26 Mart 2010 Cuma

Orhan Kural hocanın yeni iki kitabı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Prof. Dr. Orhan Kural, bir seyyah... Dünya’da gezmediği, görmediği ülke sayısı bir elin parmakları kadar az.
Yen iki kitabı geldi bize. Bunlardan:
SİBİRYA’DAN ŞİLİ’YE
Beril yayınları arasında günyüzü gören “Sibirya’dan Şili’ye adlı 290 sayfalık kitabın 2 nci baskısı yapılmış. Gezginler Kulübü Başkanı Orhan Kural hoca önsözünün bir yerinde:
-“Ben hep kafamdaki –iyi gezgin- kimliğini doğrulayacak unsurlarda aradım, gezmenin tadını. Gezgin, bakmalı, görmeli, anlamalı, öğrenmeli, anlatmalı, öğretmeli ve yansıtmalı. Buna göre iyi bir gezgin, biraz serüvencidir, yeni bir program dışı olaylara olumlu bakar hatta sevinir, günlerini dolu dolu yaşamak ister; yorgunluktan bazen uçağın koltuğunda bazen bir otobüsün köşesinde bazen bir motorun kuytusunda uyuklasa bile” diyor.
İçindekiler bölümüne bakıyoruz:
- Sürgünler diyarı: Sibirya,
- Kuşları barındıran nehir: Uruguay
- Rüzgârın çölde ıslık çaldığı ülke: Mali,
- Farklı kültürlerin harmanlandığı ülke: Bolivya,
- Güneşin ülkesi: Ekvator,
- İki deniz ülkesi: Bahreyn,
- Müslüman kutsal toprağı: S. Arabistan,
- Amerika’da bir “Tatlı” asi: Küba vd.
Sayfa 36’da, “Ölümsüz Rus şairi Puykin’in-Sibirya Madenlerinin derinliklerinde” adlı şiiri var dilimde dedikten sonra, bu şiir sayfanın altına alınmış, aktarılmış. Bir bölümü bu şiirin:
Bahtsızlığın sadık kız kardeşi,
Umut, karanlık zindanınızda,
Diri tutacak dinçliği ve neşeyi,
Ve gelecek beklenen o zamanda..
Prof. Dr. Orhan Kural hocanın ikinci kitabının adı:
DÜNYA İÇİN BİR ŞEY YAP
Kitabın tam adı: Dünyayı hep birlikte nasıl kurtarabiliriz?. Dünya için bir şey yap.
64 sayfayla şekillenen kitap, Fatih Belediyesinin katkılarıyla yayınlanmış, ortaya konulmuş. İlk sayfalardan birinin altında önemli bir not, hatırlatma, sitem: Tüketerek tükeniyoruz.. Çevre sorunlarının yüzde 90’ında insan suçlu, çevre sorunları ise sınır tanımıyor, denilmekte.
Görüşlerin sıralandığını görüyoruz:
-İklim değişikliklerine ve ısınmaya, insanın tüketim hırsı neden olmaktadır. Daha çok tüketen değil, daha çok düşünen ve bilen mutludur. Bunun çözümü ”sizsiniz” ancak her vatandaş görevini yaparsa, başarı sağlanır.
GÜNÜN BESTE HABERİ: İsa Kayacan’ın rahmetli eşi, Sabahat Hanım’a hitaben 20.11.1971 tarihinde yazıp ithaf ettiği, “Kadınım can yoldaşım” adlı şiiri, İlgün Soysev tarafından 01.03.2010 tarihinde ‘Nihavent şarkı’ olarak bestelendi. Söz konusu bestenin sözleri:
KADINIM CAN YOLDAŞIM (İsa Kayacan- 20.11.1971)
-Sana ömrümce inanıp, ömrümce seveceğim,
Kadınım, can yoldaşım, taptığım diyeceğim,
Varlığımı yoluna döküp, tüketeceğim,
Kadınım, can yoldaşım, taptığım diyeceğim. ***
Durmuş Öcal’ın yayın dünyası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ülkemizde, yazmak, yayınlamak en kolay işlerden biri gibi görünüyor. Bu görüntünün gölgesine sığınıp, bir günde şair, bir günde yazar olanların, böyle görünenlerin, görünme hastalığı içinde olanların sayısının fazlalığından rahatsız olmamak mümkün değil.
Ama, yılların gerilerinden süzülüp gelerek, kendi eksikliklerini de görüp, dikkatli hareket eden, bulunduğu yerin neresi olduğunun farkında olanlarla karışlaştığımızda seviniyor, biraz ferahlıyoruz: Durmuş Öcal, yaşıyla-başıyla bulunduğu yerin neresi olduğunu bilenlerden biri olarak, gayret ve çabalarıyla takdir edilen, beğenilen bir isim ve imza. Burdurlu oluşu nedeniyle yakından ilgilendiğim, zaman zaman alkışlayıp, zaman zaman “Bi dakika Durmuş hoca” dediğim değerlendirmelerim de oluyor.
Durmuş Öcal, eleştirilere açık bir kalem sahibi. Ortaya konulanlar, ifade edilenler doğruysa, doğru olduğu yönünde inancı varsa, ses çıkarmadan kabul ederek, olgunluğunu gösteren bir hemşehrim. O’nun, yazıp yayınlama heveslisi olduğunu biliyoruz.
Bir bakarsınız, elindeki fotoğraf makinasıyla görüntülerin tespitini gerçekleştirir, bir bakarsınız pek çok kimsenin ilgilenmediği konulardaki değerlendirmeleriyle önemli, anlamlı haberler ortaya koyar. Gazete ve öteki yayın organlarında bu haberlerle karşılaşırsınız.
Burdur bölgesinde, temsilciliğini yaptığı gazeteler vardır. Bu gazetelerde, Burdur çıkışlı haberleriyle selamlaşır, kucaklaşırsınız.
Durmuş Öcal’ın sevdalı olduğu ve her onbeş günde fotokopi tekniğiyle yayınladığı “Burdur Yöremizin Kültür, Sanat ve Edebiyat Bülteni”, O’nun çocuklarından biri gibidir. Bu bültenin sayfalarına aktardıklarıyla mutlu olur, sevinir. Varsa eksikliklerinin hatırlatılmasıyla kırılmaz, “doğruyu görmenin, doğruyla karşılaşmanın” mutluluğunu yaşar, bunu da hemen hissettirir, O’nun şiirleri vardır. Bu şiirlerini değişik yerlerde, sahibi olduğu sanat bülteninde yayınlamaktan sevinç duyar. Dostuna dost, düşmanına yine iyimser duygular taşıyandır Durmuş Öcal. Bana ithaf ettiği onlarca şiiri vardır. Bu şiirlerdeki duygular sıcak, mısralar anlamlıdır. Dostuna dosttur dedik ya. Bunun doğruluğunu her yerde ve sıklıkla görür ve hissedersiniz. Bendenize ait bir dörtlüğünde şöyle demektedir Durmuş hoca:
Bir adımına, bin adım geleceğim,
Ölene kadar seni hep seveceğim,
Gel deyince, yanına geleceğim,
Elimden gelen nesneyi vereceğim..
Allaha şükür ki, Durmuş Öcal bugüne kadar yazıp yayınladıklarıyla, şiirleriyle haberlerinden meydana gelen bir demet yaptığı seçmelerini “Gönül Köyünün Muhabiri” adlı kitapta toplayarak okurlarının, hemşehrilerinin karşısına çıkma noktasına geldi. Bu kitapla, Durmuş Öcal’ın bugüne kadar yazdıkları ve yayınladıkları bir araya getirilmiş oldu, kitap sayfalarındaki yerinden bizlere seslenir hale geldi. Hocanın, kitap yayını öncesi, “Hazırlık yaptım. Sensiz oluşturmak istemiyorum” deyişi de beni sevindirdi, görevli kıldı.
Şiirlerinde, yazılarında, haberlerinde sade bir görünüm sergileyen, Burdur Araştırmacı Yazar ve Şairler Derneğinin kurucuları arasında yeralan Durmuş Öcal’ı ilk kitabı “Gönül Köyünün Muhabiri”ni yayınlamasından dolayı kutluyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim. ***
Yükseklerden gelen ses:
Tuna Boyu
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bazı sesler, yükseklerden gelir. Duyduğumuzda, dinlediğimizde etkileniriz. Tuna Boyu, bir dergi adı. Bulgaristan’daki “Gören Dunav” Vakfının yayın organı. İki ayda bir yayınlanıyor. Fikir, sanat ve kültür dergisi olarak, İsmail Tunalı hocanın titizliği ve dikkatliliğiyle bana ulaşıyor her sayısı, sayıları.
Mayıs-Haziran 2009’la, Temmuz-Ağustos 2009 aylarına ait olan 55 ve 56 ncı sayıları masamda Tuna Boyu Dergisinin.
Her sayının kapağında önemli fotoğraf-görüntü zenginliği ortaya konuyor.
Derginin Gören Dunav Vakfı adına sahibi (Vakfın açılmışı: Bulgaristan’da Türk ve Bulgar Kültürünü Araştırma Vakfı) ve yazı işleri müdürü: İsmail 1. Kelov.
Derginin her iki sayısında imzası bulunanlardan: Latif Karagöz, İ. Bekir Ağlagül, İsa Cebeci, Şaban Kalkan, Ehliman Ahmet, L. İlyaz İzzet, T. Ebazer Can, M. Mustafa Adalı, İsa Kayacan, İsmail İbişoğlu, İsmail Tunalı, Lamia Varnalı, Feyyaz Sağlam, Mehmet Çavuş, Hüseyin Mevsim.
İsmail Tunalı hocanın araştırması. Çevirisi: Artılarıyla ve eksileriyle Hayatım, adlı Petır Mladenov imzalı kitabın yorumu. Petır Mladenov, Bulgaristan eski Dışişleri Bakanı. Yazının başlığı: Bulgaristan’da Türk azınlığı yoktur. Bu yazıyla gerçekler bütünlük içinde gözler önüne serilmiş.
Lemua Varnalı’nın, Deliorman efsanelerinden, “Uyan Alim Sebah oldu” başlığı altında verilenlerin girişinden:
Gökte yıldız sayılır mı?
Yeni yare doyulur mu?
Uyurisen uyan Alim,
Kalk sebah oldu nazlı yarim..
Latif Karagöz’ün Mayıs 2003’de Çorlu’da yazdığı “Deliorman” adlı şiiri bir başka duygu zenginliğini getiriyor. Dört dörtlükten meydana gelen bu şiir okunmaya değerlerin başında yeralıyor, geliyor. Bir dörtlüğü.
Yıllarca kalbime gömüp gizledim,
İçimde sevgimi derin gözledim,
Düşlerimde köşe bucak dizledim,
Deliorman, seni ne çok özledim.
Tuna Boyu Dergisi, araştırma-inceleme, bilgi ve belgeye dayalı yazılarla dikkat çekiyor. Ramazan Gökalp Arkın’ın “19 Mayıs” adlı şiiri 55 nci sayının arka kapağında yeralmış. Beş ayrı dörtlükten meydana geliyor bu şiir. Bir dörtlüğü
Bütün yurt inliyordu,
Vatan gidiyor diye,
O sanki Türk yurduna,
Gökten geldi hediye.
Bana yüzlerce gazete ve dergi geliyor. Bunların içinde beklediğim ve sayfalarında gezme özlemi duyduğum dergilerin başında “Tuna Boyu” Dergisi geliyor efendim. ***
Petricli’den iki mektup
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Mektuplar.. satırları arasında gezdiklerim. Yazılar, benimle dertleşenler, dertleşmemi sağlayanlar. Şiirler, bir anlatım zenginliği içinde karşımıza çıkanlar, çıkarılanlar. Bana yazılan iki mektup:
Değerli dost, sayın İsa Kayacan; Gönderdiğin gazetelere ne kadar sevindiğimi tahmin edemezsiniz. Teşekkür ederim. Çok iyisiniz. Ayrıca, internete aktardığınız yazı ve şiirlerim için de sonsuz sevgilerimi iletiyorum. Daima sağlıkla varolun. Zahmetinize boynum bükük, inanın. Posta kutum gönderilerinizle dolup taşıyor. Bakışlarıma tebessüm güneşi doğuyor.
Ve sayenizde (ortak dostumuz) olarak sizi tekrar tekrar tanıtıp, yazılarımı bazı gazetelere yolluyorum. Sağ olsunlar onlarda yayınlıyorlar ve o gazeteleri de siz bana iletiyorsunuz. Bütün bu olanaklara sizin sayenizde sahip oluyorum. Düşüncelerimde bütün teşekkürler valla pasif kalıyor size karşı. Affedin. Bir üstünlük abidesi İsa Kayacan, başlıklı bir yazı yolladım üç gazeteye. Umarım beğenirsiniz. Siz de dilediğiniz gazetelerde yayınlayabilirsiniz. Sonsuz saygılar, sevgiler hoş kalın. (Kemal Petricli, Köln-Almanya, 22 Ekim 2008).
BİR ÜSTÜNLÜK ABİDESİ: İSA KAYACAN
Bir fırsat bulup interneti karıştırdım. Yazılarım ve şiirlerimle karşılaştım. Bana bir sevinç, aman Allahım dedirtti. Kime nasıl teşekkür edeceğim, diye düşünürken aklıma sayın değerli dost İsa Kayacan geldi.
Ne tatlı bir insansınız siz değerli dostum İsa Kayacan. Yine sizin yüksek ve mükemmel bir varlığa sahip olduğunuzu anlamış oldum. Sağolun, varolun, çok teşekkür ederim. Saygı görüp, sevilip aranmak, bana dünyada en büyük bedel bu gurbet ortamında.
Ne mutlu bana ki, kaybolmadığım, varolduğum, yaşadığım hatırlatılmakla, yazacaklarıma, ilham ışığı kazandırana.
Sayın İsa Kayacan, zamanlarını insanları iyi bilgilerle yücelten bir yapıya sahip, babayiğit, önemli şahsiyet. Bir üstünlük abidesi… Zor ama, bu tatlı uğraş Tanrı gücünden kendisine verilmiş. İnsan ve hayvan sevgisidir zaten insanı yücelten. Tanrı bu nedenle güç vermiş İsa Kayacan dostumuza. Kim bu değerli kula “hayranlık duymam” derse, onun alnı karışlanır. (Kemal Petricli, Köln-Almanya, 20 Ekim 2008). ***
Ömer Erhalim’den iki kitap
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ömer Erhalim, İzmir’de yaşayan şair arkadaşlarımızdan biri. Şiirlerindeki akıcılık, anlatım zenginliği ve “az denenmişlerle” ortaya koydukları dikkat çekici. Örneğin, akrostiş anlatımlarını, şiirle dile getirilmişlerini, mısraların ilk harfleriyle değil, mısralar arasındaki herhangi bir kelimenin seçilerek, alt alta getirilmesiyle ortaya koydukları oluyor.
Ömer Erhalim’in Haziran 2008’de günyüzü görmüş iki şiir kitabı var masamda. Bunlar sırayla:
GÖNÜLLER ÇAĞLAYANI
120 sayfalık şiir kitabı. Merkezi Salihli’de olan “Ay Yayınları” hazırlığında basılmış, günyüzü görmüş. Takdim ve biyografi başlıkları altındakilerin getirilişiyle söze başlanmış.
Kitap içindeki şiirlerin, ruhundan çağlayarak akan duyguların beyanı olarak kabul edilmesini söylüyor, altını çiziyor Erhalim.
Girişte belirttiğim akrostiş örneğini, 6 nci sayfadaki “Ağlıyor vatan toprağım” başlıklı şiirin mısraları içinde “Mustafa Kemal Atatürk’e” kelimeleriyle veriyor. Sonraki bazı şiirlerinde de bu örnek görülüyor zaten.
Çanakkale geçilmez kararlılığı içinde olan Ömer Erhalim, hep candan gülüyor, herkesin bu anlayış içinde olmasını istiyor. 104 ncü sayfadaki “Candan gülüver” başlıklı şiirinin bir dörtlüğü şöyle Ömer Erhalim’in efendim:
Yaşamaya değer bu garip dünya,
Kalma naçar sen hiç bu yolda yaya,
Faruk gibi boş ver sende dünyaya,
Sen sen ol yine de candan gülüver.
Sonra bir başka Ömer Erhalim kitabı. Bir deleme. Adı: Gönüller Şifası İlahiler
GÖNÜLLER ŞİFASI: İLAHİLER
Ömer Erhalim, “Gönüller Şifası: İlahiler” adlı derleme kitabıyla karşımıza çıkıyor. Bu kitap da merkezi Salihli’de bulunan “Ay Yayınları” hazırlık çalışmasından, aşamasından sonra kitaplaştırılmış. Önsözü var Ömer Erhalim’in. Sayfa 78’deki “Dönmek ister gönlüm”den:
Dönmek ister gönlüm cümle sıvadan,
Dönelim aşıklar Mevlâ derdiyle,
Geçmek ister gönlüm mülkü fenadan,
Geçelim aşıklar Mevlâ derdiyle.
Ömer Erhalim: 1945 yılında, Yugoslavya’nın Viranofça köyünde doğdu. 1954 yılı sonunda Türkiye’ye serbest göçmen olarak geldi, İzmir-Karşıyaka’ya yerleşti. Yayınlanan şiirleriyle, kitaplarıyla dikkat çeken Ömer Erhalim, değişik gazete ve dergilerdeki şiirleriyle sanat ve edebiyat dünyamızda görünmeye devam ediyor.
GEZ BENİ
Pakize Altan, Ankara’da yaşayan şairelerimizden. “Gez beni” adlı, başlıklı şiiri altı dörtlükten meydana geliyor. Kendisinin keşfedilmesini, bilinmesini istiyor mısralarında. Bu şiirin bir dörtlüğü:
Gönül su değildir, aksa durulmaz,
Yaralı yüreğe neşter vurulmaz,
Dem zamanı güle bülbül sorulmaz,
Sevgi katıp, havanında ez beni..
Sağlıklı ve başarılı bir yaşam diliyorum efendim. ***
Bir mektup, bir kitap
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Almanya’dan bir mektup, Bursa’dan bir kitap var gündemimde efendim.
Önce mektup:
Değerli dost, sayın Prof. Dr. İsa Kayacan: Size yeni bir mektup yazmayı düşünüyordum. Hatta, akşamdan zarfı hazırladım, karşıma koydum.
Bugün postahaneden gelintilerin arasından, yolladığınız gazeteleri gördüğümde, şanslı olduğumu anladım:
Çünkü zarf hazırdı. O kadar çok sevindim ki- bunun tarifi imkansız- çok çok teşekkür ederim. Sağolun, varolun. Tekrar tekrar teşekkürlerimi sunuyorum.
Siz temiz kalbinizle hiç eksik olmayın.
Siz zaten Türkiye’nin dört bucağında sevilen ve tanınan bir yüreksiniz.
İnanın iyi niyet, insan ve dostluğunuza hayranım.
Aslında ben size daha başka türden bir mektup yazmayı yeğliyordum. Olsun, yine yazarım.
Çünkü, hayatımın yarıdan fazlası okumak ve yazmaktır. Görmediğim bilmediğim, tanımadığım gazeteler sayenizde elime geçtikçe sevinç çağlığım yer yer zaptetilmez oluyor. Sağolun bu iyiliğinizi canla-başla yüreğimde tutacağım. Ve sizi inanın, burada Köln’de çok tanıdığıma anlatmakla zevk duyuyorum, bilin. Çünkü sizin şahane bir insan olduğunuzu anladılar.
Bunun için sizinle ben gurur duyuyorum.
Aziz dost; değer taşıyan size her şey gönlünüzce olsun diyor, selam ve sevgilerimi yolluyor, saygılarımı ekliyorum (Kemal Petricli, Köln-Almanya, 30 Eylül 2009)
HAYALİM GÜÇLÜYDÜ
Bursa’dan Şaziye Çelikler hocanımdan bir kitap. Yenilerde bana ulaştı.
118 sayfalık küçük boy bir kitap. Şaziye Çelikler hocanın, anıları, denemeleri, öykü ve şiirleri var kitabın sayfalarında. Genel bir serpiştirilmeyle kitabın yayını gerçekleştirilmiş.
Çelikler’in anı, deneme ve öykülerinin olduğunu bu kitabıyla öğrenmiş olduk. Bu alandaki yazım çalışmalarında da önemli mesafe aldığını görmekle, sevincimiz arttı.
Zaman zaman bağlamasıyla seslendirdiklerini dinleme fırsatı bulduğumuz, Şaziye Çelikler’in “Sazım seninle” adlı şiirinden, türküsünden bir dörtlük nakledelim efendim:
Bülbül oldum figandayım,
Sazım seninle, seninle.
Türkü oldum yanındayım,
Sözüm seninle, seninle.. ***
Ahmet Eroğlu’nun şiir dünyası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiir dünyalarında gezmeye çalıştığım şair veya şairelerin ortaya koydukları hakkında bilgi sahibi olmalıyım öncelikle. Sonra mısralar arasındaki gezintim başlıyor.
Ahmet Eroğlu, Ankara’da yaşayan şairlerimizden biri. Öyle görünüyor ki, gelecekte önemli mesafelerin alınışında pay sahibi olacak, imza sahibi olacak Ahmet Eroğlu.
O, “Ay karası bakışlar” dan sözediyor bir şiirinde. Burada sevgi ve özlem var. Şöyle söze başlanıyor:
Aşk kuşanmış özüne şavkında bir ihtişam,
Nur akseden yüzünden salınır gonca güller,
Burçlarından boşalır sarmaşıklar her akşam,
Suskunluğa bürünüp ötmez olur bülbüller.
Ve arkasından, aşkın nurlu yüzüne karşı duyguları daha bir değişir, belirginleşir Ahmet Eroğlu’nun: “yoluna güller sersem” diyerek, sevgi netliğini ortaya koyar.
Ve mısralarının hızla şekillendiği şiirlerinin sayısı fazladır Ahmet Eroğlu’nun. Bunlardan biri: “Her Lahzamda Selenay” adının taşıyıcısıdır. Bu şiirdeki duyguları da ötekilerde olduğu gibi, netliği, açıklığı gözler önüne serer, okuyucularıyla, bizimle birlikte olur. Buradan:
Feryat-figan ediyor dudağımda her sözüm,
En hırçın kasırgalar yüreğime esiyor,
Baharları yaşarken Eylüle döndü yüzüm,
Sızlatan anılarım bedenimi kesiyor..
Burada dikkat çeken bir mısra var: “Baharları yaşarken Eylüle döndü yüzüm”. Bu tür bir anlatım, ifade edişle fazla karşılaştığımı söyleyemiyorum. Demek ki Ahmet Eroğlu, şiirlerinde, mısralarında yeniliklerle de karşımıza çıkıyor, çıkması yönündeki gayretlerini ortaya koyabiliyor. Gözlerle ilgili duygularını, tespitlerini ortaya koymaya, mısralaştırmaya devam eden Ahmet Eroğlu, “Seyr-i Alem Gözlerin” adlı uzunca şiirinde anlatım zenginliğiyle karşımıza çıkıyor. Bu şiirden:
Alev midir gözlerin-harıl harıl yakarsın,
Bir bakışta ufkumun kalesini yıkarsın,
Çırpınırım çaresiz, çehreni bana dönsen,
Her şeyine razıyım, yeter ki bana dön-sen,
Kuşattı hararetin, sarmaladı ahımı,
Yanmışım, yıkılmışım duy artık eyvahımı,
Kandiller ışığında yol gösteren o gözler,
Alafatlı bakışıyla kor estiren gözlerin.
Ahmet Eroğlu:Mart 1978’de Ankara’nın Çamlıdere ilçesinde doğdu. Lise öğrenimini Ankara’da tamamladı. Küçük yaşlarda ilgi duyduğu şiire askerlik görevi sırasında başladı. “Şiirin ve şairliğin hassasiyet ve nezaket üzerine kurulu “ olduğu gerçeğini kabul eden ve savunan Ahmet Eroğlu’nun değişik gazete ve dergilerde şiirleri yayınlandı “Ankara Şiir Rüzgârı Antolojisi”ni yayınlayan, Ankara Rüzgârı Grubunun kurucu ve yöneticisi olan Ahmet Eroğlu, şiir yarışmalarına yönelik çalışmalarını sürdürüyor.

24 Mart 2010 Çarşamba

HABER BÜLTENİ

Gazeteci-Yazar İsa Kayacan’ın kitap ve dergi bağışı
(1968- 2010) sayısı 29 bin 920’ye ulaştı.
*Bağışların yapıldığı yer sıralamasında Burdur, 23 bin 695 kitap ve dergiyle ilk sırada yer alıyor.
ANKARA (Ece Ajans-29 Mart 2010)- Gazeteci –yazar ve araştırmacı Prof. Dr. İsa Kayacan, kitap bağışlarını sürdürüyor. Değişik kişi ve kuruluşlardan kendisine gelen kitap ve dergilerle, kendi yayınlarından,
30 Mart 2010 tarihi itibariyle değişik kişi ve kuruluşlara listeler halinde detaylandırarak İsa Kayacan’ın bağışladığı kitap ve dergi sayısı 29 bin 920’ye ulaştı.
31.12.2009 tarihi itibariyle 41 bin 125 makalesi yayınlanan, bazı dönemlerde her üç makalesinden ikisi Burdur’la ilgili olan, yazılarında 64 bin 940 kez Burdur’dan, Burdurlu’dan söz eden, 127 ayrı kitap yayınlayan, yazılarının yayınlandığı gazete ve dergi sayısı (kapananlar dahil) 3 bin 540’a ulaşan, değişik kuruluşlardan 215 plaket alan İsa Kayacan’ın kitap bağışlarının detayı şöyle:
- Önceki yıllarda değişik il ve ilçe kütüphane,
ilk, orta, lise kitaplık ve okuma odalarına------------------------------------: 4.835
-Burdur İl Halk Kütüphanesine -------------------------------------------------: 5.978
-Tefenni İlçe Halk Kütüphanesine----------------------------------------------: 2.850
-Burdur merkez ve merkez dışına----------------------------------------------: 6.207
-Azerbaycan Asya Üniversitesine----------------------------------------------: 165
-Azerbaycan Vektor Beynelhalq Elm Merkezi’ne------------------------: 167
-Burdur Araştırmacı- Yazar ve Şairler Derneği----------------------------: 350
-G.Ü.İletişim Fakültesi Dekanlığına---------------------------------------------: 172
-Kerkük’teki Türkmenlere----------------------------------------------------------: 316
-Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Gn. Müd.-: 220
-Ece Köyü Prof. Dr. İsa Kayacan Kütüphanesine
(7.450 kitap ve dergi ile 01.11.2008’de açıldı.) Şimdiki sayı-----------: 8.130
- Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi (MAKÜ) Kütüphanesine-----------: 210
- MAKÜ, Tefenni Meslek Yüksek Okulu Kütüphanesine---------------: 320
Toplam------------------------------------------------------------------------------
: 29 bin 920
Burdur’a ulaştırdıklarını, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü aracılığıyla gönderen İsa Kayacan’ın, tek başına ülkemiz eğitim ve kültürüne yapmakta olduğu bu hizmetlerinin devamı olarak, MAKÜ Kütüphanesiyle, Tefenni Meslek Yüksek Okulu Kütüphanesine kitap ve dergi göndermeye devam edeceği öğrenildi.
Teşekkür Belgesi: Sayın İsa Kayacan; İlimiz Halk Kütüphanesine yapmış olduğunuz kitap ve dergi bağışıyla koleksiyonumuzun zenginleşmesine katkınızdan dolayı teşekkür ederim. (Kaya Uyar, Burdur Valisi, S.47- 06.06.2000)
Plaket: Sayın İsa Kayacan; Bilgi hazinenizin kaynağını teşkil eden özel kütüphanenizi bağışınızdan dolayı şükranlarımızı sunarız (Türk Kütüphaneciler Derneği Burdur Şubesi, 2000)
İsa Kayacan’ın, Burdur çıkışlı yayınları:
1. Burdur Hatırlamaları (Genişletilmiş 2.baskı, Ocak 1991),
2. Burdur’un Saz ve Söz Ustaları (I -Ağustos 2005),
3. Şiirlerle Burdur (I-Burdur Belediye Başkanlığı yayını, Eylül 2005),
4. Hikâyeleriyle Teke Yöresinin Başkenti Burdur Türkülerinden bir demet çeşitleme (Ekim 2009),
5. 127. kitabı “Burdur Destanı- Bensiz Olmaz” Burdur TSO yayını olarak Aralık 2009’da günyüzü gördü.
6. Teke Yöresinin Başkenti Burdur’un Saz ve Söz Ustaları (II-hazırlanıyor)
7. Şiirlerle Burdur (II –hazırlanıyor) ***
YAZARLARIN GÖZÜ VE KALEMİYLE

İSA KAYACAN
* İsa Kayacan, Budur’un Tefenni ilçesinin Ece Köyü’nden çarığıyla yırtık poturu, yamalı gömleğiyle çıkmış, insan üstü bir irade, yılmak, yorulmak bilmeyen bir çalışma (çaba ile ) koşmuş, koltuk değneğine dayanmadan “bende varım” diyebilmiş, ipek böceği gibi kozasını örmüş, balarısı gibi peteğini balla doldurmuştur.
(A.Tufan Şentürk Ankara)
* Oturdum bir hesap yaptım. Ne mi? Nasıl, nasıl mı? Biliyorsunuz ben aynı zamanda mühendisim. Yaptığım hesaba güvenebilirsiniz. Asla yanılmam: Hesap şu: Şayet İsa Kayacan, bir ömür harcadığı kağıtları yazmayıp sadece bir yerde toplasaydı, ülkemizin en büyük kağıt tüccarı olurdu. Veya bu kağıtları satıp parasıyla inşaat yaptırsaydı, 8 adet sarayı, 10 adet yatı ve 20’şer katlı 90 adet apartmanın sahibi olurdu, diyorum. Bunu iddia ediyorum. Siz bu hesabın üzerine bir de kitaplarına harcadığı zamanı, 28 sayı süren “ Ece Sanat Dergisi”ni de paraya çevirerek ekleyin, neler neler göreceksiniz...
İsa Kayacan, bir yazı fabrikatörüdür. Anadolu Basınının hamisi, babası ve fikir hocasıdır. Türkiye’nin hangi iline giderseniz gidiniz, orada bir gazete yayınlanıyorsa, mutlaka Kayacan’ın bir köşesi vardır. Hem de günlük olarak makale yazılan bir köşe. Bu kadar il ve ilçe gazetesinde hem de günlük köşe yazarı olmak, Türkiye’de hiçbir yazara nasip olmamıştır ve hiçbir yazar bunu başaramamıştır. Bunu sadece, İsa Kayacan gibi bir yazı fabrikatörü başarabilirdi. Başardı da. (Mustafa Ceylan - Ankara)
* “İşte Hayatım” kitabını okuduktan sonra anladım ve karar verdim ki, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olsaydım, Kızılay meydanına Dr. İsa Kayacan’ın heykelini mutlaka dikerdim. (Abdülkadir Güler - Söke)
* İsa Kayacan hem ülkemiz, hem kültürümüz, hem edebiyatımız, hem de geleceğimiz için bir kazançtır. Ne mutlu ki, ülkemiz İsa Kayacan gibi bir insanı yetiştirdi. Ve ne mutlu ki, gelecek nesiller için örnek gösterilebilecek yegâne insanlardan birine sahibiz (Nur Sümeyra- Ankara)
* Herkesin diyemediği bir sözcük var aklımın ucunda: “İsa Kayacan, peygamber gibi adamdır”... Duygusallığı, inceliği, yardımseverliği, sevecenliği ve sabrı ile bu unvanı hak etmiyor mu? (Ünal Şöhret Dirlik - Fethiye)
* Türkiye’nin en süratli yazarı ve şairi İsa Kayacan’ın yazarlığının ibresini 200 km’yi gösteren bir otomobil olarak görürsek, O’nun otomobili 160-170 km süratle kullandığını söyleyebiliriz. (Kerim Özbekler -Nazilli)
* İsa Kayacan, Anadolu Basın tarihi içinde, bugüne kadar en geniş anlamda yazışma diyaloğu kurmuş, bir anlamda rekor kırmış bir kalemdir. (Dr. Sami Ateş - Ankara)
* İsa Kayacan, kendisini Anadolu Basını’na, Burdur’un sanat ve folkloruna, dolayısıyla Türk Kültürüne adayan, derviş edalı bir şair, yazar, gazeteci ve gönül adamıdır. (Dr. Osman Oktay-Ankara)
* Anadolu’nun kalbi olan Dr. İsa Kayacan’ın “İşte Hayatım” adlı eserinde, usta kalemin yaşamı ve sınırlar ötesindeki başarıları, ülkesinin tanıtımında oynadığı rolleri anlatılıyor. O’nun Burdur’da ve Türkiye’nin her köşesinde, anıtının, heykelinin, dikileceğini, kendisine profesörlük unvanı verileceğini düşünüyorum. (Şemsettin Küzeci- Ankara)
* Gerek Türkiye’de gerekse diğer Türk dilli ülkelerinde, İsa Kayacan isminin karşısında, bu gibi veyahut buna benzer, çoklu sayıda örneklere rast gelmek pek mümkün olmuyor. O, “çağdaş Türk edebiyatının - matbuatının canlı klasiği”, “çağdaş matbuatının Yunus Emre’si”, “Destanlaşmış efsanevi insan” veyahut “Türk matbuatının imparatoru” unvanlarını, öz zahmeti, öz istidadı, öz helalliği, öz samimiyeti ve öz gayreti ile kazanmıştır. İsa Kayacan, insanlık adına yaraşan yeryüzündeki bütün deyimlerin hepsini, ana sütü gibi helal ve hak etmiştir. (Prof. Dr. Elçin İskenderzade, Bakü-Azerbaycan)
* Dolu dolu bir basın ve yazı hayatı. Dişiyle, tırnağıyla, yardımsız ve gönül sevgisiyle inşa ettiği bir hayat bu... Tek başına kazandığı şöhret ve de hak edilerek elde edilen unvanlar. Bir köy çocuğunun gelebileceği, elde edebileceği ne varsa desteksiz- hatta zaman, zaman köstek görerek- bugün İsa bey’in en büyük kazancıdır.
Aldığı ödüller onun alnının teriyle kazandıklarıdır. Dürüst, sevecen, dost yanlısı, güvenilir kişiliği onu hep sevdirmiştir. Mütevaziliğinin yanında hep başkalarını düşünmüş, onlara vermiştir vereceklerini. (Prof. Dr. Hayrettin İvgin)
* Yazdığı, bütün memleket sathına bir ışık yağmuru gibi serptiği binlerce makale, yüzlerce kitap… Bunlar ayak izleri İsa Kayacan’ın. O zirvede şimdi. Dağın en yüksek noktasında, bir heykel gibi gururla duruyor. (Rızâ Akdemir, Ankara)
* İsa Kayacan; Bir şiir doktoru, Anadolu basınının hastalıklarına karşı ilaç, reçete… Moral ve teşvik pirimi üreticisi… Yazı ve dost hamalı... Makro Paşa’nın Anadolu basınındaki adresi… Her ilçeye kadar uzanmış imzasıyla, yazanın ve okuyanın duayeni. İsa Kayacan, inanınca “Kayadan can” çıkaran bir dost... (Mehmet Uzer, İzmir )
* İsa Kayacan; insanları bilgileriyle yücelten bir üstünlük abidesidir. (Kemal Petricli, Köln-Almanya)
* İsa Kayacan’ın; Gazateci- yazar, kültür adamı olarak, yapıtlarıyla sürdürdüğü katkı, önemli toplumsal kazanımdır. (Yekta Güngör Özden- Ankara)
* İsa Kayacan; Anadolu kültüründe edebi bir merkezdir. O, edep ve edebiyat zenginliğini kendisinde toplayan müstesna bir isimdir. (Mehmet Nacar- Gaziantep)
* İsa Kayacan; halkına şerefle hizmet eden insanlardandır. O, sadece Türkiye’nin değil, Türk dünyasında yaşayan insanların derdini çekiyor. Azerbaycan Türklerinin tabirince desek; İsa Kayacan, kişi gibi kişidir. Sözü özünde, özü özünde. (Doç. Dr. Tamilla Abbashanlı, Bakü- Azerbaycan)
* Hiçbir şartın esiri olmadan, yazmaya devam eden, Göller yöresinin değerli şahsiyeti olan İsa Kayacan, aynı zamanda Anadolu Basınının gönüllü mensuplarındandır. Yazdığı yazıları ölçüye vuracak olursak, ekvatoru birkaç defa dolaşır. O, aynı zamanda “bir dünya insanı”dır. (Melahat Ecevit- Isparta)

19 Mart 2010 Cuma

Ünal Şöhret Dirlik’ten; Ramazan Mânileri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İsim ve imzalar vardır, adı-soyadı geçti mi, ne demek istendiği, cümleler olarak nelerin sıralanacağı belli olur, hemen anlaşılır.
Ünal Şöhret Dirlik, edebiyatımızın güney temsilcisi. Fethiye’de yaşıyor. Bir kültür meş’alesi. Önce etrafına, Fethiye’den sonra, Türkiye’ye kültür ışığı saçıyor, aydınlatma görevini başarıyla, tebrik ve alkışlar alarak sürdürüyor. Hani, bazen insanın “kıskanacağı” tutuyor. Ama böyle bir görüntünün ortaya konulması için, zaman ve fırsat bulamıyorsunuz.
Birbiri ardına yayınladığı kitaplarıyla, her dakika, her saniye gündemimizde olan Ünal Şöhret Dirlik’in yeni bir kitabı: Ramazan Mânileri. 112 sayfayla Ağustos 2009’da günyüzü görmüş. Kitap içindeki Birdal Can Tüfekçi desenleri, görüntüleri, kitabın hareketliliğini sağlamış. Recai Şahin hoca, gözden geçirmede bulunmuş.
İlkyazı, Ünal Türkeş’e ait. Ünal hocanın çalışmalarıyla ilgili doğru cümleler kullanılmış, takdir ve iltifatlar yerli yerince cümleleştirilmiş.
İkinci yazı, bu satırların yazarı İsa Kayacan’ın “Mezarlık Kültürümüzden Örnekler” kitabından alınan “Ramazan mânileri”yle ilgili yapılan kısa değerlendirme ve anlatım.
Sonra, Ünal Şöhret Dirlik hocanın 2006 yılında Fethiye’de gerçekleştirilen “Mani deyince” başlıklı sempozyum bildirisi verilmiş. Anonim Ramazan manilerinden bazı örnekler vermiş Ünal Şöhret hoca. Buradaki ilk mani:
Açılır bağ ile bostan,
Mübarek Kadir gecesi,
Tebrikler gelir dosttan,
Mübarek Kadir gecesi..
Ve Abdülkadir Güler imzalı, “Ramazan manileri ve Ünal Şöhret Dirlik” başlıklı yazısı var kitap içinde. Arkasından Recai Şahin hoca, sonra Sadettin Yalçın imzalı bölümler.. Derken, kitap hakkında ne söyleyeceğiz, sanki yer kalmıyor, zaman kalmıyor. Söyleyelim:
Ünal Şöhret Dirlik, ele aldığı her konunun ciddi uzmanıdır. Kılın kırk yarılışı, Ünal hocanın çalışmalarında vardır, hissedilir, görülür.
Alfabetik bir sıralamayla başlanmış, çalışma böyle gerçekleştirilmiş. Yani, (A) harfiyle başlayan ilk mısraların ilk harfleri biçimindeki sıralama kitabın güzelliğini, anlam zenginliğini ortaya koymuş. İlk mani, Birdal hanımın deseninin altında. Şöyle:
Abayı vurdum sırtıma,
Tuttu beni fırtına,
Eğlendirme beni beyefendi,
Evi aldırma sırtıma..
25 nci kitabıyla, kültür ve sanat dünyamızın daha yüksek aydınlıklarla görünmesi için çaba gösteren, başarıların altına imza atan Ünal Şöhret Dirlik hocamızı bir kez daha kutluyor, hiçbir yerde kullanmadığımız, sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz efendim. ***
Düşünce okyanusu: Mevlâna
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitaplar; yazarlarıyla anlam kazanan, bilinen-tanınan yayınlar. İki imzalı bir araştırma-inceleme var elimde.
Adı: Düşünce Okyanusu Mevlâna. İmza sahipleri; Celal Oymak-Nevin Balta.
Ankara’da Kanguru Yayınları arasında günyüzü görmüş 230 sayfalık kitabın 2. baskısı.
Dört bölümden oluşmuş, oluşturulmuş.
Mevlana Celâleddin Rumi’nin hayatı, eserleri, Mevlana’nın dünya kültürüne etkisi, Günümüzde Mevlana’dan nasıl yararlanmalıyız? gibi ana ve ara başlıklarla sayfalara aktarılanlar dikkat çekiyor.
Celal Oymak sunuş yazısının bir yerinde: “Mevlana’ya göre mükemmel insan, sevgiyi, aşkı, güzel ahlâkı, dürüstlüğü, çalışkanlığı, alçak gönüllülüğü, sabırlı olmayı, iyilik etmeyi, adil olmayı, Hakka şükretmeyi bedeninde ve ruhunda barındırır” diyor.
Talât S. Halman imzalı uzunca bir önsöz var. Sayın Halman, önsözünün bir yerinde: “Aşk ve ahlakın, insancıllık ve evrenselliğin, vecd ve coşkunun büyük şairi Mevlananın seçme şiirlerinden oluşan bu derleme için, kendisi de bir şair olan, hem de hukukçu olan Celal Oymak’a teşekkür borçluyuz” diyor.
Şöyle sayfalara doğru bir göz atıyor ve 20 nci sayfadakilere kulak veriyorum:
-Mevlana devrinde de, Mevlana’dan sonra da gönüllerde aksini bulmuş, O’nun mübarek türbesi, O’nu sevenlerin bir sığınağı, ziyaretgâhı olmuştu. Artık şimdi Mevlana çağrılıyordu. Mehmet Önder Mevlana’ya ithaf edilen bu çağrıyı şöyle seslendiriyordu:
Gel, yine de gel, yine de..
Gel, cana can, imana iman..
Gel vuslatı hasretinden güç olan..
Dillerde senin adın, gönüllerde sen,
Umutsuzlara umut, çaresizlere çare sen..
Her yüzde sen, her yönde sen.
Ey köpük köpük aşk olup coşan,
Ey sema sema dökülen, taşan..
Gel.. Ölümsüzlük tahtından haber ver bize
Bizi bizden al götür,
O mesnevi ummanına,
O ilahi aşk kervanına.
Ey yılları yıllara ulayıp aşan,
Ey nesillerden nesillere ulaşan..
Doyumsuz sevgine doymuyor ihvan..
Sulha, süküna susamış cihan.
Yetiş imdada aman ey büyük dost..
Ey koca sultan,
Bir kere değil asla, bin kere gel.
Yine de gel, yine de gel, yine gel..
Mevlana’yı anlamak, Mevlana denizinin kenarında dolaşmak, hele yüzme biliyorsak, Mevlana suyunda yunmak, tertemizliğimizin genel görüntüsüdür, görünen görünmeyen paklığıdır. Celâl Oymak ve Nevin Balta’yı bu yayın çalışmalarından dolayı kutluyorum efendim. ***
Türkmen Gocabubası:
Darıverenli Mehmet Emin Yarbay
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Gazeteci-Yazar arkadaşımız Necati Çavdar’ın geride bıraktığımız yıllardan birinde günyüzü gören, Ekin Basım-Yayın Dağıtım’la okurlarıyla buluşturulan, büyük boy 286 sayfalık bir kitap var gündemimde, masamda efendim. Adı; Türkmen Gocabubası: Darıverenli Mehmet Emin Yarbay.
Necati Çavdar önsözünün bir yerinde; “Bir asır yaşamış, güngörmüş, belki ilim değil, fakat irfan sahibi (Türkmen Gocası)nın ruhu uçup kurtulmuştu. Şimdi o’nun hakkında bilinenleri kaleme almak bize düştü” diyor.
Ege’de (Burdur’da) büyükbaba için “Gocabuba” denir. Yani büyük baba yerine kullanılıyor. Necati Çavdar’da bölgesel dille şekillendirmiş kitabının adını.
Merhum Mehmet Emin Yarbay, 22. dönem Ankara milletvekillerinden Ersönmez Yarbay’ın babası. Darıveren’le ilgili olarak 17 nci sayfada, “Mehmet Emir Yarbay’ın doğduğu, askere gittiği, çor-çocuk sahibi olduğu, esnaflık ve çiftçilik yaptığı yer bugünkü adı ile, Denizli ilinin Acıpayam ilçesine bağlı Darıveren beldesidir “hatırlatması yapılıyor.
Kitabın içindekiler bölümünde; Darıveren ve bölgenin konumu, Dar-ı Viran’dan Darıveren’e uzanan bir yolda yürümekle işe başlanmış. Sonra, Tarih öncesi çağlar, Bizanslılar dönemi, Osmanlılar dönemi, Cumhuriyet dönemi, Darıveren’le ilgili bazı notlar, birinci bölümde verilmiş.
İkinci bölümde ise, Mehmet Emin Yarbay hakkında bilgiler veriliyor. Gençlik dönemi, (1909–1939), Tüccarlık dönemi (1939–1960), çiftçilik dönemi (1960–1997), Yaşlılık dönemi (1997–2007) şeklinde sıralanıyor.
Sayfa 113’den aldığımız Mehmet Emin Yarbay bilgileri: 1909 yılında Denizli ili, Acıpayam ilçesi, Darıveren köyünün yukarı obasında (mahallesinde) doğdu. Babası hacılar sülâlesinden nam-ı diğer Sipahioğullarından Bekir’dir. Annesi ise hacı Mısırlıların Nam-ı diğer Darıcılar sülalesinden Hatice’dir.
Mehmet Emin anlatıyor: “Dedemiz tutma askermiş. Devlet maaş ödemediği için bu bölgenin aşarının toplanmasını da dedeme vermişler. Tutma asker olduğu için Yemen’e kadar gitmiş. Oğlu ile birlikte hacca gittiğinden bize Hacılar demişler”.
Kitap içinde, Mehmet Emin Yarbay değişik yönleriyle anlatılmış, sayfalara aktarılmış. Torununun torununu gören M. Emin Yarbay’ın soykütüğüde geniş olarak yeralmış sayfalarda. Fotoğraflar var kitabın zenginleşmesini sağlayan aile fertleri görüntülü.
Türkmen Gocabubası Mehmet Emin Yarbay yetmiş yıl yaşadığı evinde 11 Ağustos 2007 tarihinde vefat etmiştir.
Necati Çavdar: Çorum-Alaca’nın Küçük Hırka Köyünde doğdu. Ankara Muhabere Okulu Elektronik Astsubay Hazırlama Okulundan mezun oldu. Yıllar sonra AÜ’si Halkla İlişkiler: Bölümünden mezun oldu.
Değişik kuruluşlarda gazeteci olarak çalıştı. Genel yayın yönetmenliği yaptı. Yayınlanmış kitapları bulunan Çavdar, gazetelerde yazmaya devam ediyor.
***
Bizim Atabarı Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Artvin ilimiz merkezi ve ilçeleriyle ilgili, Ankara merkezli Derneklerin faaliyetleri göz dolduruyor.
Bunlardan biri, Artvin Kültür ve Yardımlaşma Derneği. Adresi: Ataç Sk. No: 66–1 Kızılay-Ankara.
Bu derneğin üç ayda bir yayınladığı, pırıl pırıl baskılı “Bizim Atabarı” Dergisinin, 22 nci sayısıyla, 24-25-26 ncı sayısı bize ulaştı. Anılan Dernek adına sahibi: Gürbüz Akyüz. Genel Yayın Yönetmeni: Tekin Üstündağ, Yayın ve Dayanışma kurulları var.
Şubat 2009 tarihinin bulunduğu 26 ncı sayıdan yola çıkmak istiyorum:
Artvin Kültür Yardımlaşma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Gürbüz Akyüz’ün bir merhabası, bir başyazısı var. Sonra Artvin Haberleri, Nazım Hikmet Ran’ın “Kadın” adlı, başlıklı şiiri.
68 nci geleneksel Artvinliler yemeğinden fotoğraflar, uzunca bir haber. Merkez ve ilçe belediye başkanlarının Ankara’ya gelişleriyle ilgili haberler.
Artvin’in kurtuluş şenlikleri büyük şöleniyle ilgili haberler. Düzenleyen kuruluşlar ve yöneticilerin (Başkanlarının) isimleri… Osman Kaya’dan iki şiir…
Bunlardan birinin “Mutlu olurum”un girişi:
Bekliyorum belki sonum,
Gelirse mutlu olurum,
Ayda bir cep telefonum,
Çalarsa mutlu olurum (Osman Kaya).
Sağlık konusundaki araştırma yazıları. Kazım Ertürk ve Özeri imzalı şiirler. 22. sayıdan bazı başlıklar:
- 7 Mart Artvin’in kurtuluşu ve Barajlar Kenti Artvin’le ilgili düşüncelerim (Metin Arifağaoğlu),
- Göç eden Artvin ve kapatılacak belediyeler, (Sedat Varan),
- Artvin göçe zorlanıyor (Kâmil Özdemir)
- Artvin kültüründe “Kadın” (Muhammet Bilgin)
- Artvin Çoruh Üniversitesi Rektör Yardımcısı Oktay Torul: “Artvin yıllar sonra Üniversitesine kavuştu; ancak sıkıntılı bir süreçten geçiyor” dedi.
- Artvin’de ilk arkeolojik kazıyı yapan Yrd. Doç. Dr. Osman Aytekin ile söyleşi: (Konuşan Tekin Üstündağ).
- Artvin bulutu (Ersen Tolunay)
- İsmail Aşıkoğlu’nun üç yapıtı: Öfke Yutulmaz, Güneş Susadı, Gitmek üstüne (Nusret Ertürk). vd.
Böyle bir derginin yayımını gerçekleştiren, Artvin Kültür ve Yardımlaşma Derneği yöneticilerini kutluyorum efendim.
İZMİR’DEN KIBATEK BÜLTENİ
Merkezi İzmir’de bulunan, Kıbrıs-Balkanlar-Avrasya-Türk Edebiyatları Kurumu, kısa adı KIBATEK’in “Türk Dünyası KIBATEK Bülteni”nin 42 ve 43 ncü sayıları ayrı ayrı yayınlandı. 42 nci sayısı “Feyyaz Sağlam Özel Sayısı” olarak hazırlanmış. Anılan bültenin normal sayısı dört sayfayla yayınlanırken, Feyyaz Sağlam Özel sayısı sekiz sayfayla okurlarının karşısına çıkarılmış. ***
Çorum’da âşıklık geleneği ve Aşık Rıfat Kurtoğlu
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ankara’nın Çamlıdere ilçesindeki bir şiir etkinliği sırasında bana ulaşan kitaplardan biri:
İsmail Serdar Yakar imzalı, “Çorum İli Aşıklık Geleneği ve Aşık Rıfat Kurtoğlu” adının taşıyıcısı efendim.
Büyük boy 288 sayfalık bir kitap. Çorum Belediyesi Kültür Yayınları arasında günyüzü görmüş, yayınlanmış. 2008 yılı çıkışlı bir yayın. Belediye Başkanı Turan Atlamaz imzalı bir sunuş var ilk sayfalardan birinde. Sunuşun içinden seçtiğimiz cümlelerden:
-“Aşıkların yetiştiği ortamı tanımadan yargılara varmak güçtür. Bu nedenle aşığı yetiştiren ortamı bütünüyle öğrenmek zorunluluğu vardır”.
Önsöz İsmail Serdar Yakar’a ait. Kitap 5 ayrı bölümden oluşmuş, oluşturulmuş. Birinci bölümde Çorum ili tarihine kısa bir bakış yapılıyor. İkinci bölümde kültür ve aşık edebiyatı üzerinde duruluyor. Üçüncü bölümde Çorum ili aşıklık geleneği örnekleri veriliyor.
Dördüncü bölüme baktığımızda, Aşık Rıfat Kurtoğlu’nun anlatıldığını görmekteyiz. Beşinci ve son bölüm Aşık Rıfat Kurtoğlu’nun eserleri, konularına göre eserlerinin sınıflandırılması, aşığın beklentileri sayfalara aktarılmakta.
Kitabın sayfalarındaki gezintimizi sürdürdüğümüzde, Çorum ilinde aşıkların atasözlerini de kullanarak atışmalar yaptıklarını öğreniyoruz. Özellikle bu örneklerin 1999 yılında sıkça toplumun karşısına çıktığı ifade edilmektedir.
Aşık Rıfat Kurtoğlu’nun şiirleri incelemeye değer ağırlıklı mısralardan oluşmaktadır. Kitabın 107 nci sayfasındaki bilgilere göre; ozanımız ilk şiir kitabını “Gönül Dilim” adıyla 1994 yılında yayınlamıştır. Bu kitabın da o yıllarda yine Çorum Belediyesi tarafından yayınlandığını ifade eder, düşünürsek; Gelmiş geçmiş Çorum Belediye Başkanları, yörenin sanat ve edebiyat insanlarına sahip çıkıyor, yazdıklarının araştırdıklarının yayınlanması için yardımcı olmaya devam ediyorlar anlaşılan!..
Buradan, yani 107 nci sayfadan Aşık Rıfat Kurtoğlu’nun “İki satır yazacaksan” başlıklı şiirinden iki bölüm alalım efendim:
Ne kalemde, ne eldedir,
Ne göz, kulak, ne dildedir,
Bunun sırrı gönüldedir,
İki satır yazacaksan.
*
Aşka düşüp yanmak gerek,
Ak-pak olup, yunmak gerek,
Mevlâ, lütfun sunmak gerek,
İki satır yazacaksan..
İsmail Serdar Yakar’ı ve Çorum Belediye Başkanlığını kutluyor, böyle bir yayının ortaya çıkmasını sağladıkları için, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.

12 Mart 2010 Cuma

Naci Alan: Gazeteler, iktidarların kontrol edebildiği
medya kuruluşları haline geldi

Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ülkemizde gazeteci olmak, gazete yönetiminde başarılı olmak ayrı ayrı gibi görünüyor. Her ikisinin içinde yeralmak, alabilmek herkesin başarabildiği çalışma alanı değildir.
Ankara’ya geldiğim 1960’lı yılların başından itibaren gelip-gittiğim, yazılarımın yayınlanması için bir çıraklık dönemi geçirdiğim, Ankara, Ulus bölgesindeki Rüzgarlı sokak(şimdi Rüzgarlı Caddesi) gazeteciliğin merkezi olarak uzun süre anıldı, yaşandı.
Bu Rüzgârlı sokaktaki gazetelerin en önemlilerinden, rahmetli Turhan Dilligil’in sahipliğindeki “Adalet” Gazetesinde tanıdığım Naci Alan ismi, yıllarla birlikte tanıdığım isim ve imzalardan biri, ancak önde gelenidir. Şimdi Ankara’da ulusal gazete olarak yayınlanan, “Anayurt” Gazetesinin imtiyaz sahibi olan Naci Alan’la fırsat buldukça yaptığım sohbetlerde, Ankara gazeteciliği hakkında değişik bilgiler edinmiş, bilgilerimin bir kısmını da tazelemişimdir.

Naci Alan 10 Nisan 1955 tarihinde Çorum-Ortaköy’de doğdu. Ankara’da (AİTİA) Ankara İktisadi Ticari İlimler Akademisinden mezun oldu. Öğrencilik yıllarında gazetelerde çalışmaya başlayan Naci Alan, 1975 yılında Halkçı gazetesinde çalışmaya başlıyor. Sonra, Flaşh, Gündem ve Olay gazetelerinde çalışmalarını sürdürüyor. Adalet Gazetesinde 1986 yılına kadar görev yaptıktan sonra, 1988 yılında Nuri Şahin’in sahipliğinde yayınlanan Belde Gazetesinde göreve başlıyor.
CHP’nin yayın organı olan, sonra Yaşar Aysev tarafından devralınıp adı “Barış” olarak değiştirilen gazete, Hamdi Eriş’in yönetiminde yayınlanmaya başlamadan, sayın Eriş’in oturduğu apartmanın adı “Meydan” olduğu için “Meydan” adıyla yayınlanmaya başlıyor. Naci Alan bu gazetenin Genel Yayın Yönetmenliğini yapıyor.
Meydan Gazetesi, Yaşar Alıçlı tarafından devralınınca, Naci Alan bu gazetede “ortak gibi” çalışıyor. Ankara’da yayınlanan “Meydan” ismi, İstanbul’da yayınlanan “Meydan” Gazetesi ismiyle mahkemelik oluyor (olunuyor), davayı Ankara Meydan ismi kazanmasına rağmen Yaşar Alıçlı gazete ismini İstanbul’da yayınlanan “Meydan”ı yayınlayanlara devrediyor.
Naci Alan, kısa dönem “Ekonomik Yorum” gazetesinde çalıştıktan sonra, Belde AŞ’nin yayınladığı “Vakit” Gazetesinde çalışmaya başlıyor. İstanbul’da yayınlanan “Beklenen Vakit” Gazetesiyle isim için mahkemeye düşülüyor. (1990), Vakit Gazetesi’nin Naci Alan’ın sahipliğinde 2000 yılına kadar yayını sürdürülüyor. Sonra Vakit Gazetesi’nin ismi 29 Ekim 2000 tarihinde “Anayurt” olarak değiştiriliyor, Naci Alan’ın imtiyaz sahipliğinde (ortaklarıyla birlikte), Anadolu’nun gözü, kulağı ve sesi olarak, Ankara’da başlatılan geniş kapsamlı bir reklam kampanyasıyla, önce İç Anadolu Bölgesine yönelik, sonra ülke, geneline yönelik ulusal bir gazete olarak yayınlanmaya devam ediliyor. Anayurt gazetesinin hedefi “Ege’nin Yeni Asır’ı gibi olmak” şeklinde “ifade kullanılıyor. Anayurt, Ankara ve İstanbul’da basılan (Romanya’da da basımı yapılan) tek Ankara gazetesi olma özelliğiyle okurlarının karşısına çıkmaya başlıyor.
Anayurt Gazetesinin imtiyaz sahibi Naci Alan’la konuşurken, gazetecilik hakkındaki sorularımız sürüyor. Örneğin, diyoruz ki; Gazete sahiplerinin, gazetecilikten başka işleri olmalı mı?... Naci Bey bu konuda; “Gazeteleri eskiden gazeteciler çıkarırdı. Rahmetli Abdi İpekçi’nin ölümünden sonra, Milliyet Gazetesi el değiştirdi. Burada, gazeteciliğin Holdinglerin yönetimine geçişi başladı. Simavi ailesinin gazetecilik alanından çekilmesiyle de başladı Holdinglerin gazetecilik dönemi diyebiliriz. Ekonomik politikaların da payı büyük gazetelerin el değiştirmesinde. Gazeteler, iktidarların kontrol edebildiği medya kuruluşları haline geldi” diye cevaplıyor.
Naci Alan, Rüzgarlı sokaktaki Adalet Gazetesinde Turhan Dilligil ve Yenigün Gazetesinde Kemal Çukurkavaklı dönemlerinden sonra, gazetelerin gazetecilerin kontrolünden çıkıp işadamlarının kontrolüne geçtiğini, Turhan Dilligil’in bu konuda sonuna kadar direndiğini ve bu alanda “Tek Gazeteci” olduğunu hatırlatıyor, anlatıyor.
Naci Alan’la sohbetimiz sürerken, Başkanlığını yaptığı Gazete Sahipleri Sendikası’nın 1971 yılında kurulduğunu, ilk adının “Ankara Gazete Sahipleri Sendikası”, sonra “Ankara, İstanbul ve Anadolu Gazete Sahipleri Sendikası” son olarakta “Gazete Sahipleri Sendikası” olarak faaliyetini sürdürdüğünü anlatıyor, bilgiler veriyor.
Geçmişte, Turhan Dilligil ve Emel Aktuğ gibi gazetecilerin girişimleriyle kurulan “Gazeteciler Dayanışma Vakfı”ndan da sözeden Naci Alan, bu Vakfın siyaset üstü, bütün gazetecileri kucaklayan bir kuruluş olduğu bilgisini veriyor. Burada, gazetecilerin 212 sayılı yasaya göre emekli olmaları şartının bulunduğunu, bu çerçevede emekli olan gazetecilere ikinci bir maaş bağlama çalışmalarının hedeflendiğini, bu Vakfın ana amacının bu olduğunu söylüyor. Yani, 212 sayılı yasaya göre emekli olan gazeteciler bu Vakfa aidat edemiyorlar, doğal üye kabul ediliyor, çalışan gazetecilerse aidat ödüyorlarmış.
Naci Alan’la sohbetimizin sonunda, yine Gazete Sahipleri Sendikasına geliyoruz. Önceki yıllarda sendika yönetimine; Alâeddin Kaya, Mehmet Altınsoy, Ünsal Gündoğan, Kasım Gülek, Mustafa Ayverdi’den oluşan bir yönetim önerdiklerini, ama Genel Kurul’un Mustafa Ayverdi, Abdi Pehlivan, Çetin Atalay, Yılmaz Şerefhan, Alâeddin Koçak’tan oluşan bir yönetime görev verdiğini öğreniyoruz.
***
Nasrattınoğlu Seyahatnamesinde: Arnavutluk ve Kosova
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Prof. Dr. İrfan Ünver Nasrattınoğlu, “Nasrattınoğlu Seyahatnamesi” serisini sürdürürken, Arnavut ve Kosova seyahatlerini de sayfalara aktarmış.
160 sayfalık “Arnavutluk ve Kosova” adlı kitap, İrfan Ünver Nasrattınoğlu’nun 1977 yılından başlayarak, 2008 yılı sonuna kadar defalarca giriş yaptığı Arnavutluk ve Kosova seyahatlerinin anlatımıyla karşımıza çıkıyor. Daha doğrusu kitap karşımıza çıkarılmış sayın Nasrattınoğlu tarafından.
Merkezi Ankara’da bulunan ve Genel Başkanlığını İrfan Ünver Nasrattınoğlu’nun yaptığı, Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu yayınlarının 32 ncisi olarak bize ulaşan ulaştırılan kitabın ilk bölümünde Arnavutluk, 2 nci bölümünde de Kosova seyahatleriyle ilgili notlar ve bilgiler yer alıyor.
Sunuşun girişinde; “Fiilen gazetecilik yaptığım yıllarda, Arnavutluk’un Ankara Büyükelçiliği ile yakın dostluk ilişkisi kurmuştuk. “diye söze başlanıyor.
Sunuşun ortalarındaki bir başka cümle: “Yüzyıllara dayanan tarihi, kültürel ve benzeri birliktelik, bugün Kosova’nın ve kardeş Kosova halkının Türkiye açısından taşıdığı önemde kendini göstermektedir” şeklinde karşımıza çıkıyor.
Arnavutluk notlarından: Sayfa 33 ün başlangıcı; “10 Ağustos 1984 tarihinde Struga Cafesan kapısından geçerek Arnavutluk’a girdim/Dağlık virajlarla dolu, dar yollarda güçlükle ve yavaş yol alıyorduk/Akşam saatlerinde Tiran’a ulaştık ve yine, Dajti Dağına sırtını dayamış olan, Lana Irmağı yanındaki Dajti Oteli’ne giderek 223 nolu odaya yerleştim/Ertesi sabah kahvaltıda Prof. Dr. Nazif Hoca’yı gördüm. İki bilim adamıyla birlikte araştırma çalışmaları için gelmişler ve o gün Berat’a gideceklerdi”.
Sayfa 77 de başlayan, ikinci bölüm ve “Kosova Cumhuriyeti”.
Sayfa 79. İrfan Ünver Nasrattınoğlu’nun ilk Kosova seferi, 1977 yılında gerçekleştiriliyor.
-“Necip hoca, Arnavutça yayınlanan Rilindiya Gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Fadıl Buyari’ye telefon etti. Az sonra Buyari ile birlikte Türkçe yayınlanan Tan Gazetesinin yazarlarından Enver Baki gelip bizi aldılar. Yanlarında protokol görevlisi Mariya Gaşi de vardı”.
Anlatımlar bu şekilde sürüp gidiyor. İrfan Ünver Nasrattınoğlu, seyahatlerini kitaplaştırdığı için önemli bir yayıncılık görevini yerine getirmiştir. Tebriklerimi sunuyorum efendim.
GÜNÜN DUYURUSU: Ankara’da günlük yayınlanan Tasvir, Yarın ve Olay Gazetelerindeki “Şiir Dünyası” ve “Mısraların Dili” köşelerinde, önce İsa Kayacan, sonra Kaya Burdurlugil ve İshak Tefennili düzenleme ve imzalarıyla yıllarca sürdürülen, yüzlerce şairin binlerce şiirinin yayınlandığı köşelere, 09 Mart 2010 tarihi itibariyle “Veda” edilmiştir.
Bu konuda İsa Kayacan; “Çalışma yoğunluğum nedeniyle bırakılmak zorunda kalınan ilgili sütunlar için, artık bana toplu şiir göndermeyin” diyor. ***
Nasrattınoğlu Seyahatnamesinden:

Makedonya
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Prof. Dr. İrfan Ünver Nasrattınoğlu, yıllar önce başlattığı dünya turu çerçevesindeki gezilerine yönelik anılarını kitaplaştırdı. Bunlardan biri “Makedonya” adının taşıyıcısı.
240 sayfayla şekillenmiş, yayınlanmış. Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu yayınlarının 31 ncisi olan kitabın içindekiler bölümüne bakıyoruz: Sayın Nasrattınoğlu 30 yılda Makedonya’ya 50 kez seyahat etmiş. İlk seyahatinin 1977 yılında olduğunu öğreniyoruz. 2008 yılında 3 kez Makedonya’ya gitmiş İrfan Ünver Nasrattınoğlu.
Kitap içindeki fotoğraflarla, anılan yayının zenginleşmesini sağlamış. Sayfa 7. Başlık “ilk seyahatim”. 1977. Şöyle başlıyor anlatım:
-“06 Temmuz 1977 sabahı. Saat 05.00’te otobüsümüz, Bulgaristan’dan Yugoslavya (Makedonya) hududuna ulaştı. Burada fazla beklemedik. 13 km uzaklıktaki Kriva Palanka kasabasına vardık. Stracin, Kumanova ve nihayet Üsküp. Birçok ünlü Türk büyüğünün doğum yeri.”
Herkesin yaşadıklarını yazması, geleceğe bırakması gerçeğinden hareket ettiğimizde; Prof. Dr. İrfan Ünver Nasrattınoğlu, gezdikleri yerlerdeki gördüklerini, yaşadıklarını kaleme almakla, kitaplaştırıp yayınlamakla doğru bir iş yapmıştır. Kutluyor alkışlıyorum efendim.
İrfan Ünver Nasrattınoğlu, Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu Başkanı olarak, ülkemiz kültürüne önemli, anlamlı ve kalıcı çalışmalar yapmış, gözlerimiz önüne sermiştir. O’nun kutlanması, alkışlanması gerekmektedir.
Sayfa 16’daki “Makedonya-1979” başlığından sonra, 04 Temmuz 1979 tarihi kaydediliyor. Burada, “Uluslararası Folklor Sempozyumu” kaydından sonra, ilkbahar ve sonbahar eğlenceleri, ara başlığı altında, Süreyya Yusuf, Priştine’deki Türk, Arnavut ve Sırp halklarının Türkiye’de de söylenen şu atasözlerini nakledişi 20 nci sayfaya aktarılmış. Bu atasözlerinden:
1- Başkasının kuyusunu kazma, kendin düşersin,
2- Kurunun yanında yaş da yanar,
3- Her yokuşun bir inişi vardır,
4- Ne ekersen onu biçersin,
5- Gün sabahtan bellidir,
6- İki karpuz bir koltuğa sığmaz.
Bu tür yayınların gelecekte daha çok aranılır hale geleceği gerçeğini hatırlayalım ve Prof. Dr. İrfan Ünver Nasrattınoğlu’nu yayın çalışmalarından dolayı da kutlayalım efendim.
GÜNÜN DUYURUSU: Ankara’da günlük yayınlanan Tasvir, Yarın ve Olay Gazetelerindeki “Şiir Dünyası” ve “Mısraların Dili” köşelerinde, önce İsa Kayacan, sonra Kaya Burdurlugil ve İshak Tefennili düzenleme ve imzalarıyla yıllarca sürdürülen, yüzlerce şairin binlerce şiirinin yayınlandığı köşelere, 09 Mart 2010 tarihi itibariyle “Veda” edilmiştir.
Bu konuda İsa Kayacan; “Çalışma yoğunluğum nedeniyle bırakılmak zorunda kalınan ilgili sütunlar için, artık bana toplu şiir göndermeyin” diyor. ***
Sözün bittiği yerdeki şiirler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Hani söz başlar, sürüp gider. Sonra biter. Arkasından başlayanlar vardır. Bu yazımızda, sözden sonra başlayanlar şiirlerdir. Biri Burdurla ilgili, diğeri bu satırların yazarı İsa Kayacan’la ilgilidir. Buyrun birlikte okuyalım: GEL BURDUR’A, BURDUR’A (Oktay Zerrin-Bafra)
Güzel bir çift söz için
Gönül denen göz için
Mana için, öz için
Gel Burdur’a, Burdur’a…
*
Kayacan’ım İsa’dır
Onda her söz yasadır
Sevgisiyle paşadır
Gel Burdur’a, Burdur’a..
*
Bahtı açık ve nurlu
Seven olur huzurlu
Burdur’luyuz, Burdur’lu
Gel Burdur’a, Burdur’a...
*
Tabiatın şâhı var
O bir candır, o bir yâr
Yaptı beni bestekâr
Gel Burdur’a, Budur’a..
*
Tarihin öz dili var
Ustaların eli var
Gönüllerin yeri var
Gel Burdur’a, Burdur’a..
*
Şehirlerin kralı
Olmaz seven yaralı
Bozma niyet, kuralı
Gel Burdur’a Burdur’a..
*
Turnaları uçurtur
Gül şerbeti içirtir
Güzel günler geçirtir
Gel Burdur’a Burdur’a..
*
İç suyunu, farkı gör
Şiir, şarkı, türkü gör
Hayat denen çarkı gör
Gel Burdur’a, Burdur’a..
*
Kayacan’ım İsa’dır
Onda her söz yasadır
Sevgiyle paşadır
Gel Burdur’a, Burdur’a..
İSA KAYACAN (Ali Gözütok)
Güç verdin kuvvet verdin, şiirlerim buldu can,
Yenisini yazmak için, duyuyorum heyecan,
Esirgemedin benden, moral verdi desteğin,
Hocamız Prof. Doktor, Sayın İsa Kayacan.
GÜNÜN DUYURUSU: Ankara’da günlük yayınlanan Tasvir, Yarın ve Olay Gazetelerindeki “Şiir Dünyası” ve “Mısraların Dili” köşelerinde, önce İsa Kayacan, sonra Kaya Burdurlugil ve İshak Tefennili düzenleme ve imzalarıyla yıllarca sürdürülen, yüzlerce şairin binlerce şiirinin yayınlandığı köşelere, 09 Mart 2010 tarihi itibariyle “Veda” edilmiştir.
Bu konuda İsa Kayacan; “Çalışma yoğunluğum nedeniyle bırakılmak zorunda kalınan ilgili sütunlar için, artık bana toplu şiir göndermeyin” diyor. ***
Yurt içi ve yurtdışından gelen mektuplar
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İnternet varlığının altına sığınıp, nefes alışlarını bile elektronik ortamda gerçekleştirdiklerini zannedenlerin dışında, halâ mektup yazanlar var, gönderenler var. Bu mektuplardan efendim:
1-Hocam sayın İsa Kayacan; “Bir Tek Işıktım, Binbir Renge Boyandım” adlı kitabımın tanıtımı için yazmış olduğunuz yazıların yayınlandığı gazeteleri sevinçle aldım. Zarif ilginiz için teşekkürlerimi sunuyorum. Kitabım ve şiirlerim hakkında sizin yazmış olduklarınızın ayrı bir anlamı ve önemi vardır. Bu vesile ile saygılarımı ve sağlık dileklerimi arz ederim (Haluk Mahmutoğulları, Ankara, 16.12.2009)
2-Sevgili üstadım, aziz dostum sayın İsa Kayacan; Şiirlerimi ağırlıklı olarak çeşitli gazete köşelerinizde yayınlamanızdan büyük bir mutluluk duyuyorum. Bu vesile ile size minnettarım. Ayrıca imzalı köşelerinde zahmeti esirgemeyerek şiirlerime yer vermek nezaketinde bulunan değerli kardeşlerim Kaya Burdurlugil ve İshak Tefennili kardeşlerime de teşekkürü bir borç bilirim. 80’lik şairi gençleştiriyor, coşturuyorsunuz. Sağolun, varolun. (Kemal Ahmet Şen, Kayseri, 25.12.2009
3-Değerli dost, sayın İsa Kayacan; Büyük bir insanlık örneği göstermeye devam ettiğiniz için, sevincim genişleye genişleye büyüyor.
Bugüne kadar bana hiç kimse böylesine gönülden kopan bir iyilik yapmadı.
İki demet gazeteler geldi.
Her renkten, her dilden, her zaman olduğu gibi binlerce kez teşekkürler benden size.
İnsanlık dolu yüreğinize elem, keder, damlamasın.
Siz, yüce bir insansınız gönlünüz daima mükâfatlarla taşsın.
Tokat’lı gayet rahat ve iyi tanıdığım biri var. Compüter’e yeni bir program aktarılacağı zaman bana uğrar. Hem kendisiyle ilgili, hem benim için bir şeyler halleder.
Bu sefer’e yolladığınız “Vangölü Ekspres” Gazetelerini gördü. Adresiniz üstünde. Okudu, tatlı bir tebessümle bana baktı. “Kıymetli dostlara sahipsiniz” dedi ve ben, sizin adınıza kendisine teşekkür ettim.
Tekrar yazmak dileğiyle diyorum… Sonsuz saygılarla hoşça kalın. Selam ve sevgiler. (Kemal Petricli, Köln-Almanya 12 Aralık 2009)
SEN GURBET ÇOCUĞUSUN (Mustafa Arslan)
Sayın İsa Kayacan’a
Sen bir gurbetçisin Kayacan Ese,
Ezilir yüreğin her düş gördüğün de,
Aklına düşüverir memleketinin izi,
Asfalt yollarda ararsın, sorarsın onu.
*
Senin için de ha Burdur ha Tefenni,
İkisi de özlenen sevgili gibidir adeta,
Gözlerin dolar bir an duygulanırsın,
Sen hep duyguların da bile gurbetçisin.
*
Rüyalarını süsler her daim memleketin,
Rüzgârlar bile seninle eser koşar adım,
Çocukluğunun geçtiği yerlere götürür,
Umutlanırsın bir an, kurtuldum işte diye.
*
Sen gurbettesin Kayacan, Ece de değil,
Bir seraptır o an sana görünen gerçek,
Yıllarca çektiğin sıla özlemine devam et,
Anlat dostlarına gurbetin acısını, kederini,
*
Ağarmış saçların ile bir de geçen zamana,
Ağıt yaksan da geri gelmez gidenler, inan,
Bir hançer gibi saplanır yüreğine acıları,
Özlersin bir sevgiliyi özler gibi, her anını.
GÜNÜN DUYURUSU: Ankara’da günlük yayınlanan Tasvir, Yarın ve Olay Gazetelerindeki “Şiir Dünyası” ve “Mısraların Dili” köşelerinde, önce İsa Kayacan, sonra Kaya Burdurlugil ve İshak Tefennili düzenleme ve imzalarıyla yıllarca sürdürülen, yüzlerce şairin binlerce şiirinin yayınlandığı köşelere, 09 Mart 2010 tarihi itibariyle “Veda” edilmiştir.
Bu konuda İsa Kayacan; “Çalışma yoğunluğum nedeniyle bırakılmak zorunda kalınan ilgili sütunlar için, artık bana toplu şiir göndermeyin” diyor. ***
Kültür Evreni Dergisinin üçüncü adımı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İnsanoğlunun her adımı gibi, dergi ve gazetelerimizin her yeni sayısı için “yeni bir adım” demek, böyle kabul etmek ve değerlendirmek yanlış olmasa gerek. Kültür Evreni Dergisi Ankara’da üç ayda bir yayınlanıyor.
528 sayfalık yaz dönemi sayısıyla, üçüncü sayısıyla okurları ve araştırmacılarla merhabalaşan Kültür Evreni Dergisinin kimlik sayfasına bakıyoruz:
Uluslararası hakemli sosyal bilimler dergisi olan Kültür Evreni’nin Sahibi: Hayrettin İvgin, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Erhan İvgin, Editör: Ömer Ünal. Erhan İvgin aynı zamanda derginin genel koordinatörü olarak görünüyor. Doç. Dr. Nezaket Hüseynova ise Redaktor olarak görev yapıyor.
Yayın kurulu var, değişik bilim adamlarından meydana gelen.
Yazışma adresi: Konur Sok. No: 66–9 Bakanlıklar-Ankara. Tlf: 0080 312 4259353.
Yazı kurulunda 37 Prof. Dr.nin ismi yeralıyor.
Hakem kurulunda 60 Prof. Dr.nin ismi yeralıyor.
Bakü Devlet Üniversitesinden sözedilerek söze başlanmış. Buradan:
-“1969 yılından sonraki zaman içerisinde Üniversite hayatında bilgi ve ilmin yüksek zirvelerine yükselişi başlamıştır. Bu Üniversitenin dünyanın en şöhretli mezunu Haydar Aliyev’in devletin başına gelmesiyle Üniversitede atılım hareketi başlamıştır”.
Dergi içindeki yazıların, araştırma ve değerlendirmelerin hemen hemen tamamı Azerbaycan çıkışlı. Sayfa 512’de başlayan, Türksoy (Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi) Genel Müdürlüğü Hakas Cumhuriyeti Uzmanı olan Timur B. Davletov’un “Eski Türklerde sosyal siyaset anlayışı” adlı, başlıklı araştırmasının içinde yer yer şiirle anlatılanlarla da karşılaşıyoruz.
-“Eski Türklerde toplum içi sosyal siyaset uygulamaları konusunda eski Türk yazılı metinlerin yanı sıra Hakas Türklerinin toplam 16 bin civarında dizeden oluşan Huban Arığ adlı kahramanlık destanına başvurulacaktır” (S.516) denildikten sonra devam ediyor.
Halk ve malın özgürlüğe kavuşturulup geri alınması uğruna çıkılan seferin çok tehlikeli olduğunun farkında olunmasına işaret eden şey ise Hara Han’ın şu sözleridir (S.521):
Sevdiğim can balalarım,
Arı gücümüz kalsa,
Tok ve semiz malı geri alarak döneriz.
Arı gücümüz kalmazsa,
Ayrılıp ölür kalırız.
Ulu gücümüz yetse,
Onurlu halkı azat ederiz,
Ulu gücümüz yetmezse,
Geçip ölür kalırız,
Basılan ayak geri çekilmez,
Tutulan el salınmaz.
(Huban Arığ, 2006:69)
Kültür Evreni Dergisi dopdolu bir görünüm ve zenginlik içinde yayınlanmaya devam edecektir efendim. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
GÜNÜN SÖZÜ: Bakü Devlet Üniversitesi, Azerbaycan halkının servetidir (Haydar Aliyev)
GÜNÜN DUYURUSU: Ankara’da günlük yayınlanan Tasvir, Yarın ve Olay Gazetelerindeki “Şiir Dünyası” ve “Mısraların Dili” köşelerinde, önce İsa Kayacan, sonra Kaya Burdurlugil ve İshak Tefennili düzenleme ve imzalarıyla yıllarca sürdürülen, yüzlerce şairin binlerce şiirinin yayınlandığı köşelere, 09 Mart 2010 tarihi itibariyle “Veda” edilmiştir.
Bu konuda İsa Kayacan; “Çalışma yoğunluğum nedeniyle bırakılmak zorunda kalınan ilgili sütunlar için, artık bana toplu şiir göndermeyin” diyor. ***
Küresel ısınma tuzağı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Trabzon Haber Gazetesinin sahibi, Nevzat Yılmaz, bölgesinde yayınlanan kitapların bize ulaşması yönündeki gayretlerini sürdürüyor. Son gelen, Trabzon Belediyesi Kültür Yayınları arasında günyüzü gören, Ahmet Musaoğlu imzalı 428 büyük sayfalık kitabın içine bir de not eklemiş Nevzat Yılmaz arkadaşımız. Not şöyle:
-Sayın Prof. Dr. İsa Kayacan bey; Türk Basınının onuru, gururu ve saygınlığı için özverili çalışmalarınıza teşekkür eder iyi dileklerimi sunarım. Saygılarımla. (Nevzat Yılmaz, 06 Ocak 2010-Trabzon)
Tam adı: Nabucco Babil Yolculuğu: Küresel Isınma Tuzağı, olan Ahmet Musaoğlu imzalı kitap, Trabzon Belediye Başkanı Mehmet Volkan Canalioğlu’nun sunuşuyla başlıyor. Sayın Başkan sunuşunun bir yerinde; “Ahmet Musaoğlu, bu kitabında Küresel Isınma iddialarına karşın, bize heyecan verici bilgiler sunarken, aynı zamanda; dünyanın gidişatı konusunda da öngörülerde bulunuyor” diyor.
Değişik kısımlar ve bölümler halinde düzenlenip, yayınlanan kitabın 15 nci sayfasındaki giriş cümlelerinden; “Bilindiği gibi Güneş’ten gelen ısı ışınları, kızılötesi ışınlar, milyonlarca kilometrelik bir yolculuktan sonra atmosferden geçerek dünyamıza ulaşıyor. Sözkonusu bu ışınlar, yeryüzüne girerken kirli gaz kütlelerine takılmadığı için de yeryüzünü ısıtıyor” diye söze başlanılmış.
1950 yılında Trabzon’da doğan, Karadeniz Teknik Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Jeoloji Bölümünden, Yüksek Mühendis olarak mezun olan Ahmet Musaoğlu’nun, Mühendisliği yanında, yazarlığı da dikkat çekiyor. Yayınlanmış kitapları var Musaoğlu’nun.
Pek çoğumuzun anlamadığı, sadece dinleyip geçtiğimiz, önemli bir konunun üzerine eğilip, araştırma ve çalışmalarını kitaplaştıran Ahmet Musaoğlu’nu kutlamalı, alkışlamalıyız. Onlarca gazete ve dergi üzerinde (yazarları itibariyle) yapılan araştırmanın kolay olmadığını da burada kaydedelim.
Trabzon Belediye Başkanı Mehmet Volkan Canalioğlu’nu da kutlamalıyız böyle bir eserin yayınlanışını sağladığı için.
Ahmet Musaoğlu’nun yayınlanmış kitaplarından bazıları: Tarihsel Bir Gerçek: Nuh (a.s) Tufanı, İnsanoğlu’na Biçilen Yazgı: Uygarlığın Tarihi, Kendiliğinden oluşan İnanmak: Yaratılışın Altı Günü.
Ölüm Yeniden Doğuş İçin: Kıyamet, Nuh’un Gemisi Avcıları: Nuhun Gemisi Cudi, İsasız Mehdisiz İslâm, Olmuyor mu?, Peygamberler Şeceresi, Peygamberler (insanoğlunun) Tarihi, Osman İle Mozart: Hesap Lütfen.
GÜNÜN DUYURUSU: Ankara’da günlük yayınlanan Tasvir, Yarın ve Olay Gazetelerindeki “Şiir Dünyası” ve “Mısraların Dili” köşelerinde, önce İsa Kayacan, sonra Kaya Burdurlugil ve İshak Tefennili düzenleme ve imzalarıyla yıllarca sürdürülen, yüzlerce şairin binlerce şiirinin yayınlandığı köşelere, 09 Mart 2010 tarihi itibariyle “Veda” edilmiştir.
Bu konuda İsa Kayacan; “Çalışma yoğunluğum nedeniyle bırakılmak zorunda kalınan ilgili sütunlar için, artık bana toplu şiir göndermeyin” diyor. ***
Mustafa Berçin’den: Oğlum Giderken
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ayrılıklar.. Hüzünlerin yaşandığı ayrılıklar. Uzun ve kısa süreler içindekiler. Eğitimci, şair-yazar ve araştırmacı Mustafa Berçin Çanakkale’den sesleniyor.
Merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajans yayınlarının 62 nci kitabı olarak gün yüzüne çıkan, çıkarılan Mustafa Berçin imzalı “Oğlum Giderken” adlı şiir kitabı 128 sayfayla okurlarıyla buluştu, buluşturuldu.
Eğitimci, şair ve yazar Osman Baş arkadaşımızın sunuş yazısı var ilk sayfalardan ikisinde. Sunuşun bir yerinde sayın Baş;
_”Çok kısa bir süre önce tanıdığım Mustafa Berçin, kültür dünyamızın yarınlarına sağlıklı ve kendinden emin hazırlanan, hizmete talip olan bir şairimizdir.”diyor.
Mustafa Berçin’in serbest ve hece vezni tarzıyla, türüyle yazdıklarından bir kısmı kitap içinde yeralmış, okurlarıyla selamlaşmış şiirler var.
Kitabın ismi olan şiir “Oğlum giderken” 10 ve 11 nci sayfalarda yeralıyor. Belliki, Mustafa Berçin hocanın oğlu bir yere, bir yerlere gitmiş.
Şiir, Üniversiteyi kazanan oğlunun ilk yolculuğuna uğurlanırken, Çanakkale iskelesinde kaleme alınmış. Mustafa Berçin’in şair ruhu dayanamamış, kalem kağıda sarılıp, duygularını mısralara dökmüş.
Sekiz dörtlükten meydana gelen “Oğlum Giderken” den iki dörtlük vererek, alarak devam edelim. Buyurun:
Beklerken sahilde sessiz ve vakur,
İçim kıpır kıpır, gözümde yaşlar.
Ayaklarım gitmez, kanım donacak,
İlk ayrılık, hasret, birazdan başlar..
*
Güle güle oğlum, var git tez elden,
Babam gibi duacınım arkandan,
Kader böyle ise ne gelir elden,
Ayrılık ve hasret hepsi Allah’dan.
Mustafa Berçin: 03.01.1959 tarihinde Malatya Darende’ye bağlı Akçatoprak köyünde doğdu. 1981 yılında Ankara Ticaret ve Turizm Yüksek Öğretmen Okulunu bitirdi. Yüksek lisansını tamamlayan Berçin, MAE ÇP lisesinden muhasebe öğretmeni olarak emekli oldu.
Halen Çanakkale Merkezde Yüksek Öğrenim Akademi Erkek Öğrenci Yurtlarının işletmesini yürütmektedir.
GÜNÜN DUYURUSU: Ankara’da günlük yayınlanan Tasvir, Yarın ve Olay Gazetelerindeki “Şiir Dünyası” ve “Mısraların Dili” köşelerinde, önce İsa Kayacan, sonra Kaya Burdurlugil ve İshak Tefennili düzenleme ve imzalarıyla yıllarca sürdürülen, yüzlerce şairin binlerce şiirinin yayınlandığı köşelere, 09 Mart 2010 tarihi itibariyle “Veda” edilmiştir.
Bu konuda İsa Kayacan; “Çalışma yoğunluğum nedeniyle bırakılmak zorunda kalınan ilgili sütunlar için, artık bana toplu şiir göndermeyin” diyor. ***
Avrasya Kurumu’nun yeni sempozyum bildirileri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Ankara’da olan, Avrasya Dostluk Kültür, Sanat ve Turizm Kurumu’nun birbiri ardına düzenlediği sempozyumlar, öteki etkinlikler dikkat çekmeye devam ediyor.
Yeni bir kitap var elimde. Adı: Avrasya Kurumu sempozyum bildirileri (5. Nizamiden Yunus Emre’ye, Kemal Atatürk’ten Haydar Aliyev’e uzanan sevgi ve barış yolu sempozyumu) ilavesiyle tamamlanan bir kitap, bir yayın ismi.
Prof. Dr. Hayrettin İvgin, Kültür Ajans’ın kurucu ve yöneticisi. Bu Ajansımızın yayınları arasında günyüzü gören kitaplardan birer takım mutlaka ulaştırıyor bu arkadaşımız. Başlığımızda yer alan kitabın bana ulaştıranı da yine sayın İvgin.
04 Kasım 2008-Bakü-Apşeron, kaydı var. Kitap Ağustos 2009’da günyüzü görmüş. 208 sayfayla zenginlik içinde okurların karşısına çıkmış, çıkarılmış. Bildiriler kitabının hazırlayıcısı: Prof.Dr. Hayrettin İvgin.
Vali, Prof. Dr. Vali Bahaeddin Güney’in bir önsözü, Hayrettin İvgin’in sunuşu var ilk sayfalarda. Sempozyum açılış konuşmaları; Bahaeddin Güney, Zakir Perecov, Elçin İskenderzade. Celil Garipoğlu, Özgen Keskin tarafından yapılmış, gerçekleştirilmiş.
Sempozyum bildirilerinin altında imzaları bulunanlardan bazılarının sıralanışı da şöyle: -Prof. Dr. Celil Garipoğlu Nagiyev, Dr. Özgen Keskin, Prof. Dr. Elçin İskenderzade, (Prof.Dr.) Nail Tan, (Prof. Dr.)Hayrettin İvgin, Doç. Dr. Nezaket Hüseyin kızı, Prof. Dr. Muharrem Caferli, Doç. Dr. Yalçın Abdullah, Erhan İvgin, Remziye Kıymık, Yurdanur Bolat, Güner Gökmen, Ekber Goşalı, Dr. Yaşar Kalafat, vd.
Sayfa 31.Bakü-Asya Üniversitesi Rektörü (Azerbaycan) Prof. Dr. Celil Garipoğlu Nagiyev, “Çağdaş Azerbaycan şiirinde milli mücadele” başlıklı bildirisinin ilk sayfasındaki cümlelerinde;
-“Milli Mücadele Azerbaycan halk kültüründe ve edebiyatında da geniş yer almıştır. Özellikle de ortak Türk halk kahramanı Köroğlu harekâtı ile ilgili destanlar yaranmış ve bu Azerbaycan kültüründe Milli Mücadele konusunun gelişmesi yolunda daha büyük önem taşınmıştır” dedikten sonra sayfa 33 deki cümleleri ve bir alıntısı Celil hocanın:
-Azerbaycan’da Güney konusunda eser yazmak yasak olan zaman B. Vahabzade “Gülüstan” (1959) büyük şiirini yazıyor. Bu kıymetli yapıt Şeki kentinde küçük bir gazetede yayınlanıyor ve kendi başını belalara sokuyor, uzun süre takip olunuyor. Sonralar, halkımız bağımsızlık kazananda, şair bu şiirinin ikinci bölümünü (1999) yazıp tamamlıyor:
Bu şiirinde o, yazıyordu,
Şehriyar yaralı mısralardan,
Körpü salmadımı Arazın üste?
Bu taydan o taya akışdı sel tek,
Göze görünmeyen gönül telleri,
Bu selin önünü ne çay, ne direk
Kese bilmemiştir yüz ilden beri,
Ağalar bilmedi birdir bu toprak,
Tebriz de, Bakü’de-Azerbaycandır..
Avrasya Kurumu yöneticilerini kutluyor, bu tür yayınlarla önemli bir hizmeti daha gerçekleştirmeleriyle alkışladığımızı duyurmak istiyorum efendim.
GÜNÜN DUYURUSU: Ankara’da günlük yayınlanan Tasvir, Yarın ve Olay Gazetelerindeki “Şiir Dünyası” ve “Mısraların Dili” köşelerinde, önce İsa Kayacan, sonra Kaya Burdurlugil ve İshak Tefennili düzenleme ve imzalarıyla yıllarca sürdürülen, yüzlerce şairin binlerce şiirinin yayınlandığı köşelere, 09 Mart 2010 tarihi itibariyle “Veda” edilmiştir.
Bu konuda İsa Kayacan; “Çalışma yoğunluğum nedeniyle bırakılmak zorunda kalınan ilgili sütunlar için, artık bana toplu şiir göndermeyin” diyor.

5 Mart 2010 Cuma

Türk Dilinin Başşehri: Kırşehir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Erdoğan Aslıyüce imzalı bir kitap. Türk Dilinin Başşehri: Kırşehir. Geçtiğimiz yıl içinde Yesevi Yayıncılık içinde 400 sayfayla okurların, ilgililerin, araştırmacıların karşısına çıkarılmış. Adım adım Türkiye serisinin içinde yeralan bu yayın, sekiz bölümden oluşmuş, oluşturulmuş.
İki ayrı sunuş var. Bunlar, Şeref Tamtürk, Karaca Yılmaz imzalarının taşıyıcısı. Önsöz ise Erdoğan Aslıyüce’nin.
İçindekiler bölümlerine bakıyoruz: Kırşehir’in yeri anlatılarak söze başlanmış. Teşkilat ve nüfus, Kırşehir tarihine giriş, M. Kemal Paşa Kırşehir’de, Mustafa Kemal Paşanın Kırşehir’e ikinci gelişi, Ahi Evren’e doğru, Mucur, Kırşehir oymakları gibi başlıklar, ara başlıklar dikkat çekiyor.
Sayfa 148’deki “Ahilik” ara başlığı altında verilenlerden bazı cümleler nakledelim:
-“Emeviler saltanatı (660–750) döneminde Türk âleminin batısı, özellikle Horasan Valisi Kuteybe bin Müslüm (705–716) zamanında büyük çile ve ıstırap çekti. Araplar, Batı Türkeli’ni resmen haraca bağlamışlar. Bunun meyvesi de ancak Karahanlı Türk Devleti zamanında Ahilik Teşkilâtıyla alındı. Bu teşkilâtta üç grup vardı:
1- Yiğit (evlenmemiş delikanlı),
2- Ahi (Bir zaviye sahibi ve bir esnaf teşkilâtı reisi)
3- Şeyh (Sadece esnaf teşkilâtına mensup olanların kendilerini bağlı hissettikleri reis). Ahiliğe bağlı bulunanlar iki kısma ayrılırdı: Kavli (söz ile) ve Seyfi (kılıç ile)”.
İlk sayfalardan birinde yeralanlardan iki dörtlük. Bunlar sırayla;
VELAYET- NAME’DEN
1- Ol vakit Kırşehri Ulu şehirdi,
Orta yerinden geçen hem nehirdi,
Onsekiz bin derler evi var idi,
Burcu bâru çevresi hisar idi.
AŞIK PAŞA
2-Türk diline kimse bakmaz idi,
Türklere hergiz gönül akmaz idi,
Türk dahi bilmez idi o dilleri,
İnce yolu, ol ulu menzilleri.
Türk Dilinin Başşehri:
Kırşehir, adlı kitabın 295. sayfasında başlayan, Aşık Sülük Hüseyin, Şemsi Yastıman, Muharrem Ertaş, Hacı Taşan, Neşet Ertaş, Ahi Evren, Anadolu Fırtınası Osman Bölükbaşı, Erol Güngör, isimleri hakkında verilen bilgiler dikkat çekiyor. Kırşehir’de anıtı bulunan, rahmetli Şemsi Yastıman’ın 24 ayrı dörtlükten meydana gelen, dillerden düşmeyen;
“Memleket Hasreti”nden iki dörtlük efendim:
*
Ölmez sağ olursam bu yaz inşallah,
Sılayı bir daha görmek istiyom.
Çuğun’a varınca ya ağşam, zabah,
Topraklara yüzüm, sürmek istiyom.
*
Ey Şemsi Yastıman ümitli kulsun,
Kısmet ise, gayen yerini bulsun,
Hemşeriler, buna vasıta olsun,
Kırşehir’e selam vermek istiyom.
***
Muammer Susuzlu’dan: Gözlerin
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Hemşehrim rahmetli Muammer Susuzlu’nun “Gözlerin” adlı şiir kitabı vefatından sonra elime geçti.
Ayrıca, Gülşen Şenderin hanımdan da geldi, bana ulaştı “Gözlerin”in bir yenisi.
20 Temmuz 2009 tarihinde vefatla aramızdan ayrılan, hemşehrim Muammer Susuzlu’nun “Gözlerin” adlı şiir kitabı 274 sayfayla şekillenmiş, Avcıol Basım-Yayın tarafından günyüzüne çıkarılmış.
Üçüncü şiir kitabı için Muammer Susuzlu hoca; “Türk edebiyatı, gerçek şiir sanatının, altın sayfalarında yeralıp silinmeyecek Türk şiirinin ustası, değerli şair kendisini candan sevip saydığım sevgili Halil Soyuer hocamın anısına sevgi saygılarımla sunuyor ve armağan ediyorum” diyor.
Uzunca bir önsöz Ahmet Özdemir imzasının taşıyıcısı. Halil Soyuer hocanın şair ve şiir anlatımı, değerlendirmesi. Bir yerinde;
“Tanımakta çok geç kalmış olduğuma yandığım Muammer Susuzlu’nun yetenek hanesinde şiir kayıtlı olduğu için, Muammer Susuzlu şairdir ve güzel şiirlerin altında yüzümüze gülen imzadır” denişi dikkat çekicidir.
Allah katında, başlıklı şiirle kitabın sayfalarında Muammer Susuzlu söze başlıyor. Bu şiirin bir dörtlüğü şöyle:

Aşk ile çöllere düşüp yalvaran,
İbadet eliyle, yarayı saran,
Sevgiyle çileyi, ruhunda karan,
Olur makbul bir kul Allah katında.
Muammer Susuzlu, sevgi şairidir. Duygularını toparlar, harman eder, süzgeçten geçirdikten sonra, sayfalara mısralara döker. Kitabının adı olan “Gözlerin” şiirinde söylemek istediklerimizin fazlasını görürüz, inanır, kabullenir alkışlarız. Gözlerinden bir dörtlükle devam edelim. Buyurun:
Sevdalı bulut mu şimşek çakışlı,
Çıldıran volkan mı Mevlâ yakışlı,
Ruhumda gezinen ceylan bakışlı,
Yıllarla maziden bakan gözlerin.
Kitabın arka sayfalarında, Muammer Susuzlu ile yapılan röportaj, kendisi ve kitaplarıyla ilgili yazılanlar yeralıyor. Bendenizin de, “Muammer Susuzlu’nun Şiir Dünyası” (Say.201-202), “Şair ve Araştırmacı-Yazar Muammer Susuzlu’nun biyografisi” (Say. 256-261) başlıklarıyla yazıp, değişik gazete ve dergilerde yayınladıklarım yeralıyor. Tebriklerimi, sevgilerimi bir kez daha sunarak, hemşehrim Muammer Susuzlu’nun mekânının cennet olması dualarımı yineliyorum efendim.
GÜNÜN YORUMU: İsa Kayacan; Bir şiir doktoru, Anadolu Basını’nın hastalıklarına karşı ilâç, reçete… Moral ve teşvik pirimi üreticisi… Yazı ve dost hamalı… Marko Paşa’nın Anadolu Basınındaki adresi. Her ilçeye kadar uzanmış, “kayadan can” çıkaran bir dost. (Mehmet UZER, 19.03.2006-İzmir) **
Gazeteler ve bir şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bana ulaşan gazeteler, dergiler genel bir sıralamayla değerlendiriliyor. Bunların toptan gönderilenleri var, bana doğrudan ulaşanları var. Zümrüt Rize Gazetesinin sahibi, Rize Gazeteciler Cemiyeti Başkanı, Anadolu Basınının önde gelen temsilcilerinden Faik Bakoğlu dostumun gönderdikleri üzerine kısaca bir göz atmak istiyorum:
1- Zümrüt Rize Gazetesi (Rize)

2- Doğru Haber Gazetesi (Zonguldak),
3- Hudut Gazetesi (Ardahan)
4- Son Vilayet Gazetesi (Ardahan)
5- Kuzey Doğu Anadolu Gazetesi (Ardahan)
6- Süreç Gazetesi (Ardahan)
7- 23 Şubat Gazetesi (Ardahan)
8- Hakimiyet Gazetesi (Kdz.Ereğli)
9- Bölge Haber Gazetesi (Devrek)
10- Damar Gazetesi (Kdz.Ereğli)
11- Turgutlu’nun Sesi Yankı Gazetesi (Turgutlu)
12- Alaplı Sınır Gazetesi (Alaplı)
13- Demokrat Gazetesi (Kdz.Ereğli)
14- Halkın Sesi Gazetesi (Devrek)
15- Bayburt Gündem Gazetesi
16- Yeni Adım Gazetesi (Zonguldak)
17- Çaycuma Cuma Gazetesi
18- Gazete Mudanya
19- Güncel Gazetesi (Caycuma)
20- Önder Gazetesi (Zonguldak),
21- Arayış Gazetesi (Zonguldak)
22- Mudanya Gazetesi (Mudanya)
23- GAP Gazeteciler Birliği Gazetesi (Adıyaman)
24- Hürdüşün Gazetesi (Zonguldak)
25- Anadolu Bayram Gazetesi (Ankara)
26- Taka Gazetesi (Trabzon)
27- Sporkent Rize Dergisi (Gençlik ve Spor İl. Md)
İKİ AYRI: Şahver Karasüleymanoğlu’nun bize ulaştırdığı iki ayrı gazete: 1-08 Haber Gazetesi (Artvin), 2-Çoruh Artvin Gazetesi
SEVSEK (Ahmet Tufan Şentürk)
• Dostum, Dr. İsa Kayacan’a
İnsek derinliğine iç dünyamızın:
Enine boyuna baksak
Korkmasak, korkutmasak
Bir mutluluk duysak yüreğimizde
Sevsek kuşları, çiçekleri, böcekleri
İnsan olduğumuzu bilsek.
*
Baksak uçan kuşa, açan çiçeğe
Selam desek arılara, karıncalara
Şafakta doğan güneşe,
Gece yıldızlara, ay’a
Sokaklarda oynayan çocuklara
Yunsak, arınsak kötülüklerden
Unutmasak insan olduğumuzu..
*
Ayırmasak, ayrılmasak
Bölmesek, bölünmesek
Ölmesek, öldürmesek
Yunsak, arınsak kötülüklerden
Ezmesek, ezilmesek
Unutmasak insan olduğumuzu..
*
Kan, ölüm kokmasa ülkelerimiz
Bir kurtulabilsek, dengesizlikten
Bizim olduğunu bilsek, tümüyle bizim
Havamızın, suyumuzun, güneşimizin,
Unutmasak insan olduğumuzu
Yunsak arınsak kötülüklerden.
***
Zeliha Altındal’ın şiir defterindekilerden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Hepimizin şiir defteri olmuştur, vardır.
Denemelerimiz, olgunlaşmaya yüz tutan şiirlerimiz, çalışmalarımız, duygularımızın bütünlüğü hep bu şiir defterlerinde yeralır.. Buradan sesleniriz etrafımıza..
Zeliha Altındal, sanat ve edebiyat dünyasına adım atan isim ve imzalardan. Şiir defterine yazılmış, yerleştirilmişler var bana ulaşan.
Bazen kısa, bazen uzunca şiir denemeleriyle sesleniyor etrafına. Bu şiirlerinden
“Anla” başlığıyla yazdığını birlikte okuyalım ilk olarak:
Tatlı günlerin
Acıları da olurmuş,
Onun için her şeyi,
Zamanında anla
Sen Zeliha..
Kendi kendine bir talimat, bir uyarı bu Zeliha Altındal için.
Zeliha hanımın şiir defterinin sayfalarına doğru gezintimizi sürdürüyoruz. İki tayından birinden sözediyor. “Benim iki tayım vardı/Biri küheylan/Biri kısrak/ Tanrım küheylanı yanına aldı/ Eğer izin verirse/ Kısrak tayım/Bana kaldı” diye duygularını ortaya koymaya devam ediyor.
Havası, özlerim, sevgi, ben anayım, sen cansın, acı veriyor, can, anaysam, özledim, Bağrım yanıyor, vurgun yemişim, babamdı, teşekkür ederim, kalabilirsen, bu vatan bizim, içim yanıyor, analar, geceler ayaz, bayrağın kanı, yazık ettiler, yeşil gözde görün, hesap soralım, vazgeçmez, ben yeşilgözü seviyorum, sensizlik, başlıklı şiirleriyle geleceğe yürüyen bir sanatsever olarak karşımıza çıkan Zeliha Altındal’ın denemeleri, zamanla olgunlaşacak ve şiirin meşakkatli yolculuğuna doğru yola çıkacak, yürümeye başlayacaktır efendim.
Zeliha hanım, çevresindeki olaylardan etkileniyor, duygularını sayfalara aktarma gayreti içine giriyor, başarılı olma yolundaki çabalarıyla dikkat çekiyor. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
KAYA VE CAN
Merkezi Ankara’da bulunan, Burdurlular Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Şakar, bendenizle ilgili bir şiir yazmış. Yazılış tarihi: 27.01.2010. Teşekkürlerimi sunarak aşağıya alıyorum bu şiiri:
KAYA VE CAN (Ahmet Şakar)
O yorulmadı..
O uyumadı..
Burdur olunca seyahatin amacı..
İşte size İsa Kayacan örneği..
*
Mevzuu olunca Burdur İnsuyu..
Sarkıtlar başaşağı..
Dikitler yukarı doğru..
İşte size İsa Kayacan Örneği..
*
Adında gizlidir herşeyi,
Hiç düşündünüz mü kaya ve canı,
Kaya gibi dayanıklı canı,
İşte size İsa Kayacan örneği..
*
Bu nasıl bir sevgi...
Bu nasıl bir sevgi...
Aman Allah’ım bir ömre sığmayan rekorlar sahibi...
İşte size İsa Kayacan örneği... ***
Sadi Teltik’in Burdur sevgisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Nevşehir’den seslenen Sadi Teltik’in Burdur sevgisi bir başka. Aşağıda Akrostiş iki şiiri var. Birincisi, Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesine ait. İkincisi de bendenize, yani bu satırların yazarına ait efendim. İşte şiirler:
BURDUR MEHMET AKİF ERSOY
ÜNİVERSİTESİNE AKROSTİŞ (Sadi Teltik)
Milli şairimizin hatırası saklıdır
En güzel mevki için okumakta haklıdır
Hakikat gizlenemez, eğitim kaliteli
Muhteşem bir talep var, adeta insan seli
Edebiyatta zirve Safahat’ın şairi
Tanınmaz mı hiç O’nun Çanakkale şiiri.
*
Açıldı tüm bölümler üniversitemizde
Karanlıklara paydos, aydınlık, dersimizde
İlhamını Akif’ten alıyor okulumuz
Farklı birimleriyle, ufka açık ruhumuz.
*
Eğitim Fakültesi öğretmen yetiştirir
Rahat, güzel ortamda, ilim-irfan öğretir
Sağlık ve Sosyal Bilim Enstitümüz var bizim
Oğlun, kızın isterse, okusunlar Fen Bilim
Yüksek Okul yedidir, Fakülte sayısı üç.
*
Üstün vasıflı insan, yetiştirmesi çok güç
Nazım, nesir ne olsa, kütüphanede mevcut
İsimsiz kahramanlar..hepsini aklında tut
Varisiyiz geçmişin, geleceğin gençliği
Emsalsiz bir zekâdır, gençlerimin her biri
Rektör Prof. GÖKAY’ım, Burdur’da bir YILDIZ’dır
Sembol flamingodur, mavi-al armamızdır
İnsanı canlandırır, heyecan verir al renk
Temsilen Burdur Gölü seçilmiştir mavi renk
Enerjik, yaratıcı, bilimi barındırır
Sizleri kötülükten cehaletten kurtarıp
İlkeli birey yapar, gönlünü arındırır
İSA KAYACAN’a AKROSTİŞ (Sadi Teltik)
İhtiyacı var size edebiyatçıların
Sayısız eser yazdın, binlerce sayfaların
Asil duruşlu, örnek, gazeteci-şairsin.
*
Konu sıkıntın hiç yok, sen her şeye dairsin
Asıl mesleğin nedir, insanlara yardım mı?
Yalvaç Tefenni, Bucak; Burdur senin yurdun mu?
Aklın, fikrin kitapla haşır neşir olmaktır
Can-u gönüllerdesin, derdin Hakk’ı bulmaktır
Aşık oldum sendeki bu çalışma azmine
Nazım, nesir ne olsa, ölene dek yaz yine. ***
Neriman Saryal Duranoğlu’ndan: Kasım
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Neriman Saryal Duranoğlu hocayla, imza merhabamız 1960’lı yılların ortalarına dayanıyor, uzanıyor.
Bana ulaşan şiirleri var çokca. Yayınlanmaları gayretimi sürdürüyorum.
2009 yılının son aylarında yeni bir kitabı daha geldi bana Neriman Saryal Duranoğlu hocanın.
Adı: Kasım.
Genişletilmiş 2 nci baskılı, 192 sayfayla merkezi Ankara’da bulunan Alternatif Sanat dağıtımı içinde okurlarına ulaştırılıyor. Tashih: Bayram Kaya’ya ait.
Üç bölümden meydana gelen Kasım, adlı şiir kitabının birinci bölümünde: Genel değerlendirmeler, bazı imzaların görüşleri var Neriman hoca ve yayınlarıyla ilgili yazılmış.
Bu isim ve imzalar; Ahmet Tufan Şentürk, R. Sami Hamamcı, Abdülkadir Güler, Yeni Yayınlar (Ankara’da Yenimahallede yayınlanıyordu, yayınlar hakkında bibliyografik bilgiler yeralırdı) Hisar Dergisi, Prof. Dr. İsa Kayacan, Doç. Dr. Tamilla Abbashanlı-Aliyeva.
Neriman Saryal Duranoğlu hoca, bildim bileli, Atatürk hayranı, Atatürk’ün büyüklüğü, ulaşılmazlığı ve liderliği gibi özellikleri karşısında, saygıyla eğilmiş isim ve imzalarımızın başında gelmektedir. Türk toplumunun tüm fertlerinin böyle davranması, hareket etmesi gerekirken, maalesef çatlak seslerin çıkması, zaman zaman hadlerini aşma gayreti içinde olmaları bizleri üzmekte, kara kara düşünmektedir.
15 nci sayfada “On Kasım” adlı, başlıklı şiir karşımıza çıkıyor.
Bunun giriş bölümü efendim:
Kasımlar içinde kasımlar vardı,
Sevinçler vardı, acılar vardı,
Bir çocukluktu o bir daldı,
Ömrün ufuklarına boy salmış.
Neriman Saryal Duranoğlu hocanım, yazdıkları, yayınladıklarıyla takdir görürken, alkışlanırken, konu seçimindeki rahatlığı ve konuların işlenişindeki anlatım bütünlüğü ve zenginliği bizim için mutluluk kaynağı olmaktadır.
Neriman Saryal Duranoğlu: 01 Eylül 1929 tarihinde, İbradı kökenli Sabitoğlu ailesinden ve Kuvayı Milliye kahramanlarından, şair, yazar Avukat Raşit Duranoğlu’yla öğretmen Fehime hanımın üçüncü çocuğu olarak Seydişehir’de doğdu.
Ankara’da, Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesinin Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. Milli Kütüphanede Bibliyograf, TED Ankara Koleji’nde öğretmen, Teknik Eğitim Fakültesi ve Orta Doğu Teknik Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak çalıştı. ***
Yol Dergisinin Nahçıvan özel sayısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergilerimiz, gazetelerimiz, getirdikleriyle, içerikleriyle önem kazanıyor, takdir ediliyor veya bir kenara itilip, bırakılıyor, tozlanıp gidiyor.
Elimdeki dergi, “Yol” bir kitap görünümünde. İki ayda bir, bilim, kültür, araştırma dergisi olarak günyüzü gören, Eylül-Ekim 2009 aylarındaki 30 ncu sayısıyla bir hamle daha yapmış, yaptırılmış olan “Yol Dergisi” Nahçıvan Özel Sayısıyla dikkat çekti.
Yol’un sahibi: Gülağ Öz, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Hasan Erkılıç, Editör: Hayrettin İvgin. Bilim Danışma Kurulu var.
“Editörden” başlığı altında Hayret İvgin imzasıyla yazılan iki sayfalık sunuşun bir yerinde;
-“Ben, derginin bu sayısının editörü olarak inanıyorum ki, elinizdeki Nahçıvan Özel Sayısı ileriki yıllar ve zaman içerisinde çok aranacak, kıymetli bir doküman olarak değerlendirilecektir” deniyor.
Gülağ Öz “Azerbaycan, Nahçıvan ve Yol” başlığı altındaki yazısının sonunda; “Nahçıvan’la ilgili şunu söyleyebilirim; yoktan var edilen, itilmiş yalnızlığa meydan okuyan, kendi halkıyla barışık, özgürlüğü ve varoluşu onur sayan Azerbaycan parçası bu küçük ülke kısa zamanda dünya ülkelerine örnek olabilecek bir çaba içerisinde hızla ilerlemektedir” cümlesiyle dikkat çekiyor.
Derginin sayfalarında, araştırmaları, bilimsel yazıları bulunanlardan bazılarının isimleri şöyle sıralanmakta:
-İsa Hebibbeyli, İsmayıl Hacıyev, Hüseyin Heşimli, Muharrem Ceferli, Yaşar Kalafat, Kâmran Aliyev, Recep Rehimli, Fariz Yunisov, Ramiz Kasımov, Seyyar Memmedov, Hafiz Hüseynov, Akif İmanlı, Aytekin Kahramanov, Hayrettin İvgin, Nail Tan, İsa Kayacan vd.
Sayfa 343’de başlayan Hayrettin İvgin imzalı “Aşık Pürhani Haydar” başlıklı araştırmadan:
-Ben Haydar Çetinkaya’yı 1979 yılında tanıdım. Ardahan’dan Ankara’ya geldiğinde mutlaka yanımıza uğruyor ve sohbetlerde bulunuyorduk. Bir gün bir şiir bıraktı masamın üzerine. Şiir şöyleydi (iki bölümü aşağıda efendim):
Günlerim huzursuz, karanlık gecem,
Gözlerim yollarda canan gelmedi,
Dilimde ezberim, şiirde hecem,
Aşk elinden od’a yanan gelmedi.
*
Olmuş dağlar maralı,
Acı vurmuş yaralı,
Bilmem yâra ne ettim,
Gezer benden aralı..
Yol Bilim Kültür Araştırma yayınları da okurları ve ilgili çevrelerle buluşuyor, buluşturuluyor. Tebriklerimi sunuyorum efendim.