9 Aralık 2009 Çarşamba

Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun
Vefa zirvesinden:

Duygu Harmanım
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Zaman hızla ilerliyor. Yıllar geçerken, kimseden izin almıyor, durma-duraksama yapmıyor.
Yıllar önce 330’un üzerindeki bir rakama ulaşan, Aylık yayınlanışıyla sanat ve edebiyat dünyamızın zirvesindeki yerinden şair ve yazarlara selam verişiyle bilinen, “Gülpınar” Sanat ve edebiyat dergisinin kurucusu ve genel yayın yönetmenliğini yapan Güzide Gülpınar Taranoğlu, 19 Nisan 2005 tarihinde kaybettiği, 21.04.2005 tarihinde Ankara-Karşıyaka Mezarlığında toprağa verdiğimiz, sevgili eşi, hayat arkadaşı, Dr. Bilal Taranoğlu’nun aramızdan ayrılışından sonra, özlemlerini giderme gayreti içinde duygularını şiirleştirmeye, kitaplaştırmaya devam etti.
Herkesin örnek aldığı, takdir ettiği Güzide ve Bilal Taranoğlu çifti, sevgilerinden, mutluluklarından hiçbir şey kaybetmeyerek, ilk günki sıcaklık-anlayış beraberliği içinde yaşadılar. Bilal beyin vefatıyla ortaya çıkan bu ayrılık zor geldi Güzide hanıma.. Yazdı, yazdı.. Yazdıklarının içinde sevgi vardı, gözyaşı vardı, Allahın emri olduğu için kabullenme vardı.
Bilal bey için yazıp kitaplaştırdıkları:
1- Bu kitap O’nun için,
2- O’nu andıkça yaşıyorum,
3- Duyguların karmaşası.
DUYGU HARMANIM
Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun eşine karşı duyduğu sevginin, hasretin ve gösterdiği vefanın örnekleridir bu kitaplar, bu yayınlar. Çünkü, ülkemizde yakınımızda, uzağımızda yüzlerce eş var ki, eşlerinin vefatının ertesi günü, unutma vefasızlığını göstermeye başlıyorlar.. Ama Güzide hanım öyle mi?. Her konuşmamızda acısı ilk günki tazeliğinde görünüyor…
Sözü uzattım. Sözedeceğim kitabın adı: Duygu Harmanım.. Güzide Gülpınar Taranoğlu. şiirler. Baskı tarihi: 24 Haziran 2009. Hemen söyleyelim ki, bu kitapla da Güzide Gülpınar Taranoğlu, eşi Bilal beye karşı özlemlerini yinelemiş. “Duygu Harmanım”ın ön iç, arka iç, arka kapakları başta olmak üzere, kitabın değişik sayfalarında, Bilal beyle birlikteliklerin, aile fotoğraflarının serpiştirilişiyle karşımıza çıkmış. Kutluyor, tebriklerimizi sunuyoruz efendim.
96 sayfalık şiir kitabı. Toprak Ana Güzide Gülpınar Taranoğlu imzalı bir sunuş var. Bu sunuşun bir yerinde; “Sevgilimi kaybedişimden sonra, O’nun için üç kitap yayınladım. Yani o’na ait duygularımla dolu. Ve zaman zaman yazmaya, notlarımı biriktirmeye devam ettim. Zaten sevgilimin vasiyeti vardı. şiirlerin bittikçe mutlaka kitaplanacak, kenarda kalmayacak demişti. Ve bir önsözünde dile getirmişti. Ben de işte bu söze uyarak son aylarda birikenlerimi kitaplamak istedim” deniyor. Bu anlatımda da dikkatinizi çekmiştir.. Rahmetli Bilal bey için, “Eşim” yerine, “Sevgilim” diye hitabediyor. Bu gönül beraberliğinin, sevgi büyüklüğünün örneğini başka nerede, kimlerde görebilirsiniz?. Söyler misiniz?. Kitabın 7 nci sayfasında Bilal beyle Güzide hanımın “iki sevgili can-cana-2003” notlu bir fotoğraf. Gülen, mutluluk dağıtan iki sevgili. Hemen altında bir dörtlük:
Harman ettim duygumu, sarmaladım sevgiye,
Kitap yaptım yolladım, dostlar okusun diye,
Bir nebze katkım olsun onlardaki ilgiye,
Düşünürüm, her kitap sevgiye davetiye..
Güzide Gülpinar Taranoğlu’nun “Duygu Harmanım” 20 nci kitabı. Her şiirinde, sevgiden saygıdan, toplumsal bütünlükten sözeden Güzide hanımın özlü söz şeklinde söyledikleri de var. Bunlardan üçü:
1- Pek çok insanın yüreği yıldızsız geceye benzer,
2- Her gecenin ardında insan yeniden doğar
3-Sevgiliden uzakta haz yaşanmaz
**
Melahat Ecevit’in yeni mısralarının içinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiirlerin, mısraların yenileri.. Bunların içinde yapılan gezinti ve merhabalaşma sırasında yapılan tespitler, önemli bulunarak altı çizilenler.
Melahat Ecevit’in şiirlerindeki olgunluk her geçen gün artıyor, yükseliyor. Yeni şiirleriyle, bu şiirlerin içindeki tespitlerimizle yeniden merhaba diyerek söze başlayalım:
—Onuncu Köy, Dörtlükler 17 Ekim 2009 tarihinde bitirilmiş, sayfaya, sayfalara aktarılmış.
—Öğretmenim, adlı şiir üç bölümden meydana geliyor 18 Ekim 2009 Pazar günü şekillendirilmiş.
Melahat Ecevit hocanımın yeni şiirlerinden sonuncusu veya bize gelenlerin sonuncusu altı dörtlükten meydana geliyor “Gitmeden önce” adıyla 25 Ekim 2009 tarihinde bitirilmiş.
şimdi bu şiirlerin mısraları arasına dönelim, bakalım neler söylüyor, neler ortaya koyuyor Melahat Ecevit:
Önce “Öğretmenim” den başlayalım:
-Aklımdan hiç çıkmaz ki/O ilk sarı yapraklı defterim/Bir şeref madalyası gibi görünür/Bana bir harf öğreten öğretmenim.. Böyle diyor Melahat Ecevit hocanım.. Öğretmenini “bir şeref madalyası” gibi görmesi, ne kadar anlamlı, kadirbilirlik duyguları yüksek bir anlatım, ifade biçimi, Melahat Ecevit anlatımı değil mi?
Bu öğretmeninin, al bayrağı sevdirmesi, “elimden gelebilse seni göndere çekerdim öğretmenim” diyebilmesindeki mana zenginliğini kavrayabiliyor musunuz?.
Sonra, doğruyu dokuz köyden kovanların haklıyı, haksız yerine koyanların zavallılıkları anlatılıyor. Onuncu köye sürenlerin başlarının göğe erdiğinin zannedilme yanlışlığı anlatılıyor.
Dörtlükler var iki tane. Birincisinde; “istersen saçıma karanfiller tak/istersen bir ömür dış kapımda yat/Umurumda değil “denirken, ikinci dörtlük;” Geri dön bir tanem affettim seni/Unutmuş demişsin, unutmadım” diyerek açık kapı bırakılıyor.
GİTMEDEN ÖNCE
Melahat Ecevit imzalı bu şiir; “Kapımı çalmadan Azrail bir gün /Hadi gel bu ömür bitmeden önce/Bir ümit vermedin gittiğin gün/Elveda demedin, gitmeden önce” mısralarıyla başlıyor.
Ayrılık çekmenin kolay olmadığı, yollara göz nuru dökmenin zorluğu, yenilen yemeklerin ağızda büyüdüğü, anlatıldıktan sonra “Bir haber vermedin gitmeden önce” sitemiyle bu dörtlüğün noktası konuyor. Dörtlüklerdeki anlatım, burukluk, sitem, kırgınlık görüntüleri sergilenmeye devam ediliyor. Bunlardan, dörtlüklerden ikisi daha;
Hayaller içinde çok adım attım,
Gelirsin diyerek, rüyaya yattım,
Ne yazık hasretin zehrini tattım,
Ecelsiz öldürdün, gitmeden önce..
*
Kırıldım, döküldüm kuru dal gibi,
Nasıl da masumsun beyaz gül gibi,
Sen o sen değilsin sanki el gibi,
Kaç gece ağlattın, gitmeden önce…
Bu şiirin iki dörtlüğü kaldı nakletmediğimiz. Bunlar da şöyle karşımıza çıkmakta: 1-Tenha sokaklarda karşıma çıksan/Başını kaldırıp yüzüme baksan/Küllenmiş ateşe kıvılcım yaksan/Aşkımı söndürdün, gitmeden önce. 2- Başka bir gönüle düşmesin aşkın/Sakın ha bu aşka olmasın kuşkun/Olmadım böylesi kimseye düşkün/Demiştin hani ya, gitmeden önce…
***
Milli Mücadelede Uluborlu
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Tarihin içinde yürüyüp, tespitleriyle, değerlendirme ve sonuçlandırmalarıyla ortaya çıkarılan yayınların önem ve anlamı farklı boyutlarda karşımıza çıkıyor, yayın dünyamızdaki yerinden bizlerle selamlaşıyor.
Isparta ilimize bağlı Uluborlu Belediyesi yayınları arasında gün yüzü görmüş bir araştırma-kitap geldi geçenlerde adresime.
Bu kitabın adı: Milli Mücadelede Uluborlu. İmza sahipleri; Prof. Dr. Ali Sarıkoyuncu, Yrd. Doç.Dr. Esra Sarıkoyuncu Değerli.
Uluborlu’nun değişik yönleriyle, tarihi-geçmişe yönelik bilgi ve belgeleriyle sayfalara aktarılan kitabın adının altında (şehit ve gazileriyle) açıklamasının da yapıldığını, bu iki kelimenin de yeraldığını söylemeli, kaydetmeliyim.
İçindekiler bölümünde, sayfalarında karşımıza çıkan başlıklardan, bilgilerden, satır başlarından:
- Tarihte Uluborlu’nun aldığı adlar/Yörenin tarihçesi ve sosyo-ekonomik durumu - Mondros Mütarekesi öncesi emperyalist güçle ve Osmanlı Devleti,
- Milli Mücadelenin ilk günlerinde Uluborlu/Hafız İbrahim Efendi’nin çalışmaları,
- Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir Uluborlulu,
- Kuva-yi Milliyenin ikmali/Uluborlu ve çevresinden yapılan personel ikmali,
- Uluborlu gazilerinden birkaç örnek,
- Birinci dünya ve Kore Savaşları ile Kıbrıs Barış Harekatında ve PKK ile çarpışırken şehit ve gazi olanlar vd.
Sunuş sayfasında, Uluborlu Belediye Başkanı Mehmet Uğur Ünverdi’nin duyguları, cümleleri yeralıyor. Bunlardan birkaçı:
-“Tarih bir milletin hafızasıdır. Hafızasını yitiren geçmişini yitirmiş demektir. Geçmişi olmayanın geleceği yoktur/Milli Mücadele tarihimiz açısından da büyük bir önem arzeden böylesine önemli bir eserin yayınlanmasında Uluborlu Belediyesi olarak katkıda bulunmaktan mutluluk duymaktayız”..
Sevgili Başkan.. Bu satırların yazarı olarak böyle bir yayının günyüzüne çıkmasından, çıkarılmasından dolayı bendeniz de mutluluk duymaktayım. Tebriklerimi sunuyorum efendim.
Prof. Dr. Ali Sarıkoyuncu, Yrd. Doç.Dr. Esra Sarıkoyuncu Değerli’nin birlikte yazdıkları önsözde de, tarihi gerçeklerin değerlendirildiği cümleler yeralıyor. Uluborlu’nun en az MÖ 3 bin yıllık bir yerleşim yeri olduğu anlatılıyor. Bizanslıların Uluborlu’ya “Ayvalar memleketi” anlamına gelen “Mordiaum” adını verdiklerini öğreniyoruz.
Sayfa 195’de yeralan (vefatla aramızdan ayrılmış) Mehmet Hanay hocanın “30 Ağustos Zafer Bayramı için” başlıklı şiirinden iki bölüm:
Ağustos ayının 26. günü,
Ordumuz kurmuştu büyük düğünü,
Gösterdik Yunan’a kıyamet gününü..
*
O gündür bize zincirleri çözdüren,
O gündür bize düşmanları ezdiren,
O gündür tarihe şanlı yazıları yazdıran…
GÜNÜN HABER VE DUYURUSU:
1. Yeni Söke Gazetesi 4778. sayısıyla 17. yayın yılına merhaba dedi.
2. Meslek Yüksek Okulu (Tefenni-Burdur) adresine kitap ve dergilerinizden gönderebilirsiniz.
***
İzmir ve Kütahya’dan iki kitap
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İzmir’de yaşayan şairlerimizden Hilmi Coşkun’la (Kul Hilmi), Kütahya ilimiz merkezinden Kadir Güven’in birer şiir kitabı var masamda. Bunlar sırasıyla;
HÜZÜN YOLCUSU
Hilmi Coşkun (Kul Hilmi)’un Hüzün Yolcusu adlı 92 sayfalık şiir kitabı, gülüm adlı şiiriyle başlıyor. Öteki şiirler gibi, hece vezniyle şekillendirilmiş, sayfaya aktarılmış bu şiir altı dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirde beklenilenler, beklenilenden gelmediği için, ortaya çıkanların getirdiği üzüntülerden bahsediliyor. Bir dörtlüğü bu şiirin:
Bakışın aklımı başımdan aldı,
Bir tatlı gülüşün ömrümü çaldı.
Hani mutluluğun nerede kaldı?
Sensiz hallerimi sormuyor gülüm..
Aynı duygular, sayfa 46 da da karşımıza çıkıyor “Yetmedi gülüm” başlığıyla. Bekletenlerin, fazla bekletme ısrarlarından vazgeçmelerini diliyor, dualarımız arasında yer veriyoruz efendim.
Hilmi Çoşkun: 1953 yılında Eskişehir’de doğdu. ilk şiir kitabını “Şiir Deryasına Damlalar” adıyla yayınladı.
ŞİMDİ HİCRAN VAKTİDİR
Kadri Güven’in 128 sayfalık şiir kitabı. Kütahya ilimiz merkezinden seslenen Kadri Güven için değişik imzaların görüşlerini ortaya koydukları, bunların sayfalara aktarıldıkları görülüyor. Bu isim ve imzalar:
Sevinç Atan, Esat Anık, adaşım İsa Kahraman ve son olarak şairimiz Kadri (Kadir) Güven.
Kitabın adı olan şiir 13 ncü sayfada karışımıza çıkıyor. Buradan bir dörtlükle devam edelim:
Bulutlar dolaşacak bundan sonra başlarda,
Teselli bulacağız anılarda, düşlerde,
Kavrulacak yürekler sönmeyen ateşlerde,
Yan yana sevgili, şimdi hicran vaktidir.
Kadri (Kadir) Güven şiirde epey mesafe almış. Gelecekte, bu mesafenin km. uzunluğunun artacağı, emin adımlarla sanat ve edebiyat alanımızda yürüyen bir Kadri (Kadir) Güven göreceğimizi belirtmek istiyorum.
Kadri (Kadir) Güven : 01 Şubat 1968 tarihinde Kütahya’da doğdu. Halen bir kamu kuruluşunda çalışan, nüfus cüzdanında (Kadri) ama, bilinen adının Kadir olduğu ifade edilen şairimizin bu ikilemi ortadan kaldırmasını tavsiye etmeliyiz. Çünkü, nüfus cüzdanındaki kayıtlar esas alınmalıdır. Gelecekte, sanat ve edebiyat alanındaki kayıtlarda bazı ve önemli karışıklıklar olabilir, görünebilir..
Kadri (Kadir) Güven’in bazı şiirlerinin bestelendiğini de kaybedelim, tebriklerimizle, sevgi ve saygılarımızı sunalım efendim.
GÜNÜN SÖZLERİ:
1. İsa Kayacan, isminin himmetiyle ve azminin gücüyle başarının sınırlarını parçalayan bir kültür dehasıdır. (Baki Yıldırım: İleri Gazetesi Ceyhan 25.11.2009)
2. Türk dili giderek yozlaşıyor. (Yavuz Bülent Bakiler, Bursa, 06.12.2009)
3. Mutlu gelecek, ilim de ve dinde’dir. (Hacı Ferhat Mirza, Bakü-Azebaycan)
***
Hilmi Can’dan:
Türkmendağlı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bir şiir etkinliği (Yozgat’taki Sürmeli şiir şöleni) sırasında bana ulaştırılan kitaplardan birinin imza sahibi: Hilmi Can.
Kitabının adı: Türkmendağlı Damla Damla Şiir.
Hilmi Can Eskişehir’de yaşayan, buradan seslenen şairlerimizden biri.
184 sayfalık şiir kitabı, Hilmi Can’ın biyografisinin verilişiyle başlıyor. Sonra yine Hilmi Can’ın “Benim Dünyam” adlı, başlıklı bir sunuşu var. Buradaki imzadan anlıyoruz ki, kitabın adı Hilmi Can (Türkmendağlı) olarak verilişin bir yansıması yansıtılması olarak ortaya çıkmış, okurlarıyla buluşturulmuş.
Uzunca bir şiir, “Affet Rabbim” le söze başlanıyor. Bu şiirin dörtlüklerinden birinde şöyle denilmekte:
Yaradanım tek ümidim Allahım,
Yüce Rabbim, günahkârım, harabım,
Gece gündüz günahlardır serabım,
Affet Rabbim, affet beni, günahtan..
Hilmi Can dünyasında, Yunus ile Mevlana’dan gelen duygu bütünlüğü, her türlü dermanın yaradanda bulunduğu sıralanırken, özlemler birbir mısralara aktarılır, şekillendirilir.
Ve gül ile bülbül muhabbeti duygular arasından sıyrılıp çıkarken, bir Yörük güzelinden sözedilir sayfa 127’deki şiirde. Altı dörtlükten meydana gelen bu şiirin dörtlüklerinden biri efendim Hilmi Can imzasıyla:
Sarı saçlarının perçemi olsam,
Hasretim biter mi seninle kalsam,
Severmisin diye, ben sana sorsam,
Canımsın, sevdamsın, Yörük güzeli.
Burada bir parantez açıp, Hilmi Can imzasının, adı ve soyadının kitabın ön kapağındaki imzadan başka, her şiirin altına konuluşunun yanlış (fazla) olduğunu kaydetmeliyiz. Ön kapaktaki Hilmi Can imzası yeterli olmalıydı.. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
Hilmi Can: 1943 yılında Eskişehir’e bağlı (merkeze bağlı) Türkmendağındaki eski adı Işıkkelek, yeni adı Yukarı Kalabak köyünde doğdu. İzmit Atatürk lisesinde okudu. Eskişehir’de 20 yıldan fazla esnaflık yaptı. Yunus ve doğa aşığı olan Hilmi Can “isterim ki, her okuyan şiirlerimde kendisinden bir şeyler bulsun” diyor.
KADIN
Ankara’lı şairlerimizden Yanık Ahmet Şahinoğlu, “Kadın” başlıklı, adlı şiirinde, sevda yollarından, bu yolların uzunluğundan sözediyor. Anılan şiirin bir dörtlüğü:
Amansız ateşi içime attın,
Gönül aynasından közüme baktın,
Yaktın ya vefasız sen beni yaktın,
Beni kast eyleyen sen güzel kadın..
Sağlık ve başarılı bir yaşam diliyorum efendim.
GÜNÜN SORUSU: HABER KAÇA?
İğneyi başkasına batırmakta pek mahir olan Bizim Mahallenin mensupları çuvaldızı da kendilerine batırmaktan korkmamalılar artık. Kimseyi zan altında bırakmak istemiyorum, yarası olan gocunsun. Gittiği tören görüntülerinini, haberlerini para ile satmak gazeteciliğin hangi kuralı bilen var mı? Gazeteciliğin etik kurallarının arasında böyle bir madde var mı?
Gazeteciliği ayaklar altına almaya kimsenin hakkı yok. Vücudun ifrazatını atması gibi. Gazetecilikte ifrazatları atmasını bilmelidir.(Mesut Madan: Yenigün Gazetesi, Burdur 11.11.2009)

Hiç yorum yok: