23 Kasım 2009 Pazartesi

Prof. Dr. Metin Özata’dan:
Burdur Tarihi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bazen, kitapların isimleri üzerinde (hakkım ve yetkim varmış gibi) kısaltmalar yapıyorum. Ama sadece başlıklarda.
Prof.Dr. Metin Özata hemşehrimin bir kitabı, araştırması-yayını geldi geçenlerde. Tam adı: İlk Çağlardan Kurtuluş Savaşı’na Burdur Tarihi. 362 sayfayla Eylül 2009’da Umay Yayınları arasında günyüzü görmüş.
Metin Özata hocanın uzunca bir önsözü var. Bir yerinde;
“Burdurlu kadınlar da Milli Mücadele’de en büyük desteği vermiştir. Antalya, Isparta ve Denizli bölgesinde sadece Burdur’da Fıtnat hanım başkanlığında 110 kadını aşan üyesi olan Burdur Kadınlar Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulması, Burdur için büyük bir övünç kaynağıdır. Burdurlular kadını erkeği aydın kişilerdir. Celal Bayar Cumhurbaşkanı olarak 1954 yılında Burdur’u ziyaret ettiğinde-Münevverler yatağı Burdur diye hitab etmişti” deniyor.
İçindekiler sayfalarına bakıyoruz, ana-alt bölüm başlıklarıyla karşımıza çıkanlar
- Burdur tarihine kısa bir bakış / Burdur anıları/Kurtuluş savaşı döneminde Burdur/Kurtuluş savaşı neden ve nasıl başladı?
- 1919 yılında Burdur’da gelişen olaylar, 1920 yılında Burdur’da gelişen olaylar, 1921, 1922, 1923 yıllarında Burdur’da gelişen olaylar,
- Atatürk’ün Burdur ziyareti, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün Burdur’u ziyareti.. BURDUR ÖZELLİĞİ
Burdur ilimiz, önemliliği ve özellik zenginliğiyle dikkat çekiyor. Burdur tarihiyle, tabiat varlıklarıyla, depremleriyle, bilinmeyen yönleriyle bir bir araştırılmış ve sayfalara aktarılmış. Prof. Dr. Metin Özata hoca, dikkatli ve titizliğiyle kalıcı, aranılan ve yarınlara ışık tutacak bir el kitabının masaüstü kitabının yayınını gerçekleştirmiş.
Sayfa 189, 190 ve 191’lerde karşımıza çıkan, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün 25 Nisan 1943 ve 04 şubat 1944 tarihlerinde yaptığı iki ayrı Burdur ziyaretiyle ilgili Gazi İlkokulu Başöğretmeni Rıza Erdem’in “Burdur” başlıklı iki dörtlüğü var. Buyurun birlikte okuyalım:
Bu bir şehir ki sanırsın bahtsız,
Sakın inanma, hiç öyle değil,
Gölü balıksız, dağı ağaçsız,
Ne içinmiş bak, bu hikmeti bil..
*
Tabiat bir yerde hep kudretini,
Vermiş de bütün insanlarına,
Anladın değil mi, hikmetini?
Artmamış hiç gölüne, dağına..
Hemşehrim, Prof. Dr. Metin Özata’yı Burdur’u, Burdurluya yönelik böyle bir yayını gerçekleştirdiği için kutluyor, tebriklerimi sunuyorum efendim.
GÜNÜN SÖZLERİ: 1- Allahtan korkan kimseden korkmaz, 2- Kendine değer vermek, kendinin farkına varmaktır. 3- Rüşvet yiyen kimse görevli dilencidir. (Hacı Ferhat Mirza, Bakü- Azerbaycan) ***
Doç. Dr. Tamilla Abbashanlı’nın yeni üç yazısından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İnsanlar var çalışkan, insanlar var kıskançlıktan başka bir şey bilmeyen.. İnsanlar var ülkesiyle ilgili konularda dolu, insanlar var ülkesinin adını söylemekten başka bilgi sahibi değil.
Azerbaycan, Bakü Devlet Üniversitesinden Türkiye’ye Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü Öğretim Üyesi olarak gelen Doç. Dr. Tamilla Abbashanlı’nın yeni üç yazısının satırları arasında mini bir gezinti yapmak istiyorum efendim.
Doç. Dr. Tamilla Abbashanlı, 3 veya 4 dönemdir, Eskişehir Osmangazi Üniversitesinde hocalık yapıyor, öğretim üyesi olarak görev yapıyor. O’nun, Türkiye-Azerbaycan arasındaki köprünün ana ayaklarından, ana omurgalarından biri olduğunu defalarca yazdım, yayınladım. Türkiye’de Azerbaycan’ın fahri kültür elçisi gibi çalışmasından rahatsızlık duyanlar var. Tamilla hocanın, Azerbaycan-Türkiye bayraklarını yan yana dalgalandırmasıyla haklı olarak aldığı alkışlardan rahatsız olanlar var… Olsun, her dönemde, herkes için, ellerinden; konuşmaktan, dedi-kodu yapmaktan başka bir şey gelmeyenlerin varlığı her zaman mümkündür, görülür.. Ama, kayadan kim bir taş parçası koparabilir!..
Tamilla hocanın üç yeni yazısı var masamda. Bu yazılar Ekim 2009 içinde günyüzü gördüler. Değişik gazetelerde okuyucu karşısına çıktı, çıkarıldı bu yazılar:
HEYDER ALİYEV AZERBAYCAN DİLİNİN FEDAİSİ İDİ
Doç. Dr. Tamilla Abbashanlı’nın ilk yazısının başlığı, ara başlığımızdı. Şöyle başlıyordu bu yazı: “Çok değerli Salatın hanımefendi!. Bana hediye ettiğin bütün kitapları Türkiye’ye getirdim. Onları birbir mütalie ediyorum. Birkaç gündür ki, ‘Heyder Aliyev’in dil siyaseti’ kitabını okuyordum. Ne gizledim, kitabın bele tezlikle bitmesine çok üzüldüm”.. Girişdeki nezaketin varlığı, yüksekliği hemen görülüyor, anlaşılıyor değil mi?.
Haydar Aliyev’in dil siyasetinden konuşmağa başlarken, O’nun çok değerli bir fikrini vermişsen: “Her bir halkın milliğini, manevi değerlerini yaşatan, inkişaf ettiren onun dilidir-fikrinden yola çıkarak yüce önderin Sovyetlerin tügyan ettiği bir dönemde hayatını tehlikeye atarak Nesimi kimi amalının uğrunda korkmadan, çekinmeden yola çıkan önderin bu barede öz dilinden verilen hatırasıdır”.
TOMRİSLER BU GÜN DE VAR
Tamilla hocanın bir başka yazısı, başlığı ara başlığımızda yer aldı. Girişi şöyle bu yazının: “Çok değerli hanımefendiler; Dr. Feride Leman ve Dr. Salâtın Ehmedli!.. Size bu mektubu mesafece uzak, kalplerimize en yakın bir ülkeden, sizlerin çok sevdiği, sizleri çok seven dost, kardeş bir diyardan, canım-gözüm Anadolu’dan, bütün dünyaya kucak açıp: Sevelim, sevilelim-diyen Yunusun vatanından, dağlar güzeli, efsanevi güzel Eskişehir’den yazıyorum. Feride ile sen bana Azerbaycan Poeziya (şiir) çelengi-Antolojisini vermeseydiniz, bu mektup da yazılmazdı. Azerbaycan sizinle onur duyar: Feride Salatın! Tanrı sizi korusun! Her zaman evinizde güneş, yüzünüzde gülüş oynasın. Azerbaycan halkı bilsin ki, onun Tomrisleri, Feride ve Salatınlar’ı bugün de var, yarında!:. Canım halkım sen bu kadınlarla övünebilirsin: Azerbaycan seherinin ufuklarında/Tan yıldızı, kutup yıldızı güzelleridir.
KALP İÇİN EN BÜYÜK ZEVK İLİMDİR
Doç. Dr. Tamilla Abbashanlı’nın üçüncü yazısının başlığıda, ara başlığımız: “Hakkında sohbet açacağımız bilim insanı Prof. Dr. Saim Sakaoğlu, sadece Türkiye’de, Türk Dünyası’nda değil, dünyada tanınan âlimlerimizden biridir ve Türk Dünyasının Fahir edebileceği bir insandır.”dan sonra Tamilla hocanın yazdıklarının devamından;
“Saim hocamız hakkında yazılmış kitapları ve onun emekliye ayrılırken konuşmasının metnini, Konya 26 Nisan 2006’da kendisinin yazdığı, Saim Sakaoğlu’nun Mesleki Yaşamından Çizgiler-i de döne döne okuduk.”..
***
Mısraların, satırların içinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiirlerin mısraları, mektupların, anlatımların satırları içinden seçtiklerimiz olur bazen.
şiirimizin ustalarından, duayenlerinden Feyzi Halıcı hocanın Mayıs 2006’da yazdığı, Dergisi “Çağrı”nın Mayıs 2006 tarihli 558. sayısında yayınladığı bendenize ait dörtlüğü:
DR. İSA KAYACAN (Feyzi Halıcı)
Bir bilgedir Doktor İsa Kayacan,
Sınırsız bir çaba, tekmil heyecan,
Gönülden başarı, sonsuz tebrikler,
Nasıl dayanıyor bu hizmete can?
BURDUR –BUCAK’TAN ÖĞRENCİ MEKTUBU
Gençlerimiz içinde, geleceğimiz bakımından ümit verenlerin ilk sıralarında yer alan, Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Bucak, Hikmet Tolunay Meslek Yüksek Okulu’nun 2 nci sınıfında okuyan Ökkeş Analık’tan aldığım bir mektup:
53 yılın duayen yıldızı, sevgili hocam İsa Kayacan’a; Size sizi anlatmaya ömür yetmez:
2 ay önceydi, Gaziantep’teydim İnternette Prof. Dr. İsa Kayacan hocamın yazısını okuyordum. Birden aklıma, hocamı arayıp tanışmak geldi içimden. Uzun süren araştırmalarım sonucu hocamın telefonunu buldum ve aradım. Aradıktan sonra hocam telefona çıktı ve bir anda hayatım değişti.
1 hafta sonra hocamdan telefon geldi, İsa hocam;, “seninle ilgili bir yazı yazmak istiyorum” dedi. Duyduklarıma şaşırdım önce sonra hocama şunları söyledim; “Size ne kadar teşekkür etsem azdır. Bu çalışmalarım lafta kalmıyacak söz veriyorum dedim. Gazeteci olunmaz yaşanır dedim.” İsa hocam yazdı. “Geleceğin aydınlığından genç bir ses: Ökkeş Analık” Ben gazete ve internette çıkana kadar yazıyı görmedim. Yazıyı okuduğumda rüyada gibiydim. İlk kez gazeteciliğin duayen isimlerinden Prof. Dr. İsa Kayacan hocam benle ilgili köşe yazısı yazmıştı. Kilis, Ankara, Burdur, Antalya, Gaziantep ve bir çok ilimizde yayınlandı. Bende ilk gazeteciliğe adım attığım gün gibi şımarmayıp çalışmalarımı daha da hızlandırdım.
İsa Kayacan hocama bir teşekkür borcum var. Bu borcumu da çalışarak ve yazarak yerine getireceğim.
Sevgili İsa Kayacan hocam; Başarılı ve üretken bir gazeteci olarak, her yazdığımda aynı heyecanı yaşamayı ve “gazetecilik yarını bugünden yaşamaktır” sözünü hep yanımda taşıyacağım. Siz bana sadece yardım etmediniz. Gazetecilikte ilerlememe ve bu güzel yazıları yazmayı öğrettiniz. Aydın bir gazeteci olarak, sizin izinizden yürüyerek yoluma devam edeceğim..
İsa hocam: Edebiyat ve kültür bahçemizin bekçisi..
İsa hocam: Gençlerin destekçisi, Burdur’un vazgeçilmezi, benimse aydınlığımdır.
İsa hocam: Türkiye ve dünyamızın yaşayan efsanesi gönül penceresidir.
Sevgili hocam;
Yağan yağmurlar vardır, yere düşer ama ıslanmaz,
Yükselen yıldızlar vardı, hep yükselen ama düşmeyen.
Yazanlar vardır ama
Size size anlatmaya, yazmaya ömür yetmez.
(Öğrencimiz Ökkeş Analık,
Bucak-Burdur, Ekim 2009)
***

Üç kalemden, üç ayrı şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bana yazılan şiirlerin kitap halinde yayınlanması çalışmalarımızın sonuna doğru gelindi
Aşağıda bana yazılan üç şiir var efendim. Bunlar sırayla;
ANADOLU’NUN SESİ
(Sevgi Eser-Ankara, 2009)
*Prof.Dr. İsa Kayacan hocama ithaftır.
Anadolu’nun sesi, devrilmez koca bir çınarı,
Gücünü katan, teşvik eden, sevgi, selam ocağı.
Araştırma, yazılar elli iki yıllık süvari,
Sayısız kitabın kurdu, vaktinin gönül mekânı.
*
Bir uyanıştır, bir sedadır, titreyiştir gönülde,
Ruhu asla ölmeyen, eşine duyduğu sevgide,
Bütün bir olgu, meşgale durağı, kutsal bir seyir,
Yılların ayak sesini seriyor gözler önünde.
İSA KAYACAN-Akrostiş
(Melahat Ecevit, Isparta, 2007)
İnsanlar içinde, nadir olansın,
Seni yazmak, onur olur üstadım,
Aşina yanında, koca deryasın.
*

Kibir nedir, gurur nedir bilmezsin,
Ağzından çıkanlar, sözün incisi.
Yâren hanesine yazar, silmezsin,
Ak kağıda düşer gönül sancısı.
Canâna can telef eden tek cansın,
Acıda, sevinçte, hep arayansın,
Ne yazılsa azdır, bir Kaya-can’sın.
İSA KAYACAN
(Birdal Can Tüfekçi, Dalaman, 2007)
İlim çeşmesinin suyu ondadır,
Gürül gürül akar İsa Kayacan.
Dünya’nın en güzel huyu ondadır,
Örnektir bizlere, İsa Kayacan.
*
Bunca yıl çalışmış örnek bir lider,
Bir deryadır bilgin, ummana gider,
Burdur seninle hep, iftihar eder,
Bulunmaz bir eşin, İsa Kayacan.
*
Dostluk yolunda ki, sen meşalesin.
Sevgide rehbersin, ayda halesin,
Şiir ormanında, bir şelalesin,.
Çağlayıp akarsın, İsa Kayacan.
*
Her zaman her yerde, hep bizimlesin,.
Kocaman yüreğinle, koşar gelirsin,
Yurdun her yerinde basında sensin,
Saygılar sunarım, İsa Kayacan.
***

Umut yüklü mektuplar
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Akşehir’den şair Mehmet Cem Yiğit dostumuzun işaretleriyle bana ulaşan kitaplardan biri: Umut Yüklü Mektuplar.
Gülser Han Akkaş’ın, merkezi İstanbul’da bulunan Kora Yayınlarının 192 nci, roman dizisinin 14 ncü kitabı olarak günyüzü gören 364 sayfalık romanı.
Tutsak fikirleri aydınlığa taşımak başlığıyla söze başlanan “Umut yüklü mektuplar” uzun soluklu bir roman.
“O sabahın da öteki günler gibi bomboş geçeceğini düşünerek uyandığı yeni güne umutsuzca gözünü açmıştı Sevgi” diye merhaba denilmekte.
Radyonun düğmesini çevirerek bir istasyondan öteki istasyona geçerken, birden Edip Akbayram’ın sesi duyuluyor: “Aldırma gönül aldırma”yla noktalanıyor arayışı.
Gülser Han Akkaş’ın anlatım biçiminde; gözle görülen, dille beyinle hissedilen bir yumuşaklık var. Bazı cümleler uzunca olsada, kopukluklarla karşılaşılmıyor.
Umut Yüklü Mektupların, bölüm başlıklarından diye tanıtmış, Hüznü mutluluğa taşımak, El emeği göz nuru, Yılbaşı sürprizi, İnsana değer vermek vd.
Sayfa 110’daki “İnsana değer vermek” ten:
Sevgi karşı komşuların toprak damına baktı. Düz toprak damın üstündeki karın yüksekliği yarım metreyi aşmış gibi gözüküyordu. Gerçi çocukluğundan beri hemen hemen her kış böyle yağdığını bildiği için fazla yadırgamadı, ama zamansız yağışına biraz kızmış gibiydi.
Geriye dönelim. Bir mektuptan sözedelim. Sayfa 44’ deki “Can dost, arkadaşlıkta aradığı işte buydu” başlığı altında verilenlerin devam satırlarından:
Nafiz’in yazdığı mektup onu hayal kırıklığına uğratmıştı. Sıkıntıyla “Öteki kişiler de böyle mi düşünüyor acaba” diye korkuya kapıldı.
Mektup metninden:
“Merhaba can dost”.. Can dost.. hayatında duyduğu belki de güzel, en sıcak sözcüktü. O kadar etkilenmişti ki… Okumaya devam etti:
“Ülkemin taşıyla, toprağıyla, havasıyla suyuyla merhaba sana. Böyle bir cesareti gösterip duygularını benimle paylaşmak istediğin için kutlarım seni. Türkiye’de senin gibi düşünen başka bayan var mı bilemem. Ama düşüncelerin gerçekten takdire değer bir davranış”..
Gülser Han Akkaş’ı yayınını gerçekleştirdiği “Umut Yüklü Mektuplar”ından dolayı kutluyorum efendim. Akkaş İstanbul’da yaşıyor.
GÜNÜN SÖZÜ: Bugün, Türkiye’nin neresinde eğitim konuşuluyorsa, Burdur örnek gösteriliyor. (Burdur Milli Eğitim Müdürü Recep Yiğit, Röportaj: Fatih Özcan, Yenigün Gazetesi 04.11.2009)
GÜNÜN HABERİ: Burdur’un Tefenni İlçesinde 31 Ekim 1975 tarihinde rahmetli Yunus Serttaş’ın kurduğu ve haftalık yayınlanan “Tefenni’nin Sesi” gazetesi 11 Kasım 2009 tarih ve 1810. sayısıyla 34.yayın yılına merhaba dedi. Tebriklerimizi sunuyoruz. (İ.K.)
***
Mehmet Nacar’dan: Hüzünlü Bestem
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şairlerin ortaya koydukları, yayınladıkları, şiirler, kitaplar.
Merkezi Gaziantep’te bulunan “Zemge Yayınları”nın 37 nci, şiir kitapları dizisinin 18 ncisi olarak 174 sayfayla, Mehmet Nacar imzasıyla günyüzü gören şiir kitabının adı: Hüzünlü Bestem.
Yılların gerilerine baktığımda, Mehmet Nacar imzasıyla hep karşılaşmışımdır. Yazdıkları, yayınladıkları okunan, beğenilen takdir edilen, alkış alan bir kalem sahibi, fikir erbabıdır Mehmet Nacar.
İki hayal şehri kurdum, biri bana, biri sana
Gönlümüzü köprü yaptım iki şehrin arasına..
Mısralarıyla dikkat çekiyor. Anlam yüklü mısraların sahibi olduğunu örnekleyerek gösteriyor.
Mehmet Nacar’ın kitap içindeki şiirleri, hece vezniyle şekillenmiş, sayfalara aktarılmış. Kitabın ilk şiirinin adı, “Yetersin bana” başlığının taşıyıcısı. Buradan bir dörtlük alalım. Buyurun:
Bir yırtık pabuçla eski elbise,
Giyerek gelsen de yetersin bana.
İçimden sevdayı haykıran sese,
Uyarak gelsen de yetersin bana.
Mehmet Nacar gani gönüllü. Duygularındaki kararlılığından taviz vermiyor. Ağlayan duygular üzerine şöyle bir göz gezdiriyor, geçtiği yerlerden özlem topluyor. Hayat yoluna sevdalar bırakıyor cömertçe. Avcı bakışların içinde vuruluyor, teslim oluyor. Arka kapakta yeralan dörtlüğündeki duygulara bakalım, tertemizliğiyle ilgili karar verilim.
Bir yarım ekmeği birlikte yerdik,
Gözlerle konuşur, kavga ederdik.
O yalnız, ben yalnız, biz beraberdik,
Gönlümün hüzünlü bestesidir o.
Beste deyince hatırladım. Mehmet Nacar’ın “Yetim gönlüm” ve “Divane” “Anlayamadın” adlı şiirleri bestelenmiş. “Serseri” adlı şiiriyse çalınarak bestelenmiş.
Yayınlanmış yedi bin kadar makalesi bulunan Mehmet Nacar’ın yayınlanmış beş şiir kitabı bulunuyor.
Mehmet Nacar: 1946 yılında Kilis’in Yavuzlu beldesinde doğdu. Anadolu Ünv. AÖF önlisans mezunu olan Mehmet Nacar 1967 yılında başladığı öğretmenliğini 1995 yılında emekli olarak noktaladı. Gaziantep’te gazetecilik alanında çalışmalarını sürdürüyor.
Hüzünlü Bestem’in 73 ncü sayfasında yeralan “Halimize koymadılar” adlı, başlıklı Mehmet Nacar şiirinin ilk dörtlüğü:
Dağlar selam durdu, yollar eğildi,
Mesafeler caymadılar bir tanem.
Namert kurşunladı mertler değildi,
Cinayete doymadılar bir tanem.
GÜNÜN SÖZLERİ:
1- Dil, bizim manevi vatanımızdır. (Ali Naili Erdem, Ankara, 21.11.2009)
2- Beynini tırnaklaya tırnaklaya yazdığı yüzlerce kitap, bütün memleket sathına, bir ışık yağmuru gibi serptiği yazılar. Düzinelerle kitap, binlerce makale. Bunlar ayak izleri İsa Kayacan’ın, Zirvede şimdi. Dağın en yüksek noktasında bir heykel gibi gururla duruyor. (Rızâ Akdemir, Ankara, 2004)
***

Kitap, şiir, mektup
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Önce bir kitap. Süleyman Erdoğmuş’un “Gönül Bahçem” adlı 260 sayfalık şiir kitabı. Hasan Arıcan imzalı önsöz. Cemal Sayılgan’ın bir anlatımı, Süleyman Erdoğmuş’la ilgili görüşleri. Ve şiirle dost olmak, başlığıyla Süleyman Erdoğmuş görüşleri. Hecevezniyle şekillendirilen şiirler değişik konular üzerine yazılmış. Sayfa 193’deki şiir “ Bir yosmaya uğradım” başlığının taşıyıcısı. Dört ayrı dörtlükten meydana gelen bu şiirden:
Geçiyordum bir yosmaya uğradım,
Düzenli yapılmış yolları güzel,
Bahçesinde bülbülleri şakıyor,
Beyaz ve kırmızı gülleri güzel..
1924 yılında Sivas’ın şarkışla ilçesinin orta köyünde dünyaya gelen Süleyman Erdoğmuş Ankara’da yaşıyor.
AHMET CANBABA’dan “İSA KAYACAN” şiiri
Ahmet Canbaba eskimeyen dostlarımızdan. 2004 yılında bendenizle ilgili bir şiir yazmış, yayınlamış. Bana ulaşmayan bu şiir, neredeyse “Bana Yazılan Şiirler” kitabıma giremiyordu. Tesadüfen konuşurken, “benim de bir şiirim var İsa Kayacan’la ilgili” deyince, sevindim, kızdım. Zamanında bana niye ulaştırılmamış, diye. Benimle, yani İsa Kayacan’la ilgili şiir yazıp da elinde tutanlar varsa, lütfen acilen göndersinler. Zira “Bana Yazılan şiirler” adlı kitabın sayfaları bağlanmak üzere. Ahmet Canbaba’nın İsa Kayacan şiiri:
İSA KAYACAN (Ahmet Canbaba Şubat 2004)
Aklı yüreğinde, her sevgide duyar heyecan,
Nasıl onun güzelliğinde, sözünden cayacan,
Bütün yurtta, basının her gün sayfalarında,
O sevgili arkadaşımız, o İsa Kayacan.
*
Bilmiyorsan ahkam kesme yanında sen susacan
Geçmişe bir yolculuk yap, ondan neler duyacan
Birini kırmamak için inancını dizginler
O sevgili dostumuz, yufka yürekli Kayacan.
*
Edebiyatı gelin kız gibi üryan soyacan
Sözün çirkinliklerine yer vermeyip kıyacan
Bir kayanın içinden o fışkırır şaşırırsın
Can olur karşına çıkar, gönüle dost Kayacan.
MEHMET DOĞAN’IN MEKTUBU
Isparta ilimiz merkezinden Mehmet Doğan, Durmuş Öcal’a bir mektup göndermiş. Mektup Durmuş Öcan’ın “Burdur Yöremizin, Kültür, Sanat ve Edebiyat Bülteni”nin 67 nci sayısında yer aldı. Özetlediğimiz mektup:
Yıllar evveli İsa Kayacan üstadımla bir Ankara ziyaretimde makamlarında kendilerini ziyaret ederek tanışmıştık. Yıllarca yaptığı düşünce turları ve sonrasında gelen fikir işçiliğinin kendine has yorgunluğunu her yazarda olduğu gibi adeta çilenin nurdan bir muştusu gibi İsa Kayacan üstadın da sinesinde gülümsüyor sezdim bu sonsuzluk vizesini.
Durmuş Öcal’ın İsa Kayacan üstadımıza beslediği muhabbeti ve sevgiyi yine Öcal’ın sanat bülteninden biliyoruz. İsa Kayacan üstat da bu muhabbete karşılıksız kalmayıp gerek bu bültene, gerekse Burdur yöresinin düşünce ve bilgi birikimimiz konusunda ilerlemesine büyük katkılar yağdırıyorlar (Mehmet Doğan, Isparta 13 Ekim 2009)

16 Kasım 2009 Pazartesi

Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı
ANAR'dan: Nazım Hikmet Kerem gibi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dünyada, ülkemizde eski "sertlikler" ve tek düze bakışlar kalmadı. Her şey kendi ekseninde değişikliğe uğradı, uğramaya devam ediyor.
Mensubu bulunduğum, merkezi Ankara'da bulunan Olay Gazetesinin 02.11.2009 tarihli sayısının logo üstünde manşette yeralan, deneyimli gazeteci arkadaşımız Dursun Erkılıç imzalı ve "Türk Sağı" Nazım Hikmet'i keşfetti! başlıklı bir haber, yorum, makale vardı. Manşet altındaki spotta; "Millivetçi aydınların en etkin ve yetkin edebi oluşumlarından Avrasya Yazarlar Birliği, bu akşam çok önemli bir buluşmayı ve barışmayı gerçekleştiriyor. Avrasya Yazarlar Birliği, Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı ANAR'ın, Nazım Hikmet ile ilgili "Kerem Gibi" isimli önemli kitabını benimsemenin yanında, benimsetmesini sağlamak için de harekete geçti" deniyordu.
02.11.2009 tarihinde saat 18.00 için Ankara - Balgat-Türkocağı Caddesindeki Anadolu Gösteri ve Kongre Merkezi'ne aldığım davet üzerine gittim. Azerbaycan'ın ve Türk Dünyasının ünlü şair, yazar ve araştırmacılarıyla, Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı ANAR ve davetliler anılan koyteylde buluştular .
"ANAR Nazım Hikmet Kerem Gibi" adlı 358 sayfalık kitap,merkezi Ankara'da olan Bengü Yayınları arasında günyüzü görmüştü. Kitap,Nazım Hikmet'in hayatı ve sanatı hakkında ANAR düşüncelerinden oluşmuştu,şekillenmiş, yayınlanmıştı. Değerli kalem ve düşünce adamı ANAR’ın “Sayın İsa bey'e en iyi dileklerle" cümlesiyle (02.11.2009) imzaladığı kitabın benim için ayrı bir önem taşıdığını kaydetmeliyim. Kokteyl sırasında görsel görüntülerden sonra, ANAR'ın yaptığı konuşma önemliydi, anlamlıydı."İnsanların bir kısmı Nazım'ı seviyor, bir kısmı sevmiyor.. Bu insanların tercihidir" şeklinde başlayan konuşması takdirle karşılandı, beğenilerek dinlendi.
Şimdi, anılan kitabın sayfalarına dönmek istiyorum:
Bir sunuş ve İmdat Avşar imzalı önsöz var. Şair ve isyankâr Nazım'a övgüyle söze başlanmış. Nazım Hikmet'in kendisi ve sanatı hakkındaki düşünceleri yanında, Nazım Hikmet'in Azerbaycan ile ilgili makaleleriyle devam edildiği görülüyor. Ayrıca Azerbaycan şairlerinin Nazım Hikmet'e ithaf edilmiş şiirlerinden de örnekler var kitap içinde. Son sayfalarda da Nazım fotoğrafları var geçmişe yönelik, bugünlere ulaşan.
Usta, kalem, deneyimli gözlemci ANAR, bir sanatçı bir insan,dünyası geniş, temiz bir araştırmacı olarak kaleme aldığı "Nazım Hikmet Kerem Gibi" için; "Nazım Hikmet'in 1950’li yıllarda SSCB'ye geldikten sonra, Sovyetler Birliği'nin iç yüzünü görüp,büyük bir hayal kırıklığına uğradığını; onun büyük pişmanlığını,olduğu gibi, gördüğüm, bildiğim gibi anlatmaya çalışıyorum" deyişi, kitap için önemli, anlamlı ipuçlarını ortaya koyuyor, genel fotoğrafın netliğini gözlerimiz önüne seriyor. ANAR anlatımlarından:
-Nazım Hikmet ,1957 yılından sonra da Bakü'ye her gelişinde bizde misafir olurdu. Bizim Moskova'ya yolumuz düşdüğünde ise ya Nazım'ın Moskovada'ki evinde, ya da bağ evinde mutlaka görüşürdük. Bazen de Nazım Hikmet, Ekber Babayev ile birlikte bizim kaldığımız otele, odamıza gelirdi.
-Nazım Hikmet (Ran), 61 yıllık ömrünün 44 yılını Türkiye'de, 44 yılın 15'ini de İstanbul, Ankara, Bursa ve Çankırı hapishanelerinde geçirmiştir.
-Nazım Hikmet şöyle diyor: Şiirimin kökü yurdumun topraklarındadır. Ama dallarımla bütün topraklarda, doğuda, batıda, güneyde, kuzeyde uçsuz bucaksız yayılan bütün topraklarda, o topraklar üstünde kurulmuş, medeniyetlere, bütün dünyamıza uzanmak istedim.
ANAR hoca, kendi gözlemleri ve yorumlarıyla, Nazım Hikmet'in bilinmeyen yönlerini sayfalara aktarmış, çok önemli bir görevi yerine getirmiştir. "Nazım Hikmet Kerem Gibi" adlı kitabını, Azerbaycan'dan önce Türkiye'de yayınlanışını sağlayan, Avrasya Yazarlar Birliği yöneticilerini kutluyor, sevgi saygılarımı sunuyorum efendim. ***
Özen Gülay Atacan’ın
öykü dünyası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yazarken, sayfalara aktarırken, sanki hep “şiir dünyası” kelimeleriyle çıktık karşınıza.
Bugün farklı bir başlıkla karşınızdayım efendim:
-Özen Gülay Atacan’ın hikâye dünyası. Değişikliğimiz bu. Yani bir şair ve yazarın hikâye dünyasına bakacağız.
Özen Gülay Atacan genelde şaire olarak biliniyor. Yayınladığı kitaplar bu görüşümüzün doğrulayıcısı. İlk şiir kitabı “Duygu Seli”ni 1996 yılında yayınladı.
Ama, hikayeleriyle ve anlatımındaki farklılıklarıyla gündemimize gelen Özen hanımın, geçmişte kalan bazı dergi ve gazetelerde yayınlanmış öyküleri-hikayeleri var. (Aynı anlama gelen, değişik biçimlerde kullanılan iki kelimeyi yan yana koyduk).
Yayın yeri İstanbul olan, “Vanlıların Sesi” Dergisinin Mart 1994’de yayınlanan 16.sayısı. 8 ve 9 ncu sayfalardaki “İnsan olsun. Ben Vanlıyım.. Ya siz?” başlıklı bir hikâye Özen Atacan Gülay imzalı. Burada, Vanlıların tanıtımı, tanınışıyla ilgili bir değerlendirme, anlatım ve ısrar söz konusu. Ayrıca bir şiir de yer almakta. Bir bölümü “insan olsun” başlıklı şiirin:
Seni ilgilendirmesin,
Dini, dili, ırkı, rengi,
İnsan olsun.
Seven bir gönlü,
Güzeli gören gözü.
Doğruyu konuşan dili,
İyiliklere uzanan eli..
İstanbul’da günyüzü gören “Ana” Dergisinin Temmuz 1993 ve 207 nci sayısı. Sayfa 33.”Bir anı” başlıklı Özen Atacan imzalı bir öykü.
Yine Ana Dergisinin Şubat 1993 ayına ait 202 nci sayısının 31 ve 32 nci sayfalarında yeralan bir başka Özen Atacan imzalı öykü “Nikah şahidi” başlığıyla verilmiş. Bir cümle buradan:
-“Nikah masasına oturdukları zaman o güzel gözleri öylesine dalıp gitmişti ki, nikah memurunun önüne koyduğu koca defteri fark etmemişti”..
Yine 1993 ve 1995 yıllarına ait dergilerin değişik sayılarında Özen Atacan’a yönelik sanatsal haberler, şiir sergisi haberleri dikkat çeker boyutlarda. Ayrıca, Simav ilçemiz merkezinde yayınlanan Anadolu gazetesinde yeralmış “75. yıl” adlı Özen Gülay imzalı şiir. Bir dörtlüğü bu şiirin
Yetmiş beş yıl bu bayrağın altında,
Yedin, içtin, yattın, kalktın huzurla,
Nankör olma, zor günleri hatırla,
Hatırla da, minnetkâr kalma Atana…
BURDUR (MERKEZ) VE TEFENNİ BELEDİYE BAŞKANLARINIA BİRKEZ DAHA DUYURULUR:
HABER: Nida Tüfekçi’ye vefa örneği; Türk Halk Müziği sanatçısı Nida Tüfekçi’nin anıtı doğum yeri olan Akdağmadeni İlçesine dikilecek. Belediye Başkanı Suphi Daşdan, Nida Tüfekçi anıtının ilçe girişine dikileceğini söyledi. Yozgat Gazetesi 07.11.2009
Tefenni doğumlu olan, Burdur ve Türkiye’nin gururu THM Bağlama Sanatçısı Ahmet Yamacı’nın anıtının- heykelinin dikilmesiyle ilgili teklifim cevapsız kalırken, Yozgat ve Akdağmadeni Belediye Başkanlarını kutluyorum. (İsa Kayacan)
GÜNÜN SÖZÜ: “Burdurlu birbirine sahip çıkmadığı gibi, yöresel ürünlere de sahip çıkmıyor. Yöresel ürünlerimizi gelecek nesillere taşıma sorumluluğumuz var. (Yusuf Altıparmak, Röportaj: Hasan Türkel, Burdur Gazetesi 07.11.2009)
***
Anayurt’tan Anadolu'ya
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Zaman zaman geriye dönüp bakmalıyız.Ben öyle yaparım.
İskenderun'dan, Türkmen Ozanı Süleyman Özçelik, elinde bulunan eski yıllara ait ne varsa, bize (Ankara'ya) ulaştırıyor. Teşekkürlerimizi sunalım öncelikle.
Yenilerde eski yıllara ait bir kitap daha bana ulaştırıldı Süleyman Özçelik tarafından. Kitabın ön ve arka sayfalarında boş bulunan yerlere (sayfalara) şiirleri ve notlarıyla doldurmuş her zaman olduğu gibi Süleyman Özçelik. 04 Haziran 2009 tarihinin taşıyıcısı "Sor" adlı başlıklı şiirinin dörtlüklerinden biri Süleyman Özçelik'in;
-Bütün kötülükten arınmışız biz,
Hakkın kelamına sarılmışız biz,
Haksıza yüz çevirmiş, darılmışız biz,
Haktan emir gelmiş, Fermanından sor.
Şimdi kitabın sayfalarına dönelim. Kitabın adı: Anayurt’tan Anadolu’ya. Yazarı: Halife Altay. Kültür Bakanlığı yayınlarının 354 ncüsü olarak günyüzü görmüş,yayınlanmış. Birinci baskı yılı: Mart 1981. Uzunca bir önsöz var 1977 yılı kayıtlı. Önsözün içinden aldığımız bazı cümleler;
-"Gerek Osmanlı ve gerekse Cumhuriyet devrinde, Türkiye'den herhangi bir ilim adamı bizzat Orta Asya'ya giderek orada yaşayan Türk ırklarının yaşayış tarzları ile örf ve adetlerini yerinde incelemek suretiyle bu mevzu'u ihtiva eden eserler meydana getirmemişler; ancak bazı yazarlar yabancıların bu husustaki bazı eserlerine dayanarak konuyu sathî bir şekilde kaydetmekle yetinmişlerdir.
Bu eser bir Türkistan tarihi vasfını haiz olmadığı gibi, Kazak Türkleri'nin de tarihini ihtiva etmemektedir. Ancak Doğu Türkistan’da yaşamakta olan Kazak Türkleri'nin içtimai ve kültürel hayatları ile, Anayurt’tan Anadolu'ya gelmek için gerçekleştirilen meşakkat ve mücadelelerle dolu uzun göçlerin hikayesini ihtiva eden korkunç, acıklı ve canlı bir hatıradır" şeklindeki anlatımların dikkat çekici olduğunu kabul etmeliyiz. Üç 'bölümlük "Anayurt’tan Anadolu'ya"nın içindekiler sayfalarından bazı başlıklar nakledelim bu arada. Buyrun:
-Kazak Türklerinin kısaca şeceresi/Kazak cüzleri/Türkistan'da 1917'de kurulan Alaş Orda Hükümetinin marşı/Altay'da Kazak Türklerinin yaşayış tarzı,
-Kazak elinin düğün ve ölüm merasimleri, Kazak Türklerinde musiki/Kazak Türklerinde ilk başlatılan göç/1933 Altay'dan Barköl'e göç hareketi/Pakistan’ın kuruluşu/Türkiye'ye göç hareketi,
-Kara Molla'nın göç tarihçesi/Osman Batır'ın kanlı mücadelesi ve ikinci göç hikayesi/15 Haziran 1946'da Doğu Türkistan'da kurulan karma eyalet hükümeti/Mehmet Emin ve İsa Yusuf Alptekin'in göç hareketi/Büyük kahraman Osman Batır'ın tutuklanması Gasköl civarında göç hareketleri vd.
Sayfa 12 ve 13 de, Türkistan'da 1917'de kurulan Alaş Orda Hükümetinin marşı kaydedilmiş. 13’ncü sayfada, Türkiye Türkçesine çevrilen mısralar var. İlk dört mısra;
- Dip ecdadım er Türk, biz Kazak eliyiz,
Havadar dağ dehşetli göl, sararka (dağı) yerimizdir.
Dere boylayıp mal sürüp, seyran edup serbest yaylayıp,
Arka (dağı)nın şımarık büyüyen, şımarığı efendisiyiz.
Sayfa 388'de başlayan anlatımlardan: 12.09.1953'den 26.12.1953 tarihine kadar geçen dört ay zarfında kademeli olarak 1379 kişi,430 aile Pakistan'dan Türkiye'ye göç etmiş oldu.Aynıca 26.10.1958 tarihinde de yine Pakistan'dan Türkiye'ye 48 kişilik bir göç de gerçekleştirildi. Karaçi'de kaldığım dört ay zarfında oldukça zorluk çektim.
20. yüzyılda Altaylardan başlayan uzun ve kanlı mücadelelerle "Anayurt'tan Anadolu'ya" kadar devam eden bu göç, tarih sayfalarında layık olduğu yeri alacak ve hür dünya insanı tarafından ibretle okunacaktır.
***
Azerbaycan-KKTC ve Türkiye'den; şiir çeşitlemesi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Azerbaycan, KKTC. ve Türkiye'den bir şiir çeşitlemesiyle “merhaba” demek istiyorum;
AZERBAYCAN'DAN:
1- Bahtiyar Vahabzade'nin 12 bölümden meydana gelen"Annem öldü mü” şiirinden:
-Ne hız ellerini üzdün dünyadan,
Balanı tek koyup nereye gittin?,
Nasıl yok oluyormuş bir anda insan,
Sanki bu dünyada hiç yok imişsin..
2- Prof. Dr.Elçin İskenderzade'nin üç bölümden meydana gelen "Şehit düğünü" başlıklı şiirinden: -Kızlar beyazlar içinde, / Gençler beyaz atında,
Melekler dans ederler, / Yıldızların altında.
3-Ekber Koşalı'nın iki bölümden meydana gelen “ben hiç kutlamadım” adlı şiirinden:
- Ben hiç kutlamadım, / Takvimin son yaprağını,
Virgülü bildiğim ömrün, / ….noktası Allaha kaldı.
KKTC'DEN:
4- Harid Fedai'nin 6 bölümden meydana gelen "Temmuz Güzellemesi" adlı şiirinden:
-Hava limanına sığmaz olurum,
Salınarak sökün ettiğin an,
Ağzıma gelir yüreğim, / Bilesin..
5- Hasibe Şahoğlu'nun üç bölümden meydana gelen "Yalnızlık" adlı şiirinden:
-Ilık yaz yağmuru gözyaşlarım,
Hasret okyanuslarına akıyor,
Bir tükenmişlik yaşıyorum,
Yol başlangıcında,
Yüreğimin kıvrımlarından fışkırıyor,
Sevgi çığlıklarım..
6- Osman Türkay'ın "Beşparmak Melodileri" adlı şiiri beş bölümden meydana geliyor. Bir bölümü:
-Üstümde bir gök var mavi,
Altımda ovalar zeytin yeşili,
İçimde duygular bir iç deniz,
İçice dalgalı Akdeniz.
TÜRKİYE'DEN:
7- Yavuz Bülent Bakiler'in beş bölümden meydana gelen "Anadolu Gerçeği" adlı şiirinden;
-Bilir misin köylerde akşam olunca,
Çekilir el ayak ortalıktan,
Bir hüzünlü ay doğar karanlığa sapsarı,
Başlar bir ağıt gibi sulardan, kapılardan,
Kurbağa feryatları, köpek ulumaları..
8- Osman Baş'ın 10 bölümden meydana gelen Azerbaycan kokulu "Har-ı Bülbül" şiirinden:
-Mevsim çiçek çiçek bahar,
Damla damla yağmur,
Masmavi deniz ufkunda,
Güneş yanmışlığında Hazar..
9- Şemsettin Küzeci'nin 9 dörtlükten meydana gelen "Kerküklüyüm Türkmen'im" adlı şiirinden:
-Yüreğimde sızım var, / Tarihlerde izim var,
Kocaman bir mazim var, / Kerküklüyüm,Türkmen'im..
***
Ekrem Yalbuz’dan:
Türkçenin nakışı CİNAS
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Edebiyatımız içinde, Türkçemiz içinde, çerçevesinde “cinas”lı kafiyelerden sözederken dikkatli olmalıyız.
Bendeniz; “Bizdeki bu hastalık /Ne kanserdir, ne verem/../Sizden aylık, haftalık/ Ne aldık ki ne verem” diyerek, cinas örneklerimizden birini söylemeye, yazmaya, kayıtlara geçirmeye çalıştım.
Ankara’lı genç şairlerden Ahmet Eroğlu, geçenlerde bir kitap getirdi.
3 ncü baskısı yapılan, Ekrem Yalbuz’un “Türkçenin Nakışı Cinas” adının taşıyıcısıydı bu kitap.
Aşık Cinasi olarak da bildiğimiz Ekrem Yalbuz bana ayrıca Düş/ünce ve Gir/yan! Adlarında iki çerçeve cinas örneği göndermiş. Bunlardan:
1-Susarsa cenkte yiğit Kevser yolun son ucu,
Susarsa ehl-i vicdan, zillettir tek sonucu.
2-Yara sarmış o bülbül, gül bitmiş o yaradan,
Yâr asarmış yiğidi, böyle yazmış Yaradan.
Bu örneklerden sonra, 210 sayfalık “Türkçenin Nakışı Cinas”ın sayfalarına dönelim. Konu, yani cinas örnekleri 9 bölümde ele alınmış, gösterilmiş. Bölümlerdekiler:
Birinci bölümde: Türkçemiz ve cinasın Türkçemizdeki yeri,
İkinci bölümde: Divan edebiyatında cinas,
Üçüncü bölümde: Günümüz Türkçesiyle cinaslı beyitler,
Beşinci bölümde: şiirimizden cinaslı kafiye örnekleri,
Altıncı bölümde: Bestelenmiş cinaslılar,
Yedinci bölümde: Kelime oyunları, bilmece ve tekerlemeler,
Sekizinci bölümde: Cinaslı deyişler,
Dokuzuncu bölümde: Ekler verilmiş, sayfalara aktarılmış.
Ahmet Süreyya Durna’nın takdimi var 11, 12 ve 13 ncü sayfalarda.
Ekrem Yalbuz’un önsözü var tek sayfada. Girişinde; “Eski notlarımı her açtığımda dişe dokunan şeylerin bercestelerinin, cinaslılar ve güzel sanatlı sözlerin olduğunu gördüm. Bunları öğretmenlik mesleğimin verdiği bir sorumlulukla derleyip toplamak, sanatkâr gönüllü insanlarla paylaşmak istedim” diyor Ekrem Yalbuz hoca.
Dördüncü bölümde yeralan “Halk Edebiyatında cinas” örnekleri 71 nci sayfada verilmeye başlanıyor. Bunlardan:
16-Kara sözler,
Sürmeli kara sözler,
Gemim deryada kaldı,
Kaptanım kara gözler.
23-Yaradan var,
Yeri göğü yaradan var.
Tabib yaram elleme,
Bende her yaradan var.
Kars, Elazığ-Harput, Şanlıurfa yörelerinden verdiği cinaslı söylemler örnekleri, Azerbaycan Halk edebiyatında cinas-bayatı örnekleri, Kerkük halk edebiyatında cinas-hoyrat örnekleri, Ekrem Yalbuz hocanın araştırmasının zenginleştirilişini sağlamış.
Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
***
Geleceğin şairi:
Seza Tutku Azaklı

Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bugünün miniği, minikleri. Yarının büyüğü, büyükleri… diye devam eden değerlendirme, anlatım ve ifade biçimlerimiz vardır.
Seza Tutku Azaklı, Burdur Cumhuriyet İlköğretim Okulunun 2 nci sınıfında okuyor. 2009 yılı itibariyle 8 yaşında.
Yazdığı, bana gönderdiği şiirlerinin sayısı yirmilerle, otuzlarla, kırklarla hatta ellilerle ifade ediliyor.
Yeni şiirleri var Seza Tutku Azaklı’nın bana gönderdiği.
Bunlardan birisi “Burdur’um” adıyla karşımıza çıktı. Burdur anlatılıyor mısra mısra. Bu şiir “Burdur’un Saz ve Söz Ustaları” adlı serinin 2 nci kitabımdaki “Yeni Burdur Şiirleri” bölümünde de yeralacak.
“Çiçeklerin, güllerin/Güzellikle dolsun Burdur’um” dedikten sonra, şiir şöyle bitiyor:
İsa Kayacan amcam, sende doğmuş,
Sonra Ankara’ya gitmiş..
Çok seviyorum, beni de bilmiş,
Güzelsin sen Burdur’um,
Güzelsin sen Burdur’um..
Seza’nın yaşı küçük ama, dünyası büyük. Geniş açılardan bakıyor dünyaya. Anne ve babasına karşı sevgisi sınırsız.. Onlar için şiirler yazıyor, mısralara döküyor duygularını. Annesi için yazdığı şiirden:
Beni sen doğurdun annem,
Büyütüp yürüttün annem,
Ben de seni çok seviyorum,
Annem, annem canım annem!..
İki şiir daha var. Babam ve Babacığım başlıklarıyla yazılmış, Seza’nın kaleminden sayfalara aktarılmış. “Kahverengi gözlüm/Canım babacığım/Seni çok seviyorum/Sensiz olamıyorum” dedikten sonra babasına yönelik duygularını anlatmaya, seslendirmeye devam ediyor:
Babacığım sen gelince,
Yüzüm gülüyor benim.
Seviniyorum ben,
Hiçbir yere gitme sen..
Ve Seza Tutku Azaklı’dan Ağaç dikelim, Sonbahar ve Atam başlıklı şiirler. “Fidan diktim ağaç oldu/Ağaçtan elma doğdu/Ağaçtan, defter, kitap oldu/Ağaç dikelim ağaç” şeklindeki çağrıyı kim kulak vermez!...İkinci şiirden. Yani “Sonbahar ve Atam” dan:
Senin gözlerin maviymiş,
Saçların da sarı,
Sonbaharı,
Seni görmediğim günleri…
Buraya bir not düşmek istedim: Seza Tutku Azaklı geleceğin şairleri, şaireleri arasına girecek ve adından sıklıkla söz ettirecektir.. Derslerini iyi çalışır, aksatmaz, sonra şiir yazmayı sürdürürse, mutlaka, ama mutlaka başarılı olacaktır. Ha gayret Seza!...

10 Kasım 2009 Salı

Mustafa Kemal Atatürk için, yabancıların söylediklerinden:
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, Yüce Atatürk için, yabancıların neler söylediğiyle ilgili kısa bir araştırma ve değerlendirme yapalım efendim:
1- O, Atatürk Türkiye’yi kurmakla bütün dünya uluslarına Müslümanların seslerini duyuracak kudrette olduğunu ispat etti. (Muhammed Ali Cinnah, Pakistan’ın kurucusu, Milliyet Gazetesi, 10 Kasım 1954)
2- Türkiye tarihi, bugün, her zamandan çok Batı ve Avrupa tarihinden ayrılmaz bir durumdadır; Atatürk’ün bu yöndeki gayretleri sonuçsuz kalmamıştır. (Charles De Gaulle Neden – Fransa Devlet Başkanı, Vatan Gazetesi, 10 Kasım 1963)
3- Kemal Atatürk yalnız bu yüz yılın en büyük liderlerinden biri değildir. Biz Pakistan’da O’nu, gelmiş, geçmiş bütün çağların en büyük adamlarından biri olarak görüyoruz (Eyüp Han, Pakistan Devlet Başkanı-Cumhuriyet Gazetesi, 10 Kasım 1963)
4- Yakın ve Orta Doğu’da ilk Cumhuriyet, doğuşunu O’na borçludur. Bu cumhuriyet, birçok ulusun milli özgürlük savaşlarına ışık tutmuştur. Atatürk’ün yönetimindeki Türkiye’nin uluslararası otoritesi yükselmiş ve ülkesi dünya siyasetinde önemli bir rol oynamaya başlamıştır. (Nikita S. Ruşçef-Sovyetler Birliği Başkanı-Milliyet Gazetesi, 10 Kasım 1963)
5- Atatürk adı insana bu yüzyılın büyük insanlarından birinin tarihi başarılarını, Türk ulusuna ilham veren önderliğini, modern dünyayı anlayışındaki ileri görüşlülüğü ve bir askeri önder olarak kudret ve cesaretini hatırlatmaktadır. (John F. Kennedy-ABD Başkanı, Hürriyet Gazetesi, 10 Kasım 1963)
6- Kemal Atatürk veya bizim O’nu o zamanlar tanıdığımız ismiyle Kemal Paşa, gençlik günlerimde benim kahramanımdı. Büyük devrimlerini okuduğum zaman çok duygulandım. Türkiye’yi modernleştirme yolunda Atatürk’ün giriştiği genel çabayı büyük bir takdirle karşıladım. O’nun en büyük hayranları arasında bulunmakta devam ediyorum (Jawaharlal Nehru, Hindistan Başbakanı, Gazeteler, 10 Kasım 1963)
7- Yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki, o büyük dahi çağımızda Türk Milletine nasip oldu. (Lody George-İngiltere Başbakanı, 1922, K.Atatürk ve Milli Mücadele T. 1958-S.508),
8- Savaşta Türkiye’yi kurtaran, savaştan sonra da Türk ulusunu yeniden dirilten Atatürk’ün ölümü, yalnız yurdu için değil, Avrupa için de en büyük kayıptır. (Winston Churchill-İngiltere Başbakanı, Tan Gazetesi 18 Aralık 1938)
9- Mustafa Kemal sosyalist değildi. Fakat görülüyor ki iyi bir teşkilatçı, yüksek anlayışlı, ilerici, iyi düşünceli ve akıllı bir önderdir. O, soygunculara karşı İstiklâl Savaşı yapıyor. (Lenin, Rus İhtilâli Lideri, 1921- Tek Adam 1964,S.378)
10- Paşa, size nasıl hayran olmayayım? Ben Fıransa’da laik bir hükümet kurmuştum. Bu hükümeti Papa’nın Paris’teki temsilcisinin yardımı ile papazlar devirdi. Siz ise bir Halife’yi kovdunuz ve gerçek anlamıyla laik bir devlet kurdunuz. Siz, bu taassup içinde laikliği bu topluma nasıl kabul ettirdiniz? (Edouard Herriot-Fransa eski Başbakanı-1933-Yazılmayan Yönleriyle Atatürk,1963, 5.62)
11- Kemal Atatürk için daimi bir anıt tesisi münasebetiyle Türkiye’ye tebriklerimi arz ile gurur duyuyorum. O’nun gösterdiği yolda yürüyen büyük ulusunuz çok önemli başarılar elde etmiştir.(Dwight D.Eisenhower- ABD Başkanı, Anıtkabir Özel Defteri’nden, 1953)
12- Sakarya Savaşı, Sakarya Zaferi, yirmi yaşımın en kuvvetli hatırası olmuştur. O zamanlar kendi kendime diyordum: Acaba ben de ulusumu böylesine seferber edemez miyim, onun ruhuna bu kurtarıcı hamleyi, bu dizgin tanımaz ihtirası aşılayamaz mıyım? (Habib Burgiba-Tunus Devlet Başkanı, Cumhuriyet Gazetesi, 26 Mart 1965)
***
Salih Cengiz Aydemir’den: Beri gel
Prof. Dr. İSA KAYACAN
*Atatürk’ün Balıkesir Hutbesi*
Trabzon Haber Gazetesinin sahibi sayın Nevzat Yılmaz’dan gazetesinin yazarlarından Salih Cengiz Aydemir’in kitabından bir adet gönderdiğine ilişkin notla, 916 büyük sayfalık bir kitap aldım.
Beri gel, karlıdağın ardındaki Efsane (Tarabefzun) şehir Cilt.1 notu ikinci sayfada yeralıyor. Yunus Emre’nin, “Beri gel barışalım, yâd isen bilişelim” mısralarıyla başlayan şiirinden yola çıkılarak kitaba ad, isim olmuş.
Salih Cengiz Aydemir’in uzunca bir önsözü var. Çalışmaları, araştırmaları ve kitap hakkında görüşleri var. İçindekiler sayfalarına bakıyoruz. Bazı bölüm başlıkları;
-Türk kültürünün büyük kültür sistemleri arasında üst kültür olmasındaki fenomenler, Anadolu’nun uyanışı, Türk Kültürünün temellerine yapılan saldırılar, Oğuz Kağan’ın evrensel barış projesi, Türk kültürünün dünya siyaseti üzerindeki etkileri, Atatürk’ün Türklük için yaptığı çağrının anlaşılması, Türkiye Cumhuriyeti temelleri üzerindeki evrensel tehditler...
Geçmişimiz, bugünümüz ve geleceğimizle ilgili yüzlerce gerçeğin bilgi ve belgeleriyle yeraldığı ciddi bir çalışma olan “Beri Gel”in, herkesin kitaplığında, elinin altında bulunması gerektiğini kaydetmek isterim. Sayfa 862-863’de yeralan Atatürk’ün Balıkesir Zağanos Paşa Camiinde okuduğu Cuma hutbesini İslâm Bilgini Balıkesirli Hasan Basri Çantay’ın hazırladığını biliyoruz.
ATATÜRK’ün BALIKESİR ZAĞANOS PAŞA CAMİİ HUTBESİNDEN BAZI CÜMLELER:
1- Ey millet, Allah birdir. Şanı büyüktür. Allah’ın esenliği, sevgisi ve iyiliği üzerinize olsun. Peygamber efendimiz hazretleri, Cenabı Hak tarafından insanlara dini gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir. Temel kanunu, hepimizce bilinmektedir ki, yüce Kur’andaki manası açık olan ayetlerdir.
2- Arkadaşlar; Cenabı Peygamber çalışmasında iki yere, iki eve sahip bulunuyordu. Biri kendi evi, diğeri Allah’ın evi idi. Millet işlerini Allah’ın evinde yapardı. Hazreti Peygamberin mübarek yolunda bulunduğumuz bu dakikada milletimize; milletimizin bugününe ve geleceğine ait hususları görüşmek maksadıyla bu kutsal yerde Allah’ın huzurunda bulunuyoruz.
3- Beni buna eriştiren Balıkesir’in dindar ve kahraman insanlarıdır. Bundan dolayı çok memnunum. Bu fırsat ile büyük bir sevap kazanacağımı ümit ediyorum.
4- Millet işlerinde her kişinin zihninin ayrı ayrı faaliyette bulunması zorunludur.
İşte biz de buradan din ve dünya için, geleceğimiz ve bağımsızlığımız için, özellikle egemenliğimiz için neler düşündüğümüzü meydana koyalım.
5- Hutbe denildiği zaman bundan birtakım kavram ve manalar çıkarılmamalıdır. Hutbeyi söyleyen hatiptir. Yani söz söyleyen demektir.
6- İslâm toplumunun çoğalması ve İslâm ülkeleri genişlemeye başlayınca, Cenabı Peygamber’in ve dört halifenin hutbeyi her yerde bizzat kendilerinin söylemelerine imkan kalmadığından halka söylemek istedikleri şeyleri bildirmeye birtakım kişiler memur etmişlerdir.
7- Ancak, millete ait olan işleri milletten gizli yaptılar. Hutbelerin halkın anlayamayacağı bir lisanda olması ve onların da bugünün gereklerine ve ihtiyaçlarımıza temas etmemesi, Halife ve Padişah sıfatını taşıyan despotların arkasından köle gibi gitmeye mecbur etmek içindi.
8- Hatiplerin normal olarak halkın günlük kullandığı dil ile konuşmaları gereklidir. Hutbeyi verenlerin siyasi olayları , sosyal ve medeni olayları hergün izlemeleri zorunludur. (07 Şubat 1923-Zağanos Paşa Camii-Balıkesir)
***
Kâzım Ertürk’ün;
Zaman Dönemeci

Prof. Dr. İSA KAYACAN
Artvinli arkadaşlarım, dostlarım, arayış sürekliliği içindeki tutum ve davranışlarıyla beni hep sevindirmişler, mutluluğumu artırmışlardır.
Kazım Ertürk Artvinli şairlerimizden. Vefalı bir dost. Şahver ve Aydın Karasüleymanoğlu çiftçi dostlarım aracılığıyla gönderdiği, bana ulaştırdığı kitaplarından biri Kazım Ertürk’ün “Zaman Dönemeci”.
Sayın Ertürk İzmir’de yaşıyor. Kitap veya kitapları buradan bana ulaşıyor. “Zaman Dönemeci”de bunlardan biri efendim.
Kitabın ilk sayfasında Kazım Ertürk hocanın bir sunuşu var. Bir yerinde; “Şimdi de elimdeki kır çiçeklerinden bir buket yaptım. Adına ‘Zaman Dönemeci’ diyerek sunuyorum şiir dostlarıma” deniyor efendim.
Kitabın adı olan şiir 10 ayrı bölümden oluşuyor. İlk iki bölümü bu şiirin şöyle karşımıza çıkmakta efendim:
-Sağlığında Atatürk’ün,
Başımız dik, alnımız aktı;
Güven, gönüllerde bayraktı.
*
Taştı güven denizi,
Zaman kıskandı bizi;
Gözlerden yaş yerine kan aktı.
Kazım Ertürk’ün şiirleri, yıllarla birlikte dinlendirilmiş, arındırılmış mısralardan oluşuyor. Hoca bu konuda titiz, taviz vermiyor.
Şiirimizle ilgili meşakkatli yolda yürürken, yorulmadan yoluna devam etmek istiyor, öyle yapıyor. Çünkü zaman zaman dinlenmek gerektiğini, şiirlerin de dinlendirilmeleri geretiğini biliyor, uygulamada gecikmiyor.
Kazım Ertürk’ün şiirlerinden bazıları hecevezniyle yazılmış olarak karşımıza çıkarken, serbest türde, tarzda yazıldığı şekillendirildiği görülüyor.
Şiirlerinin pek çoğunu bazı isim imzalara ithaf etmiş Kazım Ertürk. Kitabın 132 ve 133 ncü sayfalarında yeralan “Ormanda gezi” başlıklı şiirini de bu satırların yazarı İsa Kayacan’a ithaf etmiş efendim. Teşekkürlerimi sunuyor, bu şiirin ilk bölümünü aşağıya alıyorum:
-Ürkek atımla,
İnsancıl şefkatimle,
Yapayalnızım,
Vahşetinde ormanın...
Son sayfalarında da, önceki kitabı olan “Gazap Çiçekleri”yle ilgili yazılanlardan örnekler vermiş Kazım Ertürk. 222 ve 223 ncü sayfalarda, 27 Mayıs 2005 ve 31 Temmuz 2005 tarihlerinde yazdığım iki yazıdan kısa bölümler verilmiş, yeralmış. Sonra, Aydın Karasüleymanoğlu, Adil G.Vahapoğlu, Nuri Aksakal, isim ve imzaları dikkat çekiyor.
Kazım Ertürk:1927 yılında, Artvin ilinin Ardanuç ilçesinin Aşağıırmaklar köyünde doğdu. 1947 yılında Erzurum Erkek Öğretmen okulunu, 1959 yılında da Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji bölümünden mezun oldu. Öğretmenlik, Halk Eğitimi Başkanlığı, İlköğretim Müfettişliği, İl Milli Eğitim Müdür Yardımcılığı ve Müdürlüğü görevlerini yürüttü. Emekli oldu. 2003 yılında “Gazap Çiçekleri” adlı şiir kitabını yayınladı.
***
Kırşehir'den:
Anadolu Abdalları

Prof. Dr. İSA KAYACAN
Hangi konuda olursa olsun, olayların,konuların çıkış noktalarından gelen sesler, yorumlar önemledir, anlamlıdır, kalıcılık taşır.
Kırşehir örneklemesiyle Anadolu Abdalları, adlı Adnan Yılmaz imzalı,büyük boy, 232 sayfalık kitap, Kırşehir Belediyesi Kültür-Tarih Yayınları serisinin 6 ncısı olarak günyüzü gördü.
Bir Nevşehir seyahatimiz sırasında, ayaküstü uğradığımız Kırşehir'de, Ankara'da yaşayan şair arkadaşımız Ahmet Şahinoğlu (Yanık Ahmet) aracılığıyla bize ulaştırıldı bu kitap. Öncelikle Şahinoğlu arkadaşımıza teşekkür ediyoruz efendim.
Kırşehir Belediye Başkanı Halim Çakır'ın bir önsözü,sunuşu var 3 ve 4’ncü sayfalarda. Buranın bir yerinde; "Bulunduğumuz şehrin en önemli kültürel miraslarından biri de Abdal kültürüdür. Türkmenistan'dan Alperenler ile yoldaş olup, Anadolu'ya ulaşan ve bu toprakları yeniden yurt edinen gönül erleri, sevgi insanları Abdallar, bu topraklarda bizim için çok büyük bir önem arzetmektedirler" deniyor.
Kitabın yazarı, araştırmacısı Adnan Yılmaz, uzunca bir giriş yapıyor 5 nci sayfada başlayan. Bu bölümün bir yerinde; "Birçok araştırmacı, bugünkü Anadolu Abdallarını; Tahtacıların, Çepnilerin, kısaca Türkmen Alevileri gibi ‘Babâî Türkmenlerinin’ bakiyeleri olarak görmektedirler/Babaîliğin kurucusu Kırşehirli Aşık Paşa'nın dedesi Baba İlyas olup, Babâi İsyanı sonucunda Selçuklu askerlerince öldürülmüştür"deniyor,bu cümleler naklediliyor.
SAYFALARA DÖNÜYORUZ
Kırşehir Örneklemesiyle Anadolu Abdalları, adlı kitabın içindekiler bölümüne bakıyoruz. Bazı satırbaşları:
-Abdallar ve farklılaşan "Abdal"adı/Alevilikten gelme bir islâm yorumu/Abdal kadinlarında Türk kadınlarının kontrollü bir rahatlığı fazlasıyla mevcuttur,
-Türküde"Abdal", Abdal’da "Türkü"/Abdallarda "Bozlak", Türkiye'de, Bağlama ve kemanı yanyana icra eden sadece Kırşehir Abdallarıdır,
-Abdal anılarına ve hikayelerine yolculuk/Neşet'in Leyla'ya olan aşkı.. Türkülerde baba-oğul/Neşet Ertaş'ı hem üzen, hem de sevindiren anıt vd. '
-Abdal; Arapça'da bedel, bedil karşılıklarının çoğulu olup; "Bir şeyin veya bir kimsenin yerini tutmak"karşılığı olarak kullanılır.Eski ve yaygın inanışça; Dervişler, nefeslerini ruhlarına "bedel" olarak verdiklerinden,"bedel"ile"abdal" arasındaki ilişki de buradan kaynaklanmaktadır (Sayfa.l5)
Bölümler, başlıkları, yeryer anlatımda adı geçenlerin fotoğraflarıyla kitabın zenginleştirildiği görülüyor.
Sayfa 177'deki başlık: Neşet'in Leyla'ya olan aşkı. Türkülerle baba-oğul atışmaları. Hemen altındaki giriş:
-"Bozlak ustası Muharrem Ertaş, Bağbaşındaki gecekondusundan, Kırşehir'in ünlü Akbayır sırtlarına yürür bazen. Sıkıntılıdır. Almanya'dan gelenler oğlu Neşet'ten haber getirirler arasıra. Kulağını kabartır,her söylenene inanmaz. Sonunda oğlu Neşet'in Leyla ile evlendiğini ve sonuçta da ayrıldığını duyar. Buna zaten başından beri karşıdır. Kendince çok üzüldüğü ve istemediği bu evliliğe türkü yakar: (Bir dörtlüğü; s:177)
-Temiz ruhlu,saf kalplisin şöhretsin,
Hakkın vardır evlenmeye evladım.
Mevlam sana yapanları kahretsin,
Aslı bozuk alma dedim evladım..
***
Öğretmen Dünyası Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergilerimiz, gazetelerimiz, öteki yayınlarımız. Yayınlanışları ve içerikleri itibariyle yapılan değerlendirmeler.. Anlam ifade eder, ortaya pek çok gerçeğin konuluşunu sağlar.
Merkezi Ankara'da olan, yayın adresi Ankara'da olan aylık mesleki dergilerimizden biri, önde eleni: Öğretmen Dünyası Dergisi.
Derginin Ağustos 2009 ayına ait 356 ncı sayısı eğitimci, şair ve yazar Şahver Karasüleymanoğlu tarafından bana getirildi. Teşekkürlerimi sunuyorum öncelikle.
48 sayfalık zengin içerikli Öğretmen Dünyası Dergisinin sayfalarına dönmek istiyorum:
Sahibi ve Genel Yönetmeni: Zeki Sarıhan. Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Nazım Mutlu, Sekreter: Selime Özkuzucu, Yazı Kurulu ve Danışma Kurulu var derginin.
Zeki Sarıhan'ın "O pilotla bu kadar" başlıklı yazısı dikkat çekiyor. Buradan bir bölüm:
-"Eğitime bütçeden yeterli payın ayrılmadığından yıllardır yakındık. Bir süredir devlet, bütçesinden en büyük pay eğitime ayrılıyor. Bütün bunlara rağmen eğitimimiz neden çöktü?".. Bilen varsa açıklasın, cevap versin. Hadi buyrun..
Nazım Mutlu,"ÖSS sonuçlarıyla görünen köy"başlığı altındaki yazısıyla, bu alandaki yetkililerden alınan açıklamaları da toparlayarak okurların,ilgililerin karşısına çıkıyor.. Öğretmen Dünyası Dergisinin elimizdeki sayısında imzaları bulunanlardan bazıları efendim:
-Nazım Mutlu,Zeki Sarıhan, Prof.Dr. Aydın Köksal, Bahar Sevindik, Prof.Dr. Ali Uçan, Aydın Karataş, H.Hüseyin Akbulut, Prof.Dr. A.Nihat Bozcu, Ali Kılıç, Yalçın Ölmez, Muhsin Durucan, Abdullah Sanal, Şefika Kantarcı, Yusuf Solmaz, F.Hüsnü Dağlarca, Mehmet Kuvvet, Bilge Öngöre, Halit Özgüden vd. Sayfa 38'deki Bilge Öngöre şiirlerinden "Ülkem kanadı"nın mısraları:
-Koynumuzda beslenirken hüzünlü anlar,
Yıkamaya çalışırken acılı zamanları,
Bakın ellerimiz köpürdü,
O uzun ve karanlık tünelde,
Eskirken umutları halkımın,
Ah! Ülkem kanadı..
Öğretmen Dünyası Dergisinin telefonları:0312-4331283-4333452.Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
İKİ DUYURU, BİR SÖZ:
1- Yeni kurulan Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesine bağlı Tefenni Meslek Yüksek Okulu Kütüphanesine; şair ve yazar arkadaşlarımın kitaplarından göndermelerini rica ediyorum.(Adres: Meslek Yüksek Okulu Md. Tefenni-Burdur)-(İ. K.)
2- Ellerinde; İsa Kayacan için yazıp, İsa Kayacan’a ulaştırmadıkları şiirleri bulunan arkadaşlarımızın şiirlerini sayfaları bağlanmak üzere olan Kayacan’ın “Bana Yazılan Şiirler” adlı kitabımda yer almak üzere PK.15 A.Ayrancı- Ankara adresine acilen göndermeleri isteniyor.
3- Şiir, çıraklık ister. (Bekir Sıtkı Erdoğan, Kasım 2009- İstanbul)
***
İmran Onur Tural'ın yazıları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İmran Onur Tural, yazılarıyla, yayınladıklarıyla dikkat çekmeye başlayanlardan biri.
1977 doğumlu. İlerisi için ümit veriyor.
"Gündemi Sarsan Yazılar" adlı bir kitabı, Araştırmacı-Yazar Mustafa Nevruz Sınacı aracılığıyla bana ulaştı.
Kitap, merkezi Ankara'da bulunan Gündüz Kitabevi yayınları arasında 96 sayfayla günyüzü görmüş.
Köşe yazıları ve denemelerden oluşan sayfaları var kitabın.
Sunuşu Atilla İnan imzasını taşıyor. İmran Onur Tural, merkezi, Ankara'da bulunan "Ulus" Gazetesinde çalışıyor. Ali Gündüz'ün de İmran Onur Tural’la ilgili bir değerlendirmesi var iki sayfada yeralan.
Kitap içindeki başlıklara bakıyoruz. Bazılarının sıralanışı:
-Deprem olursa, savaş çıkarsa, Politik düşünce: Moderate, Yer: Kuleli parkı, Rona'nın dünyası, Ters dönen devrim, Beyaz kadın Rona, Bilimsel Ufo vd.
Yazıların, Ulus Gazetesindeki yayın tarihleri var bitimlerinde. (Bazı yazıların altlarında demek daha doğru).
Sayfa 83’e dönelim ve "Sahtekâr profesör Virüs mü, parazit mi olur" başlıklı yazıdan birkaç cümle nakledelim:
-"Bakteriler kabaca küçük, tek hücreden, ibaret canlılar olarak adlandırılabilir. Virüsler en ufak asalaklar olarak adlandırılabilir.
Virüs, profesör unvanı alabilmek için çok önemlidir. Para ise daha çok önemlidir. İnsanların zaaflarından faydalanmak onlar için gelecek kaygılarına son vermek demektir. Profesörden kasıt, bu işlerde en üst düzeyde olan demektir. Geleceklerini başkalarının emeğinden ve ömründen çalarak yaratan parazitlerin gerçekleştirdiği sapkınlık ve adilik yüzlerine yansımamıştır"..
İmran Onur Tural: l977 yılında Ankara'da doğdu. Lefke Avrupa Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Gazetecilik Bölümünden 2004 yılında mezun oldu.
DURMUŞ ÖCAL’DAN
Burdur ilimiz merkezinde, Durmuş Öcal tarafından 15 günde bir yayınlanan "Burdur Yöremizin, kültür, sanat, edebiyat bülteni"nin 05 Temmuz 2009 tarih ve 64 ncü sayısında bir İsa Kayacan anlatımı yayınlandı. Buradan:
- Kendisi Ankara'da ikamet etmektedir. Aslen, Burdur'un Tefenni ilçesinin Ece köyünden olup, zamanla okumuş, o günün "koşullarına göre" Ankara'ya yerleşmiş. Bakanlıklarda Basın Müşaviri olarak hizmet yapmış, cana yakın Burdurun gururu ve ilimizin yüzakı Prof.Dr. İsa Kayacan, ilimizin oluşması ve gelişmesi bakımından kendini adamışlardan ilk ve tek kişilerden olan, onurlu, gururlu ve cefakâr üstün kişiliğiyle hizmet sevdası olan kardeşimizdir. O'nun eli kolu uzun, yetişemeyeceği yer yoktur. Yaygın ve yerel basının göz nurudur. Yazar, çizer kitap okuyanlara kitap gönderir. Bu kardeşimizle tanışalı on yıl kadar oldu. O'na şimdiki gibi bir mektup göndermiştim.
- O'da bana onlarca kitap, yüzlerce gazete ve dergi gönderdi. İlk gönderdiği kitabı, 792 sayfalı "Sayfa ve Sütunlarda Kırkbeş Yıl" adlı kitabıdır. Bende olan öteki kitapları; İşte Hayatım (720 sayfa), Yerel Medya Eğitim Seminerleri (l998), Bana Gelen Mektuplar (352 sayfa) Destanlaşan Köylü İsa Kayacan (Mustafa Ceylan,128 sayfa), Aramızdan Ayrılanlar (l60 sayfa), Burdur'un Saz ve Söz Ustaları (l68 sayfa), Özümüz, Sözümüz, Gözümüz Azerbaycan (52 sayfa), Mezarlık Kültümüzden Örnekler (464 sayfa), işte İsa Kayacan böyle azimli, çalışkan bir deha ve gönül adamıdır. Kendisine buradan teşekkür eder, saygılar sunarım (Durmuş Öcal, 05.07.2009 – Burdur)

3 Kasım 2009 Salı

Yarası sarıldıktan sonra, sedye üzerinde ateşe devam eden, “Vatana parayla hizmet edilmez” diyerek, ikramiye ve şeref aylığını almayan, Çanakkale ve İstiklâl Savaşı kahramanlarımızdan;
Burdurlu Gazi, Ağır Topçu
Kademlioğlu İsmail Başçavuş (1)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur’un Yenice Mahallesinden Kademlioğullarından Hasan oğlu 1303 doğumlu ağır Topçu Başçavuşu İsmail Doğaner, Çanakkale ve İstiklal Savaşlarında yararlılıklar, kahramanlıklar göstererek “gazilik” mertebesine yükseldi. Dört madalya aldı, adına destanlar yazıldı.
Duygularını zaman zaman şiirle anlatan İsmail Doğaner 90 yaşında 04.04.1972 tarihinde Burdur’da vefat etti. 05.04.1972 tarihinde askeri törenle, Burdur mezarlığındaki 248 parseldeki aile mezarlığında toprağa verildi.
Bazı makale ve destanlarda “Kademloğlu İsmail Başçavuş” olarak kaydedilmekte olup “Kademlioğlu” doğrusudur. Esas adı ve soyadı ise: İsmail Doğaner’dir.
Aynı adı taşıyan ve Isparta Gençlik ve Spor İl Müdürlüğünde şube müdürü olarak görev yapmakta olan torun İsmail Doğaner vardır.
Seddülbahir mıntıkasına topları yerleştirenlerden biri olan, yarası sarıldıktan sonra sedye üzerinde ateşe devam eden, düşman gemilerinin üzerine top yağmuru yağdıran, Çanakkale Savaşlarının bilinmeyen yönlerine ışık tutan kahramanlarımızdan biridir Kademlioğlu İsmail Başçavuş.
Bu satırların yazarı İsa Kayacan’ın Ocak 1991’de genişletilmiş 2 nci baskısını yayınladığı “Burdur Hatırlamaları” adlı kitabın 173-188 nci sayfalarında yeralan Kademlioğlu İsmail Başçavuş’un, tespit edebildiğimiz aşağıdaki görüşleri, önemlilik ve ilginçlikle karşımıza çıkmaktadır:
- Çanakkale Boğazı’ndan geçip, Haydarpaşa’da şekerli kahvelerini içeceğini hükümetine rapor edenler, denizin dibinde tuzlu kahvelerini içmişlerdir.
- Türk vatanına göz dikenlerin gözleri kılıcımızın ucu ile oyulmuştur.
- Nâra Burnu’na askeriye tarafından bir sefer noktası tertip edilseydi Dumlupınar Denizaltı Gemimizden 70-80 arkadaşımızı kaybetmezdik. Bunlar masum katarında şehitlerdir.
- Çanakkale’de aldığım yarada kalan bir mermi parçası, İstiklal Harbinde Köşk Cephesinde geceleri düşman üzerine keşif kolu giderken iltihap edip, geriye sevkedildim. 36 senesinde mermi parçası hak tarafından dışarı atıldı.
- Alman Batarya Kumandanına “ateş altında kaldık, siz ateş edin” diye haber verdik ise de ateş açmadılar. Ateş açmadıklarını Alman Grup Kumandanına şikayet ettim.
- Yaşım yetmiş, vücudumda er kuvveti mevcuttur. Elan askerliğe devam etmekteyim. Ordumuz harbe lüzum gösterdiğinde, yüz yaşıma girsem harbe iştirak ederim.
ORDUMUZA AŞK OLA: Kademlioğlu İsmail Doğaner’in yakınlarından elde edebildiğimiz ve başlığını koyduğumuz “Ordumuza Aşk Ola” adlı “Burdur’un Yenice Mahallesinde, No: 29’da” kaydı bulunan şiiri aşağıda sunuyoruz:
ORDUMUZA AŞK OLA…
Subh-u mesahlarda top başında olanlar
Hatt-ı âlisinden düşmanları bulanlar
Ve (Ulül emri minküm) ayetini tutanlar
Medet Allah, Türk ordumuza aşk ola.
*
Hakkın divanında olur mu hatır
Nice marifetler kalblerde yatır
Var ise eksiği Hüdam sen yetir
Medet Allah, Türk ordumuza aşk ola.
*
Bin dokuz yüz ellialtıyı görenler
Hak ile bâtılı tefrik edenler
Doğan erin hakikatini bilenler
Medet Allah, Türk ordumuza aşk ola.
***
Yarası sarıldıktan sonra, sedye üzerinde ateşe devam eden, “Vatana parayla hizmet edilmez” diyerek, ikramiye ve şeref aylığını almayan, Çanakkale ve İstiklâl Savaşı kahramanlarımızdan;
Burdurlu Gazi, Ağır Topçu
Kademlioğlu İsmail Başçavuş (2)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kademlioğlu İsmail Başçavuş’la ilgili, rahmetliler; Ahmet Kabaklı’nın Tercüman Gazetesinde 25.03.1972 tarihinde, Tahir Kutsi Makal’ın Son Havadis Gazetesinde 21.04.1972 tarihinde yazdıkları makaleler:
KAHRAMAN
Hep hikaye düzecek değiliz ya, size bir de destan söyleyeyim. Bilhassa Çanakkale Zaferimizin 57. yılına bastığımız şu günlerde bir yiğiti anlatayım ki, büyük milletimizin bu kadar katır çiftesine, aydın(!) çilesine, ecnebi sillesine ve hatta İsmet Paşa cilvesine rağmen nasıl olup da ayakta durabildiğinin sırrını az çok kavrayıp, kimlerin yüzü suyu hürmetine ayaktayız, bilelim:
Dostum İ. Hakkı Yılanlıoğlu, sayın Mustafa Hacıömeroğlu ile gitmiş, ziyaret etmişler: Burdur’da Mumcu Sokağında iki göz bir evde oturur, Çanakkale ve İstiklal Savaşları’nda büyük yararlık göstermiş 90 yaşında Topçu Başçavuş Kademloğlu İsmail adında bir kahramandır. Yılanlıoğlu:
- “Birbuçuk yıldır felçli olmasına rağmen, dinç ve şendi. Zelzelede başlarına yıkılan evlerini de Vali Naci Bozkurt ile Eğitim Tugay Komutanı yaptırmışlardı. Hanımı ile kendisine, şoför olan oğulları bakıyormuş” diyor, sohbetlerini anlatıyor.
- “İsmail Başçavuş, dedim. Sen Meclis’te kabul edilen bir kanun gereğince 140 bin lira ikramiyeye ve ‘şeref aylığı’na hak kazandın müsadenle muameleni ben yaptırayım.
- Olmaz oğul, dedi. Ben malul değil, gaziyim, Vatana para ile hizmet edilmez. Miri malda süt emen yetimlerin dulların, öksüzlerin hakkı vardır. Bu para haramdır, bana gelmez.
- Ne diyorsun Çavuş, bu parayı İsmet Paşa bile alıyor. Sen ne diye hakkını almayacaksın?... Senin için haram değil bu.
- İsmet Paşa demek fakir, ihtiyacı var ki alıyor. Benim çok şükür ihtiyacım yok.”
Ertesi gün yetmişbeşlik hanımına emminin nüfus kağıdını getirmesini, maaş bağlatacağımı söyledim. İsmail Çavuş razı değilmiş. Hanım, şoför oğlu ile konuşmuş, o da;
-“O nasıl söz ana, demiş. Para için babamın gönlü kırılır mı?. Allah’a şükür ben size bakıyorum işte. Kefenin cebi mi var?.. Madem ki ‘haram’ diyor, ben gazi babama haram yedirtmem..”
Ziyaretçiler, bu asalet karşısında kendilerini tutamayıp ağlamışlar. Yılanlıoğlu bir de destan döşenmiş ki, kısmet olursa Türk Edebiyatı Dergisinin 4. sayısında yayınlayacağız. (Ahmet Kabaklı, Tercüman Gazetesi, 25.03.1972)
BURDUR’DA
Türk Milleti büyük millet. Nerede ne cevherler olduğu pek bilinmese de büyük. Sevinçli gününde büyük, acılarından çıkmış olsa da.. Türkiye’de hemen her evden bir şehit çıkmıştır, her ailede bir “gazi” vardır. Yurdumuzun hemen her köyü, bağrında İstiklal Madalyası taşıyan şeref abideleriyle dolu.
Bu şeref abidelerinden birine eski Kastamonu Milletvekili İsmail Hakkı Yılanlıoğlu Burdur’da rastlamış, şöyle anlatıyor:
-Burdur’da Mumcu Sokağında iki odalı bir eve girdik. Odanın birinde çıplak zemine serili bir şilte üstünde beyaz sakallı, sol yanı mefluç bir ihtiyar yatıyor. Duvarda dört madalya asılı. Yatağın başında 75’lik nurani yüzlü bir Türk kadını. Bu ihtiyar, Çanakkale ve İstiklal Savaşları’nda büyük yararlıklar gösteren Topçu Başçavuş Kademloğlu İsmail. Halen 90 yaşında olan bu kahraman savaşçı hatıralarını bütün teferruatı ile bize anlattı. Birbuçuk yıldır felçli olmasına rağmen, şen ve dinç. Fakrü zaruret içinde bulundukları gözden kaçmıyor. Bu kahramanı şoför olan oğlu bakıyormuş. Zelzelede başına yıkılan evini de Vali Naci Bozkurt, ile oradaki Eğitim Tugay Komutanı yaptırıvermiş.
İşin hayret edilecek tarafı şu: Benim ve bazı mebus arkadaşların teklif ettikleri ve Meclisce kabul edilen kanun gereğince İsmail Başçavuş (Şeref aylığı) almaya hak kazandılar. Hal böyle iken, İsmail Başçavuş bütün ısrarlarıma rağmen bu maaşı almamakta direniyor. Ben de maaşı alması için kendisine çok ısrar ettim. Verdiği cevap şu:
-“Ben malul değilim, gaziyim. Cephede yaralandığım halde savaşa devam ettim. Vatana para ile hizmet edilmez. Miri malda süt emen yetimlerin, dulların, fakirlerin hakkı vardır. Ben böyle bir parayı kabul edemem” dedi.
Ben de:
-“Bu maaşı İsmet Paşa bile alıyor sen ne diye almıyorsun?.Bu senin hakkın” deyince,
-“İsmet Paşa fakir ve ihtiyacı var ki alıyor. Ben zenginim, ihtiyacım yok” dedi.
Ertesi günü eşine nüfus tezkeresini getirmesini ve maaş için muamele yaptıracağımı, söyledim. Eşi oğlu ile konuşmuş. Oğlu da razı olmamış, İsmail emmi de nüfus tezkeresini vermemiş. Oğlu demiş ki:
-“Ana para için babam kırılır mı? Ben size bakıyorum. Kefenin cebi yoktur. Babama haram yedirmem ben.”
O muhterem kadın öyle saf ve temiz bir şekilde anlattı ki, hepimiz ağladık. Orada hemen bir destan yazdım ve İsmail emmiye hediye ettim. Memnun oldu. “Madalyaların altına bunu, asacağım” dedi.
Yılanlıoğlu’nun ibret verici mülakatını anlatan mektubu burada son buluyor. Ve destan başlıyor. (Tahir Kutsi Makal, Son Havadis Gazetesi 21.04.1972)
***
Yarası sarıldıktan sonra, sedye üzerinde ateşe devam eden, “Vatana parayla hizmet edilmez” diyerek, ikramiye ve şeref aylığını almayan, Çanakkale ve İstiklâl Savaşı kahramanlarımızdan;
Burdurlu Gazi, Ağır Topçu Kademlioğlu İsmail Başçavuş (3)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kademlioğlu İsmail Başçavuş (İsmail Doğaner’le) ilgili, yine rahmetli İsmail Hakkı Yılanlıoğlu hocanın 21.02.1972 tarihinde Burdur’da yazdığı bir destan var. Ahmet Kabaklı hocanın bahsettiği bu olsa gerek:
BÜYÜK GAZİ BAŞÇAVUŞ
Atmadım ben mermileri boşuna,
Nişan aldım hep düşüne düşüne,
Düşmedim hiç menfaatin peşinde.
*
Ben Kademloğlu İsmail,
Etmedim kötüye meyil.
*
Yaralandım, Gazi oldum savaştım,
Çanakkale, Seddülbahir dolaştım,
Vatan için çelik kaleler aştım.
*
Ben Kademloğlu İsmail,
Cesaretim çok, az değil.
*
Düştüm, kalktım, yaralandım dönmedim,
Parlamadım ışıldadım sönmedim,
Çile çektim, acı duydum yanmadım.
*
Ben Kademloğlu İsmail,
Canım pek, azıcık değil.
*
Vatanı kurtardım, çekildim yana
Maaş bile teklif ettiler bana
Ben reddettim, kalsın dedim vatana.
*
Ben Kademloğlu İsmail,
Gözümüz toktur, aç değil
*
Kılıç çaldım, kelleleri uçurdum,
Bir mermiyle zırhlıları aşırdım,
Hücum ettim, düşmanları kaçırdım.
*
Ben Kademloğlu İsmail,
Gazi oldum, Malul değil.
*
Savaş bitti, ben çekildim işime
Haram lokma değdirmedim dişime,
Şeref ile şan getirdim eşime.
*
Ben Kademloğlu İsmail,
Şerefim var, servet değil.
*
Yetmişbeşlik eşim, bekler başımı,
Taşırmadan pişiriyor aşımı,
Elbet diker oğlum, mezar taşımı.
*
Ben Kademloğlu İsmail,
Yaş doksan, onsekiz değil
*
Altımda yatağım, üstte yorganım,
İki göz odam var, bir kuru canım,
Nüzül indi, hiç tutmuyor sol yanım.
*
Ben Kademloğlu İsmail,
Zenginim, fakir de değil
*
Ceddimi sorarsan, Selçuk soyundan,
Cihana nam salan, Oğuz boyundan,
Atam köle değil, Türk’ün beyinden.
*
Ben Kademloğlu İsmail,
Kasılma, karşımda eğil.
*
Miri mala el sürmedim el gibi
Hep kükredim ilerledim sel gibi
Ilık estim, seherdeki yel gibi
*
Ben Kademloğlu İsmail,
Değilim harama mail.
*
Durağım Burdur’da Mumcu sokağı,
Sönmedi, parlıyor alnımın akı,
Daim zikrederim Cenabı Hak’kı.
*
Ben Kademloğlu İsmail,
Olmadı imanım zail.
*
YALINOĞLU sundu sana destanı,
Sen kurtardın, bu milleti, vatanı,
Sensin milletimin şerefü şanı.
*
Sen Kademloğlu İsmail,
Çok yücesin, cüce değil.
*
İsmail Hakkı YILANLIOĞLU
(21.02.1972- Burdur)
***
Özbekistan’dan,
Prof. Dr. Ahmad Hacı Horazmiy
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dünyanın değişik ülkelerinde, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri bünyesindeki bilim adamlarımızın, şair, yazar ve araştırmacılarımızın sayısı giderek artıyor. Seviniyor, mutluluk duyuyoruz.
Türkmenistan’ın ünlü işadamı, diplomat, roman yazarı Annaguli Nurmemmet’den iki mektup aldım. Mektuplardan birinin ekinde uzunca, Özbekistan’lı bilim adamı Prof. Dr. Ahmad Hacı Horazmiy’le ilgili bilgiler yeralıyordu. Önce mektup:
Sayın Üstad Prof. Dr. İsa Kayacan;
Hakkımızda yazdığınız makale için tekrar teşekkür ederim. Bu makale bir vesile oldu. Ben eskiden beri iyi bir okurunuzum. Sizin eserlerinizi, özellikle Burdur’un atalar sözleri, deyimleri hakkındaki kitabınızı ve başka da Türk Dünyasının mercanları hakkında yazan bir çok makalenizi okudum.
Ayrıca sizin, çalışkan ve üretken bir yaratıcı olmanız bizleri hep sevindirmektedir. Bazen arkadaşlarıma sizin yazdığınız kitapların ve makalelerin sayısını söylediğimde onlar inanmazlar, hep şaşırırlardı. Özbekistan’dan ünlü bir bilge Prof. Dr. Ahmad Hacı Horazmiy’e sizden söz açtığımda o da hayretler içinde kaldı, size çok büyük bir sevgi duydu. (Annaguli Nurmemmet-Türkmenistan, Ekim 2009)
Prof. Dr. AHMAD HACI HORAZMİY
60 yaşını geçen, birçok doktora ve master öğrencisini yetiştiren, çeşitli dallarda 20’den fazla kitap yayınlayan bilim adamı Ahmad Hacı Horazmiy, Özbekistan’da yaşıyor. Horazmiy’in biyografisiyle ilgili bilgilere bakıyoruz:
1948 yılında Horezmde dünyaya geldi. Ahmet Hacı Hasanoviç Horazmiy’in baba tarafının 18. yüzyıl büyük Türkmen klasik şairi ve düşünürü Mahtumkulu’dan geldiği, ana tarafının ise büyük bilge, ansiklopedi yaratıcısı Muhammed Al-Horazmiy tarafından olduğu biliniyor.
Prof. Dr. Ahmad Hacı Horazmiy meşhur din adamı Abdulla Kara’ni himayesinde Kur’an öğrendi. Al-Horezmiy Ödülü ve Özbekistan İlimler Akademisi ödülleri sahibi oldu. 1994 yılında “Horezm’siz ne yapardı bu dünya” adlı şiirini yazdı. Bestelenen bu şiirin melodisi Özbek sanatçılar tarafından seslendirilmekte, beğeniyle izlenmektedir. Horazmiy’in şiirinden bir dörtlük efendim:
İlim için ömürboyu çeksen müşakkat,
Yaradan ozi kollayıp kılar mürevvet,
Peygamberler varisi olmuş alimler,
Halkı için ömür boyu çeker sitemler..
Dünyanın değişik ülkelerindeki konferanslara katılan, buralarda sunduğu bildirileriyle dikkat çeken Prof. Dr. Ahmad Hacı Horazmiy’in şiirleri, Özbek, Türk, İngiliz ve Rus dillerinde yayınlanmakta, okuyucularıyla merhabalaşmaktadır.
1999 yılında yayınladığı “Vekil” adlı kitabından sonra O’nun için” Özbekistan’ın Sol -jenistsin’i benzetmesi yapılmış, 2001’de yayınladığı “İlime Adanmış Ömür” kitabıyla da ünü dalga dalga yayılmaya, ülkeler arasında dağılmaya-yankılanmaya başladığı gözlenmiştir. Ayrıca; Kısmet (2002), Kur’anı Kerim’den Kısa Dersler, Hadis Öğrenimi (2007), Horazm Hicivi (2009) adlı kitapları, yayınlanan-günyüzü gören kitaplarından bazılarıdır.
Prof. Dr. Ahmad Hacı Horazmiy, kendisi için yaptığı değerlendirmede; “Benim hayatım, tarlada toprakla geçti. Ben bir edebiyatçı değil, öyle olmak da istemiyorum. Bu yüzden benim edebi yazılarım, kazma kürekle yazılan işlere benziyor. Benim yaratıcılığıma herhangi (olumsuz olsa dahi) notlar veya teklifler olsa da ben onları saygı ve şükranla karşılıyor, gerekeni yapıyorum” diyor. Burada bir mütevazilik var Ama, Horazmiy için bize ulaşan bilgiler, yayınların sayfa sütunlarında, yazılanlar, yeralanlar böyle söylemiyor. O, önemli mesafeler almıştır, sanat ve edebiyat dünyasının önemli bir köşesine bağdaş kurup oturmuştur. Tebriklerimi sunuyorum efendim.
***
Artvin’in insanları mert
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Artvin il merkezi, ilçeleri ve öteki yerleşim birimleriyle görme fırsatı bulduğum illerimizin başında geliyor. Artvin Milletvekili ve Orman Bakanı Sayın Hasan Ekinci’nin Basın Danışmanlığını yaptığım yıllarda, sonra Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünde görev yaptığım yıllarda, Artvin’in Atasından yadigâr “Ata Barı” olduğunu, Artvin’in yaylalarında, Kafkas eteklerinde yaşamının mutluluk, huzur getirdiğini, Çoruh’un dalgaları arasındaki çok sesliliğin değişik görüntüler ortaya koyduğunu, Arhavi yapısı kemençe sesiyle coşkularla dolup taşıldığını gördüm.
Bu arada isimleri ve kuruluş yılları itibariyle, merkezdeki gazetelerden; Demokrat Çoruh (1950), Hür Çoruh (1952) Serhad Artvin (1962), Artvin’in Sesi (1962) gazeteleri yanında Borçka’daki 7 Mart (1956), Arhavi Postası (1964) Şavşat’ın Sesi (1963) gibi gazetelerin bazılarında yıllarca yazılarımla Artvinlilerin karşısına çıkma fırsatı buldum.
Ayrıca, Artvin’in şair ve halk ozanlarından “Artvinli Fuat Altun’un Sessiz Köyü” “Artvinli Aşık Gülhani ve Şiirleri” adlı kitapları, Sayın Hasan Ekinci’nin sponsorluğunda, Ece Yayınları arasında yayınlama fırsatı bulduğum için Artvin’i ve Artvinliyi yakından tanıma onurunu yaşamaya devam ediyorum.
Artvin’in coğrafi yapısı sert, insanları mert, sıcak kanlı ve sevgi doludur.
ÇORUHUN KOYNUNDA ARTVİN
Kâzım Ertürk’ün “Zaman Dönemeci” adlı şiir kitabı 234 sayfadan oluşuyor. 1927 yılında Artvin’in Ardanuç ilçesi Aşağı ırmaklar köyünde doğan Kâzım Ertürk’ün, sözü edilen kitabın 204 ve 205 nci sayfalarında 13 dörtlükten meydana gelen “Çoruh’un koynunda Artvin” başlıklı bir şiiri var. Bu şiirden
Çoruh’un koynunda Artvin,
Saçı gökte duman dağlar,
Yollar uzun, çık in, çık in,
Tarihtir dizinde ağlar.
*
Gençliğim gül dikeninde,
Umutlarımı sel aldı.
Gönlüm coşkun, gönlüm zinde,
Yaşlılık kimlikte kaldı.
BURDUR’DAN MESUT MADAN: SORU-YORUM;
Hiç dolambaçlı yollara sapmıyorum ve direkt olarak Cemiyet Başkanımız Ercan Taraşlı’ya sesleniyorum;
Başkanım; Alın bizim Matbuat aleminin insanlarını karşınıza; ve fotoğraf çekmeyi değil, haber yazmayı değil ama lütfen soru sorma tekniklerini anlatın. (Fotoğraf çekme, haber yazma tekniklerini öğretme bir dahaki sefere) Bir yetkiliye soru sorarken nasıl sorulacağını öğretin, kendi fikirlerini muhatabına onaylatmaya çalışmanın soru sormak olmadığını anlatın, ben bilirim bu işleri havasından çıkıp soru soruyorum diye dakikalarca yorum yapmamaları gerektiğini, birkaç şapkaları varsa, sorularını gazeteci şapkası altında sormaları gerektiğini, sorularını muhatabına makul, mantıklı şekilde sorması gerektiğini anlatın.
Soru sorarken yemin billah etmelerine gerek olmadığını, gülünç duruma düşmemeleri gerektiğini anlatın. Bu şekildeki davranışlarla Burdur’daki gazeteciliğin saygınlığının kalmadığını anlatın lütfen…(Mesut Madan- Yenigün Gazetesi Burdur 20.10.2009)
***
Yozgatlı Şair: Salim Gülbahçe
Prof. Dr. İSA KAYACAN
2009 yılındaki, Yozgat 10. Sürmeli Festivali Şiir Şöleni’nin gerçekleştirildiği günlerden birinde, “Yozgatlı Şair Salim Gülbahçe” adıyla minik şekilde kitaplaştırılmış bir yayın bize ulaştırıldı.
Yozgat merkezinde yaşayan Salim Gülbahçe, şiirlerindeki heyecanını, seslendirmelerinde de gösteriyor, hissettiriyor. Daha doğrusu, kendi heyecanı şiirlerine yansımış, yansıtılmış.
O’nun bir “Yozgat Gazellemesi” var birincilikler almış. Bu güzellemede Yozgat değişik yerleşim birimleriyle anlatılıyor, dile getiriliyor. Bu güzellemenin girişinden:
Yadellerde hasretine çektim,
Bozok sevdasıyla Yozgat’a selam.
Andıkça da şiirlere döktüğüm,
Bozok sevdasıyla Yozgat’a selam.
Sonra, Dayımın gelini, Emmimin gelini başlıklı şiirlerinden sonra, Azerbaycan’a başlıklı şiiriyle karşımıza çıkıyor Salim Gülbahçe. Bu şiirden, “Azerbaycan’a” adlı şiirden iki dörtlük nakledelim:
Yıllar boyu süren savaş eyledi,
Mücahit ruhunda taviz vermedi,
Ermeni zulmüne boyun eğmedi,
Methiyeler selam Azerbaycan’a.
*
Erivan’ın Karabağ’ın çilesi,
Bitmesede Ermeni’nin hilesi,
Olmadılar zalimlerin kölesi,
Bende hayran olam Azerbaycan’a...
Salim Gülbahçe, ele aldığı, işlediği konular üzerindeki seçiminde zorluk çekmiyor. Hecevezniyle yazdığı, yayınladığı şiirleri gelecek için ümit verir bir görüntü ortaya koymakta.
Yozgat ve Yozgatlıdan sözederken Salim Gülbahçe, daha bir heyecanlı, daha bir anlaşılır mısralarla okurlarıyla selamlaşıyor. Bunun önemi vardır, üzerinde durulması gerken çizgi kalınlığı, anlam bütünlüğü vardır. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim. Salim Gülbahçe’nin “Televizyon” adlı şiirinden:
Televizyon baş köşeye kuruldu,
Ailede tatlı sohbet kalmadı,
Baka baka gözlerimiz yoruldu,
Tebessümlü bir muhabbet kalmadı.
GÜNÜN DUYURUSU: Merkezi Ankara’da bulunan, kısa adı SAKÜDER olan, Sanat ve Sanatkârlar Topluluğu Kültür Derneği, geçen yıllarda olduğu gibi, 2009 yılında da “Atatürk ve Cumhuriyet” konulu ödüllü şiir yarışması açtı.Yarışmanın koşullarıyla ilgili bilgi almak için: 0312–4671697 – 0535 8511785 (Ali Eser)
***
Şükrü Öksüz: Sevgi Yolunda
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Herkes “Sevgi yolunda” gibi görünüyor. Ama gerçek sevgi yolunda olanların sayılarının fazla olduğunu söylemek mümkün görünmüyor.
Şükrü Öksüz, şair ve yazar. Araştırmaları da var. 2001 yılından başlayarak, yayınladığı kitaplarının sayısı elimizdekiyle birlikte 6’ya ulaştı. Tebriklerimizi sunalım öncelikle.
128 sayfalık “Sevgi Yolunda” adlı şiir kitabının sayfalarına doğru attığımız adımlarla ilerliyoruz:
Teşekkürleri var Şükrü Öksüz’ün. Bazı isim ve imzalara karşı bu teşekkürleri. Bu isim ve imzalar arasında bu satırların yazarı İsa Kayacan’ın da adı geçiyor.
Abdülkadir Güler arkadaşımızın uzunca bir sunuşu var Şükrü Öksüz’le ilgili, çalışmalarıyla ilgili. Abdülkadir Güler hocanın sunuşundan:
“Şükrü Öksüz rastgele şiir yazmıyor. İnce eleyip sık dokuyor. Ağdalı yabancı sözcüklere asla iltifat etmiyor. Yaşayan Türkçeyi tercih ediyor”..
Şükrü Öksüz’ün şiirleri (bu kitapda) hece vezniyle yazılmış, şekillendirilmiş sayfalara aktarılmış. Kitabının, elimizdeki “Sevgi Yolunda” kitabının ilk şiirinin başlığı “Türkiye’mi satmayın” olarak karşımıza çıkıyor. Beş ayrı dörtlükten meydana gelen şiirin ilk dörtlüğü şöyle:
Düşün arkadaş düşün, yeraltında yatanı,
Ülke elden gidiyor, tembel tembel yatmayın,
Milyonlarca şehitle, yurt edindik vatanı,
Satmayın arkadaşlar, Türkiye’mi satmayın..
Bu uyarı ve ikazların kulak verilmesi gerekiyor, altı çizilenlerin dikkat edilmesi gerekiyor.
Şükrü Öksüz aydın ilimiz merkezinde yaşıyor ya.. Kitabının 10 ncu sayfasında “Tek başına bir aydın” başlığıyla karşımıza çıkıyor. Aydın ilimizin özelliklerinden, güzelliklerinden sözediyor, diğer illerimiz ve yerleşim birimlerimizle karşılaştırılması yapılıyor bu şiirde.
Geçmiş yıllarda (2004 yılından başlayarak) Şükrü Öksüz ve çalışmalarıyla ilgili görüşlerini-yorumlarını gazetelerde yazanların bir düzenleme içinde verilişi 118 nci sayfada başlıyor. Buradaki isimlerden: Dr. İsa Kayacan, Abdülkadir Güler, Ünal Şöhret Dirlik, Engin Çır, Şükrü Kacar, Ahmet Sargın, Ayşegül A. Karagöz, Ülker Aygün,
Şükrü Öksüz, şiirimizin meşakkatli yolculuğunda yıllardır yürüyor. Aldığı mesafe benzerleri yanında önemli bir yol uzunluğu olarak görülüyor. Ayrıca, Aydın merkezindeki gazetelerde düzenlediği sanat sayfa veya sütunlarıyla, şiirimizin önde gelen hizmetkârları arasında sayılması bakımından da kutlanması ve alkışlanması gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Şükrü Öksüz: 1951 yılında Aydın ilinin Bozdoğan ilçesinin Amasya köyünde doğdu. Ege Üniversitesi Basın-Yayın Yüksek Okulundan mezun olan Şükrü Öksüz, halen aydın İl Sağlık Müdürlüğünde Şube Müdürü olarak çalışıyor.
GÜNÜN DUYURU VE HABERİ:
1- 68 öğrenci ile 19 Ekim 2009 tarihinde eğitim ve öğretime başlayan MAKÜ- Tefenni Meslek Yüksek Okulu Kütüphanesi adresine (Tefenni- Burdur) şair, yazar arkadaşlarımla, okurlarımın kitap, dergi ve gazetelerinden göndermelerini rica ediyorum. (İ.K.)
2- Burdur Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Yusuf Keyik, uzun yıllar sonra Burdur’un meşhur ceviz ezmesinin coğrafi işareti Patent belgesinin, TC. Patent Enstitüsü tarafından onaylanarak gönderildiğini açıkladı. Oda Başkanı Keyik, Patent Belgesinin gönderilmesinin ardından basın mensuplarına ceviz ezmesi ikram etti. (Yenigün Gazetesi- Burdur 23.10.2009)
***
Gündüz Aydın’dan: Güldeste 2009
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Gündüz Aydın, Manisa ilimize bağlı, Salihli ilçemizden sesleniyor. Bu ilçemizde kurduğu sanat ve edebiyat çalışmaları merkeziyle, dikkat çeken isim ve imzalardan biri.
Sevgi Yolu Dergisini yayınlıyor. Her yıl yayınını gerçekleştirdiği güldestelerle, şairlerimizin, şiirleri, fotoğraf ve biyografileriyle biraraya getirilmeleri konusunda gayretli çalışmalar yapıyor.
Gündüz Aydın’ın hazırladığı: Güldeste 2009, ciltli olarak 192 sayfayla şairlerin karşısına çıkmış, çıkarılmış. 59 şairin şiirleriyle yeraldığı Güldeste, Fuat Gürsoy tarafından, Aydın’dan gönderildi bana. Sayın Gürsoy’un bu nezaketli gönderisinden dolayı teşekkür ediyorum.
Bazı isimler nakledeyim öncelikle Güldeste’nin içinde yeralanlar arasından: Ahmet canbaba, Salih Armağan, Baki Yıldırım, Birdal Can Tüfekçi, Cahit Yargıcı, Deniz Şahinoğlu, Fuat Gürsoy, Gündüz Aydın, Kazım Poyraz, Latif Karagöz, Melahat Ecevit, Müjgan Yıldızan, Nurettin Göktepe, Nurten Emre, Nusret Turan, Şakir Susuz, Şerife Çınar, Şükrü Öksüz, Ünal Şöhret Dirlik, Zeki Çelik, vd. Şimdi, Güldeste içinde şiirleri yeralanlardan bazı örnekler verelim kısa kısa.Buyrun:
Önce, vefatla aramızdan ayrılan Latif Karagöz’ün bir dörtlüğü:
BİRGÜN BİTER (Latif Karagöz)
Koltuk değnekleri yakın arkadaşım,
Onlarla kalkar, onlarla gezerim.
Önüme gelsede ekmeğim, aşım,
Böyle paşalık bana yakışmaz, derim.
GİDİNCE (Ahmet Canbaba)
-Sensiz yaşam bilmem nasıl sürecek?
Hayatına bensiz kimler girecek,
İçimdeki güzelliği görecek,
Göz eksilir sen gidince sevdiğim.
SEVGİ VAR (Baki Yıldırım)
Her canlıdan birer nesil türedi,
Her biri bir başka yere ıradı.
Seven, sevdiğinden aldı muradı,
Yanan gönüllerde, külde sevgi var.
ANLATAMIYORUM(Birdal Can Tüfekçi)
-Anlatamıyorum, sana aşkımı,
Kelime yetersiz, cümle yetersiz,
Cezama razıyım, senden gelince,
Müebbet yetersiz, ölüm yetersiz.
YAŞ GELMEZ(Fuat Gürsoy)
-Gözümden yaş gelmez, kanlar dökülür,
Vurgun yedi yürek canlar sökülür,
Aşığım her an boynum bükülür,
Gözümden yaş gelmez, kanlar dökülür.
SEVDANIN ÖZÜ KALIR (Gündüz Aydın)
-Artık bahar son olur, kar düşünce saçlara,
Gözyaşın söndüremez, alev düştü içlere,
Vakit bitti bitecek, erişmek zor uçlara,
Nazların biriktiği, yürekte sızı kalır.
AZARBAYCAN SEVDASI (Melahat Ecevit)
-Yaktı beni Azarbaycan sevdası,
Buram buram ateş düştü içime,
Bayrağı göklerde, özgür edası,
Duygularım sığmaz oldu sözüme.