6 Temmuz 2010 Salı

Kâmile Yılmaz’dan: Burçak Tarlası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kâmile Yılmaz bir eğitimci. Yazdıkları, yayınladıkları takdir görüyor, alkışlanıyor. Kamile hoca Burdur ilimize bağlı Çavdır ilçemizden. Yani hemşehrim. Yenilerde bir kitabı daha geldi. Adı: Burçak Tarlası. Antalya Kadın Danışma-Dayanışma Derneği yayını olarak günyüzü görmüş. Kâmile hocanın öyküleri var sayfalarda.
Leyla Kıyafet’in kitap ve Kamile Yılmaz’la ilgili görüşleri 3 ncü sayfada yer alıyor. 6 ncı sayfada “önyazı” başlığıyla verilenler başlıyor. Buranın bir yerinde:
-“Kadınların durumu, ülkemizin bölgelerine göre değişir. Ülkemizin batısında, güneyinde kadın biraz daha özgür yaşama kavuşabilmişken, Orta Anadolu, Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu’da daha çok baskı altındadır... Geleneksel kadın-erkek ilişkilerini ters yüz etmek, egemen ideolojinin kadına yönelik ayrımcılığını ortadan kaldırmak gerekmektedir” deniliyor.
Her öykünün üzerine, özlü bir söz konulmuş. Sayfa 9’da başlayan Okaliptüs’ün üzerine, Elbert Hubbart’ın, ”Yaşamda yapabileceğimiz en büyük yanlış, sürekli olarak yanlış yapacağımızdan korkmaktır” sözü yerleştirilmiş.
Kamile Yılmaz hoca, öyküler hakkında bilgi verirken; ”Okuyacağınız öyküler, şiddet gören kadınların bire bir anlattıklarıdır. Hiçbir sözcüğünü değiştirmeden yazdım. Yalnızca adlarını değiştirdim. Yazarken zaman zaman gerildim, üzüldüm, ağladım çoğu kez. Dayanamayıp yazmayı bıraktığım anlar oldu. Sık sık kendimi onların yerine koydum, acılarını yüreğimde duydum” diyor, söylemeye devam ediyor.
Öykülerin bir girişi var. Kamile hoca, konuştuğu kadınla görüşmelerinden, tespitlerinden yola çıkarak, ilk görüntüyü tespit ediyor. Sonra konuştuğu-röportaj yaptığı kadının anlatımlarına yer veriyor. Sonunda, birkaç cümleyle yorum getirerek bağlıyor.
Sayfa 44’deki “Biber” başlığı altında verilenlerden: Gözleri kocamandı, düşlerindeki sevgi, evlilik, birliktelik gibi şeyler yıkılıp gitmiş, onu da şaşkına çevirmişti.
-“18 yaşında, ilkokul mezunuyum. Tecavüzcümle beş yıl önce evlendirildim. Kocam 29 yaşında, ortaokul mezunu, işçi. Kuaförde çalışıyorum... İlk bir yıl sevdiğini sandım. Huzursuzluk arttı. Ona dokunduğumda bağırıp, çağırıyordu. Annem beni korumuyor, dayak yediğimde seyrediyordu...”
Burçak Tarlası kitabını okurken, türkülerimizden “Burçak Tarlası” adlı olanını hatırladım. Burçak Tarlasında gelin olmanın zorluğu anlatılırken, burçak ekene bedduaların sıralanışı boşuna değilmiş, diye düşündüm. Kamile Yılmaz hocamızı kutladım, tebriklerimi, saygılarımı sundum. Toplumumuzun yıllardır kanayan ama bir türlü kan akışının durdurulamadığı yarası üzerinden yeniden, bir başka bakış açısıyla yürümüş, mola vermiş, sayfalara aktarmaya çalışmış. Ellerin dert görmesin, kalemin hep yazsın hocam. ***
Afyonkarahisar’dan:
Anadolu RC Life Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergilerimiz, gazetelerimiz, bültenlerimiz, getirdikleriyle biliniyor, takdir ve alkış topluyorlar veya unutulup gidiyorlar.
Afyonkarahisar ilimiz merkezinde, aylık yayınlanan, ansiklopedik kültür, sanat, magazin, aktüalite dergisinin Nisan 2010 ayına ait 44 ncü sayısı, yine Sevinç Atan tarafından bana ulaştırıldı. Teşekkürlerimi sunarak, sözlerime devam etmek istiyorum efendim:
48 büyük boy, pırıl pırıl baskılı, bol fotoğraflı bir dergi Anadolu RC Life. Sahibi, genel yayın yönetmeni ve sorumlu yazı işleri müdürü: Rüştü Okyar, Bahadır, Ali İhsan, A.Kadir, Nur Okyar isimlerinin değişik görevleri ve sorumlulukları var dergi yayımında. Ayrıca Ali Akçeken, Engin Çır, Mustafa Gerçekçi imzalarının da derginin yayımında katkıları büyük.
Rüştü Okyar, başyazısıyla dikkat çekiyor. Antalya’daki şiir coşkusundan, beste yarışmalarının start alışından, Samsun’daki musiki rüzgarından söz ediliyor. Anılardaki Afyonkarahisar başlığı altında verilenler, Ali Akçeken’in düzenlediği şiir sayfaları bizimle, okuruyla selamlaşıyor. Bazı başlıklar verelim bu arada:
-Hem sesiyle,hem de besteleriyle farklı bir sanatçı: Pınar Balkır, Keçiboynuzunu Türkiye’ye sevdiren firma Köylüoğlu Ticaret: Bahattin Uslu, Bestekar Engin Çır’ın eserleri Samsun’da seslendirildi, Karadeniz’den Türk Müziğine bir yıldız daha geliyor: Beste Köprülüoğlu.
Sayfa 37 de başlayan, ”Sevinç Atan’la sanata dair: Gökten yağmur değil sevgiler yağsın; Bilge Özgen. Üç sayfalık bir röportaj. Bilge Özgen’in bestelerinden bir kaçı: Dediler, zamanla hep azalırmış sevgiler/Gökten yağmur değil sevgiler yağsın/Arıyı çiçekte dalda sevelim/Ben bir küçücük sevdalı kuştum vd.
Sevinç Atan, şiirleriyle, röportajlarıyla dikkat çekmeye devam ederken, bestelenecek şiirlerin seçimindeki ustalığını da hemen gösterebilen bir şaire arkadaşımız.
Bilge Özgen’in; 30 Mart 1935 tarihinde Viranşehir ‘de doğduğunu, Ankara Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulundan mezun olduğunu, değişik liselerde öğretmenlik yaptığını, Samsun’da Türk müziği adına çok emek verdiğini, 1983 yılında TRT Ankara Radyosuna (yetişmiş sanatçı sınavına kazanarak) intisap ettiğini öğreniyoruz. Bilge Özgen hocanın, ”TRT bize çok şey vermiştir” diyerek, vefa örneği gösterdiğini de tebrik ve saygılarımızla naklediyoruz.
Ali Akçeken’in “Şiir köşesi” iki sayfadaki değişik imzaların şiirleriyle karşımıza çıkıyor. Buradan, Ali Akçeken imzalı 5 ayrı dörtlükten oluşan “Kahır” adlı şiirden: Yaşamak kahreder senden uzakta/Gönül paramparça, beden eriyor/Karanlık bir çift göz bekler tuzakta/Ayak o meçhule doğru yürüyor... ***
Mustafa Berçin’in
yayın dünyası genişliyor
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şairlerimiz, yazarlarımız “ilk” kitaplarından sonra, yayın dünyamızdaki ayak sesleriyle, yürüyüş mesafe uzunluğuyla dikkat çekmeye başlarlar.
Mustafa Berçin, Çanakkale ilimiz merkezinden seslenerek, yazdığı şiirleriyle, hikâyeleriyle dikkat çekmeye başlayan isim ve imzalarımızın başında geliyor.
O’nu ilk önce, Çanakkale’de gerçekleştirdiği şiir etkinliğiyle tanıdık. Sonra “Oğlum giderken” adlı şiir kitabıyla karşımıza çıktı.
Sanat ve edebiyat dünyamıza, genelde şiirleriyle adım atanların pek çoğunda olduğu gibi, bu isim ve imza sahipleri giderek, edebiyatımızın diğer türleri üzerindeki çalışmalarıyla, yayınlarıyla, karşımıza çıkıyorlar.
Mustafa Berçin bu kez hecevezni tarzındaki, türündeki şiirlerinin sonunda, daha doğrusu ikinci bölümüne hikayelerini ekleyerek, hikaye türündeki anlatımlarının da bulunduğunu bizlere hatırlattı. Dileriz, bundan sonraki yayınlarında, deneme, roman veya başka türdeki yazılarıyla, anlatımlarıyla bizimle selamlaşır.
Mustafa Berçin, sevgiyi bir tutam olarak eline alıp, büyütüp dallarıyla gönlüne sığmayan bir anlayışla yola çıkıyor. “Yüreğine sevda düşmeye görsün” başlığı altında verdikleriyle; ”Bastığın yerleri bilmez gezersin/Yüreğine sevda düşmeye görsün/Uzanırsın, imkansızı istersin” diye devam ederken, yüreklere düşen sevginin mana ve önemi üzerinde durur,günlerce,haftalarca.. Hatta aylarca.
Mustafa Barçin yüreğindeki sevginin büyüklüğünü anlatmak için, gayret içindedir. Rüyalar görür uzun uzun. Aklına takılanlar üzerinde durur mola vermeden. Sonuçlarını görmek ister. Ava gider, babasından gelen mektuplar üzerinde durur, inceler. Babasının nasihatlarını mısralaştırır. Onlardaki tavsiyeler önemlidir, anlamlıdır:
-“Alın terin olsun yediğin aşta/Helâli haramı gözet her işte/Huzur sıcak evde çocukta eşte/Başka yerde sefa sürme sen oğlum”...
Kendini arar zaman kaybetmeden. Osman ağalarla selamlaşır. Sayın bakanlara söyleyecekleri vardır içten, samimi. Tılsımın bozulmasıyla karamsarlığa kapılmaz, yoluna devam eder durmaksızın. Türk olmanın huzur ve gururuyla yaşar Mustafa Berçin. Burada;
-“Ayyıldızlı bayrağıma sevgiyle/Kanı kaynayarak baksa ögüyle/Gelse kalpağıyla ya da börküyle/Türk diye bağrıma basarım onu” derken, başı yükseklerdedir alabildiğince.
İkinci kitabının ikinci bölümü çıkar karşımıza. Burada “Hikayeler” bölüm başlığı vardır. Burada, sele kapılan çocuklardan bahsedilir, köylerimizdeki sade, sakin yaşantılar üzerine eğilerek , “Yaz tatili için köydeyim/Akşama düğün var. Davulcu ve zurnacı coşkun bir şekilde çalıyorlar” diye devam eder anlatım cümleleri.
Buradaki cümlelerde gördüğümüz, sadeliktir, sıcaklıktır, varolan güzellikler bütünlüğüdür. Askerden mektuplar gelir hasret kokan, tertemiz anlatımlar içinde. Bekir pehlivan güreş tutar onuruyla, gururuyla. Bir adım daha atılan adımlar, getirilen seslerin içindekiler sayfalarından okurlarına selâm verir Mustafa Berçin dünyasından.
Hikayeleriyle, gelecek için ümit veren, bundan sonra yazıp yayınlayacaklarıyla kapı aralayan Mustafa Berçin’i kutluyor, yeni yayınlarında geleceğe taşınacak, şiir ve öyküleriyle bizimle birlikte olacağı ümidimi kaydederek, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim. ***
Filiz Bingölçe’den: Süper kadın, süper zor
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Filiz Bingölçe, araştırmacı-yazar. Ankara’dan sesleniyor.
Ekonomi Muhabirleri Derneği’nin, Hollanda Kraliyeti Büyükelçiliği’nin Alt-Üst Yayınevi’nin imzalarının bulunduğu, büyük boy 152 sayfayla şekillenen bir kitap.
Tam adı: Türkiye’de kadına yönelik ekonomik şiddet; Süper kadın, süper zor..
Hazırlayan: Filiz Bingölçe. 2010 yılının ilk ayında günyüzü gören kitap, Ekonomi Muhabirleri Derneği adına yayınlanmış, EMD Genel Başkanı Özlem Doğaner’in bir önsözü var ilk sayfalardan birinde. Bir yerinde. Özlem Doğaner;
-“Son yıllarda kadın, aldığı eğitimin de etkisiyle hayatın her kademesinde boy göstermeye başladı. Tabii tek neden eğitim değil. Art arda yaşanan krizlerle birlikte, erkek çalışır, kadın çocuklara bakar inanışı da kırıldı”diyor.
Kitabın, Hollanda Başkonsolosluğu Matra/ KAP programının desteğiyle günyüzü gördüğünü de kaydedelim.
Kitabın Filiz Bingölçe imzasıyla uzunca bir sunuşu var. Buradan aldığımız cümlelerden: ”Çalışmaya katılan kadınların 28’i evli,13’ü bekar, 8’i boşanmış,6’sı ise eşinin ölümü nedeniyle dul yaşayan kadınlar oldu. Kadınların 3’ünün okuma yazması yok”...
Sayfa 68.Görüşme no: 21,Tarih: Temmuz 2009, yer: Adana. 27 yaşında, İlkokul mezunu dul, iki çocuklu, çocuk bakıcısı, Demet. Giriş:
-Demet İmam nikahı ile bir evlilik yapmış, iki çocuğuyla eşinden ayrılmış, zor koşullar altında yaşam mücadelesi veriyor. Cevaplarından:
-Türkiye’de yaşıyorsan, bu Adana’dır. İstanbul’dur hiç farketmez, hele kadınsan, belli bir diploma sahibi değilsen, okumamışsan, iş aramaya gittiğin zaman ilk başta kötü gözle bakıyorlar. Ondan sonra işe girsen bile olmuyor, tutturamıyorsun.
Sayfa 108.Görüşme no:36, Eylül 2009, Ankara.27 yaşında, ilkokul mezunu, dul, çantacı-pazarlamacı: Feride. Boşanmasının ardından atıldığı çalışma hayatında kapıdan kapıya pazarlamacılık yaparak geçimini sağlıyor. Erkek müşterilerin kendisini suistimal etmek istediklerini belirtiyor.
Cevaplarından: Küçük yaşta bir evlilik geçirdim, onaltı yaşında evlendim. Babam hasta olduğu için amcamlara gezmeye gitmiştim, orda gördüler beğendiler. Erzurum’a gelin gittim. Üç yıl evli kaldım. Ankara’ya geldiğimde çok sıkıntı yaşadım, annemlerle de problemlerim oldu. İlk başta ailemle yaşamaya başladım, annem bana biraz baskı yaptı. ***
Zeynep Yalçınkaya’dan: İçimdeki Kelebek
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Fethiye ilçemiz, güneyin kültür merkezi. Burada yaşayan şair, yazar ve araştırmacı arkadaşlarımız birbiri ardına yayınladıkları kitaplarıyla dikkat çekmeye devam ediyorlar.
Yenilerde bir şiir kitabı daha geldi Fethiye’den. Zeynep Yalçınkaya hocanın “İçimdeki Kelebek” adlı şiir kitabıydı bu. Zeynep hocayla, daha doğrusu önceki yayınlarıyla ilgili yazılanlardan kısa kısa alıntılar yapılmış. Ünal Şöhret Dirlik, İsa Kayacan, Abdülkadir Güler imzaları var bu sayfalarda.
Ünal şöhret Dirlik hoca, Zeynep Yalçınkaya’nın yeni kitabı ve Zeynep hanımla ilgili duygularını yerleştirmiş ilgili sayfaya. Kitap bana Ramazan Yalçınkaya tarafından gönderilmiş. 15 Mayıs 2009 tarihinde vefatla aramızdan ayrılan Zeynep Yalçınkaya’nın (Yakını olsa gerek) diye düşündüm, vefanın böylesi karşısında şapka çıkardım.
Kitabın ilk şiiri “Bırakma Ellerimi” adıyla karşımıza çıkıyor. Bir bölümü bu şiirin:
-Mevsim bahar biliyorsun,
Terk etme; kış etme bu canım mevsimi,
Kar yağacak gidersen bu sıcacık evrene,
Sensiz üşüyeceğim,
Gitme gel,ne olur,
Bırakma ellerimi...
Rahmetli Zeynep Yalçınkaya’nın şiirlerde, sevgi dostluk arayışı, mutluluk gibi önemli insani özelliklerin belirtileri vardır. Cananım, seni arıyorum, anılarda, akşamlarda adlı şiirler, vermek istediğimiz örneklerin mısralar bütünlüğü olarak karşımıza çıkmaktadır. Sayfa 40’daki “Garip Emir”adlı şiir;
-İkinci bir ayakkabım olmadan,
İflas etti ayaklarım.
Fakir bir kulum diye Tanrı,
Emretti, kafamın üstünde yürümeyi.
Zeynep Yalçınkaya: 03 Mart 1948 tarihinde Seydiler köyünde doğdu. Bursa Kız Öğretmen Okulundan mezun oldu. “Merhaba Sevgi (1999)”, ”Günaydın çocuklar (2008)”adlı kitaplarını yayınladı. 15 Mayıs 2009 tarihinde vefatla aramızdan ayrıldı. ***
Aşk konulu
Azerbaycan halk hikâyelerinin şiirsel yapısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Azerbaycan’ın ünlü bilim adamı, folklor araştırmacısı, tahlil uzmanlarından Prof. Dr. Muarrem Caferli’nin yeni, yepyeni araştırma ve incelemelerinden, tahlilleriyle sayfalara aktarıp, kitaplaştırdığı bir yayındı. Adı:
-Aşk konulu Azerbaycan halk hikâyelerinin şiirsel yapısı. (Azerbaycan mehebbet destanlarının poetikası).Azerbaycan Türkçesinden Türkiye Türkçesine aktaran Doç. Dr. Mustafa Sever.
Merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajans yayınları arasında 240 sayfayla günyüzü görmüş. Kitabın bilimsel redaktörü: Prof. Dr. İsrafil Abbaslı, İnceleyici ve baskıya hazırlayanlar: Prof. Dr. Behlül Abdulla, Prof. Dr. Muharrem Kasımlı, Nail Tan, Hayrettin İvgin, M.Sabri Koz.
Sunuş, Nail Tan, Hayrettin İvgin, M.Sabri Koz imzalarının taşıyıcısı. Giriş bölümü var, arkasından birinci bölüm başlıyor. Buradan birkaç cümle: “Azerbaycan muhabbet destanları, bir destan hadisesi olarak epik folklorun poetik sisteminde özel öneme sahiptir. Folklorun ister epik, isterse lirk kolları, bütün hallerde milletin algılayışının, kavrayışının gerçekleşme biçimleridir”
Birinci bölüm: Aşk konulu halk hikâyelerinin (Muhabbet destanlarının) kuruluşu, ikinci bölümde: Tipler sistemi, Üçüncü bölümde; Halk hikayesi şiiri ve şiirsel üslup özellikleri, poetik figürler, güzellemeler yeralıyor, veriliyor. Sayfa 211’den:
Kerem ile Aslı Destanında da Kerem’in Aslı’nın yüzünde gördüğü güzellik işaretlerinden biri yine bendir:
-Bedir yüzlü gül cemallı,
Yâr beni sevdaya saldı!
Gamzesinde çifte haldı (benli)
Yâr beni sevdaya saldı!...
Aşığın sevgilisinde arayıp gördüğü ikinci güzellik işareti, kaşla ilgilidir. Söz gelimi yine Tahir ile Zühre destanında Suna hanım, Zühre hanıma, onun hakkında şöyle der:
-Dalar başı, kış oluptur,
Kaşın göze tuş oluptur,
O bize kardaş oluptur,
Saz iyesi, yarın geldi.

Hiç yorum yok: