28 Temmuz 2009 Salı

Muharrem Demirbaş
Yılın değil “yılların babası”
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yılda bir kez, Haziran ayının haftalarından birinde, “Babalar Günü” kutlanıp geçiyor, geçiştiriliyor.
Öyle babalar var ki, bir yıl değil, “yılların babaları” olarak ilan edilmeliler, kabul edilmeliler.
Ankara’da bu örneklerimizin içinde yer alan, başında yer alan, şair-yazar ve araştırmacı Muharrem Demirbaş örnek olarak gösterilebilir.2009 yılı itibariyle 67 yaşının içinde olan Demirbaş, Bağ-Kur emeklisi.Biri özürlü beş çocuk sahibi. Dört yıldır bakmakta olduğu annesi kanser hastası. Eşini 8 ay önce kaybetmiş.
Geride bakmakla yükümlü olduğu 98 yaşında bir annesi ve yirmili yaşlarda özürlü bir kızı var.
Üstelik Muharrem Demirbaş beş yıldır prostat kanseriyle mücadele ediyor. Bu konuda, “Ölüm Allah’ın emri. Benim tek derdim; öldükten sonra annemin ve kızımın zor durumda kalmaları.” diyor.
Muharrem Demirbaş, yıllardır yaşadığı zor ve çetin hayatını, Allah’ın bir sınavı olarak görüyor, böyle kabul ediyor.Asla yakınmıyor, dert yanmıyor. Aksine arkadaşı olan merhum Haluk Nurbaki ‘nin dediği gibi; Allah’ın kendisine cenneti kazanması için verdiği bir fırsat olarak değerlendiriyor.
Şiir kitapları bulunan Muharrem Demirbaş, değişik dergi ve gazetelerdeki yazı ve şiirleriyle dikkat çeken isim ve imzalarımız arasında yer alıyor. 2009 yılında, memleketi Çankırı’nın dernekler konfederasyonu tarafından “yılın örnek babası” seçilmesi dolayısıyla, gururlu ve burukluk içinde görünen Muharrem Demirbaş, ödülünü alırken hem üzüntülü, hem sevinçliydi.
Muharrem hocayla sohbete başladınız mı, hayatın anlamını daha net ve açık görür hissedersiniz. O annesi için, “Osmanlı çınarı” deyimini kullanıyor. Sağlık sorunları, nedeniyle abdest almada zorlanan annesinin abdest suyunu döken Muharrem Demirbaş, annesinin ayaklarını yıkarken, “Oğlan çocuğunun kadına hizmet etmesi doğru değil evladım ama ne yapayım.” demesi üzerine Muharrem hoca annesi üzülmesin diye;
-”Anne ben sana abdest aldırmakla sevap kazanıyorum. Aslında sana değil, ben kendime hizmet etmiş oluyorum. Senin hayır duanı alayım yeter. Ama benim için en büyük mükafat senin hayır duandır. Sen, benim Allah’ın rızasını kazanmamı istemez misin?” diye cevap veriyor.
Muharrem Demirbaş’ın 5 çocuğundan biri olan küçük kızı menenjit hastalığı geçirmiş ve özürlü hale gelmiş. İhtiyaçlarını kendisi karşılayamıyor. Tuvalet ve diğer ihtuyaçlarını da babasının yardımıyla gideriyor. Aşırı gürültülü ortamlardan rahatsızlık duyuyor ve mahallenin çocuklarını kıskanıyor. Zeka yaşı 5 yaşındaki bir çocuğunkiyle aynı.
Muharrem Demirbaş’ı sadece kutlamak yetmez. O’nu anlamak, O’nun yanında yer almak gerekli. Bu yüzden, Muharrem Demirbaş’ın bir yıl için değil, yıllar için “yılların babası” olduğunu ilan ediyorum efendim. Tebrikler Muharrem hoca, tebrikler. Seni seviyoruz, sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz. Sen örnek ve sürekli alkışlanacak bir babasın.
***
Yozgat
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yerleşim birimlerimizle, il ve ilçelerimizle, belde ve köylerimizle ilgili araştırma, yorum ve değerlendirmeler, eldeki, masa üstündeki yayınlarla, yapılıyor, yapılabiliyor.
Yozgat ilimiz için, “yiğidin harman olduğu yer” ifadesi, yorumu kullanılıyor. Coğrafi açıdan baktığımızda Yozgat; İç Anadolu Bölgesinin orta kızılırmak bölümünde yer almaktadır.Kuzeyinde Çorum, Amasya ve Tokat, doğusunda Sivas,batısında Kırıkkale ve Kırşehir, güneyinde Kayseri ve Nevşehir illeriyle çevrilidir.
10. Sürmeli Festivali kapsamında 04 Temmuz 2009 tarihinde Yozgat merkezinde, Yozgat Şairler ve Yazarlar Birliği’nin koordinatörlüğünde, Valilik ve Belediye Başkanlığı’nın katkılarıyla gerçekleştirilen “Şiir şöleni” sırasında bana ulaştırılan ve genellikle Yozgat Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü imzasının taşıyıcısı yayın ve dökümanlara bakıyorum.Bunlar:

1-Yozgat Kent Tarihi (240 sayfa)
2-Termal kaplıcalarıyla Yozgat,
3-Bozok diyarı (Yozgat’la ilgili tarihi fotoğraflar-siyah-beyaz)
4- Yozgat antik kentleri,
5-Yozgat,
6-Kazankaya Kanyonu Yozgat-Aydıncık,
7-Yozgat il haritası,
8-Yozgat balgeseli (cd)
9-Yozgatlı şair Salim Gülbahçe’nin şiir kitabı
10-Şehriyar, aylık kültür,sanat,edebiyat ve aktüalite dergisi, sayı: 13,2009.
64 sayfalık bu derginin sahibi: Derviş Tavşancıoğlu. Keyseri’de basılıyor. Yozgat’ta irtibat bürosu var.
Yozgat’ın tarihçesine baktığımızda gördüklerimizden:
-Yozgat’ın tarihi ve arkeolojik araştırmalarına halen devam ediliyor.Yozgat’ta ilk yerleşim izleri M.Ö 3 bine kadar iniyor. Anadolu’nun ilk merkezi devletini ve imparatorluğunu kurmuş olan Hititler döneminde Yozgat’ın başkent Boğazköy’e yakınlığı ve Alişar gibi önemli bir merkezi sınırları içerisinde bulundurması, M.Ö 2 bin yılda Anadolu’nun merkezinde, ne kadar öneme sahip olduğunu ortaya koymaktadır.
Yozgat, Sürmeli ve Ziya türküleri başta olmak üzere pek çok ünlü türkünün çıkış yeridir.
Ziya türküsünün öyküsü veriliyor Yozgat Kent Tarihi’nin 187 nci sayfasında.Ziya’nın yakışıklı bir delikanlı olduğu anlatılıyor. Yozgat’ın Karacalar köyünde yaşayan Ziya aynı köyden Fikriye adlı bir kızı sever. Fikriye’nin babası Karacalar Köyü’nün imamı Ali Hocadır. Ali Hoca Kızıltepe Köyü’ne imam olur. Ziya sık sık nişanlısını görmek için at üstünde gider. Ziya bir gün ekin sularken üşütmüştür. Karın ağrısı nedeniyle doktora gider. Fayda bulamaz. Bir hafta sonra ölür.
Ziya için bir başka söylenti vardır: İyi at binen, cirit oynayan Ziya, iki köy arasında oynanan ciritte attan düşer, orada ölür. Fikriye nişanlısının ani ölümü karşısında duyduğu acıyı şiire döker. Türkü ortaya çıkar. Ağıdın tamamı 30 kıtadır. Bu türkünün bir dörtlügü:
Çamlığın başında tüter bir tütün,
Acı görmeyenin yürüğü bütün,
Ziya’mın atını pazara tutun,
Gelen geçen Ziyam ölmüş desinler.
GÜNÜN HABERİ:
Burdur ilimize bağlı Bucak ilçemizde günlük yayınlanan “Oğuzeli Gazetesi“nce yayınlanacak. „Oğuzeli Gözüyle Burdur“ adlı kitabın yayın çalışmaları sürdürülüyor.
***
Kültürümüz içindeki
Burdur doğumlulardan (1)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Edebiyatımız içinde, Burdur çıkışlı isim ve imzalar olarak bilinen ve edebiyatımıza katkılarıyla onur ve gurur duyduklarımız vardır. Bunlardan bazıları şöyle sıralanmakta:
1-Şeyh Sinani Rumi Burduri: Burdur’un yetiştirdiği büyük bilginlerdendir. Bursa’da Ahmet Paşa Medresesinde müderris olarak görev yaptı. 1505 yılında vefat etti.Tepe mezarlığında toprağa verildi. Elyazması dört eseriyle biliniyor.
2-Fedayi Mehmet Dede: 16. yüzyıl tasavvuf şairi olarak biliniyor. Divan-ı Fedayi adıyla yazdığı divan, Milli kütüphanede bulunmaktadır. Ölümü 1577 olarak kaydediliyor.
3-Molla Sinan Burduri: Hamit ilinin Burdur beldesinden olan Molla Sinan efendi, Bursa’da Beyazıtpaşa, Edirne’de Taşlık Medreselerinde müderrislik yaptı. 1627’de Medine-i Münevvere’de mollalığı ihsan olundu. Mısır’dan gemi ile Yembu iskelesine çıkarak yola devam ederken, yolda vefat etti. Cenazesi Medine’ye getirilerek Cennetül-Bekada toprağa verildi.
4-Servi ya da Derviş Servi: Divan şairi olarak 16. yüzyılda yaşadığı biliniyor.Servi adı takma addır.1597 yılında vefat etti.
5-Halil Hamit Paşa: 1736 yılında doğdu. 1785 yılında vefat etti. Tezkerecilik, Reisül küttaplık ve sadaret Kehtüdalığı (içişleri bakanlığı) yaptı. 1782’de Sadrazam oldu. Daha sonra Cidde ve Habeşistan Valiliği’ne atanması üzerine, görevine giderken Bozcaada’da başı kesilerek öldürüldü.
6-Halil Efendi Burduri(Muhaddis): Sayılı bilginlerden olan Muhaddis Halil Efendi, Burdur ili Gölhisar ilçesi Kızıllar köyündendir. Müderris olarak pek çok talebe yetiştirdi. 1852 yılında Burdur’da vefat etti, Demircioğlu mezarlığında toprağa verildi.
7-Küçük Şeyh Mustafa Efendi: Burdur Müftülüğü yapan Mustafa Efendi 1824 yılında medrese içinde yeniden yaptırdığı Kütüphaneye 500 ciltlik kitap koyarak vakfetti. 1827 yılında vefatla aramızdan ayrıldı. Yaptırdığı kütüphane binasının güneyinde toprağa verildi. 8-Hattat Osman: 18. yüzyılda yaşadı. Kendisiyle ilgili fazla bilgi bulunamamıştır.
9-Hattat Kayışzade Hafız Osman Efendi: Burdur medeselerinde yetişti. Hayatını, Kur’an-ı Kerim yazmakla geçirdi. 106 Kur’an-ı Kerim yazdı. İstanbul Merkez Efendi mezarlığındaki kabir taşına (M.1984) yılı kaydedilmiştir.
10-Mehmet Öğütçü (Hatip Hoca): Açık fikirli, yenilik taraftarı değerli bir din adamı olan Mehmet Ögütçü, “İslam Dini” adında bir kitap yayınladı. 20 Ekim 1945 tarihinde vefatla aramızdan ayrıldı.
11-Ömer Rıza Doğrul: 1893 yılında doğdu. Mehmet Akif Ersoy’un damadı olan Ömer Rıza Doğrul, kuvvetli kalemiyle, Türk kütüphanesine önemli hizmetlerde bulundu. “Asrı Saadet” adındaki büyük islam tarihi “Tanrı Buyruğu” adındaki Kur’an-ı Kerim tercümesi başta olmak üzere telif ve tercüme 70’den fazla eser yazdı. 13 Mart 1952 tarihinde vefatla aramızdan ayrıldı.
12-Mehmet Hatiboğlu: 1877 yılında Burdur’da, vaizlik ve müftülük yaptı. “Ana Kaynaklarına Göre İslam Dini” ve “Usul ve Tatbikat” adlı kitapları yayınlandı. 23 Ekim 1945 tarihinde vefat etti.
13- A. Hamdi Kasapoğlu: 1907 yılında Burdur’da doğdu. Diyanet İşleri Başkanlığı’nda, Din İşleri Yüksek Kurulu üyeliği ve başkanlığı görevlerinde bulundu. “Halka Din Rehberi” adlı kitap başta olmak üzere değişik kitaplar yayınladı.19.05.1986 tarihinde vefat etti.
***
Kültürümüz içindeki
Burdur doğumlulardan (2)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
14-Prof. Dr. Halil İbrahim Kafesoğlu: 1914 yılında Tefenni ilçesinde doğdu. 1940 yılında Ankara DTCF’den mezun oldu. Değişik üniversitelerde Türk Tarihi profesörlüğü yaptı. İ.Ü Edebiyat Fakültesi Umumi Türk Tarihi kürsüsü başta olmak üzere bu alanda değişik yerlerde hizmet verdi. 1965 yılında Kültür Ocağı Başkanı, İstanbul Milliyetçi Öğretmenler Birliği Başkanı oldu. 1976 yılında Altan Deliorman ile birlikte Lise 1 ve 2 tarih ders kitaplarını yazdı. Bazı kaynaklara göre 17 Ağustos 1984 bazı kaynaklara göre de 1987 yılında vefat etti. Tefenni Lisesinin adı 1990 yılında “İbrahim Kafesoğlu Lisesi” olarak değiştirildi.
15-İbrahim Zeki Burdurlu: 1922 yılında Burdur’da doğdu. Gazi Terbiye Enstitüsü’nden mezun oldu. Lise ve Eğitim Enstitülerinde, Türkçe, Edebiyat öğretmenliği yaptı. Burdur Ortaokulu’yla, Burdur Lisesi’nde Türkçe öğretmeni olarak çalıştı. İlk kitabı “Toprak İnsanları”nı 1945 yılında yayınladı. Şiir ve araştırmalarının yanısıra, masallar ve oyunlar da yazdı.
İbahim Zeki Burdurlu’nun “Burdur” adlı şiiri, burayı ince desenli halıları, zeybeği, türküleri, üzümleriyle anlatmaktadır. 1984 yılında İzmir’de vefat etti.
16-Fakir Bayburt: 1929 yılında Yeşilova’ya bağlı Akçaköy’de doğdu. 1948 yılında Gönen Köy Enstitüsü’nü bitirdi. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nde ve bir yıl ABD Indiana Üniversitesi’nde okudu. Köy öğretmenliği başta olmak üzere değişik görevlerde bulundu.
Sanata şiirle başlayan Fakir Bayburt, köy gerçeklerini işleyen romanlar, öyküler, makaleler, film metinleri, romanlar, yazdı.Yılanların öcü, Tırpan, Irazcanın Dirliği kitaplarından bazıları olarak sayılıyor. Değişik gazetelerde yazıları da yayınlanan Fakir Baykurt, 12 Ekim 1999 tarihinde vefatla aramızdan ayrıldı.
17-Hüseyin Akbaş: 1927 yılında Burdur’da doğdu. Gönen Köy Enstitüsü’nde okudu. Anılarını “Gerçek Düşünce ve Eğitim” adlı kitapta topladı.
18-Halit Asım Demirsoy: 1918 yılında doğdu. 1941 yılında vefatla aramızdan ayrıldı. Ölüm temini işleyen şiirlerini “Ölüm” adlı kitapta topladı.
19-Azime (Karabulut) Korkmazgil: 1933 yılında Burdur Ağlasun’da doğdu. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümünü bitirdi. Değişik eğitim kurumlarında son olarak da Ankara Eğitim Enstitüsünde öğretmen ve yönetici olarak görev yaptı. Öykü yazarı ve ozan Hasan Hüseyin Kokmazgil’in eşi olan Azime (Karabulut) Korkmazgil 1986 yılından bu yana Ağlasun’da yaşıyor.
20-Özgül Özgüven: 1935 yılında Burdur’da doğdu. Ankara Tıp Fakültesi’ni bitirdi. “Yağmur Tutan Güzellik” adlı dördüncü şiir kitabını yayınladı.
21-Muammer Susuzlu: 04 Temmuz 1935 tarihinde Burdur’da doğdu. Orta ve lise eğitimini Burdur Lisesi’nde tamamladı. Değişik alanlarda çalıştı. “Yaşam” isimli şiir kitabıyla “Gülşen” adlı bir sanat dergisi yayınladı.20.07.2009 tarihinde vefat etti.
22-Prof. Dr.Ethem Ruhi Fığlalı: 08.12.1937 tarihinde Burdur’da doğdu. AÜ İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Muğla Üniversitesi’nde rektörlük yapan Fığla’lı çeşitli ansiklopedilere, ihtisas alanında 50 dolayında madde yazdı.
23-Mustafa Asoğlu: 1943 yılında Yeşilova ilçesinin Kayadibi köyünde doğdu. Bursa Eğitim Enstitüsü Edebiyat bölümünden mezun oldu. Van, Burdur ve Bingöl Sanat Enstitülerinde öğretmenlik yaptı. İlk kitabı, “Et, Ekmek-Karanfil” adıyla yayınlandı. “Ulusu” adlı kitabı milliyet yayınları arasında günyüzü gördü.
***
Kültürümüz içindeki
Burdur doğumlulardan (3)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
23-a) -İsa Kayacan: 20 Eylül 1943 tarihinde Burdur ili Tefenni ilçesi’ne bağlı Ece Köyü’nde doğdu. Ortaokulu Tefenni’de, Liseyi Ankara’da, Lisans eğitimini de AÖF Halkla İlişkiler bölümünde tamamladı.
Gazetecilik yaptı. Değişik alanlarda 126 ayrı kitap, Ece adlı bir sanat dergisini 28 sayı yayınladı. 3 bin 450 ayrı gazete ve dergide 31.12.2008 tarihi itibariyle 40 bin 350 makalesi yayınlandı.
Azerbaycan’dan iki fahri doktora, bir fahri profesörlük payesi alan Kayacan, 11 ayrı bakanın basan danışmanlığını yaptı. Doğum yeri Ece Köyünde, 8 bin dolayında kitap ve derginin yer aldığı “İsa Kayacan Kütüphanesi”nin kuruluşunu gerçekleştirdi.
Özellikle, Burdur’a yönelik “Burdur Hatırlamaları” ve “Burdur’un Saz ve Söz Ustaları” adlı kitaplarıyla, ilgili çevrelerin dikkatini çekti.
İsa Kayacan 21 Mayıs 2009 tarihi itibariyle buraya bir not koymak istiyor:
-Mayıs 2004’te yayınladığım 20 bölümden oluşan 720 sayfalık “İşte Hayatım” adlı kitabımda belirttiğim, resmi görevlerimin yanında, gazete, dergi ve kitaplarla fazla uğraştığım için, çevreme, aileme fazla vakit ayıramadığımı bu nedenle sıklıkla eleştirildiğimi, bir gün rahmetli eşimin, Bakanlarla çalıştığım dönemlerden birinde sıklıkla geç geldiğim günlerden birinde, evdeki çalışma masama; “Karın olarak, bazı konuları görüşmek üzere, senden randevu istiyorum” kelimelerinin bulunduğu not bıraktığını üzüntüyle ama bir gerçek olarak hatırlarken;
21 Mayıs 2009 tarihinde, ilköğretim 4 üncü sınıfa giden torunum Nazlı Aykut’un buz pateni çalışması sonunda oradan çıkarken; “Dede, sen kitap yazmayı, gazetelerde yazmayı bırak artık. Emekli oldun. Herkesin dedesinin o kadar vakti var ki, onlar sevdikleriyle ilgileniyorlar..Sen, sevdiklerinle ilgilenemiyorsun.Ben seni daha fazla görmek istiyorum.” deyişini, ciddi bir ikaz olarak kabul ettim.Ama, neyi, nasıl yapabilecektim, Nazlı’nın eleştiri ve ikazının temelindeki gerekçeleri, beklentileri nasıl cevap verebilecektim!..
23-b) Osman Oktay: 1951 yılında Bucak ilçesinde doğdu. 1974 yılında AÜ DTCF’den mezun oldu. Milli Eğitim Bakanlığı’yla TRT’nin değişik kademelerinde görev yaptı.Değişik ödüller alan Osman Oktay, çocuk edebiyatıyla ilgili yazı ve yayınlarıyla dikkat çekti.Pek çok senaryonun altına imza koyan Oktay’ın Bilge Kağan, Manas Destanı, Göç Destanı adlı kitapları başta olmak üzere pek çok kitabı yayınlandı.
24-Arslan Özbey:1956 yılında Tefenni’de doğdu. AÜ- Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Ankara Radyosunda, eğitim ve kültür programları hazırladı, metin yazarlığı yanında, değişik ilçelerde Kaymakamlık görevinde bulundu.
25-Abdullah Aşçı: 06 Haziran 1921 tarihinde Burdur’da doğdu. İstanbul Haydarpaşa Lisesi’nden mezun oldu. Hikaye, düz yazı ve şiirleriyle dikkat çeken Aşçı, 1960 yılında ilk kitabı “Bekar Adam”ı yayınladı. Abdullah Aşçı; “Yazar oldum. Gün gelir satar da olurum.” görüşüyle dikkat çekti.
26-Binnur Şener: 14 Aralık 1947 tarihinde Burdur’de doğdu. Annesinin istememesi üzerine ortaokuldan ayrıldı. Koyu bir Fakir Baykurt hayranı olan Binnur Şener ilk kitabını “Fakirin Kıyısında” adıyla yayınladı.
27-Atila Özer: 1949 yılında Burdur’da doğdu. Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisinin İnşaat bölümünden mezun oldu. Anadolu Üniversitesi Uygulamalı Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nda Yrd. Doç. ve Açıköğretim Fakültesi Televizyonunda Grafik Bölümü Başkanlığı görevlerinde çalıştı. 1973 yılında karikatür çizmeye başladı.
Yurtiçi ve yurtdışında pek çok sergi açtı. Yarışmalarda birincilik, ikincilik, üçüncülük olanları başka olmak üzere değişik ödüller aldı.
28- Mustafa Balbay: 08.08.1960 tarihinde Yelişova’nın Güney kasabasında doğdu. Ege Ü.İleşitim Fakültesinden mezun oldu. Değişik gazetelerde yazarlık yaptı. Cumhuriyet Gazetesinin Ankara Temsilcisi olarak çalıştı. “Ülkelere değil savaşlara Düşmanım” adlı ilk kitabını yayınladı.
29- Dr. İrfan Akay: 1944 yılında Gölhisar ilçesinin Armutlu köyünde doğdu. 1961 yılında İ.Ü.Tıp Fakültesine girdi. Askeri Tıbbiye’ye başvurarak, öğrenimi askeri Tıbbiye’li olarak yaptı. Değişik kuruluşlarda çalıştı. Burdur Devlet Hastanesinde görev yaptı. Burdur Türk Ocağı Başkanlığı görevini yürüttü. Değişik gazetelerde sosyo-kültürel ağırlıklı yazılarıyla dikkat çekti.
***
Kültürümüz içindeki
Burdur doğumlulardan (4)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
30-Gülbahar Ünlü: 1963 yılında, Tefenni ilçesinin Yuvalak köyünde doğdu. İktisat fakültesinden mezun olduktan sonra değişik alanlarda çalıştı. Şiire olan aşkı yüzünden sekreterlik, hizmetçilik, seyyar satıcılık yaptı. Uzun süre İstanbul’da yaşayan Gülbahar Ünlü ilk kitabı olan “Tutkunun Gönüllü Sürgünleri”ni 1996 yılında yayınladı.
31-Sebahat Gümüş:14 Mart 1954 tarihinde Yeşilova ilçesinin Akçaköy’ünde doğdu. Liseyi öğretmen okulunda, yüksekolulu AÖF’de tamamladı. Değişik okullarda öğretmenlik yaptı. Merkezi Burdur’da bulunan Araştırmacı,Yazar ve Şairler Derneğinin Başkanlığı görevini yürüten Sebahat Gümüş, ilk şiir kitabı “Gizemli Duygular”ı yayınladı.
32-Müzeyyen Düdük: 1929 yılında İzmir’de doğdu. 12 yaşında şiir yazmaya başlayan Müzeyyen Düdük 2004 yılında “Gönüllerden Gönüllere” adlı ilk şiir kitabını yayınladı.
33-Ahmet Ali Bilgen: 1946 yılının son günlerinde Ağlasun ilçesinin Mamak köyünde doğdu. Muğla İlk Öğretmen Okulu’nu, arkasından Ankara Gazi Orta Öğretmen ve Eğitim Enstitüsü’nü bitirdi.
Gümüşhane’den Uşak’a Ankara’dan Burdur’a değişik yörelerdeki okullarda Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak 28 yıl çalıştıktan sonra emekli oldu. Ahmet Ali Bilgen değişik gazetelerde köşe yazarlığı yaptı.
34-Hanım Akçay: Burdur ilimizin Kemer ilçesinde dünyaya geldi. “Erkek çocuğu bekleyen aileme 1 Nisan şakası gibi, kız çocuğu olarak dünyaya gelmişim” diyen Hanım Akçay, Burdur Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’nde masa tenisi antrenörü olarak çalıştı. Müzik öğretmenliği yapan Hanım Akçay’ın gazete ve dergilerde şiirleri ve köy çıkışlı roman denemeleri yayınladı.
HALK ŞAİRLERİ VE OZANLARI
1-Vecai(Aşık Vecai): 1794 yılında Burdur’da doğdu. Lirik ve halk şairi olarak tanındı.Yaşadığı dönemde eserlerini bağlama eşliğinde seslendirdiği biliniyor.
2-Haki: Hakkında fazla bilgi yoktur. “İnsanoğlu” adlı koşmasının sonunda, kendini tanıtma imzasından, “Haki hal olduğu andır-Haki yeksan olunca” sözünden bu mısraların Haki’ye ait olduğu anlaşılıyor.
3-Şemsi Baba: Burdur’un Konak mahallesinden bir halk şairidir.Torunu Mustafa Şemsi de dedesi gibi halk şairi olup saz ve ud çalmıştır.Şemsi Baba, saz çalan ve muamma açan irticalen şiir söyleyen bir halk şairidir.
4-Kemali Baba: Burdurlu olduğu sanılmaktadır. Burdur’da yaşamış bir halk şairi olan Kemali Baba’nın üstüne fazla bilgi yoktur.Burdur’da yaşamış evliyalar hakkında bir”methiye”si bulunmaktadır.
5-Hayri Sine(Aşık Enis): 1931 yılında Burdur’da doğdu. Uzun süre “Aşık Enis” mahlasını kullandı.Değişik kuruluşlarda çalıştı, reji ve operatör asistanlıklarında bulundu. Kendi matbaasında el pedalıyla “Gurbet Öyle Acı ki” adlı kitabını yayınladı.
6-Osman Akkoç: 1944 yılında Gölhisar ilçesinde doğdu.Değişik kuruluşlarda çalıştı. Orman Genel Müdürlüğü kuruluşlarında Orman Muhafaza Memuru olarak görev yaptı. Bilinmeyen yöre türkülerinin hikaye ve sözlerini toparladı.Milli Eğitim Müdürlüğü, Halk Eğitimi Müdürlüğü, Burdur İl Kültür ve Turizm Müdürlüğünce şiirlerinin yer aldığı “Gölhisarlı Halk Şairi Osman Akkoç” adlı şiir kitabı günyüzü gördü.
7-Memiş Acar (Feryadi): 1945 yılında Yeşilova, Armutlu köyünde doğdu.(Feryadi) mahlasını kullandı.Değişik yerlerde polis olarak görev yaptı. “Yedikapılı” adlı ilk şiir kitabını 2004 yılında yayınladı.
8-Ali İrşi(Ozan İrşadi): 1951 yılında Burdur’da doğdu. Düzce Orman Tekniker Okulunu 1970 yılında bitirdi.Ankara Meslek Yüksekokulundan mezuniyetiyle Yüksek Tekniker olan Ali İrşi’nin yayınlanmış kitapları var.
9-İbrahim Can(Aşık Sarı): 05 Ekim 1953 tarihinde Yeşilova ilçesinin Büyükyaka köyünde doğdu.13 yaşında bağlama çalmaya başladı. Köy Hizmetleri İl Müdürlüğünde çalışan İbrahim Can, 1979 yılında I.İnsuyu Festivalinde seslendirdiği ”Tezgahında Dokur Halı” türküsüyle tanındı.
10-Aşık Ömer Erkan: 1957 yılında Dirmil’de (Altınyayla’da) doğdu. Kadir Turan, Mahmut Kılınç,Aziz Karakaya,Mehmet Yıldıran,Ali Tekin gibi ustalarla çalıştı.Bağlama, Sipsi, zurna ve davul çalan Aşık Ömer Erkan’ın kendisine ait türküleri bulunmaktadır.
***
Kültürümüz içindeki
Burdur doğumlulardan (5)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
TÜRK HALK ve SANAT MÜZİĞİ ALANINDA
1-Ahmet Yamacı:1926 yılında Tefenni illçesinde doğdu.Gönen İlköğretmen okulunda okudu.1944 yılında Ankara Radyosunda açılan imtihanda bağlama dalında birinci oldu. 1954 yılında İstanbul Radyosu Yurttan Sesler Korosu şefliğine atandı. TRT’de Bilimsel Araştırma ve repertuar kurulu üyeliği yaptı.Binden fazla türkü ve oyun havası derledi.
Tefenni Teke Zortlatması’nı, Tefenni yöresinin deyimiyle “Şelpeyi” radyoda ilk lanse eden Ahmet Yamacı 21.03.1987 tarihinde İstanbul’da vefat etti ve Zincirlikuyu Mezarlığında toprağa verildi.
2-Hamit Çine: 04 Nisan 1926 tarihinde Burdur’da doğdu.Lise tahsilini İstanbul Haydarpaşa Lisesinde yatılı olarak tamamladı.14 yaşında bağlama çalmaya başladı.Liseyi bitirdikten sonra Hukuk Fakültesinde bir yıl okudu.Sonra, İzmir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Sanayi İşletmeciliği bölümünden mezun oldu. Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuarında öğretim görevlisi olarak çalıştı. Burdur valiliği yayınları arasında günyüzü gören “Burdur’dan damlalar” adlı kitabı, teke yöresi folklorunun ansiklopedisi niteliğindedir.
3-Salih Urhan: 1926 yılında Yeşilova ilçesinde doğdu.Babası Ali Urhan yöresinin en iyi bağlama çalanlarından olduğu için, küçük yaşta bağlamayı tanıdı.1939-1945 yılları arasında Isparta Gönen Köy Enstitüsünde okudu.
1969 yılında TRT’nin açmış olduğu yetişmiş sanatçı sınavına kabak kemane ile katılan Salih Urhan başarılı bulundu ve yıllarca TRT’de kabak kemanesiyle görev yaptı.2004 yılında yayınladığı “Öyküleri ve Notalarıyla Gurbet Havaları” adlı kitabıyla dikkat cakti.
4-Sümer Ezgü: Annesi Burdurlu babası Trabzonlu bir öğretmendir. Sümer Ezgü 1960 yılında dünyaya geldi. Çocukluğu, Burdur ilimizin Bucak kasabasında geçti.
Ortaokulu Bucak’ta liseyi Burdur’da okudu. Sümer Ezgü 1977 yılında başladığı 19 Mayıs Gençlik ve Spor Akademisinin Hentbol bölümünden mezun oldu.Halk oyunları ve Türk Halk Müziği koro çalışmalarında bulundu. TRT Ankara radyosunun açtığı ses sanatçısı sınavını kazanarak göreve başladı. “Bağlamada tavır” dersleri aldı.
1981 yılında TRT’ye profesyonel ses sanatçısı olarak girdi. TRT başta olmak üzere değişik TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu. Ankara Ü. DTCF Fakültesinde halk müziği dersleri verdi.
5-Rahmi Uğur:1907 yılında Burdur’da doğdu.Devletin değişik kademelerinde çalıştı. Müzik, folklor ve tarih alanlarındaki araştırmalarıyla dikkat çekti. Burdur tarihini yazdı. Burdur folkloru içinde yer alan halk kültürü ve oyun havalarını, gelenek ve göreneklerini yansıtan önemlilerini , notaya almak suretiyle derleyerek bir eserde topladı.
6-Kemal Caner: 31.12.1951 tarihinde Yeşilova’da doğdu.1976 yılında Elektrik Mühendisi oldu.TRT’nin açtığı TSM sınavını kazanarak Ankaralı oldu. Sonraki yıllarda TRT’nin İstanbul Radyosunda çalışmaya başlayan Kemal Caner, pek çok bestesiyle TRT repertuarının zenginleşmesini sağlayanlar arasında yer aldı.
7-Şahin Akay: 01.05.1960 tarihinde Gölhisar’ın Hisarardı köyünde doğdu.Lise eğitimini Gölhisar’da tamamladı. 1981 yılında TRT’nin açtığı ses ve saz sanatçısı sınavına sipsi dalında katıldı ve başarılı oldu.1987 yılında kaval dalında gösterdiği başarısıyla TRT İzmir Radyosu sanatçıları arasında yer aldı.
8-Ferhat Erdem: 1963 yılında Gölhisar Çatak köyünde doğdu. Liseyi Gölhisar’da bitirdi. Konya Kültür ve Turizm Müdürlüğünde Folklor Araştırmacısı olarak çalıştı.TRT Ankara Radyosunda açılan yetişmiş ses sanatçısı sınavlarındaki başarısından sonra, “Sipsi ve kaval sanatçısı” olarak çalışmaya başladı.
***
Aşık Ali Anbarcı’dan
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Halk ozanlarımız, şairlerimiz, yazarlarımız, kısacası sanat ve edebiyatımızın içinde yer alanlardan gelenler hiç azalmıyor maşallah..Bir ara yorulduğum, kırıldığım için “azalma olsun Allah’ım diye” dua etmiştim..Ama duamın kabul olmadığı yönünde ciddi belirtiler var. AŞIK ALİ ANBARCI
Adana ilimiz merkezinden sesleniyor. Benimle ilgili yazdıkları, yayınladıkları var. Bunlardan birisi, bir yenisi şöyle:(Adana-13.10.2008)
ÜSTAT Dr. İSA KAYACAN
Gönüller dostu, kültür aşığı
Edebiyat yolu parlak ışığı
Sevginin yumağı, muhabbet beşiği
Üstadlar üstadı Dr. İsa Kayacan
*
Yarını düşünür, yönü ileri
Canı tende iken kesilmez feri
Düşmana aslandır, sevenin yari
Üstadlar üstadı Dr. İsa Kayacan
*
Kaynağı özünde, çağlar sellerle
İkrardır kelamı, tatlı dillerle
Barıştadır ilkesi, bütün ellerle
Üstadlar üstadı Dr. İsa Kayacan
*
Umudu yarına gelen yıllara
Ayrım gayrım yapmaz çağdaş kullara
Azim bayrağıyla çıkmış yollara
Üstadlar üstadı Dr. İsa Kayacan
*
Benliği hiç sevmez, gerçektir sözü
Soğan ekmek yese istemez kazı
Karacaoğlan soyu çok sever sazı
Üstadlar üstadı Dr. İsa Kayacan
*
Gelecek nesile miras kalemi
Dert edinmez, gam-gasevet elemi
Aşık alim onda sözün sağlamı
Üstadlar üstadı Dr. İsa Kayacan
*
Çukurovalı halk ozanı, Aşık Ali ANBARCI (Adana-13.10.2008)
Sonra efendim, Aşık Ali Anbarcı’nın “Ankara” adlı, başlıklı bir şiiri var elimizde. Dört dörtlükten meydana gelen bu şiirin, iki dörtlüğü:
*
-Yıllardır ayakta koca kalesi
Goncadır gülleri, güzel lalesi
Yüreklerde yanar aşk meş’alesi
Sevginin, saygının seli Ankara...
*
Aşık Ali söyler güzel ecdadım
Cihanda sulh ister her dem feryadım
Dadaloğlu, Karacaoğlan üstadım
Sazımın mızrabı, teli Ankara...
***
Dört kadın şairden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şairlerimiz, şairelerimiz.Kadın şairlerimizden dördünün şiirlerinden mısra ve bölüm örnekleri efendim.Sırayla:
NURTEN EMRE
Bursa ilimiz merkezinden sesleniyor Nurten Emre.Yazdıkları, yayınladıkları, bize gönderdikleri var şiirlerinden.Bunlardan, “Sensiz Hayat” adlı, başlıklı şiirinden:
-Baharda güller açar
Bülbüller neşe saçar
Sen olmazsan yanımda
Mutluluk benden kaçar..
Mutluluk tek kişiyle yaratılmıyor, şekillendirilemiyor..Mutlaka iki kişinin olması ve anlaşılabilmeleri gerekiyor değil mi?
MELAHAT ECEVİT
Isparta ilimiz merkezinden sesleniyor Melahat Ecevit.Beş dörtlükten meydana gelen “Öyle Git” başlıklı şiiri var elimizde. Bu şiirin bir dörtlüğü:
Nerde aşka körük çeken sözlerin?
Hani canevimi yakan gözlerin?
Ben sana hastayım, ciğer közlerim
Tenimi çarmıha gerde öyle git...
Gidebilmek için, istenilen, beklenilenlerin yerine getirilmesi öyle kolay olmuyor.Gitmelerde öyle kolay olmuyor.
FATMA UÇARLAR
Isparta ilimiz merkezinden seslenen şairelerimizden, şairlerimizden biri Fatma Uçarlar.”Bitmedi Yasın” başlıklı şiiri üç dörtlükten meydana geliyor.Bu şiirin bir dörtlüğü şöyle efendim:
-Sen yanımda olunca ağlamaz gözüm
Ellerimi tutunca, hep güler yüzüm
Bir de gözüme baksan, savrulur hüzün
Acılarla yoğruldum, bitmedi yasın...
ZEYNEP AYLA SÜTÇÜ
Konya ilimiz merkezinden seslenen şairelerimizden, şairlerimizden biri.”Gel gönül gül olalım seninle” başlıklı şiiri var beş dörtlükten meydana gelen.Anılan şiir efendim:
-Gel gönül gel, gül olalım seninle/İster dost koklasın,isterse düşman/Diken gibi batmayalım eline/İster dost toplasın, isterse düşman.
*

Tomurcuk kalma, açıl cihana
Doyur gönülleri sen kana kana
Mum gibi eri hep yana yana
İster dost ışısın, isterse düşman
*
Ekmek ol da, açlar doysun seninle
Su ol da gönüller kansın seninle
Yol olursan, kullar varır menzile
İster dost yürüsün, isterse düşman
*
Torpak ol da kuruyan sende dirilsin
Gönüller hakka sende vurulsun
Bereketli sofralar sende kurulsun
İster dost yesin, isterse düşman
*
Can evimi aç da hakkı görsünler
Niçin dünyaya geldik bilsinler
Çağır cümle alemi duysunlar
İster dost yesin, isterse düşman
***
Azerbaycan’dan toparlayarak
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Türk dünyasının gür sesi, Kerküklü arkadaşım Şemsettin Küzeci, bir Azerbaycan seyahati sonunda, bana bir hayli yayın getirdi. Kitaplar, dergiler, gazeteler. Bu çerçevede gelen kitaplardan üçü efendim:
GECE GÖZLÜ HAYAT
Hayat Şemi’nin Azerbaycan’da 136 sayfayla basılan kitabının adı: Gece Gözlü Hayat. Kitabın bana imzalanış tarihi: 23.05.2009.Hayat hanım; “Sayın Prof Dr.İsa Kayacan beye sevgi, saygı ve dostça” dedikten sonra, ikinci bir not var imza sayfasında.Şöyle:
-”Sayın Dr. İsa Kayacan beyefendi; size Türkiye’de yayınlanan kitabıma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür edirem.Tanrı sizin gibi insanları korusun.” Ben de teşekkür ediyorum efendim.
Hayat Şemi, uzun soluklu şiirleri yanında, kısa ve öz görünümlü, içerikli şiirleriyle de dikkat çekiyor.Kısa şiirlerinden (sayfa.5 ‘den):
-Yadına üşür
Orucunu gözyaşınla açtığın gün
Samovarın sızıltısı salır yadına
Gaynadıkça üşüdür seni... (Dua’dan)
Bir Azerbaycan kimliğinden söz ediyor şairemiz.Yaşadığı şehirle igili duygularını dile getirir”yazığım gelir bu şehirde” diye başlayan duygu aktarımıdır bunlar.
ÇANAKKALE’DE YÜKSELENLER
Vehbi Vakkasoğlu’nun 64 sayfalık kısa kısa anlatımları.Türk dilinden Azerbaycan diline çeviren: Sevraz Hüseyinoğlu. Meslehetçi ve redaktoru:Ganire Paşayeva(Milletvekili)
-”Çanakkale’de yaşananlar sadece gururlu bir savaş kelimesiyle açıklanabilmez. Orada yaşananlara ancak bir milletin yükselişi deyilebilir.Türk evlatları olan igid esgerler yüreklerindeki iman gücüyle dünyanın süper güçlerine meydan okumuşdular Çanakkale’de” denişi, kitabın içeriği ve genel zenginliği hakkında bilgi veriyor.
Başlıklardan: Çanakkale Akif beyin şiirleriyle gönüllere doldu, Aman ayağımı kesmeyin, Mustafa Kemal ve Seyid Onbaşı, Düşmanı hayran eden merhamed vd.
DAĞ KOLANI DESTANI
Namık Hacıheyderli’nin 32 sayfalık destanlaştırdığı anlatımı. Şiirle, düz yazıyla verilmiş. Kitap Vektor yayınları arasında günyüzü görmüş. Hacı Seyfeddin Geniyev’in görüşleri var kitap üstüne. Müellifin görüşleri yer alıyor ayrıca. Kitabın sonundaki sayfalarda fotoğraflar yer alıyor bir düzenleme içinde.
Namık Hacıheyderli: 1975 yılında Salyan rayonun Varlı kendinde doğdu. Azerbaycan Devlet Pedagoji Üniversitesi’nden mezun oldu.

18 Temmuz 2009 Cumartesi

İsa Kayacan ve Şemsettin Küzeci’nin ortak kitabı:
İçimizdeki Kerkük
Kerkük sevgisi, iki usta yazarın kaleminde abideleşti. "İçimizdeki Kerkük" adında yayınlanan kitap Gazeteci Yazar İsa Kayacan ve İletişim Uzaman Şemsettin Küzeci'nin 2000'den buyana Türkmeneli ve Kerkük ile ilgili yazıp yayınladıklarının bir bölümü...544 sayfadan oluşan kitap Kerkük sevgisi, iki usta yazarın kaleminde abideleşti. "İçimizdeki Kerkük" adında yayınlanan kitap Gazeteci Yazar İsa Kayacan ve İletişim Uzaman Şemsettin Küzeci'nin 2000'den buyana Türkmeneli ve Kerkük ile ilgili yazıp yayınladıklarının bir bölümü...544 sayfadan oluşan kitap
İsa Kayacan ile Şemsettin Küzeci'nin "içimizdeki Kerkük" kitabı çıktı
Kerkük sevgisi, iki usta yazarın kaleminde abideleşti. "İçimizdeki Kerkük" adında yayınlanan kitap Gazeteci Yazar İsa Kayacan ve İletişim Uzaman Şemsettin Küzeci'nin 2000'den buyana Türkmeneli ve Kerkük ile ilgili yazıp yayınladıklarının bir bölümü...544 sayfadan oluşan kitap, Merkezi Azerbaycan'da faaliyet gösteren VEKTOR Uluslararası İlim Merkezi'nin Irak Temsilciliği tarafından basıldı. Her yazarın 103 yazısını kapsayan kitabın Sunuş bölümünde VEKTOR Uluslararası İlim Merkezi'n Genel Başkanı Prof. Dr. Elçin İsgenderzade yazdı "Azerbaycan'da dünyaya göz açıp büyüyen her bir kesin doğduğu ve vatan bilerek sevdiği toprak gibi bağrına bastığı iki şehir var: Kerkük ve Tebriz! Kerkük bizim vatan sevgimizin Mekke'den önce kutsallaştırılmış kıblesidir. Kerkük bizim gönlümüzün ve yüreğimizin Fuzûli zirvesidir. Efsuslar olsun ki, Kerkük bu gün dünya insanlığının en büyük utanç noktası olmakla yüreğimizin sağalmaz yarasına çevrilmiştir." Kitabın Önsüzünde iki yazara tanıklık yapan ve kitapta yer alan yazıların sürecini yaşayan Türkmeneli Vakfı Kültür Merkezi Başkanı Dr. Mustafa Ziya diyor ki, "2000'li yıllardan sonra Şemsettin Küzeci'nin medya kuruluşları çalışanlarıyla ilişkilerini hızla artırışı, sağlam temeller üzerine oturtarak, akademik alandaki çalışmaları içerisine yüksek lisans arkasından doktora çalışmaların tamamlayışı Ankara'daki Türkmeneli Televizyonunda faaliyetleri yanında bugün Türkmeneli dünyasına yönelik 800 dolayında makalesi bulunan ve bu makalelerin bir kısmı elinizdeki kitapta yer alan İsa Kayacan, Şemsettin Küzeci ile birlikte Türkmen Milli davasına büyük ivme kazandırmıştır. Elinizdeki "İçimizdeki Kerkük" adlı bu kitap iki dava arkadaşımızın Kerkük ve Türk- Türkmen dünyasıyla ilgili yazıp değişik yayın organlarıyla okurlarıyla paylaştıkları ve sayfalara aktardıkları Irak'taki Türk varlığı gerçeğini geniş ölçüde yansıtmaktadır."
İki yazarın de 103'er yazı bulunan kitapta 206 yazı yeralmıştır. Siyasi, Sosyal, Kültür, Sanat, Tanıtım konuları olarak muhtelif yayın organlarında yayınlanan yazılardır.

Kitabın isteme adresi: www.kerkukgazetesi.com ve 0533 255 26 60 isteyebilirsiniz.Kerkuk.net

15 Temmuz 2009 Çarşamba

Nazlı’dan:Bir hayat masalı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Torunum Nazlı Aykut,zaman zaman şiir
denemeleriyle, zaman zaman da anlatımlarıyla, sütunumun konukları arasında yer alıyor.
Nazlı,Arı Okullarında, 4. sınıftan 5. sınıfa geçti.Önde gelen arkadaşlarımdan biri.Bir masalı var Nazlı’nın.Arkasından önerileri yer alıyor.Buyrun birlikte okuyalım:
BİR HAYAT MASALI
Merhaba..Benim adım Nazlı Aykut.5. sınıfa geçtim.Tabii ki, hepinizin bildiği gibi, 5. sınıfa geçmenin coşkusu içindeyim.Şimdi sizlere bir masal sunacağım. İçinde,sevgi,sanat,gayret ve çaba geçecek. Masalımızın adı: Bir Hayat Masalı.Buyrun:
-Bir gün bir ceylanın yavrusu olmuş.O kadar şirinmiş,o kadar şirinmiş ki adını “Melek” koymuşlar.Ama ne yazık ki, bebek ceylanın annesi “Melek”i doğurduktan 5 gün sonra ölmüş.Babası ise ormanda yemek ararken bir avcı tarafından avlanıldığı için ölmüş.
Küçük ceylan daha bebek durumunda olduğu için hiçbir şeyin farkında değilmiş.Aradan aylar, yıllar geçmiş ve bizim Melek artık kendi avını avlayabilecek ,başının çaresine bakabilecek duruma gelmiş.Fakat annesinin ve babasının öldüğünü büyüdükçe hissetmeye başlamış.Bir gün ormanda kendisine yemek ararken karşısına bir kurt çıkmış.Kurt birden:
-”Nereye gidiyorsun böyle küçük ceylan?” diye sormuş.Bizim ceylan ürkek ürkek cevap vermiş:
-”be-ben o-ormanda yiyecek to-toparlamaya çıktım” demiş.Kurt:
-”Peki küçük ceylan” demiş.Ama kurt, birgün ceylandan habersiz gelip, onu bir güzel yiyecekmiş.Ama ceylana hiç farkettirmemiş bile.
Bir gün ceylan ormanda dolaşırken karşısına yine o kurt çıkmış.Bizim kız ceylanın ödü kopmuş.Kurt ağzı sulu sulu şöyle demiş:
-”Seni birazdan yiyeceğim.Başta seni kandırmaya çalıştım.Seni yemek istiyordum.Benden kaçma diye seni kandırdım.”.. Küçük ceylan var gücüyle yuvasına koşmuş.Kurt onu saatlerce aramış.Ama maalesef ceylanı bulamamış.Ceylan kurdun bir daha kendisini yemeye çalışacağını düşünerek,hemen plan yapmaya başlamış.
Kurt yine bir gün ceylanın karşısına çıkmış.Kurt yine ağzı sulu sulu şöyle demiş:
-”Ne oldu çok korktun galiba?” der demez ceylan hemen elindeki sopayı kurdun gözüne saplamış.Kurt acılar içinde yere yığılmış. Ve bir daha da ceylanın yanına uğrayacak cesareti gösterememiş.
Aradan yıllar geçmiş ve bizim küçük Melek kendisine bir aile kurmuş.Artık büyük bir yetişkinmiş Melek.Çocuğuna annesinin adını yani ‘Güzel’ koymuş. Ömürlerinin sonuna kadar da böylece mutlu yaşayıp gitmişler.
Buradan çıkardığımız sonuç:Arkadaşlar bu masaldan çıkardığım sonuç bence şu olmalı:Hiçbir iyilik ödülsüz.hiçbir kötülük de cezasız kalmayacak.Hepinize içten teşekkür ederim.Görüşmek üzere..18 Haziran 2009 Perşembe.
ÖNERİLERİM
Disney Channe Tv, sizin televizyonda çıkıyor ise ve çocuğunuz var ise o kanalı izlemesini tavsiye edin.Pazar günleri 19.45’te eğer işiniz yok ise, hemen Fox kanalını açın.Çünkü, “Arka Sıradakiler” var.Tavsiye ederim süper bir dizi.
-Sabahları erken işe gitmiyorsanız veya bir işiniz yoksa (hafta sonları çalışmayanlar için) hemen sabah kahvaltısı için size en yakın börekçiye gidin.Oradan bir poğaça veya ekmek alıp gelin.Kahvaltı masasına oturun.Ziyafetin tadını çıkarın ve eğer hava güneşliyse keyfinize keyif katın.(18 Haziran 2009)
***
Yeni Burdur şiirleri (4)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
17- 2006 yılında Burdur, Hüsnü Bayer İlköğretim okulu öğrencilerinden olan Derya Özsoy’un “Uyuyan güzel uyandı” başlıklı şiiri 7 dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin bir dörtlüğü:
UYUYAN GÜZEL UYANDI
(Derya Özsoy-2006)
Folklorun kalbi Burdur,
Bizde her çeşit oyun var.
Serenler, Dirmil, Kezban yenge,
Türkülerin en güzeli bizde.
18- Burdur’da uzun süre çalışan, şimdi Isparta ilimiz merkezinde görev yapan Fatma Uçarlar’ın “Sende Burdur’u sevdim”başlıklı şiiri dört ayrı bölümden meydana geliyor. Bu şiirin bir bölümü şöyle:
SENDE BURDUR’U SEVDİM
(Fatma Uçarlar-2007)
Ben sende Burdur’u gördüm,
O yüzden sevdam sana değildi,
Başında, dağlarını gördüm Burdur’un,
İçinde mermer yatakları olan,
Hazine dolu dağlarını,
Bu yüzdendi başını göğsüme yaslamam,
Ben sende Burdur’u sevdim.
19- Burdur’un gelini olan, Dalamanda yaşan Birdal Can Tüfekçi’nin “Yeşil Burdur’um” adlı şiiri altı dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin bir dörtlüğü şöyle:
YEŞİL BURDUR’UM
(Birdal Can Tüfekçi-2007)
Yeşiltepe üstünden, çıkıp baktım ben göle,
Aşıkların sevdası, renk verir gonca güle,
Seher vakti bülbüller şakıyıp geldi dile,
Unutmak kolay değil seni, yeşil Burdur’um.
20- Isparta ilimiz merkezinde yaşayan, Mehmet Doğan Silleli’nin “Burdur mektubu” adlı şiiri altı dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin bir dörtlüğü şöyle:
BURDUR MEKTUBU
(Mehmet Doğan Silleli-2007)
Kaybolurken halıcılık, gülcülük,
Anlam taşır kaş çatışı Burdur’un.
Kurtuluş yolunda etmiş öncülük,
Ne güzeldir hoş bakışı Burdur’un.
21-Yine Isparta ilimiz merkezinde yaşayan şairlerimizden Zeki Çelik’in”Burdur pazarı” adlı şiiri var elimizde. Beş dörtlükten meydana gelen bu şiirin bir dörtlüğü şöyle:
BURDUR PAZARI (Zeki Çelik/2007)
Uzay çatı vardır, üstü kapalı,
Gece-gündüz açık, yer lambalı,
Milli servetleri, çok korumalı,
Hareketli olur, Burdur pazarı.
22-Isparta ilimize bağlı Eğirdir ilçesinde Sivil Savunma Müdürlüğü yapan Muzaffer Çelik’in “Burdur” adlı şiiri 10 ayrı dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin bir dörtlüğü efendim:
BURDUR (Muzaffer Çelik-2007)
Toros’un bağrına, ağır düşerken,
Kıyısında yosun taşları biterken,
Düşünüp bu şehre, akıl yorarken,
Adı nedir dedim: Burdur dediler.
23-Bana yenilerde ulaşan bir “Dirmil” şiiri, hemşehrimiz Hacer Göçer’den. Dört bölümden oluşan bu şiirin ilk bölümü şöyle:
DİRMİL’İM (Hacer Göçer-2009)
Ahh! Yeşil, güzel Dirmil’im,
Her yönünle canlısın,
Soğuk sularınla, kebabınla,
İlimizde şanlısın.
Yurdumun dört köşesinin,
Dağlarında, ovalarında çanların,
Düğünlerde sipsin, ses verir, çınlar,
Kezban yenge tüngür, Cemilem oynar.
***
Erciyes yüksekliğinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN

Erciyes deyince Kayseri ilimizin aklımıza geldiğini biliyoruz. Bu ilimizdeki Erciyes yüksekliği de bir o kadar aklımızda kalanlardan biri, önde geleni olarak hatırlanıyor.
Kayseri ilimiz merkezinde 32 yıldır yayınlanan bir fikir ve sanat dergisi var. Adı: Erciyes. Aylık yayınlanıyor. Haziran 2009 ayında 378 nci sayısı Günyüzü gördü bu derginin efendim. Sahibi: Nevzat Türkten, Genel yayın Müdürü: Alim Gerçel.
Erciyes Dergisi ekinde, içinde ve paketinde gelenler var. Bunlar sırasıyla:
KAYSERİ TÜRK OCAĞI DERGİSİ
Mayıs 2009 ayına ait 101 nci sayısı elimizdeki. 22 sayfalık bir dergi. Türk Ocakları Kayseri Şubesi Yönetim Kurulu adına sahibi: Prof. Dr. Abdülkadir Yuvalı. Yazı işleri müdürü: Satılmış Başaran. Fazıl Ahmet Bahadır’ın “Son Gaziler” başlıklı şiirinden:
Kaç neslin böyleydi alınyazısı,
Babasız tüterken baba ocakları,
Türkülerle duman duman,
Hasret kokusu.
İSTİKLAL GAZETESİ
16 normal sayfalık bir gazete. Aylık siyasi ve bağımsız gazete olarak Kayseri’de çıkıyor. Haziran 2009’da 59 ncu sayısı okurlarıyla buluştu, buluşturuldu. Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Mehmet Emin Batur.
Gazetenin sayfalarında; Yrd. Doç. Dr. İklim Kurban, Sebahattin Tekizoğlu, Abdülmecit Avşar, Prof. Dr. M. Metin Karaörs, Mehmet Emin Batur imzalı yazılar dikkat çekiyor
DUY GAZİNİN SESİ
Emin Kuzucular’ın 96 sayfalık şiir kitabı. Duyguların harman olduğu, anlatım rahatlığı içinde sayfalara aktarılan mısralar bütünlüğü, topluluğu. Gazinin feryadı olarak görülen şiirden bir dörtlük:
Sevdalıyken, vatanıma yurduma,
Dert katmayın benim bunca derdime,
Çağırsam da, düşen yoktur ardıma,
Çıkmayan sesimi, duy be Ankara!...
KURTULUŞ (2)
Zeki Genç’in 178 sayfalık şiir kitabı. Gözü yaşlı şair olarak bilinen Zeki Genç, şiirlerindeki anlatım zenginliğiyle okurlarının, şiir severlerin karşısına çıkıyor.
Değişik isim ve imzaların ortaya koydukları Zeki Genç anlatımları var. Türkü bütünlüğü içindeki şiirleriyle dikkat çeken bir görünümünü de unutmamak gerekli Zeki Genç’in. 10 dörtlükten meydana gelen “Kayserim” şiirinden bir dörtlük nakledelim:
Erciyes’im gökyüzüne değiyor,
Gurbet gibi özleniyor Kayserim.
Dört bir yandan sıradağlar sarıyor,
Kem gözlerden gizleniyor Kayserim.
GÜNÜN DUYURUSU: Ayşe Paslanmaz’ın koordinatörlüğünde 16 Ekim 2009 tarihinde Nevşehir’de gerçekleştirilecek “Kapadokya Şairler Şöleni“ öncesi açılan şiir yarışması hakkında bilgi almak için: 0.532.771 31 64
***
Ustalara kulak vermek
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiirimizin zirvesinden seslenmiş, aramızdan ayrılmalarına rağmen, şiirleriyle bizimle merhabalaşmaya, selamlaşmaya devam eden ustalarımız var. Hemde sayıları bir hayli fazla.
Bu ustalarımızdan, rahmetli Behçet Kemal Çağlar… Ahmet Tufan Şentürk. Önce Behçet Kemal Çağlar’dan:
ŞEHİTLERE
12 dörtlükten meydana gelen, şehitlerimizin, şehitlerin mısralara döküldüğü duygularla zenginleşen Behçet Kemal Çağlar anlatımı. “Gökten üzerine titriyor atan/Önünde millet var, ardında vatan” mısralarıyla söze başlıyor ustamız.
Her bulutta saklı olan yıldırımlardan, hiçbir kaynağın, hiçbir suyun kandıramadığı, serinletemediği yüreklerin büyüklüğü birbir gözler önüne seriliyor, mısralar arasından selamlaşıyor bizimle. Ve dörtlüklerden biri:
Hayat hayaldeki her tadan güzel,
Bize tek ayak da kanattan güzel.
Bir tek müstesna var bu yeryüzünde,
Bir senin ölümün, hayattan güzel…
Ve ustalarımızdan, şiirimizin beş yıldızlı çınarı rahmetli Ahmet Tufan Şentürk’den;
GÖNÜL FERMAN DİNLEMİYOR
O bir usta. O bir çınar. O’nun her kelimesinde, her mısrasında anlam var, mesaj var. O’nun gençliğiyle, delikanlılığıyla tüm güzellikler iç içe, koyun koyuna. “Gönül Ferman Dinlemiyor” adlı, başlıklı şiiri beş dörtlükten meydana gelmiş. Hemde 2004 yılında kaleme alınmış. Ahmet Tufan Şentürk’ün delikanlılık günlerinde yani.
Sabahın erken saatinde, saatin beşinde, başında bir rüzgar esmeye başlar Ahmet Tufan Şentürk’ün. “Seni görürüm düşümde/Gönül ferman dinlemiyor” diye söylenmeye, mırıldanmaya devam eder o çınar, o gönül dünyamızın ustası.
Tereddütleri vardır. Sıkıntılıdır. “Nereden çıktın karşıma?” diye sorar. Çünkü başına çok işler açılmıştır. Gönül kapısının açık kalması gerektiğini savunur artık. Ve bir gerçekle baş başa kalır, yüzyüze gelir:
Erken kaybettim eşimi,
Taşlara vurdum başımı,
Düşünmez oldum yaşımı,
Gönül ferman dinlemiyor…
Bu iki ustamızın ardından, yaşayan şairlerimizden Abdülkadir Güler hocanın “Görmeğe geldim” adlı şiirindeki mısralara bakalım:
GÖRMEĞE GELDİM
Abdulkadir Güler, yaşayan şairlerimizin ünlülerinden. Söke’de yaşıyor. “Görmeğe geldim” başlıklı şiiri yedi dörtlükten oluşuyor. Yüce peygamberimize karşı duyulan Abdülkadir Güler özlemi vardır mısralarda.”Alemlere rahmet hem de ekseni/Allah’a bin şükür tanıdık seni” diye devam eden Abdülkadir Güler anlayışı ve arayışı mısralarda sürüp gider. Bir dörtlüğünde şöyle seslenir:
Aşık Ceylani’yim bildim ilk defa,
Saadet güneşi, sonsuzluk vefa,
Kıl şefaat Ya Muhammed Mustafa,
Huzuruna varıp ermeğe geldim..
Şairlerimizin kalemlerine sağlık. İlk iki şairimizin ruhları aydınlık, mekanları cennet, Abdülkadir Güler hocanın da ömrü uzun ve sağlıklı olsun efendim.
***
Azerbaycan’ın “Şefeg” Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Biz “Şafak” diyoruz. Azeri kardeşlerimiz “Şefeg” diyorlar. Yakınlık var değil mi?. Edebi-bedii jurnal. 2009 yılına ait (1 ve 2) nci sayıları birlikte yayınlanmış. Haddizatında derginin başlangıç itibariyle sayısından sözetmemiz gerekirse (40-41) nci sayıdan bahsetmemiz gerekiyor Şefeg için
Dergi, Azerbaycan Yazıcılar Birliğinin Lenkeran Bölmesinin edebi-bedii organı olarak Günyüzü görüyor. Büyük boy kitap görünümünde. Elimizdeki sayısı 102 sayfayla bize ulaştı.
Baş Redaktor: İltifat Saleh, Baş Redaktor Muavini (dostumuz) Gardaş Elişoğlu. Mesul Katib: Hafiz Mirze. Yazışma adresi: Lenkeran şehri, Ş.Axundov küçesi (cad) No: 18 Bakü-Azerbaycan.
Öykü, nesir, kitap tanıtımı, şiirler şeklinde bir içerik dikkat çekiyor dergi içinde.
Gardaş Elişoğlu’nun “Düşündüren şair” başlıklı değerlendirmesi 79, 80 ve 81 nci sayfalarda yeralıyor. Haneli Kerimli’yi anlatıyor ince-uzun. Detaylı, bilgilendirici. Buradan bir cümle:
-“Haneli Kerimli, evvelki kitaplarında olduğu gibi, vetenaş agidesine, temiz ahlaka sahip kalan bir şairdir”.
Gardaş Elişoğlu’nun bu yazısının ardında, bitimindeki cümle; “Şefeg Jurnalının okuyucularına Haneli Kerimli’nin yeni şiirlerini takdim ederik” şeklinde. 82,83,84 ncü sayfalarda Haneli Kerimli’nin şiirleri var efendim. Şöyle bir göz atalım Kerimli şiirleri üzerine:
“Ben çok inanmalıydım” adlı, başlıklı Haneli Kerimli şiiri 7 dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin ilk dörtlüğü:
Allah sana insaf versin, bana da sabır,
Özümüzü başa düşek, anlayarak barı.
Yazan yazdı, pozan pozdu, kısmet böyleymiş,
Aktarmayag ne sebebkar, ne günahkarı..
İltifat Saleh, Gardaş Elişoğlu, Hafiz Mirze isimli kardeşlerimizin ciddi, kalıcı çalışmalarıyla ortaya çıkan Şefeg, her sabah yeniden atacak-doğacak, aydınlıklar getirecektir. Tebriklerimi sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
Ayrıca ve özel olarak; Sevgiden başlayan yol, Beni tanımak olur, Niye soldun benövşe, Unutabilmiyorum, Garibe tale, İki damla gözyaşı, Kod ehvalatı, Türk Dünyasını nurlandıran insan, adlı kitaplarıyla kültür dünyamızın aydınlık yüzü Gardaş Elişoğlu’nu kutlamak, alkışlamak istiyorum.
GÜNÜN SÖZLERİ:
1- Dünyanın neresinde Türk varsa, ellerimizi uzatmalı ve kucaklaşmalıyız.
2- Milli davalar, sözle, tek gözle değil, çift gözle, fiiliyat olarak izlenmeli ve değerlendirilmelidir (İsa Kayacan)
***
Burdur’dan Neziha
ananın şiir dünyası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Edebiyatımızın önde gelen dallarından olan şiir için söylenenler değişik. Şiirin ruhlara hitap edebilme sanatı olduğunu söylemek daha doğrusu bence.
72 milyon nüfusumuzun tamamının şair olduğunu söyleyerek geliyorum.Öyle şairlerimiz, şair adaylarımız var ki maşallah bir gecede şiirin zirvesine çıkıp oturduklarını zannediyorlar,kabul ediyorlar.
Burdur ilimize bağlı (merkez) Yarıköy’de yaşayan Neziha Çetiner annemizin varlığını Burdur merkezde bir şiir programı içerisinde gördüm,alkışladım.O, sade duyguları,yapmacıktan uzak anlatım ve şiir okuyuşuyla herkes gibi benim de dikkatimi çekiyordu.
Yenilerde dört şiiri geldi, ulaştı bana.Bunlar sırasıyla;
BABAM-CAN DİREĞİM
Şiirin tam adı: Babam benim can direğim.Altı dörtlük ve beşlikten meydana geliyor. İlk dörtlüğü şöyle başlıyor bu şiirin:
-Babam benim tek varlığım,
Babam benim yüce dağım,
Babam benim,köşküm sarayım
Babam benim can direğim
Dikkat ettinizmi,mısraların sonundaki kelimeler, yani hecenin varlığını, uyumunu ortaya koyan kelimeler:Varlığım,dayanağım,sarayım şeklinde nasıl da güzel sıralanıyor.Sonraki mısralarda, başkasının baba olamayacağı, hatırlatıldıktan sonra,”Babama dağlar gibi yaslanırım” mısrasındaki baba güçlülüğünü görüyor, anlatım zenginliğini hissediyoruz.Ve arkasından,”Arıyorum bilgisini/Özlüyorum sevgisini/Bulamam babam gibisini/Babam benim can direğim/Babam benim can direğim/Babam benim köşküm,sarayım” mısralarıyla şiirleşen duygular ne kadar güzel ve anlamlı değil mi?
ANAM BAŞLIĞIYLA
Neziha Çetiner anamızın bir başka şiiri”Anam” başlığını taşıyor.Burada da annesine karşı duygularını anlatıyor.Beş beşlikten meydana geliyor bu şiir.Bir bölümünde şöyle deniyor:
-Ana olunca anladım anayı/Dindiremedim içimdeki yarayı/Cennet olsun anaların durağı/Sardı içime ana baba merağı/Hakkınızı nasıl öderim anam.
DİĞER İKİ ŞİİR
Neziha Çetiner anamızın diğer iki şiiri; Git yavrum askere ve uyan Türkiyem uyan,adlarının taşıyıcısı efendim.Bu şiirlerden “Git yavrum askere” başlıklı olanından:
1-Git guzum git vatan borcudur/Git guzum git her yiğidin harcıdır/Korkma sakın sonu acıdır/Git yavrum git,uğurlar olsun.
Beş ayrı dörtlükten meydana gelen bu şiir; Neziha ananın torunu 2007 yılında askere giderken yazılmış.
2-Uyan Türkiyem uyan, uzunca bir şiir.Yer yer nefes alınmış, mola verilmiş. Bir dörtlüğünden:”Bütün dünya Atatürkten örnek almıştı dersini/Olgunluğunu gösterirdi hakimdi nefsini/Dünyalara duyururdu vatana olan sevgisini/O kadar övünülecek hizmeti vardı ki, bitiremem gerisini” deniyor.
Burada;”Olgunluğunu gösterirdi,hakimdi nefsini/Dünyalara duyururdu vatanına olan sevgisini” mısralarındaki gerçek anlatımla,Atatürk sevgisinin bütünlüğünü ortaya koyan Neziha Çetiner ananın ellerinden öpmez misiniz? Ben öpüyorum,biz öpüyoruz...
GÜNÜN DUYURUSU: Ayşe Paslanmaz’ın koordinatörlüğünde 16 Ekim 2009 tarihinde Nevşehir’de gerçekleştirilecek “Kapadokya Şairler Şöleni“ öncesi açılan şiir yarışması hakkında bilgi almak için: 0.532.771 31 64
***
Burdur’daki gazeteciler yine üzgün
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Gazetecilik zor bir meslektir.Hele, gazeteciliği kurallarına göre yapanlar için bu zorluk bir-iki kat daha artar.
Büyük merkezlerde, Bakanlıkların,Genel Müdürlüklerin,Büyükşehir Belediye Başkanlıklarının bulunduğu yerlerde, her kuruluşun basından sorumlu resmi görevlileri vardır.İllerimizde, İlçelerimizde bu görevlendirme farklı adlar-ünvanlar altında varlığını sürdürür kuruluşlar olarak.
Belediyelerimizde de Basın ve Halkla İlişkilerin önem verilmesi gerekiyor.Yer yer bu önemin verildiği gerçeğiyle karşılaşıyoruz.
Konuyu, Burdur ilimiz merkezine doğru getirmek, gazeteci arkadaşlarımızın, zaman zaman karşılaştıkları zorluklar ve gazeteci varlığının adeta ‘yok!’ sayıldığı örneklerden söz etmek istiyorum:
Burdur’da bir zamanlar, bir gazetemizde çıkan imzalı bir haber üzerine ilgili kuruluş yöneticilerinden birinin, muhabir arkadaşımız için; “Buraya gel ifadeni alacağım” deyişini burukluk içinde hatırlıyorum.
Yine Burdur’da, Ankara’dan bir veya birkaç açılış için Burdur’a gelen bakanlarımızdan birinin yanında “Özel kalem müdürüyüm” edasıyla, muhabir arkadaşlarımızın yemek sırasında dışarı çıkarılmaları için yakışıksız davranışlar içine girdiğini, arkadaşlarımızın protesto ile oradan ayrıldıklarını da makalelerim arasındaki yer alışlardan biliyorum.
GELELİM ÜÇÜNCÜYE
Burdur merkezde yayınlanan gazetelerdeki muhabir akadaşlarım gazetelerindeki köşelerinde yazdılar, değerlendirip üzüntülerini belirttiler. En son, Yenigün Gazetesinin 30 Haziran 2009 tarih ve 16 bin 761. sayısında Ferit Öz arkadaşımızın köşesindeki “Şenlik-evlere şenlik” başlığıyla sütununa aktardığı yazıyı da okuyunca üzüntülerim arttı.
Konu, olay şu: Burdur’un yeni ilçelerinden Kemer’de 16.yayla şenlikleri Belediye koordinatörlüğü ve sorumluluğunda düzenlenir.8 gazeteci 21.06.2009 tarihinde valiliğin tahsis ettiği “basın arabasıyla” şenlik mahalline varırlar.11.30 da basın için ayrılan yere oturmak isteyen gezetecilere, Belediye görevlisi olduğunu söyleyen şahıs;”sanatçılara yemek yedireceğiz” diyerek ayrılan yere gazetecilerin oturamayacağını söyler.Yemek faslı saat 13.30’a kadar sürer.
Gazetecilerden biri, Kemer Belediye Başkanı Durmuş Erdem’e “Başkanım rahat çalışamıyoruz.Bize ayrılan yere geçmek istiyoruz.” deyince Başkan;”Mesele çıkarmayın” diyerek basın mensuplarını adeta azarlar.Gazeteciler şenlik mahallinden ayrılırlarken-terkederlerken, Belediye Başkanı yanlarına gelir ve “Arkadaşlar..Kapris yapıyorsunuz.Mesele çıkartıyorsunuz.Sizin yaptığınız terbiyesizlik.Yediğiniz önünüzde,yemediğiniz arkanızda.Benim reklama ihtiyacım yok” diye gazetecileri kovmaktan beter bir tavır sergiler.
Gazeteciler şenlik mahallinden ayrılırlar.Valilikçe tahsis edilen araçla dönmek isterler.Ancak resmi aracın içinde üç-dört kişinin alkol aldıkları görülür.Tepki gösterirler.Ama Şoför; “Arkadaşlar Antalya’dan misafir.Ne var bunda, bunu büyütmeyelim.” diyerek direksiyon kullanabilecek durumda olmadığı mesajını verir.Gazetecilerden bazıları Kemer Emniyetine ait araçla, bazı gazeteciler de oto stopla ilçe merkezine ulaşırlar.Üç saat beklemeden sonra minibüsle 18.30’da Burdur merkezine gelebilen gazeteciler,buruk,öfkeli ve mesleklerine karşı yapılan Belediye Başkanı davranışları karşısında üzgündürler.
Basın mensuplarına önem vermeyen kuruluşlar, bu kuruluşların yöneticileri, gazetecilerin;”reklam elemanı” oldukları görüşünden hareket ediyorlarsa yanılgı içindedirler.Gazeteciler haber peşinde koşarlar ve bu haberleri kamuoylarıyla paylaşırlar.Burdur milletvekillerinin,vali vekilinin de bulunduğu bir şenlik ortamında,gazetecilere böyle davranılabiliniyorsa, söylenecek ne olabilir ki!..

8 Temmuz 2009 Çarşamba

Çamlıdere’de yağmurlu bir gün
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Çamlıdere, Başkent Ankara’nın ilçelerinden biri. 4 bin 600 nüfuslu bu ilçemiz, ormanların süslediği, beslediği, çevrelediği bir ilçemiz.
Bu ilçemizde ilk kez bir şiir günü düzenlendi. Gazeteci-Yazar, futbolcu Ali Öcal’ın Başkanlığını yaptığı “Çamlıdere ve Doğa Dostları Derneği” öncülüğünde, Ankara’dan şair ve araştırmacı Ahmet Eroğlu’nun koordinatörlüğünde, Çamlıdere Kaymakamlığı ve Belediye Başkanlığının katkılarıyla 26–27 Haziran 2009 tarihlerinde “Çamlıdere Aluçdağı Şiir Günleri” gerçekleştirildi.
Çamlıdere Kaymakamı Hüseyin Parlak, Belediye Başkanı ve şair Asım Caner Can’ın ve çalışma arkadaşlarının, sözkünosu şiir günlerinin başarıya ulaşması için gösterdikleri dikkat ve gayret dikkat çekiciydi.
Bir zamanlar “Çamlıderemiz” adlı bir gazete yayınlayan, çam ağaçlarının üzerinden uluslar arası maç nakli yayını gerçekleştiren Gazeteci-Yazar ve futbol adamı, Çamlıdere’de spor kulübünün kurulması ve sportif faaliyetlerinin yaygınlaşıp kökleşmesinde büyük katkıları bulunan Ali Öcal, organizasyonun başarıya ulaşması için heyecan ve gayretli bir çalışma içindeydi.
Ahmet Eroğlu’nun Türkiye’nin değişik yerlerinden çağrılan şairlerin, Ankara’dan alınıp, Çamlıdere’ye götürülmesi ve programın başarılı geçmesi yönündeki gayretleriyle, beğeni ve alkış alan isim ve imzaların başında yer alışı tesadüfi değildi.
Çamlıdere, yıllar evvel Beypazarı’na, sonrada Kızılcahamama bağlı olarak görülmüş. 20 yıl evvel şehir dışından gelenlerin yazlık olarak kullanma amacıyla yapımına başladıkları villaların sayısı giderek artmış. Hatta ünlü manken Meltem Doğanay burada yaptırdığı villası için devletten kredi almış. “Aldığı krediyi bankaya yatırarak, faiziyle “villasının yapımını gerçekleştirmiş. Çamlıdere’deki yabancılara ait villaların bedellerinin 50–100–150 milyon TL arasında değiştiği ifade ediliyor.
Ali Öcal’ın, Anne babasıyla anılarının bulunduğu, eşiyle tanıştığı mahallede bulunan evleride satılmış, yıkılmış yerine villa yapılmış. Ali Öcal bunları anlatırken burukluk içinde duygulandı, derinlere dalıp gitti.
Çamlıdere’de, manevi önderlerden Şeyh Ali Semerkandi’nin türbesi bulunuyor. Osmanlı Devletinin kuruluşu sırasında Çamlıdere’de yaşayan Şeyh Ali Semerkandi adına kurulu bir vakıf ve kütüphane bulunuyor.
“Niyet hayır, akibet hayır /Balık suda yaşar, su nedir bilmez/Hayat bir nefestir, giderse gelmez/Ne kimse senden incinsin, Ne sen kimseden incin” gibi önemli görüşlerin sahibi olan Şeyh Ali Semerkandi’yi bir başka yazımda anlatacağım.
Çamlıdere Aluçdağı Şiir Günleri programına katılanlar: Ahmet Eroğlu, H. Hüseyin Filiz, Gülten Ertürk, Hacer Alioğlu, Murat Yumrutaş, Müzeyyen Keskin, İbrahim İmer, İ.Bora Binatlı, Mustafa Firengiz, M. Nuri Parmaksız, Aysel Çoban, Canan Keskin, K. Bedri Kara, Zübeyde Gökbulut, İsa Kayacan, Murat Duman, Ümit Güngör, Bilal Dilsiz, Asuman Soydan Atasayar, Ali Baş, Ünal Kar, Süleyman Altın, Rıfat Kurtoğlu, Seyit Kılıçoğlu, Süleyman Karacabey, Kenan Alkan, Hünkar Dağlı, Şemsettin Dervişoğlu, Binali Kılıç, İlhami Erdoğan, Ayhan Arslan, Yasemin Atasoy, Ömer Ekinci Milingirt, Ali Rıza Atasoy, Ömer Celep, Sercan Traş, M.Yaşar Genç, İ.Adil Şahin, Mustafa Doğan.
Katılım Belgesi: Çamlıdere Aluçdağı Şiir günleri (26-27 Haziran 2009), Sayın İsa Kayacan; Çamlıdere ve Doğa Dostları Derneği’nin düzenlediği 1. Çamlıdere Aluçdağı Şiir Günleri etkinliği programına katılımınızdan ve katkılarınızdan dolayı teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılar dileriz. Saygılarımızla (Ali Öcal, Çamlıdere ve Doğa Dostları Derneği Başkanı)
Not: Şiir günleri programının 2 nci günü, Aluç Dağı’ndaki yayla ve güreş sahasındaki programın başında yağmur ve dolunun yağışı, program yerinin değiştirilişi nedeniyle, başlığımız “Çamlıdere’de yağmurlu bir gün” oldu efendim..
***
Teke Yöresi
3.Yaren Gecesinde Tünküdüm

Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur ilimizle ilgili yaptığımız, yapılan değerlendirmelerde: “Teke yöresinin başkenti, folklorumuzun başkenti” ifadelerimizi ortaya koyuyoruz.
Burdur ilimizin, Gölhisar İlçesinde faaliyetlerini başarıyla sürdüren, Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü 22.06.2009 tarihinde, “Teke Yöresi 3. Yaren Gecesi”ni gerçekleştirdi.
Yörenin mahalli sanatçıları çalıp çığırdılar. Sipsisiyle, kabak kemanesiyle, bağlamasıyla güzel, anlamlı bir müzik ziyafeti çekildi.
Gölhisar, Kaymakamı, Belediye Başkanı, Milli Eğitim Müdürü, Halk Eğitim Müdürü ve yardımcılarıyla anılan gecenin başarıyla ortaya konulabilmesi için toplu halde gösterdikleri gayret dikkatlerden kaçmıyordu.
Halk Eğitimi Merkezi Müdürü Ömer Erdoğan, Başmüdür Yardımcısı Yılmaz Tunç ve arkadaşları yaren gecesi için sefer olmuşlardı. Geceye, Hamit Çine, Salih Urhan, Mehmet Cadıl, İsa Kayacan, Abdurrahman Ekinci gibi onlarca ismin katıldığı görüldü.
“Teke Yöresi 3. Yaren Gecesi”ne katılanlar, çalıp-çığıranların genel sıralaması şöyle: Zeybek Grubu: Mehmet Ertakımlı, Battal Krali, Salih Öznalbat, Aziziye, Çaylı, Yeşildere, Uylupınar ekipleri, İbrahim Karagöz, Mustafa Kırlı,
Maşta Grubu: Ramazan Erbil, Turgut Karagöz, Kayacıklı Fatih Burdurlu, Ümmet Çelik
Yayla Grubu: Süleyman Yakan, Ahmet Can, Hüseyin Köse… Ahmet Can ve Hasibe Can çifti Hada’da başarılıydılar (Akkoyunum yüz olsa) ustalıkla seslendirildi. Bu çift aynı zamanda (atıştılar).
Hüseyin Köse çifte sipsisiyle göz doldurdu, kulakların pasını sildi.
Gölhisar Yayla Grubu başarılıydı. Recep Hasyalçın, Necati Aslan bu grub içinde yeralıyorlardı.
Dirmil Grubu: M. Ali Kayabaş, İsmail Evcil, İsmail Türkkan’ın seslendirdiği sipsi ziyafeti de dikkat çekiciydi.
Ramazan Eryılmaz, Habib Özyurt yanında, Acıpayam’dan Hüseyin Amca (Aktekin) gecenin güzelliğini sağlayanlar arasında yeraldılar. Hüseyin amca, 1930’lu yıllarda ‘Cemilem’ türküsünü, Dirmil’li Kör Fatmadan dinlediğini anlattı, hatırlattı.
Grup Yarenler içinde, Mehmet Bedel, Halil Er, Mehmet Şenel kapanışı gerçekleştirdiler. Bu gecede oynayıp tünküme fırsatı bulduğum için moral depolayarak Burdur’a, oradan Ankara’ya döndüm.
Denizin dibinde demirden evler, Hükümetin önünden geçtim (orta oyunu), Akkoyunum yüz olsa, Yada geceleri, Cemilem, Çek deveci, Kezban yenge, Erik dalı gevrektir, Tahtalıkta kalbur var, gibi sevilen ve özlenen türkülerin seslendirilişi bizleri sevindirdi, gururlandırdı.
Not: Düngümek; Burdur yöresinde, Ege Bölgesinde, “zıplamak sıçramak, oynamak” anlamında kullanılmaktadır.
Teşekkür Belgesi: Sayın, Prof. Dr. İsa Kayacan; Gölhisar Halk Eğitimi Merkezi Müdürlüğünün 09.06.2008 tarihinde düzenlemiş olduğu “Teke Yöresi 2. Yaren Gecesi” etkinliğine katılımınızdan dolayı teşekkür eder, sanat hayatınızda başarılar dilerim. (Selami Kapankaya, Kaymakam)
Katılım Belgesi: Sayın, Prof. Dr. İsa Kayacan; Gölhisar Halk Eğitimi Merkezi Müdürlüğü’nün 22.06.2009 tarihinde düzenlemiş olduğu “Teke Yöresi 3. Yaren Gecesi” etkinliğine katılımınızdan dolayı teşekkür eder, sanat hayatınızda başarılar dilerim (Mustafa Can, Altınyayla Kaymakamı- Gölhisar Kaymakam vekili)
Burdur notlarım:
1-Burdur ürünü olduğu TPE tarafından tescillenen Ceviz Ezmesi aldığım, gururla Ankara’ya getirdiğim adres: Gazi Cad. No:18-A’daki ÖZBAL.
2- Diyet dondurmamı gönül rahatlığıyla alıp serinlediğim adres: Kayımoğlu Dondurma, Konak Mhl. Göksavaş Sk. No:7 Burdur.
***
Çevresini gören ve anlatan
ilk şair: Nedim
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Divan şairi olarak biliyoruz. (D:1681?- İstanbul-Ö.1730) Asıl adı Ahmed olan Nedim’in soyunun Mevlana’ya kadar uzandığı ifade ediliyor. Sultan III. Ahmed döneminde iyi bir öğrenim görerek, yetişerek müderris oldu.
Gençliğini alimlerin arasında geçirdi. Sadrazam Şehid Ali Paşa ve sonra Nevşehirli Damad İbrahim paşa tarafından korundu. Padişah III. Ahmed’in huzurunda yapılan tefsir (Kuran-ı Kerim’i anlama ve açıklama) derslerine katıldı, şiirleriyle de takdir kazandı.
Kadılık ve Müderrislik yapan Nedim, Damat İbrahim Paşa’nın özel kütüphanesinin memurluğunu yaptı.
Bazı şiirlerinde, geride bıraktığı “manevi sohbet” meclisleri ile içki alemleri arasında bocaladığına dair beyitleri bulunan Nedim, hayatının büyük bir kısmını devlet büyüklerinin yanında, Çırağan eğlencelerinde, içki meclislerinde, gül ve lale bahçelerinde geçirmiş olup, son yıllarında cinnet belirtileri gösterdiği yönünde bilgiler bulunuyor.
Divan Şairi Nedim’in, Patrona Halil İsyanı (1730) sırasında korkarak çıktığı Beşiktaş’daki evinin damından düşerek öldüğü Mezarının Karacaahmet’te, Çiçekçi durağının karşısında olduğu bilinmektedir.
Lale Devri diye anılan zevk ve eğlence dönemini şiirlerinde büyük bir başarıyla yansıtan Nedim’in şiirleri, döneminin İstanbul’unu; eğlence anlayışı, eğlence yerleri, gelenek ve giyiniş biçimlerini tanıtması bakımından tarihi bir önem taşımaktadır.
Lale Devri’nin; lale adlarını, sürülen kokulara, kürklere, kumaşlara, sarayların, çeşmelerin mimari üsluplarına varıncaya kadar bütün özellikleri Nedim’in şiirlerinde yeralmıştır, yansıtılmıştır.
Nedim, genellikle Divan şiiri formlarına sadık kalırken, yenilikler denemekten de çekinmemiştir. Nedim’in şiirlerinde sergilediği yüksek lirizm, mistik bir görünüm arzetmez. O, tasavvuf ve din konularına yönelmeden insani duyarlılıkları dile getirdiği şiirlerinde aşk, şarap, sevgilinin güzelliğinin övgüsü gibi temaları işlemiştir. Şiirlerinde başarılı ve gerçekçi doğa tasvirleri de önemli bir yer tutar.
Nedim’in devlet büyükleri için yazdığı kasidelerin methiye bölümlerinde ise pek samimi olmadığı görülür. Dikkatlice okununca bahsettiği, sözettiği kişi ve kişileri alttan alta, yani kapalı biçimde iğnelediği görülür.
Nedim’in Divan’ında Farsça ve Arapça şiirleri, rubai ve gazelleri de vardır. Divan’ı önce Halil Nihat (1922), sonra Abdülbaki Gölpınarlı (1951) tarafından bastırılmıştır. Hayatı Halit Fahri Ozansoy’un “Nedim” (1932), Faik Ali Ozansoy’un “Nedim ve Lale Devri” (1950) adlı oyunlarına konu olmuştur.
NEDİM’in “Şarkı” sından:
Bir sefa bahşedelim, gel şu dil-i na-şada,
Gidelim serv_i revanım yürü Sa’d-abad’a,
İşte üç çifte kayık iskelede amade,
Gidelim serv-i revanım yürü Sa’ad-abad’a.
HAKKINDA YAZILANLARDAN:
1- Nedim, çevresini gören ve anlatan ilk şairdir. Yaşadığı şehri, İstanbul’u şiire sokmuştur (Haluk İpekten)
2- Nedim’in bahsettiği güzeller bir derinliğin ortasında kımıldanırlar. Gölgenin yerini, gölgesini beraberinde taşıyan yaratık alır (Ahmet Hamdi Tanpınar, Edebiyat üzerine Makaleler-1969)
KAYNAK: Işık, İhsan; Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (Cilt, 6, Ankara-2007)
***
Bana göre İslâm Dini

Prof. Dr. İSA KAYACAN
Hemşehrim Ali Yücel’in Ankara’da gündüz kitabevi yayınları arasında Günyüzü gören, 380 sayfalık kitabının adı: Bana Göre İslam Dini (Fıtratın sesi).
Önsözün girişinde; “İnsan, insan olmasının gereği olarak yaratılış amacını bilmek zorundadır. Yaratılış amacımızı anlayabilmemiz için kullanacağımız tek malzememiz aklımızdır. İnsanı insan yapan akıldır” deniyor.
Fıtratın sesi, başlığı altındaki, cümlelerden bazıları:
- İnsan öldürenin (katilin), insan öldürmenin yanlış olduğunu söylediğini duydum; insan öldürmenin kötü olduğunu duydum.
- Öfkesini kontrol edip sabıredemeyenin sonradan pişman olduğunu gördüm; sabrın değerini öğrendim.
- Kumarcının “kumar oynamak kötüdür” dediğini duydum; kumar oynamanın yanlış olduğunu öğrendim
- Zina yapanın ve fahişenin, namusu ve iffeti savunduğunu gördüm, namusun ve iffetin değerini öğrendim.
- Gururlu ve kibirli insanın, gurur ve kibirin kötü olduğunu söylediğini duydum; gurur ve kibirin yanlış olduğunu öğrendim.
- İntihar edenden, intiharın iyi veya kötü olduğu hakkında bir cevap alamadım (Tövbe edip af dileme imkanı kalmadığı için); intihar etmenin en kötü günah olduğunu öğrendim…
Giriş bölümünün başladığı satırlarda, Ali Yücel; “Ben bir din bilgini değilim; edebiyatçı da değilim, İslam dini ile ilgili bir kitap yazmak için bir din bilgini veya bir edebiyatçı olmanın şart olduğuna da inanmıyorum” diyor.
Bazı ayetlerden cümle nakilleri, anlatım nakilleri yapılmış kitap içerisinde. 19 ncu sayfadaki cümlelerden:
- “Atatürk, o zor dönemlere rağmen Hıristiyan Batı ülkelerinin karşısında Türklüğe ve Müslümanlığa yakışır bir şekilde dimdik durmuş bir liderdir. Bunları nasıl göz ardı edebiliriz ki?.”
- “Mustafa Kemal’in Atatürk olması; öyle inanıyorum ki, hem kendisi için hem de Türk Milleti için ilahi bir nimettir”..
Ve Ali Yücel hemşehrim ilave ediyor: “Bana göre; Atatürk’ü sevmeyen insanlar, peygamber efendimizi de sevmezler. Ancak onlar, ‘seviyoruz’ diyorlarsa da inandırıcı olamazlar. Çünkü bu iki yetim, aynı kaderi paylaşan iki değerli insandır”:
Ali Yücel: 20 Nisan 1947 tarihinde Burdur ilinin Aziziye köyünde doğdu. Tarım Bakanlığı bünyesinde ziraat teknisyeni olarak görev yaptı. Daha sonra İktisat Fakültesini bitirdi. Bu Bakanlıkta Şube Müdürü olarak çalıştı.
“Kur’andaki tüm emirler farz, efendimizin farzları yaşama şekli ise sünnettir. Yani İslam dini, farzların sünnetlerle bütünleştirilmesidir” görünüşünün savunucusu olan Ali Yücel’le yazışmak için: Atatürk Mhl. Nuri Ortaş Sk. Burkent Evleri L-Blok, No:26-8 Burdur. 0536 225 70 45
***
Türk dünyasını nurlandıran
insan: Bahaeddin Güney
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bu başlık, Azerbaycan’dan, Gardaş Alişoğlu dostumuzun kitabının adı efendim. Hayrettin İvgin dostumuzun bana ulaştırdığı 196 sayfalık kitap, Bakü’de Şirvanneşir yayını olarak Günyüzü görmüş. Kitabın ikinci sayfasında, görülen isim ve imzalar:
Geşem İsabeyli, Elman Nesirov, Nezaket Hüseyingızı, Celil Rağıyev, Anar İsabeyli. Birinci bölümde Türk dünyasını nurlandıran insan olarak Bahaeddin Güney’den bahsediliyor, söze başlanıyor.
Gardaş Elişoğlu, anlatmaya devam ediyor. Yer yer şiirleriyle görüşlerini zenginleştiriyor. Sayfa 9’dan:
*
Azizim, toru hördü,
Karabağ kara göldü,
Düşman lanete gelsin,
Yüreğim daşa döndü.
*
Karabağ alışıb,
Düzler ağlıyor.
Vatanın hasreti,
Yürek dağlıyor.
*
Sonraki bölümde, “Bir millet, iki devlet ortak medeniyet” başlığı altında, Bahaeddin Güney’in Türk dünyasına yaptığı hizmetlerden örnekler veriliyor. Arkasından, kitabın içindekiler bölümüne, sayfalarına bakıyoruz:
Yurtta barış, dünyada barış, Tanrı’nın cennet diyarı, Antalya (Yavuz Sakarya), Şehitler hiçbir vakit unutulmuyor, Vatan sevgisi, Vatansız hayat,
-Nurlu insan (Nezaket Hüseyingızı), Bahaeddin Güney (Nail Tan), Bahaeddin Güney (Hayrettin İvgin), Bahaeddin Güney zörvesi (Elçin İskenderzade), Vali Bahaeddin Güney (Celil Gariboğlu Nagıyev),
-Irak topraklarında analar ağlar, Azerbaycan kızları, Bir muhabbet istiyorum, Azerbaycan, Kaş yanımda sen olaydın, Sözüne kurban vd.
1- Bahaeddin Güney emeklilik döneminde de kültür, sanat çalışmalarından kopmadı. Hayatını tamamen bu alana adadı. Türkiye ile Türk dünyası arasında bir köprü de sayın Bahaeddin Güney ve eşi tarafından kuruldu (Nail Tan),
2- Bahaeddin bey, samimi bir Atatürkçüdür. Türklüğünden asla taviz vermeyen bir milliyetçidir, insani tarafı hep ağır basan bir hümanisttir, hurafelerden ayrıştırdığı sağlam bir inanç sahibidir (Hayrettin İvgin),
3- Bahaeddin bey, Azerbaycan’ın gazetecilik ilmini mührünü basan, Azerbaycan gazeteciliğini onun adı ile sağlanan “Ekinci” (Ziraatçı) gazetesini basan Hasan bey Zerdabi hakkında güzel konuştu (Doç. Dr. Tamilla Abbashanlı-Aliyeva).
4-Bahaeddin Güney, düşündüğümden daha büyük ve daha derin bir insandır (Doç. Makbule Muharremgızı)
5- Türkiye’de tanıdığım ve sevdiğim önemli şahsiyetlerden biri Vali, Prof. Dr. Bahaeddin Güney beyfendidir (Prof. Dr. Elçin İskenderzade)
6- Vali Bahaeddin Güney, gardaş halkın elagalarının geleceğine bağlı kunuşdukça, gözlerinin şevkle parladığını görmemek mümkün değildi (Doç. Dr.Elman Nesirov),
7-Vali Bahaeddin Güney asıl Türktür, vatandaştır ve milletini seven bir vatanperverdir (Prof.Celil Gariboğlu Nağıyev).
***
Ankara şiir rüzgârı antolojisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ankara’dan bir şiir antolojisi. Hem de şiir rüzgârı olarak bize ulaşan, bir antoloji bu. Hazırlayan: Ahmet Eroğlu. 460 sayfayla Günyüzü görmüş, yayınlanmış.
Ciltli olarak hazırlanıp, yayınlanan bu antoloji, Murat Duman tarafından bana ulaştırıldı. Çünkü içinde kendisinin de biyografi ve şiirleri bulunuyor.
Ahmet Eroğlu imzalı önsözün bir yerinde; “Edebiyatın kökeni edepten gelir. Ve edebiyat edebin nesebi sahih evladıdır. Bundan dolayı bizler milletin genel hissiyatını seslendirme gayreti içinde olduk” deniyor.
Antolojinin içindekiler bölümüne bakıyorum. İsim ve imza olarak fazla tanıdığım yok. Murat Duman, İsmail Tunç, Mehmet Nacar, Necati Ocakçı Deniz Şahinoğlu, Gürsel Güveloğlu, Faruk Çukurkavaklı Abbas Yurt, Nesrin Özcan, tanıdıklarım olarak sayılabilmektedir.
Arka kapaktaki yazılanların ilk bölümünde;
“Ankara Rüzgarı Grubu 30 Mayıs 2006 tarihinde şiire gönül vermiş şairlerimizin teşvikiyle Ahmet Eroğlu tarafından kurulmuştur. Halen internet ortamında faaliyet gösteren grubun yaklaşık 280’i aşkın üyesi vardır. Elinizde bulunan antoloji, çoğunluğu bu gruba gönül vermiş şairlerimizin eserlerinden derlenerek oluşturulmuştur” deniyor.
Sayfa düzenlemesi, şiirlerin çift sütun olarak verilişi, antolojinin büyük boy oluşuyla bir rahatlık ortamında şekillenmiş, şekillendirilmiş. Katılımcıların ortalama 10 dolayında şiiri yer alıyor sayfalarda. Girişte fotoğrafları (bazılarının yok-boş) ve biyografileri verilmiş. İsim, fotoğraf altına-yanına verilen biyografinin” Özgeçmiş” başlığı altında verilmesi doğru olmamış. Yani, özgeçmiş kelimesinin konulmasına gerek yoktu. Zaten, isim ve fotoğraftan sonra verilen bilgiler özgeçmiş olarak görülüyor, biliniyor.
Sayfa 307’de başlayan Murat Duman imzasının bulunduğu sayfalardan seçtiklerimizden bir örnek verelim:
Sayfa 308’deki “Köyüm” adlı şiirden, Murat Duman imzalı efendim.
Köyüm vardı dere boyu,
Susuz kalmış güzel köyüm,
Nerde şimdi akar suyu?,
Susuz kalmış güzel köyüm…
Azim ve kararlı çalışmalarıyla dikkat çeken, Ahmet Eroğlu’nu, böyle güzel ve kalıcı bir antolojiyi hazırlayıp yayınladığı için, kutluyor, tebriklerimle sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
***
İki artı bir kitap
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Hani rakamlar sıralanır ya.. Bir, iki, üç, dört gibi sayar geçeriz. Bazen de bir artı iki veya iki artı bir gibi ifade ediş biçimlerimiz olur.
Kitaplar var yine masamda, gündemimde. Bunların ilk ikisi, şair-yazar, araştırmacı Şahver Karasüleymanoğlu’ndan bana ulaştı. Bu iki kitap öncelikle:
ÇÖKMÜŞ KAYA GÜNEŞİ
Süleyman Havadar’ın hikâyelerinin bir araya getirildiği 87 sayfalık kitabı. Kitabın tam adı:
Çökmüş Kaya Güneşi-Doğunun Gizemli Taşları.
Süleyman Havadar sunuşunun bir yerinde; “Çökmüş Kaya Güneşi; İnsanın nas ve doğmalara dayalı var oluş hikâyesinin ve türeyiş, ilk yerleşim konularındaki sorulara cevap aranacak dönemlerin çok daha sonrasına ait olan Anadolu yerleşiminde kısa bir serüven olarak sizlere sunulmuştur” diyor.
Süleyman Havadar: 1956 yılında Artvin’in Ardanuç ilçesi Cevizli köyünde doğdu. Ankara İTİA Yönetim Bilimleri Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümünden mezun oldu. Şiir, hikaye, roman ve gözlem-inceleme türünde basılı ve basıma hazırlanan kitapları bulunmaktadır.
DOLUNAY DA IŞIR
Mehlika Başer’in 80 sayfalık şiir kitabı. Önceleri 4 ayrı şiir kitabı yayınlanmış. Elimizdeki 5 nci.
Şahver Karasüleymanoğlu’nun, Ankara Edebiyat Dergisinin Aralık 2008 nci sayısında yazdığı bir yazı, kitabın sonunda yer almış.
Şiirlerin sayfalara serpiştirilişi, yerleştirilişi rahatlık sağlanması bakımından yola çıkılan bir çalışma, anlayış biçimi ortaya koymuş. Sayfa 48’deki “Kaderin ellerine” adlı şiirin girişinden:
Lacivert akşamların gizemli aleminde,
Yüzüyor şiirlerim.
Yıldızlar denizinde, çoğaltıyor özlemini.
Mehlika Başer: 1932 yılında Tekirdağ’ın Mürefte ilçesinde doğdu. 15 yıl sınıf öğretmenliği, 17 yılda okul müdürlüğü yaptı. Basılı 4 şiir kitabı bulunan Mehlika Başer, şiir ve yazı dışında resim ve müzikle de ilgileniyor.
KUŞLUK ÇİÇEĞİ
Kitabın kapağında ve içinde bu iki kelime bitişik (kuşlukçiçeği) şeklinde yazılmış. İzmir’den M. Mazhar Alphan’ın 48 sayfalık eni boyu eşit görünümde bir şiir kitabı. Bugüne kadar 8 ayrı kitabı yayınlanmış şairimizin. Resimlerle zenginleştirilen sayfalar.
Kitabın adı olan şiir “Kuşluk çiçeği” nden :
Görünmeyeni, bize görünür kılan zaman,
Her şey gibi aşk da bilinmeyen bir dürtü,
Kül öncesi bir elin, planlayıp da evrene yaydığı,
Yanıtsız sorulara, bir yanıt mısın?
Ey sevgili!...
Akpınar Dergisi
Prof. Dr. İsa KAYACAN

Niğde ilimiz merkezinde, Avukat, şair-yazar ve araştırmacı İsmail Özmel tarafından yayınlanan, kültür, sanat ve edebiyat dergisi “Akpınar”ın 14 ncü sayısı masamda.
44 sayfalık, pırıl pırıl baskılı bir dergi. Sahibi ve sorumlusu: İsmail Özmel. Genel Yayın Yönetmeni: Dr. Nedim Bakırcı. Yayın kurulunda 6 isim ve imza var.
Danışma kurulu (hakem heyeti) var ayrıca. Yazışma adresi: Yeni Çarşı İş Merkezi B-Blok No:1-5 Niğde Tlf-belgegeçer: 0388 233 35 45
Derginin elimizdeki sayısının içindekiler bölümüne, sayfasına bakıyoruz. Bazı seçtiklerimiz (başlık ve imzalar):
- On dördüncü sayıyı sunarken (İsmail Özmel)
- Çanakkale ne idi yahut Emperyalistler nasıl durduruldu? (Prof. Dr. Sadık Tural),
- Aşık Veysel’e sesleniş (H.Rıdvan Çongur),
- Bahar bayramı (Bayram Durbilmez)
- Yahya Kemal ve şehir edebiyatları (İsmail Özmel),
- Sevdi bizi (İsa Kayacan)
- Aklımda öyle kalmış (Yaşar Vural)
- Mevsim baharı vurdu (Sergül Vural),
Sunuştan, başyazıdan, İsmail Özmel’den: “Ezbere konuşmaktan, acele konuşmaktan, kendimizden başkasına hayat hakkı tanımamaktan nasıl kurtulacağız?. Okudukça programı yapımcıları, Türk Edebiyatı’nın İstanbul’un inhisarında olmadığını ve İstanbul’dan ibaret olmadığını, bunun bir de Anadolu yüzünün olduğunu ne zaman öğrenecekler?”. Sayfa 12 deki Bayram Durbilmez imzalı “Bahar bayramı” adlı, başlıklı şiirden:
Türk’ün geleneği, Türk’ün töresi,
Kültür dünyasında Bahar Bayramı,
Duygu coşkunluğu, sevgi halesi,
Aşkın deryasında Bahar Bayramı…
*
Durbilmez, sevgiyle dolunca sözler,
Çağlayıp akışır nehirler, özler,
Türkmen yiğitleri yaylayı özler,
Bozok Yaylası’nda Bahar Bayramı…
*
İsmail Özmel, “Yahya Kemal’le söyleşi”yor. Sayfa 25 de yer alan şiiri sayın Özmel’in. Bu sayfada bendenize ait kısa bir duygu aktarımı var. Önce İsmail Özmel’in Yahya Kemal’le söyleşi’sinden:
Çağın rüzgârıyla savruldu kader,
Tarifsiz ümitler, nice hayaller,
Zaman ağlarını böyle mi örer?
Gurbette ne zormuş günler, geceler..
*
15 ayrı dörtlükten meydana geliyor Yahya Kemal’le söyleşi. Bu şiirin hemen altında bendenize (İsa Kayacan’a) ait beş mısralık “Sevdi bizi” başlığı altında yer alanlar:
Ayrılık;
Sevdi bizi..
*
Anlaşılan;
Biz de,
O’nu sevdik!..
***
Avrasya Kurumu
Sempozyum bildirileri

Prof. Dr. İsa KAYACAN
Merkezi Ankara’da bulunan, Genel Başkanlığını Vali Ali, Prof. Dr. Bahaeddin Güney’in yaptığı Avrasya Kurumu, önemli çalışmalara imza koyuyor.
Avrasya Kurumu Sempozyum Bildirileri, adlı 190 sayfalık kitabın hazırlayıcısı, Prof. Dr. Hayrettin İvgin.
Söz konusu sempozyum Antalya’da gerçekleştirilmiş. Tam adı: 3. Nizamiden Yunus Emre’ye, K. Atatürk’ten H. Aliyev’e uzanan sevgi ve barış yolu sempozyumu.
Prof. Dr. Bahaeddin Güney’in sempozyumla ilgili önsözü var. Arkasından Prof. Dr. Hayrettin İvgin’in sunuşu yeralıyor kitap içinde, ilk-ön sayfalarda.
Sempozyum’un: Avrasya dostluk kültür sanat ve turizm kurumu (Türkiye),
- Vektör Beynelhalk İlim Merkezi (Azerbaycan);
- Bakü Asya Üniversitesi (Azerbaycan),
- Gent Kraliyet Üniversitesi (Belçika) tarafından düzenlendiğini görüyoruz.
Bildiri sahipleriyle ilgili bölüme bakıyoruz, konuları ve isimleri var. Biz isimlerden bir sıralama yapalım, bazılarının adı ve soyadından bahsedelim efendim:
- Prof. Dr. Celil Gariboğlu Nagıyev, Prof. Dr. Elçin İskenderzade, Doç. Dr. Makbule Muharremova, Gardaş Elişoğlu İsmayılov, Prof. Dr. Nail Tan, Prof. Dr. Hayrettin İvgin, Doç. Dr. Nezaket Hüseyinkızı, Orhan Kalkan, Eli Şamil vd.
BAZI CÜMLELER
Avrasya Kurumu Sempozyum bildirilerinden bazı cümleler nakledelim efendim. Buyurun:
- Gerçek hayatda baş veren çok sayılı psikolojik prosesler var ki, bugünümüzde onlara tam aydınlık getirmek ya mümkünsüzdür, ya da ki hiç mümkün değildir (Prof Dr. Celil Gariboğlu Nağıyev),
- Ömrümde yaşadığım sevinçli hallardan birini de Eskişehir’de Yunus Emre Kültür günleri zamanı Bahaeddin Güney adına salonda yaşamışam (Prof. Dr. Elçin İskenderzade),
- Hümanizmin en gelişmiş ideali ise şehirlerin oluşması, matematikle ilgili bilimlerin ve doğal bilimlerin ilerlemesiyle bağlı sanat ve ticaretin gelişimi sonucu ortaya çıktı (Doç. Dr. Makbule Muharremova)
- İki dahi insan, Türkiye Respublikasının banisi, görkemli siyasi ve harbi hadimi Mustafa Kemal Atatürk ve Azerbaycan’ın ulu önderi Haydar Alirıza oğlu Aliyev ömürlerinin sonuna kadar, halkına, devletçiliğe hizmet etmeyi özlerine şeref saydılar (Gardaş Elişoğlu İsmayılov)
- Hümanist olmak, yalnızca din ve vicdan hürriyetini savunmak, ırk ayırımı yapmamak demek değildir. İnsanların mutluluğunu, refahını, iyiliğini düşünmek, bu yolda çalışmak hümanizmin başta gelen ilkeleridir (Prof. Dr. Nail Tan).
- Genelde şiirlerde ses zenginliği; mısralar arasında aynı seslerin, hecelerin, takıların ve kelimelerin tekrarıyla sağlanır. Mısralar arasında sesli-sessiz ilişkileri kurarak çoğu zaman aynı anlamı taşıyan kelimeler mısra başlarına getirilebilir. (Prof. Dr. Hayrettin İvgin)
- Çanakkale’nin tarihiyle tanışıklık insana hem gurur, hem de kalb ağrısı verir. Kalp incinmesine neden odur ki, Çanakkale’nin her karışı vatan evlatlarının kanı ile yoğruldu (Doç. Dr. Nezaket Hüseyinkızı).
AŞIK ÖMER’DEN
Çanakkale derler yokken hesapta,
Mahşerin dünyada kurulduğu yer.
Çanakkale derler topraktan kapta,
Şehitlik şerbeti içildiği yer.
***
“Mustafa” Filmine
Turgut Özakman’ın itirazları

Prof. Dr. İsa KAYACAN

Aradan zaman geçiyor. Konu veya konular gündemdeyken yazmak, yayınlamak varken, değişik nedenlerle yazılarımızı yetiştiremiyoruz.
Hani, Ermeniler’den özür dileyen, sözde kahramanlar (!) vardı ya. Ard niyetli, bir yerlerden alınan talimatlarla yapılan “Mustafa” filmi, geldiği gibi gitti… Şimdi hatırlanmıyor belki de!.. Ama kayıtlara geçti, belgesel olma, yılların gerilerine kalma gerçekleriyle, Atatürk severlerin gözünde, gönlünde bir ayıp, bir yara bir peşin hükümlülük belgeseli olarak kaldı, hatırlandı.
Turgut Özakman hoca, Cumhuriyet gazetesinde ki yazıları arasında, seri olarak ortaya koyduğu görüşleriyle, “Mustafa” filmindeki yanlışlıklardan, peşin hükümlülüğün gerçeklerle ilgisinin bulunmadığından sözetti. Bu yazılar, merkezi Ankara’da bulunan Bilgi Yayınevi tarafından 60 sayfalık bir kitap olarak ortaya konuldu. 1,2 hatta 3 ncü baskıları yapıldı kitabın, kitapçığın. Kitapçık, Ankara’da, Bilgi Yayınevi’nde ücretsiz olarak dağıtıldı.
“Mustafa” filmi, Turgut Özakman hocanın evinde, Can Dündar’la izleniyor. Daha doğrusu, M. Ali Birand araya giriyor, Turgut Özakman’ın evine, Can Dündar teknik ekiple birlikte geliyor ve filmi birlikte izliyorlar. Konuşmalar, görüşler, değerlendirmeler var yazının, yayının, kitapçığın içinde.
Buradaki Turgut Özakman görüşlerinin karşısında, Can Dündar, “Keşke size danışsaymışım” demek inceliğini gösteriyor, bunlardan söz ediliyor, böyle söyleniyor. Bir ölçüde Can Dündar, Turgut Özakman’ın değerlendirme ve tepkilerini almış, görüşlerini değişik yayın organlarında yazmış, yayınlamış. Peki Turgut Özakman ne diyor konuyla ilgili yazılarında?. Kitapçık içinde nelerden bahsediyor?, Cümlelerinden örnekler Turgut Özakman hocanın:
- “Mustafa filmi bir belgesel mi?“ sorusuna Özakman’ın cevabı: Hayır. Bir film, bir mektuptan bir parçaya, kahramanın günlüğünden birkaç satıra yer verdiği, bazı belgesel filmlerden yararlanıldığı için belgesel olmaz.
- Can Dündar diyor ki; “Bu benim Atatürk’üm, bana ait bir Atatürk yorumu”
-T. Özakman’ın cevabı: Allah Allah. Atatürk ve dönemi, belgeselcilerin oyun parkı, yarış alanı mı?. Onun bunun Atatürk’ü olur mu?. Gerçekleri bilim ahlakı ve anlayışıyla saptayanlar için başka başka Atatürk olmaz. Maksatlılar, niyeti bozuklar, bilgisizler, gafiller, aptallar, hainler Atatürk’ü kendilerine göre anlatmaya çabalıyorlar. Doğumundan ölümüne kadar gittikçe büyüyen bir tane Atatürk vardır!.. Ötesi fasafisodur.
Bir başka bölümde Turgut Özakman hoca şöyle diyor:
- Bu mudur Atatürk?.. İnsaf! Can Dündar da, ekibi de danışmanları da, bence Atatürk’ü hiç anlamamışlar. Atatürk olgusunun yüzeyinde, uzağında kalmışlar. Bilgi yetersizliğinden kaynaklanan bazı önyargıları var ve bütün filmde hiç sevgi yok!..
- Atatürk’ün karanlıktan korktuğunu gösterir hiçbir anı, dayanak, bilgi kırıntısı yok. Atatürk’ün karanlıktan korktuğu Can’ın yorumu ya da yakıştırması. Atatürk için “karanlıktan korkuyordu” demek komik olur. Ama çekindiği, görmek yaşamak istemediği bazı şeyler vardı: Mesela kurban kesiminde, kana bakamıyor. Arkadaşlarının ölümüne zor katlanıyor. Çocuk ağlamasına dayanamıyor vb.
Atatürk’ün manevi kızı Ülkü Adatepe, “Mustafa” filmiyle ilgili: “Mustafa filmini ilk defa ben teşvik ettim. Son derece berbat bir film oldu. Atatürk’ü insanlara yanlış tanıtan bir film. Bundan sonraki çocuklar o filmi seyrederse Atatürk’ü yanlış tanıyacak” dedi (Anayurt Gazetesi, 23.02.2009).
***
Eğitim Dünyası Gazetesi
Prof. Dr. İsa KAYACAN
Eğitim dünyamız çok geniş. Ülke geneline baktığımızda, ilköğretim okullarımız, liselerimiz, yüksek okullarımız, fakültelerimiz-üniversitelerimiz… Eğitim ve öğretimimizin gerçekleşmesi, daha üst noktalara ulaştırılması için, çaba-gayret sarfeden kuruluşlarımız. Hele bir de dershanelerimiz var ki, maşallah sayıları her geçen gün artıyor… Bu dershanelerimiz ne getiriyorlar, ne götürüyorlar anlayabilmiş değilim!..
BİR GAZETE: EĞİTİM DÜNYASI
16 normal sayfayla 15 günde bir yayınlanmaya başlayan Eğitim Dünyası gazetesinin Sonsöz Gazetecilik ve Matbaacılık Ltd. Şti adına sahibi: Nermin Pehlivan. Yazı işleri müdürü: Ercan Özdemir, Dizgi-grafik sorumlusu: Elif Yüksel. Telefonlar 0312 394 57 71- 0312 210 51 88 Ankara
Renkli,pırıl pırıl basımıyla ilk bakışta dikkat çeken göz dolduran Eğitim Dünyası Gazetesinin 01 Mayıs 2009 tarih 2 nci sayısı masamda. Sayfalarında şöyle bir gezmek istiyorum:
Değişik yerleşim birimlerinin milli eğitim müdürleri, bu alandaki yetkililerin açıklamaları, fotoğrafları geniş olarak sayfalarda yer alıyor. Milli Eğitim Bakanlığı görevine Nimet Çubukçu’nun başlaması üzerine, “Eğitime kadın eli” manşeti atılmış. Doğru ve yerinde.
Eğitim alanındaki sendikaların başkanlarının açıklamaları var. Bunlardan:
1- Eğit-Sen Genel Başkanı Zübeyde Kılıç: 23 Nisan gösterileri ne yazık ki çocuklarımız için yapılan göstermelik törenler olarak kutlanıyor. Çocukların gerçek sorunları tüm çıplaklığıyla vicdanlarımızı sızlatıyor. Göstermelik törenler yerine kalıcı çözümlerin alınması lazım.
2- Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu: 239 bin eğitim çalışanını ilgilendiren İLKSAN Genel Kurulu ve sandığın Ana Statüsü ve Sosyal Yardımlar Yönetmeliği’nin hukuka aykırı bölümlerinin iptal edilmesi talebiyle dava açtık..
DEVAM EDEREK
Eğitim Dünyası gazetesinin sayfalarına doğru adım attıkça, ilerledikçe gördüklerimizden bazıları: Keçiören, Yenimahalle, Altındağ, Pursaklar, ilçelerindeki eğitim çalışmaları başta olmak üzere, Ankara’daki liselerarası bilgi yarışması sonuçları, Arı okulları haberleri, bendenizin, Burdur ili Tefenni ilçesindeki Namık Kemal İlkokulunda yaptığım sohbetle ilgili yazım, Milli Eğitim Bakanlığı genel müdürlerinin isimler itibariyle biyografileriyle sıralanışı. Bunlar:
Emin Gürkan: Ortaöğretim Genel Müdürü, Emine Kıraç: Kız Teknik Öğretim Genel Müdürü, İbrahim Er: İlköğretim Genel Müdürü, Ömer Balıbey: Öğretmen Yetiştirme ve Eğitimi Genel Müdürü, Prof. Dr. Nizami Aktürk: Eğitim Teknolojileri Genel Müdürü, Remzi İnanlı: Okul Öncesi Eğitimi Genel Müdürü, Hüseyin Çalık: Yükseköğretim Genel Müdürü, Hüseyin Acar: Erkek Teknik Öğretim Genel Müdürü.
Özel Sevgi Koleji’nden uluslararası projeler, Çevreci okul: Batıkent İlköğretim, Yüce’de 23 Nisan coşkusu, Lise öğrencileri temizlik malzemesi üretiyor, Çankaya’nın yükselen yıldızı Anıttepe İlköğretim okulu, Kavaklıdere’den çevre andı, Batıkent’in güzide okulu KENT KOOP, TED hız kesmiyor, gibi başlıklar, bu başlıklar altında verilenler, haber zenginliğini oluşturmuş Eğitim Dünyası gazetesinin.
Ercan Özdemir “Köşebaşı”ndan sesleniyor. Özdemir başyazısının bir yerinde; “Sözleşmeli çalışma biçiminin dayattığı olumsuz koşullar, öğretmenleri mağdur etmekte. Bu statüde çalışan öğretmenlerin tamamına yakını gelecek kaygısı yaşıyor. Sözleşmeli öğretmenlik konusunun kökten ele alınarak tartışmalı ve bir çözüme kavuşturulması gerekiyor” diyor.
Eğitim Dünyası gazetesinin uzun ömürlü olmasını diliyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
***
Hilmi Yavuz
Prof. Dr. İsa KAYACAN

Zaman zaman, şairlerimizden, yazarlarımızdan söz ettiğim oluyor. Bu seri de onlardan biridir. Ankara’da, ki, “Altındağ’da Şiir Akşamları” programında yer alanlardan:
HİLMİ YAVUZ
1936, İstanbul doğumlu. İstanbul’da Kabataş Erkek Lisesi’ni bitirdi, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okudu, bir süre gazetecilik yaptı, İngiltere’de BBC Radyosu Türkçe yayın bölümünde çalıştığı yıllarda (1964–1969) Londra Üniversitesi’ne bağlı University College Felsefe Bölümü’nde yüksek öğrenimini tamamladı (1968/1969 ders yılı). Dönüşünde Cumhuriyet, Milliyet, Yeni Ortam gazetelerinde (bir kısmı Ali Hikmet imzasıyla) eleştiriler, incelemeler yazdı. Uzun yıllar Mimar Sinan ve Boğaziçi Üniversitelerinde Uygarlık Tarihi ve Felsefe okuttu; Mimar Sinan Üniversitesi”ndeki öğretim görevinden emekli oldu (1991). Halen Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölümü’nde öğretim üyesi (senior lecturer) olarak görev yapmaktadır. İki oğlu (Ali ve Ömer) ve birde torunu (Mercan) var.
Şiire başlayışı, lise yıllarında dönüm dergisindedir. İlk kitabı, Bakış Kuşu (1969)idi. Onu, Bedreddin Üzerine Şiirler (1975), Doğu şiirleri (1978), Yaz şiirleri (1981), Gizemli Şiirler (1984) Zaman Şiirleri (1987), Söylen Şiirleri (1989), Ayna Şiirleri (1992), Çöl Şiirleri (1996), Akşam Şiirleri (1998), Yolculuk Şiirleri (2001) ve Hurufi Şiirler (2004) izledi. Son dört kitabı dışında toplu şiirlerini Gülün Ustası Yoktur (toplu şiirler 1) ve Erguvan Sözler’de (toplu şiirler 2) (1989) derledi. Tüm toplu şiirlerinin yeni basımı ise, 2006 yılında, YKY tarafından yeniden, Büyü’sün, Yaz! Adıyla yapıldı.
Deneme ve incelemelerinden bir bölümü Felsefe ve Ulusal Kültür (1975), Roman Kavramı ve Türk Romanı (1977), Kültür Üzerine (1987), Yazın Üzerine (1987), Denemeler Karşı Denemeler (1988); Dilin Dili (1991),İstanbul Yazıları (1991),Okuma Notları (1992), İstanbul’u Dinliyorum.(1992), Geçmiş Yaz Defteri (1998), İnsanlar, Mekânlar, Yolculuk (1999),Özel Hayattan Küreselleşmeye 2000), Budalalığın Keşfi (2002), Kara Güneş (2003), Söz Gücü (2003) Bulanık Defterler (2005) ve Biz Bu Dünyadan Değil miydik? (2006) adlı yapıtlarıdır.
Üç de anlatı yazdı: Taormina (1990),Fehmi K.’nın Acaip Serüvenleri (1991) ve Kuyu (1994). Doğu Şiirleri ile 1978 Yeditepe Şiir Armağanı’nı, Zaman Şiirleri ile de 1987 Sedat Simavi Büyük Edebiyat Ödülü’nü kazandı. Ceviz Sandıktaki Anılar’da (2001), ilk gençlik yıllarına ilişkin anılarını derledi.
Nobel Edebiyat Ödülü Şili’li şair Pablo Neruda’nın 100. doğum yıldönümü dolayısıyla, Neruda’nın şiirlerini Türkçe’ye çevirdiği için kendisine 2004 yılında Şili Cumhurbaşkanlığı’nın özel Şeref Madalyası verildi. Zaman gazetesinde köşe yazarlığı yapıyor. Bazı eleştirilerinde İrfan Külyutmaz ismini kullanıyor.
KÜLLER VE ZAMAN
Zaman, dilsiz çocuk, Zaman..
Bana neler söylemek istedin?
Sözcüklere yağan kar’dın
İzini yitirdim bakışlarda
Bir külün içinden okuyuşlarda
Kar’dın, kendini küredin
*
Zaman, dilsiz çocuk, Zaman..
İnce aşklarla yırtılan
Sendin, yollarla erguvan
Sunulmuş lanetli kışlardan
Aldığım belirsiz dokunuşlardan
Kopan tenini dinledin
*
Zaman, dilsiz çocuk, Zaman…
Sözcüklerin ardında duran
Melektir, kendini okuyan
Söz’ün geldiği durumu
Yaprak ve külden olduğumu
Belki onlarda söyledin
Zaman, dilsiz çocuk, Zaman
***
Azerbaycan’da
Hayrettin İvgin bibliyografyası
Prof. Dr. İsa KAYACAN

Merkezi, Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de bulunan, Vektor Neşirlerevi, birbiri ardına yayınladığı kitaplarıyla dikkat çekmeye devam ediyor.
Bu Neşirlerevimizin bir yayını daha gündemimde.
Adı: Prof. Dr. Hayrettin İvgin (Biyografi-Bibliyografya).
Vektor Neşirlerevi’nin genel koordinatörü, Prof. Dr. Elçin İskenderzade hazırlamış. 80 sayfalık kitap, bir Hayrettin İvgin albümü. Bilgileriyle, fotoğraflarıyla böyle bir zenginliğin ortaya koyucusu olarak görülüyor.
Hayrettin İvgin’in hayatı, öğrenimi, bulunduğu görevler, kitapları ve yayınları, bilimsel toplantılara katılımı, radyo ve televizyon programcılığı, vakıf ve derneklerdeki çalışmaları, akademik ünvanları detaylı biçimde anlatılmış, sayfalara aktarılmış.
39 ayrı kitaba imza atan Hayrettin İvgin, Türk halk bilimi ve halk edebiyatımız alanındaki kalıcı, anlamlı yayınlarıyla dikkat çeken, bilinen ve alkışlanan bir araştırmacı, yazar ve şairdir.
Sonraki sayfalarda, Hayrettin İvgin’in yer aldığı kaynaklardan bazı örnekler verilmiş.Ve Hayrettin İvgin’den hatıralar, başlığı altında verilenlere bakıyoruz. Bunlardan bazılarının başlığı-başlıkları:
-Salih Zeki Kutucuoğlu’nun konferansı, Yardımcı’ya yardımcı olmak, Kendim evlenirim, Boşuna mı Hayrettin’sin İvgin’sin?... Burada, karşımıza çıkan “Hayrettin” başlıklı Aşık Reyhani imzalı bir şiir var. İki dörtlüğünden söz edelim. Buyurun:
Kültür Bakanlığı tek umudumuz,
Al bu arzuhalim oku Hayrettin,
Kültür ile irşad olsun yurdumuz,
Salsın dört iklime koku Hayrettin..
*
Reyhani’yem şeker gibi dilin var,
Kalem arı, defter çiçek, balın var,
Bunda yalanım yok hüsn-ü halin var,
Ahlakla halimsin haki Hayrettin.
Bir başka bölüm: “Hayrettin İvgin için yazılanlardan bazıları” ana başlığıyla karşımıza çıkmakta. Bu bölümde imzaları görülenlerden bazıları da şöyle karşımıza çıkıyor efendim:
Nail Tan, Prof. Dr. Elçin İskenderzade, Gülten Çiçek, İsa Kayacan, H. Halistin Kukul, Yrd.Doç. Dr. Doğan Kaya, Ahmet Özedemir, Prof. Dr. Tuncer Gülensoy, Şevket Beysanoğlu, Feyzi Halıcı, Tuncay Tanboğa, Vahap Okay, Ayhan İnal, Prof. Dr. Metin And, Dr. Tahir Kutsi Makal, Ali Kayıkçı, Kutlu Özen… Metin olarak yazılanlar, ifade edilenlerin imza sahipleri bunlar. Birde Hayrettin İvgin için şiir yazanlar var. Bunlardan biri, Develili Aşık Ali Çatak… Rahmetli dostumuz, Develili Aşık Ali Çatak. “Başkanım-Hayrettin İvgin”e başlığı altında beş dörtlükten meydana gelen şiiriyle Hayrettin İvgin duygularını anlatıyor.Bir dörtlüğü Develili Aşık Ali Çatak’ın efendim:
Aldım mektubunu, açtım okudum,
Hastanın gönlünü alan Başkanım.
İnceden eğirdim, sıktan dokudum,
Beni ilhamlara salan Başkanım.
Kitabın hazırlanışında, Türk Dünyası Uluslar arası İlimler Akademisinin Rektörü Prof. Dr. Elçin İskenderzade’den başka, Rafig Esgerli, Aydan Elçin ve Terane Musayeva isim ve imzaları yeralıyor.
***
Avşarların sözcüsü:
Dadaloğlu

Prof. Dr. İsa KAYACAN
Kayıtlara bakıyoruz: Dadaloğlu için (D.1785-Ö.1868 Çukurova) kaydıyla karşılaşıyoruz. Asıl adı Veli olan Dadaloğlu’nun babası Aşık Musa adında bir saz şairidir. Çukurova’da yaşayan Türkmen aşiretlerinin Avşar boyundandır.
Türk tarihinde önemli rolleri bulunan Avşarlar’ın hükümdarlar çıkarmış, beş boydan biri olduğunu hatırlayalım.
Dadaloğlu, Avşar olmasıyla her zaman övünmüş bu hususu şiirlerinde dile getirerek; Aslımı sorarsanız Avşar soyundan/Der Dadal’ım Avşar aslın bilirdi, gibi mısralarıyla dikkat çektiğini gözlemekteyiz.
Avşarlar, değişik nedenlerle zaman zaman İmparatorluğa karşı tavır almışlardır. Avşarların sözcüsü durumunda olan saz şairi Dadaloğlu, bağlı bulunduğu aşiretin duyarlılıklarını daima dile getirmiştir.
Gezgin şair, şiirlerinde adı geçen Gavur Dağları, Binboğa Ahırdağ, Engizek, Cebel-i Bereket, Karabeyaz gibi yer isimlerinden anlaşılacağı üzere Dadaloğlu; Çukurova Bölgesini, Torosları, kısaca Güney ve Orta Anadolu’nun bir çok bölgesini adım adım dolaşmıştır.
Osmanlı Devleti,kışkırtılan derebeylerini zararsız ve buyruğa bağlı hale getirmek için, Derviş Paşa komutasında Fırka-i İslahiye adlı bir ordu kurmuştu. Aşiretler Anadolu’nun iç bölgelerine götürülerek iskan edildiler. Böylece Avşar aşireti de Sivas ve çevresine yerleşti (1865).
Dadaloğlu esas ününü Osmanlı İmparatorluğu yönetiminin giriştiği ve “İskan” uygulamalarına karşı çıkan eleştirilerini sert şiirleriyle ortaya koydu. Şairin Kozanoğlu gibi derebeylerinin yanında bulunduğu ve derebeyleri arasındaki çarpışmalar için de şiirler söylediği anlaşılmaktadır.
Bir söylentiden anlaşılmaktadır ki; aşiretini Sivas’ta bırakan Dadaloğlu,seksen yaşlarında beyazsakallı bir ozan olarak Çukurova’ya gelmiş, Adana pazarında saz çalarak yiğitlik günlerini yadetmiş, sonrada pek sevdiği dağlara çekilerek orada vefat etmiştir.
Dadaloğlu Türk Devletine karşı ağaların çıkarlarını destanlaştıran mısraların anlamıyla değerlendirilmiştir. Araştırmacılar; Dadaloğlu’nu, çevresinin saf Türkçesini aksettiren, milli ve mahalli karakteri kuvvetli, aynı zamanda Karacaoğlan misali aşk şiirlerini de seven bir şair olarak kabul etmenin daha doğru olacağı noktasında birleşmektedirler.
Dadaloğlu, şehirlerde yaşayan ve şiirlerinde Divan şiiri etkisi bulunan diğer şairlerden farklı, üslup ve edasıyla orijinaldir. Divan diline, klasik vezin ve şekillere yönelmeyen şair, sade Türkçe ile milli vezin ve şekillerle şiir söylemiştir.
Dadaloğlu, yiğitleri aslana, kaplana, kurda benzetirken, kadın ve kızları da selvi boylu fidana, gövel ördeğe benzetmektedir. Atasözleri ve deyimlerden de yararlanan Dadaloğlu, bazı şiirlerinde kahramanlarını karşılıklı konuşturmuştur. Dadaloğlu’nun hemen hatırlayacağımız koşmalarından birinin iki dörtlüğü:
Kalktı göç eyledi, Avşar illeri,
Ağır ağır giden iller bizimdir.
Arap atlar yakın eyler ırağı,
Yüce dağdan aşan yollar bizimdir.
*
Dadaloğlu, yarın kavga kurulur,
Öter tüfek, davlumbazlar vurulur,
Nice koç yiğitler yere serilir,
Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir.
KAYNAK: Işık, İhsan (Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi, Cilt: 3, Ankara, 2007)