30 Nisan 2010 Cuma

Ali Yücel’den:
Burdur-Aziziye Folklor Ekibinin tarihçesi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Geçmişte yaşananlar.. Bilgiler arasında kalanlar, sıralananlar. Tarihçe olarak kabullendiklerimiz. Burdur folkloru içinde önemli yeri olan, merkeze bağlı Aziziye Köyü “Aziziye folklor Ekibi”nin geçmişiyle ilgili bilgiler önemli. Bu önemli bilgiler, emekli bürokrat, yazar-araştırmacı, Burdur merkezde yaşayan hemşehrim Ali Yücel’den geldi. Ali Yücel, Aziziye Folklor Ekibinin tarihçesiyle ilgili neler söylüyor, okuyalım, dinleyelim. Buyurun:
AZİZİYE FOLKLOR EKİBİNİN TARİHÇESİ
1958 yılında Prof. Dr. Halil Bedii Yönetken ve Prof. Dr. Ahmet Kutsi Tecer, Folklor araştırmaları için Aziziye köyüne gelmişlerdir. Aziziye köyü halkı bir meş’ale yakarak, orta oyunları, halk oyunları ve gece muhabbeti ile gösterilerini sunmuşlardır. Bu gösteri ve oyunlardan çok memnun olan hocalar, Aziziye köyünde bir folklor ekibi kurmaya karar vermişlerdir.
O tarihte köy ilkokul öğretmeni olan Ali Aksungur’un Başkanlığında, sazcılar; Musa Başer ve Kemal Kalkan, Kavalda; Mehmet Bozca, Boğazda; Ahmet Can ve Mustafa Ceylan, Oyuncular; Arif Karakaş, Mehmet Aksungur, Hüseyin Ali Acar, Musa Çetin, İsmail Karaca ve Rafet Atmaca’dan oluşan Aziziye Folklor ve Halk Oyunları Ekibini oluşturmuşlardır.
Ekibin elbiseleri ve ihtiyaç olan malzeme köyün imkânları ile temin edilmiştir. Kepeleri köyün yaşlı kadınları tarafından “Karaşayak bez” üzerine sarı sim işlenerek hazırlanmıştır. Çakşırlar yine köyün kadınları tarafından siyah yünden dokunmuştur. Çoraplar, tek şiş olarak beyaz yünden, çarıkları ise dana derisinden köyün yaşlı erkeklerince örülüp, dikilmiştir. Fes ve poşileri ise eski sandıklar karıştırılıp elde edilmiştir.
Folklor ekibi 1959 yılında Prof. Dr. Halil Bedii Yönetken ve Prof. Dr. Ahmet Kutsi Tecer’in davetleri ile İstanbul Radyosunda gösteri yapmıştır. Bu gösteride tanınan ekip, çeşitli festivallere katılmış, yarışmalara iştirak ederek muhtelif dereceler ve madalyalar almıştır.
Folklor ekibi Burdur ilinde olan karşılama törenlerinde ve festival gibi etkinliklerde Burdur’u temsil eden tek folklor ekibidir. Ekip bu faaliyetlerini 1974 yılına kadar sürdürmüştür. Fakat elbiseleri ve malzemeleri eskimiş ve yıpranmış olması nedeniyle, dağılma noktasına gelmiştir.
Bu dönemde, Aziziye köyünden olan Ali Yücel, Aziziye Köyü Folklor ve Geliştirme Derneğini kurarak, folklor ekibine sahip çıkmıştır. Folklor ekibinin elbise ve tüm malzemeleri araştırmalar yapılarak, aslına uygun olarak, yeniden yaptırılmıştır.
Kepe; Burdur’a has olarak camgöbeği, mavi aba kumaş üzerine siyah kordon işlemedir. Folklor ekibi, 1998 yılına kadar faaliyetine devam ederken, elbiselerin bir kısmı kaybolmuş, bir kısmıda yıpranmış olduğundan, Ali Yücel ikinci defa olmak üzere 20 takım elbise yaptırarak, ekibin faaliyetlerini sürdürmesini sağlamıştır.
Aziziye Köyü Folklor Ekibi, Burdur ili ve çevresinde, zaman zaman başka illerdeki festival ve etkinliklere katılarak faaliyetlerini sürdürmektedir (Ali Yücel, Burdur, 13.04.2010)
NOT: Her ne hikmetse, ne gereği varsa, Aziziye köyünün adı sonradan “Çamoluk” olarak değiştirilmiştir!.. (İK)
GÜNÜN PANEL HABERİ: 18.04.2003 tarihinde kurulan kısa adı BAYŞA-DER olan Burdur Araştırmacı Yazar ve Şairler Derneğince, 28.04.2010 tarihinde Burdur’da, Prof. Dr. İsa Kayacan’ın yönettiği, Sami Bülbül, A.Ali Bilgen’in konuşmacı olarak katıldığı “Öztürkçemiz” konulu panel gerçekleştirildi. Panelin sonunda, Burdurlu ve Ispartalı şairler şiirlerini seslendirdiler.
Plaket: Prof. Dr. Sayın İsa Kayacan, Gazeteci-Şair, Yazar ve BAYŞA-DER Onursal Başkanı; Burdur Araştırmacı Yazar ve Şairler Derneğine yaptığınız hizmetler nedeniyle kutluyor, tebriklerimizi sunuyoruz. (Sebahat Gümüş BAYŞA-DER Başkanı Burdur, 28.04.2010) ***
(Burdur) Karamanlılı olmak
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İnsanlar, doğup büyüdükleri yerleşim birimlerine karşı (genel sevgiden farklı) ayrı bir yakınlık ve sevgi duyarlar. Bu gerçek hemen hemen herkes için geçerlidir, doğrudur.
Murat Özmen, sanat edebiyat dünyamızın önde gelen, bilenen, alkışlanan isim ve imzalarından. Burdur iline bağlı Karamanlı ilçesinde doğdu. Yani hemşehrim.
Murat Özmen hoca, Karamanlı ilçemizle ilgili bir de kitap yazmış. Adı: “Karamanlılı Olmak”. Merkezi Ankara’da bulunan “Ürün yayınları” arasında günyüzü gören kitap, 148 sayfayla okurlarının karşısına çıkmış, çıkarılmış.
Önsöz 5 nci sayfada başlıyor. Buranın bir yerinde, “Karamanlılar çalışkan, girişken ve üretken insanlardır. Büyük hedeflere ulaşabilecek güçtedirler. Yapılacak şey, çağa ayak uydurmak, Karamanlı’yı kültür, eğitim, sanat ve iş merkezi yapmaktır” deniyor. İmza sahibi Murat Özmen hoca.
Murat Özmen hoca, çocukluğunu anlatarak söze başlamış. Buradaki cümlelerinden: “Bizi yönlendirecek kitaplarımız yoktu. Büyüklerimiz, bizlere güzel öğütler veriyorlardı, ama bunlar yetmiyordu. Ufkumuz çok dardı. Ufkumuzu açacak kimselere ihtiyacımız vardı”..
Kitabın adı olan, 11 nci sayfadaki “Karamanlılı Olmak” ara başlığı altında neler var. Bakalım: “Bir kış günü Karamanlı’da doğmuşum. Rahmetli anam, içli, yumuşak huylu, duygulu bir insandı. Rahmetli babam, yürekli ve çalışkan bir kimseydi. Her ikisi de dürüst ve namuslu insanlardı”
Karamanoğullarının siyasal soyağacı var 23 ncü sayfada başlayan.
Karamanlı’nın (A) dan (Z)ye özellik ve güzellikleriyle anlatıldığı “Karamanlılı Olmak” kitabı, bir ayna görünümü ve netliği taşıyor. Mesut Özkaya imzalı “Karamanlı” şiirinden bir dörtlük (s.87):
Karamanlının soğanları,
Bal doldurur kovanları,
Kadın, erkek çalışırlar,
Artırmaya çalışırlar.
Murat Özmen: 1932 yılında, Burdur’un Karamanlı ilçesinde doğdu. İlkokulu Karamanlı’da, ortaokulu Burdur’da, Liseyi Antalya’da okudu. İstanbul Ü. Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun olduktan sonra, liselerde ve yüksekokullarda edebiyat öğretmenliği yaptı.
Ilgaz, Kemalist Ülkü, Kıyı, Çağdaş Türk Dili, Türk Dili, Müdafaa-i Hukuk Dergilerinde, denemeleri, incelemeleri yayınlandı. 1-Sevgilerde Buluşmak (1991), 2-Evrensel Yunus Emre (1997), 3- Yaza Yaza Yaşamak (2001), 4- Atatürk’le Yaşamak (2006), 5-Karamanlılı Olmak (2008) adlı kitapları yayınlanan “ortak çalışmalarla” ortaya konulan 4 ayrı kitapda da imzası bulunan Murat Özmen Ankara’da yaşıyor. ***

Mersin’den “Maki” Dergisinin sayfalarından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İl, ilçe ve öteki yerleşim birimlerimizde yayınlanan gazete ve dergilerle ilgili değerlendirmelerimiz sürerken, bunlardan birisi, bir yenisi; Mersin Şairler ve Yazarlar Derneğinin yayın organı, kültür, sanat, edebiyat dergisi: “Maki”nin geride bıraktığımız yıla ait 72 nci sayısı var elimde. Sayfalarında mini bir gezinti yapmak istiyorum efendim:
Kapak’ta Mersin’den Sabahattin Akgül’ün bir şiiri ve fotoğrafı var. Bir ölçüde, Maki’nin ilgili sayısının onur konuğu Sabahattin Akgül. Maki Dergisinin bu hizmeti ve yayın anlayışını alkışlamalıyız. Tebrikler efendim.
Maki’nin (MEŞYAD adına) sahibi ve yayın sorumlusu: Abidin Güneyli. Yayın kurulu ve temsilcilikleri var ülke genelinde. MEŞYAD Yönetim Kurulu Başkanı Abidin Güneyli hocanın bir sunuşu, başyazısı var her sayıda olduğu gibi bu sayıda da. Sanat ve edebiyat dünyamızda, daha doğrusu dergilerinin, derneklerinin bünyesinde olup-bitenlerin kısa bir özeti veriliyor burada.
Bendenize ait, “Sevgi ve barış şairi: Ahmet Tufan Şentürk’ü andık” başlıklı bir yazı veriliyor 3 ncü sayfada. Sonra şiirler ve değişik imzaların ortaya koyduğu, deneme, öykü ve sanatsal yazılar dikkat çekiyor.
İmzalardan bazıları: Halit Kaçar, İsa Kayacan, Deniz Sütel, Ahmet Canbaba, Seher Duman, İsmail Ateş, Dursun Tombul, Meryem Özdemir, Asım Kısbet, Mustafa Ayvalı, Mustafa Emre, Kâzım Poyraz, Seyfullah Vatansever, Ali Akar, Ahmet Tan, Dr. Nedim Uçar, Şükrü Kacar, Z. Nesrin G. İnankul, Mustafa Doğan, Günay Özdemir, Nurten Emre, Celal Oymak, Sabri Çiçekli, Nurdane Uzun, Nafiz Nayır, Seçkin Gündüz, Bilge Çalıcı, Ayşe Kantaroğlu, Abdullah Tufan, Uğur Gültekin, Nusret Turan, Hikmet Elitaş, İ. Bora Binatlı, Abidin Güneyli, Kenan Yazıcı, Hasan Polat, Ahmet Yurtsever, Münevver Düver, Mehmet Örsel, Hüseyin Gökçek, Noyan Alkaya vd. İki şiirden birer dörtlük:
BİLESİN (Abidin Güneyli)
Dilekçe üstüne yazdığın azmış,
Yazdığın sırların basına sızmış,
Yetkili görünce sana çok kızmış,
İnternete geçti adın bilesin.
SENSİZ YAPAMIYORUM (Kerim Özbekler)
Gözlerinle gözlerime bir selâm çakıp gittin,
Hayırsızsın sevgilim, beni derbeder ettin,
Ne olurdu sanki “evet” demiş olsaydın,
Şu manasız hayatı sensiz bana zehrettin. ***
Hüseyin Kayacan’dan: Gözel bir Burdur istiyorum
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Hüseyin Kayacan, yeğenim. Burdur’da yaşıyor. Yazan, araştıran, bilgisayar teknolojisinin zirvesindeki yerinden seslenen bir isim ve imza. Hazırlamakta olduğum “Şiirlerle Burdur–2” adlı yayınımda yeralmak üzere bir şiir yazmış. Burdur ve Burdurlu duygularını anlatıyor birlikte okuyalım:
GÖZEL BİR BURDUR İSTİYORUM (
Hüseyin Kayacan- Şubat 2010)
Burduru tarihdeki yeriyle,
Geleceğe taşıyan
Sözde değil, özde,
Çağdaşlığı yaşayan,
Göç vermeyip, göçde almayan
“Kendisine yetsin gali”sözüyle kucaklaşan
Gözel bir Burdur istiyorum.
*

Bir Burdur ki,
Birlik ve beraberlikte yarışan,
Fesatlığı göle atıp,
Kenetlenerek yaşayan,
Ortak akılda birleşip,
Burdur’un hizmetinde olan,
İlçelerine kuçak açıp,
Gali, gönüllere, yüreklere dolan,
Gözel bir Burdur istiyorum.
*
Bir Burdur ki, her mahallede çarşısı olan,
Her caddesi işlek,
Yolları karşı karşı duran,
Otopark derdi olmayıp,
Trafikte zaman yarışı içinde bulunan,
Gözel bir Burdur istiyorum.
*
Bir Burdur ki,
Bir asır ileriye hazırlanan,
Uyumayan, gadın Burdurlusu çoğalan,
Böyyük olsun, hepimizin olsunla dualanan,
Garnı tok, teke gibi gururlanan,
Efe gibi onurlanan,
Gözel bir Burdur istiyorum.
*
“Yaşanabilir” değil “yaşamaya değer” denilen,
“Tozlu Burdur, sözlü Burdur”luğu bitirilen,
“Batının geri kalmış ili” olmaktan kurtarılıp,
İleriye, çağdaşlığa götürülen,
Gözel bir Burdur istiyorum.
YALNIZLIKLAR BENİMDİR (Kerim Özbekler)
Nazilli ilçemizde yaşayan Kerim Özbekler’in iki dörtlükten meydana gelen “Yalnızlıklar Benimdir” adlı şiirinden:
Son bir defa baksanda mazim yine senindir,
Bana yar olan o baş elbet senin tenindir.
Git artık bakma yeter, ağlasamda gam yemem,
Mutluluklar seninse, yalnızlıklar benimdir. ***
Aşık Erbabi’den iki kitap
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İzmir’de yaşayan, Aşık Erbabi’den iki kitap geldi yenilerde. Bunlar, Aşık Erbabi şiirlerinin (1) ve (2) şeklinde ayrı ayrı bir araya getirildiği şiir kitapları.
Birinci kitap 128 sayfayla “Gülümser Müzik Yayınları” arasında günyüzü görmüş.
Edebiyat öğretmeni Ömer Karataş’ın söze başlarken, söyledikleri var. Bir yerinde; “Elinizde tuttuğunuz eserin sahibi Aşık Erbabi, Batı Anadolu’nun aşıklık meydanında ve hem de 21. yüzyılda söylediği önemli bir sözdür” diye devam ediyor efendim.
Sayfa 5’de yeralan ilk şiir “Derim” başlığının taşıyıcısı. Beş ayrı dörtlükten meydana gelen bu şiirin son dörtlüğü şöyle:
Erbabi oturmuş umudun süsler,
Dokunuverseniz, feryada başlar,
Alaca kargalar, yuvaya pisler,
Aslan yatağından, bilinir derim.
Görülüyor ki Arif Çubuk-Aşık Erbabi, şiirdeki anlatım zenginliğini hemen gözlerimiz önüne seriyor. Mısralarındaki cesaretliliği, mana zenginliğini sonraki sayfalardaki mısralarda da karşılaştığımızı ifade etmeliyim, sizlere duyurmalıyım efendim.
İKİNCİ KİTAP
“Aşık Erbabi-Şiirlerim-2”adlı 130 sayfalık şiir kitabında da anlatım zenginliğinin örnekleriyle karışlaşıyoruz.
Bi kez önsöz, Aşık Erbabi’nin kendisine ait. Şiirler yine hece vezniyle yazılmış ve sayfalara aktarılmış. İkinci kitabın 118 nci sayfasındaki “Uçmuşum gibi” adlı, başlıklı şiirden (şiir 5 ayrı dörtlükten meydana geliyor):
Sen bu sevdaları kolay sanırsın,
Bana dokunursan, parlar yanarsın,
Yaptığım işte, beni kınarsın,
Senden başkasını, seçmişim gibi..
Arif Çubuk-Aşık Erbabi, yazdıklarıyla, yayınladıklarıyla, gelecek için düşülen notların altına imza koyanlar arasında yeralacaktır. Tebriklerimizi, sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz efendim.
Aşık Erbabi (Arif Çubuk): 1946 yılında Nazilli’de doğdu. 1961 yılında şiir yazmaya başladı. 1968 yılında Erzincanlı Aşık Diyari ile tanışmasından sonra, gönül dünyasında, şiir dünyasında önemli değişim ve gelişmeler oldu.
“Zahirde çürüyüp paslanmaktansa saza yaslanmayı” tercih eden Aşık Erbabi, şiir yazmaya, çalışıp söylemeye başladı. İki bin dolayındaki şiirinden 300 kadarı müzikle birleştirildi. Aşık Erbabi; “Bir halk aşığının manevi yükünü çekebilecek kadar güçlü olan ailemi her zaman sevgi ile kucaklarım” diyor. ***
Şavşat Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yerleşim birimlerimizle ilgili çalışmalar, yerleşim birimlerinin dışındaki hemşehrileri, yöre sevdalılarınca ortaya konulan hizmetlerin takdiri önemlidir.
Artvin merkez ilçeleriyle ilgili, Ankara’da yapılan çalışmalar, kurulan dernekler aracılığıyla, bu derneklerin yayın organları aracılığıyla hemşehrilerine, kamuoyuna (bizlere) duyuruluyor.
Elimde bir derginin, yöresel kültür, tanıtım ve sanat dergisi “Şavşat” ın iki sayısı var.
Şavşat Dergisinin Şavşat Derneği adına sahibi: Mazlum Çelik. Yazı İşleri Müdürü Vedat C. Demiral. Yayın kurulu ve temsilcilikleri var Derginin.
Ankara’daki Şavşatlıların bir araya gelebilmeleri, bir “Şavşat Evi” alımı çalışmalarına, yakından tanıdığım iş dünyasının önemli isimlerinden Türker Gündüz, Erhan Gündüz ve Turhan Gündüz başta olmak üzere, hemşehrilerinin destekleri için Dernek Başkanı Mazlum Çelik teşekkürlerini sunuyor.
Derginin tasarımı Payda Yayıncılık tarafından gerçekleştiriliyor. Şavşat Derneğinin adresi: Yüksel Cad. 36–8 Kızılay-Ankara şeklinde kaydedilmiş. Tlf: 0312 4340406.
Şavşat ağırlıklı haberler, fotoğraflarıyla (görüntüleriyle) sayfalardaki zenginliğin sağlayıcısı. Ortalama 64 sayfa yayınlanan “Şavşat” Dergisinin her sayısı hemşehrileriyle, okurlarıyla buluşuyor, buluşturuluyor. Tebriklerimi sunmak istiyorum. Dergi içinden bazı alıntılar:
-Şavşatlı kadınlar buluştu, 58. geleneksel Artvin yemeği, Ankara’da Artvin Evi’nin temeli atıldı, Şavşat’ın kurtuluş günü (7 Mart), folklorda amaç ve gelişim, Halk eğitimi ve öğretmen, Hatıralar ve hayaller, Şavşat’ın sorunlarının çözümü hakkında yerel yöneticilerin düşünceleri,
-Ankara Şavşat Derneği 1. olağanüstü kongresini yaptı, Bursa izlenimleri, Türkiye gerçeği, 3. geleneksel tavla şampiyonası, İnsan ve çevre, Kapanan köy okulları müzeye dönüştürülsün, Gurbetten Şavşatlı hemşehrilerime sesleniş, Şavşat sözlerim, Nurettin Aziz ile söyleşi, Zaman tünelinin ucundaki Şavşat vd.
Sayfalarda imzaları bulunanlardan bazıları: Mazlum Çelik, Osman Kaya, Necmettin Ermişoğlu, Osman Gül, Bekir Karadeniz, Kasım Dursun, Selami Gümüş, Prof. Dr. H. Dursun Yıldız, Dursun Özdede, V.Cengiz Demirel, Y. Ziya Bilir, Prof. Dr. Ali Demir, Muhittin Aliz, Kemal Ocak, Yılmaz Çakal, Doç.Dr. Muhittin Gül, Bekir Demir, Rasim Yılmaz, Kâmil Aydemir, D.Altun Dede, Şahver Karasüleymanoğlu, N. Kemal Demirel vd. Fatma Biber imzalı “Şavşat bana gel eyledi” adlı şiirden:
Sılam düştü, yüreğime dilime,
Şavşat bana el eyledi gidelim.
Set çekilmez oldu gönül selime,
“Gel, neşeyle gül” eyledi gidelim,
Gidelim de acımı bal edelim. ***
Mektup ve şiirlerle devam
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bana gelen mektuplardan ve şiirlerden örnekler vererek devam ettiğim bir genel görüntü daha:
Değerli dost sayın İsa Kayacan: İlettiğiniz bir demet gazete daha geldi. Her zaman ki teşekkürlerimi yine çoğul olarak yolluyorum. Yürekten, eşi enderi bulunmaz bir şahsiyetsiniz. Sizinle gurur duyuyorum. Duymayan tek kişi var mı ki?. İyiliklerinizi hayat boyu unutmayacağıma çok oldu söz vereli. Sayenizde kavuşuyorum yayınlanan gazetelere. Katlandığınız zahmete tekrar tekrar uçsuz bucaksız teşekkürler. Sonsuz, saygılar, selam ve sevgiler. Bir yazarım, diyorum ya ben.. Bir zamanlar tuttum bir kaşe yaptırdım. İsmimin önüne “Ozan-yazar” koydurdum. Nereye ne yolluyorsam, zarf üstüne basıyorum. Sözde gurur kazanıyorum ya, yolluyorum gitsin.
Az zaman, uz zaman sonra şiirlerim (şiir denirse)sayesinde rahmetli, sayın Ümit Yaşar Oğuzcan beyle tanışıyorum. Ve yazışmaya başlıyoruz. Bir mektup zarfımın üstünde adresimle kaşeyi görüyor ve bana hemen bir mektup yazarak, “buna lüzum yok” diyor.
Bende o günden sonra bir daha o kaşeyi kullanmadım, kaldırıp attım. Ne kaybettim?, hiçbir şey. Adım yine dünyanın neresine yazdımsa orada anıldı. Değerli dostum Oğuzcan’da haklı çıkmış oldu.
Meğer gösteri-gösteriş fasa fiso imiş. İnsan kendi, sade adıyla, nerde olsa yine orda rahatça tanınırmış… Değerli insan büyük dostum, Ümit Yaşar Oğuzcan’a bir yeni teşekkür daha yolluyorum. Yerinde huzurlu ve rahat yatsın.
(Kemal Petricli, 01 Mart 2010- Köln-Almanya)
KEMAL AHMET ŞEN’DEN
Ankara’da yayınlanan, Tasvir, Yarın ve Olay gazetelerinde, önce İsa Kayacan sonra Kaya Burdurlugil, İshak Tefennili imzalarıyla düzenleyip yayınladığımız “Şiir Dünyası” ve “Mısraların Dili” köşelerine 09 Mart 2010 tarihi itibariyle, çalışma yoğunluğum nedeniyle veda ettim. Bu köşeler için Kayseri merkezden, Kemal Ahmet Şen imzasıyla yine şiirler geldi. Artık, şiirlerin teker teker yayınlanma olanağı kalmadığı için, hocanın “Biten bir koca ömür” başlıklı şiirinden iki bölüm alıyorum aşağıya:
1-80 yıllık bir ömrüm bu günlere ulaştı,
Sen oldu duygularım, yüreğimden hep taştı,
Bazen içimde sevinç, bazen gözümde yaştı;
- Dostlarım çabuk geçti dev gibi koca yıllar,
Halâ bu yüreğimde büyük bir heyecan var..
*
2-Aşkları, sevgileri hep mazide sakladım,
Acıya göğüs gerdim, her cefayı hakladım,
Kokusuna mest oldum, her çiçeği kokladım..
Dostlarım çabuk geçti dev gibi koca yıllar,
Halâ bu yüreğimde, büyük bir heyecan var.. ***
İstanbul’dan Trabzon’a
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Erdoğan Aslıyüce’den gelen kitapların bir yenisi:
-Aydınlar Ocakları 25. Şurası: İstanbul’dan Trabzon’a.
Aydınlar Ocağı yayınları arasında günyüzü görmüş. 208 sayfalık kitapla tarihe önemli not düşülmesi sağlanmış.
Kitap 9 bölümden oluşmuş, oluşturulmuş. Bölümler arasındaki başlıklardan:
- Yesevi’den Fatih’e
- Vurun kızlar gavurun ne canı var,
- Genel Başkan Prof. Dr. Mustafa E. Erkal’ın konuşması,
- Girit oyununun tekrarı,
- Hukuk-u Milliye Cemiyeti,
- Atatürk köşkü,
- Trabzon Şurasına katılanların intibaları vd.
Sunuş, Prof. Dr. Mustafa E. Erkal imzasıyla karşımıza çıkıyor.
Önsöz Erdoğan Aslıyüce’nin…
Sunuşun ikinci sayfasından: “Zaman birlik ve beraberlik dönemidir. Hizip ve şahsi çekişmelerle siyasi ayak oyunları ile geçirecek bir dakikamız bile yoktur. Aydınlar Ocağı kalitenin, samimiyetin, vatan sevgisinin inancın ve idealizmin sembolü olmaya devam etmelidir. Bu çizgiye uygun olmayanlar için üye olunabilecek bir çok dernek vardır”.
Sayfa 162’deki “Atatürk Köşkü” başlığı altında yeralanlardan:
-“Soğuk semtinde bulunan yapı, 1890 tarihlidir. 1923 yılında hazineye intikal eden köşk, 15 Eylül 1923 tarihinde Trabzon’a yaptığı ilk ziyarette Mustafa Kemal Paşa tarafından gezilmiş ve çok beğenilmiştir. Bunun üzerine köşk, Trabzon İl Daimi Encümeninin 18 Mayıs 1931 tarih ve 361 sayılı kararıyla Trabzonluların bir armağanı olarak Mustafa Kemal Paşa adına temlik ettirilmiştir.
10 -12 Haziran 1937 tarihlerinde Trabzon’a yaptıkları ziyarette burada konaklayan Atatürk, Cumhuriyet tarihimiz açısından son derece önemli bir kararı burada vererek mal varlığını hazineye bağışlama kararını burada almış ve bir telgrafla Başbakan İnönü’ye iletmiştir. Ölümü üzerine kardeşi Makbule hanıma intikal eden köşk, Trabzon Belediyesi tarafından 06.04.1943 tarihinde satınalınarak Atatürk Müzesi olarak düzenlenmiş ve ziyarete açılmıştır.
Sonuç bildirgesinin “Türkçe’ye saygı” ara başlığıyla verilen bölümünden bazı satırlarla sürdürelim yazımızı:
- Herkesi ve bilhassa özel radyo ve televizyonları, resmi kurumları Türkçe’ye saygıya davet ediyoruz. Yer ve kuruluş adlarındaki yabancılaşma önlenmelidir.
- Türkçe ve Türk Dili ve Edebiyatı konularının üniversite giriş sınavlarında katsayısı artırılmalıdır.
- Türkiye’nin ve Türk Dünyası ile olan ilişkileri geliştirilmeli, engeller küçümsenmemeli ve karşılıklı dayanışma içinde sürdürülmelidir.
- Eğitim süreci içerisinde güzel ve Türkçe konuşma ve yazma becerisi kazandırılmalıdır, ***
Seherde titreyen heceler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bursa’dan seslenen Muhsin Aktaş’ın (Mizabi’nin) 122 sayfalık şiir kitabının adı: “Seherde Titreyen Heceler”.
Malcan Yayıncılık arasında günyüzü gören, okurlarıyla buluşan, buluşturulan kitabın editörü: Ferit Gürsoy. Bu isim ve imza yani Ferit Gürsoy, aynı zamanda önsözün imza sahibi.
Muhsin Aktaş’ın “hecede iddialı olduğu”nu söylüyor sayın Gürsoy. İlk şiirin adı “Yar”. İlk sayfada başlıyor. Altı dörtlükden meydana gelen bu şiirin birinci dörtlüğü:
Gözüne baksalar ciğerim yanar,
Elini tutsalar ellerim donar,
Beynimde cehennem alevi söner,
Sensiz uzaklarda patlıyorum yar..
Söylendiği, ifade edildiği gibi Muhsin Aktaş, hecevezni türüyle yazdığı şiirleriyle dikkat çekiyor. Bu konudaki anlatımları, ortaya koydukları gelecek için önemli mesajların getiricileri olarak görülüyor. Şiirlerinin son dörtlüklerinde “Mizabi” mahlası mutlaka kullanılmış. Tebrikler efendim.
Sayfa 76’daki “Cananım” dan bir dörtlük alarak devam edelim. Buyurun:
Sevginden kalbime kule yaparken,
Acı sözlerinle yıkma cananım,
İlk tanrıma, sonra sana taparken,
İnancıma kurşun sıkma cananım.
“Seherde Titreyen Heceler”in sayfaları arasındaki gezintimizin sonuna doğru geldiğimizde, bitmeyen Muhsin Aktaş heyecanı, anlatım zenginliğiyle karşılaştığımızı hemen söyleyelim, kaydedelim. Son şiir beş dörtlükten meydana gelen “Aşkın Anayasası” adının, başlığının taşıyıcısı. Buradan bir dörtlük var aşağıda:
Gözlerim gözlerinde can evinde köleyim,
Fizana de, istersen yalın ayak geleyim,
Ekşitme gül yüzünü söyle derdin bileyim,
Dudak aranda gizli, ömrümün hülasası.
Espiyeli Muhsin Aktaş: 1966 yılında Giresun’un Espiye ilçesinin Akaya köyünde doğdu. Bursa İHL’den mezun oldu. On yıla yakın İzmir’de yaşadı. Bursa’da bir fabrika da üst düzey yönetici olarak çalışmaya devam ediyor.
Muhsin Aktaş’ın ilk şiir kitabı: “Sürgün Gönül Sancıları” adını taşımaktadır. İkinci şiir kitabı “Seherde Titreyen Heceler”den sonra, yaşanmış bir olaydan yola çıkarak yazdığı, ilk romanı, yayınlanma aşamasına gelmiştir.

29 Nisan 2010 Perşembe

KONUK YAZAR:
ECE KÖYÜ’NÜN ESE’Sİ (*)
Cahit YARGICI
***Saygıdeğer hocam; Araştırmacı, Şair - Yazar Prof. Dr İsa Kayacan’a gönlümün mektubu:
Değerli hocam, sizi Saygıdeğer Ağabeyim Araştırmacı Şair-Yazar Ünal Şöhret DİRLİK sayesinde önce eserlerinizle tanıdım, sonra Burdur-Tefenni’ye bağlı köyünüz Ece Köyü’nde adınıza açılan kütüphanenizin açılışında kısa bir birlikteliğimiz oldu. Ondan sonrası da yazılarınızla, eserlerinizle devam etti ve size gönül bağım böylelikle arttı. Gönül bağım diyorum, çünkü gönlüm sevdi sizi.
Sevdi, çünkü: Emeği, araştırmayı, çalışkanlığı, engin hoşgörüyü, köklerine bağlılığı, vefayı, bir işte bir zerrecik katkısı olanlar için desteği ve yüreklendirmeyi gördüm ve yaşadım sizde. Tıpkı Ünal Şöhret Dirlik Hocam’da olduğu gibi. Ben bütün bunları, emekli olup Fethiye’ye yerleştiğimde Ünal Hocamda bulmuştum. Engin hoşgörüyü, yüreklendirmeyi, sarıp sarmalamayı, yancağızında yer açıp zerrecikleri değerlendirmeyi Ünal Hocamda bulmuştum. Bu erdemler büyük insanlarda oluyor demekki. Büyük insan bulmak da zor. Ben, bu yüzden kendimi şanslı sayıyorum.
Saygıdeğer Hocam, tanıştığımızdan bugüne kadar zaman zaman yüreğim sizinle dolar taşar. Ne zaman size dair bir şey okusam, adınız bir yerde geçse, yüreğimle sizinle konuşurum. Hele eserlerim “İçimdeki Irmak” ve “Martıların Çığlığı” için yazdıklarınızı çeşitli yerlerde okuyunca sizinle yüreğimdeki sohbetim, yüreğime sığmadı ve şu dizeleri oluşturuverdi. Beğeninize sunuyorum.
ECE KÖYÜ’NÜN ESE’Sİ
Okumuş olsaydım seni,
Duygularımla baş başa kalamazdım.
Seni böyle anlatamazdım.
Yazamazdı kalemim böyle.
Diyemezdim sana Ece Köyü'nün Ese’si,
Ese işte, Ese
Ece Köyü'nün Ese’si.
* *
Lastik ayakkabılarına çamurlar bulanan,
Gökgürültülü yağmurlarda ıslanan,
Bez toplarla oyunlar oynayan,
Kış soğuklarını soluyan,
Çamurlu sokaklarda kayan,
Ağaçlara ustaca tırmanan,
Komşu bahçelerden meyve çalan,
Ece Köyü'nün Ese’si işte.
* *
Ekmeği yoğurtla katıklayan,
Varlığı, yokluğu çocuklukta anlayan,
Kara önlük, beyaz yakalıkla ilkokula yollanan,
Yollarda dağlara bir türkü tutturan,
Ece Köyü'nün Ese’si işte.
* *
Koyun, kuzu meleyişini,
Kurdun açlıktan delirişini,
İyi atın kişneyişini,
Büyüğe saygı, küçüğe sevginin
En iyisini,
Her kuşun ötüşünü bilir, İsa Kayacan.
* *
Yaşam pişirmiş İsa Kayacan’ı,
Veren almış yakınlarını,
Katlanmış acıları,
Yaşlanmış sabır ağaçları,
Her acıyı görmüş İsa Kayacan.
* *
Herkesin derdi, derdi olmuş,
Herkese derman bulmuş,
Yazdığı kitaplar yüzler olmuş,
Bir çizgiye bile kul olmuş,
Kendini aşmış İsa Kayacan.
* *
Güzel ülkemin, güzel insanı,
Sen de sevdin bu canı,
İnsanın kamil olanını ,
Bilir, İsa Kayacan.
* *
Bir gün vakit gelirse,
Azrail “yolcusun işte” derse,
Eğer ışığın sönecekse,
Bedenler değiştirilebilse,
Bu can, sana kurban İsa Kayacan.
(*) Burdur, Tefenni-Ece Köyü'nde, İsa Kayacan'ın ismi, "ESE" olarak anılmakta ve söylenmektedir.

27 Nisan 2010 Salı

Anadolu’da gazetecilik zordur
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Anadolu’da gazetecilik yapmanın kolay olmadığını yıllardır söylüyor, yazıyoruz. Anadolu’da gazetecilik zordur, çünkü gazete çalışanları, haber kaynaklarıyla her an yüz yüzedir, karşı karşıyadır.
Anadolu Basını, Mahalli Basın, Taşra Basını gibi deyimlerle ifade ettiğimiz, bizce kendisine yakışanın “Anadolu Basını” deyiminin, ifadesinin doğru olduğu gerçeğinden hareket etmek zorunluluğunda bulunduğumuzu bir kez daha hatırlatalım.
Anadolu Basını; Milli Mücadelenin kazanılmasında harcı olan “Gazi Basın”dır. Anadolu Basını; Anadolu’nun düşman işgali karşısında gösterilen tepkilerin sesi haline gelmiş, yerel gazeteler topluluğudur.
Anadolu Basını; gurbetten gelen, özlemlerin giderildiği mektup gibidir.
Anadolu Basını; Atatürk’ün “Fazilet Adaları” dediği, gazetelerin bütünlüğüdür.
Bugün, “Anadolu Basını’nın çınarları” olarak kabul ettiğimiz;
Yeni Adana Gazetesi (1918), Antalya Gazetesi (09.09.1922), Bartın Gazetesi (06.09.1924) “Çınar” gazeteler olarak bilinmektedirler. Bartın Gazetesi 86 ncı yayın yılındaki görünümüyle bize ulaşmakta, efsane bir gazete görünümüyle karşımıza çıkmaktadır.
Bugün, Tekirdağ Yeni İnan Gazetesi (58), Bayburt Postası Gazetesi (58), Van Postası Gazetesi (57), Burdur Gazetesi (57), Burdur Yenigün Gazetesi (56), Kilis Kent (49), Keşan Önder (48) Gazeteleri Anadolu Basını içerisinde birer “Çınar” olma özellikleriyle bize ulaşmaktadırlar.
ZÜMRÜT RİZE GAZETESİ

Rize ilimiz merkezinde, Faik Bakoğlu’nun imtiyaz sahipliğinde günlük yayınlanan Rize ve Rizelilerin ilk ofset ve vasıflı gazetesi “Zümrüt Rize”, 05 Mayıs 2010 tarihinde, 61. inci yayın yılına merhaba dedi.
Köşe yazarları arasında bulunmaktan şeref duyduğum gazetelerden biri olan, Zümrüt Rize Gazetesinin sahibi Faik Bakoğlu; prensipli, kararlı ve taviz vermeyen bir gazetecilik anlayışıyla, gazetesinin yayınını sürdürüyor.
Faik bey, gazetesinin 61.inci yayın yılana girişi nedeniyle, gönderdiği davetiyesinin ardından, telefonla da arayarak; “Anadolu Basınıyla ve gazetesiyle ilgili bir değerlendirme “ yapmamı isteyince, “Anadolu’da gazetecilik zordur” başlığıyla, Anadolu Basını bu arada Zümrüt Rize gazetesiyle ilgili bir şeyler yazma gereği duydum.
Rize Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığını da yürüten, Faik Bakaoğlu’nun gazeteciliği temelden geliyor. Habercilikteki hassaslığı, tarafsızlığı O’nu, Anadolu Basını, daha doğrusu Anadolu Basın Mensupları arasında önemli bir yere taşıdı.
Türkiye geneline baktığımızda, il merkezleri, ilçe merkezleri ve öteki yerleşim birimlerinde yayınlanan gazetelerin, bu gazetelerin yöneticilerinin sıkıntıları vardır, zorlukları vardır. Öncelikle siyasilerimiz, kendilerine yakın, partilerine yakın yayın yapan gazeteleri, gazetecileri severler, onlara karşı yakınlıklarını her fırsatta belli ederler.
Bu zorluklar, her yerde olduğu gibi, Rize’de de vardır.
Faik Bakoğlu, yılların kazandırdığı gazetecilik tecrübesiyle, (Allahın izniyle) her türlü zorluğun altından başarıyla kalkmakta, dimdik duruşuyla gazeteciliğini sürdürürken, gazetecilik bayrağını, onurla, gururla dalgalandırmaktadır.
Onu ve onun gibi inançları ve ilkeleri doğrultusunda kimseye, hiçbir şeye boyun eğmeden yürüyen meslektaşlarımı kutluyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
Gazeteciliğin gerçek okulunun, Anadolu gazeteleri olduğunu unutmayalım!…

23 Nisan 2010 Cuma

Murat Özmen’den: Evrensel Yunus Emre
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Hemşehrim Murat Özmen, yıllar önce, birbiri ardına yayınladığı kitaplarıyla, kültür dünyamız için önemli ve kalıcı hizmetlerde bulunmuş.
Murat Özmen hocanın bir başka kitabı var gündemimde. Adı: Evrensel Yunus Emre... 120 sayfayla şekillenmiş, yayınlanmış kitabın önsözünden sonra, Yunus Emre ve kişiliği başlığıyla verilenler, anlatılanlar, sunulanlar var.
Sayfa 24 “Öğrenim durumu” başlığı altında verilenler:
-“Yunus Emre’yi –Ümmi bir derviş-saymak gerekiyor. Şakayık çevirisinde, alfabeyi okumaya dili varmadığı belirtilir. Aşık Çelebi ise, okumak istediği halde, alfabeye dilinin dönmediğini söyler. Söylentiye göre, çocukken okula verilmiş, fakat bir türlü alfabeyi öğrenememiş, elif-be derken bir gün hocasına:
- “Elif okuduk ötürü,
Pazar eyledik götürü,
Yaratılmışı hoş gördük,
Yaratan’dan ötürü” deyip okuldan ayrılmış, bir daha okula gitmemiş. Bu bilgiler doğru değildir. Onun şiirlerinde;
Yunus Emre oldu fakir,
Ecel ensesini dokur,
Gönül kitabından okur,
Eline kalem almadı.
Gibi sözleri, onun okur-yazar olmadığına delil sayılmıştır. Bu sözler, o çağ insanının alçak gönüllülüğünün bir anlatımıdır. Aslında Yunus, kültürlü bir insandır.
Aşağıdaki beyitlere bakalım:
Dört kitabın ma’nisin okudum, tahsil ettim,
Aşka gelicek gördüm, bir uzun heceymiş.
***
Mescid’de, medresede çok ibadet eyledim,
Aşk oduna yanuban andan hasıla geldüm.
Murat Özmen hoca, Yunus Emre anlatımlarını sürdürürken, Yunus Emre’nin halkın gönlünde ve söylencelerde yaşayan Yunus Emre’den sözediyor uzun uzun. Ve bir örnek veriyor:
Bu dünyadan gider olduk,
Kalanlara selam olsun.
Bizim için hayır dua,
Kılanlara selâm olsun.
Halkın bu yüce gönüllü insanı çok sevdiğini, bağrına bastığını da anlatıyor Murat Özmen hoca. ***
Ayneddin Ahmerov’un Kazan Tarihi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yayın merkezi Giresun olan, Ankara’da yayınlanıp, Türk Dünyasına ışık saçma gayreti içinde olan “Karadeniz” Dergisinin beşinci yayını olarak, Fatih Ünal’ın hazırlamasıyla ekler hariç 184 sayfayla kitaplaşan “Kazan Tarihi” adlı kitap, Eylül 2009 içinde günyüzü gördü.
Ahmerov’un hayatı, eserleri ve Kazan Tarihinin kaynakları, ana başlığından sonra, Kazan Tarihinin değişik yönleriyle incelendiği, sayfalara aktarıldığı görülüyor.
Kültür Ajans’ın sahibi Prof. Dr. Hayrettin İvgin tarafından bana ulaştırılan kitabın sayfaları arasındaki gezintimizi başlatalım efendim. Buyurun:
Prof. Dr. Elfine Sıbgatullina’nın sunuşu var 7-8 nci sayfalarda. Bir yerinde: “Eser, umumi Türk tarihinin önemli bir şubesini teşkil eden İdil-Ural Bölgesi Türk – Tatar tarihine (Bulgar-Altınorda-Kazan Hanlığı) ışık tutan kayda değer bir araştırma ürünüdür” deniyor.
Önsözü Yrd. Doç.Dr.Fatih Ünal’a ait. Bir yerinde; “2000–2003 yıllarında Kazan’da bulunduğumuz dönemde Tatar Dil-Edebiyat İlmi Araştırmalar Enstitüsü Kütüphanesi’nden temin ettiğimiz bu eserin, aynı baskısını Türkiye’deki kütüphanelerden de temin ederek, eseri günümüz Türk okuyucusuyla yeniden buluşturmayı arzuladık” denişinin mana zenginliğini kabul etmeli ve alkışlamalıyız.
Kazan tarihinden sözederken, Kazan-Bulgar münasebetinden sözediliyor. Girişindeki cümlelerden:
-“Bulgar devleti yıkıldıktan sonra onun toprakları üzerinde Kazan devleti kuruldu. Bulgar ve Kazan aslında birbirinden farklı, yani her biri ayrı ayrı devletler gibi görünse de, bunların tarihi vaziyetleri dikkatle incelendiğinde birbirinin devamı olduğu, hatta her ikisinin tek devlet olduğu açıkca görülür. Kazan halkı da aynı şekilde Bulgar halkı olup, bu halkın bütün gelenekleri ve zanaatları ve geçim kaynakları da Bulgarınkiyle aynıdır” (sayfa 23).
Ayneddin Ahmerov: 1864 yılında Kazan vilayetine bağlı Zainsk kasabasının Naratlı köyünde doğdu. 1881 yılında Kazan Öğretmen Okulu’na girdi. 1885 yılında mezun oldu. Bir süre köylerde öğretmenlik yaptı.
Ahmerov hem bir tarihçi ve etnograf, hem de pedagogdur. Tetyuş şehrinde öğretmenlik yaparken aynı zamanda eski Bulgar devleti hudutlarında arkeolojik araştırmalarda bulundu. Bu araştırmaları, O’nu 1893 yılında Kazan Üniversitesi, Arkeoloji, Tarih ve Etnografya Merkezi üyeliğine götürdü.
GÜNÜN HABERLERİ:
1- Rize ilimiz merkezinde Faik Bakoğlu yönetiminde günlük yayınlanan “Zümrüt Rize” Gazetesi 61.yayın yılına merhaba dedi.
2- Siirt ilimiz merkezinde Cumhur Kılıççıoğlu yönetiminde haftalık yayınlanan “Mücadele” Gazetesi de 48. yayın yılına ulaştı. ***
Yozgatlı, Hüzni-Hizbi Baba
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitaplar.. araştırmaların sonunda şekillenen, günyüzü gören, gösterilen kitaplar.. Araştırma ağırlıklı olanlarının önemi birkaç kez artışla karşımıza çıkıyor.
Üç imzalı bir kitap:
-Doğumunun 130. yıldönümünde, Yozgatlı Hüzni-Hizbi Baba, hayatı, anlatıları, şiirleri.. Hazırlayanları: Hayrettin İvgin, Ömer Ünal, Fahrettin Öncül.
Ekim 2009’da 280 sayfayla, merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajans Yayınlarının 59 ncusu olarak, araştırmacılar ve okurlarıyla buluşan, buluşturulan kitabın, önsözü, yazarlarının üçünün imzasını taşımakta. Kitap içinde, Hüzni Baba’nın sadece hece ölçülü şiirlerinin yeraldığı ifade ediliyor, dikkat çekiliyor.
Fahrettin Öncü, “Babam Hüzni” başlığı altında görüşlerini ortaya koyuyor, sayfaya aktarıyor.
Yozgatlı Hüzni Babanın, 1879 yılında (H.1295) Yozgat’ın Aşağı Nohutlu Mahallesinde doğduğunu, 1903-1904 yıllarında Yozgat Mahkeme-i Şer’iyye’de zabıt kâtipliği yaptığını verilen bilgiler arasında görüyoruz.
Hüzni-Hizbi Babanın anlattıkları, geçmişin önemli kesitleri olarak ortaya çıkıyor, çıkarılıyor. Anlatımların ara başlıklarından bazıları:
-Şair arkadaşlarına davet/Hüzni Baba ve Atatürk/Müftü Bahri İnan’ı palaskayla kovalıyor/Belediye Başkanlığı için teklif/Sarhoşla çarpışıyor /Düğün hediyesi dayak vd.
Beş ve yedi heceli şiirlerle bölüm başlanıyor. Şiirler sayfalarındaki yerlerinden bizimle, bizlerle selamlaşıyor. Sayfa 28 de başlayan “Ölüm vardır, ölüm var” başlıklı şiirden:
Yeter gönül bu gaflet,
Ölüm vardır ölüm var.
Sana da gelir nevbet,
Ölüm vardır, ölüm var.
Dünyadaki genel görüntüler üzerindeki görüşleri, bundan öncede tespitleriyle yola çıkan Hüzni Baba, yakın çevresindeki olup-bitenlerin üzerine de eğiliyor, vatan sevgisiyle ilgili duygularını sayfa 34’de başlayan “Vatan vatan diyerek” başlıklı, adlı şiirinde dile getiriyor. Bu şiirden:
Geçti ömrüm gurbette,
Vatan vatan diyerek.
Kaldım genc-i vahdette,
Vatan vatan diyerek.
Yozgat’ta Hüzni Baba’nın anıt mezarı bulunuyor. Ayrıca, Yozgat merkezde yeni açılan Kent Parkı’ndaki Hüzni Baba anıtı bir kadirbilirlik örneği olarak görülüyor, ziyaret ediliyor.
GÜNÜN HABERLERİ:
1- Rize ilimiz merkezinde Faik Bakoğlu yönetiminde günlük yayınlanan “Zümrüt Rize” Gazetesi 61.yayın yılına merhaba dedi.
2- Siirt ilimiz merkezinde Cumhur Kılıççıoğlu yönetiminde haftalık yayınlanan “Mücadele” Gazetesi de 48. yayın yılına ulaştı. ***
Muallâ Tetik’ten: Sevgi Dürümü
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Hani yufkanın içine konulanlarla “dürümler” yapılır ya.
Bir dürümcü var sütunumuzda konuk olan. İstanbul’da yaşayan Muallâ Tetik hoca…
Bir vesileyle gittiğim İstanbul’da tanıştığım ve bana ulaştırılan kitapları arasında yeralan “Sevgi Dürümü” adlı şiir kitabı Muallâ Tetik’in geçmiş yıllarda günyüzü gören şiir kitaplarından biri.
Adı: Sevgi Dürümü. 128 sayfayla okurlarının karşısına çıkarılan Sevgi Dürümü’nün sunuşu Muallâ Tetik’in.
Şair, yazar ve eğitimci olan Mualla hoca sunuşunun bir yerinde;
-“Sevgiyi almak için değil, önce vermek için yaşayan yürekler her zaman sevmenin mutluluğuna erecektir. Düşüncelerimizi gerçek güzelliklere yönelttiğimizde gönül gözümüzün açıldığını görürüz” diyor.
Önyazı Emine Ertem imzasının taşıyıcısı. Emine Ertem hanım bir cümlesinde şöyle demekte: “Şairlerin, yazarların ve sanatın çeşitli dallarında uğraş veren insanların ayrıntılara önem vermeleri gerekiyor”.
Şimdi kitabın adı olan 6 ncı sayfadaki ilk şiirin dörtlüklerinden biriyle devam edelim. Bu dörtlük şöyle:
Gönlüne sevgiyi dürememişsen,
Katığın bal olsa söyle ne çıkar?
Gönül gözü ile görememişsen,
Sardığın şal olsa, söyle ne çıkar?
Muallâ Tetik, şiirlerinin oluşumunda gerekli titizliğin göstericisi olduğunu hemen hissettiriyor. Öyle görülüyor ve anlaşılıyor ki, Muallâ hoca, şiirlerinin bitiminden önce, yayın öncesi, dinlendirilişini de sağlıyor, gerçekleştiriyor. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
Muallâ Tetik: 1946 yılında Çorum’da dünyaya geldi. Kız Enstitüsü ve öğretmen okulundan sonra, önlisans programını tamamladı. Çorum ve İstanbul illerinde öğretmenlik yapan Mualla Tetik, emeklilik sonrası özel bir dershanede yöneticilik görevini sürdürdü.
Öykü ve şiir yayınlarıyla değişik ödüller alan, müzikle de içiçe yaşayan ud ve beste çalışmalarını başarıyla gerçekleştiren Muallâ Tetik’in şiirleri Türk Dili, Gülpınar ve Çağrı gibi dergilerde yayınlandı.
Sevgi dolu yüreklere paylaşılmak üzere sunulan ilk şiir kitabı “Sevgi Dürümü”yle sanat ve edebiyat dünyamıza merhaba diyen Muallâ Tetik İstanbul’da yaşıyor.
GÜNÜN HABERLERİ:
1- Rize ilimiz merkezinde Faik Bakoğlu yönetiminde günlük yayınlanan “Zümrüt Rize” Gazetesi 61.yayın yılına merhaba dedi.
2- Siirt ilimiz merkezinde Cumhur Kılıççıoğlu yönetiminde haftalık yayınlanan “Mücadele” Gazetesi de 48. yayın yılına ulaştı. ***
Melâhat Ecevit’in iki yeni şiiri daha
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Melâhat Ecevit, merkezi Isparta’da bulunan Göller Bölgesi Yazarlar ve Şairler Derneği Başkanı. İki yeni şiiri var Melâhat hocanımın masamda. Bunlar 18 Mart ve 25 Mart 2010 tarihlerinin taşıyıcıları şiirler. Yani bitirilişleri bu tarihlere rastlıyor, kaydediliyor. Şimdi şiirlerin mısraları arasına girmek istiyorum:
BU KOSKOCA ŞEHİRDE (18 Mart 2010)
Melâhat Ecevit’in beş bölümlük, serbest tarzda yazdığı bir şiiri… “Yalnızlık yağdı üstüme/Bu koskoca şehirde/Soğudum, üşüdüm/Güneş eli değmedi elime/Hal hatır soranım olmadı/Bunca kalabalıklar içinde” diye başlıyor söze Melahat hocanım.
Sonra devam ediyor: “Sabahın ilk saatlerinde/Bir yeşil mesaj sıçradı/Penceremden içeri/Yeşile boyandı bu şehir/Sen geldin geleli/Ne güzeldi her şey/Hal hatır soranın olduğunda/Çiçek açtı gökyüzü/Şubatın soğuğunda..
Ve üçüncü bölüm Melahat Ecevit anlatımının, duygularının: “Oturduk bir yeşil masaya/Yedik içtik/Doğanın yeşil nimetlerinden/Konuştuk ne varsa/Eskiden yeniden/Çözemedik dertlerin karmaşığını/Çok geç anlamışsın besbelli/Sevdiğini sandığın aşığını/Bırak yerinde kalsın/Aşk sarmaşığını… Sonra “Bu koskoca şehirde” başlıklı Melâhat Ecevit şiirinin dört ve beşinci bölümleri
Üzerinde yeşil kazak vardı,
Üzerimdeki kazağın renginden,
Her şey yeşildi bu şehirde,
Şu bildiğimiz yeşilden…
*
Geldi çattı ayrılık,
Kolay değildi,
Bu şehri bırakıp kaçmak,
Gözümde taze yeşil yaş varken,
Ayrılığın elini sıkmak,
Hoşça kal deyip de,
Son defa yüzüne bakmak..
Hoşça kal koca şehir, hoşça kal,
Değiştirme rengini,
Hep böyle yeşil kal..
AŞK-I KEDERİM
Bir başka Melâhat Ecevit şiiri: “Aşk-ı kederim”. 25 Mart 2010 tarihinde bitirilmiş, yazımı tamamlanmış. Beş ayrı dörtlükten meydana gelen bu şiir; “Halimi kimseye diyemiyorum/Halden bilmeyene ben dert mi derim!/Senden başkasını sevemiyorum/Öl de, dönülmez yola giderim..
İkinci dörtlüğü: “Aşk-ı kederim”in: Tereddüt etmeden demiştim sana/Yeter ki sev beni, kulluk ederim/Gizler gözyaşımı göstermem sana/Seni sevmek suçsa ipe giderim..
Üçüncü dörtlük: Varsın cümle âlem delirmiş sansın/Uğruna aklımı peşin öderim/Şikayet etmem ki bu can usansın/İste, Bakırköy’e kayda giderim… Ve son iki dörtlük:
-Hasta bir aşka can telef ederim/Niye ümit verdin hayırsız neden?/Sanma ki, hakkımı helâl ederim/ Sendin bu aşka bir ömür vadeden.
-Gözümden uykuyu çaldı geceler/ Beni benden aldı Aşk-ı kederim/Dudağımda yarım kaldı heceler/Umutsuz bir aşka, başka ne derim?.. ***
Giresun’dan

“Karadeniz” Dergisinin üçüncü sayısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergilerimiz. Bilimsel alandaki yayınlarımız. Bunlardan biri, önde geleni, merkezi Giresun’da bulunan “Karadeniz” Dergisi mevsimlik olarak yayınlanıyor. Ama, kitap görüntüsünde, zenginliğinde.
Karadeniz Dergisinin sahibi: Hayrettin İvgin, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Erhan İvgin, Editörü: Dr. Erdoğan Altınkaynak. Yazışma adresi: Gazi Cad. Çiniciler Çarşısı, Kat 2 No: 151-33 Giresun. Genel Koordinatör: Mustafa Aça.
Üç ayda bir okurlarıyla, ilgililerle buluşan, buluşturulan Karadeniz Dergisinin üçüncü sayısı masamda.
Başarılı ve kalıcı çalışmalarıyla kültür dünyasının gündeminin ilk sıralarında yeralan ve merkezi Ankara’da olan Kültür Ajansın yayın düzeni içinde yayınlanan Karadeniz dergisinin elimdeki üçüncü sayısının sayfa sayısı 168.
Birbuçuk sayfada sıralanabilen bir hakem kurulu var Derginin.
Yurtiçi ve yurtdışı temsilcilikleri de aynı sıralama görüntüsü içinde karşımıza çıkıyor efendim. İçindekiler sayfalarına bakıyoruz. Gördüklerimizden;
- Sözbaşı (Doç.Dr.Erdoğan Altınkaynak),
- Jeopolitik ve Stratejik açıdan Trabzon limanı (Doç.Dr. Mehmet Okur-Yrd. Doç.Dr. Murat Küçükuğurlu),
- Erken çağlardan 19.yüzyıl sonlarına Doğu Karadeniz’de misyonerlik faaliyetleri, (Dr.Enver Uzun)
- İstanbul Macar Bilim Enstitüsü (1916 -1918-Doç.Dr. Melek Çolak),
- Sovyetler zamanında Azerbaycan’da kamu personeli yönetim sistemi (Dr. Recep Rehimli)
- Türkiye Selçukluları’nda köle Emirler (I) –(Doç. Dr. Ergin Ayan),
- Selim İleri’nin Bodrum Dörtlemesi’ndeki içerik özellikleri üzerine bir değerlendirme (Nesrin Mengi).
Sayfa 117’de başlayan, Dr. Recep Rehimli’nin, “Sovyetler zamanında Azerbaycan’da kamu personeli yönetim sistemi” başlıklı araştırmasından bazı cümleler nakledelim:
1- 28 Mayıs 1918 tarihinde Mehmet Emin Resulzade’nin Başkanlık ettiği Azerbaycan Milli Şurası, doğuda ve Türk dünyasında bağımsız, demokratik parlamenter sistemle yönetilen ilk Türk Cumhuriyetini kurdu. Sadece 23 ay yaşayabilen bu cumhuriyet 1920 yılında Ruslar tarafından devrildi ve Azerbaycan’da yeni bir dönem başladı.
2- Sovyetler Birliğinde devletin örgütlenme ve işleyişi, altı temel ilkeye dayandırılmıştı. Bunlar; Halkın yönetime katılması, Demokratik merkeziyetçilik, Komünist partisinin önderliği, Ulusların eşitliği, Sosyalist hukuksallık ve Sosyalist planlamadır.
3- Rusya’da Ekim 1917 yılında gerçekleştirilen devrimden sonra 31 Ekim’de Bakü’de hâkimiyetin Sovyetlerin eline geçtiği ilan edildi. Ancak bu devirde Azerbaycan’da Bakü Halk Komissarları Şurası kurulmuş olsa bile henüz Sovyet hâkimiyeti kurulmamıştı. Bu şuranın ömrü uzun sürmedi ve 31 Temmuz tarihinde görevine son verildi..
GÜNÜN HABERLERİ:
1- Rize ilimiz merkezinde Faik Bakoğlu yönetiminde günlük yayınlanan “Zümrüt Rize” Gazetesi 61.yayın yılına merhaba dedi.
2- Siirt ilimiz merkezinde Cumhur Kılıççıoğlu yönetiminde haftalık yayınlanan “Mücadele” Gazetesi de 48. yayın yılına ulaştı.

16 Nisan 2010 Cuma

Prof. Dr. Taciser Onuk’a armağan
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bir kitap, bir armağan: Prof. Dr. Taciser Onuk’a armağan. 432 büyük sayfayla şekillenmiş, yayınlanmış.
Editörler var: Yrd. Doç. Dr. H. Feriha Akpınarlı, Yrd. Doç. Dr. H. Serpil Ortaç, (Dr.h.c.) Nail Tan, (Dr. H.c.) Hayrettin İvgin’den meydana gelen.
Merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajans Yayınlarının 26 ncısı olan kitap, editörler adına Yrd. Doç. Dr. H. Feriha Akpınarlı imzalı bir sunuşla devam ediyor, daha doğrusu başlıyor.
Bir yerinde, sunuşun bir yerinde, “Prof. Dr. Taciser Onuk’un emekliye ayrılması dolayısıyla dostları, meslektaşları ve öğrencileri, bir armağan kitap hazırlamayı düşünüp harekete geçtik. Sonuç olarak elinizdeki kitap ortaya çıktı”deniyor.
İçindekiler bölümüne, sayfalarına bakıyoruz. Gördüğüm ana başlıklardan, bölüm başlıklarından:
-Eğitim ve kültüre adanmış bir ömür,
-Sevgi, saygı yazıları ve anılar, yürek sözleri,
-Armağan makaleler,
Ayrıca, Taciser Onuk hocanın albümünden seçilen fotoğraflar, yıllar itibariyle ortaya çıkan, çıkarılan genel tablo, tablolar.
Prof. Dr. Taciser Onuk hoca, yüzlerce bilimsel kongreye, panele, toplantıya katılmış. Sunduğu bildirileriyle, bilgi ve deneyimlerini aktarmış. Onlarca kez Türkiye’nin temsilcisi olmuş, yurtdışında, başarılara imza atmış. O’nunla ilgili onlarca makale yazılmış, düşünce ve tespitler sayfalara aktarılmış. Kitabın 79 ncu sayfasında yeralan, Taciser Onuk hocaya yazılanların altında imzası bulunanlardan bazıları şöyle sıralanıyor:
-Prof. Dr. Kemal Abdullah, Handan Ağlargöz, Abdülkadir Akıl, Yrd. Doç.Dr. H. Feriha Akpınarlı, Yrd. Doç.Dr. K.Özlem Alp, Prof. Mustafa Aslan, İmran Baba, Mustafa Cöhce, Şebnem Ercebeci, Dr. Gönül Göktekin, Prof. Arsal İmer, Doç.Dr. Hanım Halilova, Sami Küçükusta vd.
Prof.Dr. Taciser Onuk: 1963 yılında Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulu Resim Bölümünde ön lisansını alıyor. Yüksek Lisansını 1980 yılında AÜ. Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi bölümünde tamamlıyor.
Sanatta yeterliliğini GÜ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim Bölümünde 1986 yılında alıyor. Doktorasını Ankara Ü.DTCF Sanat Tarihi Arkeoloji Ana Bilim Dalında 1990 yılında yapıyor.
1986 yılında Mesleki Eğitim Fakültesinde Yrd. Doç. olarak çalışırken, 1987 yılında Mesleki Eğitim Fakültesinde Doçent unvanıyla çalışmaya başlıyor, 1992 yılında da yine Mesleki Eğitim Fakültesinde Profesör olarak görevini sürdürüyor. ***
Gülşen Şimşek’den: Kadınım
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kadın sorunlarıyla ilgili tespitlerin, kadınlarımız tarafından yapılması, ortaya konulması daha doğrudur.
Gülşen Şimşek, Payda yayıncılık bürosunda tanıdığım isim ve imzalardan biri. Hareketli, değerlendirme çabukluğu içinde olduğunu dışa yansıtan bir kalem sahibi.
Merkezi Ankara’da bulunan Payda Yayıncılık içerisinde günyüzü gören 492 sayfalık bir kitap “Kadınım”.
Bir röportajlar serisi, arkasından kadınlarla, kadınlarımızla, kadın sorunlarıyla ilgili görüşlerini ortaya koyan isim ve imzaların görüşlerinin sayfalara aktarıldığı bir çalışma, bir yayınla karşı karşıya olduğumuzu görüyor ve anlıyoruz.
Mesleklere göre bir ayırım, bir sıralama yapılmış içindekiler bölümünde. Devlette görev yapanlar, halktan katılımcılar, kadın örgütleri, sanatçılar sendikalar, siyasiler yazarlar şeklinde bir ayırım sıralaması yapılmış.
Gülşen Şimşek imzalı bir sunuş var ilk sayfalarda. Bir yerinde: “Bu çalışma, sınırlı bir toplum katmanında, toplumumuzun kadına bakış açısının sınırlı bir yansıması olarak tasarlandı. Amacımız, kadın sorununa katkıda bulunmak, çağdaş kadının nasıl olması gerektiği üzerine düşündürmektir” deniliyor efendim.
Sorular bir genelleme içinde görünmekle birlikte, meslek sahiplerine göre bazı değişiklikler yapılmış. Örneğin doktorla yapılan röportaj sorularıyla, hâkimle yapılan röportaj sorularında farklılık var. Birkaç soru: Kadınlar günü nasıl algılanıyor?, Türkiye’de kadın kendisini yeterince ifade ediyor mu?, Gelişmiş ülkelerin kadınlarıyla Türk kadınını karşılaştırdığınızda, bir fark görüyor musunuz?, nelerdir?. vb.
Kendisiyle röportaj yapılanlardan (isimsizler de var); Akif Uğurlu, Zeynep Öksüzoğlu, Dr. Anıl Gümüş, Ülkü Önal, Prof. Dr. Leziz Onaran, Ülkü Günay, Durul Gence, Rüştü Asyalı, Leyla Polat, Ertuğrul Günay, Muhsin Yazıcıoğlu, Melda Bayer, Ufuk Uras, Prof. Dr. İ. Agâ Çubukçu, Hüseyin Atabaş, Işık Kansu, Prof. Dr. Mehmet Hengirmen, Gülşen Şimşek.vd.
Ahmet Özer’in bir soruya verdiği cevap arasında (S.433): Kadınlarla ilgili atasözlerinden birkaç örnekle sözümüzü sürdürelim:
-Er kocarsa koç olur, karı kocarsa hiç olur/At besle Avrat besleme/İtte vefa olur, avratta vefa olmaz/Kadın şerri, şeytan şerrine eşittir.
-“Kadın ile erkeğin toplumsal yerini günümüzde de, toplumların evrimleşme sürecinde aramak gerekir” (Hüseyin Atabaş)
Gülşen Şimşek: 1966 yılında Ankara’da doğdu. Ankara Ü.Hukuk Fakültesi, Adalet Meslek Yüksek Okulundan mezun oldu. Değişik türlerdeki yazıları, değişik gazete ve dergilerde yayınlandı, yayınlanmaya devam ediyor. ***
Burdur’dan: Karamanlı Türküsü
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Doğup büyüdüğüm, ekmeğini, aşını yediğim Burdurla ilgili her türlü bilgi ve belge beni ilgilendirmeye devam ediyor. Burdurlu, onur ve gururlarımız Hamit Çine ve Salih Urhan hocaların araştırmaları ve yayınları, Burdur türküleri için ilk sırada yeralan kaynaklarımız.
Ankara’da yaşayan Burdur’un Karamanlı ilçesinden Murat Özmen hocanın, merkezi Ankara’da bulunan “Ürün Yayınları” arasında, 148 sayfayla Mart 2008’de günyüzü gören, yayınlanan “Karamanlılı Olmak” adlı kitabının 95 ve 96 ncı sayfalarında yeralan bir “Karamanlı Türküsü” var. Anılan türküyü aşağıya alıyorum, birlikte gözden geçirelim efendim:
KARAMANLI TÜRKÜSÜ
Karamanlının alt yanı dere,
Geliyor göğsünü gere gere,
Köpekler ısırmış her yanı bere.
*
Aman Karamanlı, yandım Karamanlı,
Senide seviyor üç beş delikanlı.
*
Karamanlının alt yanı kuyu,
Kuyudan alırlar buz gibi suyu,
Şu güzelin pek tatlı huyu.
*
Aman Karamanlı yandım Karamanlı,
Senide seviyor üç beş delikanlı.
*
Vallahi sarmecen göynek üstünden,
Soyunup goynumna girmeden keri.
*
Boynu boncuklu gelin,
Boynu boncuklu gelin.
*
Yayla dedikleri ne aman yayla,
İk-elim goynumda merhamet eyle,
Eğer sevilerim galırsa böyle,
Gabirde kemiğim ah çeker sene.
*
Boynu boncuklu gelin,
Boynu boncuklu gelin.
*
Koyun gelir kab’ardıca dayanır,
Sümbülün kokusu cana boyanır,
Güzel seven ilk akşamdan uyanır,
Severim güzeli korkmam ölümden.
*
Boynu boncuklu gelin,
Boynu boncuklu gelin.
*
Cavır gızı ne bakarsın kaleden,
At kendini kurtar beni belâdan,
Ne güzel yaratmış seni Yaradan,
Seni yaradanın ben de guluyum.
*
Boynu boncuklu gelin
Boynu boncuklu gelin.
*
İnci midir mercen midir dişleri,
Guduretten çekilmiş kaşları,
Bir omuzdan bir omuza saçları,
Sallandıkça döğer ince belini.
*
Boynu boncuklu gelin,
Boynu boncuklu gelin.
*
Sen bir padişahsın otur tahtında,
Ne ararsın burada ayak altında,
Sabah namazında seher vaktında,
Oğlan kıza nergiz verir gül alır.
*
Boynu boncuklu gelin,
Boynu boncuklu gelin.
***
Özkaynak Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ülkemizde pek çok dergi ve gazete yayınlanıyor. Bunlar içinde bize ulaşanlar var, ulaşmayanlar var.
Araştırmacı-Yazar Mustafa Nevruz Sınacı’nın bürosundan bize ulaşan ve Burdur Tefenni ilçesine bağlı (doğum yerim) Ece Köyü İsa Kayacan Kütüphanesinde demirbaş listesine pek çok sayısı kaydedilen Özkaynak Dergisinin 2009 yılına ait, 86 ve 87 nci sayıları masamda.
Aylık yayınlanan Özkaynak Dergisinin kimlik bölümüne bakıyorum. Gördüklerim;
Özkaynak. Aylık dergi. Ücretsizdir. Sahibi: Oğuz Altın. Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Neslihan Başbuğ, Yönetim Yeri: Ataç -1 Sk. No: 5/3 Yenişehir-Ankara Tlf: 0312-431 73 01
Bu genel kimlik tespitinden, bilgi aktarımından sonra “Özkaynak”ın sayfalarına dönelim. Bazı başlıklar verelim:
-Niçin buradayız, neden beraberiz?.. İnsan nedir?., Ey insanlar..
-Farkında mısınız? (Cengiz Numanoğlu)
Özkaynak Dergisinin bir sayfasında yeralanların çoğunluğu, büyük harflerle diziliyor, böyle veriliyor. 86 ncı sayısının 32 nci sayfasında yer alan “Ben yerine sen desen” adlı, başlıklı şiirden, duygu bütünlüğü içinde sayfalara aktarılan dörtlüklerden:
Dünya Gülistana döner,
Ben yerine, sen desen..
Ne gam kalır, ne keder,
Ben yerine, sen desen..
*
İnsanlar birlik olur,
Yaşamda dirlik olur,
Benlik ahmaklık olur,
Ben yerine, sen desen.
Özkaynak Dergisi, bir çağrı ve davet bütünlüğü sunuyor. İbret ve uyarılar var sayfalarda yeralan. 87 nci sayının 36 ncı sayfasındaki ara başlıklardan biri: İlimden maksat: İnsanlığa hizmettir.. şeklinde verilişi, aktarılışı, yorumlanışı.
Hz. Mevlâna’dan 39, 40, 41, 42 ve 43 ncü sayfalarda verilenler (87 nci sayı) mısralar itibariyle anlamlılık içinde. Bunlardan:
Dünya dönüyordu;
Dünya küçülüyordu,
Her yerde hayat yükseliyordu,
Bir cazibe kâinatı içinde,
Her düzen Allah’a hamd ediyordu.. ***
Nasrattınoğlu Seyahatnamesinde:
Moldova ve Gagauzya
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Prof. Dr. İrfan Ünver Nasrattınoğlu’nun birbiri ardına yayınladığı ve “Nasrattınoğlu Seyahatnamesi” çerçevesinde yeralan kitapların bir başkası, “Moldova ve Gagauzya” adını taşıyor.
Büyük boy 222 sayfalık kitap uzunca bir önsözle başlıyor. Buranın girişinde, bir yerinde; “Biz, 1980 yılından başlayarak, dağılan SSCB’nin pek çok bölgesine gittik. Moldova ve Gagauz Yeri’ne ilk gidişimiz ise 1988 yılında oldu. Edindiğimiz izlenim o idi ki, bütün SSCB içerisinde en geri kalmış olan iki yer, Karakalpakistan ve Gagauziye’dir” deniyor. Sayın Nasrattınoğlu’nun tespitleri bu yönde efendim.
Sayfa 25’den: “Romanya’nın başkenti Bükreş’ten kalkan tren, 13 Ağustos 1991 sabahı, Ungheni’den Moldova’ya girdi. O dönemde halâ Sovyet egemenliği vardı. SSCB sınırından içeriye girecek olanlara, adeta kök söktürülürdü!.. Bu kez de öyle oldu. Bulunduğum kompartımana üç görevli birden girdiler! Biri pasaport kontrolü yaptı. Biri valizlerimi açtırıp baktı. Biri de önce bir deklarasyon doldurttu, sonra da, deklare ettiğim markları cebimden çıkartarak, teker teker saydı!.. Tren çok pisti. Tuvalette ne sabun, ne de kağıt vardı. Karasineklerle, sivrisinekler cirit atıyorlardı”..
Bunlar, İrfan Ünver Nasrattınoğlu’nun gözlemleri. O günlerin, o yılların SSCB yönetimindeki bir bölgenin fotoğraf kareleri olarak bugünlere ulaşıyor, ulaştırılıyor.
Nasrattınoğlu Seyahatnamesi içinde yeralan yayınlar, dünle bugün, bugünle yarın arasında kurulan çok önemli köprülerin oluşturucusudur. Bu yayınların önemi vardır, anlamı vardır.
Sayfa 189’a bakalım ve “Gagauz Türkleri’nin bahar bayramları” başlığı altındaki satırlardan bazı alıntılar yaparak devam edelim. Buyrun:
-“Gagauz Yeri Özerk Bölgesinin nüfusu 200 bin olup, bunun 170 bini Gagauz Türkü’dür. 30 bini ise Rus, Moldovan-Romen, Ukraynalı, Bulgar vb.dir. Başkent Komrat ile birlikte Volkaneş ve Çadır kentleri ve bu kentlere bağlı köylerden oluşan bir coğrafi yapı mevcuttur”.. 225 nci sayfada “Şair Mina Köse öldü” başlıklı bir araştırma ve değerlendirme var. Gagauzların sevilen şairi Mina Köse’nin “Dilim” adlı, 5 ayrı dörtlükten meydana gelen şiirinden iki dörtlük efendim:
Ana dilim, ana dilim,
Sensiz ben soluksuz gibi.
Gece gündüz sen aklımda,
Gagauz’un şu kanında.
*
Nice fidan gitmez köksüz,
Öyle insan olmaz, dilsiz,
Ben şükrederim dilime,
Ondan hoşluktur keyfime… ***
Bırak kalbin bende kalsın
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İstanbul’dan Mualla Tetik hocanımın geçmiş yıllarda yayınlanan, 96 sayfalık şiir kitabının adı:
-Bırak Kalbin Bende Kalsın.
Gazeteci yazar, şair ve araştırmacı dostumuz Ahmet Özdemir’in uzunca bir sunuşu var. Bir yerinde;
-“Yedi yılda Mualla Tetik, şiirin gül dikenli yollarında kilometreler katetmiş. Ölçülü şiirlerinde, duraklar, ayaklar, uyaklar yerli yerine oturur olmuş. En önemlisi, ahenkle, anlam birbirini bütünlemiş” deniyor. Ahmet Özdemir, edebiyatımızın önde gelen isim ve imzalarından olduğu için, tespitleri doğrudur, değerlendirmeleri gerçeklerle içiçedir.
Kitabın adı olan şiir 20 nci sayfada karşımıza çıkıyor. Buranın girişinde şöyle denilmekte efendim:
Biliyorum kalmadı hiçbir ümit,
İşte geldi o vakit,
Haydi git.. git!..
Sonu bilinmez bir geleceğin kucağına
Ruhumla git.. Aşkımla git.
Şiirin son mısrasında, “Ama, bırak kalbin bende kalsın” deniliyor. Israr olmasa da hatırlatılıyor.
Muallâ hocanın serbest tarzdaki şiirleri ağırlıkta bu kitapta. Duygu zenginliği var, anlatım bütünlüğü var.. Konu seçiminde sıkıntı hissetmeyişini de hemen anlıyoruz, arkasından kutluyoruz.
Sayfa 86’daki “Bir ışık ver” başlıklı, adlı şiirinin ilk dörtlüğüyle devam edelim. Buyurun:
Bir ışık ver gönlünün sıcağından,
Bir ateş gönder sevgi ocağından,
Bir yaşam ver analar kucağından,
Seni de mutluluk duvağı sarsın.
Şiirimizin bütünlüğüyle ilgili yaptığımız değerlendirmelerde, Mualla Tetik’lerin sayısının artmasını dileyişimizin doğruluğunu kaydediyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
İSA KAYACAN’a AKROSTİŞ (Sadi Teltik)
İhtiyacı var size edebiyatçıların
Sayısız eser yazdın, binlerce sayfaların
Asil duruşlu, örnek, gazeteci-şairsin
*
Konu sıkıntın hiç yok, sen her şeye dairsin
Asıl mesleğin nedir, insanlara yardım mı?
Yalvaç, Tefenni, Bucak; Burdur senin yurdun mu?
Aklın, fikrin kitapla haşır - neşir olmaktır
Can-u gönüldensin hep, derdin Hakk’ı bulmaktır
Aşık oldum sendeki bu çalışma azmine
Nazım, nesir ne olsa, ölene dek yaz yine
* Sadi TELTİK (Nevşehir–20.12.2009) ***
Murat Özmen’den:
Sevgilerde buluşmak
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Murat Özmen.. Şair, yazar. Bunlardan öncede eğitimci. Bu arada hemşehrim olma özelliği de beni sevindiriyor, mutluluk veriyor.
Elimde bir başka kitabı var Murat Özmen hocanın. “Sevgilerde Buluşmak”. Denemelerden oluşmuş, şekillenmiş, sayfaları toparlanmış.
216 küçük sayfayla günyüzü gören kitabın ilk denemesi, anlatım bütünü “İnsanı sevmek” başlığının taşıyıcısı. Buranın ilk satırlarında;
-“İnsan, onurlu ve soylu bir varlıktır. Elden geldiğince onurlu ve insanca yaşamak ister. Ülkülerini ve amaçlarını gerçekleştirebilmek için, onurlu bir yaşam savaşı verir” deniliyor efendim.
52 deneme, anlatım ve değerlendirme bütünüyle karşılaşıyoruz “Sevgilerde Buluşmak” adlı kitapda. Bunlardan (bazı başlıklar):
-Uygar insan, sevgi güzellemesi, İnsanlık öldü mü?, İnanılır ve güvenilir olmak, anaların yüreği, çockular ölmesin, çocuk ve oyun, erdemli insan, Türk Milli Eğitim, Türkçe Eğitimi, Ozanların dünyası, Güzel sözler, Kitaplıklarımız, Kitaplar ve seçimi, Yaşlılık ve huzurevleri, Türklerde doğa sevgisi vd.
Şiirimizde taşlama, başlıklı deneme, anlatım bütünlüğü içinde verilenler sayfa 171 de başlıyor. Burada, “Nükte, taşlama ve yergi gibi sanatsal ürünler, insan ruhunun yelpazeleridir” diye söze başlanıyor, bazı örnekler veriliyor anlatım içinde. Bunlardan:
KAZAK ABDAL’DAN
Derince kazın kuyusun,
İnim inim inlesin,
Kefen dikmeye iğnesin,
Verenin de avradını…
BAYKUŞ GİBİ (Mehmet Artar)
Piyasa işçisi idi, sendikacı yaptılar,
İşçileri satınca, işverenler kaptılar,
Şimdi Belediye’yi karıştırıyor, her şeyi hile,
Velinimetini kötülüyor, zehirli dili ile.
ŞECERE (Mehmet Kemâl)
Dedenin adı Satılmış,
Babanın adı Satılmış,
Seninki Satılmış,
Ben senin sülâleni bilirim
Satılmış oğlu Satılmış. ***
Çoban Hüseyin Çemrek’ten:
Ozanlardan Hünkâra
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Çalışmalar, sonuçları.. Değerlendirmelerle ortaya konulanlar, zaman içinde önemlilik içine giriyor, anlam taşıyorlar.
Kısa AŞ-DER olan, Ankara Halk Aşıkları Kültür ve Araştırma Derneği Başkanı Çoban Hüseyin Çemrek çalışıyor, hep çalışıyor. Ortaya koydukları önemlilik içinde karşımıza çıkıyor.
AŞ-DER 2009 yılı başında, “Hacı Bektaş-ı Veli’nin Doğumunun 800. Yıldönümü” nedeniyle bir şiir yarışması düzenledi.
Bu satırların yazarı İsa Kayacan’da bu yarışmanın jüri üyeleri arasındaydı.
Değerlendirmeler, sonuçlanmalar ve Ankara’da, yurdun değişik yerlerinde düzenlenen törenlerle, dereceye girenlere ödüllerinin verilmesi, diğer etkinliklerle ortaya konulan kültürel faaliyetler sonundakilerin de toparlanmasıyla 76 sayfalık bir kitapçık-kitap ortaya çıktı, yayınlandı.
Aşıklar Bayramı törenlerinin sona erdiğine ilişkin bir sunuşla başlıyor söz konusu kitap. 23 Haziran 2009 tarihinde Nevşehir ili Hacı Bektaş ilçesinde Belediye Başkanı Ali Rıza Selpakoğlu’na yapılan ziyarette kayıtlarda yeralıyor, ifadeler cümleler arasında karşımıza çıkıyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürü Mahmut Evkuran’la, yine Kültür ve Turizm Bakanlığı Bakan Danışmanı İbrahim Sarıtaş’ın AŞ-DER etkinlikleriyle ilgili görüşleri, görüşlerinin yeraldığı sayfalar var kitap içinde.
Arkasından bu satırların yazarı İsa Kayacan’ın biyografisi ve Ece Köyünde Akşam adlı, başlıklı şiiri 12, 13 ve 14 ncü sayfalarda yeralıyor.
Panel konuşmalarından bölümler verilmiş, “Gelenek taşıyıcılarına ait halk kültürü” alt başlığıyla 15 nci sayfada başlayan. Timur Yılmaz, Prof. Dr. Naki Selmanpakoğlu imzaları var buralarda.
Mahzuni Şerif Kültür ve Araştırma Derneği Başkanı Derya Mahzuni Demir’in yazdıkları da dikkat çekenler arasında yeralmakta.
Sonra şiirler, rumuzlarının karşılığı olan isim ve imzalar sayfalardaki yerlerinden bizlerle selamlaşıyorlar. Sıralanan isim ve imzalardan:
-Müslüm Koygun, Davut Cömert, Ali Gözütok, Abbas Yurt, İbrahim Gösterir, Metin Lökçü, Fikret Dikmen, D.Ali Sağlam, Haydar Kılıç, Hatice Şahin, Mehmet Erdönmez, Mehmet Özkeya, İbrahim Doğan, F. Bozdağ Zebuni, Sabri Dil, Gazi Barışcan, İmrahim İmer, Ozan Zebuni, Aslan Karabacak, Aşık Sefil Selimi, vd.
Arka kapakta yeralan “Türkünün savaşçısı”ndan bir dörtlükle noktamızı koyalım:
Omzunda sazı silah, sözü kurşundan hızlı,
Türkünün savaşçısı budur halkın ozanı,
Kaybolmuşa yön verir, sanki zöhre yıldızı,
Türkünün savaşçısı budur halkın ozanı.

9 Nisan 2010 Cuma

Güzide Taranoğlu’nun sanatçılar albümünden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Fotoğraf icat edildiğinden beri, geçmişle bugünün görüntülerinin karşılaştırılma olanağı var. Bu ‘var’lık insanoğlu için önem taşıyor, anlam taşıyor.
Güzide Gülpınar Taranoğlu, rahmetli eşi Dr. Bilal Taranoğlu’yla birlikte, “Taranoğlu Kültür Evleri”nde gerçekleştirilen toplantılar sonrası veya toplantılar içinde çekilen fotoğrafların, yıllarca yayınladıkları “Gülpınar” sanat dergisi adına gönderilen şair ve yazarların fotoğraflarını albümlerde toparlamışlar. Üzerine de “sanatçılar albümü.. Çok önemlidir” notunu da yazmışlar.
Güzide Gülpınar Taranoğlu’nu zaman ve fırsat buldukça ziyaret ediyorum. Geçmiş hakkındaki sohbetlerimiz, aramızdan ayrılanlar üzerine oluyor genelde. 17 Mart 2010 tarihinde, Emek Kazakistan Cad. No. 18/6 adresindeki ziyaretimde, benimle evlerinde 08.02.2004 tarihinde düzenledikleri “İsa Kayacan Günü”yle ilgili cd.lerden (üç adet), yaprakları içindeki zengin bilgilerin toparlanışı olan “Ses Sanatçılar Ansiklopedisi”yle, 134 fotoğrafın yeraldığı ve içindeki fotoğraflarda yeralanların büyük bölümünü tanıdığım, yer yer bendenizin de yeraldığı “Sanatçılar Albümü” nü bana; “bunu ancak sen saklarsın” cümle notuyla verdi. Bu albümden (ayrı)”bir adet de Mehmet Nuri Parmaksız’a verdiğini” söyledi. Sözkonusu albümün sayfalarında gördüklerimden (isimlerini hatırladığım) bir sıralama yapmak istiyorum:
Rahmetli Coşkun Ertepınar, Enver Tuncalp, Hayati Vasfi Taşyürek fotoğrafları. Abdülkadir Güler’in aile fotoğrafları, Ülker Aygün’ün 27.09.1983 tarihli fotoğrafı, Mehmet Cem Yiğit, Aşık Hacı Karakılçık’ın; “Evladın Anaya cansız hayali” notuyla verilen fotoğraf, Güzide hanımın değişik isimlerle çektirdiği birliktelik fotoğrafları, rahmetli Erdoğan Ünver ağabeyimizin fotoğrafı, Ünal Şöhret Dirlik, Mehmet Nuri Parmaksız, Bedrettin Keleştimur, Muhsin Durucan, Zehra Pınarses, Mehmet Kardeş fotoğrafları..
Rahmetli Dr. Sami Ateş, Ahmet Tufan Şentürk’ün bulunduğu Mustafa Ceylan’ın da yeraldığı fotoğraf, Mevlüt Uluğtekin, Yakup Sağlam isimlerinin yazılı olduğu fotoğraflar, Fügen Topsever, Baki Durmaz fotoğrafları, rahmetli Ali Çatak’ın bulunduğu Zafer Tuncalp, Gürünlü Aşık Gülhani, Güzide Taranoğlu fotoğrafı, Heseyin Çiftci, Abidin Küçükavcılar, Mustafa Eşmekaya, Samsunlu Aşık Kemali Bülbül, Develi’li Aşık Ali Çatak, Remzi Uydum (Mart 1983), İsa Kayacan (Ocak 1980), Fethi Gözler fotoğrafları, Mustafa Akbaş (Aşık Gurbeti), Halk Ozanı Şeref Taşlıova, Rahmetliler Halide Nusret Zorlutuna (1901-1984), Nuri Kırcıoğlu, Mualla Anıl, Bilal Taranoğlu, A. Sezai Büyükgedik, Rıza Hıncal fotoğrafları,
Güzide ve Bilal Taranoğlu fotoğrafları, Sabahattin Volkan, Necdet Tokatlıoğlu, İlhan Geçer, Necdet Buluz, Rıza Akdemir, Şahinkaya Dil, Yaşar Faruk İnal fotoğrafları, Ayhan İnal, Mustafa Ceylan, Yağmur Tunalı fotoğrafları, Fahriye Bostan, Emine Ertem, Kemal Uzun fotoğrafları, Sadık Necati Ok (rahmetli), Halil Soyuer, rahmetli Kemal Or Abdullah Satoğlu, fotoğrafları, İsmail Kara, Şakir Susuz, Rabia Gölbaşı, İsa Kayacan fotoğrafları, Feyzi Halıcı fotoğrafı, rahmetli Sabahattin Çankaya fotoğrafı, Rıdvan Çongur fotoğrafı, Mehmet Ulugergerli, Selçuk Alparslan, Celal Oymak, Dr. Yaşar Yüksel fotoğrafları..
Güzide Taranoğlu Sanatçılar Albümünde yeralan fotoğrafların kareleri içinde bulunanların bazılarını tanıyamadım. O nedenle de (fotoğraf arkalarında yazı olmadığı için) yukarıda yer veremediğimden dolayı özür diliyorum.
Fotoğraf arkalarından: Gülpınar Ana’ya ve Taranoğlu ailesine enderin saygılarımızla. (Durucanlar, Muhsin Durucan, Eşi Sabahat ve kızı Gülşahide, Eylül 1979)
Değerli annemiz ve babaannemize en iyi dileklerimizle. (Abdülkadir Güler, çocukları ve eşi, Kızıltepe, 04.09.1974)
Saygıdeğer Güzide Anama, en derin, hürmet sevgilerle; “Söylemek istediğim söz büyük, mana büyük/Dost büyük, canan büyük nurludur Ana büyük/İçimdeki duygular rengârenk pembe güllük/Dost büyük-canan büyük, nurludur Ana büyük/Kâinatı yaratan yüce Allah en büyük” Kalbimdeki sesi hürmetler diye/Hatıra resmim size hediye..(Ülker Aygün, 27.09.1983) ***
Osmaniye’den: Yenises Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Osmaniye ilimiz merkezinden gelen bir ses var. Adı: “Yenises”.
Yeni bir dünyaya doğru atılan adımların ayak seslerinden biri, önde geleni olan bir dergi.
Aylık 48 sayfayla yayınlanıyor. İçeriği zengin, getirdikleri okunur bir dergi “Yenises”. 168 ve 169 ncu sayıları masamda olan “Yenises” in kimliğine bakalım önce. Buyurun:
İmtiyaz sahibi: Hasan Bölük, Sorumlu yazı işleri müdürü: Ali Keskin, Genel koordinatör: Mehmet Aksoy, Haber Müdürü: Bahattin Kurnaz, Teknik yönetmen: Şenol Öztürk.
İdare yeri (adresi):Atatürk Cad. No: 201, kat 3 Osmaniye.
Türkiye’den haberler verilerek söze başlanıyor, ilk sayfalardan seslenilmeye başlanılıyor efendim. Bazı başlıklar (her iki sayıdan) aktaralım:
- Türkiye’nin üniter yapısı tartışılamaz: Çok kültürlü, çok dilli yapay devlet olmaz,
- Akdeniz Yörük Dernekleri Federasyonu’ndan dergimiz sahibi Hasan Bölük’e teşekkür belgesi,
- Avrasya Televizyonu Yörük Obaları’ndan ÖGC’ ye ziyaret,
- Kaht-ı Rical; Devlet adamı kıtlığı
- Dünya dillerindeki gelişmeler ve Türkçemizin durumu,
- Osmanlı okları Toroslarda,
- Ali Akcan: Gecenin en karanlık anı gündoğumuna en yakın olan andır,
- Türk Dünyasının sorunları, ortak akılla çözülür,
- Diyarbakırlı Türkmen’in isyanı,
- Mozaik değil, Ebruli bir Türkiye,
- Dünyanın en kaliteli Özekes bıçağı Sinop’ta.
Yenises Dergisinin 169 ncu sayısının 48 nci sayfasında yeralan, Tarsus Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz’ın “Ah-Matak” başlıklı şiirinden bir dörtlük nakledelim:
Çalışırken çok özel bir yalaka,
Hiç kimseyle geçinemez salaka,
Beceriksiz, onun hakkı falaka,
Bir misaldir, bir örnektir ah- matak.
Yenises Dergisinin 168 nci sayısının 48 nci sayfasındaki şiir Ozan Türkmen’in (Ali Parlak’ın) Yüreğim közlendi yanar oldu gel, başlığıyla karşımıza çıkıyor. Bu şiirin son dörtlüğü efendim:
Türkmen’im alemde var mıdır eşim?
Sen gittin gideli, yavandır aşım,
Sevmeyi unuttu bak, gönül kuşum,
Dikensiz güllere, konar oldu gel.
GÜNÜN HABERİ: Emniyet Genel Müdürlüğü’nce, çağdaş polisimizin görev ve çalışmalarını konu alan, vatandaşlarımıza coşku verecek, yürüyüş temposuna uygun “Polis Marşı” şiir yarışması düzenlendi.
Eserlerin çağa uygun polis vurgusu içeriğinde; Atatürkçülük, toplumsal bütünleşme, kahramanlık, insan haklarına saygı, emniyet-güvenlik, fedakârlık, etkin hizmet, hukuk, eşitlik, hakkaniyet, merhamet, çağdaşlık, dürüstlük, güler yüzlülük, düşünce, aksiyon, etik ve estetik gibi kavramları taşıması gerektiği vurgulanıyor. (Ayrıntılı bilgi için: A. Öztürk 0312. 412 44 30- 31) ***
Kültür Evreni Dergisinin Sonbahar sayısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Ankara’da bulunan, sahibi: Hayrettin İvgin, Sorumlu yazı işleri müdürü ve genel koordinatör: Erhan İvgin, Editör: Ömer Ünal, Redaktor: Doç. Dr. Nezaket Hüseynova, kayıtları bulunan, kimliğinde yeralan isimler olarak görülen “Kültür Evreni” dergisi bir kitap sayfa zenginliğinde, 456 sayfayla günyüzü görüyor. Sonbahar sayısı, (2009 yılına ait) bu içerik ve sayfa zenginliğiyle okurlarıyla, bilimsel çevrelerdekilerle karşılaştı, karşılaştırıldı.
Uzunca yer tutan, yurtiçi ve yurtdışı üniversitelerinde görevli bilim insanlarının oluşturduğu “hakem kurulu” var. Sekiz sayfalık içindekiler başlığı altında sıralananlardan:
-Nail Tan, Aynur Ramizkızı Aliyeva, Beynam Azadi, Penahlı Sura, Agil Ahmadov, Zeki Ergül, Sahib Hacıyev, Vüsale Aliyeva, Meyser Kaya, vd.
Nail Tan’ın “İncinir” redifli şiirle ilgili sorunlar, başlıklı araştırmasının girişi:
-“Türk aşık edebiyatında şairi karıştırılmış şiirlerden biri de ‘sevmesem incinir, sevsem incinir’ mısralarıyla tanınan şiirdir. Ercişli Emrah’ın bu şiiri Erzurumlu Emrah’la, Ercişli Emrah’ın aynı şair sanıldığı dönemde, Erzurumlu Emrah adına da yayımlanmıştır” şeklinde devam ediyor.
Buradaki alıntılarımızdan: Ercişli Emrah (16-17. yüzyıl) adına yayımlanan, farklı dörtlük mısra ve kelimeleri bulunan şiirler aşağıda sıralanmıştır. Bunlardan:
ECİŞLİ EMRAH
Bir nâzenin bana gel gel eyledi,
Varmasam incinir, varsam incinir.
Beyaz gerdanından, ince belinden,
Sarmasam incinir, sarsam incinir.
*
Kaşına çekilmiş kudret kalemi,
Görmemiş dünyada derd-ü elemi,
Her sabah, her akşam verir selâmı,
Almasam incinir, alsam incinir.
*
Yine görünüyor, yârin illeri,
Başımızda esen sevda yelleri,
Yârin bahçesinde gonca gülleri,
Dermesem incinir, dersem incinir.
*
Nereden nereye sevmişim yâri
Ateşi koymuyor yakıyor beni,
Aşık Emrah, sever böyle bir canı,
Sevmesem incinir, sevsem incinir.
GÜNÜN HABERİ: Emniyet Genel Müdürlüğü’nce, çağdaş polisimizin görev ve çalışmalarını konu alan, vatandaşlarımıza coşku verecek, yürüyüş temposuna uygun “Polis Marşı” şiir yarışması düzenlendi.
Eserlerin çağa uygun polis vurgusu içeriğinde; Atatürkçülük, toplumsal bütünleşme, kahramanlık, insan haklarına saygı, emniyet-güvenlik, fedakârlık, etkin hizmet, hukuk, eşitlik, hakkaniyet, merhamet, çağdaşlık, dürüstlük, güler yüzlülük, düşünce, aksiyon, etik ve estetik gibi kavramları taşıması gerektiği vurgulanıyor. (Ayrıntılı bilgi için: A. Öztürk 0312. 412 44 30- 31) ***
İkinci Uluslararası Balkan Türkolojisi
Sempozyumu bildirileri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Çalışmalar, faaliyetler, ortaya konulanlar, zaman içinde daha bir değer kazanıyor, anlam kazanıyor. Aranılırlıkları artıyor yani.
İkinci Uluslararası Balkan Türkolojisi Sempozyumu 03–06 Eylül 2002 tarihlerinde Mostar’da yapılmış, gerçekleştirilmiş. Bu sempozyuma sunulan bildiriler Ekim 2007’de Ankara’da 672 sayfayla kitaplaştırılmış. BAL-TAM kültür yayınlarının, 14 ncüsü, bildiriler dizisinin 4 ncüsü olarak bize ulaştırıldı, okurlarına, ilgililere, araştırmacılara ulaştırılmış.
Balkan Türkoloji Araştırmaları Merkezi adına Prof. Dr. Tacida Zubçeviç Hafız kitabın yayımlayanı olarak görülüyor.
Hazırlayan: Prof. Dr. Nimetullah Hafız. Düzeltmenler: Ferhat Aşıkferki, Ümran Aşıkferki. Kapak tasarımı: Erhan İvgin. Sempozyuma gelen kutlama mesajlarının verilişiyle söze başlanmış. Bundan öncede, BAL-TAM Genel Başkanı Prof. Dr. Nimetullah Hafız’ın sunuşu var.
Tebliğ sahipleri, yani imzalarından hazırlarının sıralanışı: Maliç Osi, Ahmet Gökbel, Reşat Genç, Taciser Onuk, Nimetullah Hafız, İrfan Ünver Nasrattınoğlu, Abdurrahman Güzel, Fahri Kılıç, Kerima Fılan, Rasim Özyürek, Doğan Kaya, Erdoğan Altınkaynak, Yaşar Kalafat, Ayşe Özkan, Yusuf Sarınay Hayrettin İvgin, vd.
Sayfa 505. Hayrettin İvgin’in “Aşık Bosnavi’nin şiirleri ve sözünü ettiği diğer bazı ozanlar” başlıklı bildirisinden:
-Aşık Bosnavi: Asıl adı ve kimliği bilinmiyor. Ondokuzuncu yüzyılda yaşamış bir Bektaşi ozanıdır. Mahlası “Bosnavi” olduğuna göre; ya Bosnalıdır, ya da bir süre Bosna’da yaşamış bir kişidir.
Kırçova teknesinde yatan Hıdır Baba hakkındaki nefesi:
Nasihatim budur size âşıklar,
Vasfını edeyim Hızır Baba’nın,
Muhabbet babında bağrı yanıklar,
Revzası cinândır Hızır Baba’nın..
Pir Sultan Abdal’ın (16.yüzyıl) güzel bir nefesi bulunuyor. Yedi dörtlükten oluşan bu şiirin ilk iki dörtlüğü: (Demedim mi?”);
Güzel âşık çevrimizi,
Çekemezsin demedim mi?
Bu bir rıza lokmasıdır,
Yiyemezsin, demedim mi?
*
Yemeyenler kalır nâçar,
Gözlerinden kanlar saçar,
Bu bir demdir gelir geçer,
Duyamazsın demedim mi?.
GÜNÜN HABERİ: Emniyet Genel Müdürlüğü’nce, çağdaş polisimizin görev ve çalışmalarını konu alan, vatandaşlarımıza coşku verecek, yürüyüş temposuna uygun “Polis Marşı” şiir yarışması düzenlendi.
Eserlerin çağa uygun polis vurgusu içeriğinde; Atatürkçülük, toplumsal bütünleşme, kahramanlık, insan haklarına saygı, emniyet-güvenlik, fedakârlık, etkin hizmet, hukuk, eşitlik, hakkaniyet, merhamet, çağdaşlık, dürüstlük, güler yüzlülük, düşünce, aksiyon, etik ve estetik gibi kavramları taşıması gerektiği vurgulanıyor. (Ayrıntılı bilgi için: A. Öztürk 0312. 412 44 30- 31)
***
Ankara Dostları Yıllığı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ankara Dostları Topluluğu’nun ortaya koyduğu çalışmalardan birinin adı: Ankara Dostları 2007 Yıllığı. Bir hayli geride kalmış yayınlanış yılı ama, olsun sayfalarında mini bir gezinti yapacağım kitap 200 sayfayla şekillenmiş, okurlarıyla buluşmuş, buluşturulmuş.
Kitap içinde imzası bulunanlar, biyografileri, fotoğraflarıyla verilmiş, anlatılmış, okurlarıyla tanıştırılmış. Buradaki isim ve imzalardan: Ali İhsan Aydın, Mehmet Aydın, Alaiddin Beyazıt, Osman Bolulu, M. Güner Demirel, Ali Dündar, Nusret Ertürk, Cemal Gürlek, Celal İlhan, İsmail Karaahmedoğlu, Mahmut Makal, Celal Oymak, Ahmet Özer, Murat Özmen, O. Nuri Poyrazoğlu, Doğan Soydan, Ersen Tolunay, Şemsettin Ünlü, Sabahattin Yalkın, Vedat Yazıcı.
Ankara dostlarının esenlik dilekleriyle ortak imzalı, toplu olarak bir sunu var 7 ve 8 nci sayfalarda.
Buranın girişinde; “Elinizdeki yıllıkta yer alanların özgeçmişlerine baktığınızda da göreceğiniz gibi, Ankara Dostları’nı oluşturanlardan hiçbiri Ankara doğumlu değildir” deniyor.
Sayfa 143’de başlayan Murat Özmen biyografisinden, sayın Özmen’in 1932 yılında Burdur ilimize bağlı Karamanlı beldesinde (şimdi ilçe) doğduğunu görüyoruz, öğreniyoruz.
Murat Özmen’in “Sevgi güzellemesi” başlıklı bir yazısı, araştırma ve incelemesi var.” Bu şiirli yolculukta, öğretmenim Ahmet Hamdi Tanpınar da çıktı karşıma. O, sevinin ürpertilerini ve kadın güzelliğinin, imge dünyasının tülleri ardındaki görüntüleri, sanatsal bir anlatımla dile getirdiği için, onu anlamakta zorlanırdım” diyor ve Tanpınar hocadan iki dörtlük naklediyor. Buyurun birlikte gözden geçirelim (okuyalım):
1-Sen akşamlar kadar büyülü, sıcak,
Rüyalarım kadar sade, güzeldin.
Baş başa uzandık seninle ıslak,
Çemenlerine yaz bahçelerinin..
2-Kimbilir şimdi nerdesin?
Senindir yine akşamlar,
Merdivenlerde ayak sesin,
Rıhtım taşlarında gölgen var.
Ve Murat Özmen anlatımı sürüyor. (sayfa 150): “İbrahim Zeki Burdurlu, 1940’lı yıllarda öğretmenimdi. O, kısa boylu, gözlüklü, sevimli bir insandı. Uzun yıllar sonra, iyi bir ozan olduğunu anladım. Sevi-Bayrak, adlı şiirinden alınan aşağıdaki dizeler, onun bir sevgi ozanı olduğunu gösteriyor:
Aşk evreninde her can,
Bir Tanrı olduğundan,
Sevenler dönmeyecek..
*
Sevgi bir sevi-bayrak,
Ermiş yürekler burcundan,
Hiç ama hiç inmeyecek..
***
Şiir İkindileri (1)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi İstanbul’da bulunan Hoca Ahmed Yesevi Vakfı yayınlarından birinin adı: “Şiir İkindileri”.
Geride bıraktığımız yıllarda gerçekleştirilen şiir toplantılarının, bu toplantılarda ortaya konulanların bir araya getirilişi, sayfalara aktarılışı olarak görülüyor bu kitap. Bir bakıma antoloji hüviyeti, özelliği taşıyor.
Hazırlayan Ahmet Özdemir. Fotoğraflar Erdoğan Aslıyüce.
Sunuşu var üç sayfada verilen Hoca Ahmed Yesevi Vakfı Başkanı Erdoğan Aslıyüce imzasının taşıyıcısı. Hoca Ahmet Yesevi’den şiir ikindilerine uzanan yolun anlatımı, değerlendirmesi var.
Sonra Ahmed Özdemir’in “Şiir nedir, şair kimdir?” sorularının cevabı olarak ortaya koydukları geliyor ilerleyen sayfalarda.
Hoca Ahmed Yesevi Vakfı şiir ikindileri 1997 dönemi sanatçılarından bir demet bölüm başlığından sonra, şairlerin biyografileri, fotoğrafları, 3 veya 4 şiirleriyle karşılaşılıyor. Antoloji içinde yeralan şairlerden bir sıralama:
Mehmet Zeki Akdağ, Mustafa Ayrancıoğlu, Rıza Beşer, Mehmet Bicik, Tülay Birincikonuk, Hikmet Can, İzzettin Dönmez, Sevinç Erdal, Sami Erdem, Fahri Ersavaş, F. İhsan Köktürk, Nurâlâ Göktürk, Mustafa Güven, Müzeyyen Hançerci, Halit Kaçar, Ekrem Kaftan, A. Himmet Karazeybek, Rafet Körüklü, Sülbiye Kutlu, Lütfü Küpeli, Tahir Kutsi Makal, Melda Özata, Ahmet Özdemir, Enver Özkan, Nihal Özyüksel, Kelkitli Aşık Serdari, Süleyman Sevgener, Nurten Tolay, Seher Keçe Türker, Özcan Ünlü, Olcay Yazıcı, Ahmet Yürek. Sayfa 137’deki Ahmet Özdemir’in “Seni seven biri var” adlı, başlıklı şiirinin son bölümü efendim:
Birazda kendini, kendine bırak,
Vur, kır, bağır, ağla; olma kibar;
Sanma gözlerin hep ıslak kalacak,
Mutluluk senin, hep senin olacak,
Hem yâr, hem sitemkâr, hem de cefakâr,
Unutma seni de seven biri var!..
ZAMAN DURACAK (Mehmet Zeki Akdağ)
Duygunun kuşları öter bir yerde,
Yazılmadan okuduğum eserde,
Aydınlıklar diyarına seferde,
Dağlar ses verecek, duman duracak.
*
Geçmişimiz erişilmez bir belge,
Kendisiyle başa çıkandır bilge,
Güçlenecek yürek, kaçacak göle,
Ayıplar bitecek, aman!.. Duracak.. (Sayfa 18’den)
GÜNÜN HABERİ: Emniyet Genel Müdürlüğü’nce, çağdaş polisimizin görev ve çalışmalarını konu alan, vatandaşlarımıza coşku verecek, yürüyüş temposuna uygun “Polis Marşı” şiir yarışması düzenlendi.
Eserlerin çağa uygun polis vurgusu içeriğinde; Atatürkçülük, toplumsal bütünleşme, kahramanlık, insan haklarına saygı, emniyet-güvenlik, fedakârlık, etkin hizmet, hukuk, eşitlik, hakkaniyet, merhamet, çağdaşlık, dürüstlük, güler yüzlülük, düşünce, aksiyon, etik ve estetik gibi kavramları taşıması gerektiği vurgulanıyor. (Ayrıntılı bilgi için: A. Öztürk 0312. 412 44 30- 31) ***
Şiir İkindileri (2)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bir ikinci kitap-antoloji; Merkezi İstanbul’da bulunan Hoca Ahmed Yesevi Vakfı yayınlarının bir başkası.
Adı: Şiir İkindileri (2). Hazırlayan: Ahmet Özdemir. 1998 yılı şiir ikindilerinde ortaya konulanların sayfalara aktarılışı. Şairlerin biyografileri, fotoğrafları, şiirlerinden bazı örnekler.
Önsöz Vakıf Başkanı Erdoğan Aslıyüce’ye ait. Sunuş Ahmet Özdemir’in. Şiir ikindileri değişik günlerde-tarihlerde farklı ülkeler adıyla da gerçekleştirilmiş. Bunlardan bazıları:
Türkmenistan Cumhuriyeti günü, Türkiye Cumhuriyeti günü, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti günü, Kafkas Türkleri günü, Doğu Türkistan Türkleri günü, Kazakistan Cumhuriyeti günü, Özbekistan Cumhuriyeti günü, Azerbaycan Cumhuriyeti günü, Irak Türkleri günü vd. şeklinde.
Şiir ikindileri (1998) içinde isim, imzaları görülenlerin sıralanışı:
Özlem Abacı, Nihayet Ağçay, Kenan Akansu, Nağâhan (Orbay) Akay, Mehmet Zeki Akdağ, Ayşen Akdemir, Hadiye Arslan, Ahmet Sırrı Arvas, Filiz Bedük, Şahizer Aksoy Benlioğlu, Rıza Beşer, Tülay Birincikonuk, Hikmet Can, Rahime Coşkun, Mehmet Rıza Çalışkan, A. Necmettin Çanga, Ziya Çarsancaklı, Celile Nezahat Çelikel, İzzettin Dönmez, Gençay Dülger, Sevinç Erdal, Sami Erdem, Bekir Sıtkı Erdoğan, Mehmet Erdoğan, Mehmet Ergönül, Fahri Ersavaş, Emine Ertem, Ayten Hatice Eti, İlhan Geçer, F. İhsan Göktürk, Nurala Göktürk, Hüseyin Rasim Güler, Hayret Gürkanlı, Mustafa Güven, Feyzi Halıcı, Ayhan İnal, Binali İnci (Aşık Serdari), Ekrem Kaftan, Sadettin Kaplan, Mustafa Karaköse, Nuşin Kavukçuoğlu, Nevin Konuk, Sibel Koparan, Hâlenur Kor, Mustafa Kuşçuoğlu, Tahir Kutsi Makal, Mahmut Nacar, Mualla Orhon, Melda Özata, Ahmet Özdemir, Enver Özkan, Nihal Özyüksel, Gültekin Samanoğlu, Muammer Sungurtaş, Gufran Taş, Mualla Tetik, Nurten Tolay, Kevser Dostagüler Toraman, Seher Keçe Türker, Nurettin Uygun, Sevgi Ülünger, Özcan Ünlü, Mehmet Ali Yılmaz, Ahmet Yürek.
ŞİİR (Ayhan İnal)
-Gizli güzelliklerin sönmeyen ışıltısı,
İçten akan ırmağın büyülü çağıltısı.
-Ölümsüz sabahlara göz açması düşlerin,
Özgün bir ahenkle ses oluşu sezişlerin.
ŞARKI (Feyzi Halıcı)
Sen aklıma düşlerle gelirdin güzelim,
Birdenbire ufkumda belirdin güzelim,
Tozpembe ümitlerle bir akşamüzeri,
Sessizce gelip kalbime girdin güzelim.
GÜNÜN HABERİ: Emniyet Genel Müdürlüğü’nce, çağdaş polisimizin görev ve çalışmalarını konu alan, vatandaşlarımıza coşku verecek, yürüyüş temposuna uygun “Polis Marşı” şiir yarışması düzenlendi.
Eserlerin çağa uygun polis vurgusu içeriğinde; Atatürkçülük, toplumsal bütünleşme, kahramanlık, insan haklarına saygı, emniyet-güvenlik, fedakârlık, etkin hizmet, hukuk, eşitlik, hakkaniyet, merhamet, çağdaşlık, dürüstlük, güler yüzlülük, düşünce, aksiyon, etik ve estetik gibi kavramları taşıması gerektiği vurgulanıyor.
(Ayrıntılı bilgi için: A. Öztürk 0312. 412 44 30- 31)

2 Nisan 2010 Cuma

Burdur Gazetesindeki şiirlerden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur ilimiz merkezinde günlük yayınlanan “Burdur” Gazetesinin, Şubat ve Mart 2010 aylarında, kısa aralıklarla” Genç kalemlerimizden” köşesinde kısa şiirler yayınlandı. Bu şiirlerin imza sahipleri, ilköğretim okulu öğrencileri olsa gerek. Bundan, önceki bir yazımda (Belde Gazetesi-Ankara, 13.01.2010) Suna Uzal İlköğretim Okulunun 7-C öğrencilerinden Kâmile Dinç’in şiirlerinden sözetmiş, genel bir değerlendirme yapmıştım. Bu yazı 15 dolayında gazetede yayınlandı.
Burdur Gazetesinin Şubat ve Mart aylarındaki sayılarında “Genç Kalemlerimizden” köşesinde yayınlanan şiirlerin bana ulaşanları arasında sadece Şerife Uçkun’un bulunduğu Suna Uzal İlköğretim Okulu 8-C kaydından başka, öteki şiirlerin altındaki imzaların, nerede bulundukları, yani kimlikleriyle ilgili bilgi olmadığı için onlarla ilgili herhangi bir şey söylemek mümkün değil. Ama anlaşılıyor ki, bu isim ve imzalarda, ilköğretim çağındaki öğrencilerden diye düşünmek, böyle kabul etmek yanlış olmasa gerek efendim. Bu isimler;
Şerife Uçkun (İlköğretim okulu öğrencisi, belli).. Belli olmayanlar; Hande Yamukkaya, Merve Ersan, Ali Kasım, Özge Sevinç Korkmaz, Gaye Çiftci, Mehmet Yılmaz, Gülşah Kublay, Şerife Uçkan (Uçkun’la ilgisi var mı?) Tuğçe Görüşük-Selin Yılmaz. Bunlar şiir yazmaya, yayınlamaya devam ederlerse, gelecekte Burdur’un önemli şairleri arasında yer alabileceklerini düşünmeliyiz. Bu isimlerin şiirlerinden seçtiğimiz dörtlüklerinden bazılarını aşağıda sunalım, buyurun:
MERHAMET İSTİYORUM (Şerife Uçkun)
Sahipsiz kalpler el açar merhamete,
Gölgesinde yaşıyoruz zulümlerin eşiğinde,
Haykırışlarımız merhem olsun yaralara,
Örnek olsun insan dediğimiz insanlığa.
DOST (Gülşah Kublay)
Dost koşulsuz sevendir,
Affeder her hatanı,
Dost değerini bilendir,
Yaşarsın beraber en güzel ânı.
OKUL (Mehmet Yılmaz)
Bir öğretmenin öğrencilerine,
İşkence ederek bulunduğu ortama sevdirdiği,
“Dertleriniz seneye biter,” diyerek kandırdığı,
Yerdir okul aslında.
İMKANSIZ AŞKIMA (Gaye Çiftci)
Gözlerine bakmanın,
Ümit olduğunu,
Sesini duymanın,
Hayal olduğunu… Biliyor musun?
KAR (Özge Sevinç Korkmaz)
Bembeyaz örtüsünü serer,
Kış gelince doğaya,
Ona bakar düşünürsün,
“Kar”ne harika..
SINAV KAPISI (Ali Kasım)
Çalışmadan olmuyor,
Bu öğrenci yarışında,
Çalışana yazın gezip tozmak,
Çalışmayana, yeni sanayi..
DOĞA (Merve Ersan)
Denizin mavisi,
Yağmurun güzelliği,
Yosunun yeşilliği,
Bütünlüyor birbirini.
GÜNÜN HABERİ: Burdur Kültür ve Turizm Müdürlüğü, İl Halk Kütüphanesi Müdürlüğü’nce “46. Kütüphane Haftası” çerçevesinde düzenlenen: Prof. Dr. İsa Kayacan’ın yönettiği “Şair - yazarlık ve okuma kültürümüz” konulu ve konuşmacı olarak; Asuman Şenel, Gülbahar Ünlü, Hasan Konu, Kâmile Yılmaz, Halil Erdem ve Azime Korkmazgil’in katıldığı açık oturum: 31.03.2010 tarihinde Burdur’da gerçekleştirildi. ***
Kıbrıs Mektubu Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Ankara’da bulunan, “Kıbrıs Türk Kültür Derneği”nin iki ayda bir yayınladığı bir dergi var. Adı: Kıbrıs Mektubu.
22 nci cildin 1 ve 2 nci sayıları elimde, masamda. Ankara’daki Kıbrıs Türk Kültür Derneği 1948 yılında kurulmuş. Kıbrıs Mektubu Dergisi ise 24.01.1987 tarihinde faaliyete geçirilmiş. MTKD adına sahibi: Ahmet Göksan, Sorumlu yazı işleri müdürü: Hasan İkizer. Yönetim yeri (adresi): Halk Sk. No:17-2 Yenişehir / Ankara
Kıbrıs Mektubu dergisinin iki sayısındaki isim ve imzalardan bazıları (E) Alb. İsmail Tansu, Ahmet Göksan, Rüstem Köken, Tanju Müezzinoğlu, Hasan İkizer, Altay Sayıl, Prof. Dr. Turgut Turhan, Ahmet Sanver, Prof. Dr. Anıl Çeçen, Doç. Dr. Ulvi Keser, Metin Turan, Hüseyin Laptalı, Mehmet Köylüoğlu, Hazım Zeyrek, M. Gültekin Alpuğan, Radar Reşat, S. Haluk Hatipoğlu, Dr. Necati Yalçın, Dr. Nurettin Elbir, Dr. Soyalp Tamçelik, Sema Sezer, vd.
Değişik araştırma ve makalelerin-yazıların yeraldığı Kıbrıs Mektubu Dergisi sayfalarında C. 22-1’den Mehmet Köylüoğlu dostumuzun “Hasret Duygusu” başlıklı yazısından:
-“Bir Bulgar Türkü’nün, Türkiye’ye göç ederken, ineğine, buzağısına sarılıp göz yaşı döktüğünü düşünün.. Bir de Sivas Tekke Mezarlığında anne ve babanın artık yetişemeyecekleri kadar uzaklardaki 19-20 yaşlarındaki fidanlarının başlarındaki durumlarını.. Bu konularda duygularıma dur diyemiyorum. Öyle ise Yıldırım Gürses’le yazımı noktalayayım:
Mevsimler yas tutup çöller ağlasın,
Ahımla inleyen teller ağlasın,
Madem ki sen yoksun şimdi yanımda,
Leylaklar dökülüp, güller ağlasın”.
DÖNEBİLSEM (Dr. Nurettin Elbir)
Ne olur dönebilsem!
Çocukluğuma!
Gerçek kimliğime;
Küheylan çubuğuma,
Deh desem,
Sokak, sokak..
AĞLAMAK (Özker Yaşın)
Gecenin sessizliği içinde,
Yaşlı gözlerinle bakma tavana,
At yüreğinden kötü düşünceleri,
Ağlama,
Ağlama gülüm, ağlama nergisim,
Bak bütün insanlar uyumakta,
Her şeyin sustuğu bir saatte
Ağlama..
GÜNÜN HABERİ: Burdur Kültür ve Turizm Müdürlüğü, İl Halk Kütüphanesi Müdürlüğü’nce “46. Kütüphane Haftası” çerçevesinde düzenlenen: Prof. Dr. İsa Kayacan’ın yönettiği “Şair - yazarlık ve okuma kültürümüz” konulu ve konuşmacı olarak; Asuman Şenel, Gülbahar Ünlü, Hasan Konu, Kâmile Yılmaz, Halil Erdem ve Azime Korkmazgil’in katıldığı açık oturum: 31.03.2010 tarihinde Burdur’da gerçekleştirildi. ***
Burdur-Bucak’tan üç kitap
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bucak, Burdur’un en gelişmiş ilçelerinden biri. Başında geleni. Bu ilçemizden gelen sesler, daha bir gür ve net çıkıyor.
Psikolojik Danışman, Adem Tolunay Fen Lisesi öğretmenlerinden Mehmet Çetin’in kitapları geleli epey oldu. Bunlar:
-Uzun çizgi (Başarılı bir öğretmen çizgisi)
- Şu ders çalışma dedikleri, (ÖSS- SBS ve okullarda üstün başarı teknikleri)
-Süzülen Sözler (Kadir Karahan’la birlikte)
Sırayla kitaplar:
UZUN ÇİZGİ
Genişletilmiş 3. baskısı yapılmış. Mehmet Çetin imzalı bir kitap... 216 sayfayla şekillenmiş. Başarılı bir öğretmenin çizgisi sergileniyor sayfalarda
Kitap içinde; öğretmene duyulan ihtiyaç, öğretmen-öğrenci ilişkileri, sınıf yönetimi ders anlatma kriterleri, öğrenci başarısını artırmada öğretmene düşen görevler, Öğretmen okul personeli ilişkileri, Öğretmen yönetici diyaloğu, Öğretmen veli ilişkileri, öğretmenin sosyal ilişkileri gibi başlıklar altında verilenler, bir uzmanın bir eğitimcinin deneyimlerini ortaya koyması bakımından önem ve anlam taşıyor. Mehmet Çetin hoca bu başarının sahibi olarak karşımıza çıkıyor. Alkışlıyor, tebriklerimizi sunuyoruz efendim.
ŞU DERS ÇALIŞMA DEDİKLERİ
Ders çalışmanın zorluğundan sözeder öğrencilerimiz. Genellikle böyle değerlendirirler, ifade ederler. Ama Mehmet Çetin hocanın 194 sayfalık kitabının sayfaları arasında gezerseniz, bunun böyle olmadığını, ders çalışmanın zor olmadığını hemen göreceksiniz.
Zaman yönetimi, beyin ve işlevleri, uyku ve uyku düzeni, etkili ve verimli okuma becerisi, günlük temel çalışma adımları sınıf içi etkinliklere katılma, okul dönüşü akşam, ders çalışmayı etkileyen faktörler, ders çalışma stratejileri, gibi başlıklar altında verilenler dikkat çekici. Kitabın önsözü Cihat Şener tarafından yazılmış.
SÜZÜLEN SÖZLER
Kuşaktan kuşağa, nesilden nesile: Süzülen Sözler..Kitabın tam adı bu. Mehmet Çetin ve Kadir Karahan birlikte hazırlamışlar. 72 sayfalık kitap içinde ünlü-özlü sözler imzalarıyla birlikte bulunuyor. Bunlardan birkaçı:
_Yarasanın gözü kamaşacak diye, güneş kendisini gizlemez (Mevlana),
-Ben hayatımın hiçbir anında karamsarlık nedir tanımadım (Atatürk)
MEKTUPLAR:
Sayın İsa Kayacan, değerli hocam; Lütfedip bizim sıradan diyebileceğimiz kitaplarımızı köşenize taşıma teveccühünde bulunmuşsunuz. İlginize teşekkür ederim. (Mehmet Çetin, Bucak, 08.07.2009)
Değerli hocam, sayın İsa Kayacan; Yukarıdaki şiirimi zatı-âlinize armağan ettikten sonra, affınıza sığınarak şiirde bir sıkıntımı dile getirmek istiyorum: Bazı edebiyatçılarımızın ölçülü şiirlere mezar kazmasını yüreğime sığdıramıyorum.
-Arş-ür Rahmanın Arş-ı değilim/Şiirde ölçüye karşı değilim/Heceye seksenlik mezar kazarsan/Doksanlık boyumla yatamam ki (Ali Bozkurt-Ankara, 07.07.2009)
GÜNÜN HABERİ: Burdur Kültür ve Turizm Müdürlüğü, İl Halk Kütüphanesi Müdürlüğü’nce “46. Kütüphane Haftası” çerçevesinde düzenlenen: Prof. Dr. İsa Kayacan’ın yönettiği “Şair - yazarlık ve okuma kültürümüz” konulu ve konuşmacı olarak; Asuman Şenel, Gülbahar Ünlü, Hasan Konu, Kâmile Yılmaz, Halil Erdem ve Azime Korkmazgil’in katıldığı açık oturum: 31.03.2010 tarihinde Burdur’da gerçekleştirildi. ***
Türk Tarihinde işbirlikçiler ve 150’likler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Erdoğan Aslıyüce, yılların kalemi, kalem sahibi. Araştırmacı, yazar.
Merkezi İstanbul’da bulunan “Yesevi Yayıncılık”ın 35 ncisi olarak günyüzü gören, “Türk Tarihinde İşbirlikçiler ve 150’likler” adlı kitap 430 sayfayla yayınlanmış.
Kitabın ilk sayfalarından birinde, “Acı gerçek” başlığı altında verilenler var. Bu sayfadakilerin 2 nci paragrafındaki acı gerçekler, araştırmacı-Yazar Recep Albayrak’ın. “Ethem Bey’in Sürgün Yılları ve Simav Olayları (1919-1948) adlı kitabından alınmış. Acı gerçeklerin ortaya konuluş cümleleri:
_”Kütahya’nın ilçesi Simav’da Kuva-yı Milliyeyi örgütleyen, bundan ötürü Yunan işgal komutanlığında Girit’e sürgüne gönderilen Simav Belediye Başkanı Etrakoğlu Ahmed Efendi şöyle der”:
-“Simav’a Yunan birlikleri girdiğinde bayram yapanlar ile, kurtuluştan sonra Cumhuriyet bayramını kutlayanlar, ne yazık ki aynı kişilerdi. Biz Kuva-yı Milliyeciler ise kurtuluştan sonra görevimizi yapmanın huzuru ile köşemize çekildik. Meydan gene onlara, yani işbirlikçilere kaldı”.
Yedi bölümlük kitap içindekilerden öğreniyoruz ki; İşbirlikçilerin sayısı fazla. Bunlardan; Kayseri’de iki hain, iki yüzlülük, 31 Mart vak’ası ihaneti, Selanik’i tek mermi atmadan teslim eden hain, Mondros sonrası, Ahrar Partisi, Kürt Teali Cemiyeti, Hainleri belirleme, 150’likler listesi, 150’likler, Çakır Efe ile Aznavur, Ali Kemal’in torunu olmak.
Beşinci bölümde 150’liklerin listesinden ve sıralamasından sözediliyor.
Burada; 150’liklerin sıralaması ara başlıklar ve isimler olarak veriliyor.
1-Vahideddin’in mahiyeti (8 kişi), 2-Kuva-yı inzibatiye dahil kabine azaları (6 kişi), 3-Sevr Muahedesini imzalayan heyet-i murahhasa (3 kişi), 4-Kuva-yı inzibatiye’ye dahil olanlar (7 kişi) 5-Mülkiye ve askeriyeden (32 kişi), 6-Ethem ve avanesi (9 kişi), 7-Çerkez kongresine murahhas olarak iştirak edenler (18 kişi), 8- Polisler (13 kişi), 9-Gazeteciler (13 kişi), 10-Diğer eşhas (şahıslar) (41 kişi).Sayfa 233’de yeralanlardan iki isim açıklaması (6-7):
6-Yaverandan Erkân’ı Harb Miralay Tahir: Padişah VI.Mehmed Vahideddin’in yaverlerinden Erkan-ı Harb Miralayı (Albayı) Tahir, Yanyalıydı. 1938’de af çıktığında Faransa’nın sahil şehri Marsilya’da yaşıyordu.
7-Seryâver Avni: Padişah VI. Mehmed Vahideddin’in başyaveri Avni, Damad Ferid Hükümetinde Harbiye Nazırlığı da yapmıştı. 1938 affından önce 1935’de, Mısır’ın başkenti Kahire’de öldü.
Sayfa 239’dan “16-Ayân’dan, Şurâyı Devlet Reis-i Esbakı Rıza Tevfik (Bölükbaşı)… Yahya Kemal, Sevr’i imzalayan R. Tevfik için yazdığı hicviyede şöyle demiştir:
Kızmasın kimse Rıza Tevfik’e,
Sevr’i imzalamaya gitti diye.
Çünkü idam olan mahkûmun,
Çektirirler ipini çingeneye..
GÜNÜN HABERİ: Burdur Kültür ve Turizm Müdürlüğü, İl Halk Kütüphanesi Müdürlüğü’nce “46. Kütüphane Haftası” çerçevesinde düzenlenen: Prof. Dr. İsa Kayacan’ın yönettiği “Şair - yazarlık ve okuma kültürümüz” konulu ve konuşmacı olarak; Asuman Şenel, Gülbahar Ünlü, Hasan Konu, Kâmile Yılmaz, Halil Erdem ve Azime Korkmazgil’in katıldığı açık oturum: 31.03.2010 tarihinde Burdur’da gerçekleştirildi. ***
Ankara’dan : Ekin Sanat Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Ankara’da bulunan, Aylık, Ekin Sanat Dergisinin 41, 42 ve 44 ncü sayıları masamda. Aylık edebiyat ve düşünce dergisi “Ekin Sanat”ın kimliğine bakalım önce. Buyurun:
Sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürü: Celal Fil…
Genel yayın yönetmeni: Turgut Koçak, Yazışma adresi: Konur sok. No:10, Kat 4 Kızılay-Ankara.
Bazı yerleşim birimlerimizde temsilcilikleri var “Ekin Sanat”ın.
Başyazının girişinden (s.44); “Dergimizi yeni bir sıçramanın eşiğine getirdik. Bir yandan biçimsel değişikliklere giderken öte yandan da, daha nitelikli bir düzeyi yakalamaya çalışıyoruz”.
Her üç sayıda isim ve imzaları bulunanlardan bazılarının sıralanışı:
-Turgut Koçak, Gülsün Işıldar, Zeliha Demirel, Ahmet Canbaba, İdris Köylü, Remzi Çakın, Bayram Atakul, Nihat Coşkun, Bekir Koçak, Erdal Ayrancı, Ersan Erçelik vd.
Ekin Sanat’ın sayfaları şiir ve denemelerle şekillenmiş. Söyleşiler de dikkat çekiyor.
Gülsün Işıldar’ın (s.44) “İğde kokusunda elenen zaman” adlı, başlıklı şiirinden bir bölüm alalım bu arada. Buyurun:
Kar altında beklemiş başaklar,
Boy veriyordu,
Ebruliler yüklenmişti,
Saydam kanatlarıma,
Tül ömürlü.
Ekin Sanat’ın 41 nci sayısının 26 ncı sayfasında yeralan Bayram Atakul imzalı “Bozkırda gece” adlı başlıklı şiirin bir bölümü de şöyle:
Sazın teliyle anlatabilseydim seni,
Yıldızlı bir bozkır gecesinde,
Hayallere yaslayıp sırtımı,
Kavuşsaydı sazın teli mızrabına,
Sevdiğiyle öpüşür gibi,
Sonbaharda ağaçlar çiçek açar,
Yıldızlar şıkır şıkır oynardı.
ACI DİLDE TUTSAK (Ahmet Canbaba)
Toprakta öpüşen kan,
Yüze ağlayan ayna,
Çığlık kesilen dudak,
Bir baykuş yem,
Şahine kurulmuş pusu.
GÜNÜN HABERİ: Burdur Kültür ve Turizm Müdürlüğü, İl Halk Kütüphanesi Müdürlüğü’nce “46. Kütüphane Haftası” çerçevesinde düzenlenen: Prof. Dr. İsa Kayacan’ın yönettiği “Şair - yazarlık ve okuma kültürümüz” konulu ve konuşmacı olarak; Asuman Şenel, Gülbahar Ünlü, Hasan Konu, Kâmile Yılmaz, Halil Erdem ve Azime Korkmazgil’in katıldığı açık oturum: 31.03.2010 tarihinde Burdur’da gerçekleştirildi. ***
Aşık Ali Anbarcı’nın yeni şiirlerinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Adana’dan seslenen Aşık Ali Anbarcı’nın bir demet yeni şiiri geldi geçenlerde. Gazetelerdeki, “Şiir Dünyası” ve “Mısraların Dili” adlı köşelerimde, önce İsa Kayacan, sonra Kaya Burdurlugil ve İshak Tefennili imzalı sütunlarıma veda ettiğim için, bana toplu gelen şiirlerin tümünü yayınlama olanağım bulunmadığı için, toplu bir değerlendirme, genelleme yaparak, yayıncılık görevimi yerine getirmek istiyorum artık:
Aşık Ali Anbarcı, Adana ilimiz merkezinden seslenirken, şiirlerindeki konu zenginliğini ve bolluğunu gözlerimiz önüne seriyor. Hemen hemen her konu üzerindeki duyguları mısralara dökülüyor, şiirleşip bize ulaşıyor. Bu alandaki başarılarını kabul etmeli ve alkışlamalıyız efendim.
Aşık Ali Anbarcı’nın 20’ye yakın şiiri var masamda yenilerde gelenler olarak sıralanan. Bunların “Oğuz boyları” adlı olanından:
Yüce Türk milletinin aslanları,
Oğuz boylarından soyumuz bizim.
Adaletin barışın kaplanları,
Oğuz boylarından huyumuz bizim.
Sonraki şiirlerin bazılarının başlıkları şöyle sıralanmakta: Mehmetçiğim, Avşarın emmiler, Milli piyango, hatır gönül, Atam Türk ben de Türküm, Vatandaşım, Şehitler, Gülme Ramazan, Dost bulamadım, Kumar, Atatürk, Uyar milletim, Dağlar, Türkiye, Şanlı bayrağım vd. “Şanlı bayrağım” adlı, başlıklı şiirden:
Vatanım milletim, şanlı bayrağım,
Size feda olsun bu tatlı canım,
Mahşere dek süzül gurur kaynağım
Size feda olsun bu tatlı canım.
Bir halk ozanı olan Aşık Ali Anbarcı, halkın içinden gelen, onların duygularını anlatan, mısralara döken, sayfalara aktaran hizmetleriyle önemli ve kalıcı çalışmaların altına imza atmaktadır. Öteki şiirlerinden:
TÜRKİYE
Futboluyla, folkloruyla,
En öndesin, Türkiye, Türkiye,
Bayrağıyla, sancağıyla,
En öndesin, Türkiye, Türkiye…
ŞEHİTLER
Kimi Adanalı, kimi Urfalı,
Şehitler özüme ateş düşürdü,
Kimi Malatyalı, kimi Konyalı,
Şehitler özüme ateş düşürdü.
GÜNÜN HABERİ: Burdur Kültür ve Turizm Müdürlüğü, İl Halk Kütüphanesi Müdürlüğü’nce “46. Kütüphane Haftası” çerçevesinde düzenlenen: Prof. Dr. İsa Kayacan’ın yönettiği “Şair - yazarlık ve okuma kültürümüz” konulu ve konuşmacı olarak; Asuman Şenel, Gülbahar Ünlü, Hasan Konu, Kâmile Yılmaz, Halil Erdem ve Azime Korkmazgil’in katıldığı açık oturum: 31.03.2010 tarihinde Burdur’da gerçekleştirildi. ***
Fuat Gürsoy’un şiirlerinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Gazetelerdeki “Şiir Dünyası” ve “Mısraların Dili” adlı köşelerimde, önce (yıllarca) İsa Kayacan, sonra Kaya Burdurlugil ve İshak Tefennili imzalarıyla sütunlarımda yayınladığım şiirlerle ilgili toplu yayın çalışmalarımı durdurdum. Yani veda ettim.
Ama bana gelen şiirlerin toplu değerlendirilişini, kısa örneklerle veriliş çalışmalarımı, yayınlarımı sürdürüyorum.
Aydın ilimiz merkezinden Fuat Gürsoy arkadaşımızın toplu şiirleri geldi geçenlerde. Antoloji. Com’da yeralan şiirlerinden çıktı alarak göndermiş Fuat Bey. 50’ye yakın şiir vardı burada. Bunlardan bazı örnekler vererek devam etmek istiyorum efendim:
CENNET GİBİ
Cennet gibi Aydın, güzel diyârdır,
Aydın’da yaşayanlar bahtiyardır,
Kalbimde, gönlümde her zaman yardır,
Cennet gibi Aydın, güzel bir diyârdır.
Fuat Gürsoy, mısralarını oluştururken, konu seçiminde zorluk çekmeyen bir şansa sahip şairlerimizden. Şiirlerinin genel yapısında ise, anlatım rahatlığı göze çarpıyor, dikkat çekiyor.
“Allah” adlı iki mısralık şiiri: Allah bu göklerin yerin nurudur/İşte dünyadaki hakikat budur.
Sonraki Fuat Gürsoy şiirlerinden bazıları; Dünya, Emelim, Gölgemiz kalır, İnsan, İlk gün, Kaderin, Kadın, Kar yağıyor, Resmini güneşe kazıyacağım, Saadet, Seni çok seviyorum, Sevdiğim kadın, Yer yok mu aşka?, başlıklarıyla karşımıza çıkıyor. Bunlardan “Kadın” adlı başlıklı şiirden:
Her yerde, her zaman sensin,
Unutulmaz adın, kadın,
Sensiz hayat anlamsızdır,
Dilimdedir adın, kadın,
AŞKIMIN GÜLÜ’NDEN
Sen aşkımın gülü, ben bülbülüyüm,
Merhaba, gel boynu bükük sümbülüm,
Dünüm, bugünümsün, sensin her günüm,
Sen aşkımın gülü, ben bülbülüyüm..
GÜNÜN HABERİ: Burdur Kültür ve Turizm Müdürlüğü, İl Halk Kütüphanesi Müdürlüğü’nce “46. Kütüphane Haftası” çerçevesinde düzenlenen: Prof. Dr. İsa Kayacan’ın yönettiği “Şair - yazarlık ve okuma kültürümüz” konulu ve konuşmacı olarak; Asuman Şenel, Gülbahar Ünlü, Hasan Konu, Kâmile Yılmaz, Halil Erdem ve Azime Korkmazgil’in katıldığı açık oturum: 31.03.2010 tarihinde Burdur’da gerçekleştirildi.