27 Ağustos 2010 Cuma

Burdur merkez ve Tefenni’den birer haber
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Hep diyoruz ya… Hani klasik haline gelmek üzere ya..Burdur merkez ve ilçelerinden gelen haberler karşısında seviniyor, üzülüyor veya yorum yaparken “tıkanıp” kalıyorum. İki haber var Burdur gazetelerinde yeralan. İkisi de sevindirici. Bunlar sırasıyla şöyle karşımıza çıkıyor efendim:
YILDIZ-DÜNYA MARKASI
Burdur ilimiz merkezinde faaliyet gösteren “Yıldız Silah Sanayi Fabrikası” ürettikleriyle göz dolduruyor. Önce ülkemizde, sonra dünya genelinde marka oluşunu sevinç ve gururla karşılıyoruz. Bu kuruluşumuzun yönetim kurulu Başkanı Adem Kuzu’nun, genç, dinamik görünümüyle onlarca başarının altına imza atacağını, yıllar önce kendisiyle “Av-Doğa” Dergisi için yaptığım röportaj sırasında hissetmiştim.
Çağdaş Burdur Gazetesinin 1725 nci sayısında, H. İbrahim Kara imzalı bir haber vardı, “Yıldız silah sanayi, Dünya markası oldu” başlıklı. (Ses-15 Gazetesi. 04.08.2010) – Yenigün Gazetesi, S.17098) Buradan:
Burdur Organize Sanayi Bölgesi’nde faaliyet gösteren, Yıldız Silah Sanayi Fabrikası, İngiltere’de katıldığı yarışmada “2010 yılının en iyi tüfeği ödülü”nü kazandı.
Bu ödül, Yıldız Silah Sanayi Fabrikasında üretilen SPZME 410 modeli tüfekle geldi.
Ödülünü İngiltere’nin Manchester kentinde düzenlenen törende alan Yıldız Silah Sanayi Yönetim Kurulu Başkanı Adem Kuzu; “Bir Türk firması olarak bu ödülü almış olmanın gururu içindeyiz” diyor ve; “Aldığımız bu ödül, bizim kalite anlayışımızı ve firma istikrarımızı göstermektedir” diye de ilave bulunuyor.
Yarışmaya, Dünya markası olan Browning, Baretta, Perazzi, Franchi dahil pek çok ünlü firmanın katılması, Türk Firmasının “The Shooting Industry Awards Best Of The Best 2010” logosunu alması mutluluğumuzu, gururumuzu yükseklere taşıması bakımından önem taşıyor. (Burdur Ticaret ve Sanayi Odasından Yıldız Silaha “Başarı Tebriki” belgesi verildi. Yenigün Gazetesi, 09.08.2010) Tebriklerimi sunuyorum efendim..
TEFENNİ’NİN SÜTSESİ BURDUR’DA
Tefenni ilçesi, Burdur’un en eski yerleşim yerlerinden. En eski ‘kaza’larından. Tefenni ekonomisinin yüzde 70’i hayvancılık ve tarıma dayanıyor. Bu ilçemizde, “Tefenni Süt Gıda Şirketi” adıyla faaliyet gösteren fabrika, Burdur merkezde bir satış mağazası açtı. Konuyla ilgili haber, Bucak ilçemizde günlük yayınlanan “Ses-15” Gazetesinin 04 Ağustos 2010 tarihli sayısında yeraldı. Açılış haberi ve görüntüleri vardı gazete sayfasında, haber bütünlüğünde (Burdur Gazetesi S.18751- Yenigün Gazetesi S.17098- Burdurlu’nun Sesi Gazetesi 04.08.2010)
Duaların ardından mağazanın açılış kurdelesini Belediye Başkanı Sebahattin Akkaya ile Milletvekili Ramazan Kerim Özkan birlikte kesiyor. Ürünlerini tadına bakan davetliler, gezdikleri satış mağazasına da tam not vermişler.
Süt yoğurt, beyaz, kaşar ve köy peynirleri ile tereyağ gibi süt ürünlerini “Sütsesi” markasıyla tüketicinin beğenisine sunan Tefenni Süt Gıda Yönetim Kurulu Başkanı Talip Gencer, ilk etapta Tefenni bölgesi, Çavdır, Gölhisar, Altınyayla ve Korkuteli’nin ana bölgeleri olduğunu belirtiyor. Ülke çapında marka olmayı hedeflediklerini de sözlerine ekliyor. Sütsesi, 1991 yılında faaliyete geçmiş. Ankara’dan Tefenni’ye (bu arada Ece Köyü’ne de) selamlar, sevgi ve saygılar efendim. ***
Ümit Fehmi Sorgunlu’da sonsuzluğa uğurlandı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
1961 yılında Ankara’ya geldiğimde önce Ankara’daki sanat-edebiyat çevreleriyle tanışma, merhaba demenin gayreti içine girdim.
Yıllar geçti, 1965 kesitinden sonra, Anadolu Basını içindeki şair ve yazarlarla ilişkilerimin artışını gözlemeye başladım. 1970’li yılların ortalarında, Kayseri Hakimiyet Gazetesinde imza olarak tanıdığım arkadaşlarımın içinde Ümit Fehmi Sorgunlu imzası da vardı. Yıllarca günlük yazdığım Kayseri gazeteleri yayıncılığı içinde, Ümit Fehmi Sorgunlu’nun düzenlediği sanat sayfaları, edebi yazılar, şiirlerle arkadaşlığımız, dostluğumuz gelişti, pekişti. Bir kaç toplantıda yan yana, yüzyüze geldik. Yılların çok şey alıp götürdüğünü O da, bende ifade etti, ettim.
Kayseri’de yayınlanan Erciyes, aylık fikir ve sanat dergisinin 392 nci sayısıyla, yine Kayseri’de yayınlanan kültür dergisi “Yeniden Diriliş”in 67 nci sayısında özel sayı ve kapaklarda Ümit Fehmi Sorgunlu’nun 26.06.2010 tarihinde vefat ettiği haberleri yeralıyordu. Bu haberler beni üzdü ve yılların gerilerine götürdü. Ümit Fehmi Sorgunlu:1949 yılında Kayseri’de doğdu. Sanat hayatına 1968 yılında şiirle başladı. Şiirleri önce mahalli gazetelerde, sonra ulusal gazetelerde yayınlandı. 1972 yılında “Onlar” adlı şiir antolojisinde yeraldı. Daha sonraları bir yayınevi kurarak Meçhuller (Hikâye) ve Adımlar (şiir)antolojilerini hazırladı. 1976 yılında “Doğuş” adlı edebiyat dergisini yayınladı. 1995 yılında “Öncü” Edebiyat, kültür ve sanat dergisinin sanat yönetmenliğini yaptı. Akın Günlük ve Hakimiyet gazetelerinde “Divit Sanat” adında bir kültür sanat eki hazırladı. Radyo ve Televizyonlarda programlar hazırlayıp sundu.
Ümit Fehmi Sorgunlu çalışmalarını sürdürürken, onlarca ödülün sahibi oldu. Yapı Kredi Bankası yayınları arasında günyüzü gören antolojilerle, İhsan Işık’ın, Abdullah Satoğlu’nun Ahmet Sıvacı’nın, Muhsin İlyas Subaşı’nın hazırladığı antolojilerde biyografisine yer verildi. Ayrıca, Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde Öğr. Gör. Bekir Oğuzbaşaran’ın danışmanlığında, Bekir Yeşilyaprak tarafından hayatı, edebi kişiliği ve hikayeleri üzerine bitirme tezi hazırlandı.
Acılar Nerede Başlar (Hikaye, 1983), Yağmur Yağmıyordu (Hikaye, 1987), Eylül Vurgunu (Hikaye, 1997), Gülün Müjdesi (Hikaye,2005) Tarihten Gelen Ses (Hikaye,2008) Hikayeden Taşan Sözler (Deneme 2010) adlı kitapları yayınlanan Ümit Fehmi Sorgunlu, 26 Haziran 2010 tarihinde saat 15:45’de yatmakta olduğu evinde hayata gözlerini yumdu. Sorgunlu’nun oğlu Aykut Sorgunlu babasının uzun süredir kolon ve akciğer kanseri tedavisi gördüğünü, son olarak da solunum yetmezliği sonucunda vefat ettiğini söyledi.
Ümit Fehmi Sorgunlu’nun cenazesi 27.06.2010 tarihinde Hunat camiinde kılınan öğle namazının ardından Kayseri Şehir Mezarlığında toprağa verildi.
•Kayseri’nin yetiştirdiği şair-hikayeci, kültür adamı Ümit Fehmi Sorgunlu’nun şahsına münhasır bir yapısı vardı (Alim Gerçel),
•Samimi ve dürüst bir insan, vefalı bir dost ve çalışkan bir yazar olan Ümit Fehmi Sorgunlu’nun 61 yıllık hayatı dolu dolu geçti (Nurkal Kumsuz),
•Ümit Fehmi Sorgunlu da, daha bir çok arkadaşımız dostumuz gibi, bir ideal uğruna gidenlerdendi (Burhanettin Akbaş),
•Ümit Fehmi, eserlerine yansıttığı o sağlam duruşu, herkese dostça bakışı, iddiasını ortaya koyarken bakışlarının zaaflarından faydalanmayı düşünmeyen hasbiliği ile kalacaktır (Muhsin İlyas Subaşı),
•O, Kayseri’nin “Delikanlı” hikayecisi, merkezin taşralı sayıp dudak büktüğü “Berceste”nin abisiydi (Özcan Ünlü)
•Ümit Fehmi Sorgunlu, mütevazi bir insan, iyi bir dost ve iyi bir yazardı. (İsmail Özmel)
•Ümit ağabey dergi yayınlamanın, bütün zorluklarına talip olmuş, kararlılıkla yoluna devam ediyordu (Hüzeyme Yeşim Koçak),
•Ümit Fehmi Sorgunlu, sessiz ve sakin tavrıyla, edebiyat dünyamızın başarılı bir kalemi, gönül dünyamızın sıcak bakışlı bir dostuydu (İsa Kayacan)
•Acımasız hastalığı ayak sürüdü/Edebiyat ufkunu duman bürüdü/26 Haziran 2010/Ümit Fehmi Sorgunlu Hakk’a yürüdü (Bekir Oğuzbaşaran) ***
Turgay Algan’ın gündemindeki
gönderi ücretlerim
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Benim için yapılan değerlendirmelerin başında, yazı ve şiirlerini yayınladığım, kitap tanıtımlarını yapıp yayınladığım gazetelerin gönderilmeleri sırasında ödediğim PTT ücretleri, yayınlanan kitaplarımın gönderilişinde ödediğim PTT ücretleri, zaman zaman konuşuldu, dil ucuyla geçiştirilip gitti. Bu konuda araştırmacı, şair-yazar, tahlil uzmanı Mustafa Ceylan bir hesap yaptı, gönderdiklerim için ödediğim PTT ücretleriyle; “İsa Kayacan’ın 8 adet sarayı, 10 adet yatı ve 20’şer katlı 90 adet apartmanı olurdu” diye yazdı.
İzmir’den Turgay Algan’dan bir mektup aldım geçenlerde. Şiirleri de vardı bu mektup içinde. Önce Turgay Algan’ın mektubu üzerine bir göz atalım:
Sayın İsa Kayacan; Akşam eve geldiğimde, eşiğin altından veya posta kutusuna gelen gönderilere baktığımda, çoğunluk sizden gelen dergi, gazeteler olduğunu görüyorum. Kendi kendime söyleniyorum: “İsa Kayacan Türkiye’nin her yerine, milyon kişiye bu kadar dergi, gazete gönderiyor. İyi biliyorum bu posta giderlerini, sayın İsa Kayacan, cebinden ödüyor. Yani, şairler, yazarlar İsa Kayacan’a yük oluyor. Tabi İsa beyde hiçbir karşılık beklemeden sanatseverlere iyilik yapmaktan vazgeçmiyor, yine dergi ve gazete göndermeye devam ediyor.
Ben şöyle düşünüyorum: PTT hesap numarası açsanız. Size, yazı, şiir, mektup gönderen kişiler, şairler, sanatseverler yılda bir kez PTT giderleri için hesabınıza az miktarda da olsa para yatırsalar daha iyi olmaz mı? Aksi takdirde şiir, yazı, mektup göndermeye çekiniyorum, sıkılıyorum. Lütfen içimizin rahat olması için bir PTT hesap numarası açmanızı istiyorum. Hatalı düşünüyorsam özür diliyorum. Sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Çalışmalarınızda başarılar diliyorum (Turgay Algan, İzmir, 12.08.2010)
Not: PTT aracılığıyla gönderdiklerimin sayısı (Ankara’da veya etkinliklerde elden verdiklerim hariç) 45 bin dolayındadır. Bizim arkadaşlarımız hep almalıdırlar! Vermek onların dünyalarında yoktur. Böyle bir sistem işleterek PTT’de hesap açtırsanız, size (İsa Kayacan’a) beş-on kişi ancak birkaç lira gönderebilir. Bu konuda yaşanmışlıklarımın sayısı fazladır. Yinede Turgay Algan’a değerlendirmesi ve nezakati için teşekkür ediyorum. (İK)
GELEMEM (Turgay Algan)
Bugün yar haber yollamış,
Gelemem ben, gelemem ben,
Çirkinleri gönül veremem ben.
Seni mutlu edemem ben.
***
Boşu boşuna yalvarma,
Seni sevsem bana yazık,
Sevemem seni ben, sevemem,
Gelemem yanına, gelemem ben.
ŞAHİDİM GEMİLER (Turgay Algan)
Yazdığın mektubu dalgalar getirdi,
Balıklar okudu bana,
Yolcular kaptanı sevmezde,
Zaten düşmandır bana,
Şahidim, gemiler, vapurlar.
HAYATA ELVEDA (Turgay Algan)
Dışarıya attığın her adım,
Ayrılığın bir başlangıcı,
Hasretliğe gebe dönüşü bilinmez,
Eşe dosta, akrabaya elveda,
Yeni bir hayata merhaba… ***
Sabiha Serin’den: Kar Taneleri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şairlerimiz, yazarlarımız, yazdıkları ve yayınladıklarıyla biliniyor, takdir topluyorlar veya belirli bir süre gündemde kalıp, silinip, kaybolup gidiyorlar.
Cumhuriyetimizin temellerinin atıldığı Sivas ilimiz merkezinden seslenen Sabiha Serin, sanat ve edebiyat dünyamızda epey mesafe aldı. 2010 yılı başında günyüzü gören 150 sayfalık “Kar Taneleri” adlı şiir kitabıyla da bu görüşlerimizi doğruladı. Tebriklerimizi sunalım öncelikle.
Sabiha hanım şairliğinin yanında yazarlığıyla da biliniyor, takdir görüyor. Sivas ilimiz merkezinde ofset tekniğiyle 8 sayfa (büyük) olarak günlük yayınlanan “Sivas Postası” gazetesinin köşe yazarlarından. Bu gazetenin 3 ncü sayfasındaki sağ sütunda “Serince” köşe başlığıyla okurlarının karşısına çıkıyor. Bu gazetenin sahibi: Murat Kalender, Sorumlu yazı işleri müdürü: Erdem Özden. Sayfa Editörü: Tamer Takmaz efendim.
Şimdi biz “Kar Taneleri” adlı şiir kitabının sayfalarına dönelim, bakalım neler aktarabileceğiz:
Önsöz ve sunuşlar var ilk sayfalarda. Önsöz Sabiha Serin’e ait. Sabiha hanımın özgeçmişi, şiir dalında aldığı ödüller. Sunuşlar bölümündeki imzalar; İsa Kayacan, Yahya Akengin, Naim İlgün Soysev, Ferhat Sarmusak efendim.
Normal akış içinde verilen şiirler, Bestelenen şiirler, İz bırakanlara şiirler, hepsi bizim şehrimiz, Sabiha Serin’e yazılan şiirler, fotoğraflar şeklinde bir sıralama, düzenleme yapılmış. Adını yüreğime kazıdım, başlıklı şiir dört ayrı bölümden meydana gelmiş. Bu şiirin ilk dörtlüğü:
Ben feleğe neyleyim, soldurdu gül yüzümü;
Kara yazmış yazımı, bulamadım çözümü,
Bir gün silen olmadı kan damlayan gözümü,
Ey benim kara gözlüm, şirin sözlüm nerdesin?
Şöyle bakıyoruz, Sabiha Serin bir yerde “kar tanesi olsam” dileğinde bulunuyor, bir bakıyorsunuz efsaneleşiyor, gurbetlerde dolaşıyor. Has bahçelerin çiçeği olarak “Hasretim sana” duyurusunda bulunuyor.
Sözün özü, sözün kısası, Sabiha Serin şiirleriyle, yayınladıklarıyla, sanat ve edebiyat alanımızdaki yolculukta, sesi duyulan, ayak izleri görülen bir isim ve imza sahibidir artık. Tebriklerimizi yinelemeliyiz.
Sabiha Serin: 1955 yılında Sivas ilimiz merkezinde doğdu. 23 yıl bir kamu kuruluşunda çalıştı. 1993 yılında emekli olan Sabiha Serin, “Efsane” adlı şiir kitabını 2007 yılında yayınladı. Pek çok ödülün sahibi olan Sabiha Serin’in onlarca şiiri, değişik bestekârlarca bestelendi. ***
Hemşehrim Yusuf Erkan’dan:
Bekleyen Kent Burdur
Prof. Dr. İSA KAYACAN

Burdurlu hemşehrilerimin yayınlarının sayısı artınca, beni bir sevinçtir sarıyor. Mutluluk duyuyorum. “Burdur’la ilgili bir yayın daha ortaya çıktı” diye gururlanıyorum.
Merkezi İstanbul’da bulunan Heyamola Yayınlarının 139 uncusu olarak günyüzü gören, Yusuf Erkan’ın Bekleyen Kent Burdur, adlı kitabı 392 sayfayla şekillenmiş. Yusuf Erkan’ın kısa biyografisinin verilişiyle söze başlanmış. Dört sayfalık bir önsöz var Yusuf Erkan imzalı. Bir yerinde:
-“Gelecek kuşaklara miras bırakır gibi Burdur kent merkeziyle ilgili bir alt yapı oluşturmalıydı kitap. Kentin ruhunu verebilmeliydi” deniyor.
Giriş bölümünde, Burdur adının kökeni ve tarihçeden söz ediliyor. Başlangıçtan okuyalım:”Günümüzde otobüs firmaları İstanbul-Antalya yolculuğu yaparken, en son Afyonkarahisar’da mola verirler ve Burdur üzerinden Antalya’ya geçip giderler. Burdur, iç bölgeleri kıyıya bağlayan geçiş yolları üzerinde pek uğranılan bir kent değildir.
Bir Burdur Türküsü:
“-Şu Burdur’dan gece geçtim görmedim,
Beş çeşmeden su içmedim kanmadım” der.
Burdur’u gece geçerseniz ya da uğramadan geçerseniz bir şey göremezsiniz.”
Burdur’u, Burdurluyu değişik yönlerden anlatırken, sayfalara aktarırken, dikkat edilmesi gereken noktalar vardır. Araştırma kaynaklarının arka sayfalarda verildiği görülüyor.. Ancak, İsa Kayacan yayınlarından kaynak olarak yararlanma gereğinin duyulmadığı anlaşılıyor!
Yusuf Erkan imzalı “Bekleyen Kent Burdur” adlı, Heyamola yayınlarının Türkiye’nin Kentleri serisinde yayınlanan kitabın içindekiler bölümünde yer alanlardan:
-Yatılı Burdur yılları, Burdur’da yaşam döngüsü, Gezginlerin izlenimleriyle Burdur, Burdur’un müzik grupları, Burdur’da yaşam döngüsü, Sipsisiyle özdeşleşen Dirmil, Kentin merkezi Ulucami çevresi, Burdur’un kütüphaneleri, Fakir Baykurt’un coğrafyası, Hasanpaşa ve çoban bayramı, benim Burdur’um vd.
Yusuf Erkan: 1970 yılında, Burdur’a bağlı Gölhisar ilçesinde doğdu. Gazi Üniversitesi, Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi “Konaklama İşletmeciliği” bölümünden mezun oldu. Halen İstanbul’da “Otelcilik ve Turizm Meslek Grubu” öğretmenliği yapmaktadır. ***
Üç Şairden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiirlerinden örnekler vereceğimiz şairlerimiz var. Bunlar, Osman Baş, Mehmet Nacar, Temel Ata.
Tokat ilimiz merkezinden, Osman Baş’ın “Bozkırın yalnız adamı” başlıklı şiiri sekiz bölümden oluşuyor. Bu bölümlerden biri:
BOZKIRIN YALNIZ ADAMI (Dr. Osman Baş)
Bakü’den ayrılıyorum,
Artık gülüne istediğince tutulsun gönül,
Bulutlar dağlardan ufuklara aksın,
Yüreği vurgun yemiş bir güle dargınım,
Ben, ben bu bozkırın yalnız adamıyım.
Bir başka şairimiz, Gaziantep ilimiz merkezinden sesleniyor: Mehmet Nacar. Çok seviyorum, adlı, şiiri altı dörtlükten meydana geliyor. Bir dörtlüğü bu şiirin:
ÇOK SEVİYORUM (Mehmet Nacar)
-Önce sitem eder, kızarsın bana,
Seviyorum dersin, çok seviyorum,
Binbir kahır ile yazarsın bana,
Seviyorum dersin, çok seviyorum.
RUHUM AĞLAR NEDENSİZDİR (Temel Ata)
Temel Ata, Hendek İlçe Tarım Müdürlüğünde çalışıyor. Bize ulaşan “Ruhum ağlar nedensizdir” adlı, başlıklı bir şiiri var. Bu şiir altı dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin bir dörtlüğü şöyle efendim:
-Yeni güneş doğarken, sabah bekleyen güne,
Uzaklarda ölüyor, ben görünmeyen her şey,
Asumanda yıldız, ay; hüküm giymiş sürgüne,
Şimdi nerde; söyleyin, kapkaranlık gece hey..
1. Sayın İsa Kayacan; İLESAM’ın değerli üyesi, şiirimizin ustalarından rahmetli sayın “Ahmet Tufan Şentürk Türk Şiirine hizmet Ödülü” çalışmalarına katkılarınızdan dolayı, takdir ve teşekkürlerimizi sunar, sağlık ve başarılarınızın devamını dileriz. (08.05.2010 - Mehmet Nuri Parmaksız, İLESAM Yönetim Kurulu Başkanı)
2. Sayın Prof. Dr. İsa Kayacan: Edebiyat dünyamıza armağan ettiğiniz muhtelif eserlerinizle ilgili çalışmalarınızdan dolayı kutluyor ve başarılarınızın devamını diliyoruz. Bilesiniz ki; gerek eserleriniz, gerekse şahsınız her zaman hatırlanacaktır. Bu vesileyle şahsınızı kutluyor, Cenab-ı Allah’tan sizden ve eserlerinizden razı olmasını temenni ediyoruz. Selamlarımızla (Necdet Çelikdönmez, Paye Ortak Kitap sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni-Elazığ,01.05.2010) ***
Burdurlu Çetin Bozcu’dan
yeni bir “Kahpemcik” şiiri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Çetin Bozcu, Burdur ilimizin eski Belediye Başkanlarından. Burdur’u, Burdurluyu çok iyi tanıyor, çok iyi anlatıyor.
2005 yılında, Burdur Belediyesi Kültür Yayınları arasında günyüzü gören, “Şiirlerle Burdur” adlı kitabımda iki uzun şiiri yer alan Çetin Bozcu, Burdur ağzını ustaca kullanıyor, ifade ediyor. 26 Kasım 2009 tarihinde yeni bir şiir daha yazmış Çetin Bozcu “Sen ne bilcen kahpemcik” adıyla. Bu serinin dördüncüsü olan 16 dörtlükten meydana gelen bu şiir, hazırlamakta olduğum “Burdur’dan kültür yağmuru” adlı kitabımda yeralacak inşallah.
Lakapların yerli yerince kullanıldığı, Çetin Bozcu imzalı “Sen ne bilcen kahpemcik”(4) adlı şiirin mısraları arasına dönelim buyrun:
Lâkaplar yerli yerince oturtulmuş. Bizimle selamlaşıyorlar: Dağ öttürenlerin Ahmet, Yobaz Osman, Kebap Ali, Aylıkçıların Veli, Morinin Ahmet, Ay Şavkının Ahmet, Gutcanların Süleyman, Kapkaççıların Mehmet, Kan yükülerin Zühtü, Şalgamların Salih, Gılirosmanların Veli, Terecilerin Osman, Katrancının Ali, Gasıkcıların Süleyman, Eşşekçi Mustan, Yarımağaların Ali, Keleş’in Hüseyin, Çarkçıların Hasan, Hacı Arabın Amad, Davganların Ali, Cırtlakların Mustafa, İmam Amadların Nevzat, Yağlıkçıların Nejdet, Memişağaların Muammer, Dubaracıların Ömer, Yunusların Ali, Gramafoncu İsmail, Deli Abdurrahman, Şeytan Mustuk, Bülbül Süleyman, Çilosmanların Lütfü, Etyemezlerin Veli, Mayaların Ahmet, Şekercilerin Ali, Gorukların Yusuf, Çalımların Nuri, Aşçıhüseyinlerin Faruk, Güzelemminin Necir vd.
Lakapların her birinde, anlam, mana ve çağrışım zenginliği var.
Burdur’da çok beğenilen,sevilen,dinlenen,alkışlanan Çetin Bozcu’nun “Sen ne bilcen kahpemcik benim Burdurumu”adlı, başlıklı, şiirinin son iki dörtlüğünü birlikte okuyalım, düşünelim ve değerlendirelim. Buyrun:
Alabozların Mehmetle bekçilik yaptın mı?
Enencinin Rahmi gibi keman çaldın mı?
Hacınebilerin Hüsnü Bayarı bilip,tanıdın mı?
Sen ne bilcen kahpemcik benim Burdurumu!
***
Çetin Bozcu araştırdı,yazdı bunları,
Hatırlattı gençlere ata lağablarını,
Yazamadıklarımın sakın kırılmasın hatırları,
Sen ne bilcen kahpemcik, benim Burdurumu!..
***
Kâzım Poyraz’ın yeni şiirlerinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Manisa ilimiz merkezinden seslenen Kazım Poyraz hocanın yeni şiirleri geldi. Ancak, Yarın ve Olay gazetelerindeki şiir köşelerimi, iş yoğunluğum nedeniyle veda ettiğim için, Kazım Poyraz’ın şiirlerinin mısraları arasında kısa bir gezinti yapıp bazı örnekler vermek istiyorum:
BİZDE SOSYETİK OLDUK (Kazım Poyraz)
-Özendikte geldik, şehirli olmaya,
Karar verdik lüks araba almaya,
Kazıkladı bir hırsız, girdi araya,
Gel de gör, inan bizde sosyetik olduk.
Bu şiir on ayrı dörtlükten meydana geliyor. Burada butik butik dolaşan hanım ve kızlardan, tıraş olmayan keçi ve sakallı oğlanlardan sözediliyor uzun uzun.
Kazım Poyraz’ın gönül damlaları manileri var. Bu adla yani “Gönül damlaları” adıyla verilen yollanan şiir altı dörtlükten meydana geliyor.Bu şiirden,bu maniden bir örnek verelim:
-Dönüm dönüm ektik darı,
Battık borca yoktur karı,
Kaymağını aracı yer,
Umut gelecek baharı.
Bir başka “Gönül damlası”ndan sızan,akan manilerden:
-Elma aldım pazardan,
Kızlar korkar nazardan,
Güller işler mendile,
Al dudağı kirazdan.
Kazım Poyraz hocanın, Kördüğüm ve hayalle yaşadım, adlı, başlıklı şiirleri de var. Önce kördüğüm, sonra “hayalle yaşadım” dan birer dörtlük naklederek noktamızı koyalım:
1-Çözülmüyor kör düğümler,
Unutulmaz hayal günler,
Gamze yüzde, siyah benler,
Yar! Boşa gider ömrümüz...
2-HAYALLE YAŞADIM (Kazım Poyraz)
Ömrüm harcadım yoluna, sen kalbimi kırıp gittin,
Görmedin yanan alevi, yıktın sevdam viran ettin,
Boşa döktüm göz yaşımı, dinmez içimde bu sızı,
Anladım yol sonu serap, umut günleri kaybettim.
***
Nuran Şentürk Karakılıç’ın şiirlerinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN

Nuran Şentürk Karakılıç, rahmetli Ahmet Şentürk ağabeyimizin yeğeni. Avukat, yazar, şair. Nuran hanımın şiirleri var yenilerde bana ulaşan. Önce bu şiirlerden örnekler vermek istiyorum: Şiir;”Saygıdeğer doktorum Prof.Dr.Fatih Karel’e” ithafıyla başlıyor.
ŞİFALI ELLERİYLE (30.03.2010)
30 Mart günlerden salı,
Sağ gözümün katarakt ameliyatı,
Şifalı elleriyle dünyamı aydınlatan,
Gözümdeki bulutlurı dağıtan,
Sevgili doktorum,
Bir sorum var şimdi size:
Kalbin gözünü de açabilir misiniz?,
Nasırlanmış kalplere de,
Katarakt ameliyatı yapabilirmisiniz?.
YILDIZ FALI (Nuran Şentürk Karakılıç)
Yıldız falı, oğlan yakışıklı,
Ve iyi niyetli,
Kız güzel ve incelikli,
Herkes pek yakıştırdı ikisini,
İlk tanıştıklarında,kız oğlana,
O hayati soruyu sordu,
Cevaba yüzü soldu,
Zira birbirine, çengelli dağıttı burçları,
Astroloji ilmi
Aşkın hava tahmin merkezi,
Böyle ilan etti neticeyi,
Onlara ayrılık düştü,
Gazetelerdeki yıldız falı ise,
Yine dü-şeşti...
SEVGİMİN (Ahmet Tufan Şentürk)
Bu güzel renk,bu güzel koku,
Boyasız,cilasız,tuvalsiz,fırçasız,
En güzel tablo.
Ustası kim?,
Mimarı kim?
Sevgimin (1986)
***
Burdur’dan bir değerlendirme daha
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur çıkışlı haberler, değişik bilgi ve belgeler beni hep ilgilendiriyor, satır ve sayfalarında gezmem gerektiği noktasından hareketle, haberlerin getirdiklerinden sözetmek istiyorum, sözediyorum.
1-Hamit Çine: “Halk müziği ve halkoyunlarının yozlaşmasına, yozlaştırılmasına tahammül edemiyorum” dedi. (Burdur Gazetesi, 02.08.2010)
2-Yıldız Silah Sanayi, Dünya Markası oldu. Browning, Baretta, Perazzi, Franchi dahil birçok ünlü firmanın katıldığı yarışmaya katılan Burdur Yıldız Silah Fabrikası, ürettiği SPZME 410 modeli ile; İngiltere’de 2010 yılının en iyi tüfeği ödülünü kazandı (Çağdaş Burdur Gazetesi, 03 Ağustos 2010)
3-Ekonomisinin yüzde 70’i hayvancılık ve tarıma dayanan Tefenni’de üretim yapan ve Sütsesi markasıyla ürünlerine tüketiciye sunan Tefenni Süt Gıda Şirketi, Burdur Merkezde de fabrika satış mağazası açtı. Ülke çapında marka olmayı hedefleyen Sütsesi’nin il merkezindeki fabrika satış mağazasının açılışı, Burdur protokolünün katılımıyla gerçekleştirildi (Ses-15 Gazetesi, Bucak-Burdur, 04.08.2010)
4-Kabak Kemanenin ordinaryüs profesörü: Salih Urhan (Burdur Gazetesi, 02.08.2010)
5-Halil Balcı’dan 7. kişisel doğa sergisi. Burdur Belediyesi İnsuyu Kültür Sanat ve spor etkinlikleri çerçevesinde resim sergisi açıldı. Serginin açılışını, Burdurlu Gazeteci-Yazar Prof. Dr. İsa Kayacan ünlü Halk müziği araştırmacısı Hamit Çine ve Salih Urhan birlikte yaptılar (Çağdaş Burdur Gazetesi, 28.07.2010)
6-Burdur Belediyesi İnsuyu Kültür Sanat ve Spor Etkinlikleri kapsamında, hemşehrimiz, Anadolu Basınının duayen ismi Gazeteci-Yazar Prof. Dr. İsa Kayacan’ın sunduğu, “İsa Kayacan’la Şiir Akşamları” programı önceki gün, akşam Cumhuriyet Meydanında düzenlendi. İsa Kayacan, programda şairlerin Burdur için yazdığı şiirleri seslendirdi (Yenigün Gazetesi, 28.07.2010)
BİR MEKTUP
Antalya’da yaşayan, Gölhisarlı hemşehrim Kâmile Yılmaz’ın mektubu:
Sevgili İsa bey; Güzel kitaplarınızdan sonra, sıcacık yazınızla süslenmiş gazetelerinizi de aldım. Sonsuz teşekkürler. Bu ince ve duyarlı davranışınız beni çok sevindirdi.
“Burçak Tarlası”nı Anadolu’ya tanıtmak için, yazdığınız güzel dizelerinizi okudum, mutlandım. Elinize yüreğinize, aklınıza sağlık…
Yazılarınızı ve kitaplarınızı okurken şiirsel diliniz insanın içini, buz gibi yayla sularıyla yıkıyor. Usta olmak böyle olsa gerek. Tekrar sağ olun. Sizin de kaleminiz hiç susmasın. Yüreğinizdeki insan sevgisi ve paylaşımcı davranışlarınızdan biz de tasımızı doldurmaya devam edelim.
Sizi tanıdıktan sonra ustalığın tepeden bakma, yerme değil, onore etme, paylaşma olduğunu bir kere daha öğrendim. Sevgi ve saygılarımla. (Kâmile Yılmaz, 02.08.2010-Antalya)
***
Atatürk’le aklın aydınlığına
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bazen,değişik isim ve imzaların yazıları biraraya getirilerek “ortak kitap”lar yayınlanıyor,
Geçmiş yıllarda günyüzü görmüş 136 sayfalık “Atatürk’le Aklın Aydınlığına”adlı kitap bana ulaştırıldı.
Kitap içinde; Kenan Mümtaz Akışık,Mehmet Aydın,Osman Bolulu,M.Güner Demiray,Ali Dündar,Cemal Gürlek, Mahmut Makal,Ahmet Özer,Murat Özmen,Osman Nuri Poyrazoğlu,Vedat Yazıcı imzaları ve bu imzaların yazıları var kitap içinde.
Kitap Düldikeni Yayınevi’nin 21 nci kitabı,yayını olarak günyüzü görmüş.Ankara dostlarınında 3 ncü kitabı.Teknik hazırlık ve dizgi aşamasında Ayfer Ünal’ın emeği geçmiş,katkısı bulunmuş.
Ankara Dostlarının ortak bir sunuşları,önsözleri var.Buranın bir yerinde:
-“Sözün tam anlamıyla kendi gelen,kendiliğinden oluşmuş,daha doğrusu, kendi kendini oluşturmuş bir topluluk Ankara Dostları”deniliyor.
Bu Ankara dostlarının, bencillik, tekbenlik vb. gibi birtakım insancıl ayıplardan kendini arındırdığını görüyoruz.
Ankara Dostları,eylemlerini,özelde anadili, genelde dil ortamında değerlendirmeyi öngörüyor.Onlar,Cumhuriyet coşkusunun,yaratıcı damarları açacağına ve yaşamın mutluluğa dönüşüceğine inanıyorlar.
Sayfa 79’daki Murat Özmen imzalı “Kurtuluş Savaşında Türk Basını”adlı, başlıklı yazı üzerine şöyle bir göz atalım:
Atatürk’ün Söylevi’nde (Nutuk) karanlık günlerin genel görünümü şöyle anlatılıyor:
-“1919 yılı Mayıs ayının 19 uncu günü,Samsun’a çıktım.Genel durum ve görünüş şöyleydi: Osmanlı Devletinin içinde bulunduğu topluluk, Birinci Dünya Savaşı’nda yenilmiş, Osmanlı ordusu, her yanda zedelenmiş , koşulları zor bir Ateşkes Anlaşması imzalamış,Büyük Savaş’ın uzun yılları boyunca,ulus yorgun ve yoksul bir duruma düşmüş, Ulus ve yurdu Birinci Dünya Savaş’ına sürükleyenler,kendi başlarının kaygısına düşerek, yurttan kaçmışlar, Padişah ve halife olan Vahdettin kendisini ve tahtını koruyabileceğini düşlediği alçakça önlemler araştırmakta.
Damat Ferid Paşanın başkanlığındaki hükümet, güçsüz, onursuz, korkak padişahın isteklerine uymuş ve onunla birlikte kendilerini ayakta tutacak herhangi bir duruma boğun eğmiş. Ordunun elinden silahları alınmış, İtilaf Devletleri, Ateşkes Anlaşmasının koşullarına uymak gereğini duymuyorlar” (Atatürk, Söylev, I.Cilt,TDK Yayını,Ankara,1978)
***
Prof. Dr. Yavuz Ahundlu’dan:
Karabağ imdat çığlığı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajans yayınlarının 71 ncisi olarak günyüzü gören,”Karabağ imdat çığlığı”(Karabağ Harayı) adlı kitap 120 sayfayla günyüzü gördü.
Kitap,Nahçıvan Devlet Üniversitesi öğretim üyesi Ganire Asgerova tarafından Türkiye Türkçesine aktarılmış.Redaktörler:Nail Tan-Hayrettin İvgin.
Nahçıvan Devlet Üniversitesi Rektörü Akd.Prof.Dr.İsa Habibbeyli’nin “Karabağ bütün Türk dünyasının derdidir”başlıklı bir sunuşu var.Bir yerinde:
-“Zamanında teröre karşı kesin mücadele yapılmalıydı.Suçlular,caniler ceza alsaydılar bunlar vuku bulmazdı.Karabağ sorununun temeli teröre bağlıdır.Bu bakımdan Y.Ahundlu’nun düşünceleri çok önemlidir ve ibret vericidir.”deniyor.
Prof.Dr.Yavuz Ahundlu hoca”Türkiye’deki sayın kardeşlerimize”başlığı altında yazdıklarının bir yerinde de şöyle sesleniyor:
-“Maalesef bazı devletlerce de desteklenen bu olaylar bütün dünyanın gözü önünde vuku buluyor.Şunu da ilave edelim ki,bu çirkin olaylara ve suçsuz insanların kitlevi şekilde mahvedilmesine neden olan milli ihtilafa zamanında geçerli cevap verilmemiştir.”
Kitabın içinde yeralan başlıklardan:Ekran karşısındaki düşüncelerden / Kanlı Cumartesi faciası / Bühtancılara (iftiracılara) cevap / Fitnikârlığa çağrı / Hocalı soykırımı / Karabağ meselesinin tarihi kökenleri hakkında bazı kayıtlar / Kanlı seneler unutulmaz / Kanlı günlerimiz / Türk kaynaklarında Ermenilerin soykırıma maruz kalması ve diğer iddiaların asılsızlığı / Ermenilerin Azerbaycan halkına karşı soykırımı,baskı,zorla sınır dışına göçettirme...
Prof.Dr.Yavuz Ahundlu hocamız, çok önemli konunun,bir kez daha ortaya konulmasını,gerçeklerin ışığında gözler önüne serilmesini sağlamış,yayın yoluyla kamuoyuna,kamuoylarına duyurmuştur.Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim:
Prof.Dr.Yavuz Ahundlu: Azerbaycanın’ın Nahçıvan Özerk bölgesinin Ordubad şehrinde doğdu.Bakü Devlet Üniversitesinin Filoloji Fakültesini birincilikle bitirdi. Önceki yıllarda Nahçıvan daki orta okullarda öğretmenlik yaptı.
Yavuz Ahundlu’nun,Azerbaycan tarihi romanlarını araştırmakta olduğunu öğreniyoruz.Değişik gazete ve dergilerde 200’den fazla makelesi yayınlanan Yavuz Ahundlu’nun makaleleri Türkiye ve İran’da da yayınlanmaktadır.
***
İsmet Hürmüzlü’den:
Ve şeytanlar yeryüzüne indiler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yazılanlar, yayınlanan, gerçeklerin içinden çıkar,çıkarılır gazete ve dergilerde yayınlanır,kitaplaştırılırsa daha bir önem ve anlam taşıyorlar.
Kerkükten dünyaya yükselen güçlü ve gür bir ses olarak kabul ettiğim Dr. Şemsettin Küzeci aracılığıyla bana uluşan kitaplardan bir yenisi:
İsmet Hürmüzlü imzalı “Ve Şeytanlar Yeryüzüne İndiler”adının taşıyıcısı 78 sayfalık Kerkük Vakfı yayınları arasında günyüzü gören bir kitap.Cep kitabı boyutunda sevimli görünümüyle bize ulaşan,karşımıza çıkan bir yayın. Önce tebriklerimi,sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
Suphi Saatçı hocanın bir sunuşu var ilk iki sayfada.Hoca sunuşunun bir yerinde:”Elinizdeki ‘Ve Şeytanlar Yeryüzüne İndiler’adlı eser,usta oyuncu,yönetici,rejisör ve oyun yazarı İsmet Hürmüzlü tarafından kaleme alınmış iki perdelik oyundur bir tiyatro oyunudur”diyor.
Oyunun kişileri arasında; Hayrullah Talfah, Saddam Hüseyin, Ali Hasan El-Mecit,Hüseyin Kamil,İsmail,Ayhan,Aydan,Zeynel,bir kürt vd olarak yaralıyorlar.
Birinci bölüm. Korku iktidarına doğru tırmanış .1. tablo.Giriş cümleleri:”Siyah elbiseli,siyah pardösülü,şapkalı siyah gözlüklü ellerinde silahlar,mafyavari adamlar.Ortada toplantı halindedirler.Saddam diğerlerinden uzak durmaktadır.Tabancası göğsünde asılıdır”
Hayrullah:Sevgili yeğenim neden uzak duruyorsun?Yaklaşsana... Yeğenim küçükkende öleydi...Az konuşur, yalnız dolaşırdı. Oca’da nehirde kayıkla dolaşmayı severdi. Silahsız hiç dolaşmazdı. İşte genç bir adam karşınızda. Kahramanlıklarını duymayanınız yoktur herhalde...
-Saddam ( Yavaş yavaş yaklaşır ... Hepsini inceler... Birisini seçer) Sen… bir adım öne çık.(Adam bir adım öne çıkar) Sen söyle. Örgütünüzün amacı ve hedefleri nedir?
Buradan anlıyoruz ki, İsmet Hürmüzlü hoca bugüne kadar imza koyduğu çalışmalarının,eserlerinin altına attığı imzalara ilave olarak çok özel, çok anlamlı ve yıllarca konuşulacak, gündemde kalacak bir eserin altına daha imza atmış. Tebriklerimizi sunmalı alkışlamalıyız. Ben de öyle yapıyorum.
İsmet Hürmüzlü: Kerkük doğumlu. Devlet Tiyatrosu sanatçısı.Oyuncu, rejisör ve oyun yazarı olarak biliniyor.Yurt içinde ve dışında sahneye koyduğu oyunlarda takdir toplayan bir sanatçı. Öğretim görevlisi olarak Selçuk Üniversitesi Devlet Konservatuarında tiyatro,oyunculuk üzerine dersler verdi.
“Ve Şeytanlar Yeryüzüne İndiler” adıyla,başlığıyla kaleme aldığı iki perdelik oyununu,gerçekçi tragedya olarak kaleme aldı,yazdı.Oyun,Irak’ta yaşayan Türkmenlerin dramını dile getiriyor,anlatıyor.
***
Osman Öcal’dan: Hicran düştü sevdama
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kırıkkale merkezden Osman Öcal (Vuslati) yayınladığı şiir kitaplarıyla gündemimizde. İkinci şiir kitabı: Hicran Düştü Sevdama, adının taşıyıcısı. Merkezi Gaziantep’te bulunan Zemge yayınları arasında günyüzü görmüş bir şiir kitabı Hicran Düştü Sevdama, efendim.
122 sayfayla şekillenmiş. Mehmet Nacar dostumuzun sunuşu var 4 üncü sayfada. Bir yerinde: “Öğretmen dostumuz Osman Öcal bey, hece kalıp ve kurallarının her türünü rahatlıkla ve kolayca kullanabilen farklı bir şairimizdir” deniyor.
Beşinci sayfada yeralan, kitabın ismi olan üç dörtlükten meydana gelen “ Hicran Düştü Sevdama” adlı, başlıklı, şiirin ilk dörtlüğüne bakalım:
-Huzme inmiş yüzüne gamzeler kadeh kadeh,
Damladı yüreğime, közünde açtı gonca,
Yanaklar nar sureti, dudağı baldan süzme,
Yonca rengi gözleri, serap oldu düşüme.
Şiir isimlerindeki ilginçliklerde dikkat çekiyor. Sonra mektuplar var yazılan, mektup olarak cevaplar alınan. Hayalde saadet, adıyla verilenlerin içine (mektuplar) yerleştirilmiş. Örneğin ilk mektup 16 ncı sayfada yer alıyor. Yedi ayrı dörtlükten meydana gelen bu şiirli anlatımın ilk bölümü, ilk dörtlüğü:
-Merhaba güzelim, aşkı pulladım,
Sırrını içinde bulabilirsen,
Bu özel nameyi sana yolladım,
Verilen selamı alabilirsen...
Osman Öcal, kendine özgü bir anlatımın sahibi… Konu seçimindeki rahatlığı, işleme, şekillendirme, yani mısralaştırma ustalığı var.Yazdıkları, yayınladıkları gelecek için ümit veren bir görünüm arz ediyor, ortaya koyuyor. Sayfa 66 daki “Buruktur aynalar” da yedi dörtlükten meydana geliyor. Son dörtlüğü bu şiirin:
-Ağardı saçlarım döküldü dişim,
Vuslati diyor ki tazedir düşüm,
Dört duvar arası sürer çöküşüm,
Buruktur aynalar, inler tozuyla.
Osman Öcal: 1959 yılının Temmuz ayında Kırıkkale ili Sulakyurt ilçesi Koru köyünde doğdu. Ankara Eğitim Enstitüsünden mezun oldu. Yurdun değişik yerlerinde öğretmenlik yaptı. Halen, Kırıkkale Gürler İlköğretim okulunda öğretmenliğini sürdürüyor.

12 Ağustos 2010 Perşembe

Öğrencilerimizden bir başlangıç;
Öğretmenlerimizden bir veda
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Hepimizin, okula başladığımız ilk gün heyecanıyla ilgili anıları vardır. Alıştığımız, anne ve baba gibi gördüğümüz öğretmenlerimizden ayrılış günümüzle ilgili hatırlamalarımız vardır. Öğretmenlerimizin de, öğrencilerimizin ilk günüyle ilgili tanık oldukları vardır.
TENEFFÜSÜ BULAMADIM ÖĞRETMENİM
Kadriye Göktepe Susuz… Milli Eğitim bünyesinde, ilköğretim okullarımızda yıllarca başarıları ve aldığı ödülleriyle hatırlanan, Ankara ilköğretim okullarında öğretmenlik yaparak emekli olan değerli bir hocamız. Anlattıklarından biri:
Bir öğretim yılı başlangıcının ilk gününde, sınıfındaki öğrencilerinden Egemen adlı olanı… Kadriye hoca, ilk dersin sonuna doğru; “Çocuklar, şimdi zil çalacak, teneffüse çıkacaksınız, hava alacaksınız, yine zil çalacak sınıfa, yerlerinize gelip oturacaksınız” hatırlatmasında bulunur. Zil çalar, öğrenciler dışarı çıkarlar, ikinci zille de sınıfa gelen öğrencilerden Egemen isimli olanı:
-“Öğretmenim dışarı çıktım, ama teneffüsü bulamadım, havada alamadım” der. Kadriye hoca, teneffüs ve hava almanın ne demek olduğunu uzun uzun anlatır.
MAHBUBE KAYA: SEVGİLİ YAVRULARIM
Torunum Nazlı Aykut, 2009–2010 öğretim yılında, Ankara Arı Okullarının 5/A sınıfında 247 numarayla okudu. Yılsonu geldi, altıncı sınıfa geçtiği için, arkadaşlarından öğretmenlerinden ayrılmaları noktasına gelindi. Başarılı ve değerli bir eğitimci olan, sınıf öğretmeni Mahbube Kaya, tüm öğrencilere olduğu gibi, 16.06.2010 tarihinin taşıyıcısı genel bir mektup vermiş torunum Nazlı’ya. Anlamlı ve hayatın gerçeklerinin neler olduğunu ifade etmesi bakımından, anılan mektubu aynen aşağıya alıyorum:
Sevgili yavrum;
Hayat yolunda ilk beş yılını başarıyla tamamladın, seni kutluyorum.
Sana yaşamına ışık tutacağını düşündüğüm birkaç önerim olacak:
1) Daima yıldızlara ulaşmayı hedefle; çünkü ulaşamasan bile mutlaka yükselirsin.
2) Her zaman dürüst bir insan ol; çünkü temiz kıyılardan uzaklaşanlar, bir daha o limanlara dönemezler.
3) İyi arkadaşlar edin, sağlam dostluklar kur; çünkü onlar senin her zaman yanında olurlar.
4) Sevinçlerini, sıkıntılarını ve başarılarını yakınlarınla paylaş; çünkü sevinçler paylaştıkça çoğalır, üzüntüler paylaştıkça azalır.
5) Her gün belli bir süre sistemli olarak ve kesintisiz çalışmayı alışkanlık haline getir. Çünkü bu, hayatının her aşamasında işine yarayacak.
Canım evladım; hayat boyu güzel yaşantılarınla ve başarılarınla ailene ve bana büyük gurur yaşatacağına olan sonsuz inancımla gözlerinden öpüyorum. Yolun açık olsun- (Öğretmenin - Mahbube KAYA)
***
Aşk sırra kadem bastı
Prof. Dr. İSA KAYACAN

Aşkın duyguları içinde yaşayarak, duyguların doruklaştığı anlardan söz edebilmek, herkesin ortaya koyabildiği anlatım-ifade biçimleri değildir.
Sevgiyi mutluluğa dönüştürebilenler, Uğur Kılıç’lardır.
Elimde, masamda bir şiir kitabı var. Adı: Aşk Sırra Kadem Bastı. Şairi: Uğur Kılıç. Değişik etkinliklerde, sanat toplantılarında tanıdığım bir delikanlı. Gelecek için ümid veren, anlatımı-hitabetiyle göz dolduran bir değerimiz Uğur Kılıç.
72 sayfalık “Aşk Sırra Kadem Bastı”, merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajans yayınlarının 75. incisi olarak günyüzü görmüş.
Yard. Doç. Dr. Erol Barın imzalı kısa bir sunuş var ilk sayfalardan birinde. Hoca, “Aşk Sırra Kadem Bastı, bir nevi aşka adanmış kitaptır” diyor ve doğru söylüyor. Uğur Kılıç, yüreğinde iki büyük sevda olan, annesiyle, yârine ithaf etmiş yazdıklarını.
Genelde kısa soluklu, hece vezni türüyle kaleme alınan, sayfalara aktarılan şiirlerde, Uğur Kılıç farkını hemen hissediyorsunuz. Kişiliğindeki ağırbaşlılık, şiirlerde bu şiirlerin mısralarında da görünüyor, hissediliyor. 5 nci sayfadaki ilk şiir “ Seni ömür boyu arayacağım” dan bir dörtlük verelim anlaşılması, anlaşılmamız bakımından:
Feryadın sesini boğup çıkarak,
Senden sürüklenip sana akarak,
Yaralı, mahmur ve biraz korkarak,
Seni ömür boyu arayacağım.
Uğur Kılıç, şiirlerinin başlıklarıyla da dikkat çekiyor. “Seni unutmaya gücüm yetmedi” başlıbaşına bir anlatım zenginliği, ifade bütünlüğü. Tutarlı, geniş kapsamlı... “Gözlerin bahçemde aşk çiçekleri/Seni unutmaya gücüm yetmedi” mısralarıyla verilmek istenilenlerin uzunluğunu, genişliğini hissetmemek, görmemek mümkün mü?
Geceler boyu yaşanan duygularda, cennet çiçeğine-çiçeklerine bakıp tebessüm ederek anlatmak istediklerinin tutarlılığını gözlerimiz önüne seren Uğur Kılıç, kitabının adı olan “Aşk Sırra Kadem Bastı” da neler söylemektedir, birlikte okuyalım:
Bir yüzü yaşam dünyanın,
Diğer bir yüzü ölüm..
Sevda bir nefeslik durak,
İkirciklenir yürek,
Geç kalınmış yarınımız,
Yaşam, ölüm, aşk arası,
Yürekte sevi yarası,
Son umut kendini astı,
Aşk sırra kadem bastı…
Uğur Kılıç: 1984 yılında Ankara’da doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Ankara’da tamamladı. Gazi Üniversitesi Türkçe Öğretmenliği Bölümünü birincilikle bitirdi. Yüksek Lisansını çocuk klasikleri üzerine yaptı. Türkçe öğretmenliği, editörlük, basın danışmanlığı görevlerinde bulundu.
Pek çok dergi ve gazetede makale, inceleme, şiir ve öyküleri yayımlandı. Uzmanı olduğu “Diksiyon, etkili iletişim, beden dili” alanlarında kitlelere seminer ve kurslar verdi. Uğur Kılıç Türkçe Sevdalıları “DİLSEV” isimli akademik bir derneğin yönetim kurulu başkanlığını yapıyor.
***
Hanifi Bay’ dan: Arabacı Beygiri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bana gelen kitapların sayısında azalma yok. Maşallah artış gözleniyor.
Hanifi Bay Tıp doktoru. Güzel sanatların her alanında ismi ve imzası var. Ciddi görünümlü, dünya genişliği, zenginliği O’nun aranılır dostlar arasında, hatta başında yeralmasını sağlıyor.
Opr.Dr. Hanifi Bay’ın 112 sayfalık “Arabacı Beygiri” adlı şiir kitabı bana ulaşalı çok oldu. Sayfalarında gezme fırsatını yenilerde bulabildim.
İzmir Şiir Kütüphanesi adına yapılan ilk yayın çalışması olan kitabın ilk şiirinin adı: “Sevdalar”. Sonra “Ah Gözlerin” adlı şiirle karşılaşıyorsunuz. Bu şiirin ilk dörtlüğü:
Mutluluğa kansam da,
Tüm aşkınla yansam da,
Hasretinle dolsam da,
Gözlerini özlerim..
**
Gözlerin ah gözlerin,
Gözlerini özlerim.
Hanifi Bay, sevgi dolu yüreğindeki duygularla yola çıkıyor, mısralara döküyor hissettiklerini, yaşadıklarını, yaşayacaklarını, konu seçiminde zorluk çekmediği belli. Anlatımdaki ustalığı O’nun rahat hareket etmesini sağlıyor.
Hanifi Bay, merkezi İzmir’de bulunan “Etki yayınları” arasında günyüzü gören “Arabacı Beygiri” adlı kitabındaki şiirlerinde, eski evlerinden sözediyor, erkekliğe attığı ilk adımın heyecanını yansıtıyor, destansı anlatımlarıyla kaybolan gençliğinin arkasından burukluk içinde bekliyor, kabulleniyor. Sevgiden sarhoş oluyor, dimdik yürümesini başarıyla sürdürüyor. Bir sonbahar gününde “Sevgimiz ırmak” başlıklı şiiriyle karşımıza çıkıyor. Torunu Deniz’e yönelik duygularını mısralara döküyor. Bu şiirin ilk bölümü şöyle (Torunum Deniz’e):
Soyluluk timsali,
Yüzünde ilahi gülüşler,
Saf ışıklar,
Oturur gamzelere,
İyilik perileri,
Öz bırakmış,
Damla/ Damla,
Tanrı önem vermiş
Zekâdan yana…
Opr. Dr. Hanifi Bay: 1942 yılında Gaziantep’te doğdu. İstanbul Üniversitesinde Askeri öğrenci olarak okudu. Ankara GATA’da Beyin Cerrahi İhtisası yaptı. Değişik hastanelerde çalıştı. 1984 yılında Yarbay rütbesinde emekli oldu. Değişik alanlardaki sosyal faaliyetlerin içinde, kuruluşunda, yönetiminde görev aldı.
***
Başarılı çalışmaların altına imza atan: Yücel Yönal
Prof. Dr. İSA KAYACAN

Yücel Yönal Sivas ilimiz merkezinden sesleniyor. Araştırmacı, gazeteci ve fotoğraf sanatçısı olan Yücel Yönal’ın yeni yayınları geldi. Bunlar sırasıyla:
SİVAS’IN BİLİNMEYEN YÜZÜ: Tam adı: Eski fotoğraflarla, Sivas’ın bilinmeyen yüzü. Resim defteri şeklinde açılan, 80 sayfalık bir fotoğraflar bütünü, albümü. Önsöz Sivas Valisi Veysel Dalmaz imzasıyla karşımıza çıkıyor. Buranın bir yerinde;
-“Sivas’ımızın yetiştirdiği değerli isimlerden gazeteci Yücel Yönal’ın, zamanla biriktirdiği anılarını fotoğraflar aracılığıyla bizlerle paylaşması, Sivas’ımıza özgü değerlerin de yarınlara somut bir şekilde ulaşması açısından son derece önemlidir” deniliyor.
Sivas, dünü ve bugünüyle İ. Hakkı Acar imzasıyla anlatılıyor. Fotoğraflarla; Mecmua Alem Dergisinde Sivas, Ziyabey Kütüphanesi, Sivas kalesi gibi fotoğraf altlarıyla verilenler, bunların getirdiği fotoğraflar tarihi görünümleriyle, sayfalardan bizimle selamlaşıyor.
SİVAS’TA FOTOĞRAFLARLA ATATÜRKLÜ GÜNLER: Bir başka Yücel Yönal çalışması 24 sayfayla verilmiş. “Atatürk Sivas’a gelişinde büyük bir coşku ile karşılandı” başlığı fotoğrafın altında. Atatürk Sivas’ta, ana başlığıyla da verilmiş. Değişik Atatürk fotoğrafları. Burlardan;
-“Yıllar sonra Atatürk Sivas’ı ziyaretinin birisinde İrade-i Milliye Gazetesinin basıldığı matbaa makinasının başında” şeklinde verilen bilgilendirme ve yıllarca değişik gazetelerde kullandığımız Atatürk fotoğrafı.
SİZİ UNUTMAYACAĞIZ: Muhsin Yazıcıoğlu, Erhan Üstündağ, Murat Çetinkaya, Yüksel Yancı, Kaya İstektepe, İsmail Güneş fotoğraflarının verildiği, tarihi niteliğiyle değer kazanan bir yayın. Bu da resim defteri şeklinde açılıyor. Fotoğraflar, fotoğraflar. Sivasspor sevdalısı Yazıcıoğlu, ana başlığı altında, Muhsin Yazıcıoğlu’nun annesinin dilinden “Oğul” başlığı ve Zeki Tombul imzasıyla verilen şiir. Bir dörtlüğü:
-Besledim büyüttüm bir yiğit oldun,
Şehitler yurdunda üşüme oğul,
Gülleri severdin gül gibi soldun,
Bir göreyim gel, gir düşüme oğul.
Bir göreyim gel, gir düşüme oğul.
Bir başka yayın, Yücel Yönal imzasıyla, “Konuşan Fotoğraflar-Objektife takılanlar” adıyla verilmiş.
KONUŞAN FOTOĞRAFLAR: Araştırmacı, gazeteci, fotoğraf sanatçısı Yücel Yönal, fotoğraflı tespitlerini, görüntülerini zengin bir görünümle yayın haline getirmiş. Tebriklerimizi sunuyoruz efendim.
BURDUR’DAN KÜLTÜR YAĞMURU
Burdur Belediyesi kültür yayını olarak yayınlanmak üzere hazırladığım, civanmert insanların yaşadığı, efelerin, zeybeklerin harman olduğu, yöre sanatçılarının türkülerini coşkuyla okuduğu, boyu küçük, sesi büyük sipsinin anayurdu, Kütüphaneler şehri, Teke yöresinin kültür başkenti: “Burdur’dan Kültür Yağmuru” adlı, Belediye Başkanlığımıza ulaştırdığım kitap içeriğinde neler var, birlikte göz atalım, buyurun (İK):
Şairlerle Burdur(2)-/Osman Akkoç’un Burdur şiirleri/Burdur tarihinin içinden/Burdur-Akdeniz ve Ege Bölgeleri şairlerinin ‘İsa Kayacan’ şiirleri/1850-1953 yılları arasında Burdur’u idare edenler/1854 yılında ‘kaza’ olan, Burdur’un en eski ilçesi Tefenni/1955 yılının Burdur’u/Büyük Millet Meclisinde I.dönem Burdur Milletvekilleri/Burdur Valileri, Burdur Merkez Belediye Başkanları/Burdurlu Gazi, ağır topçu Kademlioğlu İsmail Başçavuş/İsa Kayacan’ın Burdur rüyalarından biri/Burdur’da üniversite sevinci/Teke yöresi folklor araştırmaları/Teke yöresinin Başkenti Burdur türkülerinden bir demet çeşitleme/Kültürümüz içindeki Burdur doğumlulardan bir genelleme/Burdur fıkraları-Burdur Efsaneleri/İsa Kayacan’ın Burdur’u, Burdur’un İsa Kayacan’ı.
218 nci PLAKET: Sayın Prof. Dr. İsa Kayacan; İnsuyu Kültür, Sanat ve Spor etkinliklerine katılımınız ve katkılarınız anısına (Sebahattin Akkaya. Belediye Başkanı, Burdur, 26.07.2010)
***
Simav’dan Serdar Gökçe’nin Şiir Dünyası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiir denemeleri içinde bulunanların, başlangıç heyecanları başka oluyor. Bunların heyecanlarını anlamalıyız, zaman ve fırsat buldukça onları dinlemeli, şiirlerinin mısraları arasında gezmeliyiz.
Mayıs 2010 ortalarında Simav’da yapılan Şairler Şöleni sırasında tanıdığım bir genç var. Adı: Serdar Gökçe. Şölenin değişik programları, sunumları içinde okuduğu şiirlerinin mısralarında heyecan vardı, başlangıcın sevinç ve mutluluğu vardı. Hemen Serdar’la merhabalaştım. Şiirlerinden bir demet verdi bana. Şimdi bu şiirlerin mısraları arasında bir gezinti yapacağım. Buyurun birlikte yapalım bu gezintiyi:
Serdar Gökçe, her genç gibi, şiire yeni başlayan her kalem gibi, sevgiden, sevdalardan söz ediyor. “Sürmeler gözlerinde/Yakıştı mı sana sosyete kızı?” diye soruyor bir şiirinde.
Ve “Seven aldanır, sevilen aldatır” mısralarıyla yola çıkıyor “Yalan sevda” adlı şiirinde. “Canım sevgilim” adlı şiirinin girişindeki dörtlükte şöyle sesleniyor:
Bakışlarında saklı hayat,
Senin, canım sevgilim,
Yalandır sensiz bu dünya,
Sen olmadan canım sevgilim.
Serdar Gökçe’nin beklentileri var yıllarla birlikte şekillenecek. Unutulmak, unutmak istemiyor. “Beni unutursan eğer/Beyazlar kefenin olsun” derken, sevgisinin büyüklüğünü anlatma gayreti içinde olduğunu belirterek, bu yönde gayret ve çabalarını gösteriyor.
Bu gayret ve çabalarını sürdürürken, fazla (sık sık) şiir yazmamasını, klasikleşmiş şairlerimizin kitaplarını okumasını, sanat ve edebiyat dünyamızdaki olup-bitenlerle ilgilenmesini, yazdığı şiirlerini (hemen bitti demeden) biraz dinlendirip, sonra bu şiirlerin üzerine yeniden eğilmesini, gözden geçirmesini tavsiye ediyorum.
Köylü güzelinden, yazdığı mektuplardan söz ettikten sonra “Yasaksın bana” diye bir sınır koyuyor kalın çizgilerle. Nedeni vardır mutlaka!.. Serdar Gökçe, yaşadığı şehir “Simav”dan da söz ediyor mısralarıyla. Bu şiirden (Simav’dan):
Bir yer var şu an aklımda,
Onun adı Yeşil Simav,
Yemyeşil bir alanda,
Onun adı, Yeşil Simav.
***
Hanım hanımcık kızları,
Çok farklıdır nazları,
Tertemiz duyguları,
Öyle bir yer Yeşil Simav.
***
Burdur’dan Şerife Uçkun’un şiir dünyası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiirlerimiz, imza sahipleri.. Değişik yaşlardaki duygu aktarımlarıyla bize ulaşanlar, ulaştırılanlar.
Orhan Altın, Burdur Suna Uzal İlköğretim Okulu Sosyal Bilgiler öğretmeni. Öğrencileriyle yakından ilgileniyor. “Medya okuryazarlığı dersi” çerçevesinde, şiir yazan, öne çıkan öğrencilerini tespit ediyor, değerlendiriyor. Bu isim ve imza sahiplerinden dikkat çekenlerin şiirlerinden bize gönderiyor.
Şerife Uçkun 8-C sınıfındaki Orhan Altın öğrencilerinden. Gazetelerde yayınlanmış şiirleri var. Bana Orhan hoca tarafından gönderilen onlarca şiiri var Şerife Uçkun’un.. Gelecekte (belki) önemli şairelerimizden biri olabilir düşüncesiyle Şerife Uçkun kızımızın şiirlerinin mısraları arasında bir gezinti yapmak istiyorum:
Şerife Uçkun, şiir dünyasına adım atarken, okuduğu kitaplardan, öğretmeninden-öğretmenlerinden, dersler içindeki bilgi ve belgelerden etkileniyor, yararlanıyor. O’nun için Çanakkale, Çanakkale şehitleri ilk sıralarda yer alıyor. Çanakkale’nin ağlattığı gerçeği üzerinde duruyor. Şerife Bacı’nın yaşadıklarını hissediyor, yaşıyor.
Cephane taşıyan Türk anaları,
Çok uğraştılar Anadolu kadınları,
Top, gülle, mermi taşıyan,
Biri vardı arasında Şerife Bacı.
Mustafa Kemal Paşaya karşı saygı duyar, yolculuklardan, SBS’lerden sözeder uzun uzun Şerife Uçkun. Sınıfından, derslerinden, konulardan bahseder ve “Aşk”a dair duygularını dile getirir mısra mısra: “Adını kazıdım duvarlara/Seni düşündüm sabahlara /Açıldı kapılar ufuklara/Aşka geldim yanarcasına” der ve devam eder “seni sevdim sonsuzluğa” diyerek.
Beklenen aşklar, sevgiler, yalnızlıklar, bir bir dile gelir Şerife Uçkun şiirlerinde. İnsanlık adına, hayaller ve umutlar adına merhamet ister uzun uzun anlatımlarıyla. Ümitlerini ve hayallerini anlatırken şöyle söze başlar:
Hayallerime tutunarak yaşıyorum her anda,
Umutsuzluk yer almaz duygular pınarımda,
Küçük bir istek kaynağıdır mutluluğun,
Azim enerjisidir yüreğimizdeki suyun.
Ve arkasından, hayalindeki Burdur’dan söze başlar. Zaman zaman kötümser duygulara dalar, kapılır. Haddizatında, Yemyeşil bir Burdur istediği, hayali ve beklentisi vardır. “Hiç solmamış çiçekler, kirlenmemiş göl belki de” diye seslenir, sesini duyurmak ister.
Arkasından, vergiden, tasarruftan, şehitlerimizden, öğretmeninden, öğretmenlerinden, sabır ve mutluluklardan duygular aktarır, trafiğin etkisi üzerinde durur uzun uzun. Annesine “Benimle kal” derken, Öğretmenin yeri ve önemi üzerindeki duygularının farklılığını bize yansıtır.
Annesine: Ne kadar üzülmüştüm hasta olduğunu duyunca/Korkuyla yüzümü kapadım, hıçkırıklarım boğazımda, derken,
Öğretmenin yeri’nde: Öğretmen güzel yaşamın anılarında/Karanlık sandığın hayatın başlangıcında, mısralarıyla çıkıyor karşımıza Şerife Uçkun. Tebriklerimi, sevgilerimi sunuyorum efendim.
***
Aynur Avcı’nın şiir dünyası
Prof. Dr. İSA KAYACAN

Şairlerimiz, şairlerimiz. Şiirleri, yayınlananlar, bize ulaşanlar, ulaştırılanlar.
Aynur Avcı, İzmir’de yaşayan şairelerimizden. Yazdıkları, yayınladıkları ses getiriyor, dikkat çekiyor. Aynur Avcı, konu seçiminde zorluk çekmiyor. Sevgiyi adım adım izleyerek, yaşayarak mısralarını ortaya koyuyor, duygularını şiirleştiriyor. “Susuyorsun” adlı, başlıklı şiirinde şöyle söze başlıyor, devam ediyor:
Yaşadığın günler geçiyor gözlerinin önünden,
Küçük avlulu evler,
Gülhatmili, nergisli, fesleğenli bahçeler,
Geceleri yanıp sönen ateş böcekleri...
**
Susuyorsun,
Serin pınarlar dolduruyor gözlerini,
Aklın halâ kırlarda biliyorum,
Hep çimenleri özlüyorsun,
Nehir yataklarını,
Uzakta bir ırmağın,
Akışını hatırlıyorsun.
Aynur Avcı anlatımı devam ediyor. “Susuyorsun” diye başlayan bölüm başlıkları, hitap kelimeleri. Anlamlı, düşündürücü. Sitemlerin doruklaştığı mısralar. “Başını öne eğiyorsun/Uzun, uzun susuyorsun/ Seninle birlikte susuyor/Şarkılar şiirler, güzellikler” şeklinde nokta koyuş, bitiriş.
Birbiri ardına sıralananlar. Arasından söküp alınan, yeni baştan düşünmeye, düşündürmeye doğru çıkılan yollardaki mola verişler. Aynur Avcı anlatımı... “Anılar Denizi”ndeki gezintiler. Deniz serinliğinin rahatlatan güzellikleri... Arayıp buluşlar. İşte “Anılar Denizi” Aynur Avcı anlatımıyla, yorumuyla:
Ay ışığı düşer dalgın sulara,
Sanki gözlerimde aşkı heceler,
Umutlarım vurur yakamozlara,
Kordon boylarında bitmez geceler.
***
El ele tutuşur bütün aşıklar,
Şiirlerde, şarkılarda sevda var,
Gönülde aşk, bakışta tat, dilde yar,
Kordon boylarında bitmez geceler.
***
Bir başkadır dalgaların müjdesi,
Günü bekler martıların şuh sesi,
Zaman sessiz, sessiz alır nefesi,
Kordon boylarında bitmez geceler.
***
Dr. Galip Uzunca’dan: Anılardan Nağmeler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Uzm. Dr. Galip Uzunca’nın şiir kitapları birbiri ardına yayınlanırken, bize ulaşmaları da sağlanıyor. Yeni şiir kitabının adı: Anılardan Nağmeler. 130 sayfayla şekillenmiş, yayınlanmış, şiir severlerin bilgilerine, ilgilerine sunulmuş. Önsöz Dr. Galip Uzunca imzasının taşıyıcısı.
Burada, onikinci kitabıyla okurlarının karşısına çıktığı öğreniliyor Galip hocanın. İlk bölüm: Epik ve didaktik şiirlerden, ikinci bölüm: Lirik ve pastoral şiirlerden oluşurken, Üçüncü bölümde: Güfteler yeralıyor. Sonra Galip hocanın 5 nci sayfadaki yakışıklı fotoğrafının altındaki mısralar karşımıza çıkıyor:
Ömrün mutlu baharı, hazan olup bitse de,
Çağlayıp coşan gençlik, serap olup gitse de,
Şakıyan şen bülbüller, terk-i diyar etse de,
Hazanın da ne hoş, ne erdemli günleri var,
Hak nasip ederse, ne görkemli gülleri var.
Dr. Galip Uzunca, okulların tatil olduğu günlerden sözederken, bazende bir Ramazan Bayramındaki duygularını mısralaştırıyor, sayfalara aktarıyor. Arkasından Bursa’daki iki ezan sesinin üzerinde bıraktıklarını dillendiriyor, anlatıyor, aktarıyor efendim.
Daha sonra, Bursa Sevdasıyla çıkıyor okurlarının karşısına. Paris’ten selam gönderiyor Anavatana-Türkiye’ye, Türkiye’deki sevdiklerine. 86 ve 87 nci sayfalardaki “Bursa’da iki ezan sesi”nden iki dörtlük alalım, nakledelim. Buyurun:
İki tarihi ezan sesi vardır Bursa’da,
Unutulmaz onlar hiç, her şey unutulsa da,
İkiside dinlendi, sevinç nağmeleriyle,
Gönüllere nakşolan mutlu handeleriyle.
***
İkinci ezan sesi ise şöyle olmuştur:
Halkın gözleri sevinç yaşlarıyla dolmuştur,
Bursa’da bindokuzyüz yirmi iki senesi,
Zafer ilân edildi, onbir Eylül gecesi.
Dr. Galip Uzunca: 1992 yılında Bursa’da doğdu. İstanbul Tıp Fakültesinden 1949 yılında mezun oldu. Mesleğiyle ilgili değişik kuruluşlarda çalıştı. Milli Eğitim Tabibliği yaptı. Fransa’da mesleki eğitim gördü.
BURDUR’DAN KÜLTÜR YAĞMURU
Burdur Belediyesi kültür yayını olarak yayınlanmak üzere hazırladığım, civanmert insanların yaşadığı, efelerin, zeybeklerin harman olduğu, yöre sanatçılarının türkülerini coşkuyla okuduğu, boyu küçük, sesi büyük sipsinin anayurdu, Kütüphaneler şehri, Teke yöresinin kültür başkenti: “Burdur’dan Kültür Yağmuru” adlı, Belediye Başkanlığımıza ulaştırdığım kitap içeriğinde neler var, birlikte göz atalım, buyurun (İK):
Şairlerle Burdur(2)-/Osman Akkoç’un Burdur şiirleri/Burdur tarihinin içinden/Burdur-Akdeniz ve Ege Bölgeleri şairlerinin ‘İsa Kayacan’ şiirleri/1850-1953 yılları arasında Burdur’u idare edenler/1854 yılında ‘kaza’ olan, Burdur’un en eski ilçesi Tefenni/1955 yılının Burdur’u/Büyük Millet Meclisinde I.dönem Burdur Milletvekilleri/Burdur Valileri, Burdur Merkez Belediye Başkanları/Burdurlu Gazi, ağır topçu Kademlioğlu İsmail Başçavuş/İsa Kayacan’ın Burdur rüyalarından biri/Burdur’da üniversite sevinci/Teke yöresi folklor araştırmaları/Teke yöresinin Başkenti Burdur türkülerinden bir demet çeşitleme/Kültürümüz içindeki Burdur doğumlulardan bir genelleme/Burdur fıkraları-Burdur Efsaneleri/İsa Kayacan’ın Burdur’u, Burdur’un İsa Kayacan’ı.
218 nci PLAKET: Sayın Prof. Dr. İsa Kayacan; İnsuyu Kültür, Sanat ve Spor etkinliklerine katılımınız ve katkılarınız anısına (Sebahattin Akkaya. Belediye Başkanı, Burdur, 26.07.2010)
***
Dergi, mektup, şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN

Ökkeş Analık, Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesine bağlı, Bucak Hikmet Tolunay Meslek Yüksek Okulu’nun, Halk Bilimi ve Spor Topluluğu Basın-Yayın Birimi Başkanlığını yaptı. Bu Yüksek Okulumuz öğrencilerince 6 ayda bir yayınlanan ve 3 ncü sayısı bize ulaşan, bilim, kültür, eğitim, sanat dergisiyle bütünleşen Ökkeş Analık’tan, anılan derginin ilgili sayısıyla birlikte bir mektup aldım. Mektup aynen şöyle:
Prof. Dr. Sayın İsa Kayacan, sevgili hocam;
Gazeteci olmaya nasıl karar verdiğimi açıklamak istiyorum size; 14 yaşındaydım, güneydoğunun okumayan çocuklar ile bilindiği günlerdi. Lise ikideydim. Babama fotoğrafçıda çalışmak istiyorum demiştim. Yaz aylarında başladığım bu işte, aslında aklımda hep yazmak olduğunun farkına vardım. Düşündüm, neden Güneydoğudan büyük bir gazeteci çıkmasın dedim.
Yazınca anladım ki; Ökkeş sen başarılı ve halkın gazetecisi olacaksın. Arkadaş çevrem fazla olmadı. Yaşantımı gazetecilik üzerine bağdaştırdım. Sonra karşıma siz çıktınız. Sizi Ankara’da ilk gördüğümde öyle çok sevdim ki. Sizin sayenizde bu mesleğe olan sevgim daha da arttı. Geceleri geç yatmaya başladım. Artık 24 saat, bu iş için çalışma arzusu başladı bende.
Sizin telefonda isminizi duymak bile sevindirdi beni hep. Umut ve tatmin edici öğütleriniz ile birçok zorlukları aştım. Şimdi bu satırları okurken ne düşünüyorsunuz hakkımda bilmiyorum ama inşallah sizden öğrendiğim bilgiler ve hayat tecrübesi ile gazetecilik yaşamıma devam edeceğim. Sizin desteğinizi almak hayatta alacağım en güzel hediye olacaktır. Şükranlarımı sunarım.
Yazmak, yaşamaktır sözü ile izinizden gelmeye devam edeceğim.
(Ökkeş Analık, Bucak, Hikmet Tolunay Meslek Yüksekokulu- 23 Temmuz 2010)
*
DOST DEDİĞİN BÖYLE OLMALI
*Prof.Dr. Sayın İsa Kayacan’a
Dost dediğin insan böyle olmalı,
Ara sıra, hal-hatır sormalı,
Aldığının karşılığını vermeli,
İyiliğin kıymetini mutlaka bilmeli.
*
Bende kitap sayın yirmi oldu
Okudum, gözlerim yaşla doldu,
Sevgili İsa, sanki yanı başımdaydı,
Ağladıkça gözyaşlarım sel oldu.
*
Bende yayınların doldu taştı,
Durmuş kardeşin, ne yapacağını şaştı,
Durmuş Öcal, ham idi şimdi pişti
İsa Kayacan, rehber olup önüne düştü.
Durmuş ÖCAL (10 Temmuz 2010 – Burdur)
Not: Bununla birlikte, İsa Kayacan’a yazılan şiir sayısı 241’e ulaştı.

***
Burdur Belediyesinden: Burdur
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur’la ilgili haberler, yayınlar beni hep ilgilendiriyor. Hepsi hakkında bilgi sahibi olmak istiyorum. Ama Burdur merkez ve ilçelerinde yayınlananların bazıları bana ulaşmıyor..
26 Temmuz 2010 tarihinde, geleneksel hale getirilen ve Burdur Merkez Belediyemizce gerçekleştirilen, İnsuyu Kültür Sanat ve Spor etkinlikleri çerçevesinde, “Şiirlerle Burdur-2” (İsa Kayacan’la Şiir Akşamları) programımı, konferansımı gerçekleştirmek üzere gittiğim Burdur’da (Belediyemizde) “Burdur” isimli 110 büyük sayfalık renkli basımla günyüzü görmüş kitaptan-yayından birkaç tane “çaldım”
Ankara’ya gelip baktığımda, sayfalarında gezdiğimde gördüm ki, Burdur değişik özellikleri ve güzellikleriyle, fotoğraf zenginliği içinde tanıtılıyor. Sevindim. Bu yayın da, 23.02.2003 tarihinde yayınlanmış, “Burdurlife”nin bir benzeri. Aynı kuruluş, İzmir’deki “Ak-Ajans, Basın-Yayın Gazetecilik Limited Şirketi” tarafından hazırlanıp, basımı gerçekleştirilmiş.
“Burdur”un arka kapağında, sözkonusu Ak-Ajans’ın farklı yayınlarının görüntüsü içinde, ikinci bir “Burdurlife” daha gördüm. Ama, bu yayın da bana ulaşmamıştı. Ne zaman, yayınlandı bilmiyorum!..
İbrahim Zeki Burdurlu hocamızın bilinen özlenen Burdur şiiri. Belediye Başkanımız Sebahattin Akkaya’nın bir sunuşu var bir yerinde: “Burdurumuzu tanıtan bir kitap, derlenen bilgiler ve güncel görüntülerle, zenginleştirmelerle turistik bir rehber halinde sunuluyor” deniliyor.
Burdur, Burdur ilinin tarihi, Burdur adının kaynağı, höyükler, Antik kentler, Kervansaraylar, Burdur Müzesi, tarihi değeri olan konaklar, Burdur Belediyesi Piribaşlar Kültür ve Sanat evi, Burdur’un kültürel varlıkları, camiler, türbeler, hamamlar, kütüphaneler, saat kulesi, Burdur’un su kültürü, çeşmeler, kiliseler, Ticari kentsel SİT alanı, Burdur’un kültür ve turizm olanakları, Göller, İnsuyu mağarası, geleneksel el sanatları, Burdur Hacılar seramikleri, halk oyunları giysileri, Türküler ve oyun havaları, Burdur’da folklor, ulaşım, hayvancılık, Tarım ve arazi kullanımı, sanayi, madencilik, Burdurlu şair, yazar ve sanatçılar, yöresel yemekler, ilçeler.
Kitabın düzenlenmesi içerisinde iki nokta dikkatimi çekti.
1-Akajans ailesi olarak ikinci sayfada, Ajansın kimliği sayfasında, kitabın çıkmasında (yayınlanmasında) desteklerini esirgemeyenlerin adları sıralanıyor. Belediye Başkanı Sebahattin Akkaya’nın adı (Selahattin) olarak yazılmış. Beşinci sayfada ise “Sebahattin Akkaya” olarak yazılmış. Bu yanlışlığın doğrusunu Burdur’da oturan Belediye bünyesini tanıyanlar bulabilirler, bilebilirler. Ama, Burdurla ilgili olmayan bir konuk bakarsa, doğrusunun hangisi olduğunu anlayabilir mi?.
2-“Burdur” adlı kitabın 97 nci sayfasında başlayan “Burdurlu şair, yazar ve sanatçılar” bölümünde bendenize ait olan bilgiler, 23.02.2003 tarihinde yayınlanan “Burdurlife”nin 76 ncı sayfasındaki İsa Kayacan bilgileriyle aynı. Benim kitap yayın sayımda, makale sayımda, yazdığım gazete ve dergilerle ilgili sayılarda farklılıklar, artışlar değişiklikler oldu.
Yaşayan kalem sahiplerinin biyografilerindeki farklılıklar izlenmeli, doğrusu yayın sayfalarına aktarılmalıdır.
BURDUR’DAN KÜLTÜR YAĞMURU
Burdur Belediyesi kültür yayını olarak yayınlanmak üzere hazırladığım, civanmert insanların yaşadığı, efelerin, zeybeklerin harman olduğu, yöre sanatçılarının türkülerini coşkuyla okuduğu, boyu küçük, sesi büyük sipsinin anayurdu, Kütüphaneler şehri, Teke yöresinin kültür başkenti: “Burdur’dan Kültür Yağmuru” adlı, Belediye Başkanlığımıza ulaştırdığım kitap içeriğinde neler var, birlikte göz atalım, buyurun (İK):
Şairlerle Burdur(2)-/Osman Akkoç’un Burdur şiirleri/Burdur tarihinin içinden/Burdur-Akdeniz ve Ege Bölgeleri şairlerinin ‘İsa Kayacan’ şiirleri/1850-1953 yılları arasında Burdur’u idare edenler/1854 yılında ‘kaza’ olan, Burdur’un en eski ilçesi Tefenni/1955 yılının Burdur’u/Büyük Millet Meclisinde I.dönem Burdur Milletvekilleri/Burdur Valileri, Burdur Merkez Belediye Başkanları/Burdurlu Gazi, ağır topçu Kademlioğlu İsmail Başçavuş/İsa Kayacan’ın Burdur rüyalarından biri/Burdur’da üniversite sevinci/Teke yöresi folklor araştırmaları/Teke yöresinin Başkenti Burdur türkülerinden bir demet çeşitleme/Kültürümüz içindeki Burdur doğumlulardan bir genelleme/Burdur fıkraları-Burdur Efsaneleri/İsa Kayacan’ın Burdur’u, Burdur’un İsa Kayacan’ı.
218 nci PLAKET: Sayın Prof. Dr. İsa Kayacan; İnsuyu Kültür, Sanat ve Spor etkinliklerine katılımınız ve katkılarınız anısına (Sebahattin Akkaya. Belediye Başkanı, Burdur, 26.07.2010)
***
Hemşehrim Emine Önal’ın şiirlerinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Antalya’da yaşayan, Burdurlu hemşehrilerimden Emine Önal, yazdığı şiirleriyle takdir görüyor.
Ayrıca, amatörce tiyatro oyunları içindeki rolleriyle de göz dolduruyor.
Emine Önal hemşehrimin yeni şiirleri geldi bana. Bunların mısraları arasında, bir gezinti yapmak istiyorum. Bir türkü anlatımı içinde yazdığı “Bizim eller” adlı şiiri üç dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin bir dörtlüğü:
Bizim elin tarlaları yeşerdi,
Kızılcığın dalları hep bezerdi,
Mor koyunum, kuzusuna süt verdi,
Ne şirindir şimdi şu bizim eller.
Sonra “doğum günü” adlı şiir. Burada, kendi doğum gününde burukluktan, kırıklıktan, üzüntüden söz ediliyor. “Ağlayın, ağlayın bulutlar/Çağlayın akın ırmaklar/Çıldırın çıldırın rüzgarlar” diye devam ediliyor. Sonra, bir iyimserlik duygusu, duyguları çıkıyor karşımıza.
Uzunca, farklı duygularla anlatılanlar, yazılanlar, sayfalara aktarılanlar. Bunlar, “Benim köyüm/Bizim yayla/Dargın” gibi başlıklarla karşımıza çıkıyorlar, çıkarılıyorlar. Buradan bir başka şiirle selamlaşıyoruz. “Bırakıp gideceğim” başlığıyla verilen şiir bu. Bu şiirin girişi:
Seni benimle sensizliğe,
Beni seninle sensizliğe,
Bırakıp gideceğim.
Deniz gibi akışınla,
Alev gibi yakışınla
Şöyle bir bakışımla
Kaşlarımı çatışımla,
Bırakıp gideceğim…
Sonra, Gaffar Okan’a ve Tırlad, başlıklı şiiriyle bizimle selamlaşmaya devam ediyor 1951 doğumlu Emine Ünal.
VATANIMDA (Çeslav Miloş)
İzmir-KIBATEK Bülteninin 45 nci sayısında yeralan şiirlerden, Polonya çıkışlı Çeslav Miloş’un Vatanım adlı şiirini Grazyana Zayak ve Şaban M. Kalkan Türkçeleştirmişler. Üç ayrı dörtlükten meydana gelen bu şiirin bir dörtlüğü:
Elbet bir gün ben de yurduma döndüğüm zaman,
Uçsuz-bucaksız ormanları ve gölleri gezeceğim,
Hatırlıyorum, her akşam hatıralara daldığım anı,
Yurdumun beyaz bulutlarını ve ufuklarını görüyorum.
***
İki ayrı “Kümbet” Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN

Ülkemizde, benzer isimlerle faaliyette bulunmak, yazmak, yayınlamak gibi bir alışkanlık yıllardır sürüp gidiyor. Bir zamanlar iki Tercüman Gazetesi. Logo üstüne farklı bir iki kelime konularak, ana görüntü ve logonun aynı olmasında sakınca görmeden sürdürülenler.
Kamil Koç, Hakiki koç, (valla-billa koç da diyebiliriz.).. Bendeniz 1966–1969 yılları arası “Ece” Sanat Dergisini 28 sayı yayınladım. Sonraki yıllarda bir arkadaşımız çıktı, önce “Ece”, ikazımız üzerine, üstüne küçük bir kelime koyarak “Bizim Ece” dergisini yayınlamada ısrarlı oldu.
Masamda iki dergi var. İkisinin ana logosu “Kümbet” kelimesinden oluşuyor. Karakterlerde aynı. Bu iki dergiden birinin adı “Kümbet Altında”, ikincisinin adı “TOŞAYAD Tokat Şairleri ve Yazarlar Derneği Kümbet”… Yani söz konusu derneğin hem kısaltılmış, hem de açılmışı var dergi ismiyle birlikte verilen. Ama ana kelime, yani “Kümbet” aynı, karakter benzerliği içinde. Her iki derginin Tokat’ta yayınlanmakta olduğunu da kaydedelim.
Şimdi isim yarışı içinde olan “Kümbet”lerin sayı rakamı yüksek olanın kimliğinden söz ederek devam edelim: Her iki derginin üç ayda bir yayınlandığı görülüyor. 40 ncı sayısı günyüzü gören “Kümbet Altında” dergisinin, Nisan, Mayıs, Haziran 2010 aylarına ait olan sayısı elimizde. Sahibi: İrfan Yıldız, Genel Yayın Yönetmeni: Osman Baş, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü, İsmail Polatcı. Her iki derginin yayın kurulunda benzer isimler görüyoruz. Yayın danışmanları başlığı altında yer alan isimler de de benzerlikler var.
Şimdi, Kümbet kelimesinin sonunda ve üstünde “Tokat Şairler ve Yazarlar Derneği” kelimelerinin, isminin bulunduğu “Kümbet”in kimliğine bakalım. Ocak, Şubat, Mart 2010 aylarına ait 16 ncı sayısı gün yüzü gören ikinci “Kümbet”in Sahibi: Muhsin Demirci, Genel Yayın Yönetmeni: Hasan Akar, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: M. Emin Ulu. Her iki derginin de, Eğitim, kültür, sanat edebiyat dergisi olduğu yazılıyor, görülüyor.
Her iki “Kümbet”in kimliğinde ve yönetiminde isimleri bulunan arkadaşlarımızın düşündükleri, yaşadıkları ve ayrı ayrı yayınlama, ortaya çıkma gerekçeleri mutlaka vardır. Bu benim, bizim değerlendirebileceğimiz, daha doğrusu sorgulayıp üzerinde yorum yapabileceğimiz bir konu veya olay değildir.
Ne diyelim: Her iki Kümbet dergisinin yollarının açık olmasını dileyerek, yayın sürekliği içinde bulunmaları yönündeki dualarımızı sıralayalım efendim. İki alıntı:
1-Tokat’tan Anadolu’ya, Anadolu’dan dünyaya açılan bir pencere olmak hizmetlerin en güzeli diye düşünüyoruz (İrfan Yıldız, Kümbet Altında Dergisi sahibi)
2-Tokat Şairler ve Yazarlar Derneğinin Kümbet Dergisine editör yazısını yazmanın cesareti bilmem nasıl tarif edilir? (Mehmet Emin Ulu)

10 Ağustos 2010 Salı

konuk yazar

Prof. Dr. İSA KAYACAN’IN
“BANA YAZILAN ŞİİRLER” KİTABI
Cahit YARGICI
9 Temmuz 2010. Yaz aylarının en sıcak günlerinden biri. Bu sıcağa bir de Fethiye’de nem oranının yüksekliği eklenince gerçekten insan dışarıda bunalıyor. Bu sıcak günlerde ya deniz kenarında bir ağaç veya bir şemsiye altında yüzerek serinleyecek, ya da Fethiye’nin serin yaylalarında yaz günlerini geçireceksin. Ben eşimle birlikte kızım için Fethiye’de kalmak zorundayız. Çünkü üniversitede okuyan kızımın yaz tatili. Kızım denizi seviyor ve bizim yanında olmamızı istiyor. Zaman zaman denize gitsek de yoruluyoruz. Bu nedenle genelde günlerimiz evde geçiyor. Benim biraz da sağlık sorunlarım olduğu için, zorunlu olmadıkça gündüzün o sıcak ve bunaltıcı havasından uzak olmaya çalışıyorum.
Saat 11 sıralarında Araştırmacı- Şair yazar Ünal Şöhret Dirlik hocamla FETAV toplantısı ile ilgili bir telefon konuşması yaptım. Çünkü her Cuma günü kültür komisyonu toplantılarımız yapılmaktadır. Hocam bana FETAV’a gideceğini söyledi. Ben ise bu sıcakta hiç dışarıya çıkmaya cesaret edemiyorum.
Fethiye’deki evimizin arka balkonu sürekli esintili olduğu için, sırtımı balkonda divan yastığına dayamış ve 22 metrelik yoldan geçen araçları, etraftaki ağaçların yeşilliklerini, çiçekleri, çalışan denize bisiklet veya yaya giden insanları, Fethiye’nin etrafını çevreleyen yükselti ve dağların sislerini izliyorum.
Dağların üzeri kümeler halinde beyaz ve duman renkli bulutlarla kaplı…
Ben kendi dünyama dalmışken bir telefon sesi ile irkildim. Telefonu açtığımda karşımda Ünal hocam vardı. Bana “Yargıcı, senin öğleden sonra FETAV’a gelmen şart oldu” dedi. Bende “Hayırdır hocam” dedim. O da bana, “ İsa Kayacan hocanın şiir kitabı çıkmış, sana da göndermiş gel, al” dedi. Nasıl heyecanlandığımı ve sevindiğimi anlatamam. Zaten saygıdeğer Hocam İsa Kayacan bana her yeni çıkan kitabından gönderir. Ancak bu kitabı sabırsızlıkla bekliyordum. Çünkü bu güzel insan için bende bir şiir yazmıştım. Bu değerli saygıdeğer insanın kitabında şiirimin yer alması beni son derece gururlandıracak ve mutlu edecekti. Gerçi İsa Kayacan Hocam’ın 124. kitabı olan ve Temmuz-2008 de yayımlanan “MEZARLIK KÜLTÜRÜMÜZDEN ÖRNEKLER” adlı eserin 361-362. sayfalarında “İÇİMDEKİ IRMAK”adlı şiir kitabımdan “MEZAR TAŞLARI” adlı bir şiirim yer almıştı.
Bu nedenle gündüzün o bunaltıcı sıcağına hiç aldırmadan FETAV’a gittim. Ünal Hocam bana beklediğim kitabı verdi.
Nasıl sevindim…
O Değerli Büyüğüm İsa Kayacan, kitabın alt köşesine Sayın Cahit Yargıcı yazmış ve İÇİNDEKİLER bölümünde adımın yer aldığı yeri dikkatimi çekmek için renkli kalemle işaretlemişti. Bu nazik ve hassas düşüncesine hayran kaldım. 210. sayfayı açtığımda Hocam’a yazdığım Ece Köyün Ese’si adlı şiirim karşımdaydı. Hiçbir şeyde bu kadar mutlu olmamıştım.
Evet şimdi Hocam’ın “BANA YAZILAN ŞİİRLER” adlı kitabı elimdeydi. Ben bu kitabı baştan sona okumak istiyordum. Öyle de yaptım. 130 şair ve ozan’ın yürekleri ile konuştum.
Kitap Haziran-2010 da Sistem Ofset Basım Yayın San. Ve Tic. Ltd. Şti. tarafından 288 sayfa olarak basılmıştır.
İÇİNDEKİLER bölümünde: Değerlendirme; Biyografi; Yazarların gözü ve kalemiyle İsa Kayacan şiirlerle anlatılmaktadır. Daha sonra; Başyazı 1, 2, 3, Önsöz; 1, 2.
Sunuş bölümünde ise; Yazarların gözü ve kalemiyle İsa Kayacan anlatılmaktadır.
Birinci ve ikinci bölümlerde 130 şair ve ozandan her biri birbirinden güzel 242 adet İsa Kayacan şiiri yer almıştır.
Acımasız tartışmaların, kavgaların yaşandığı günümüzde, baba ile oğul’un, ana ile kızın, kadın ile kocasının, akrabaların ve komşuların birbirlerini kırdıkları ve üzdüklerini zaman zaman görüyoruz.
Yeryüzünde devletler arasında savaşlar ve işgaller var. İnsanlar acımasızca katlediliyor. Bazı ülkelerde kıtlık ve açlık yaşanıyor. Bu dünyaya aç gözlülüğümüzden dolayı yaptığımız tahribatların karşılığını yavaş yavaş almaya başladık.
İşte böyle bir sürü olumsuzlukların, sıkıntıların, güçlüklerin yaşandığı günümüzde bir insan için şiirler yazmak, onun örnek davranışlarını, erdemlerini anlatmak en yüce onur olsa gerek. Hem de çoğumuzun şahsen tanımadığı veya çok az tanıdığı bir insana. Örneğin ben İsa Kayacan’ı kendi köyünde kendi adına açılan bir kütüphanenin açılış töreninde sadece bir saat gördüm.
Ama İsa Kayacan Hocam günümüzde topluma her konuda örnek davranışları ile, çevre ve dünyaya saygısı ile, içindeki sonsuz insan sevgisi ile, Türk Kültür ve Edebiyatına kazandırdığı eserleri ile, sürekli aydınlatan ışığı ile bunları fazlasıyla hak ediyor.
Bu saygıdeğer insana yapılanlar az bile…
Kitabın ikinci bölüm 229. sayfasında hocam’ın rahmetli eşi Sabahat Kayacan için Mustafa Ceylan’ın İsa Kayacan’ın ağıtı olarak yazdığı bir şiir var ki…
***
Aşkım ve heyecanım; en mübarek işimdin,
Ocağımı tüttüren sımsıcak ateşimdin,
Hayatımdın, eşimdin, her mevsim güneşimdin,
***
Şimdi karanlıktayım, çekilmiyor bu hayat,
Öksüz, yetim kalmışım, neredesin Sabahat?
***
Bu şiirde kadınımıza, eşimize bağlılığı, sevginin yüceliği ve yokluğunda ise dayanılmaz acı ve özlemler var…
Saygıdeğer hocam acınızı paylaşıyor, eşinize Allahtan rahmetler diliyorum.
3. Bölümde ise; İsa Kayacan’ın kitap kapak görüntüleri
İsa Kayacan’ın bestelenen şiirleri ve notaları
İsa Kayacan’ın İngilizceye çevrilen şiirleri
Yazarların gözü ve kalemiyle İsa Kayacan
İsa Kayacan’ın yayımlanacak sıradaki eserlerinin adları yer almaktadır.
Ayrıca kitabın 269. sayfasında aramızdan ayrılan, asrımıza damgasını vuran Devlet Adamlarımız, Edebiyatçılar ve yazarlarımız, kültür ve sanata hizmet vermiş büyüklerimiz ve müzisyenlerimizin resimleri yer almaktadır.
Bu muhteşem vefaya minnettarım.
Her insan bu kitabı mutlaka bulup okumalıdır.
Evet benim karınca kaderince bu kitap hakkında anlatımlarım böyle.
Ben Saygıdeğer Hocam için, 130 şair ve ozan’ın şiirleri ve yazlılarından oluşan “BANA YAZILAN ŞİİRLER” adlı bu eseri okuduktan sonra İsa hocam’a yazdığım bir şiirimle sesleneceğim:
***
ANLATAMAM…
*İsa Kayacan hocama
Seni anlatmaya yetmez ki
Mısralar,
Sözler,
Sayfalar.
Sen artık kitaplardan taşmışsın.
Dağları, taşları,
Ovaları, yamaçları,
Denizleri geçmişsin.
Sen yeryüzünün
Karacaoğlan’ı, Pir Sultan’ı,
Aşık Kerem’i, Aşık Veysel’i,
Mevlana’sı olmuşsun.
Yunus gibi gönülleri gezersin.
Her ülkede bir gül bahçen,
Bir gönül tahtın var…
Ben, seni anlatamam,
Tereciye, tere satamam.
Cahit YARGICI

2 Ağustos 2010 Pazartesi

Prof. Dr. Hayrettin İvgin için,
Samsun ve Vezirköprü Belediye Başkanlıklarına teklif.
ANKARA (Ece Ajans) - Folklorumuzun, kültürümüzün, yayıncılığımızın ilk sıralardaki isimlerinden, Samsun - Vezirköprü doğumlu Prof. Dr. Hayrettin İvgin’in çalışmalarıyla, yayınlarından, aldığı ödüllerden örneklerin verildiği, adının bir cadde, sokak veya parka verilmesine ilişkin teklif, Samsun Belediye Başkanlığıyla, Vezirköprü Belediye Başkanlığına gönderildi.
Teklifi hazırlayan Prof. Dr. İsa Kayacan; “Hayrettin İvgin, Türk kültürünün önde gelen isim ve imzalarından biri olup, yurt dışında, ülkemizin başarılı temsilcilerindendir. O, Türk kültürünün bir bilenidir. Doğum yeri Samsun Merkezde ve Vezirköprü de, yaşarken adı abideleştirilmelidir. Sayın İvgin bunu çoktan hak etmiştir” dedi.
***
Filiz Bingölçe’den:
Dil Dayakları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Araştırmacı, yazar Filiz Bingölçe, Ankara’dan sesleniyor. Büyük boy 80 sayfalık “Dil Dayakları” adlı kitabının yayınında, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun desteği olmuş.
Kitap, Türkiye’de kadına yönelik aile içi şiddetin ortak dili olarak görülüyor, böyle ifade ediliyor.
Uzunca bir sunuş var Filiz Bingölçe imzasının taşıyıcısı. Görüşmeler, şiddetin dilsel anlatımı, dayak hikâyeleri; İstanbul, Konya, Erzurum, Ankara ve Şanlıurfa illerimizden alınmış, araştırma bu illerimizde yapılmış, görüşmeler buralarda gerçekleştirilmiş.
Filiz hanım, sunuşunun bir yerinde: “Örneğin kadınlara tehdit amaçlı söylenen sözlerin başında; Seni dağa kaldırırım/Yüzüne kezzap atarım/Seni kötü yola düşürürüm-Seni ayağa düşürürüm/Arkana adam takarım/Sana tecavüz ettiririm, gibi tehditler ilk sırada yer alıyor” diyor.
Örnekler: Sayfa 22. Görüşme No:13, Tarihi: Temmuz 2006, Yer: İstanbul. 35 yaşında, Adana’lı, üniversite mezunu dul, iki çocuğu var.Adı: Türkân.
Boşandığı eşinden şiddet gören Türkan mesleği gereği boşanma olaylarıyla ilgilenip kadınlara nasihatler veren bir Avukat olduğu halde, kendi olayında çaresiz kaldığını anlatıyor.
Cevaplarından Türkan hanımın: Boşandığım eşimden şiddet gördüm. İlk çocuğum kucağımdaydı. Yeni doğum yapmıştım, birkaç aylık anneydim. Kocamın başka kadınla ilişkisi olduğundan kuşkulanıyodum. İlişkisi olduğundan kuşkulandığım kadın asistanıydı. Kocam bana “Kadın olarak sana değer vermiyorum” dedi. Beni cinsel açlıkla terbiye etmeye çalıştı.
Filiz Bingölçe’nin araştırması, değerlendirmeleri, Türkiye’nin gerçeklerini yansıtıyor. Kitabın ikinci bölümünde bir de “Sözlükçe” yapılmış, verilmiş. Buradaki sıralama içinde yeralanlardan bazıları: Ağzına sıçayım, Ağzına verecek, Ağzını burnunu dağıtırım, Allah belanı versin, Ameliyat ederim,Anan gibi orospusun, Asarım, Keserim, Benim kölemsin, Bıçağı al karnına sok, Bokumu ye, Çürük kadın, Eşek çobanı, Fahişe, Geri zekalı, Götünü sat, İbnenin dölü, İtin kızı, Karı kılıklı, Karnını deşerim, Gavatın Kızı, Mezarına tükürmem, Seni kaç kişi düzdü vd.
BURDUR VALİLİĞİNDEN GÜNÜN HABERİ:
Vali Süleyman Tapsız, 23 Temmuz cuma günü ilimizdeki basın mensuplarını Valilik toplantı salonuna gündem belirtmeden çağırdı.
Valilik toplantı salonunda su böreği, kuru pasta ve meyve suyu ile donatılmış masalarda basın mensuplarını ağırlayan Vali Tapsız, basın mensupları için Valilik binası içinde bilgisayarı, yazıcısı, faksı ve kitaplığı bulunan bir oda düzenlendiğini, basın mensuplarının gerekli gördüklerinde yada dilediklerinde bu imkânları kullanarak haberlerini Valilik basın çalışma ve iletişim odasından gerçekleştirebileceklerini belirterek, Burdur Basınına, Basın Bayramında süpriz bir armağan verdi. (Burdur Gazetesi 26 Temmuz 2010)
***
Gaziantep’den yeni bir dergi: Kumru
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Her yayınorganının yayın öncesi hazırlık günleri tatlı, heyecanlı telaşlarla doludur. Gaziantep merkezinde üç ayda bir yayın süresi görünümüyle ilk sayısı okurlarıyla, sanat ve edebiyat dünyasındaki isim ve imzalarla merhabalaşarak bize ulaşan;
Derginin adı: Kumru. İlk sayısı Nisan, Mayıs, Haziran 2010 aylarına ait olarak günyüzü gördü bu derginin. 32 sayfalık “Kumru” dergisinin kimliğine bakalım: Tarih, kültür, sanat, edebiyat dergisi. Sahibi: Abdulhadi Bay, Yazı işleri müdürü: Mehmet Nacar, Genel Yayın Yönetmeni: Gülhun Ertilav, Editör: B.Hayrettin Ertilav, Hukuk Danışmanı: Av. Abdulhadi Bay: 9 kişilik bir yayın kurulu var.
Kilis ilimizde günlük yayınlanan Kent Gazetesinin “Kent Ofset” Tesislerinde basılmış.
Derginin sahibi Abdulhadi Bay başyazısının bir yerinde; “Eleştiriye açığız, zira eleştiri eksiğimizi giderecek, azmimizi arttıracaktır” diyor.
Kumru’nun sayfalarında imzaları bulunanlardan bazıları: Abdulhadi Bay, Mehmet Nacar, Rasim Köroğlu, Gülhun Ertilav, Celal Çalık,Mustafa Ceylan, Ahmet Ayaz, Ahmet Sargın, Mehmet Nuri Parmaksız, Hacer Alioğlu, Hikmet Elitaş, Mehmet Türkan, Suna Bay, Sennur Çetin, Asım Kısbet, Gülnare Esgerzade, İsa Kayacan vd. İki imzanın şiirlerinden bir dörtlük:
KALBİNİ KIRAMAM (Mehmet Nacar)
-Feleğe kahredip gurbete göçen,
Yurdunu sıladan saymaz güzelim.
Hasretin tasından hüzünler içen,
Mermerden mezarda aymaz güzelim.
BOŞADI (Rasim Köroğlu)
-Çürük Ahmet otuz iki avradı,
Kandırıp,üst üste aldı boşadı.
Daha ilk celsede işi kavradı,
Hepsine bir sebep buldu boşadı.
* Yüzyılları aşa aşa gelecek zamanlara akan şiir, her devrin tablosunun rengidir. Çoğu kere de içinde yaşadığı halkın şiiri olmaya bayılır. Saraylı olmanın gizemini taşırken, Boğaz sofralarında yedi dil oluverir. İsyan, başkaldırı ve ter-ü tazelik değişmez karakteridir. En çok şairler zarar vermiştir şiire/ ve en çok şairler kesmiştir yolunu şiirin (Mustafa Ceylan)
BURDUR VALİLİĞİNDEN GÜNÜN HABERİ:
Vali Süleyman Tapsız, 23 Temmuz cuma günü ilimizdeki basın mensuplarını Valilik toplantı salonuna gündem belirtmeden çağırdı.
Valilik toplantı salonunda su böreği, kuru pasta ve meyve suyu ile donatılmış masalarda basın mensuplarını ağırlayan Vali Tapsız, basın mensupları için Valilik binası içinde bilgisayarı, yazıcısı, faksı ve kitaplığı bulunan bir oda düzenlendiğini, basın mensuplarının gerekli gördüklerinde yada dilediklerinde bu imkânları kullanarak haberlerini Valilik basın çalışma ve iletişim odasından gerçekleştirebileceklerini belirterek, Burdur Basınına, Basın Bayramında süpriz bir armağan verdi. (Burdur Gazetesi 26 Temmuz 2010)
***
Erciyes Dergisinin yeni postasından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kayseri ilimiz merkezinde aylık, fikir ve sanat dergisi olarak 388 ve 389 ncu sayıları ayrı ayrı yayınlanan “Erciyes” Dergisinin Nisan ve Mayıs 2010 aylarına ait sayıları masamda.
Nisan 2010 ayına ait olanın kapağında II. Abdulhamit Han’ın, Mayıs 2010 ayına ait olan sayısının kapağında da istiklâl harbinde mermi hazırlayan kadınların görüntüleri var.
Erciyes Dergisi hakemli bir dergi olarak dikkat çekiyor.
Yayıncılığı, yayınları bu çerçevede, bu anlayış doğrultusunda gerçekleştiriliyor. Her iki sayıda imzaları bulunanlardan:
M.Halistin Kukul, M.İlyas Subaşı, Dr. Yaşar Kalafat, Abdülkadir Güler, Arzu Kök, N. Dündar Sayılan, Fahri Ersavaş, Murat Dölek, Bekir Oğuzbaşaran, İsa Kayacan, Ülkü Önal vd.
Çemen Şiir Dergisi: İnce uzun boyutuyla dikkat çekiyor. Kayseri’de yayınlanan bu derginin 113 ncü sayısı masamda. Ahmet Ekici’nin “Kuru Ağaçtaki Yaprak”adlı dörtlüğü şöyle efendim:
-İnsan topraktan geldi yine olacak toprak,
Ümitsiz hayat olmaz her şeye ümitle bak,
Ömrün bitmiş görünse her yanın olsa batak,
Kurumuş bir ağaçda bakarsın yeşil yaprak.
Yeniden Diriliş Dergisi: İnce uzun boyutuyla bize ulaşanlardan biri, kültür dergisi Yeniden Diriliş. Kayseri’de yayınlanıyor. 64 ncü sayısı, Nisan 2010’da günyüzü gördü, okurlarıyla buluştu, buluşturuldu. Bu sayıda imzası bulunanlardan;
-M.Selim Karaca, Mustafa Aslan, Oğuz Çetinoğlu, Ahmet Korkmaz, Prof. Dr. Salih Şimşek, Engin Namlı, Bedrettin Keleştimur,Orhan Tahsin, İsa Kayacan, Galip Erdem vd.
Kayseri Türk Ocağı Dergisi: Dilde, fikirde, işte birlik sloganıyla Türk ocakları Kayseri Şubesince iki ayda bir yayınlanıyor, Elimizdeki, masamızdaki sayısında imzaları görünenlerden; Cihan Cura, A.Vehbi Ecer, Mustafa Öztürk, İsmail Acar, Prof. Dr. Ahmet Buran, Hilmi Demir, Eyvaz Zeynalov.
İstiklâl Gazetesi: Kayseri’de ayda bir yayınlanan 16 sayfalık gazete. Nisan 2010 ayına ait 69 ncu sayısı bize ulaştı. Mehmet Emin Batur, Şen Ozan, Prof. Dr. Tuncer Gülensoy, Prof. Dr. Metin Karaörs, Yrd. Doç. Dr. İklil Kurban, Abdülmecit Avşar gibi isim ve imzalar yazılarıyla dikkat çekiyorlar.
BURDUR VALİLİĞİNDEN GÜNÜN HABERİ:
Vali Süleyman Tapsız, 23 Temmuz cuma günü ilimizdeki basın mensuplarını Valilik toplantı salonuna gündem belirtmeden çağırdı.
Valilik toplantı salonunda su böreği, kuru pasta ve meyve suyu ile donatılmış masalarda basın mensuplarını ağırlayan Vali Tapsız, basın mensupları için Valilik binası içinde bilgisayarı, yazıcısı, faksı ve kitaplığı bulunan bir oda düzenlendiğini, basın mensuplarının gerekli gördüklerinde yada dilediklerinde bu imkânları kullanarak haberlerini Valilik basın çalışma ve iletişim odasından gerçekleştirebileceklerini belirterek, Burdur Basınına, Basın Bayramında süpriz bir armağan verdi. (Burdur Gazetesi 26 Temmuz 2010)
***
Alâeddin İkican’dan: Eğitim sofrasında tuzumuz olsun
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kırklareli ilimiz merkezinden seslenen Alaeddin İkican, yazdıkları ve yayınladıklarıyla takdir toplamaya, dikkat çekmeye başladı. Bu genel görüntü giderek genişliyor, gelişiyor.
128 sayfalık “Eğitim Sofrasında Tuzumuz Olsun”adlı şiir kitabı 20 Şubat 2010 tarihinde basılmış, okurlarıyla buluşma noktası olarak kaydedilmiş.
27 Mart 2010 tarihinde, bana; ”Hayatını kültür ve edebiyata adamış, tanımaktan şeref duyduğum saygıdeğer hocam sayın İsa Kayacan’a en derin saygılarımla” cümlesiyle imzalanan kitabın önsözü bendenize ait.
Sunuş Alaeddin İkican’a ait. İl (Kırklareli) Milli Eğitim Müdürü Abdulgafur Büyük fırat “İki Canlı Şair” başlığıyla görüşlerini ortaya koymuş. Sonra, Mustafa Karaca imzalı “Yayladan selam olsun” başlığıyla Alaeddin İkican’ın sanat ve edebiyatımızdaki yeriyle ilgili bir değerlendirme var 8 ve 9 ncu sayfalarda yer alan.
Birinci bölüm: Kırklareli şiirleri, İkinci bölüm: Vatan ve memleket şiirleri, Üçüncü bölüm: Önemli gün ve haftalar ile ilgili şiirler, şeklinde bir ayırımla, başlıklarla sayfalara aktarılmış.
Alaeddin İkican, doğduğu kentin hayranı, çok seviyor. Kırklareli hep gündeminde. Şiirlerininde öncelikli konusu. Festivalle Kırklareli’den yola çıkıyor. 12 dörtlükten meydana gelen bir şiir “Festivalle Kırklareli”. Bir dörtlüğü bu şiirin:
-Kırklar camii oturmuş,adıyla tepeye,
Dingiloğlu Parkı, mekan oldu meşeye,
Güzel Kırklareli çoğalsam kucağında,
Cana can katınca mutluyum,inan bana.
Bu kez “Kırklareli türküsü”çıkıyor karşımıza, Alaeddin İkican’ın.Kitabın 22 nci sayfasındaki altı dörtlükten meydana gelen “Kırklareli Türküsü”nden:
-Adın güzel, kendin güzel,
Sevgin güzel bu alemde,
Yayla kırklar tepelerde,
Sen benimsin, bende senin.
Görünen Türkiye’ye karşı sevgi besleyen, Anayurt’tan, Yavru Vatan’dan, seslenen, önemli gün ve haftalarla ilgili duygularını mısralara döken, Alaeddin İkican, gelecekte daha önemli ve kalıcılığı bulunan şiirlere imza atacaktır. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
Alâeddin İkican: 1959 yılında Kırklareli’nde doğdu. İstanbul Ü. Edebiyat Fakültesinde okudu. Şiir yazmaya erken yaşlarda başlayan İkican,Kırklareli-İl Mahalli İdareler Müdürü olarak çalışmalarını sürdürüyor.
BURDUR VALİLİĞİNDEN GÜNÜN HABERİ:
Vali Süleyman Tapsız, 23 Temmuz cuma günü ilimizdeki basın mensuplarını Valilik toplantı salonuna gündem belirtmeden çağırdı.
Valilik toplantı salonunda su böreği, kuru pasta ve meyve suyu ile donatılmış masalarda basın mensuplarını ağırlayan Vali Tapsız, basın mensupları için Valilik binası içinde bilgisayarı, yazıcısı, faksı ve kitaplığı bulunan bir oda düzenlendiğini, basın mensuplarının gerekli gördüklerinde yada dilediklerinde bu imkânları kullanarak haberlerini Valilik basın çalışma ve iletişim odasından gerçekleştirebileceklerini belirterek, Burdur Basınına, Basın Bayramında süpriz bir armağan verdi. (Burdur Gazetesi 26 Temmuz 2010)
***
Kırşehir’den: Adnan Yılmaz’ın geçmişteki yazıları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yerleşim birimlerimizde, yani, il, ilçe ve öteki kentlerdeki gazete ve dergilerin sayfalarına bir periyod içinde baktığımızda, imzaların büyüyerek, dikkat çekerek karşımıza çıktığını da görürüz.
Kırşehir merkezinde yaşayan, “Anadolu Abdalları” adlı kitabıyla tanıdığım Adnan Yılmaz’ın 2004 yılına ait, ”Çağdaş Kırşehir” adlı gazetede yayınlanmış makalelerinin fotokopilerini, Ankara’dan Ahmet Şahinoğlu (Yanık Ahmet) bana ulaştırdı.
Yıllar önce, günlük yazılar yazdığım Şevket Güner arkadaşımızın, Kırşehir merkezde yayınlandığı “Kırşehir Çiğdem” Gazetesi aklıma geldi. Buradan, sevgi ve saygılarımı gönderdim Şevket Güner arkadaşımıza efendim.
Şimdi Adnan Yılmaz’ın iki ayrı “Kırşehir Yazıları” üzerine bir göz atalım... Daha doğrusu buralardan alıntılar yapalım. Buyrun:
1-Kafasını bugünlerin yozlaşmış çıkarsal ilişkilerinde yoğunlaştıranlar, modern halk edebiyatı ve sanat tarihi boyutunu kavramaktan uzaktırlar. Bunlara duyurulur ki, Aşık Mahzuni Şerif, bir Pir Sultan, bir Dadaloğlu, bir Karacaoğlan ve bir Aşık Veysel gibi devrederek gitti kendini önümüzdeki yıllara. (A.Yılmaz, Çağdaş Kırşehir Gazetesi, 22.06.2004- Ateşi çalan adama övgü):
-Ne güzel anlatır seni,koca bilge Aiskylos,
“Zincire vurulmuş Prometheus” adlı yapıtında,
Zorbalığa karşı özgürlük meşalesini yakan,
Ve ateşi tanrılardan çalarak,
İnsanlığın hizmetine sunan,
Özgürlük ve direniş simgesi Promete!
Kayalıklarda yemekte bitiremez ciğerini kartal,
Çünkü, umutlar ve direniş bitmez,
Umudun ve direnişin simgesi Promete!,
Henüz Zeuslar tükenmedi daha yeryüzünde,
Belki daha çoğaldılar?
Ama prometreler de az değil hani,
Yaşamın ve onurun simgesi Promete!..
BURDUR VALİLİĞİNDEN GÜNÜN HABERİ:
Vali Süleyman Tapsız, 23 Temmuz cuma günü ilimizdeki basın mensuplarını Valilik toplantı salonuna gündem belirtmeden çağırdı.
Valilik toplantı salonunda su böreği, kuru pasta ve meyve suyu ile donatılmış masalarda basın mensuplarını ağırlayan Vali Tapsız, basın mensupları için Valilik binası içinde bilgisayarı, yazıcısı, faksı ve kitaplığı bulunan bir oda düzenlendiğini, basın mensuplarının gerekli gördüklerinde yada dilediklerinde bu imkânları kullanarak haberlerini Valilik basın çalışma ve iletişim odasından gerçekleştirebileceklerini belirterek, Burdur Basınına, Basın Bayramında süpriz bir armağan verdi. (Burdur Gazetesi 26 Temmuz 2010)
***
Algan ve Yılmaz’dan Şiirler
Prof. Dr. İSA KAYACAN

Bu soyadı verilenler: İzmir’den Turgay Algan, Ankara’dan Derya Tosun Yılmaz. Şiirlerinin mısraları arasında gezip, bazı mısra örnekleri vermek istiyoruz efendim:
TURGAY ALGAN
Sev dedi, sevdim,
Sevme dedi sevmedim,
Gönül ferman dinlemezdi hani,
Ortaya çıkardım yalanını.
Turgay Algan’ın öteki mısraları:
1-Beni sevene/Cennet vaad ediyorum/Şairlere ilham veren/ Güzel genç kız.
2-Bana sorma/Eceline susama/Hesabı sorulacak/ Sevmek/Bana iyi gelmiyor.
DERYA TOSUN YILMAZ
Bir şiir programında tanıdım. Murat Duman aracılığıyla bana ulaşan iki şiir var masamda Derya Tosun Yılmaz’ın. Bunlar, Özledim seni, Rabbim isimlerinin taşıyıcıları.
ÖZLEDİM SENİ
Şiir dört dörtlükten oluşuyor. Bu dörtlüklerin ikisi:
-Elele yürüdük, o parka geldik
Yarınlara dair hayale daldık,
Şarkılar söyledik, beraber güldük,
Dön artık birtanem, özledim seni.
*
Üşümüş elimi sıkıca tuttun,
Kalbime tatlıca heyecan kattın,
Dizimin üstüne masumca yattın,
Dön artık birtanem özledim seni.
RABBİM
Derya Tosun Yılmaz’ın “Rabbim” adlı, başlıklı şiiri, beş ayrı dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin bir dörtlüğü efendim:
-İmanda aslolan kalbin özüdür,
Günahın sinede gizli sızıdır,
Şeytan fırsat bekler, ar hırsızıdır,
Dizim gayrısına çöktürme Rabbim...
BURDUR VALİLİĞİNDEN GÜNÜN HABERİ:
Vali Süleyman Tapsız, 23 Temmuz cuma günü ilimizdeki basın mensuplarını Valilik toplantı salonuna gündem belirtmeden çağırdı.
Valilik toplantı salonunda su böreği, kuru pasta ve meyve suyu ile donatılmış masalarda basın mensuplarını ağırlayan Vali Tapsız, basın mensupları için Valilik binası içinde bilgisayarı, yazıcısı, faksı ve kitaplığı bulunan bir oda düzenlendiğini, basın mensuplarının gerekli gördüklerinde yada dilediklerinde bu imkânları kullanarak haberlerini Valilik basın çalışma ve iletişim odasından gerçekleştirebileceklerini belirterek, Burdur Basınına, Basın Bayramında süpriz bir armağan verdi. (Burdur Gazetesi 26 Temmuz 2010)
***
Düzce’den: Defne Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Düzce’de bulunan, Orman Muhafaza Memurları Derneğinin yayın organı olan, Defne Dergisinin Mart-Nisan 2010 aylarına ait 355 nci sayısı bana ulaştı.
Bu derginin 1980’li yıllardaki tipo baskılı sayılarından itibaren, merhabalaşmam, bana ulaştırılmasından dolayı dergi yöneticilerinin kadirşinas davranışlarını takdirle karşılıyorum.
Orman Bakanlığındaki Basın Danışmanlığım dönemlerinde hep masamda gördüğüm bu dergi giderek baskı teknoloji gelişimine ayak uydurdu. Son yıllardaki sayıları, pırıl pırıl bir görünümle, renkli olarak okurlarının ve ilgililerin karşısına çıkıyor, çıkarılıyor.
32 sayfalık Defne Dergisinin, Dernek adına imtiyaz sahibi: Hasan Yılmaz, Sorumlu Müdür: Engin Şirin, Yayın Kurulu Başkanı: Ahmet Toksoy, Yayın Kurulunda: Sadık Kaya, Hüseyin Bozyurt, Hüseyin Durkaya görev yapıyorlar.
Her sayısında, Hasan Yılmaz imzalı bir başyazı veya sunuşla karşımıza çıkılıyor.
Objektif bir bakışla, olaylar yorumlanıyor, anlatılıyor. Elimizdeki saysında da “Dünya Ormancılık Günü kutlu olsun” deniyordu başlık olarak, konu olarak. Dergi içinden bazı başlıklar: Nesli yok olmuş ceylan Türkiye’nin katkılarıyla yeniden Gürcistan dağlarında/Seferberlik kapsamında bir protokol daha/Muhafaza Memurları Antalya’da/En başarılı bürokrat ödülü Çatal’ın/Gümüşhane yeşile bürünecek...
Üç makale: Yangın söndürmeye giderken (Engin Şirin), Tam zamanı (Sadık Kaya), Zamandan önde koşanlar (Ramazan Karaca), Şener Tali imzalı “Ormancı/Orman şehitleri anısına” başlıklı, dokuz dörtlükten meydana gelen bir şiir derginin arka iç kapağında yer alıyor. Bu şiirden:
-Orman gibi nimet var mı?
Nice hastanın ilacı,
Şifa bulanlar duyar mı?
Bakıp korudun ormancı.
*
-Şener der ki; orman yurdun,
Güzelliği ve kıvancı,
Yuvasıdır, kuşun kurdun,
Kalan sağ olsun ormancı.
BURDUR VALİLİĞİNDEN GÜNÜN HABERİ:
Vali Süleyman Tapsız, 23 Temmuz cuma günü ilimizdeki basın mensuplarını Valilik toplantı salonuna gündem belirtmeden çağırdı.
Valilik toplantı salonunda su böreği, kuru pasta ve meyve suyu ile donatılmış masalarda basın mensuplarını ağırlayan Vali Tapsız, basın mensupları için Valilik binası içinde bilgisayarı, yazıcısı, faksı ve kitaplığı bulunan bir oda düzenlendiğini, basın mensuplarının gerekli gördüklerinde yada dilediklerinde bu imkânları kullanarak haberlerini Valilik basın çalışma ve iletişim odasından gerçekleştirebileceklerini belirterek, Burdur Basınına, Basın Bayramında süpriz bir armağan verdi. (Burdur Gazetesi 26 Temmuz 2010)
***
Kültür Evreni Dergisinden yeni bir sayı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Ankara’da olan,Kültür Ajans yayınları arasında,üç ayda bir yayımlanan uluslararası hakemli sosyal bilimler dergisi “Kültür Evreni”nin kış dönemi sayısı yayınlandı.
424 sayfalık büyük boy bir kitap-dergi Kültür Evreni. Sahibi,yazı işleri müdürü,editör gibi sorumluluk taşıyanların adları: Hayrettin İvgin, Erhan İvgin ve Ömer Ünal, şeklinde sıralanıyor. Derginin elimizdeki sayısında yazıları yeralanlardan bazılarının sıralanışı:
-Prof. Dr. Tuncer Gülensoy, Sef A. Hacıyev, Taner Güçlütürk, Aynura Mamedkızı Mamedova,Shahla Zaree, Ülker Hüseynova, Şelale Bağırova, Saadet Şirinova, Yrd. Doç. Dr. Kenan Koç, Elekber Cebbarlı, vd.
Prof. Dr. Tuncer Gülensoy hoca, Puşkin’in “Erzurum Yolculuğu” ve bilmediğimiz gerçeklerden söz ediyor 13 ncü sayfada başlayan yazısında. Girişinde:
-“Puşkin,1829 yılındaki Osmanlı-Rus savaşı sırasında 1835 yılında Rus ordusu ile yola çıkarak, Erzurum’a gelmiştir. Puşkin, bu yolculuğunun notlarını günü gününe tutmuş ve daha sonra yayınlamıştır. Ataol Behramoğlu tarafından “Erzurum Yolculuğu” adıyla 1999 yılında Türkçeye çevrilen eserinden alıntılar yapılarak Puşkin’in bu yolculuğu yazıda dile getirilmiştir“ diyor.
Sayfa 365’de başlayan, Yrd. Doç. Dr. Kenan Koç imzalı, “İlk Kazak bilim adamı Şokan Velihanov (1835-1865) başlıklı araştırmanın 373 ncü sayfasında “Ağıt” ara başlığı altında verilenlerden:
-Şokan’ın ölümünü babası Şınğıs’a duyurmak için Atığay, Oaravıl, Kerey ve Uvak boylarının önde gelenleri yola çıkarlar. Ölüm haberini duyurmayı Uvak’tan Dayrabay isimli kopuzcu hüzünlü bir besteyle başlatır. Acı haber verildikten sonra Orınbay ağıt söyler (İki bölümü):
-Tarihte nice insanlar gördük,
Eğlenceli,ne devranlar sürdük,
Bu yaşımıza gelinceye kadar,
Şokan gibi delikanlı görmedik.
*
Alın yazın böyleyse ne yaparsın?
Yaratanın emrine nasıl baş eğmezsin,
Hey gidi yiğit, kız kuşu gibi olan hakkı için,
Nasıl ölümüne üzülmezsin?..
BURDUR VALİLİĞİNDEN GÜNÜN HABERİ:
Vali Süleyman Tapsız, 23 Temmuz cuma günü ilimizdeki basın mensuplarını Valilik toplantı salonuna gündem belirtmeden çağırdı.
Valilik toplantı salonunda su böreği, kuru pasta ve meyve suyu ile donatılmış masalarda basın mensuplarını ağırlayan Vali Tapsız, basın mensupları için Valilik binası içinde bilgisayarı, yazıcısı, faksı ve kitaplığı bulunan bir oda düzenlendiğini, basın mensuplarının gerekli gördüklerinde yada dilediklerinde bu imkânları kullanarak haberlerini Valilik basın çalışma ve iletişim odasından gerçekleştirebileceklerini belirterek, Burdur Basınına, Basın Bayramında süpriz bir armağan verdi. (Burdur Gazetesi 26 Temmuz 2010)
***
Aydınlanma yolunda: İmece Gazetesi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergiler gazeteler. Değişik yollarla bana ulaşanlar, ulaştırılanlar. Bunların sayfalarındaki gezintilerim:
Merkezi Ankara’da bulunan Payda Yayıncılık’ın sahibi ve genel koordinatörü Gülendem Gültekin’den zaman zaman bana ulaşan yayınlar oluyor. Bunlardan biri İzmir’de aylık yayınlanan “Aydınlanma yolunda: İmece” Gazetesi. Mart 2010 ayına ait 29 ncu sayısı masamda.
20 normal sayfalık gazetenin kimliğine bakıyorum: Aydınlanma yolunda: İmece, aylık-kültür-sanat gazetesi. İmtiyaz sahibi Genel Yayın Yönetmeni ve sorumlu yazı işleri müdürü: Ali Recai Şeyhoğlu.
Rasime-Recai Şeyhoğlu Kütüphaneler Zinciri Geliştirme, Kültür ve Dayanışma Derneği adına gerçekleştirilen hizmetler. İletişim adresleri: Kültür Cad. No: 7–3 Karabağlar-İzmir.
Rasime-Recai Şeyhoğlu isimleri kültürümüz, kütüphaneciliğimizle özdeşleşmiş. Bu iki isim adına kurulan, açılan, faaliyette bulunan kütüphaneler, sokak adları dikkat çeker boyutlarda. Kutluyor, alkışlıyorum efendim. Rasime – Recai Şeyhoğlu’ların sayısı fazla değildir Türkiye’de.
Gazete içinde imzaları bulunanlardan bazılarının sıralanışı: Erdal Atıcı, Tahsin Şimşek, Öner Yağcı, Arslan Bayır, Orhan Tüleylioğlu, Fırat Arı, Mehmet Özçataloğlu, Recai Şeyhoğlu, Feyza Hepçilingirler..
Bu arada Recai Şeyhoğlu’nun yayınlanmış kitaplarının bulunduğunu 16 ncı sayfadaki ön kapak görüntülerinden öğreniyoruz.
Bilim-sanat ve edebiyat sayfasında Gülşen Aslanyürek’in derlediği sayfada, İlhan Arsel, Mustafa Suphi, T.S.Elıot, Nermin Uygur fotoğraf ve biyografileri yeralıyor
Şiir Atölyesi şairleri; Metin Soydeveli, Aslıhan Tüylüoğlu, Fatma Aras, Vahdettin Yılmaz, Mehmet Büyükçelik şeklinde sıralanıyor. Mehmet Büyükçelik şiirinden:
ÇAĞIN UYGARI (Mehmet Büyükçelik)
Yalanlar daha hızlı, savaş uçaklarından,
Dünya evlerinin ekranlarında,
Kurşunlar yorulsa,
Ya da uyusa,
Masum değil bebekler kadar.
AKASYA AKSANI (Aslıhan Tüylüoğlu)
Gamlı gemiler batıp çıkar,
Eğnimdeki taşkın denize,
***
Güneşlenir bir yandan,
Şehrin yapışkan lodosları..
***
Çağrıcı bıraktım çiçeklerimi,
Kaldırımlarda ezip durduğunuz.
***
Medine Gürkaynak’ın şiir dünyası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Her yeni adım, gelecek için düşünülenlerin başlangıcıdır. Medine Gürkaynak ismini, yazarları arasında bulunmaktan şeref duyduğum Belde Gazetesinde duydum ve burada tanıştım. Belde gazetesinde stajını yapan, gelecek için ümit vadeden bir kızımız. Gelecekte nerelerde görev yapar, hangi hizmetlere veya başarılara imza atar, şimdilik bilmiyoruz.
Medine Gürkaynak’ın şiirlerinin bulunduğunu söyleyen çalışma arkadaşlarına, Medine’nin şiirlerinin mısraları arasında bir gezinti yapabileceğimi ifade ettim.
Birkaç gün sonra, Medine Gürkaynak’ın 4 ayrı şiiri bana ulaştırıldı.
Hece vezniyle yazılan, kaleme alınan, sayfalara aktarılan mısraların oluşturduğu şiirlerde, sevgi, sevginin getirdikleri, geleceğe atılan adımların ayak sesleri, bugünle gelecek arasında varolan köprü veya köprülerin genel görüntüleri dikkat çekiyordu.
Her şair veya şairenin şiirle merhabalaşması, sevgi, beklenti gibi iki önemli özellik ve güzellik noktasından hareket edilerek başlandığını gösterir. Medine Gürkaynak kızımızda da kural değişmemiş. Bir şiirinde, “Gizli sevgi”den bahsediyor. Altı dörtlükten oluşan bu şiirin giriş dörtlüğü şöyle:
Seninle karşılaşıp gelişimiz göz göze,
Zannetmeki kasıtlı, sadece tesadüfen,
Aceleden tökezleyip, diz vurmuştum ya yere,
Heyecan değil sebep önümdeki kütükten..
Sonra bu şiirde anlatılanlar birbiri ardına sıralanıyor. Dışarı çöp dökmeye çıkıyor, bahçedeki çardakta az oturuyor. Sonra bir düğünde bir esmerle görünce kıyametler kopuyor. Yıllar sonra gelen mektuptaki satırlar teselli vermiyor, yeterli olmuyor artık.
Bir başka Medine Gürkaynak şiiri “Asla” adıyla karşımıza çıkıyor. Burada, gelen “acı telefonun” açtığı yaranın getirdiği, verdiği ızdıraplar gözleniyor. Çileler birbiri ardına mısralara dökülüyor. Bu şiirin bir yerinde de şöyle sesleniyor:
Unuttum mazimizi, bak şiirlerde kaldı,
Zannetme ki ağladım, gözümden kanlar aktı,
Zaten senin yüreğin taştandı, kayadandı,
Çaldığın gün kapımı, açmayacağım asla!..
Ve arkasından gelen, kendiliğinden sıralanan sorular. “Yüreğimde amansız bir sancı ile doğruldum” mısraıyla başlanan “sorular” şiiri. Sevdanın olmayışıyla ilgili yapılan yeminler, kaderinin yazılışı ve silinişi olarak görünenler, böyle kabul edilenler. Arkasından “Özür dilerim” başlıklı şiirle ortaya çıkıp, “Yüzüne hüzünlerden zerrecikler süzülmüş” diye başlanan duygu anlatımıyla söze başlanış... “Özür dilerim” den bir dörtlükle noktamızı koyalım efendim:
Seni sevmedim ben, taptım desem yeridir,
Aşkım sana az gelir, bilki taşı eritir,
Kıskançlığım kusur değil, aşkımı besletendir,
Bir tebessüm et artık, özür dilerim senden.
***
Şeyh Ali Semerkândi ve Sığırcak Suyu
Prof. Dr. İSA KAYACAN
25-26 Haziran 2010 tarihlerinde, Ankara’nın Çamlıdere ilçesinde, Çamlıdere ve Doğa Dostları Derneğince düzenlenen “2. Çamlıdere Şiir Günleri” programı gerçekleştirildi.
Bilgisayarı iyi kullanan, internet ortamındaki iletişimi başarıyla sağlayabilenlerin “iyi şair olarak” kabul edildiği bir anlayışın şairlerinin, “internet şairleri”nin çoğunlukta olduğu bu şiir günlerinde kendimi yalnız hissettim. Onların dinlemeye sabırları, eleştiriye ihtiyaç ve tahammülleri yok!
2.Çamlıdere Şiir Günleri programı çerçevesinde Abdülkerim Erdoğan imzalı bir kitap bizlere ulaştı, ulaştırıldı. 112 sayfalık kitap, merkezi Ankara’da bulunan “Reyhan Yayınları” arasında günyüzü görmüş. İçindekiler sayfalarına bakıyoruz. Bazı başlıklar:
-Türklerin Müslüman oluşu, Şeyh Ali Semerkandi (K.S.) adı ve nesebi, doğum yeri ve ailesi, hayatı şeklinde devam ediyor sıralama. Ayrıca, sığırcık suyu kuyusu, sığırcık suyu ziyareti başlıkları da dikkat çekiyor.
13 ncü sayfadaki “başlarken” başlığı altında verilenlerden bir cümle:
-“Yirminci yüzyıl başlarına kadar Osmanlı coğrafyasında Sığırcık Suyu Şeyhi olarak bilinen Şehy Ali Semerkandi hazretlerinin-manevi sırları mübarek olsun-hayatı ve kişiliği hakkında yazılı kaynaklarda fazla bilgi yoktur”
Kitap içindeki bilgilerden: Semerkand, Dünyanın en eski şehirlerinden biri olup, Orta Asya’nın uçsuz bucaksız düzlüklerine açılan bozkırın başlangıcında ve günümüzde Özbekistan Cumhuriyeti’nde tarihi bir şehirdir.
Verilen bilgilerden nakletmeye devam edelim: (Sayfa 29’dan):
Şeyh Ali Semerkandi hazretlerinin Osmanlı dönemi belgelerinde asıl adı “Ali” dir. Bu bilgiye Fatih Sultan Mehmed döneminde yazılan 1463 tarihli-Ankara Tahrir Defteri-ndeki kayıtlardan ulaşıyoruz.
Mezkur defterde, yabanabad kazası vakıfları zikredilirken “Kuzvira’da yarım çiftlik yer ve bir değirmen kadimi mülk ısısı şeyh Ali’ye vakf imiş” ibaresi yazılıdır.
Yabanabad; günümüzde Kızılcahamam ve Çamlıdere’nin tamamı ile Çubuk, Güdül, Ayaş, Kazan ve Çankırı’nın orta ilçesini kısmen ihtiva eden Ankara sancağına bağlı bir kazadır. Kuzviran Köyü ise günümüzde Çamlıdere ilçe merkezinin bulunduğu yerdir.
“Semerkandi”lakabının ise vefatından sonraki yıllarda verildiği anlaşılmaktadır. 1571 tarihli Sultan İkinci Selim’e ait fermanda ise “Şeyh Ali Semerkandi” olarak zikredilmektedir.
Şeyh Ali, miladi 1300, diğer bir görüşe göre 1320 yılında İran-İsfahan’da doğar. Nakşibendi tarikatına müntesip olan Şeyh Ali Semerkandi hazretleri, milâdi 1442 veya 1457 yılında 142 veya 157 yaşında iken Kuzviran (şeyhler-Çamlıdere) köyünde vefat eder.
Katılım belgesi: Sayın İsa Kayacan; Çamlıdere ve Doğa Dostları Derneği’nin düzenlediği 2. Çamlıdere Şiir Günleri programına katılımınızdan dolayı teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılar dileriz. Saygılarımızla (Ali Öcal, Çamlıdere ve Doğa Dostları Derneği Başkanı, 25-26 Haziran 2010)