28 Ekim 2009 Çarşamba

Burdur’da korumaya alınacak anıt ağaçlardan
bürokrasiye selâm var
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Allaha şükür, ülkemiz bir bürokrasi cenneti. Meramınızı mı anlatacaksınız?, Bir şikayetiniz mi var?. Talepleriniz mi ulaşacak ilgili makamlara?. Günlerce, aylarca yazarsınız, çizersiniz, götürürsünüz, getirirsiniz.. Beklersiniz, bekletilirsiniz.
TEMA Vakfı Burdur İl Temsilcisi Gülser Bülbül ile, Araştırmacı-Yazar Ahmet Ali Bilgen hocadan, zaman zaman bana gelen bilgiler olur, belgeler olur. Bunların yenileri var masamda.
Bu iki isim ve imzanın talepleri, çevrede bulunan yeşilliğin artması, anıt ağaçların koruma altına alınması ve bürokrasinin uzayıp giden ve nereye vardığı pek anlaşılamayan yolunun kısaltılması. Ama öyle olmuyor.
Tarih 06.05.2009. Ahmet Ali Bilgen hoca, İl Çevre ve Orman Müdürlüğüne başvurarak 700 yıl önce çevreye gelip yerleşen, Türklerin ilk olarak yerleştikleri Divan Köye ait Gavur Mezarlığında bulunan ağaçların korunma altına alınmasını istiyor. Bu ağaçların bir kısmının değişik kişiler tarafından kesildiğini de anlatıyor.
İkinci madde içinde de; “Yine ilimize bağlı Tefenni ilçesi Ece köyü girişindeki çadır görünümlü kabardıçın’da büyük bir tehlike altında bulunduğundan” sözediliyor.
“Yerleri belirtilen anıt ağaçların tesbit edilerek korunmaya alınması ve gelecek kuşaklara armağan olarak bırakılması” temennisinden sonra Vali Yardımcısı imzasıyla, İl Çevre ve Orman Müdürlüğü çıkışlı 31.08.2009 tarihli bir yazıyla Ahmet Ali Bilgen hocaya 4 ay sonra cevap veriliyor. Cevabın son cümleleri:
“Bahse konu ağaçlar, orman sınırları dışında yeraldığı için, Müdürlüğümüz faaliyet alanı içerisinde değildir. Konu hakkında Antalya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlüğüne müracaat edilmesi gerekmektedir”..
Bürokrasinin ortaya koyduğu, ağaç, orman , tabiat varlığı, çevre koruma gibi özellikler bir yana, bizim görevimiz değil, başvuru adresiniz Antalya..
Ahmet Ali Bilgen hoca, 2002 ve 2006 yıllarında yazdığı başvuru dilekçelerinin de cevaplarını alamamış!
30 Eylül 2009 tarihinde, Gülser Bülbül ve A. Ali Bilgen tarafından ayrı ayrı yazılan dilekçeler, Antalya’ya, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Bölge Müdürlüğüne gönderiliyor. Kimbilir buradan, kaç haftada, kaç ayda cevap gelecek?.
Burada ilginç cümleler var. Bir yerinde; “Hisar köyünün sınırlarını oluşturan tarihi Selçuklu Mezarlığında bulunan anıt niteliğindeki kabardıçlar, kara meşeler, TEDAŞ görevlilerince çalışmalara engel olduğu gerekçesiyle yıkılıp odun edildiği tarafımızdan tesbit edilmiştir” deniyor.
Bu satırların yazarı İsa Kayacan olarak bendeniz, yukarıda adı geçen Tefenni ilçesine bağlı Ece köyü doğumluyum ve anılan kabardıçın-Dede Ardıç’ın görünümünü yakından biliyorum. Bu tür görünümlü, yıllara meydan okuyan ardıçlar bürokrasinin kurbanı mı olmalı?
Burdur-İl Çevre ve Orman Müdürlüğü’nün isminde, çevre ve orman kelimeleri var mı?. Görev alanına girmiyor olabilir.. Ama, ilgilenmek, bürokrasinin artırılışını değil de azaltılmasını sağlayarak, Antalya’yla görüşerek, bir biçimde ulaşarak yakınılan, korunmaya alınması gerekenler için yardımcı olmaya, kolaylaştırıcı bir tablo sergilemeye kalkışılması, böyle hareket edilmesi de oldukça zor, meşakkatli bir anlayış ve yaklaşım olsa gerek!..
***
Burdur-Tefenni Hasanpaşa’da
Yünüm Böğet Şenlikleri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur ilimizin Tefenni ilçesine bağlı Hasanpaşa beldesinde, yaklaşık 750 yıldır sürdürülen, böyle uzunca bir geçmişi olan “Yünüm Böğet Şenlikleri” her yıl sonbaharda gerçekleştiriliyor.
Burdur ilimiz merkezinde günlük ve ofset tekniğiyle yayınlanan Yenigün Gazetesinin 16 Eylül 2009 tarih ve 16 bin 828 nci sayısının sekizinci sayfasında, Yünüm Böğet Şenlikleriyle ilgili bir haber vardı. Haber, Hasanpaşa Belediye Başkanı Bayram Yıldız’ın açıklamalarına dayandırılmış H. Sivrikaya imzalıydı. Bu haberin satırları arasında bir gezinti yapalım, buyurun; (Ayrıca; Burdur Gazetesi, 16.09.2009, Hacer Zeren imzalı haber).
YÜNÜM BÖĞET ŞENLİKLERİ
Tefenni ilçemizin, Hasanpaşa Beldesinde, tarihsel bir değeri olan “Koyun yıkama, (Yünüm Böğet)” geleneği Selçuklular ve Osmanlılar döneminden beri sürüp geliyor. Genelde iki gün süren şenliklerin ilk gecesi eğlence yapılıyor, ertesi günün devri olan sabah 05.30’da koyun yıkama işlemi başlıyor, şenlik içinde gerçekleştiriliyor.
Burada, yaklaşık 750 yıldır devam eden, koyun yıkama-Yünüm Böğet şenlikleri bir gelenek, görenek ve adetler olarak kabul ediliyor. Gelecek nesillere aktarma olarak algılanan şenliklerin sürdürülmesiyle, Hasanpaşa’nın tanıtımı da hedeflenmiş ve gerçekleştirilmiş oluyor.
Koyun yıkama-Su böğeti şenlikleri çerçevesinde, ortalama 20 veya 25 sürünün bu şenliklere katıldığı gözleniyor. Sürüsünü en iyi şekilde geçiren çobanlar ödüllendiriliyor.
Yünüm Böğeti, araştırmacı-Yazar Şükrü Elçin’in kitabında yer verdiği bilgilere bakıldığında; Türk boylarında hayvan kültürüne yönelik geleneklerin uzantısı olduğu görülüyor.
Hasanpaşa Belediye Başkanı Bayram Yıldız; “Kasabamızda çobanlar, kendi koyunlarını otlatırlarken, para karşılığı başkalarına ait koyunları da otlatırlar. Çobanlar 6 ay boyunca hem kendi, hem de katılımcıların koyunlarını otlatırlar. Sezon bitiminde koyunları sahiplerine teslim etmeden önce yıkayıp temizlerler” diyor.
Koyunların yıkanması işi de bir tören ve yarışma şeklinde yapılıyor. Yani, çobanlar koyun yıkama (Böğet) şenliklerine kadar, koyunlarını iyi besleyerek, süsleyerek hazırlık yapıyorlar. Çobanlar, kendilerine en çok bağlı elcik koyunları seçiyorlar. Elcik koyunları lokum, şeker, arpa vb. şeylerle özel besleme yapılıyor. Elcik koyunlar aşı taşı denilen bir taştan elde edilen boya ile boyanıyor. Çan gibi, ipten püskül gibi süs araçları ile süsleniyorlar.
Sürüyü otlatan çoban veya çobanlar sürünün önünde el ele tutarak, kendilerine özgü bağırışlarıyla koyunları tepeden aşağıya koşarak indirmeye çalışıyorlar. Sürünün ardından havaya silah atılıyor. Koyunların böğete indirilmesi sağlanmak isteniyor, sağlanıyor. Böğetten bir gün önce yapılan bu törene “tos tos” deniyor. Tos tos töreninin yapıldığı akşam, halk arasında eğlence şenlikleri gerçekleştiriliyor. Bu eğlence 1997 yılına kadar halk arasında gruplar halinde olurdu. 1997 yılında Hasanpaşa Belediyesi “1. Geleneksel Hasanpaşa Yünüm Böğet Şenlikleri” adıyla toplu şenlik düzenlemeye başladı.
Gece eğlencenin yapıldığı sabah 06.00 sularında, ilk önce çevre köylerden gelen sürüler, daha sonra çekilen kur’a sırasıyla Hasanpaşa’nın sürüleri böğete indiriliyor. Tarafsız 5 kişiden oluşan jüri böğete inen sürüler arasından suya en iyi inen sürüyü seçiyor. Dereceye giren sürülerin çobanlarına Tertip Komitesince para ödülü, ilaç vb. ödüller 1,2,3.ye şilt veriliyor. Böğet’te koyunlarını yıkayan çobanlar suyun içinde maniler söyleyerek birbirleriyle atışıyorlar.
Manilerden (örnek): Ben bu koyunları ekili tarla içinde gütmedim/Sabaha kadar karı koynunda yatmadım/Hırsızlık koyun alıp satmadım/Emek çektim , dayılar emek.
***
Bir yürek insan
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Murat Duman aracılığıyla tanıdığım bir isim ve imza: Zübeyde Gökbulut Sunguroğlu. Eğitim dünyamızın ışık vericilerinden.
Merkezi Ankara’da bulunan Elvan Yayınları arasında 184 sayfayla günyüzü gören “Bir Yürek İnsan” adlı şiir kitabı.
05.07.2009 tarihinde bana ulaştı.
Zübeyde hocanımla ilgili görüşlerini ortaya koyanların, sayfalara aktaranların isimleri:
Sevinç Atan, Ekrem Şama, Dr. İrfan Yılmaz, Aynur Argun, Erhan Gül, şeklinde sıralanıyor.
Zübeyde Gökbulut imzalı önsöz dikkat çekiyor. Biyografili bir önsöz, sunuş bu. Buradan öğreniyoruz ki Zübeyde hocanım sanat ve edebiyat için yıllar önce sağlam bir temel atmış, bu temel üzerine sanat binasını kurma gayreti içinde.
Sonra görüyoruz ki, Zübeyde Gökbulut Sunguroğlu’yla ilgili yazılanlar, sayfalara aktarılanlar var, isimler itibariyle sıralananlar var. Arkasından “Biz şiirce söyleşiriz” başlığı altında verilenler, görülen imzalar, isimler.
Genelde hecevezniyle, birazda serbest tarzdaki şiirleriyle dikkat çeken Zübeyde hocanım, konu seçiminde sıkıntı çekmiyor. Ele aldığı konuların işlenişini bir usta titizliği, dikkatliliğiyle işliyor. Dostluk, sevgi, saygı, kırgınlık, kızgınlık, hasret gibi konular anlatım noktaları esas alınarak yola çıkılmış.
Şiirin duygu zenginliği içinden sıyrılıp çıkarak, belli bir ayıklama düzeniyle oluşan, oluşturulan mısralar bütünlüğü imza sahibi için görüntü zenginliği olarak karşımıza çıkarken, Zübeyde Gökbulut Sunguroğlu’nun şiir yolculuğunda aldığı mesafenin önemini ortaya koyuyor.
Sayfa 137’deki şiirinde, nasıl yaşadığını ortaya koyuyor, gözlerimiz önüne seriyor hocanım. Altı dörtlükten meydana gelen söz konusu şiirden:
Yok başka çıkar yolu,
Yüreğim Ana dolu
Bir gövdenin bin kolu,
Şaşarak yaşıyorum.
*
Yaş elliyi geçince,
Hak yolunu seçince,
Bu yol sırattan ince
Aşarak yaşıyorum.
Zübeyde Gökbulut Sunguroğlu: 1956 yılında Sivas ili, Şarkışla ilçesine bağlı Deli İlyas kasabasında doğdu. Kayseri öğretmen okulundan mezun oldu. Köylerde ve şehirlerde öğretmenlik yaptı. Emekli oldu. Sanat ve edebiyatla ilgili çalışmalarını Kırşehir’de sürdürüyor.
GÜNÜN HABERLERİ: 1- Nevşehir Emniyet Müdürü Dr. Ömer Gurulkan’ın öncülüğünde kurulan, “Emniyet Müzesi” polis teşkilatımızın geçmişine ışık tutuyor. 1800’lü yıllardan başlayarak yıllar itibariyle polislerimizin giyim- kuşamları, kullanılan malzeme görüntüleri fotoğraf ve belgeler, anılan müzenin zenginliğini ve Türkiye’de örneğinin az bulunduğunu ortaya koyuyor.
2- Plaket: Sayın Prof. Dr. İsa Kayacan (Gazeteci- Yazar-Şair); 4.Uluslararası Kapadokya şiir şölenine jüri üyesi olarak vermiş olduğunuz destek ve katkılarınızdan dolayı teşekkür eder, şükranlarımı sunarım (Ayşe Paslanmaz, Kapadokya Şairleri ve Yazarlar Birliği Başkanı ve Ürgüp FM Yönetim Kurulu Başkanı -16 Ekim 2009)
***
Ortanca Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergiler, gazeteler, kitaplar. Öteki yayın organları. Yayınlanış biçimleriyle, süreleriyle hep dikkat çekerler veya silinip giderler.
Ankara’lı şair arkadaşlarımdan Ahmet Şahinoğlu, geçenlerde bir dergiyle geldi. Derginin adı: Ortanca.
Aylık, sanat ve edebiyat dergisi olarak, Ortanca 80 sayfayla günyüzü gören bu dergiyi basım yeri olan Yıldızlar Matbaacılık kuruluşunda görmüştüm.
Ortanca’nın imtiyaz sahibi ve yazı işleri müdürü: İbrahim Engin.Genel yayın Yönetmeni: Sebahat Mayda Yavuz. Sanat yönetmeni: Yurdanur Bilgin. Editör: Çelebi Öztürk. Yayın merkezi: Samsun Yolu 25 km. Kantar Mevkii No: 12 Lalahan-Ankara. Ortanca Dergisinin Temmuz 2009 ayına ait 19 ncu sayısı elimde. Şaban Karakaya’nın, gönül eğitimcisi Faik Karakılıç’la yaptığı uzunca bir söyleşi var.
Sebahat Mayda Yavuz’un “Anne” başlıklı şiiri dört mısradan oluşuyor:
Yüreğini ver anne,
Sevgisiz üşüyorum.
Ellerini ver anne;
Hayattan düşüyorum.
Dergi içinde uzunca şiirlerin yanı sıra normal görünümlü şiirler de var. İmza sahiplerinden bazıları: Özay Sağlam, Hüseyin Kekiç, Fuat Eriçok, Rober Ağdere, Gülşen Destanoğlu, vd. Yazılarıyla dikkat çeken isim ve imzalar da var. Bunlardan bazılarını da şöyle bir sıralama içinde görüyoruz:
Yurdanur Bilgin, Çelebi Öztürk, Prof. Dr. Levent Seçer, Hüseyin Yılmaz, Bilal Atış Erturan Elmas. vd.
Sayfa 43’de yeralan Arslan Bayır’ın “Yağmura ve sana” adlı, başlıklı şiirinden:
Baharın ilk müjdecisi
Kır çiçekleri, gündüzümü aydınlatıyor,
Zaman akşama doğru sarkmış,
Nevruzda açan mor sümbüller kalkmış bakıyor.
Ortanca Dergisi, şiir ve öykü alanlarında düzenlediği ve sonuçlandırdığı yarışmalarla da göz dolduran yayın organlarımızdan. Tebriklerimizi, sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz efendim.
Ahmet Canbaba arkadaşımızın “Nutuk” adlı şiiri ve Ortanca’nın 64 ncü sayfasında yeralıyor. Bu şiirden bir dörtlük:
Yolumuz çamurdan geçilmez imiş,
Hükümet yaptırmaz diye kim demiş?
Söyle len Murtaza, söyle len Memiş,
Yemyeşil bir beldeniz var biliyorum..
***
Osman Tekerci’den “Sürmeli Güzel” geliyor
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şairlerimiz.. Yazdıklarıyla, yayınladıklarıyla bilinen, alkışlanan şairlerimiz. Burdur ilimize bağlı Bucak ilçemizdeki, eğitim ordumuzun önde gelen isim ve imzalarından Osman Tekerci, bir yazıyor, on düşünüyor. Sonra ortaya çıkan şiirleriyle, sanat ve edebiyat dünyamızdaki yerinden seslenmeye başlıyor.
Osman Tekerci’nin ikinci kitabı “Sürmeli Güzel” yakında gün yüzü görecek. Bu kitap da yer alacak şiirlerin bazılarını çaldım ve yayın öncesi, mısraları arasında mini bir gezinti yapayım dedim.
Tekerci, ilk kitabı “Allıca Turnam”ı 2007 yılında yayınladı. O günden bugüne yazdıklarında, yayınladıklarında gözle görülen, beyinle yorumlanan gelişmeler dikkat çekti Osman Tekerci’nin şiir dünyasında.
O, Osman Tekerci, şiirleri üzerinde günlerce duruyor, ince eleyip sık dokuduktan onbeş-yirmi kez okuduktan sonra, şiirlerini şekillendiriyor. Sürmeli Turnalardan yola çıkıyor, Sürmeli güzeller durağında mola veriyor. Hece vezni tarzıyla, türüyle kaleme aldığı şiirlerin deki akıcılığı, duru anlatımı görmemek, hissetmemek mümkün değildir.
Mustafa Ceylan, Osman Tekerci hocanın şiirleriyle ilgili yaptığı değerlendirme ve yorumda:
_”Türkçeyi çok sade bir biçimde kullanmış. Halk deyişlerini, deyimleri şiir içersinde iyice sindirmiş. Halk şiirinin temeli olan, hece, ölçü, redif ve kafiye özelliklerini çok güzel uygulamış” diyor ve doğru söylüyor.
Şimdi biz, lafı fazla uzatmadan, “Sürmeli Güzel” şiiri üzerine dönelim ve bu şiirden iki dörtlük nakledelim:
Seni sevmiş, sana gönül vermişim,
Yollarını allı güller sermişim,
Ne gün görmüş, ne de murad almışım,
Sürmedir gözlerin sürmeli güzel.
*
Bir umut ver, gözlerime bak benim,
Ateşinle şu gönlümü yak benim,
Mezarıma allı güller dik benim,
Sürmedir gözlerin, sürmeli güzel.
Her kitabın bir doğum olduğunu, yıllardır söyleye gelen birisi olarak diyorum ki; Osman Tekerci yazdıklarıyla, yayınladıklarıyla, bir öncekine göre, önemli mesafeler aldığnı her çalışmasında, her yayınında göstermektedir.
2007 yılından 2009 yılına kadar Osman Tekerci’nin şiirde aldığı mesafe büyüklüğünü hep birlikte göreceğiz, “Sürmeli Güzel” kitabının yayınıyla O’nu alkışlayacağız, tebriklerimizi, sevgi ve saygılarımızı sunacağız efendim. Osman Tekerci’nin “Bayrağına Kurbanım” dan: Alperinin şu yapıda harcı var,
Her erkeğin bu vatana borcu var,
Bin tepede kalesi var, burcu var,
Burçlarına bayrağına kurbanım.
***
Mehmet Nuri Parmaksız’dan: Kelebek Ömrü
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitapların sayfalarındaki gezintim başlamadan, kendimle pazarlık yaparım:
1-Eleştirilerin olacak mı?. -Tanıtım amaçlı bir yazımı yazacaksın?.
Genellikle eleştirilerden kaçınırım. Bazıları, eleştiri olmayan yazılardan hoşlanmaz. Ama kendilerinin yaptıkları eleştirileri de masaya yatırdığınız da, ne söylemek istediklerini pek anlayamazsınız!
Mehmet Nuri Parmaksız, edebiyat dünyamızın önde gelen isim ve imzalarından,
Ankara-Gölbaşı Anadolu Lisesinde Edebiyat öğretmeni oluşu nedeniyle, mesleği gereği pek çok bilginin taşıyıcısı olan Mehmet Nuri Parmaksız şiirleriyle de dikkat çekiyor.
120 sayfalık “Kelebek Ömrü” adlı şiir kitabı 27.06.2009 tarihinde bana ulaştı. Sayfalarında gezme fırsatımı yenilerde yakalayabildim.
Merkezi Ankara olan “Ürün Yayınları” arasında günyüzü görmüş bu kitap. Önce Mehmet Nuri Parmaksız’ın biyografisi verilmiş iki sayfada. Kitabın adı olan şiir 11 nci sayfada karşımıza çıkıyor. Sonra hicran saati var arka sayfada. Buradan bir dörtlük alalım:
Hiç kimseye aldırma seni bilmeyen yersin,
Aldığım her nefeste aşkın mutluluk versin,
Ayrılık aramızda bir son değil başlangıç!,
Hicran saati gelsin nasıl olsa gidersin!.
Mehmet Nuri Parmaksız’ın gözleri de herkes gibi aşkı arar. Bulur mu bilmem?. Duyguların yerinden oynayıp, birbiriyle karşı karşıya geldiği, çelişkili cevaplarla her şeyin karmakarışık olduğu ortamlardan sıyrılıp çıkanların başındadır Mehmet Nuri Parmaksız. Sayfa 71’deki “Aşkı arar gözleri”nden bir dörtlük efendim:
Gönlüme girmiş biri senden seni eyledi,
İstediğin neydi de dertler sana yetmedi?,
Görmediğin sevgili “gelmem” diye söyledi,
Sözlerinin aksine sevgin niye bitmedi?.
Mehmet Nuri Parmaksız: 1974 yılında İstanbul’da doğdu. Aslen Düzceli olan Mehmet Nuri Parmaksız Gazi Ünv. Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden 1995 yılında mezun oldu. Mardin ve Ağrı’da edebiyat öğretmeni olarak çalıştı. Halen Ankara-Gölbaşı Anadolu Lisesinde edebiyat öğretmeni olarak çalışan Mehmet Nuri Parmaksız, değişik gazete ve dergilerde yazdı, yazmaya devam ediyor.
“Kelebek Ömrü” adlı kitabının dörtlükler bölümünden bir Mehmet Nuri Parmaksız dörtlüğü efendim (Öğrendim):
Aradım bulamadım, aşktan daha keskini,
Kızmıyorum arkandan bıraktım artık kini,
Kaybettim yıllarımı ama öğrendim artık,
Çivi çiviyi söker yok edermiş sevgini..
***
Doğduğum gündenberi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Hani, “doğduğum gündenberi, gördüklerim… dinlediklerim” diye söze başlarız ya, Gaziantep ilimiz merkezinde yaşayan Ahmet Ayaz, “Doğduğum Gündenberi” adlı şiir kitabını 230 sayfayla yayınladı.
3 ncü baskılı kitap önsözle başlıyor. Behçet Necatigil’in “Şiir Defteri” nden alınanlar önsöz olarak yerleştirilmiş, aktarılmış.
Sonra, pek çok isim ve imzanın görüşlerinden alınan örneklerle devam edilmiş, bu görüşler şiirle ilgili, şairin, şairlerin ortaya koyduklarıyla ilgili.
218 nci sayfada başlayan, Ahmet Ayaz hakkında yazılanlardan alınan örnekler, cümle örnekler, cümle örnekleri arka kapakta da devam etmiş. Buralarda da değişik imzalar var. Dergiler, gazeteler itibariyle kaynaklar gösterilmiş.
Bu alıntılar, kaynaklar içinde, “İsa Kayacan isminin de bulunması gerekmiyor muydu?” diye kendi kendime sordum. Cevap veremedim. Ancak, hatırladığım bir şey var: Bu satırların yazarı İsa Kayacan’ın da Ahmet Ayaz ve eserleriyle ilgili yazdıkları, yayınlayıp, Gaziantep adresine gönderdikleri vardı. Galiba gönderilenler, postada kaybolmuş, sayın Ayaz’ın eline geçmemiş!.. Geçseydi, bunca isim ve imza arasına, İsa Kayacan adıda konulurdu diye düşündüm..
GEÇELİM
“Doğduğum Gündenberi” adlı şiir kitabının kapağında, isminin altında; “ 2007 Ahmet Tufan Şentürk Türk Şiirine Hizmet Jüri Özel Ödülü” notu konulmuş.
Kitabın birinci bölümünde, “serbest tarzda yazılan şiirler”le söze başlanılıyor. Şiir hakkında ortaya konulmuş, şiirleştirilmiş mısralar var. 13 ncü sayfada “Sevda selinde” başlığı altında ortaya konulan mısralarla karşılaşıyoruz. Bu şiirden ilk bölüm:
Açılan çiçekler yeşeren yapraklar,
Gün gelir, sararır dökülür birbir,
Bir şair doğurur evren ve şafaklar,
Ağaran şafakları ve baharı anlatır şair
Kaleminde,
İkinci bölüm 117 nci sayfada başlıyor, “Hece vezniyle yazılmış, geleneksel Türk şiirleri” açıklaması yeralıyor burada.
Ahmet Ayaz, şiirde epey mesafe alan, isim ve imzalarımızdan biri. Toplumsal konulardaki anlatım ve işleyiş ustalığı, gelecek bakımından ümit veriyor. Her şair bir dünyadır noktasından hareket ettiğimizde, bu gerçeği kabul ettiğimizde Ahmet Ayaz’ın ayak sesleri daha bir net ve olgunluk içinde karşımıza çıkıyor, kulaklarımızda yer ediyor.
Sayfa 121 deki “Bahtiyar Vahapzade” ye başlıklı şiirden bir dörtlük nakledelim efendim. Buyurun:
Ne yazsam, ne söylesem azdır Vahapzade’ye,
Dilim lal etme yarab yazdır Vahapzade’ye,
Gidemedim izinden, O büyük asil Türk’ün,
Kirden arınmış mezar kazdır Vahapzade’ye.
Ahmet Ayaz: 1947 yılında Gaziantep ili Oğuzeli ilçesine bağlı Yakacak köyünde doğdu. Orta ve lise tahsilini Gaziantep’te tamamladı. Değişik kamu kuruluşlarında 27 yıl çalıştıktan sonra, Gaziantep Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü şefi iken 15 Şubat 1998 tarihinde emekli oldu. Şiir, derleme, araştırma, öykü türlerinde 13 ayrı kitabı yayınlandı.

20 Ekim 2009 Salı

Azerbaycan’dan “Kimlik” Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de yayınlanan ve bize ulaşan bir dergi:
-Dilde, fikirde, işte Türklük: Kimlik. Nisan 2009’da ilk sayısı yayınlanan Kimlik; ilmi içtimai bir dergi olarak pırıl pırıl bir baskıyla 96 sayfa olarak yayınlanmıştır.
Kapakta Türk Cumhuriyetlerinin, Türk kökenli toplulukların bayrakları ve Bezz galası ile Hudaferin köprüsünün görüntüleri var.
Kimlik dergisinin tesisçisi (kurucusu): Gülaye Şınıxlı, Başredaktor: Sirus Azadi. Redaksiye heyeti var. Temsilcileri var.
Sirus Azadi’nin başyazası var ilk sayfada. Derginin yayınlanış amacından söz ediyor. Hocalı soygırımından söz ediliyor, hatırlatmalarda bulunuluyor. Ziya Gökalp’le ilgili bir araştırma “Türkçülük” ilkeleri, esasları anlatılıyor.
Mustafa Kemal Atatürk’ün sözlerinden örnekler seçilmiş. Araştırmacı Arif Keskin, Güney Azerbaycan Milli Harekatının mahiyetinden söz açıyor. Sirus Azadi, bendenizle ilgili “Prof. Dr. İsa Kayacan Şahsiyyeti” başlığıyla, yakışıklı bir fotoğrafımıda sayfanın baş ucuna koyarak, yazının giriş bölümünde bana iltifatlarda bulunmuşlar. Teşekkür ediyorum. Sonra biyografimi Azeri Türkçesiyle dergi sayfalarında yer vermişler.
Şöyle bir spot var biyografimin bitiminde: “Sovyet dönemi ve bağımsızlık sonrası dönem dahil, hiç bir yazar İsa Kayacan kadar, Azerbaycan’la ilgili yazı yazıp yayınlamamıştır. Bu rekorun sahibi de tek başına İsa Kayacan’dır.”
Kimlik dergisinin ön iç kapağında bir şiir var “Üstad Hemid Nitgi” imzalı. Şiirin başlığı “Kimliyim”. Okuyalım:
Gırılmış aynamda tekrar oluram,
Dağınık aynalar yerlerde uçar,
Beynime cevapsız sualler dolmuş,
Can çeken gecenin devamı içün,
Seller, dumanlar seferber olmuş,
Hele de kimliyim, kırk kat bohçada
Ovsunlarla düyünlü, gizlin saklanılır.
Hele de gardaşım berke düşende,
Özünden utanır, aslını danır.
Dergi içinde, Dr. Semed Serdarniyya, Doç. Dr. Mübarız Süleymanlı, Aybeniz Kengerli, Ramazan Gafarlı, Gülaye Şınıxlı, Reşad Süleymanov, Eluca Atalı gibi isim ve imzalar sayfalardaki yayınlarıyla dikkat çekiyorlar.
Kimlik Dergisinin yayın akışı içerisinde, Neşriyyatın direktorunun: Prof. Nadir Memmedli olduğunu kaydedelim.
Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
GÜNÜN SÖZÜ: Destekle, sevgiyle diktiğimiz üniversite fidanımız dal budak salıp büyüyor. (MAKÜ Rektörü Prof. Gökay Yıldız)
**
Metin Turan’dan gelenler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Araştırmacı,yazar ve şair Metin Turan’dan iki ayrı yayın geldi geçenlerde.
Bunlar:
GÖÇ VE GÖÇMENLİK
Kitabın tam adı:Kültür ve Edebiyatta Göç ve Göçmenlik. Metin Turan yayına hazırlamış.
4-8 Mayıs 2009 tarihleri arasında (tarihlerinde) Almanya’nın Hamburg kentinde
gerçekleştirilen XVI. Uluslararası KIBATEK Edebiyat Sempozyumuna sunulan bildirilerin biraraya getirilişi sağlanmış.
314 sayfalık bildiriler kitabıyla, kültür ve edebiyatımız içinde yeralan göç ve göçmenlik bilinmeyen yönleriyle dile getirilmiş efendim.
Sunuş ve protokol bölümünden sonra, bildirileriyle katılanlar karşımıza çıkıyor kitabın ilk sayfalarında.
Sempozyum bildirilerine imza koyanlardan:Gürsel Aytaç,Birsen Karaca,Metin Turan,Kaya Horasanlı,Muhsine Helimoğlu Yavuz,Velantina Tabunscic,Sevil Demiral, Tarana Abdula,Ömer Kemiksiz,Liudmila Beloskova,İbrahim Şirin-Faruk Yavuz,Hatice Direk,Aynur Koçak,Ali Yakıcı,Tülay Çulha,Çiğdem Mollaibrahimoğlu,Suna Atun-Bülent Fevzioğlu,Ali Nesim-Çağın Zort,Oya Cangüloğlu,Murat Tuncel,Rasim Özyürek,Ahmet Pehlivan-Nedajda Chirli.
Kapakta TGH Hamburg ve Çevresi Türk Toplumu-KITABEK KKTC amblemleri var. “Göç” ve “göçmenlik” Türk kültürünün en önemli belirleyenlerinden birini oluşturur. Kültürümüzdeki kavramlara baktığımızda,göçebeliğe ilişkin bir dolu yaşanmışlık ve kazanımın eksenine dayandığını görürüz.(Metin Turan-S.37)
DENİZ VE DENİZ EDEBİYATI
Metin Turan ve Mustafa Oral’ın birlikte yayına hazırladıkları, “Türk kültüründe Deniz ve Deniz Edebiyatı” adıyla 406 sayfayla kitaplaştırılmış. Ön kapak üzerinde KIBATEK KKTC-Akdeniz Üniversitesi amblemleri var.
KIBATEK Uluslararası Türk Kültüründe Deniz ve Deniz Edebiyatı Sempozyumu Bildirileri (Antalya 27 Nisan-02Mayıs 2008).Şiir, öykü, deneme, ayırımı, belirlemesi var.
Bildiriler değişik isim ve imzalarca sunulmuş. Sayfa 363’deki Ahmet Zeki Muslu imzalı şiirlerden”Deniz”den:
-Ey binlerce ırmağın anası,
Hırçın ve dingin su:
Yerle göğün sevişmesinden doğan,
Belalı ve mistik birikinti,
Bir karanfille dalacağım kollarına.
Bu tür yayınlar, kalıcılıkları bakımından önem taşıyorlar, anlam ifade ediyorlar.
Tebriklerimi sunuyorum efendim.
***
Yeşil Deniz Araç’ta kültürel
hayatın yedi rengi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Nail Tan, kültürel hayatımızın önde gelen isim ve imzalarından. Folklor araştırmalarıyla dikkat çeken bir usta.
Emekli olduktan sonra yayınlandığı kitapların sayısı yüz rakamıyla ifade edilebilir noktaya geldi. Maşallah, tebrikler efendim.
Bana ulaşan Nail Tan kitaplarından, yayınlarından biri, yenisi: Yeşil Deniz
Araç’ta Kültürel Hayatın Yedi Rengi, adının taşıyıcısı. Pırıl pırıl bir baskıyla 176 sayfayla okurların , ilgililerin karşısına çıkmış, çıkarılmış bir kitap elimdeki efendim.
Aliye Hacı Bekir Şahin, Nazlı Şahin İmre, Hande Şahin Celalyan isimleri (bir fotoğrafla) dikkat çekiyor ilk iki sayfada.
Kitabın kimlik bölümünde: Baskıya hazırlayan; Nail Tan, Fotoğraflar: Fahri Özbek-İsmail Savaş imzaları dikkat çekmekte, yeralmakta.
Soyadı sırasına göre, kitap içindeki yazarlar sıralanmış. Bunlar:
Yrd. Doç. Dr. Eyüp Akman, Erdal Atacı, Fazıl Bayraktar, Kemal Kızılkaya, Hüseyin Özbek, Abdullah Savaş, Nail Tan, Özdemir Tan, Yrd.Doç.Dr.Cevdet Yakupoğlu, şeklinde karşımıza çıkıyor.
Sunuş, Nazlı Şahin İmre-Hande Şahin Celalyan imzalarının taşıyıcısı. Sunuşun girişinde; “Batı Karadeniz Bölgesi’nin tarihi, kültürel merkezi Kastamonu’nun doğa cenneti ilçesi, atamız Türk şekerciliğinin öncüsü Hacı Bekir Efendi’nin memleketi Araç’a ailecek duyduğumuz sevginin derecesini anlatmak çok zor. Araç sayesinde İstanbul’da varolduğumuz bilincindeyiz” diye devam ediliyor.
Araç, değişik yönleriyle , tarihi geçmişi itibariyle bilgilendiriliyor, anlatılıyor. Arka sayfalardaki bol fotoğraflı görüntü ve anlatımlarla kitabın içerik yönünden zenginleştirildiği gözleniyor.
Araç mutfağındaki kültürel zenginlik, görüntüleriyle insanın iştahını kabartıyor doğrusu.
Fazıl Bayraktar’ın derlediği, mani atma ve maniler-yolcuya mani atmak başlığı altında verilenler ilginçlik içinde karşımıza çıkıyor. Bunlardan:
Helime kadın:
Öyle deyil böyle geç,
Selam ver de öyle geç,
A benim dilsiz dayım,
Kimlerdensin söyle geç!
*
Habibe kadın:
Güvlekte durur pekmez,
Dayım bu yana bakmaz,
Dayım şu kızı görse,
Durup bakmaya bıkmaz.
Böyle bir kitabın yayınlanması için öncülük eden, Nail Tan ağabeyimizi kutluyor, tebriklerimle, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
***
Şiirleriyle Alâeddin İkican
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ülkemiz şairleri içinde, sesi duyulan, yazdıkları ve yayınladıkları okunulan isim ve imzalardan biri Kırklareli ilimiz merkezinde yaşayan Alaeddin İkican’dır.
Toplumsal olaylarla yakından ilgilenen, bu alandaki duygularını mısralara, sayfalara döken Alaeddin İkican, annesinden, babasından, çocuklardan depremlerden, Birleşmiş Milletlerden sözeder uzun uzun.
Dünyanın farklı yönlerini görür, “Bir başka dünya” başlığı altındaki mısralarıyla seslenir. Bu ses yankılanır günlerce, kulaktan kulağa. Bu şiirin bir dörtlüğünde şöyle ses verir:
Okula başladığın gündeki mutluluğu,
Bir sigara uğruna bizi unuttuğunu,
Silemez kimse belleğimizden,
Alkol, uyuşturucu, fuhuş bataklığını.
Sonra kalemlerin yazmadığını, beyinlerin almadığını dile getirdikten sonra: “Uyuşturucuyu kurutun evlat aşkı bilenler” mısrasıyla noktasını koyar uyarı eklemeleriyle.
Sokak çocukları Alaeddin İkican’ın gündeminde yeralanlardan bir başkasıdır. “Köprü altı benim/Gozlerimi ilk açtığım/Kundağımı saran ebem/Kokladığım gül annem” anlatımıyla seslenişiyle söze başlar, devam eder günlerce.
Çanakkale, Kardeş vatan Kıbrıs vardır gündeminin bir başka bölümünde, sayfalarında duygu duygu anlatılan, mısra mısra ifade edilen. “Çanakkaleyi anlayamazsın” başlığı altındaki dörtlüklerinden ilkinde verilenler, anlatılanlar, ortaya konulanlar:
Düşman hançeri bağrımı yaraladıysa,
Bayrağımı göz dikip karaladıysa,
Haksız yere canları sıraladıysa,
Gelipte Türk ile anlaşamazsın.
Kardeş vatan Kıbrıs için ortaya konulan duyguların zenginliğiyle bir uzunca anlatım vardır sayfalara aktarılan Alaeddin İkican kaleminde. 10 ayrı dörtlükten meydana gelen bir şiirdir bu. Son dörtlüğü:
Destek oldu, tek bırakmadı Türk Devleti,
Çırpınıp durdu karşısında Rum kesimi,
Kendini görse de Adanın tek hakimi,
Özgürdür Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti.
Dünya Çiftçi Kadınlar günü, Dünya gıda günü, Alaeddin İkican gündeminde yeralanlar arasındadır. “Asırlardır erkeğinin yardımcısı/Senden geçer üretimin her aşaması/Görülmez hiçbir zaman çiftci kadının/Aile ekonomisine olan katkısı” mısralarındaki gerçeklerin altı çizilmez mi, Alaeddin İkican alkışlanmaz mı?
Türk Kızılayının güven duyulan ismiyle, hizmetleriyle alkışlanması gereken kuruluşlarımızın başında geldiğini de unutmaz Alaeddin İkican. Doğru yapar, isabetli adım atar, duyulası gürlükte ses verir.
Sevgi şiirleriyle de bir başka açıdan dikkat çeken Alaeddin İkican, “Seni seviyorum, öldüren sevgi, ömrüm sensiz geçmiyor” gibi başlıklı şiirleriyle sevgi dünyasının derinlerinden seslenmedeki ustalığını ortaya koyar. Bir gönül vurgunu, yorgunu olduğunu da açıklar, teslim eder, kabul eder Alaeddin İkican. Dört dörtlükten meydana gelen bir gönül vurgununun dörtlüklerinden seçtiğim:
Yaşadım denizlerin, o mavi sularında,
Yalnız kalan akşamın gizemli yollarında,
Ruhum kabardığında, severken kollarında,
Yaşadım hayat seni, bir gönül vurgunuyum.
***
Çukurova Kurtuluş Savaşı Destanı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
M. Demirel Babacanoğlu, 40 yıllık arkadaşım, merhaba dediğim kalem erbabı. Dergi ve gazetelerdeki araştırmaları, yazı ve şiirleri, yayınladıkları kitaplar, O’nu hep zirveye taşıdı.
Elimde M. Demirel Babacanoğlu’nun “Mehmet Demirel Çukurova Kurtuluş Savaşı Destanı” adlı 232 sayfalık bir kitabı var.
Kitabın kapağında; Mersin, Tarsus, Adana, Pozantı, Karaisalı, Kozan, Feke, Saimbeyli, Osmaniye, Kadirli, Dörtyol, Gaziantep, Maraş yerleşim birimlerinin adı, isimleri geçiyor. Kurtuluş Savaşının bu kesimlerinde olup-bitenler üzerinde durulduğu belli.
Şiirsel bir anlatım sözkonusu. Özsöz var 3 ncü sayfada. Anadolu’nun ayakta olduğu o günlerde, Çukurovalıların nasıl çarpıştıkları, düşmanı nasıl kovduklarının araştırılışı var duygular arasında. Bunların sonunda “Çukurova Kurtuluş Savaşı Destanı”nın doğduğu ifade ediliyor, anlatılıyor.
Kitabın kapağındaki 4 fotoğraf için açıklama yapılıyor 2 nci sayfada, göz atalım, kulak verelim:
1- Başkomutan Mustafa Kemal,
2- Binbaşı Kemal Bey (Takma adı: Kozanoğlu Doğan)
Klikya Genel Kuvvayi Milliye Komutanı,
3- Yüzbaşı Osman Nuri Bey (Takma adı: Aydınoğlu Tufan) Doğu Klikya Kuvvayi
Milliye Komutanı,
4- Jandarma Yüzbaşı Ali Ratip (Takma adı: Sinan Tekelioğlu) Batı Klikya Kuvvayi Milliye Komutanı.
“Çukurova’nın önemi” başlıklı anlatımda, şiirde şöyle söze başlanıyor (5 nci sayfadan) efendim. Buyurun:
Söylenceye göre,
Tanrı Uranus,
Yedinci gökten,
Bakarken yeryüzüne,
Birden görür Çukurova’yı,
Gözelikler karşısında,
Şaşırır kalır..
Mehmet Demirel Babacanoğlu, ciddi bir araştırmayla okurlarının, tarihçilerin karşısına çıkmış. 31 ayrı kaynaktan yola çıkarak şekillendirdiği kitap içindeki anlatımlarından dolayı, kutluyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
M.Demirel Babacanoğlu: 1944 yılında Karaisalı’nın İncirgediği köyünde doğdu. 1965 yılında Düziçi İlköğretmen Okulu’nu, 1988 yılında da Anadolu Ünv. Önlisans eğitimini tamamladı. 31 yıl öğretmen olarak çalıştı. Karacaoğlan okumakla şiire başladı.
***
Ankara Edebiyat Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Edebiyat dergilerimizin sayısı azaldı.. Azalmasa da, kalite düşüklüğünün varlığı ortada.
Merkezi Ankara’da bulunan “Payda Yayıncılık”ın yayın organı, Ankara Edebiyat Dergisi, iki ayda bir yayınlanarak, okurlarının karşısına çıkmayı sürdürüyor.
Derginin, Ankara Edebiyat’ın kimliğine bakıyoruz:
Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Gülendem Gültekin. Yayın kurulunda; Murat Özmen, Ersen Tolunay, Şahver Karasüleymanoğlu, Doğan Soydan isim ve imzaları yeralmakta.
Ceren Tiktaş ve Belgin Şavlı’nın derginin yayımında katkılarının olduğunu kaydedelim.
Bu arada, bazı yayın çalışmalarında yakından mesai yapma fırsatı bulduğum, Gülendem Gültekin’in, yayıncılık alanında uzman olduğunu, titiz ve dikkatli çalışmaktan zevk aldığını kaydetmeli, teşekkür ve tebriklerimi buradan iletmeliyim efendim.
Nisan-Mayıs ve Haziran-Temmuz 2009 aylarında 19,20 ve 21,22 nci sayılarının yayınlandığını bu iki sayının masamda olduğunu, bu iki sayının sayfalarında gezmeye gayret ettiğimi belirtmeliyim.
Anılan iki sayıdan bazı imza sahiplerinden isim olarak sıralama yapmak istiyorum:
-Ali Dündar, İsmail Karaahmetoğlu, M. Kemal Yılmaz, Şenal Alkan, N. Abdullah Tonus, Murat Özmen, Nuri Gökmenoğlu, Mehlika Başer, Hikmet Kurter, Celal İlhan, Erhan Avunduk, Prof. Dr. İbrahim Agâh Çubukçu, Nusret Ertürk, Rıfat Ilgaz, Edip Cansever, Mehmet Genç, Fatıgül Balcı, Gülşen Şimşek, Nilüfer Dursun, Bekir Koçak vd.
Payda imzalı 22 nci sayısının başyazısının sonundaki cümle: Okuyalım, okutalım, okuyanlara saygı duyup, aydınlık ve çağdaş bir Türkiye’nin yaratılmasına katkıda bulanalım.
Derginin her iki sayısındaki imzalardan biri Şahver Karasüleymanoğlu. Ankaradaki renklerden, kültür-sanat çalışmalarından bir gazeteci titizliği içinde yaptığı tespitler ve değerlendirmelerle okurlarının karşısına çıkıyor hocamız.
Mehmet Aydın hocanın “Şiirsiz kalmasın” başlıklı, adlı şiirinin girişine kulak verelim (S.20)
Düğümlenmiş yüreğimde,
Tüm insanların acıları,
Akıtmış olmalı gizli bir el
Damarlarıma,
Bu onulmaz zehirleri..
Bu şiirin ardından yine bir şiirle, Aydın Karasüleymanoğlu’nun “Hazırlanmıştım sevdalara” adlı, başlıklı şiirinden giriş bölümüyle devam edelim (S.20):
Seni tanımadan hazırlandım sevdalara,
Karanlıklarda ürettim gökyüzünün rengini,
İçimdeki güzellikleri çiçeklere ödünç verdim,
Nöbetçi askerler gibi elim tetikte,
Bekledim düşlere sığmayan bir sevdayı.
Ankara Edebiyat dergisi, sanat ve edebiyat alanımızdaki önemli bir boşluğun doldurucusu olarak yoluna devam ediyor. Gülendem Gültekin başta olmak üzere, derginin yayımında ve yaşamasında emeği geçenlerle katkısı olanlar için tebriklerimi sunuyor, alkışlarımı ortaya koyuyorum efendim.
***
Haluk Mahmutoğulları’ndan bir kitap
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiir dünyamızın genelliği içinden yola çıktığımızda, “şiirimizin başağrıları”yla karşılaştığımızı sıklıkla söylüyor, görüyor, yaşıyoruz.
Ancak, şiir için saygılı olan, şiirin ulaşılmazlığı karşısında, şapka çıkaran, anlatım ve konuşmalarında bu gerçeği yansıtanların sayısı fazla olmasa da vardır.
Bu “var”ların içinde yeralan, ilk sıralarda karşımıza çıkan, hukukçu Haluk Mahmutoğulları’dır.
Yenilerde “Bir Tek Işıktım Binbir Renge Boyandım” adlı 64 sayfalık bir şiir kitabı bana ulaştı.
Kitap İlkyaz yayınları arasında günyüzü görmüş. Sanat yönetmeni Oktay Yivli. Sanat ve edebiyat alanındaki güvenilir isim ve imzalardan, ayak seslerinden biridir Oktay Yivli.
Renk ve zaman şiirleri iç kapak, bölüm ayırımıyla karşılaşıyoruz.
Haluk Mahmutoğulları, şiirin ne anlama geldiğini, şairin görevlerinin ne olduğunu iyi bilen kalemlerimizden, kalem sahiplerimizden biri. “Bir ben bir” adlı şiirinin girişinde şöyle demekte şairimiz:
Bu dünyada bir ben bir doğdum,
Bütün insanlar benimle doğdular,
Bazıları kısa bir rüyayı gerçek sanıp aldandılar,
Bir tek ışıktım; bin bir renge boyandım.
Bütün çiçekler kokularını benden aldılar.
Haluk Mahmutoğulları şiirlerine karşı saygılı, sevgi besliyor. Anlattıklarıyla, mısralarıyla hep gerçeklerden yola çıkıyor, zaman zaman mola verse de nereye varacağını, bundan öncede hangi yolda, hangi adımlarla yol alacağını iyi biliyor.
Hani bir şarkımız var klasikleşmiş. Sevgilisiyle “sizli” konuşuyor, nezaket kuralları dışına çıkmıyor. “Bir bahar akşamı rastladım size/ sevinçli bir telaş içindeydiniz./ Bakınca gözlerinize,/ neden başınızı öne eğdiniz?” mısraları varya bir şarkımızda. Haluk Mahmutoğulları’da öyle yapıyor, öyle hitabediyor karşısındakine. Kitabın 17 nci sayfasındaki “Bahar ozan” vermek istediğimiz nezaket dolu ifade biçimi örneklerimizden:
Ağustos sıcağında,
Bahar serinliğinizle geldiniz,
Sanki kırk yıldır,
Beklediğim sizdiniz..
*
Dudaklarınızda,
Gelecek zamanların hüzün şarkıları,
Dağarcığınızda,
Yaşanmamış büyük aşklara dair şiirleriniz..
Haluk Mahmutoğulları: 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu. Değişik yerlerde Cumhuriyet savcılığı yaptı. Adalet Bakanlığında değişik görevlerde çalıştı. Elveda İstanbul (1991), Bir Tek Işıktım Binbir Renge Boyandım (1996) adlı şiir kitapları günyüzü gören Haluk Mahmutoğulları, hukuk alanındaki makale ve değerlendirmeleriyle dikkat çekiyor.
***
Tekirdağ şiirleri antolojisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Tekirdağ, kültürümüz için önemli merkezlerden biri olma özelliği ve güzelliğini taşıyor.
Cahide Ulaş, sanat ve edebiyat dünyamızın önde gelen isim ve imzalarından biri.
Her karşılaşmamızda yeni yeni kitaplarıyla karşımıza çıkan, bu kitaplarından ulaştırma, nezaketi içinde olan şair, yazar ve araştırmacımız.
Etkinliklerin bilinen, beklenen ve özlenen simalarındandır. Sunuculuğuyla da dikkat çeker Cahide Ulaş.
Yenilerde bir kitabı daha bana ulaştı. Adı: Fotoğraflarla Tekirdağ Şiirleri Antolojisi
Derleyenler: Cahide Ulaş, Ali İhsan Şeniz. 2009 yılının ilk aylarında, Tekirdağ Valiliği Kültür Yayınları arasında 128 büyük sayfayla günyüzü görmüş.
Önce kimi kutlamalayım, diye tereddüt içindeyim. Tekirdağ Valiliği mi, iki isim ve imza mı kutlanmalı?.
Ben önce Tekirdağ Valiliğini kutluyorum. Bu ilimiz Valiliği yıllardır, kültür ve sanatımız için önemli katkılarda bulunuyor, yardımların altına imza atıyor. Bu ilimizde görev yapmış valilerimizle, görev yapmakta olan valimizi kutlamak istiyorum.
Sonra, Cahide Ulaş ve Ali İhsan Şeniz için bu kutlama eylemimi gerçekleştiriyorum efendim.
ANTOLOJİ İÇİNDE
Ülkemizde son yıllarda, para karşılığı; şairlerin, şiirlerini bir araya getirenlerin “Ortak kitapları” için, Antoloji deyimini, ifadesini kullandıklarını görüyoruz. Ama, Fotoğraflarla Tekirdağ Şiirleri Antolojisi, katılımcılardan para alınmadan hazırlandığı için “Antoloji” ifadesiyle değerlendirilmekte, ifade edilmektedir. Doğrusu da budur.
Eğitimci, yazar ve şair imzasıyla, Cahide Ulaş hocanımın iki sayfalık bir sunuşu var. Bir yerinde:
-“Sanata ve sanatçıya değer veren, sanatın sosyal ve kültürel iletişimindeki önemini çok iyi bilen Tekirdağ Valisi Sayın Nezih Doğan, Tekirdağ’a ilk atandığı günlerden itibaren şiir adına yaptığımız toplantılara katılarak bizleri onurlandırmıştır” deniyor. Bu cümlenin içinde her şey saklı, anlatım kültürel açıdan farklı. Ali İhsan Şeniz’in kısa biyografısi, Yahya Kemal ve Namık Kemal’den birer şiir. Sezai Kurt, Esra Akyol, Nuray Ergindir, Melike Demirtaş imzalı yazılar. Ahmet Biberci imzalı şiirle başlayan, Tekirdağ yolculuğu.
Antolojinin basımı için özen gösterilmiş. Sayfaların zeminleri, değişik fotoğraf ve görüntülerle zenginleştirilmiş. Şiirlerin adları ve imza sahipleri dikkat çekici bir şekille sayfalara aktarılmış, yerleştirilmiş. Bu isimlerden, imzalardan bazıları:
Ali İhsan Şeniz, Aydın Oy, Aytaç Oy, B. Yıldız Erk, Cahide Ulaş, Emine Köroğlu, Fikret Polat, H.Adnan Önelçin, Hakkı Sarıgül, İsa Cebeci, Türkan Tanrıverdi vd. Yanlış saymadıysam 118 isim ve imzanın Tekirdağ şiirlerinin yeraldığı Antolojiden Cahide Ulaş imzasının “Tekirdağ-S.31” adlı şiirinden:
Barbaros, Kumbağ, Altınova,
Özenle işlenmiş birer oya!.
Yabancısı, yerlisi koşuyor sana,
Yazın denizin de bir harika!..
***
Nazmi Alper Tanrıverdi’nin şiir dünyası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Nazmi Alper Tanrıverdi Manisa ilimiz merkezinde yaşayan, şiirimizin meşakkatli yolculuğunda epey mesafe almış arkadaşlarımızdan biri.
Yenilerde bir demet şiiri geldi. Bu şiirlerin bazılarının mısraları arasında bir gezinti yapmak istiyorum:
Nazmi Alper Tanrıverdi, şairliğinin yanında düz yazılarıyla da dikkat çekiyor. Fotoğraflarla da yakından ilgilendiği biliniyor. O’nun şiirlerinde, hasret var, arayış var, bekleyiş var, kırgınlık, mutluluk var.
-“Bir sevda masalı bu/Hicrana bürünmüş” diye söze başladığı şiirinde, topraktan, gül kokusundan, solan güllerden sözeder uzun uzun.
Manisa’da yayınlanan gazetelerde düzenlediği, sanat ve edebiyat sayfalarıyla pek çok şairin, yüzlerce şiirinin bir araya getirilişini, kamuoyuna yansıtılışını gerçekleştiren Nazmi Alper Tanrıverdi, Otuz Ağustoslarda kanayan yüreğinin sesini dinler, Gazzedeki çığlıklardan etkilenir.
-“Ne olur/Hasrette bırakma beni” dedikten sonra arayışa geçer, aradığını bulur. “Resmim için” şiirinde, çaresiz ellerden, kavuşamayan, kavuşan ellerden sözeder. Bu şiirin bir dörtlüğünde şöyle seslenir:
Yılların izini mümkün mü silmek?
Mümkün mü kaderi önceden bilmek?
Yüzüne çizilen çizgilere bak,
Yaşanan yılları anlatmıyor mu?
Şiirleri yanında, deneme yazılarıyla da karşımıza çıkan Nazmi Alper Tanrıverdi, bir mektup yazar; “Mektuplarımız tam bir edebi metindi. Şimdikilerdeki gibi argo da yoktu o günlerde” hatırlatmasında bulunur.
-Çocukluğumda yaz tatilini dört gözle bekler, tahta bankolu 3 ncü mevki bir tren vagonda Kütahya’dan Uşak’ın İnay köyüne tatile giderdik” diye söze başlar Kara Tren yazısında.
Sevgililer gününde bir limanın gözyaşlarını anlatan Nazmi Alper Tanrıverdi, bir an gelir ki “çıldırdım” diye bağırır, bu başlıkla şiirler yazar. Ve bu şiirinde şöyle bir girişle karşımıza çıkar:
Hani sevdalanacak yaşta değilim,
Diyorum kendi kendime,
Eski deli rüzgârlar,
Esmiyor başımda..
Yaşar Olduk, Gittin, Türbe, beni sorarsan, çağrı, Ne zaman bir türkü duysam, Selam olsun bitmeyecek mi?, Vakit Tamam, Kışladan anneye mektup, Bir adam gibi başlıklarıyla, bu başlıklar altındaki şiirleriyle karşımıza çıkan Nazmi Alper Tanrıverdi’nin şiirimiz adına yaptığı hizmetler, bir kalıcılık hüviyetiyle kayıtlardadır, sütunlardadır efendim. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

14 Ekim 2009 Çarşamba

İSA KAYACAN'IN BURDUR'U, BURDUR'UN İSA KAYACAN'I İÇİN (Burdur çıkışlı) YAZILANLARDAN:
Can Direkçi: Sayın Dr. İsa Kayacan Burdur’umuzun yetiştirmiş olduğu ender şahsiyetlerden biridir. Kendisiyle Burdur’da görev yapan Burdur Valisi olarak gurur duyuyoruz. Bu güne kadar Türk Edebiyatına Türk Kültür hayatına, Türk basınına yapmış olduğu katkıların yanı sıra, Burdur’un dışında geçirdiği zamanlarda bile Burdur’u asla hafızasından bir nebze olsun uzaklaştırmamış hep Burdur’u düşünmüş, Burdur’un iyiliği için güzelliği için, bu güne kadar 50 yıla ulaşan süredir kavga vermiştir. Biz İsa Kayacan’a sevgiyle, saygıyla ve bundan sonraki tüm yaşamı boyunca mutlulukla sağlıkla geçirmelerini ve Burdur’a olan katkılarının devamını diliyoruz.
Bütün Burdurlu hemşerilerimizden İsa Kayacan’a olan görevlerini de yerine getirmelerini rica ediyorum. Bizler İsa Kayacan’ı hatırladıkça onun için Burdur’a yapmış olduklarının karşılığını bir nebze olsun verdikçe daha nice İsa Kayacanların Burdur için çok daha fazlasını yapmasını sağlayacağız. 3 binin üzerinde Anadolu basınında Anadolu gazetesinde 40 binin üzerinde makalesiyle sadece Burdur’un değil ama tüm Anadolu’nun Basın hayatına bu güne kadar verdiklerinin yanı sıra yazdıkları önemli edebi eserlerle şiirlerle de Türk kültürüne önemli katkılar sağlamıştır.
Bunun yanı sıra özellikle Azerbaycan Türkiye dostluk köprüsünün kurulmasında önemli görevler üstlenmiştir. İsa Kayacan aynı zamanda çok önemli bir kültür elçisidir. Kamu hayatına yıllarca önemli katkılar sağlamıştır emek vermiştir. Özellikle bugün hemen hemen üst düzeyde görev yapan kamu kurumlarımızdaki Basın ve Halkla ilişkiler Müdürlüklerinin oluşmasında önemli katkıları olmuştur. Yeni nesle bu anlamda önemli dersler vermiştir.
Kısacası İsa Kayacan 50 yıldır her alanda hem ülkemize hem Burdur’umuza çok güzel katkılar sağladı. Onu seviyoruz onunla gurur duyuyoruz. Ve bundan sonraki yaşamındı sağlıklar mutluluklar diliyoruz. Nice 50 yıllar diliyoruz. (Burdur Valisi, 13.05.2006)
İbrahim Özçimen: Vefa kaybolan bir duygu. Ama İsa Kayacan’da bu vefayı görüyoruz. Sanki bende İsa Kayacan ismini, daha Vali olmadan duymuş gibiyim. Şırnaklı bir çocuktan bir mektup almıştık. Kitap istemişti bizden. Sevgili İsa Kayacan. hemen o mektubu aldı “ve ben bunu çözerim” dedi. Çözdü de. Böyle sorun çözenlerin olması büyük güç kaynağı. Kitaplar okundukça çiçekler sevildikçe yaşar. Ben Eceli’lerin, Tefennili’lerin bu büyük insanın hediye ettiği kitapları öksüz koymayacağı inancındayım (Burdur Valisi 01.11.2008)
Sebahattin Akkaya: Sayın Dr. İsa Kayacan Burdur’umuzun yetiştirdiği çok mümtaz simalardan, çok sevdiğimiz, çok saydığımız bir değerimizdir. Kendisi Anadolu basınına büyük hizmetler yapmış. Anadolu’nun her yerinde çıkan gazetelerle, dergilere yazılarını göndermiş. Özellikle Burdur’umuzu anlatmış. Bir edebiyatçımız, şairimiz, gazetecimiz. Böyle değerler çok az yetişiyor. Özellikle hiçbir şey beklemeden tamamen kendisini bu işe adamış memleketine Burdur’a Azerbaycan’a Azerbaycan’ın tanıtılmasına tanıtımına büyük önem vermiş bir değerimiz. Biz bir Burdurlu olarak sayın İsa Kayacan’la kıvanç duyuyoruz. Onun gibi değere sahip olduğumuz için çok mutlu oluyoruz. Bizim Burdur İnsuyu kültür sanat ve spor etkinliklerine çok büyük katkısı oldu. Gerek 2004 yılında gerek 2005 yılında özellikle 2005 yılında yapmış olduğumuz etkinliklere kendileri 30’a aşkın edebiyatçıyı, şairi davet ettiler. İnsuyu’nda “İnsuyu şiir akşamları” diye bir programı yönettiler, şairler birer şiir okudular. Kendilerini Burdur da misafir ettik ve onlar memleketlerine döndükten sonra Anadolu basınında gazetelerde Burdur’dan söz edildi. Dolayısıyla İsa Kayacan bir hemşehrimiz olarak bir değerimiz olarak bu yönüyle de Burdu’un özellikle İnsuyu’nun tanıtımına çok büyük katkıda bulundu bu yönüyle kendisine teşekkür ediyoruz.
Onun sanat yılının 50 yılı bu sene, daha biz ona nice yıllar diliyoruz. Daha çok eserler vermesini inşallah Guinnes rekorlar kitabına geçmesini de buradan temenni ediyoruz. Kendisine uzun ömürler diliyorum. Başarılar diliyor saygılar sunuyorum.
(Burdur Belediye Başkanı, 13.05.2006)
Osman Oktay: İsa Kayacan adını duymayan var mı bilmiyorum? Bir soru edası da taşıyan bu kanaatim yalnız Burdurlular için değil, Edirne’den Kars’a, Karadeniz’den Akdeniz’e kadar yurdumuzun her köşesinde yaşayanlar için geçerlidir. Çünkü İsa Kayacan, Anadolu Basınının fahri yazarı olarak çoğu illerimizde, ilçelerinde çıkan mahalli gazetelerde, yüzlerce, binlerce, yazı yazdı halâ da yazıyor.
Akıp giden zaman ve bu yoğun çalışma içerisinde de 98. kitabına imza atıyor: “Burdur Hatırlamaları” 98 kitap dedim. Dile kolay, insan o kitapların satırlarını bir yerden bir yere kopya etse baş edemez. Yazan eller yorulur, daktilo tuşlarına basan parmaklar yıpranır. Ama, İsa Kayacan bir derviş adam işte.
“Burdur Hatırlamaları”, tarihi, coğrafyası, siyasi ve sosyal yapısı folklor unsurlarıyla Burdur’u anlatıyor. Burdur ve ilçeleri konusunda araştırma yapacak olanlar, ilk ve ortaokul öğrencileri için bir başvuru, bir kaynak kitap. Hemşehrimiz İsa Kayacan’ı tebrik ediyor, çalışmalarının devamını diliyorum. (Burdur Gazetesi 02.12.1989)
Ahmet Tufan Şentürk: Ne mutlu o Burdur’a ki bağrından İsa Kayacan’ı yetiştirmiş. Her köy, her kent il gibi Burdur’da çok değerli insanlar yetiştirmiş. Bir Ece Köylü İsa Kayacan’ın alınteri, göz nuru, kişisel çalışmalarıyla ürettiği, yarattığı ürünleri, eserleri de “Burdur Hatırlamaları” adını verdiği 234 sayfalık şahane inceleme ve araştırma eseri, tamamen kamu yararına yönelik ölmez bir kaynak, eser olarak soydan soya, boydan boya, elden ele, dilden dile devredip gidecektir.
Onun için “Ne Mutlu o Burdur’a ki, bağrından bir İsa Kayacan yetiştirmiştir” diyorum. Ece Köyünün ve Burdur’un İsa Kayacan’a ne verdiğini bilmiyorum. Öyle sanıyorum ki, İsa Kayacan Ece Köyünden ve Burdur’dan yokluk, yoksulluk, dert acı ve tasadan başka bir şey almamış, görmemiştir. O yörelerin o köylerin, o kentlerin sefası başkasına, cefası İsa Kayacan’a düşmüştür. Böyle söylediğim, böyle yazdığım için beni bağışlasınlar. İsa Kayacan bugünkü bulunduğu yere, ana, baba koltuğunda, bol para harcayarak atla, arabayla zevk-ü sefayla gelmemiştir. Etiyle, tırnağıyla, didinerek, çırpınarak, gece gündüz demeden, durmadan çalışarak gelmiştir.
Onu az veya çok tanıyorum ve bunu biliyorum. Bunu bildiğim için de kendisine saygı duyuyorum. Fazileti “karşılık beklemeksizin verebilme” diye tanımlarlar. İşte İsa Kayacan budur. Ece Köyü için, Burdur için bıkmadan usanmadan hep çalışmış, hep üretmiştir. Kayacan’ın “Burdur Hatırlatmaları” kitabı, bu şahane eser, öyle çalakalem yazılıveren bir eser değil, aylarca, yıllarca araştırılıp, incelenip meydana getirilmiş bir eserdir. Kayacan 97 ayrı eserini oluştururken, kimsenin gölgesine sığınmamış, hiçbir koltuk değneğine dayanmamış, hiç kimseden yardım görmemiş, kendi beyninin ürünlerini ortaya koymuştur.
İçtenlikle kutluyorum dost ve kardeş İsa Kayacan’ı.
“Kadrini senki masallada bilip ey Bâki!..
Durup el bağlayanlar karşında yâran saf saf.”
Dilerim ki, Burdurlular İsa Kayacan’ın kadrini kıymetini bilirler!. (Ortadoğu Gazetesi 12.11.1989 Yenigün Gazetesi Burdur, 20 ve 21.02.1990)
Mustafa Ceylan: İsa Kayacan’ın Burdur sevdası, dağlardan yüce, denizlerden ve okyanuslardan engindir. O, Burdur’a aşıktır, tutkundur. O’nun Burdur sevdası, Burdur Gölü’nden büyüktür (Şair, yazar – araştırmacı- Antalya)
Abdülkadir Güler: Burdurlu İsa Kayacan’ın “İşte Hayatım” kitabını okuduktan sonra anladım ve karar verdim ki; Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olsaydım, Kızılay meydanına; Burdur Belediye Başkanı olsaydım, şehrin güzel bir yerine Dr. İsa Kayacan’ın heykelini mutlaka dikerdim. (Şair, yazar – araştırmacı- Söke)
M. Ercan Taraşlı: İsa Kayacan, kağıdı – kalemi sevdiği kadar, hatta ondan daha fazla memleketini seviyor. Burdur’u seviyor. Gazeteci, Yazar Kayacan, çalışmaları ile aldığı ödülleriyle Burdur’un adını her ortamda duyurarak, Burdur’a vefa borcunu ödedi. Şimdi sıra bizlerde. İsa Kayacan’a biz de borcumuzu ödeyelim. Nasıl mı? O’na ve yazdığı eserlere sahip çıkarak (Burdur Gazeteciler Cemiyeti Başkanı)
Yenigün Gazetesi: Hemşehrimiz, Gazeteci – yazar ve aynı zamanda gazetemiz yazı ailesinden olan İsa Kayacan’ın adı Burdur’da bir caddeye verildi. İsa Kayacan, Ankara’da Burdur’un ve Burdurluların sorunlarıyla yakından ilgilenmekte çözüme kavuşturmak için canla başla çalışmaktadır. Belediye Meclisinin İsa Kayacan’la ilgili kararı Burdur’da büyük bir memnunluk yarattı. (04.07.2000)
M. Ercan Taraşlı: İsa Kayacan’ı tam 27 yıldır tanırım. Gazetecilikte örnek insanlardan biridir. Mesleğe başladığım ilk yıllarda gazetemizde köşe yazıları yazardı. Ankara’da oturduğu halde bıkmadan, usanmadan sürekli bize yazılar gönderirdi. Sonra baktım ki sadece Burdur Gazetesi’nde değil, Anadolu’da yüzlerce gazetede yazıları yayınlanıyor. İsa Ağabeyin enerjisine, özverisine, yazarlık ruhuna halâ gıpta ederim. O’na “Anadolu Basını’nın Fahri Hemşehrisi” sıfatı boşuna verilmedi. Basın- Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü’nde çalışırken tüm gazetecilerin, gazete sahiplerinin dertlerine çare olmaya çalışırdı. Sanki Anadolu Gazeteleri’nin tümünün Ankara Temsilcisi gibiydi.
Gazeteciliğin yanı sıra şair ve yazardır İsa Kayacan. Tam 108 kitaba imzasını koymuştur. Burdur Hatırlamaları 1-2, Basınımızın Anadolu Cephesi, Türk Basınında Unutamadıklarımız, isimli eserleri halâ belleğimizde.
Araştırmacı – Yazar, Mustafa Ceylan “Destanlaşan Köylü” diyor İsa Kayacan için.
Yıllar önce bir yazı yazmış, Hamit Çine, İsa Kayacan gibi sanat ve edebiyat alanlarında Burdur’un adını duyurmuş insanlarımıza sahip çıkalım, onların isimlerini yaşatalım demiştim. Bir vefa duygusu idi bizimki. Türk folklörünün ünlü siması Hamit Çine’den sonra gazetecilik ve yazarlıkta bir dolu ödülün sahibi İsa Kayacan’ın da adı bir caddeye verildi. Bir gönül dileğimizin gerçekleşmesinden mutluluk duyuyoruz. Belediye Meclisi’ni ve Belediye Başkanı A. Nejdet İlgün’ü de bu vefalı yaklaşımlarından dolayı kutluyoruz. (Burdur Gazetesi, 06.07.2000)
A. Nejdet İlgün: Bir büyüğümüz, ağabeyimiz olarak İsa Kayacan’ı sürekli izliyorum. Eski adı Burdur’un sesi, yeni adı Burdur ve Yenigün Gazetelerinde resim – yazılarıyla, devamlı beraber olduğumuz, Burdur’umuzun yetiştirdiği ve Burdur’umuzun dışında bizleri temsil eden, kalem emekçisi ağabeyimiz İsa Kayacan’ın ismini, bu caddenin ismini verdik. Onu unutmadık, unutmayacağız da. (Belediye Başkanı, Burdur, 30.08.2000)
İsmail Kara: Ne zaman “Burdur” denilse, aklıma hep oranın yetiştirdiği mümtaz insan, İsa Kayacan gelmiştir.
Burdur’da bir caddeye, Tefenni’de bir sokağa “İsa Kayacan” adının verilmesine o’nun kadar, sevinenlerden birisi de benim.
29 Ağustos günü Kayacan’ın davetiyle 30 Ağustos’ta yapılacak törene katılmak üzere şair ve yazar Ahmet Tufan Şentürk, ben, İsa Kayacan ve değerli eşi Sabahat hanımla yola çıktık.
Burdur’a vardığımızda Kayacan’ın yakın akrabalarından bazıları bizi otobüs terminalinde karşıladı. Yeğeni eski gazeteci ve bilgisayar operatörü Hüseyin Kayacan, ağabeyi Bekir Kayacan ve tüm yakınlarından büyük bir ilgi gördük. Bizleri misafir ettiler, samimi ve çok sıcak insanlardı. 30 Ağustos günü Burdur’un Belediye Başkanı Ahmet Necdet İlgün’ü Kayacan’la birlikte ziyaret ettik. “Destanlaşan Köylü İsa Kayacan” adlı eserini yazan, manevi kardeşim Mustafa Ceylan da bizimleydi. Saat: 14:00’de yeni ve genç Vali Kadir Koçdemir sıcak bir ilgiyle bizleri makamına kabul etti.
Aynı günün akşamı saat 18:00 sularında yeni açılan iki caddeye “Uğur Mumcu” ve “Ahmet Taner Kışlalı” adları verildiğinden, tabelâları törenle bizzat Başkan A. Nejdet İlgün tarafından açıldı. Ardından yapılan bir konuşma ile Fevzi Çakmak Mahallesinde bulunan “Kooperatifler Caddesi”nin adına ait tabela ise “İsa Kayacan Caddesi” tabelasıyla değiştirildi. Bu sırada İsa Kayacan’da kısa bir konuşma ile mutluluğunu ve şükranlarını belirti. Bütün dostları, yakınları İsa Kayacan’ı tek tek kutladılar.
Bu gün, ben de en az O’nun kadar mutluyum. Kayacan dostum, çok daha değerli davranışlara lâyıktır. O’nu yürekten kutluyor ve başarılarının devamını diliyorum. (Van Postası Gazetesi, 05.10.2000)
Mustafa Ceylan: Burdur tarihinin en önemli yazarlarından birisine Burdurlular muhteşem bir kadirşinaslık göstererek, adına unutulmazlar arasına kaydettiler… Burdur Vali’sini ve Burdur Belediye Başkanı’nı, Burdur Belediye Meclis üyelerini tebrik ediyorum…
Türk yazı dünyasında, edebiyat sahasında, Burdur ve çevresini gündemin birinci sırasında tutmasını bilen, gazeteci, şair, yazar halkla ilişkiler uzmanı, son yüzyılın en çok yazı yazan kalemi, yazı fabrikatörü Kayacan’ın adı, Burdur’da güzel bir caddeye isim olarak verildi. Bir iki veya en fazla üç katlı, bahçe içinde binalardan oluşan, eski “Kooperatifler Caddesi”nin adı büyük yazar, üstad Kayacan’ın adıyla şenlendi, dillendi… Bahçelerden sarkan ağaç dallarındaki güzelim yapraklar, dış kapıdan evin kapısına kadar uzanan yolların kenarındaki rengârenk çiçekler, pencerelerdeki ak – pamuk tüller, üstadımızın adıyla baharın müjdesini yakaladılar…
İsa Kayacan Caddesi’nin açılışı tam istediğim, beklediğim ve özlediğim şekilde cereyan etti. Kayacan, ailesiyle, akraba ve yakınlarıyla ve şair – yazar dostlarıyla açılışta hazırdı. İnce, uzun, es çizen Kooperatifler Caddesi, tarihi bir an’ı yaşıyor ve adını değiştiriyordu. Tam köşe başındaki bahçe duvarına dikilmiş direğin üstüne yazılan yazı, lacivert bir örtü ile örtülmüştü. Uç kısmından kurdele ile bağlanmış direk boyunca, bir gelinlik gibi süslenmişti.
Veciz, kalıcı konuşmalar yapıldı. Kayacan üstadım gözleri dolu dolu olmuş, söyleyecekleri titreyen dudaklarında donup kalmış, yüreğinin gümbürtüsünü döküyordu. İlk okula yeni başlayan çocuklar misali heyecanlıydı. Aynen eşi Sahabat’da o’nun gibi heyecan küpüne dönmüştü. Hele hele manevi babam, Türk şiirinin babası Ahmet Tufan Şentürk’ün çillenmiş yüzünde ışıltılar vals yapıyordu.
Özellikle Burdur’a ait yerel basın- yayın organları ve TV’ler oradaydı. Ben oradaydım. Es çizerek evlerin, bahçelerin arasında giden Kayacan Caddesi’nin tam ortasında, bahçelerden sarkan çiçeklerle gülüp oynuyordum. Çiçekler bana, ben çiçeklere, Kayacan müjdesini fısıldıyorduk…
“Herkes beni, Ankara’lar da sanır. / Burdur’da bir dam çökse içim parçalanır…” diyen Kayacan’ın adı nihayet hak ettiği şekilde değerini buluyor, unutulmazlar arasına giriyordu.
Şükür Rabbim sana!... Teşekkürler Burdur’un Valisi, Belediye Başkanı, Belediye Meclisi… Teşekkürler güzel ülkemin, güzel Burdur’luları… Teşekkürler Burdur’umun yerel basını (Yenigün Gazetesi, Burdur, 12, 13, 14, 15, Aralık 2000),
Hüseyin Kayacan: Amcam İsa Kayacan, sayfa ve sütunlar arasında bir ömür harcasada, halen bıkmadan usanmadan devam etmektedir.
Siz onu sadece Burdur ve Yenigün gazetelerindeki köşesinden tanırsınız. Halbuki İsa Kayacan, neredeyse Türkiye’nin tüm Anadolu gazetelerine günlük yazı göndermektedir. Iğdır’dan Keşan’a Muğla’dan Kilis’e Ankara’dan hergün sayfalar uçar gider. Bıkmadan usanmadan. Çok titiz bir editördür kendisi. Yazınızda bir hata, yada Türkçeyi kötü kullanma varsa en kısa zamanda da altı kırmızı çizilmiş bir fotokopisini önünüzde bulursunuz.
İsa Kayacan benim için bir idoldur. Bana hayranlık uyandıran en belirgin özelliği ise çalışma kişiliğinin üst seviyelerde olmasıdır. Hergün makaleler arasında boğulmadan seçmeler yapıp bunların derlenmesi ve ilgili kişilere postalanması her babayiğidin harcı olmasa gerek!... Hepimizin içinden yazmak, çizmek gelir, ancak başlayınca da iki satırdan ileriye götüremez bir çoğumuz. Fakat İsa Kayacan’ın kitapları arasında yolculuk yaparsanız, işte o zaman kendisinde bulunan mega enerjiyi daha yakından görürsünüz. İsa Kayacan bir bilgisayar gibi çalışıyor sanki.
Burdur’dan yetişen bürokrat eksikliğine bakarsak, aynı zamanda Başkent ile Burdur arasında bir köprü olmuş İsa Kayacan.
Yazılarında her zaman Ece Köyü’nü, Tefenni’yi ve Burdur’u işleyerek, buraların tanıtımını yapan fahri bir turizm elçisidir İsa Kayacan. Basın şeref kartı sahibi olarak Anadolu Basınının her zaman yanında olarak, gazeteci ve çalışanlarının dert babasıdır İsa Kayacan.
Araştırmaları ile bir tarihçi, şiirleri ile de ince ruhlu bir sanatçıdır İsa Kayacan. Kütüphanelere onbinlerce kitap bağışlayarak süper bir kitap kurdu’dur İsa Kayacan.
Özellik ve güzelliklerin saymaya devam etsek, sayfalar sütunlar dolar taşar. Buradan Burdur ve Tefenni Belediye Başkanlarımıza teşekkür etmek istiyorum. Zira hem Burdur’umuzda, hemde Tefenni’mizde birer “İsa Kayacan Caddesi” var. Gelecek nesile taşınan bir zaman nişantaşı olarak görüyor ve mutluluk duyuyoruz.
Yeterli mi? Elbette hayır. Bu deha insandan daha fazla faydalanabiliriz. Yaz günleri düzenlediğimiz şenlik günlerinde bize şiirlerini tattırabilir. Bize (Basının güzide mensuplarına) deneyimlerini aktarabilir. Ankara’dan Burdur ve Burdurlu nasıl görünüyor? O bize bunları anlatabilir. Hem de çok fazlasını. Davet etmeye değer.
Engin düşünce ve ince işleyişi / Sanki sayfalar çiçek bahçesi / Hayat yolunda tek kanat çırpan
Benim amcam, İsa Kayacan. / (Burdurlu’nun Sesi Gazetesi, Burdur, 30.04.2002)
Kürşat Tuncel: Geçtiğimiz hafta Burdur’un tanıtıldığı TRT -1 kanalında canlı olarak yayınlanan “Gün Ortası” programı dolayısıyla İstanbul’da hemşehrimiz, basın camiasının üstadı Gazeteci- Yazar İsa Kayacan’la dolu dolu bir günü birlikte değerlendirme fırsatı buldum.
Yıllardan beri bıkmadan, usanmadan yerel gazetelere gönderdiği yazılarından tanıdığım; müthiş tecrübesi, mütevazi kişiliği, ince espri ve dokunduruşlarıyla gerçekten de bir duayen olan İsa Kayacan’la İstanbul’da doyasıya sohbet imkanı yakaladım.
Ankara’dan çektiği Burdur fotoğrafı ile Burdur’un dinamiklerini adeta Burdur’da yaşayanlardan daha iyi gördüğüne tanık olduğum İsa Kayacan’ın, Burdur’un ekonomik, sosyal ve kültürel gelişimine ilişkin ilginç tespitleri beni derinden etkiledi. Hele hele hepimizin malumu olan “Burdur’da neden bir türlü birlik ve beraberlik ortamı sağlanamıyor?”, sorusuna verdiği örnek gerçekten düşündürücü bir değerlendirme idi; “Burdur’un oyunlarında bile ferdiyetçilik var” görüşüyle bu sosyal yapının geçmişten günümüze kadar süzülerek geldiğine, dikkat çeken üstad; “bakın Avşar Zeybeği, Serenler hep kişisel seyre dayalı oyunlardır” diyerek Burdur’da niçin birlik ve bütünlük ortamı yakalanamıyor? sorusuna değişik bir bakış açısıyla yaklaşıyordu.
Ankara’da da, Burdur’lular arasında güçlü bir iletişim ortamının da tesis edilemediğini, bunun sıkıntısını yıllardır çektiklerini, ilgisizlik yüzünden Ankara’da, Burdur’un sahipsiz bırakıldığına işaret eden Kayacan, “Sayfa ve Sütunlarda Kırkbeş Yıl” adlı son kitabından birçok Anadolu gazetesinde ilgiyle söz edilmişken, Burdur gazetelerinde tek satır bile bahsedilmeyişi (Gazetemiz Yenigün’de dahil) eleştirisi bu konuda ne kadar haklı olduğunu ortaya koyuyordu…
Fakat Üstad, buna rağmen ümidini kaybetmemişti. Yaklaşık iki ay önce çok sevdiği hayat arkadaşı, eşi Sabahat Hanım’ı kaybetmesine rağmen, Burdur için bir şeyler yapmaya, çalışmaya, üretmeye devam ediyordu. Çalışarak, derin üzüntüsünü atlatacağını, İstanbul’daki programa da bu heyecan ve şevkle katıldığını söyledi. Keşke bizler de onun kadar çalışkan, onun kadar duyarlı olabilsek, diye düşündüm içimden!...
Yazımı İsa Kayacan’ın artık Burdur özdeyişine dönüşen dizeleriyle noktalamak istiyorum:
“Herkes beni Ankara’larda sanır, / Burdur’da bir dam çökse, içim parçalanır… (Yenigün Gazetesi, Burdur, 15.05.2002)
Cengiz Hürmeriç: Dr. İsa Kayacan’ın Ece Haber Ajansı, Burdur Haber Ajansı gibidir. Bu güne kadar kullandığı ve Türkiye’nin 4 bir yanına dağıttığı Burdur kaynaklı haber sayısı 1892’ye, yine Burdur çıkışlı konulardan hareketle yazıp yayınladığı makale sayısı 3445’e ulaşmıştır. Her üç makalesinden 2’si Burdur çıkışlı olan İsa Kayacan, Burdur’un tanıtımında başaktördür. O, her zaman ve her yerde, “Gözüm, kulağım Burdur’da; Herkes beni Ankaralarda sanır / Burdur da bir dam çökse içim parçalanır” sloganlarıyla hareket etmektedir. (2003- Ankara)
Taceddin Akbaş : Yıllardır Burdur’un Ankara’daki gözü, kulağı, sesi ve nefesi durumunda bulunan Ağabeyimiz- büyüğümüz ve üstadımız Prof. Dr. İsa Kayacan Beyefendi; şimdiye kadar Anadolu Basınının hem anası, hem de babası durumunda olurken; taş gibi yapısıyla, yani dim dik duruşuyla ve Burdur sevdasıyla da Burdur basınının hem kayası, hem canı - cananı, hemde gülü olmuştur!
İsa Kayacan’ı Burdur’da tanımayan ve O’nun Burdur Sevdasıyla yanıp tutuştuğunu bilmeyen kişi yok gibidir.
“Herkes beni Ankaralarda sanır / Burdur’da bir dam çökse içim parçalanır…” şeklindeki şiir veya yazılarıyla cismaniyetinin Ankara’da olsa bile, ruhaniyetinin Burdur’da olduğuna vurgu yapan İsa Kayacan Beyefendi, Anadolu’nun en ücra köşesinde, hatta Orta Asya’da yayınlanan gazetelere bile Burdur’dan haber yaparak veya köşe yazısı yazarak Burdur’un “Fahri Türkiye Elçisi” gibi çalışmıştır! Yani her yazısı ve her konuşmasında sözü hep BURadaDUR’a getirmiş ve herkese, “burada durun, çünkü burada durulur! Çünkü burası her şeyiyle özel güzel ve durulacak / ikamet edilecek çok güzel bir mekan… ve kenttir!” demek istemiştir…
O nedenle ben de bu köşemden, kadirşinas bir insan, vefalı bir dost ve melankoli mesabesinde bir Burdur sevdalısı olan Sayın Kayacan’a teşekkür ediyor, hayırlı işlerinde kendilerine başarılar temenni ediyor; sağlıklı, hayırlı ve uzun ömürler diliyorum. (Yenigün Gazetesi, Burdur, 10.10.2006)
Kaya Uyar: Sayın İsa Kayacan; İlimiz Halk Kütüphanesine yapmış olduğunuz kitap ve dergi bağışıyla koleksiyonumuzun zenginleşmesine katkınızdan dolayı teşekkür ederim (Burdur Valisi, 47-06.06.2000)
Plaket: Sayın İsa Kayacan; Bilgi hazinenizin kaynağını teşkil eden özel kütüphanenizi bağışınızdan dolayı şükranlarımızı sunarız. (Türk Kütüphaneciler Derneği Burdur Şubesi 2000)
Kadir Koçdemir: Sayın İsa Kayacan; Çeşitli gazetelerde yayınlanan köşe yazılarınızla, ilimizin tanıtımına ve Valiliğimizin çalışmalarına göstermiş olduğunuz yakın ilgi ve desteğe teşekkür ederim. Bu ilgi ve desteğe layık olmaya çalışacağım. (Burdur Valisi, 15.02.2001)
Can Direkçi: Sayın İsa Kayacan; Türk dünyasına yönelik araştırma ve yayınlarınızdan dolayı VEKTOR Uluslararası İlim Merkezi’nce “Türk dünyasına hizmet diploması” verildiğini öğrendim. Sizi tebrik eder, çalışmalarınızda başarılar dilerim. (Burdur Valisi, Şubat 2004)
M. Rasih Özbek: Prof. Dr. Sayın İsa Kayacan; Burdur kültürünü ve her yönüyle Burdur’u yüceltmenin yanısıra, kamuoyuna benimsetme ve tanıtma çaba ve gayretlerinize ve görev süremiz boyunca bize verdiğiniz özendirici desteğe ailece teşekkür ederiz. (M.R. Özbek ve Eşi – Vali- Burdur, 07.05.2008)
Teklif hazırlandı: Şehrimizin yetiştirdiği değerlerden, Gazeteci- Yazar İsa Kayacan’ın adının, Burdur ve Tefenni’deki halk kütüphaneleri ile bir ilköğretim okuluna verilmesi için hazırlanan teklife, 9 gazete, ajans ve kurum başkanı imza koydu. (Burdur Gazetesi, 22.03.2001)
1.Ülkemiz-Burdur kültür ve eğitimine yaptığı hizmetleri nedeniyle; İsa Kayacan adının Burdur Merkez ve Tefenni ilçesindeki İl ve ilçe kütüphaneleriyle, ilköğretim ve öteki eğitim kurumlarına verilmesi teklifi, İLESAM Başkanı Prof. Dr. Naci Kınacıoğlu ve 7 kuruluş Başkanının imzalarıyla, 12.03.2001 tarihinde, Milli Eğitim ve Kültür Bakanlıklarıyla Burdur Valiliğine, 13.03.2001 tarihinde de Burdur Milli Eğitim ve Kültür Müdürlükleriyle,
Tefenni Kaymakamlığına gönderildi.
2. Teklifler, Burdur Valiliğine değişik kuruluş Başkanlarının toplu imzalarıyla; 01.03.2005- 379 imzalı (Mv.var) ekle 19.04.2005’den sonra 08.02.2006 tarihinden de tekrarlandı.
3. Adanalı Halk Ozanı, Araştırmacı-Yazar Mansur Ekmekçi 26.12.2006 tarihinde Burdur (Merkez) ve Tefenni Belediye Başkanlıklarına; “İsa Kayacan, Burdurluların geleceği ve gelecek nesillerinde geleceğidir” diyerek “İsa Kayacan’ın heykelinin dikilmesi” teklifinde bulundu.
4. Burdur sevdası, Burdur Gölü’nden büyük olan İsa Kayacan’ın heykelinin Burdur’un simgesi olacağı düşüncesinden hareketle, “Eli kalemli İsa Kayacan heykeli”nin dikilmesine ilişkin 129 imzalı teklif, üç ayrı kuruluş başkanının imzasıyla, 12.12.2007 tarihinde, Burdur merkez ve Tefenni Belediye Başkanlıklarına gönderildi.
Sebahattin Akkaya: İsa Kayacan, her şeyden önemlisi, Burdurluyu, Burdur’u Türkiye’ye tanıtmış, hemen her yazısında Burdur’dan bahsetmiş, bizim övüncümüz, değerimiz, güvencemiz. Kendisini her zaman takdir ediyor, seviyoruz. O’nun kıymeti ölmeden biliniyor. O’nun bir yazısı bir gazetede çıkmaz, tüm gazetelerde Burdur’u görmeniz mümkündür. Bu o’nun gücünü, enerjisini ortaya koyuyor. (Burdur Belediye Başkanı, 01.11.2008, Ece Köyü)
Eyüp Fırat: Yaptığı hizmetlerden dolayı sayın İsa Kayacan’a, her platformda Tefenni’den ve Tefenniliden bahsetmesinden dolayı, bir ayağının ve gönlünün burada olmasından dolayı ilçe Kaymakamı olarak teşekkür ediyorum (Tefenni Kaymakamı, 01.11..2008 Ece Köyü)
M. Ercan Taraşlı: İsa Kayacan ağabeyimiz Burdur’u Türkiye’de en iyi tanıtan, en iyi reklamını yapan, kendini yazmaya adamış, çok değerli bir büyüğümüzdür. İsa Kayacan adını, Edirne’de, Keşan’da Rize’de Adıyaman’da, Van’da Türkiye’nin her yerinedeki gazetelerde bulunan köşelerinde rastlayabilirsiniz. Her yazısında mutlaka bir Burdur vardır. Burdur sevdasını, sevgisini gönlünde yaşatan İsa Kayacan’ın Anadolu Basının da da ayrı bir yeri vardır. (Burdur Gazeteciler Cemiyeti Başkanı, 01.11.2008- Ece Köyü)
Ünal Şöhret Dirlik: İsa Kayacan, sadece Burdur’un değil, Türkiye’nin hemşehrisidir. O’nunla kırk yıldır tanışıyorum, çalışıyorum. Yazdıkları, yayınladıklarının büyük bölümü Burdur’la Burdurluyla ilgilidir. ( 01.11.2008, Ece Köyü)
Sebahat Gümüş: İsa Kayacan, Türk edebiyatının güneşidir. O, daktilosunu, kalemini arkadaş edinen Burdur ve Türkiye için kullanan, büyük bir kişiliktir. Yazısının yayınlanmadığı gazete kalmamıştır. (01.11.2008- Ece Köyü)
Osman Tekerci: İsa Kayacan, Burdur’un Ankara’daki temsilcisidir. O, Burdur’un neresinde ne denli bir güzellik varsa, onları başka illere de aktarmaktadır. İsa Kayacan, Burdur’un Türkiye elçisidir. (01.11.2008- Ece Köyü)
Kerimova-Pervane Namıkgızı: Ben İsa Kayacan’ın “İşte Hayatım” adlı kitabını okudum. O’nun çok çok namlı bir hayat yolu olduğunu öğrendim. Böyle de demek olur – ben İsa Kayacan’ın doğum yeri, Türkiye’nin en güzel mekanı Burdur’u bağrıma bastım. Eğilip toprağından öptüm. (Azerbaycan-Bakü, 1992 doğumlu öğrenci)
Mesut Madan: Tefenni’nin Ece Köyü’nden çıkıp, yazdığı yazılarıyla Burdur’u tüm Türkiye’ye tanıttı İsa Kayacan. O, bir duayen. O, bir usta. O Anadolu Basınının yıldızı. Bitmek, tükenmek bilmez bir hazine o. Yazılarıyla, şiirleriyle bütün Anadolu Basınının can suyu. O İsa Kayacan, ki, bir yazı fabrikatörü.
-“Herkes beni Ankara’larda sanır/Burdur’da bir dam çökse içim parçalanır” diyen bir Burdur sevdalısı o. Ama Burdur O’nun kıymetini biliyor mu? İşte bu tartışılır!. (Yenigün Gazetesi, Burdur, 19.11.2008)

10 Ekim 2009 Cumartesi

Burdur TSO Dergisinin 16. sayısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kuruluşlarımızın yayın organları. Dergileri, gazeteleri, bültenleri.
Kısa adı Burdur TSO olan, Burdur Ticaret ve Sanayi Odasının üç ayda bir yayınladığı dergi var. Adı: Burdur TSO.
Bu tür kuruluşların basın-yayın bölümlerinde, gazeteci kökenli isim ve imzalar görev yapınca, o kuruluşların yayın organlarında da gazeteciliğin genel ve bütünlük içindeki ilkeleriyle karşılaşılıyor.
Burdur Sanayi ve Ticaret Odasında da böyle. Gazeteci-araştırmacı, yazar Ahmet Can bu kuruluşun basın danışmanı. Burdur TSO dergisinin de Genel Yayın Yönetmeni, Yazı İşleri Müdürü ve editörü.
Derginin imtiyaz sahibi: Burdur Ticaret ve Sanayi Odası adına, Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Keyik.
Grafik tasarım ve mizanpaj: Hulusi İlhan’ın. Yayın Kurulunda; Ali Gür, İbrahim Solak, Ömer Faruk Gündüzalp, Şükrü Ürküt, Osman Kısaoğlu, Ahmet Can isim ve imzaları görülüyor.
36 sayfalık Burdur TSO Dergisinin 16 ncı sayısının kapağında;
Yılların hayali: Akdeniz Kalkınma Ajansı (AKA) gerçekleşti.. Kalkınmada Akdenizliyiz… Burdur, Isparta, Antalya tek il.. 2. OSB’nde sona gelindi.. Meclis toplantıları, cümleri, anonsları yeralıyor. Ayrıca, Burdur, Isparta, Antalya illeri haritaları, sınırları bütünlüğü içinde, AKA’nın merkezinin Isparta olduğu vurgulanıyor.
Yusuf Keyik ve Ahmet Can imzalı, başyazı ve sunuşlar olarak kabul edebileceğimiz sayfalardaki görüşlerden bazı cümleler naklederek devam edelim:
1-25 Temmuz 2009’da resmi olarak kurulan Batı Akdeniz Kalkınma Ajansı’nın yapılanmasına ilişkin süreç içinde aktif olarak yer almaktayız. Bundan böyle Antalya, Isparta ve Burdur’dan oluşan Bölge’de “Batı Akdenizlilik” fikriyle, daha ciddi ve etkin çabalar içinde olacağız (Yusuf Keyik):
2-Dergimiz; ele aldığımız dosyalar ve kapak konularını, en güncel ve güvenilir istatistiki verileri, bilgileri, anlamayı kolaylaştıran grafik ve fotoğraflarla zenginleştirerek daha özenle vermeye devam edecektir (Ahmet Can),
Sonraki sayfalarda yeralanların bazılarının başlıklarından;
-SBS kutlamasından “İl Eğitim Konseyi” kararı, Batı Akdeniz Kalkınma Ajansı Yönetim Kurulu, tarihe de not düşen ilk toplantısını yaptı. İlk Başkan; Prof. Dr. Muharrem Certel. 2. Burdur OSB Müteşebbis Heyeti, Yönetim ve Denetim Kurullarını belirledi, Burtrak sanayiye kazandırılacak, Gemi yan sanayi, Burdur TSO kütüphanesi çalışıyor,
-Kozluca Offroad, “Dükkanını erken aç” hedefli kahvaltı programları amacına ulaşıyor mu?,
-BAGEV, Tarım ve Hayvancılık Proje Araştırmasının Burdur ayağını başlattı. Burdur Köy-Koop’da rakipsiz seçim, yerel haberler,
-Başkanlardan basın bildirisi: Doğu Türkistan’da soykırım… Gömülü Çolpan’ın “Türkiyelim gel artık” adlı şiiri ve Muammer Susuzlu vefat etti, başlıklı haber ve rahmetli hemşehrimiz Susuzlu’nun “Burdur”um” şiiri. Muammer Susuzlu’nun anılan şiirinden iki dörtlük efendim:
Etrafında kerit taşlı dağları,
Yemyeşildir üzüm biten bağları,
Anlatır hep tarihiyle çağları,
Medeniyet kültürüyle Burdur’um.
*
Ankara’da Kayacan’ım, Balbay’ım,
Ordumuzda Generalim Albay’ım,
Fakir Baykurt her Nobel’e adayım,
Gururumuz,övüncümüz Burdur’um.

***
Tefenni’deki miniklerin şiir dünyalarından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Çocuklarımız. Dünyamızın çiçekleri. Nefes almamızda varlıklarından mutlu olduklarımız çocuklarımız, yeğenlerimiz, torunlarımız.
Burdur ilimize bağlı, Tefenni ilçemizde faaliyet gösteren Namık Kemal İlköğretim okulunun sevimli, afacan, büyümüşte küçülmüşleri. Onlardan bazılarının şiirleri var elimde. Bazı şiirler önceleri yayınladığım için elimde kalmadı. Masamın üzerinde yer alanlar var bir demet. Anılan okulun 3-A, 4-A ve 5-A sınıfı öğrencilerinden bana ulaşan şiirler üzerinde mini bir gezinti yapmak istiyorum:
Armağan Arslan geçen yıl 3-A sınıfında okuyordu. Bir üst sınıfa geçmiş olmalı. Canım öğretmenim başlıklı şiirinde, “bilgi verirsin bana/Sorarsın anladınız mı? diye” mısralarıyla sesleniyor.
5-A sınıfından Bayram Yıldıran, doğadan söz ediyor. Doğanın yararlarını dile getiriyor şiirinde.
3-A sınıfından Zehra Öcal öğretmeniyle ilgili duygularını mısralaştırıyor ve “öğretmenler” üzülmesin temenni ve dualarını ortaya koyuyor.
4-A sınıfından Ayşe Firdevsi’de doğadan söz ediyor, ırmakların şırıl şırıl akışının çiçeklerin yemyeşil kokusunun doğanın korunmasıyla sağlanabileceğinin dikkatini çekiyor.
4-A sınıfından Ahmet Erkan sevgiyi hareket noktası yapıyor. Sevgi olmasaydı, dostluk ve kardeşlik olmazdı uyarısında bulunuyor.
Yine 4-A sınıfından Yüksel Nur, uyuşturucunun zararları üzerinde duruyor, “uyarılarımız boşa çıkarsa/Ölürsün ondan sonra” hatırlatmasında bulunuyor.

4-A sınıfının bir başka öğrencisi Rahime Gül, Sevgi, dostluk ve kardeşlik üçgeninin gerekliliğini anlatıyor, “Bizi mutlu etmek için, dünyamızda sevgi vardır” hatırlatmasıyla dikkat çekiyor.
Bir başka 4-A öğrencisi Makbule Şakır: “Sevgi dünyaları aşar/Kardeşlik bizleri aşar/Sevgi, dostluk, kardeşlik/Gelmiş bize böyle duygu” mısralarıyla ciddi bir hatırlatma ve uyarıyla karşımıza çıkıyor. 4-A sınıfının başka bir öğrencisi, Halide Türker. Kendisi ve dünyasıyla ilgili bilgiler veriyor. Bazıları bu bilgilerin: Boyu: 1.48, kilosu: 36, En sevdiği renk: Yeşil, En sevdiği spor: Basketbol, yüzme, Yemek: Dolma, Meyve: Şeftali, Oyun: Saklanbaç, Mevsim: Yaz, Ders: Matematik. Annesiyle ilgili şiirinden: Günlerime gün katan/Annem benim.
Bir başka 4/A sınıfı öğrencilerinden… Bana ulaşan dosya arasında yeralan ama, şiirin altına imzası konulmayan bir başka şiir. Sevgi başlıklı iki dörtlükten meydana geliyor. İmzası yok ama, bu şiirden bir dörtlük alalım:
Sevgi çok güzeldir,
İnsanları sevmeli,
Büyüklerimizi sayalım
Sevgi çok güzeldir.
Bu şiirin son dörtlüğü: Sevgili olalım/Çevremizi sevelim/Hepimiz kardeş olalım/Sevgi çok güzeldir.

***


Sayfalara bakarak
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Baktıklarımız. Gördüklerimiz ve değerlendirilmeleri için karar verip, sayfa ve sütunları arasında gezdiklerimiz..
Isparta ilimiz merkezinden “Paye Ortak Kitap” adlı bir bülten var. Fotokopi tekniğiyle çoğaltılıyor. “Paye Ortak Kitap”ın sahibi ve genel yayın yönetmeni Necdet Çelikdönmez.
Elimizdeki bülten Ekim 2008 ayına ait. 150 nci sayı olarak görülüyor. Bu bülten bünyesindeki arkadaşlarımız, yayın yerindeki benzeri başka kuruluşlarla ilgilerinin olmadığını söylüyorlar.
Bülten içinde değişik kişilerin biyografileri, yazdıkları ve ortaya koydukları özet olarak verilmeye çalışıyor.
Ekim 2008 ayındaki “Paye Ortak Kitap”da imzası bulunanlardan bazıları: Erol Ürkan, Necdet Çelikdönmez, Yasin Veli Doğan, Davut Tuna, Senem Ünal, Seyfeddin Çelikdönmez, Sabire Cenker, Salih Zeki Yıldırım, Bayram Bilgiç, İshak Ayan, Durmuş Erdoğan, Nurcan Uyar.
Edebiyatçı gözüyle, başlığı altında bendenizden sözetmişler. Teşekkürler efendim. Buradan bazı cümleler:
-“İsa Kayacan’ın Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğündeki görevi, kendisinin zirvesidir. İsa beyin 2000’li yıllarda Paye ve Umde Ortak Kitap’a yapmış olduğu sahiplenme, tanıtma gayretlerini unutmadık. O’nu şu sözümüzle teyid ediyoruz: Vefa geleceğimizdir. Bir yerde vefa yoksa, orada istikbalde mevcut değildir. Vefasızlık gösterenlerin vefasızlığın akıbetine düçar olması kaçınılmazdır. Soylu duayenimiz İsa Kayacan’a selam ve muhabbetlerimizi sunuyor, her daim yanında ve arkasında olduğumuzu deklare ediyoruz”…Yapılan hizmetler, çalışmalar unutulmamalı, çarçabuk büyüyen hormonlu kültür terbiyesizlerinden olunmamalıdır… Teşekkürlerimi sunuyorum efendim.
“Paye Ortak Kitap”ın son sayfalarında fotoğraflarının görüntü olarak verilişi yanında biyografilerinden sözedilenler de var. Bunların sıralanışı: Durmuş Öcal, Mehmet Doğan Silleli, Murat Yüksel, Mehmet İri, Mehmet Çetin Cengiz, Hülya Çelik, S. Atilla Konur, Zeki Çelik, Mehmet Doğan.
HACER GEZER
Antalya ilimize bağlı Alanya ilçemizde yaşayan Hacer Gezer, zaman zaman şiirleri ve mektuplarıyla bizimle selamlaşıyor. Birbiri ardına iki mektubu daha geldi Hacer hanımın. İki mektupdan :
Prof. Dr. Sayın İsa Kayacan hocam: Misafir olduğumuz bu dünyadan ebediyete intikal etmeden, tarihe ses bırakmanız gurur verici. İsminizin dillerde, sevginizin gönüllerde dolaşması, kalması yeterli olmamalı. İsa Kayacan ismi caddelerde, çeşmelerde, büstlerde olmalı, kalmalı bence.
Bizlerin derece ayarını yapan, basın dünyasının tanınmış ismi, baş tacımız, efsane insan İsa Kayacan’a, söz bal, sevgi petektir. Türk edebiyatının sanat güneşi İsa Kayacan hocamızın sayesinde, kalemimiz, ismimiz ilden ile, dilden dile, gönüllerden gönüllere şelale gibi çağlıyor. (Hacer Gezer, 13.10.2008 Alanya)
İsteyince şair olunamayacağını, özgürlüğe açılan yüreklerin şiir duygularıyla toplumun karşısına çıkabileceğini, istenince dost bulunamayacağını anlatan Hacer Gezer’in bir dörtlüğü efendim:
Şair coşkun dere gibidir,
Çağlayan, yufka yüreğidir,
İki gözü iki çeşme,
Duygu zenginliği, yüreğidir.
***
Geleceğin aydınlığından genç bir ses: Ökkeş Analık
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Toplum içinde, etrafımıza baktığımızda değişik görüntü ve karakterlerde insanlarla karşılaşırız. Bunların içinde tanıdıklarımız vardır, bir veya birkaç kez gördüklerimiz vardır. Yada hiç karşılaşmadığımız halde, sanki yıllardır görüşüp, tanıdıklarımız olarak kabullendiklerimiz vardır.
ÖKKEŞ ANALIK
16.01.1991 tarihinde Gaziantep’in İslahiye ilçesinde doğdu. Nurdağı İlköğretim okulundan sonra, Nurdağı Lisesi Sözel Bölümünden mezun oldu.
Burdur, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Bucak Hikmet Tolunay Meslek Yüksek Okulunun, Büro Yönetimi ve Sekreterlik Bölümünün birinci sınıfında okudu. Bucak’taki Yüksek Meslek Yüksek okulunda aktifliğiyle dikkat çekti.
Gazeteciliğe karşı ilgisi büyük olan Ökkeş Analık; “Gazetecilik yarını bugünden yaşamaktır” dedikten sonra, “Yazmak için sevmek, sevmek için yazmak gerekiyor” diye de ilave de bulunuyor.
Yerel gazetelerin bazılarında değişik haberleri yayınlanan Ökkeş Analık, köşe yazılarıyla da dikkat çekmeye başlayan genç isim ve imzalarımız arasında yeralayor. Araştırma ve gezi yazıları, röportajları, anket çalışmaları var göz dolduran. Gazetecilik, fotoğrafçılık, kameracılık konularındaki eğitimini her geçen gün artırıyor. Yerel ve ulusal basında çalışan gazetecilerle görüşüyor, bilgi ve tecrübesini geliştiriyor. Sekreterlik alanında konferanslara katılıyor. Bilgisayar kurslarına katılarak bu alandaki gelişimini sağlıyor.
Nurdağı’nda faaliyet gösteren Tuncer Ajans’ta görev yaptığı yıllarda, epey tecrübe sahibi olduğunu söylüyor. Burdur ilimize bağlı Bucak ilçemizdeki Gündem ve Hedef gazetelerinde de yayınlanmış haberleri var. Nurdağı’nda yayınlanan Fısıltı Gazetesinde Yazı İşleri Müdürü olarak çalışmış.
GENÇLİK DERGİSİ
Ökkeş Analık’ın gönderdiği bir dergi var. Adı: MAKÜ ‘GENÇLİK’ HTMYO. 6 ayda bir yayınlanan bu derginin ilk sayısının kimliğine bakıyoruz: HTMYO Gençlik Dergisi adına imtiyaz sahibi: Hüseyin Dalgar. Sorumlu yazı işleri müdürü: Ayşe Yıldırım. Editör: Hakan Acar. Sorumlu Öğrenci Halk Bilimi ve Spor Topluluğu Basın-Yayın Birimi üyesi: Ökkeş Analık.
Dergi, öğrencilerin gelecek aydınlığı arayışlarıyla yayınlanan bir görünüm arz ediyor. Ökkeş Analık “dergi çıkarma maceraları”nı anlatıyor ilk sayfada. Sonra Bucak ilçesi tanıtılıyor. Yüksek Okulun kuruluş tarihi ve özellikleri, Bucak-Burdur ve Krotoszyn Polonya arasındaki işbirliği ve kardeşlik köprüsü, AB projesi çerçevesinde ele alınıyor, arkasından okuldan değişik haberler verilmekte.
Örnek bir girişimci Mehmet Cadıl’ın hayatından kesitler aktarılıyor bir başka sayfada. Haberler, sayfalardaki yerlerinden sesleniyorlar. Kariyer günleri, bileşim günleri başlıklarıyla verilenler dikkat çekiyor.
Halil İbrahim Demir’le yapılan röportaj, tarih köşesi, edebiyat köşesi, şiirler, ilk Türkçe gazetemiz Takvim-i Vakayi gazetesi hakkında kısa bilgi, Ermeni meselesiyle ilgili bazı satırbaşları… Okuldan seçme fotoğrafların sergilenişi..
Bugünün amatörleri, yarının profesyonel gazete ve dergicileri olacaktır. Tebriklerimi sunuyorum efendim..

***
Nurten Emre’nin şiir dünyası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitapların, yayın öncesi bazı aşamalardan geçtiğini hepimiz biliyoruz. Her kitap, şairi veya yazarı için bir “doğum” dur.
Sayfalara aktarılanların, kalıcı olup-olmadıklarının tespiti için zaman gerekir.
Nurten Emre’yi, yıllar önce bir arkadaşım aracılığıyla tanıdım. Bursa’dan seslenen, yazıp yayınladıklarıyla sanat ve edebiyat dünyamızda yol alabilmenin heyecanı içinde olduğunu gördüm.
Duygularındaki bütünlük, ortaya koyduklarıyla, okurlarının karşısına çıkışlarıyla, ümit veren genel bir görünüm ortaya konuluşu gerçekleri vardı, mısra mısra, sayfa sayfa.
Elinizdeki “Hüzün” kitabıyla okurlarının, sanat ve edebiyat kamuoyunun karşısına çıkan Nurten Emre’nin şiirleri, gerek başlıkları, gerekse içerikleri itibariyle içimizden, aramızdan birinin seslenişleridir.
O’nun akşam üzerleri bekleyişleri vardır. Bekledikleri vardır duyguları içine karışan. Avunmalarındaki, avutmalarındaki netlikler yorumlara ihtiyaç duymayacak kadar netlik içindedir.
-“Canım güzel İstanbul/Arıyorum seni, nerdesin?/Sesimi işitir misin?/Özlüyorum seni ama bulamıyorum/Gençliğimdeki İstanbul değilsin”lerle, değişimlerin üzerindeki perdeleri aralar, gördüklerini böyle net olarak ifade eder Nurten Emre.
Yayınladıkları kitaplarıyla da ses getirmeye başlayacak olan Nurten Emre’nin gelecek gün, ay ve yıllarda şiirimizin meşakkatli yolculuğunda yorulmadan doruklara ulaşma gayretinin meyveleriyle karşılaşacağımızı umuyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
Anlatımlarımız şiirlerle, düz yazıyla yani nesir türüyle de olsa, çıkış noktalarının hayalle gerçeğin-gerçeklerin birleşip bir araya gelerek anlatım zenginliği içinde kitaplaştırılmaları karşısında düşündüğümüz olur.
Mısraların altalta gelişiyle şiirlerin, satırların alt alta gelişleriyle, deneme, öykü ve romanların varolduğunu, destanımsı anlatımlarla, uzunca anlatımlarla bütünleşen sayfalarla okuyucu karşısına çıkıldığı gerçeğiyle sıklıkla karşılaşırız.
Bursa ilimiz merkezinden seslenen Nurten Emre’nin mısralarındaki anlatım zenginliğiyle bize ulaşanlar, uzunca dile getirilişler; şiirdir, öyküdür, destanımsı verilişler, yayınlanışlardır.
“Hasret” adlı bu kitabıyla yayın dünyamız içinden seslenen, herkese merhaba diyen Nurten Emre, milli duyguların değiştirilmesi için çaba gösterenlere karşı tepkilidir. Reddiyeler yazar uzun uzun. Saatlerce söylenir, yazdıklarıyla toplumun karşısına çıkar;
Kanla yoğrulmuş bu toprakları,
Çiğneyip geçme sakın,
Bu toprakları düşmanlara,
Satmak isteyenlerin,
Boyunlarına zincir takın..
Bu bir tavsiye değil, beklentidir, görülmesi gerekenlerdir. Nurten Emre iyimserliğini mısraların bütünlüğünde sıkça görür, sevinir, alkışlarız. “Ne çıkar saçlarında varsa kırlar/ Eğer içinde varsa sevgi/Yarınlar seni kucaklar” mısralarında anlattıklarını, ortaya koyduklarını Nurten Emre gerçeklerinden yola çıkarak değerlendirme yaptığımızda daha çabuk anlar, daha farklı bakış açılarıyla karşılaşırız.
Hasret kokan duygular içinden, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
***
Ahlat Gazetesi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bazen değişik visilelerle size ulaşan yayınlar olur. Ahlat Gazetesi de bunlardan biri. Bir toplantıda bana ulaştırıldı. Dergi boyutu ve görünümünde 96 sayfayla günyüzü görmüş bir gazete-dergi.
Ahlat Kültür Sanat ve Çevre Vakfı adına sahibi ve yazı işleri müdürü: İlhami Nalbantoğlu. Bekir Sıtkı Özyurt ve Mısra Morgül imzalarının da gazetenin yayımında hizmet katkıları var. Yazışma adresi: Sakarya Cad. No:17–16 Yenişehir-Ankara.
Elimizdeki 100 sayı özel sayı olduğu için, belki böyle dergi görünümünde hazırlanmıştır.
Ahlat gazetesi 01 Ağustos 1993 tarihinde yayın hayatına merhaba demiş. Gazetenin sayfaları arasında Ahlat, değişik yönleriyle anlatılmış, aktarılmış, bilgi ve belgelerle ortaya konulmuş efendim.
Önce Bitlis’den, sonra Ahlat’tan sözediliyor, coğrafi bilgiler, tarihi anlatımlar ortaya konuluyor.
Gazete sayfalarında imzaları görünenler;
-Kamran İnan, Ahmet Eren, M. Orhan Kürümoğlu, Cemil Özgür, Nihat Özdemir, K. Mümtaz Akışık, M. Asım Kocamustafaoğlu, Prof. Dr. Necdet Adabağ, Mustafa Yıldırım, Dr. Tekin Bingöl, Prof.Dr. Alper Uraz, M. Nezir Gencer, Dr. Kemal Süzer, Fehmi Haspolat, Cevdet Özdemir, M. Törehan Serdar, M. Nevzat Kürüm, Mevlüt Gülmez, Ayten Özyazgan Hakverdioğlu, Kemal Gündoğdu, Cüneyt Gündoğdu, Dr. Kasım Küfrevi, Can Dündar, Orhan Erinç, Nail Güreli, Prof. Dr. Mümtaz Soysal, Doğan Kurban, Oktay Ekinci, Özlem Kızıltepe, Bülent Demirburak, Özlem Kızıltepe’nin röportajları, İlhami Nalbantoğlu vd. isimler, imzalar.
Şiir dostlarının buluşma noktasındakiler. Şiirler. Ahmet Tufan Kazgöl, Dervişoğlu Kavalcı Recep, Hüseyin Deveci, Güven Ayber, Tahsin Kalender, Hüsamettin Bilgen, Mısra Selin Nalbantoğlu, Kenan Mümtaz Akışık imzalı şiirler. Bunlardan Tahsin Kalender’in “Ustalar”ından iki dörtlük efendim.
-Durmadan çalışır, leylü Nehar,
Şehirler kurar gülyüzlü ustalar,
Gidince kar kışlar, gelince bahar,
Ahlat’lıdırlar işte bu ustalar.
*
Usta Şagirtler, Hasan Padişahlar,
Dantel gibi işlenmiş taşlar,
Kale’de Meydanlık’ta Estervaşlar,
Ahlat’lıdırlar işte bu ustalar.
Ahlat Kültür Sanat ve Çevre Vakfı’nın yayın organı olan, Ahlat Gazetesinin hazırlanıp yayınlanmasında emeği geçenleri kutluyorum efendim.
***
Bet beniz arasında
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kayseri’de aylık yayınlanan Erciyes dergisinin ekiyle, zaman zaman gelen kitaplar var. Yani, derginin eki olarak değil de, dergiyle birlikte postayla geliş biçiminden söz etmek istiyorum efendim.
Bu kitaplardan biri, Ali Rıza Navruz imzalı “Bet Beniz Arasında” adlı 112 sayfalık şiir kitabı. Kayseri İl Özel İdaresi desteğiyle günyüzü gören kitap, Edebiyat Yolcuları yayınları arasında okurlarıyla buluşmuş, buluşturulmuş.
Takdim yazısı, Kayseri İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Mustafa Atsız’ın.
Sonra şiirler başlıyor. İlk şiirin adı: Yokluğuna yapışmak. Sonra, Islak kumru kanadı, Erciyes, Elif dedi ki, gibi başlıklı şiirler sayfalardaki yerlerinden sesleniyor efendim. Şimdi geriye dönelim, “Erciyes” adlı, başlıklı şiirden bir dörtlük alalım, nakledelim efendim:
Alparslan’a selam dursak ikimiz,
Kükreyince cihan tutsa sesimiz,
Sade kahve isteyince nefsimiz,
Talas bağlarında içsek Erciyes..
İnsan Kayseri’de oturunca, 1954 yılında Kayseri’nin Bünyan ilçesine bağlı Burhaniye köyünde doğunca, adı ve soyadı: Ali Rıza Navruz olunca, Erciyes’le ilgili duygularını mutlaka net ve duygu yüklü biçimde anlatacaktır. Tebrikler Ali Rıza Navruz, tebrikler.
Birinci bölüm: Mâhur Ağıt, ikinci bölüm: Kırık kaval, olarak adlandırılmış, ayrılmış. Hece vezni ve serbest tarzdaki şiirlerle oluşmuş, oluşturulmuş elimizdeki “Bet Beniz Arasında” adlı, Ali Rıza Navruz imzalı şiir kitabı.
Her şairin, her kalem erbabının kendine özgü bir anlatım biçimi ve genel görüntüsü vardır. Bu bilinen gerçeklerin başında yeralıyor. Ali Rıza Navruz ele aldığı işlediği, şiirleştirdiği duygularını toparlamadaki ustalığını hissettiriyor, gösteriyor.
BİR BİYOGRAFİ
Orhan Düzgün: Burdur’un Kemer ilçesinin Elmacık köyünde doğdu. Ankara Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesinde lisans, Afyonkarahisar Kocatepe Ü. Yüksek Lisans eğitimi alan, Düzgün İçişleri Bakanlığının Kaymakamlık sınavını kazanarak 1989 yılında Kırklareli Kaymakam adayı olarak göreve başladı.
Yabancı dil için İngiltere’de bulunan, Orhan Düzgün, değişik yerlerde Kaymakamlık yaptı. Vali yardımcılığı görevini yürüttü. İçişleri Bakanlığında Mülkiye Başmüfettişi olarak çalıştı.
Orhan Düzgün, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü olarak görev yaparken 28.08.2009 tarihli ve 14390 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla Ordu Valiliği görevine atandı.

***
Resmiyye Sabir’den: Unutdun beni
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Azerbaycan’ın başkenti Bakü’den gelen yayınların sayısı hızla artarken, bu artışa paralel anılan yayınların sayısı sayfalarındaki gezintimin genel görütüsünde zaman zaman kesintiler oluyor. Ama bu kesintileri ortadan kaldırma çabalarımı da aralıksız sürdürme gayretimle ortaya koymak istediklerim görülüyor, biliniyor.
Resmiyye Sabir, Azerbaycan’ın bilinen, tanınan ve alkışlanan şairlerinden.
Şiir yolunda aldığı mesafelerin giderek genişlemesi nedeniyle, gelecekte Azerbaycan’ın önde gelen şairleri arasında yeralacak inşallah.
Yenilerde bir şiir kitabı ulaştı bana. Adı: Unuttun Beni. 2009 yılının ilk aylarında Azerbaycan’da günyüzü görmüş. Resmiyye hanım, 260 sayfalık şiir kitabının ön iç sayfalarından birine; “Değerli İsa Kayacan hocam; Türk dünyasına verdiğiniz hizmetlerden dolayı sizi samimi kalpten kutluyor ve bu şerefli yolda hiç bir zaman yorulmayasınız diyorum. Yaptıklarınız sizi sevenlerin kalbinde her zaman yaşayacaktır. Azerbaycan’dan sevgi ve saygılarla-”şeklinde yazmış. Teşekkürlerimi sunuyorum efendim.
Kitabın redaktoru: Melahat Yusifgızı.
İlk sayfalardan birinde Müelliflerin, yani Resmiyye hanımın bir sunuşu, önsözü var. Kitabın adı olan ”Unutdun Beni” adlı şiirin musikisi:Nadir Azimovundur’a ait. Sonra gelen pek çok şiirin musikisi de Nadir beye ait. Kitabın adı olan ”Unutdun Beni” 4 dörtlükten meydana geliyor, Bir dörtlüğü bu şiirin:
-Benli hatıralar solup sarardı,
Baht yıldızım söndü, dünya karardı,
Kalbimde susmayan bir ses ufaldı,
Unutdun beni..
Resmiyye Sabir, şiirlerinde değişik konular üzerinde durup, bu konuların işlenişini, mısralara dökülüşünü gerçekleştirirken, bir rahatlık içinde görünüyor. Yani zorlama, zorlanma gibi sıkıntılardan uzak.
Sayfa 94’deki “Sevgimiz Üçün” başlığı altındaki mısralar. Bu şiirin musigisi Sedaget Arifgızınındır. Bir dörtlüğü bu şiirin efendim:
-Bu ne ayrılıgdı vadesiz-vakıtsız,
Belki günahkârıg, belki günâhsız,
Sen talesiz oldun, ben de ki, bahtsız,
Unudag her şeyi sevgimiz içün.
Resmiyye Sabir: Masallı rayonunun Erkivan kentinde doğdu. İnşaat Mühendisleri Üniversitesinden mezun oldu. Azerbaycan Yazıcılar Birliğinin üyesi, Dünya Genç Türk Yazarlar Birliğinin yaradıcılarındandır.
Değişik ödüller alan, şiirleri Türkiye, Irag, İran, İsveç, Almanya, Bulgaristan, Özbekistan başta olmak üzere değişik ülkelerdeki gazete ve dergilerde şiirleri yayınlanan Resmiyye Sabir, yurtdışındaki bir çok etkinlikte ülkesini temsil etti.