25 Aralık 2009 Cuma

Türk Halk Kültürüne 2009 Hizmet Ödülleri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Ankara’da bulunan, Prof. Dr. İrfan Ünver Nasrattınoğlu’nun Genel Başkanı olduğu Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu’nun 1981 yılından bu yana geleneksel olarak verdiği, Türk Halk Kültürüne Hizmet Ödüllerinin 2009 yılına ait olanları, 12 Aralık 2009 tarihinde, Ankara-İLESAM Salonunda düzenlenen bir törenle sahipleriyle buluşturuldu.
Prof. Dr. İrfan Ünver Nasrattınoğlu, ödül töreni öncesi yaptığı konuşmada; 1955 yılında Ord. Prof. Dr. Mehmed Fuad Köprülü ve dönemin üniversite hocalarınca kurulan Halk Kültürü Araştırmaları Kurumunun, halk kültürümüze hizmet verme gayreti içinde olduğundan sözederek, “Kültür faaliyetlerimiz maalesef turizmin kuyruğuna bağlanmış gibidir. Milli Kültür Bakanlığı kurulmalıdır” dedi.
Türk Halk Kültürüne 2009 Hizmet Ödüllerinin sahipleri ve kısa biyografileri üzerine kısaca bir göz atalım:
1- Prof. Dr. Hayriye Yenisoy: Bulgaristan’ın Filibe kentine bağlı Krimçim kasabasında 1934 yılında doğdu. 1991 yılında Türkiye’ye göç eden, AÜ. DTCF Bulgar Dili ve Edebiyatı bölümünü kuran, burada öğretim üyesi olarak çalıştıktan sonra bir sürede Muğla Üniversitesinde çalışan Yenisoy, sonra emekli oldu.
2- Prof. Dr. Mustafa Arlı: 1945 yılında Beypazarı’nda doğdu. A.Ü. Ziraat Fakültesinden mezun olan Arlı, halen mezun olduğu Fakültenin Ev Ekonomisi ve Y. Okulu El Sanatları Bölüm Başkanlığı görevini sürdürüyor.
3- Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali: 1973 yılında Oxford Üniversitesinden mezun oldu. Celal Bayar Vakfı yönetim kurulu üyesi olan Naskali, MÜ Fen Edebiyat Fakültesi Dekanlığı başta olmak üzere değişik görevlerde çalıştı.
4- Dr. Halide Kuliyeva-Kafkaslı: Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de doğdu. Azerbaycan Devlet Üniversitesi Şarkiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. 1996’da Milli İlimler Akademisi Z. M. Bünyadov Adına Şarkiyat Enstitüsü Türk Filolojisi Bölümünün müdürü olarak çalışmaya başladı.
5- Yrd. Doç. Dr. Hülya Serpil Ortaç: 1966 yılında Ankara’da doğdu. 1986 yılında Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi El Sanatları Eğitimi Bölümünden mezun oldu. Halen GÜ.Mesleki Eğitim Fakültesi El Sanatları Bölümü Tekstil Dokuma ve Örgü Ana Bilim Dalında görev yapıyor.
6- Dr. Gülin Öğüt Eker: 1965 yılında Samsun’da doğdu. 1986 yılında Hacettepe Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. Mezun olduğu bölümde öğretim elemanı olarak görev yapıyor.
7- Prof. Dr. Ali Rafet Özkan: 1964 yılında Çandır’da doğdu. 1988 yılında Erzurum Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu.
8- Baybars Gülensoy: 1964 yılında Ankara’da doğdu. 1988 yılında Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi, Resim-İş Eğitimi Bölümünden mezun oldu. 1991 yılında Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim-İş Eğitimi Bölümünde göreve başladı.
9- Şefik Türkmen: 1949 yılında Akçaabat Çınarlık Köyünde doğdu. 1994 yılından bu yana Akçaabat Belediye Başkanlığı görevini yürütüyor. KTÜ İnşaat ve Mimarlık Fakültesi mezunu.
10- Eralp Adanır: 1964 yılında Kıbrıs Limasol’da doğdu. AÜ-AÖF Halkla İlişkiler bölümü mezunu.
11- Soner Yalçın: 1960 yılında Yozgat-Yenifakılı ilçesinde doğdu. Elazığ FÜ. Fen Edebiyat Fakültesi Antropoloji bölümünden mezun oldu. Halen Kültür ve Turizm Bakanlığı Geleneksel El Sanatları ve Mağazalar İşletme Müdürü olarak görev yapıyor.
12- Süray Vural: 1942 yılında Mersin’in Mut ilçesinde doğdu.
13- Ünal Türkeş: Bodrum Turgutreis Akçaalan doğumlu. Gazeteci.
14- TRT Balkan Havası Programı. ***
Prof. Dr. İrfan Ünver Nasrattınoğlu:
Milli Kültür Bakanlığı Kurulmalı

Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Ankara’da olan bir kuruluşumuz var. Adı: Halk Kültürünü Araştırmaları Kurumu. Bu kuruluşun Genel Başkanı Prof. Dr. İrfan Ünver Nasrattınoğlu. Her yıl (geleneksel hale gelen) Türk Halk Kültürüne Hizmet Ödülleri veriyor. Bu ödüller 1981 yılında verilmeye başlandı.
2009 yılına ait Türk Halk Kültürüne Hizmet Ödülleri 12 Aralık 2009 tarihinde, Ankara’da İLESAM salonunda sahiplerine ulaştırıldı.
Prof. Dr. İrfan Ünver Nasrattınoğlu, 2009 yılı ödüllerinin verilişi öncesi anlamlı, üzerinde durulması gereken bir konuşma yaptı. Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu ve çalışmalarıyla ilgili bilgiler verdi. Bu bilgiler arasından seçtiklerimiz:
1- 1955 yılında, Ord. Prof. Dr. Mehmet Fuad Köprülü ve dönemin Üniversite hocaları tarafından kurulan Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu, o günden bu yana, son derece zengin olan Türk Halk Kültürünün derlenmesi, belgelenmesi ve değerlendirilmesiyle ilgili çalışmalar gerçekleştirmiştir.
2- Halk Kültürü bütün kültürlerin ana kaynağıdır. Folklor, başlı başına bir bilim dalı olduğu gibi, öteki bütün bilimlerle doğrudan ve dolaylı olarak ilişkilidir. Bu bilimin önemini bizden önce yabancılar anlamışlar, yaptıkları araştırmalar sonunda, Türk Halk Kültürünün çok önemli ve değerli özellikleri sahip olduğunu yayınlarla ortaya koymuşlardır.
3- Türk mutfağı dünyanın en zengin mutfağıdır. Türk halk oyunlarının, kostüm ve figür zenginliği dünyanın başını döndürmektedir. Gelenek ve göreneklerimiz, el sanatlarımız ve zenaatlarımız, başlı başına ilgi kaynağı olmaktadır.
4- Ne yazık ki; bugün müstakil bir Kültür Bakanlığımız yoktur ve kültür faaliyetlerimiz maalesef turizmin kuyruğuna bağlanmış gibidir. Halk kültürüyle ilgili Genel Müdürlük kapatılmış, bu konudaki çalışmalar Eğitim Genel Müdürlüğü bünyesinde yapılmaktadır. Oluşumunda bizim de katkımız bulunan, Folklor İhtisas Kütüphanesi, ortadan kaldırılmış buradaki eserler Milli Kütüphane’deki öteki kitapların arasına karıştırılmıştır.
Biz, Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu olarak, Milli Kültür Bakanlığı kurulmasını ve bu Bakanlık içerisinde de bir “Halk Kültürü Araştırmaları Genel Müdürlüğü” nün oluşturulmasını temenni ediyoruz.
Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu’nun faaliyetlerinden bazılarının sıralanışı:
5- Ahilik Devlet ve Atatürkçülük Sempozyumu,
- Eskişehir Nasrettin Hoca Sempozyumları,
- Adana-Karacaoğlan ve Çukurova Halk Kültürü Sempozyumları,
- Uluslararası Niğde Festivalleri,
- Afyonkarahisar Araştırmaları Sempozyumları vd.
6- KKTC-A. Yesevi ve T. Halk Edebiyatı sempozyumu,
- KKTC-Folklor ve Küreselleşme Paneli,
- Kırım’da uluslararası nitelikli 3 büyük sempozyum ve çeşitli etkinlikler,
- Bulgaristan’ın Şumnu ve Rusçuk kentlerinde düzenlenen “Bulgaristan’da Türk Halk Kültürü Sempozyumu” vd.
***
Aylık Sevgi Dergisi: Yesevi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bir İstanbul seyahatim sırasında, 1970’li yıllarda başlayan dostluğumuzun sahibi, Erdoğan Aslıyüce’yle yeniden karşılaşma fırsatını yakaladım.
Tanıdığım günlerdeki yoğunluğunda hiç azalma olmamış. Yılların alıp götürdükleri var fiziki bakımından. Olgunlaşan, olgunlukla birlikte dimdik ayakta ve kaleminin başında olduğu gerçeğiyle selamlaştık.
Değişik kitaplarıyla aylık yayınladığı Yesevi Dergisinin 171 ve 191 nci sayıları bana ulaştı.
Yesevi Dergisinin kimliğine bakıyoruz: Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Erdoğan Aslıyüce. Yayın Danışmanları var. Ayrıca Sanat Danışmanı: Yrd. Doç.Dr. Nermin Özcan Özer, Halkla İlişkiler Müdürü: Mehmet Demirtola, Hukuk Danışmanları: Av. Süleyman Uz, Av. Abdülkadir Kayabalı.
Yönetim yeri: Küçük Ayasofya Mhl. K. Ayasofya Cad. Hüseyin Ağa Menderesi No: 13 Kadırga-Sultanahmet-İstanbul. (Yesevi’nin 192. sayısı da yayınlandı).
171 nci sayının kapağındaki anonslardan:
- Oğuzhan Anadolu’da: Oğuz Kağan’ın Başkenti Antakya,
- Çanakkale sırtlarından duygu seli,
- Kültürümüzün dini kaynaklarından Ebu Hanife,
1991 nci sayı Kasım 2009 ayına ait. Kapakta şehitlerimizin cenazeleri, hüzün bütünlüğü var görüntü olarak.
Erdoğan Aslıyüce, Adım Adım Türkiye serisinde; Kırıkkale, Kastamonu, Adıyaman, Trabzon, Çanakkale illerimizle, Ceyhan, İskenderun ilçelerimize ait önemli araştırmalar ve yayınlar gerçekleştirmiş. Derginin iç kapağındaki sayfa görüntüsünden anlıyoruz.
Kasım 2009 ayına ait 191 nci sayının taşıyıcısı Yesevi dergisinde imzaları görünenlerden bazılarının sıralanışı:
- Erdoğan Aslıyüce, Ahmet Özdemir, Ali Osman Özcan, A. Vehbi Ecer, Metin Akar, Yusuf Gedikli, İsmetullah Yesevi, Şükrü Karaca, Hasan Akar, Ramazan Özey, B. Gülensoy vd.
Yurtdışı temsilcilikleri de bulunan Yesevi Dergisi, dizgi, baskı ve sayfa düzeniyle, beğenilen, aranılan, alkışlanan bir genel görüntü ortaya koyuyor. Tebriklerimizi sunuyoruz efendim.
CÜMLELER OLARAK
1- Şeyh Ubeydullah 20 bin kuruş aylık bağlanmasını istediği anlaşılıyor ve 1883’de Hicaz’da ölüyor. Ama, oğlu Abdülkadir 1925’de Şeyh Sait isyanının elebaşısı olarak idam ediliyor. Şeyh Ubeydullah’ın 1879’larda söylediği yalanlar bugün de aynen devam etmiyor mu? (Erdoğan Aslıyüce)
2- Sekizinci Geleneksel Uluslararası Karacaoğlan Şelale Şiir Akşamları 28 Eylül 01 Ekim 2009 tarihleri arasında Tarsus’ta yapıldı. Tadı damağımızda, coşkusu yüreğimizde kalan bir etkinlik (Ahmet Özdemir)
GÜNÜN SÖZÜ: Her şeyden önce bir hedefiniz olmalı. Çalışmak ve çalıştığını tutmak çok önemli… (Mehmet Cadıl, Bucak-Burdur)
***
Bizim Gazete
Prof. Dr. İSA KAYACAN
“Bütün gazeteler bizimdir” diyebilir miyiz?. Elbette hayır. Bizim olan, bize ait olan gazete veya gazeteler olmalıdır, vardır.
Gazeteci-Yazar dostum Ahmet Özdemir aracılığıyla bana ulaştırılan, Merkezi İstanbul’da bulunan Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin yayınorganı olan “Bizim Gazete”nin 16 ve 18 Kasım 2009 tarihlerine ait iki sayısı var elimde.
Sekiz büyük sayfalık görünümüyle, getirdiği haber ve makale yazılarıyla bir zenginlik ortaya konuluyor.
Bizim Gazete’nin Türkiye Gazeteciler Cemiyeti adına sahibi: Orhan Erinç, Genel Koordinatörü: Ulvi Yanardağ, sorumlu yazı işleri müdürü: Aydın Soylu olarak kimlikte karşımıza çıkıyorlar.
Her iki sayının manşetlerine bakıyoruz:
1- Bu yıl 10’ncusu gerçekleştirilen Alman-Türk Yerel Gazetecilik Semineri sona erdi: Özgür gazetecilik yapmak zorlaştı.
2- Ankara 9. İdare Mahkemesinden “Basın Özgürlüğü” dersi.
Sonra, Basın - Yayın Enformasyon Genel Müdürü Salih Melek’in bir açıklaması: Basın kartına yeni indirimler.
Öteki haberler. Bizim Gazete’nin iki sayısında yazıları yeralanların cümlelerinden bazı seçmeler vererek devam edelim:
- Standımız artık küçük geliyor. Alanımızın daha da büyümesi lazım (Suat Töre)
- Türkiye’de dini özgürlükler hiçbir zaman baskı altına alınmamıştır (H. Tamer İnal)
- Eğer bu ülkenin Sağlık Bakanı domuz gribine karşı halkın gözünü korkutarak paniğe yol açarsa olacağı budur işte (Yılmaz Tunçkol)
- Her şey antrenmana bağlı değil. El ayak uzunlukları iklim faktörlerine de bağlı (Necat Aşkın)
- Bizler Türk toplumu olarak yerleşik örf ve adetleri olan bir toplumuz (Nilgün Serimoğlu)
- Biz yüzyıllar boyu Anadolu topraklarında Alevi-Sünni ayırımı yapmadan birlikte yaşadık. Anadolu’da farklı inançlar yadırganmadı. Hoşgörü ile yaklaştı tüm kişiler birbirine. Hoşgörüleri, şakalara, fıkralara yansıdı (Ahmet Özdemir)
- Sade vatandaş olarak bana soracak olursanız; galiba bundan böyle tek çare, milletvekillerini Meclis Genel Kurulu’na giderken nazikçe uyarmak (Taylan Erten),
- Türkiye’deki genel kanı şudur: Herkes dinleniyor (Fikret İlkiz)
- Her zaman değerli destek ve yardımlarını gördüğüm, gazeteci büyüğüm Nail Güreli’nin son yayınlanan “Dünden Bugüne Babıali” isimli kitabını bir solukta okudum (Önder Balıkçı),
- İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin AKM’den sonra Süreyya Operası’ndaki etkinlikleri, binanın yetersizliğine karşın durmuyor ve yapımlar başarıyla sürüyor (Hayati Asılyazıcı)
- En çok trafik kazası, en çok adam öldürme ve yine en çok gasp ve soygun olayları bu İstanbul’da meydana gelir (Tarık Dursun K.)
***
Konya’dan bir dergi: Ihlamur
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bana ulaşan, ulaştırılan dergilerden bir yenisi, bir başkası. Adı: Ihlamur.
Konya’da yayınlanıyor. Kültür, sanat ve edebiyat dergisi. Mevsimlik olarak günyüzü görüyor. İkinci sayısı masamda.
Ihlamur’un kimliğine bakıyorum. İmtiyaz sahibi :Hakan Sarı, Genel Koordinatör: Fatma Hıdıroğlu. Sorumlu yazı işleri müdürü: Seval Oğuz. Yayın yönetmeni: Yasin Altınbay. 2. sayısının yayın danışma kurulu: Harid Fedai, Kubilay Beliği, Hayrettin İvgin’den oluşuyor.
Ayrıca, Reha Bilir, Bedia ve Ahmet Koçakoğlu isimleri, derginin yayımında katkıları olanlar olarak görülüyor. Temsilcilikleri var, yurtdışında ve yurtiçinde.
Hakan Sarı imzalı bir başyazı-sunuş dikkat çekiyor. Derginin içeriği hakkında bilgiler veren bir yazı, sunuş, ilksöz bu.
Ihlamur’un sayfalarında yeralan isim ve imzalara bakıyoruz. Bunlardan bazılarının sıralanışı:
-Prof. Dr. Salim Sakaoğlu, İbrahim Sağır, Bahattin Karakoç, İsa Kahraman, Hayrettin İvgin, Abdurrahim Karakoç, Zeynel Beksaç, İlkan San, Zeki Oğuz, Melâhat Ürkmez, Aslan Baykara, Hasan Karayel, Şerife Korkmaz, Mustafa Kadıoğlu vd.
Burada, 2008 Orhan Şaik Gökyay Şiir Ödülü’nün Yavuz Bülent Bakiler’e verildiğini öğreniyoruz, görüyoruz. İsabetli bir değerlendirme olmuş. Tebriklerimizi sunuyoruz efendim.
Ayrıca, Birleşmiş Milletler Puşkin Edebiyat Ödülünün Hayrettin İvgin’e verildiğine ilişkin haber de sevindiriciydi. Burada da tebriklerimizi sunuyoruz efendim.
Bu arada, Konya’da yayınlanan Çalı Dergisinin 100 yaşına basması, “Dalya” demesi de sevindiğimiz başka gelişme ve haberlerden biriydi. Bir tebrik sunma işlemimizi de burada gerçekleştirelim.
Bahaddin Karakoç hocanın “Ihlamurlar çiçek açtığı zaman” adlı, başlıklı şiiri, Ihlamur dergisinin 6 ve 7 nci sayfalarında yeralıyor. Bu şiirin ilk bölümü efendim: - Dilimde sabah keyfiyle yeni bir umut türküsü,
Kar yağmış dağlara, bozulmamış ütüsü,
Rahvan atlar gibi ırgalanan gökyüzü,
Gözlerimi kamaştırsada geleceğim sana,
Şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma bana,
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Ihlamur dergisi, benzerleri arasındaki farkıyla dikkat çekiyor. Yazışma adresi: Bosna Hersek Mah. İlyas Sok. No: 1-15 Selçuklu-Konya 0090-505 933 91 33
İbrahim Sağır’ın “Nasreddin Hoca” adlı, başlıklı şiirinin bir dörtlüğüyle noktamızı koyalım. Buyurun:
Türklük dünyasının zeka güneşi,
Asırlar geçti de gelmedi eşi,
Hikmette Yunus’un gönül kardeşi,
Çağları doldurur, Nasreddin Hoca.
GÜNÜN SÖZLERİ:
1. İnsan, gördüğü, duyduğu kadardır.
2. Hayatın derinliğini bilmeden yaşamak, onun içinde boğulmaktır. (Hacı Ferhat
Mirza, Bakü-Azerbaycan)
***
Muhlis Salihoğlu’nun Güney Şarkıları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiir kitapları. Ülkemizin değişik yerlerinden, yerleşim birimlerinden gelen şiir kitapları.
Bunların bir yenisi, bir başkası Kilis ilimiz merkezinden Muhlis Salihoğlu’na ait.
Adı: Güneş Şarkıları.
104 sayfayla 2009 yılının son aylarında yayınlandı. Sayın Salihoğlu’yla dostluğumuz yılların gerilerine dayanıyor. Güney Şarkıları kitabının ön sayfasına yazdığı ithaf cümlesi:
-“Yılların eskitemediği, değerli araştırmacı, yazar dostum İsa Kayacan üstada sevgi ve saygılarımla”.
Bu cümle beni duygulandırdı, yılların gerilerine götürdü. Teşekkürler Sayın Salihoğlu, teşekkürler.
Muhlis Salihoğlu imzalı bir sunuş var ilk sayfaların ikisinde. Buranın bir yerinde, “Şiir bir tutku, şiir bir sevgi, şiir bir yaşam gerçeği; erdem duygu, ses, imge, düş, dostluk, dürüstlüktür” deniyor.
Kitabın adı olan şiir: Güney Şarkıları;
-“Gün ışıyor/Geçmiş sevda kurdu kemiriyor içimi/Gün ışıyor” mısralarıyla başlıyor.
Kilis için duyguları var Muhlis Salihoğlu’nun, Kilisli Muallim Rıfat’ın anısına notuyla, girişiyle yazdığı. Buranın bir dörtlüğü efendim:
Gurbette sensiz sofram, yenilir aşım olmaz,
Senden ayrı kalınca çekilir başım olmaz,
Unutup giden aydın, erce yoldaşım olmaz,
Bir soluk, bir besindir; Kilis can kaynağımdır.
Kilis günlüğü, Kilisimin bağları (Kilis mektubu) şeklinde devam eden, sürüp giden şiirler, anlatımlar.
Muhlis Salihoğlu, şiirin temelinde vardır, kökündeki kılcal damarların getirdiği su berraklığı görüntüsünün sahibidir. Bu yüzden, Kilis O’nun sevgilisi, can damarı, yaşam biçimidir. Kilis uzun uzun anlatılır mısralarında. “Sen ey Kilis/Kanadı yok anılarda mısın?” diye sorar.
Dörtlükler, hep uzun mesafeli, uzun soluklu anlatımlar zincirinin halkaları gibidir Muhlis Salihoğlu’nun şiirlerinde. Sayfa 66’dan bir dörtlük:
Dünkü yaşam yarına gül bahçesi bıraksın,
Yarınlar, dünün sevgi çanlarını çaldırsın,
Pencereler açıkken güneş vurmalı her gün,
Balkonumuzda çiçek saksıları çoğalsın.
Muhlis Salihoğlu: 1948 yılında Kilis’te doğdu. Kilis kent gazetesindeki muhabirliğiyle, seri röportajları ve yazılarıyla yayın hayatına başladı. Ilgaz, Çaba, Çağrı, Güney, Yeditepe, Türk Dili ve Zeytindalı dergilerinde yazdı. Yapı ve Kredi Bankasından emekli oldu.
***
Ece Köyünde Akşam, şiirinin öyküsü
Prof. Dr. İSA KAYACAN
1958 yılı ortaları. Burdur ili, Tefenni ilçesine bağlı Ece Köyü. Köyde, evlerde su yok. Elektrik yok Kanalizasyon düşünceler arasında yer almıyor. Tarlalarda, genelde karasabanla-öküzlerle çiftçilik yapılıyor.
Orak biçme, ekinlerin toparlanması elle yapılıyor. Taşınması öküzlerin çektiği kağnılarla. Köyde, ev halkının tümü çalışıyor.
Ece köyünde bir katlı, geniş tahtalığı ve 4 odası bulunan toprak damlı evimizin geniş bir bahçesi var. Çalılarla çevrili bu bahçenin bitişiğinde, suyu oldukça soğuk bir kuyu bulunuyor.
Kuyunun bakımı, rahmetli babam tarafından yapılıyor. Babam, hayır işlerinin önderi durumunda. Bu kuyunun kovasının düşmesi, etrafındaki tahtaların, bütünlüğünün bozulması, arızalanması gibi aksaklıklarla hep babam ilgileniyor. Bu ilgi sürekli ve seve seve yapılan bir hizmet görünümü arzediyor.
Akşamüzeri orak tarlasından gelen kadınlar, kızlar bu kuyudan su ihtiyaçları için, kuyunun başında toparlanıyor, sırayla su çekiyorlar, kaplarıyla taşıyarak evlerindeki ihtiyaçları için kullanıyorlar.
Bu arada, kuyu başındaki özellikle genç ve güzel kızlar, kendi aralarında sohbet edip, birbirleriyle şakalaşıyorlar. Zaman zaman maniler ve türküler mırıldanarak aralarındaki tatlı sohbeti sürdürüyorlar.
Bende İsa Kayacan olarak, bizim kocakapının üzerindeki toprak damın üzerinden, çok yakın olan kuyuya ve su çekenleri sürekli izliyorum.
Üstten baktığım için, kadınlar ve kızlar beni görmüyorlar. Bu kızlar arasında beğendiklerim, değişik hayallere kapıldıklarım bile var.
Bu genel tablo içerisinde, etkilendiğim, hayal dünyasına daldığım zamanlar oluyor.
Ve efendim, işte böyle bir günde, şiirsel duygularım ayağa kalkarak dörtlükleri alt alta getiriveriyorum. Bu şiirin adı önce “Köyde Akşam” dı. Sonra “Ece Köyünde Akşam” oldu. Buyurun bu şiiri birlikte okuyalım.
ECE KÖYÜNDE AKŞAM (İsa Kayacan -1958)
Kerpiç evimizin bahçesinde,
Derince bir kuyu vardı kuyu.
Bütün akşamın şirin sesinde,
Köyün halkına yeterdi suyu.
*
Akşama doğru bir ay ışığı,
Çıkardı çalılar arasından,
Elinden atar ağaç kaşığı,
Sonra gençler, gönül yarasından.
*
İşte nur yüzlü ayın önünde,
O uzun boylu ince ağaçlar.
Böyle bütün eğleniş gününde,
Neş’elenir sümbülü yamaçlar.
*
Bu yamaçların ta eteğinde,
Görünür selvilerin gölgesi.
Sonra arıların peteğinde,
Bir vızıltı, bir de ezan sesi.

Hiç yorum yok: