var, diyenin, başka bir emeli var” uyarısından hareketle söze başladı. Sonra;
13 Mayıs 1277 tarihinden yola çıkarak, Türk büyüğü Karamanoğlu Mehmet Bey’in; “Bugünden geri divanda, dergâhta, bergahta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka bir dil kullanılmayacaktır” buyruğunu hareket noktası yaptı.
Osmanlı Devleti zamanında, Fars ve Arap edebiyatından etkilenildiğini, Osmanlıca içinde bu dillerin ağırlığının hissedildiğini hatırlattıktan sonra; İlk defa II. Abdülhamit Han’ın Arap harfleriyle yapılan eğitimin yetersizliğini görerek;
-“Yazımızı öğrenmek çok kolay değildir. Bu işi halkımıza kolaylaştırmak. Bu işi halkımıza kolaylaştırmak için, belki de Latin alfabesini kabul etmek yerinde olur” diyerek başlatılan çalışmaların yetersiz kaldığına dikkat çeken Fatma Uçarlar; Türk dilinde ilk yenilik hareketinin, Bergamalı Kadri Efendi’nin “Meyseretülulum” adlı gramer kitabı ile başlanılmış olmasının da yeterli olmadığını ifade etti.
Dilimizle ilgili, Türkçemiz hakkındaki çalışmalarda emeği geçenlerin; Kütahyalı Hoca Abdurrahman efendi; İbrahim Şinasi, Ziya Paşa, Ahmet Mithat, Mehmet Emin Bey, Yusuf Ziya, Hamdullah Suphi, Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp gibi Türk aydınlarının Türkçenin yeniden milli dil olması için öncülük edenler olarak sıralandığından sözetti.
Dünyanın değişik bölgelerinde yaşayan ve en fazla nüfusa sahip olan milletlerarasında yer alan Türklerin, ortak bir alfabesinin olmayışını üzüntüyle karşıladığını, 1925 yılında Latin Alfabesini zorunlu tutan Stalin’in daha ileri giderek; Türkmen, Karakalpak, Kırgız, Kırım Türklerine Latin Alfabesinin farklı sürümlerini vererek, aralarındaki bağların kopmasını sağlamada da başarılı olduğu noktasından hareket eden Fatma Uçarlar;
Atatürk’ün 1928 yılında, Latin Alfabesine geçişiyle, Stalin’in tüm hesaplarının altüst edildiğini, Stalin’in buna karşılık olarak Latin Alfabesini kaldırıp, Türklere kril Alfabesini zorunlu tutması, bu alfabeye de her bölgeye göre değişik sürümler uygulatması, Türk birliğinin paramparça olması için yeterli olduğu gerçeğinin üzerinde durdu.
Deli Petro’nun; “Bir milleti ortadan kaldırmak istiyorsanız, önce dilinden başlayın” sözünden hareket eden, bu gerçeği hatırlatarak konuşmasını sürdüren Fatma Uçarlar, günümüz halk ozanlarının en ünlülerinden Şeref Taşlıova’yla kendisinin şiirlerinden bazı dörtlük örnekleriyle, Z. Gökalp ve Atatürk’ten örnekler verdi:

1- Türkçe oku, Türkçe öğren, Türkçe yaz/Türkçe büyü, Türkçe yürü, Türkçe gez/Türkçe davul, Türkçe zurna, Türkçe saz/Türk çocuğu, Türkü söyle, Türk’ü yaz (Şeref Taşlıova).
2- Yüreğim dilim dilim/Unutuldu bu dilim/Türkçe yazı yazmazsa/Kurusun bütün elim (Fatma Uçarlar),
3- Dilim dilim güzel dilim/Hem ayağım hem de elim/Türkçemle uyanmazsam/ Geçer bütün günüm elim (Fatma Uçarlar).
4- Türklüğün dini bir, vatanı bir, vicdanı bir/Lakin hepsi ayrılır, olmazsa lisanı bir (Ziya Gökalp)
5- Türk demek, Türkçe demektir. Ne mutlu Türküm diyene (M. Kemal Atatürk)
***
Canevime ateş düştü
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bazen, masanız üzerinde yer alan, size ulaşanların başlıklarından, içeriğinden kopya çektiğiniz olur.
Şiirleriyle, yazıp yayınladıklarıyla bir olgunluk çizgisi üzerinde bulunan, her yazdığı ve yayınladığı beğenilip ilgi gören, Melahat Ecevit hocanım Isparta ilimiz merkezinden sesleniyor.
İki şiiri daha var masamda. Bunların mısraları arasında kısa bir gezinti yapacağım. Önce başlığımızın alındığı “Canevime ateş düştü” başlıklı şiir efendim:
CANEVİME ATEŞ DÜŞTÜ
Şiir altı dörtlükten meydana geliyor. Sitem, kırgınlık, kızgınlık ve kabullenmeler sıralanıyor şiirin bütünlüğünde:
Ötün kuşlar, ötün selvi dalında,
Gönlüm firar etti, nasıl eyleyim?
Dediler; “o şimdi elin koynunda”,
Canevime ateş düştü neyleyim!
Arkasından, kesin kararlılık belirtileri geliyor ortaya. “Bundan sonra O’nun adını anmam” diye kestirip atarken, dönüşü olmayan bir noktaya gelindiğinin altı çiziliyor. Talih kuşu olsa bile, O’nun başına kesinlikle konmayacağını kalın çizgilerle belirtiyor.
Hani “Kitaba el bassa sözüne kanmam” inanç kesinliği, bütünlüğü varya, Melahat Ecevit hocanım bu görüşün ortaya koyucusu olarak görünüyor.
Bir kuru dal gibi yaprağın dökülüşü, derinden çekilen ahlarla boyunların bükülüşü ve arkasından “Yıkılmaz dağ idim, bir günde çöktüm” teslimiyet görüntüsü, hocanın canevine düşen ateşlerin yakıcılığıyla iç içedir, yan yanadır.
Artık, istekler törpülenmiştir “İstemem başıma çiçekler taksa/İstemem bir ömür ağıtlar yaksa/İstemem el-bebek-gül bebek baksa/Canevime ateş düştü neyleyim”ler sıralanıp gider.
Kaderin hep kendisiyle uğraştığını çektiği acıların boyunu aştığını, bir bir sıralar ve arkasından şu dörtlükle noktasını koyar Melahat Ecevit hocanım:
Çıkardım üzümden, gözümde yoksun,
Aşk için yandığım, sözümde yoksun
Kalbime saplanan zehirli oksun,
Canevime ateş düştü neyleyim
Bir başka şiiriyle yine sayfa ve sütunlardadır Melahat Ecevit hocahanım.
Şiirin başlığı:
DUYDUM Kİ
Hayatın garip bir cilve olduğu noktasından hareket ederek, saçlara düşen kırağı gerçeğinin içinde sıkışıp kalmanın yararı olmayacağının altı çizildikten sonra, aşkın pazarlığının olmadığı hatırlatılıyor Melahat Ecevit hocanın kaleminden, duyguları arasından sayfalara dökülenlerle. Ve şiirin girişinde şöyle deniyor:
-Bu akşam yapayalnızsın,
Can çekişen duygularla,
Yenik düştün besbelli,
Işıkları söndürmedin her nedense..
Ve ne kadar umursamadan,
Bunlar küçük şeyler desende…
Kıt kanat geçinip giderken, cebinin boşluğuna aldırmadan yaşayıp giderken, hiç olmadık bir zamanda aşık olmasının da pek anlam ifade etmediği anlatılıyor, hatırlatılıyor.
***
Dilimiz, anlatımlarımız
Prof. Dr. İSA KAYACAN

Dilimiz, Türkçemiz, Buradan hareketle ortaya koyduğumuz anlatımlarımız. Yazdıklarımız, yayınladıklarımız:
BENİM DİLİM-ANA DİLİM (Prof. Dr. Mehman Musaoğlu)
İlk Türkçe, Ön Türkçe, Eski Türkçe,
Derken,
Orhun yazıtları ve Yenisey anıtları,
Geliyor aklıma.
Çünkü; hem geriye, ileriye,
Tuşlanmıştır, benim dilim ana dilim!
Karahanlıca, Uygurca, Oğuzca,
Derken,
Kaşkarlı Mahmut ve Divanü Lügat’it-Türk,
Geliyor aklıma.
Çünkü; eğitimdir, öğretimdir,
Bir bilimdir, benim dilim, ana dilim!.
Çağatayca, Osmanlıca, bir tarihçe,
Türk dilleri, lehçeleri, ağızları ve konuşmaları
Derken;
Gaspıralı İsmayil Bey ve tercüman,
Geliyor aklıma.
Çünkü; bir iştedir, fikirdedir, bir dildedir,
Benim dilim, ana dilim..
Türkçede, sadeleşme, özgürleşme, millileşme,
Derken;
Ulu Önder Atatürk ve
Ne Mutlu Türküm Diyene!.
Geliyor aklıma.
Çünkü; gelişimdir, değişimdir, erişimdir,
Benim dilim, ana dilim!..
Ve nihayet,
Lengüistik küreselleşme,
Resmi diller, ortak diller ve
Avrasya Türkçeleri,
Derken;
Irak Türkçesi, Türkmencesi,
Geliyor aklıma.
Çünkü; Fuzuliden armağandır,
Hoyrat’çadır, Kerkük’çedır, hep Türçedir,
Benim dilim, ana dilim . (10.08.2004)
*
TÜRK’ÜN KALBİDİR KERKÜK (Murat Duman)
Bir asır boyunca, batarken güneş,
Yanar durur Kerkük, gören kör olur.
Türk’ün tarihinde en sadık kardeş,
Kanar durur Kerkük, gören kör olur.
*
TÜRKİYEM (Fatma Uçarlar)
Vatanıma Malazgirt’le girildi,
Medeniyet Türklük ile dirildi,
Atatürk’üm yüreklere örüldü,
Güzellikler senden çıkar Türkiyem.
***
Hacı Ferhat Mirza’dan Kelâmlar-özdeyişler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bana ulaşan kitapların sayısındaki artış sürüyor. Sayfalarındaki gezinti zorluğuma rağmen, gündemimde yeralanların genel değerlendirilişleriyle mutluluk duyduğumu kaydetmek istiyorum.
Merkezi Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de bulunan, Türk Dünyası Araştırmaları Uluslararası İlimler Akademisi yayınları arasında günyüzü gören, Hacı Ferhat Mirza imzalı, ciltli, 270 sayfalık “Kelamlar-özdeyişler” adlı, Türkiye Türkçesiyle Ankara’da Prof. Dr. Hayrettin İvgin’in editörlüğünde günyüzü gören kitabın, Azerbaycan Türkçesinden Türkiye Türkçesine Prof. Dr. Elçin İskenderzade ve Oktay Hacımusalı tarafından aktarıldığını görüyoruz.
Hacı Ferhat Mirza’nın fotoğrafının bulunduğu sayfanın üzerinde; “Evrenin kurtuluşu islamda, kanunu ise Kur’an’dadır” cümlesi yer alıyor.
Türk Dünyası Araştırmaları Uluslararası İlimler Akademisi Ankara Başkanı Prof. Dr. Hayrettin İvgin’in üç sayfalık bir sunuşu var. Sayın İvgin sunuşunun bir yerinde; “Elinizdeki bu-Kelamlar-Özdeyişler-adlı kitapta 232 başlık altında 1602 kelam bulunuyor. Bu kelamlar, Hacı Ferhat Mirza’nın İslam dini çerçevesinde, ahlaki ve sosyal hayatın nasıl düzenlenmesi gerektiğine ilişkin uzun gözlem ve deneyimlerine özellikle düşünce gücünün sağlamlığına dayanarak kısa ve öz halindeki yorumlardır” diyor, kitapla ilgili özet bilgiyi, değerlendirmeyi sunuyor efendim.
Bölüm başlıkları; Din, Din adamları, İlahiyat, İslam, Müslümanlar, İbret, Kadre ve alın yazısı, Ölüm, İntihar, Eşitlik, Kadın, sevgi, nikâh, İsraf, ticaret, Zafer, Haram, öfke, yalaka, Azerbaycan, Allah korkusu, şeklinde sıralanmış… Bunlar aldığımız bazı başlık örnekleriydi efendim. Örneklerimizin devamı:
1- Din: Din insanlığı zulmetten ışığa götürecek nur, ilim ve iman onun anahtarı, kendini bilmez, siyaset ve yobazlıksa onun uyuşturucusudur.
2- Kur’an-ı Kerim: Bütün küresel sorunların ve tartışmaların halli Kur’an-ı Kerim’dedir.
3- Ölüm: kafesin dağılması ve güvercinin özgürlüğüne kavuşmasıdır,
4- Şehitlik: Allah’a kavuşmak için en güzel yoldur,
5- Akıl: hazine, ilim servettir.
6- Kibirlilik: kibirlilik ve kendini beğenmişlik zalimliğin ta kendisidir. Sonu ise zulmüdür.
7- Nankör: Nankör kimsenin gözü kör, kulağı sağır, kalbi mühürlüdür,
8- Haset: Haset kendin için kazdığın kuyudur,
9- Yalaka: yalakalık arını, namusunu kaybetmektir.
10- Yaşlılar: yaşlıları olan evde bereket vardır. Onlara merhamet edene Allah da yardım eder..
Hacı Ferhat Mirza: Çağdaş özdeyiş ekolünün kurucusu, kelam ve fikir adamı Ferhat Ahmed Ali oğlu Mirzayev (Hacı Ferhat Mirza) 11 Şubat 1950 tarihinde Bakü’de doğdu. İnşaat mühendisi olan Mirza, Devlet Halk Kontrolü Şube Başkanı görevinde bulundu. 1995 yılından itibaren kurucusu olduğu “Azerbiznes “Hayriye-Üretim Ticaret Şirketinin başkanıdır.
Azerbaycan Yazarlar Birliğinin, Rusya Yazarlar Birliğinin, Azerbaycan Gazeteciler Birliğinin üyesi olan Hacı Ferhat Mirza’nın değişik ödülleri bulunuyor.

Hiç yorum yok: