21 Eylül 2010 Salı

Burdur’dan: Üç THM sanatçısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur, Teke yöresinin kültür başkenti. Çalıp-çığıranlarıyla, sanatçılarının sayısının belli olmadığı bir folklor denizi Burdur.
“Burdur’un Saz ve Söz Ustaları-2” adlı kitabımda yeralmak üzere, Burdur Merkez Belediyemizin Basın Danışmanı, Gazeteci Mesut Madan üç isim ve imzayla ilgili biyografik bilgilerle birer fotoğraf gönderdi. Teşekkürlerimi, sevgi ve saygılarımı buradan gönderiyorum:
Sevinç Akkaya: 1982 yılında Burdur/Söğüt’te doğdu. İlkokulu Antalya Mustafa Adıyaman İlkokulunda, Ortaokulu Antalya Avni Çöllü ortaokulunda okudu. Küçük yaşlarda başlayan müzik aşkı ailesinin ve İlkokuldaki müzik öğretmeninin de desteğiyle yıllardır sürüyor.
İlk sahne tecrübesini 5 nci sınıfta kazanan, ortaokulun ilk yıllarında bağlamayla tanışıp, kurs alan, sürekli okul etkinliklerinde yeralan Sevinç Akkaya, Antalya’da Güzel Sanatlar lisesinin sınavını kazandı. 4 yıl Antalya Anadolu Güzel Sanatlar lisesinde eğitim aldı. Piyano, yanflüt ve şan eğitimi alarak, çalışmalarını profesyonelce sürdürdü.
Lise yıllarında, müzisyen dostlarının ısrarı üzerine yapılan albümden sonra, bölge konserlerinde sahne almaya başlayan Sevinç Akkaya, lise eğitiminden sonra Dokuz Eylül Üniversitesi, Buca Eğitim Fakültesi Müzik Öğretmenliği Bölümünü kazanarak, eğitim almaya devam etti. 4 yıllık Üniversite müzik tahsilinden sonra, 2 nci bir albüm çalışması daha gerçekleştiren Sevinç Akkaya, Türkiye genelinde, festivallerde, şenliklerde sahne almaya, konser vermeye devam etti.
2007 yılı Şubat ayında Diyarbakır Fatih Lisesine kadrolu müzik öğretmeni olarak atanan, 4 yıl burada görev yapan, sonra Manisa/Turgutlu’da Müzik Öğretmeni olarak çalışmalarını sürdüren (2010) Türk Halk Müziği Sanatçısı Sevinç Akkaya; “Her zaman yanımda olan ve desteğini fazlasıyla hissettiğim ailemle yaşamıma devam ederek, Bölgemize, Teke yöremize hizmet etmeye devam edeceğim” diyor.
Gamze Durmazer: 1990 yılında Burdur’da doğdu. İlkokulu Bahçelievler İlköğretim okulunda okudu. Cumhuriyet lisesinden mezun olan, Marmara Üniversitesi Bilgi-Belge Yönetimi Bölümünde okuyan Gamze Durmazer, 12 yıldır müzikle uğraşıyor (2010)
Ümran Özdemir Yamacı: 1974 yılında Burdur’da doğdu. Şeker ilkokulu, Burdur Anadolu Lisesi ve Ege Üniversitesi Devlet Türk Müziği Konservatuvarı Ses Bölümünden mezun olan Ümran Özdemir Yamacı, Burdur Cumhuriyet Lisesinde müzik öğretmeni olarak görev yapıyor (2010).
Üç kaset yayınlayan, evli ve 2 çocuk annesi olan, 1990 yılından bu yana, yurtiçi ve yurtdışı konserlerini sürdüren Ümran Özdemir Yamacı’nın kasetlerinin isimleri: 1-Bizim yaylalar, 2-Telli turnam, 3-Yaylalarda gezersin, şeklinde sıralanıyor.
GÜNÜN REKOR HABERİ: Gazeteci- Yazar İsa Kayacan’ın, 2009 yılı içinde PTT aracılığıyla Yurtiçi ve Yurtdışındaki adreslere gönderdiği; gazete, kitap, dergi (kargo) sayısı PTT kayıtlarına göre; 5 bin 500 olarak tespit edildi. Ankara’da ve Ankara dışındaki merkezlerde muhataplarına İsa Kayacan tarafından elden verilenler, bu sayıya dahil değildir. ***
Dr. Şemsettin Küzeci’den:
Telafer şairleri
Prof. Dr. İSA KAYACAN

Yayınladığı kitaplarıyla dikkat çeken, birbiri ardına günyüzüne çıkardığı kitaplarıyla takdir toplayan Dr. Şemsettin Küzeci’nin yeni bir kitabı. Adı: Telafer Şairleri.
Merkezi Ankara’da bulunan, Türkmeneli Vakfı Kültür Merkezi yayınlarının birincisi. Dizgi, Mizampaj ve Kapak: Aybeniz Küzeci’nin. Takdim yazısı, Dr. Mustafa Ziya, Önsöz, Dr. Şemsettin Küzeci imzalarının taşıyıcısı. Türkmeneli Vakfı Kültür Merkezi Başkanı Dr. Mustafa Ziya, takdiminin bir yerinde: “Bugün dünyanın gözü önünde milli mücadele veren kahraman Telafer halkının yetiştirdiği şair ve yazarların ürünlerini kapsayan Telafer Şairleri kitabının, Dr. Şemsettin Küzeci tarafından hazırlanması hepimize bir sürpriz niteliğinde oldu” diyor.
Dr. Şemsettin Küzeci ise önsözünün bir yerinde: “Telaferliler kendilerini Yörük olarak tanımlamaktadırlar. Telafer’de Osmanlıya sevgi yoğun bir şekilde yaşamaktadır. Telaferli din bilginleri, Osmanlıya emperyalist demenin küfür olduğunu ilan etmişlerdir” şeklinde devam ediyor, devam ediliyor.
Telafer’in tarihinin anlaşılır biçimde sayfalara aktarıldığını kaydettikten sonra, Telaferli şairlerin isimlerinden sözedelim öncelikle. Bunlar:
Abdurrahim Tahir, Cemil Şiho, Eyüp Anadoloğlu, Felekoğlu, Ganim Kasapoğlu, Hazım İlhanbey, Muhammed Meri Saitoğlu, Mehmet Şahin, Mikdat Havldioğlu, Mutasım Efendi, Rıza Çolakoğlu, Sadık Sazıgüzel.
Kitap, Telaferin medarı iftiharı şair Felekoğlu’nun aziz ruhuna armağan edilmiş.
İlk şair, 1948-2004 yılları arasında yaşamış, Telafer doğumlu Abdurrahim Tahir ismiyle başlıyor, Şairin fotoğrafı, biyografisi, şiirlerinden örnekler veriliyor. İkinci şair Cemil Şiho.. Şiho’nun “Ben insan değil miyim?” adlı, başlıklı şiiri 35 nci sayfada yeralıyor. Bu şiirden:
Ben günlerin izleri,
Yetimlerin gözleri,
Yoksulların yüzleri,
Ben insan değil miyim?.
Felekoğlu’nun (1929–2002) bilgileri 46 ncı sayfada başlıyor. “Açıl dilim” adlı şiiri Felekoğlu’nun 51 nci sayfada başlıyor. Bu şiirden
Açıl dilim, açıl dilim,
Okumlara seçil dilim,
Yurda düşman olanlara,
Ateş olup, saçıl dilim. ***
Şakir Susuz’dan:
Sevimli Düşler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şairlerimiz, şairelerimiz, yayınladıkları kitap sayısıyla değil, kitapları veya yayınları içerisindeki şiirlerinin dinlenmişlikleri, kalıcılık oranlarıyla değerlendiriliyorlar, değerlendirilmelidirler.
Şakir Susuz Ankara’da yaşayan şair arkadaşlarımızdan biri. Sanat ve edebiyat alanındaki aldığı mesafe küçümsenme boyutunu aştı. Yani başarı çizgisi üzerindeki yürüyüşü dikkat çekiyor artık.
Merkezi Ankara’da bulunan, Kültür Ajans Yayınlarının 80 ncisi olarak günyüzü gören, 136 sayfalık “Sevimli Düşler” adlı şiir kitabının kapağında (torunu olduğunu öğrendiğimiz) minik delikanlı, balıklara yem veriyor.
Hocaların hocası, Prof. Dr. İbrahim Agâh Çubukçu hocamızın bir önsözü, sunuşu var kitapla, Şakir Susuz’la ilgili. Hoca, Şakir Susuz hakkında kısa bilgiler veriyor, bir yerinde:
-“Şakir Susuz’un şiirleri geleneksel türdendir. Başka bir deyimle Şakir Susuz, halk şiiri türünde sanatını devam ettirmiştir. Ölçüyü ve uyağı kullanmayı başarmıştır. Özellikle aşk şiirlerine ağırlık vermiştir” diyor,
Kitabın ilk şiiri “Barış Sensin Mehmed’im” adıyla, başlığıyla karşımıza çıkıyor. Altı dörtlükten oluşan bu şiirden bir dörtlük efendim:
Sen güçlü olmasan ne olur bölge barışın?,
Atandan miras kalan kahramanlık yarışın,
Güven veriyor selam çakıp esas duruşun,
İşte barış dedikleri şey, sensin Mehmed’im..
Şakir Susuz’un şiirleriyle ilgili yapılan değerlendirmeler, yani yazdığı tür üzerindeki değerlendirmeler “aşk şiirlerinde önde”dir, şeklinde olmaktadır. Ama, başka türler üzerindeki şiirleriyle de dikkat çekmekte olduğunu, karşımıza çıkmakta olduğunu görüyoruz.
Şakir Susuz’un şiirleri, gelecek açısından önem taşır. Kalıcılık oranlarının yüksek olduğunu söyleyebiliriz.
14.11.2007 tarihinin taşıyıcısı “Kuşadası’nda” adlı, başlıklı şiiri kitabın 41. sayfasında yeralıyor. Bu şiirden bir dörtlükle devam edelim:
Gezdik sokakları, sahile indik,
Yâr bağrıma yaslı, ben ise dimdik,
Heyecan dorukta, korkuyu yendik,
Nice engeller aştık, Kuşadası’nda..
Bu beraberliğin, İzmir Terminal’deki bitişi, ayrılığı son dörtlükte dile getiriliyor, anlatılıyor.
Şakir Susuz kitabın son sayfalarında, bazı kişilere ithaf ettiği şiirlerinden örnekler verirken, kendisine yazılan şiirlere de yer vermiş. Bendenize, bu satırların yazarı İsa Kayacan’a ithaf ettiği “İsa Kayacan” adlı, altı dörtlükten oluşan şiiri 133 ncü sayfada karşımıza çıkıyor. Teşekkürlerimi sunuyorum efendim.
Arka kapakta, yakışıklı bir Şakir Susuz boy fotoğrafı. Sol sütununda “Döküldün içime” adlı beş ayrı dörtlükten oluşan şiir. Bu şiirin ilk dörtlüğü:
Döküldün içime bir ırmak gibi,
Deniz ettin, derya ettin, göl ettin,
Ne akıl bıraktın, ne fikir bende,
Ferhat ettin, Mecnun ettin, çöl ettin. ***
Devlet sanatçısı, bestekâr Engin Çır’dan:
bir ‘Burdur’ şiiri…
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Hemen hemen her şiirin bir öyküsü, yazılmadan, sayfalara-sütunlara aktarılmadan önce bir geçmişi, anlatılması gereken bölümü-bölümleri vardır.
Engin Çır, Devlet sanatçısı, bestekâr. İzmir Devlet Klasik Türk Müziği Korosunda görev yapıyor.
Anılan Koronun Müdürlüğünü yapan, hemşehrim Güner Özkan ve çalışma arkadaşlarıyla (bunların içinde Engin Çır’da vardır) 04 Eylül 1993 tarihinde Burdur’a konser için giderler. O tarihte Burdur’un Belediye Başkanı rahmetli Armağan İlci’dir.
Burdur’a 50 km. kala, sohbet sırasında Güner Özkan, Burdur’un özelliklerinden güzelliklerinden sözeder ve Engin beye; “Burdur için bir şiir yazar mısın? diye sorar. Engin Çır, hemen kağıt kaleme sarılır, şehre girmeden aşağıda okuyacağınız şiirin yazılışını tamamlar. Burdur’daki konserin sunucusu, TRT’nin ünlü sunucularından Mehpare Çelik’tir.
Burdur Atatürk Spor Stadında (açık) program başlar. Mehpare Çelik hanım, Engin Çır arkadaşımızı anons eder ve Engin Beyin kısa zamanda yazdığı, Burdur şiirini okur. Stad alkıştan çınlar. İşte Engin beyin Burdur şiirinin yazılış öyküsü, işte şiirin kendisi efendim:
ŞİRİN BURDUR’um (Engin Çır)
Şu Burdur’un etekleri, yeşil bağla süslenir,
Boz dağlarda yanık yanık türküleri seslenir,
Dikkuyruklar göç eder de, buralarda beslenir,
Bu vatandan bir parçasın, benim şirin Burdur’um,
*
Ayrı bir güzellik verir, gök mavisi gölleri,
Kemanesi ve sipsisi coşturur hep gülleri,
Nakış nakış halıları, imrendirir illeri,
Bu vatandan bir parçasın, benim şirin Burdur’um..
*
Nice antik kentler senin toprağında yatıyor,
Geçmişinle gururluyuz, tarihe güç katıyor,
Yüreğimiz coşku dolu, Burdur Burdur atıyor,
Bu vatandan bir parçasın, benim şirin Burdur’um.
*
Gelip görmedikten sonra, sormayın erenlere,
İnsuyunda Mağarası, şifadır girenlere,
Dallarında meyveleri, haz verir görenlere,
Bu vatandan bir parçasın, benim şirin Burdur’um.
*
Efelerin diyarında, mutlu olur gönlümüz,
Güler yüzlü insanıyla neş’e bulur gönlümüz,
Tavsiyemdir, görmek gerek, mutlu kalır gönlünüz,
Utandırmaz misafiri, benim şirin Burdur’um. ***
Osman Öcal’dan: Tuğra
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kırıkkale ilimiz merkezinden sesleniyor Osman Öcal. 120 sayfalık şiir kitabı. Antalya Güllük Şiir Derneği Başkanı Mustafa Ceylan’ın iki sayfalık bir sunuşu “ Tuğra’ya dair” başlığıyla yazdığı yazı, değerlendirme ve yorum var. Sayın Ceylan; “Tuğra”nın Osman Öcal’ın ilk kitabı olduğundan sözederek söze başlıyor. Sonra “Tuğra adı verilen bu kitap, sahasında ilk ve tek kitaptır. Çünkü Tuğra’da bulunan bazı bilgiler, hem de örnekleriyle, kitap hüviyetinde ilk kez yayınlanmaktadır. Türk edebiyatı, Türk şiirini basit sığ ve kuru çöl hüviyetinde düşünenlerin ne kadar yanıldıklarını ispat eden (Tuğra) harflerden, kelimelerden ve mısralardan oluşan söz sultanı, şiirin önemli bir imzası, önemli bir damgası ve markasıdır” diyor.
Anlaşılıyor ki elimizdeki kitap, edebiyatımız açısından önemli masajların getiricisi, ortaya koyucusu. Giriş bölümünde, “ Türk edebiyatı nazım biçimleri”nden söz ediliyor ve şöyle bir sıralama yapılıyor:
1-Divan Edebiyatı’nda nazım biçimleri,
2-Halk Edebiyatı’nda nazım biçimleri,
3-Yeni Türk Edebiyatı’nda nazım biçimleri,
4-Gülce Edebiyat akımı nazım biçimleri...
Sayfa 70’de başlayan “Yeni Edebiyat Akımı Gülce” nin altında yazılanlardan bir bölüm aktararak devam edelim. Buyrun:
-“Mustafa Ceylan, Harun Yiğit, Ekrem Yalbuz ve Osman Öcal önderliğinde gelişen son dönemin edebiyat akımıdır. Bu akıma, Ozan Sentezi, Yusuf Bozan, Refika Doğan, Mehmet Nacar ve çok sayıda şair de katılmıştır, vezin ve şekil kavgalarına son veren ayrıştırmayan, birleştiren; yeni tarz şekil ve üsluplarla iz bırakan şiirlere imza atmışlardır” denilişi dikkat çekici.
Yeni Edebiyat Akımı-Gülce’nin; Cinaslı kafiyelerin çaprazlama ve dönerli olarak yerleştirilmesinden meydana gelen bir hece, nazım türü olan Dönence’ye verilen örnek, 76 ncı sayfada “ Bedduanı sal gayrı” adıyla karşımıza çıkıyor. ilk dörtlüğü bu şiirin, bu örneğin:
Kar ayazı değil bu beni yakıp kavuran,
İstemsiz sırtladığım değişmez karayazı,
Gönül ermiyor ise var yarama dil ersin,
Dilersin;gazele dön şarap olsun avuran. ***
Fikret Sezgin’den: Sevince Irmak Olmak
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Adana’dan güçlü bir ses ... Şiirleriyle bize ulaşan bir isim ve imza:
Fikret Sezgin 124 sayfalık “Sevince Irmak Olmak” şiir kitabı. Kısa bir sunuş, Fikret Sezgin imzalı. Duraksız Tren, başlıklı, isimli bir dörtlük 11 nci sayfada karşımıza çıkıyor. Bu dörtlük şöyle:
-Herkesin yolculuğu,aldığı bilet kadar,
Dünyada durak dolu, her yerde inecek var,
Seninle yolculukta, duraksız trendeyim,
Sen istersen bu yollar, sonsuza kadar uzar.
Fikret Sezgin, dörtlüklerle söylemek istediklerinin bütünlüğünü ortaya koyabiliyor. Şiirde aldığı mesafenin uzunluğunu gösteriyor böylece. İşte burada, bu noktada O’nun kutlanması, alkışlanması, gerekiyor. Hem kutluyor, hem alkışlıyorum efendim. Tebrikler sayın Sezgin.
77 nci sayfada bir ikinci bölüm başlıyor. Adı: Kamış gözüyle dünya. Bu bölümün sunuşunda Fikret Sezgin (bir yerinde) : “Kamış gözüyle dünya, her şeye rağmen yaşamaya değer. Güneşi, yağmuru, rüzgârı, balığı, kuşuyla, bir gerçek” diyor. Bu bölümden, sayfa 81’den “ Kamış gözüyle dünya” adlı dörtlükle bir merhaba diyelim, sütunumuza aktaralım. Buyrun:
-Herkesin ayağı var, benim köklerim güya,
Yollar düşman görünür, benim yürümem rüya,
Gece-gündüz kuşkulu, biçilmeyi beklemek,
Karanlık bir yazgıdır, kamış gözüyle dünya.
Dörtlüklerin başlıklarından ( bazıları ) : Sevince ney olurum, Mutsuz kamış, Kamışın sevdası, Her kamış kaval olmaz, Yok kamıştan ötesi, Kamış adam, Kamışlı inkâr, Sevme hakkım bile yok, Huzur bulan deniz vd.
Arka kapaktakilerden :
1- Canım dedem, kalbinizde tüm dünyaya yetecek kadar sevgi var. (Mine Sezgin)
2- Duyguları kağıda dökmek gerçekten zormuş ve siz bu işi yıllardır yapıyorsunuz. (Çetin Bilgin)
3- Her ne kadar bizden uzak olsan da senin manevi desteğini her zaman yanımda hissederim. (Fikret Sezgin )
4- Kimsenin gitmediği yollardan giderdin ve ben de uzaktan izlerdim seni (Pınar Sezgin)
İSTERSEN KALIRSIN (Şükrü Öksüz)
Aydın ilimiz merkezinden seslenen Şükrü Öksüz’ün beş ayrı dörtlükten meydana gelen “İstersen kalırsın” adlı, başlıklı, şiirinden bir dörtlük:
-Kalbimdeki aşkın her zaman yeni,
Umarım vaktinde anlarsın beni.
Bütün yüreğimle sevdim ben seni,
İstersen kalırsın, istersen gidersin. ***
Ömer Erhalim’den yeni şiirler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ömer Erhalim, İzmir ilimiz merkezinde yaşıyor. Yazdığı, yayınladığı şiirleriyle dikkat çeken, isim ve imzalardan.
Bendenize ithaf ettiği ve “gizli akrostiş” olarak yazdığı şiirlerinden sadece birini “Bana Yazılan Şiirler” adlı kitabımda yer verebildim. Çünkü, o bir şiir dışındakiler, anılan kitabın sayfaları bağlandıktan sonra bana ulaştılar.
Ömer Erhalim, duygu dünyasındaki temizlik, anlatım zenginliği gibi özellikleriyle dikkat çekiyor. Gizli akrostiş olarak yazdığı yeni şiirleri var masamda. Bunların mısraları arasındaki gezintimizi birlikte başlayalım, birlikte sürdürelim. Buyurun:
Bir dostuma, adlı şiirinin başlangıç ve içindeki mısralarda (büyük harfle yazılanlarla) “Hoş geldin İsa Kayacan” başlığının çıktığını görüyoruz. Bu şiirin ilk dört mısrası:
Huzur şehri İzmir’e Onur verilir ancak,
Şahidiyiz hep bizler, Gönül aşkla yanacak,
Erenler gelir bize, Limandır gönülleri,
Duaları kabul olur, İmanlıdır dilleri..
Sonra bir başka “Gizli akrostiş”le karşılaşırız, Ömer Erhalim kaleminden çıkma. Bu şiirde de soldan sağa büyük harflerin şekillenmesiyle “İsa Kayacan” adı ortaya çıkmaktadır. Sonra “Yaşam Serüveni”nden iki mısra:
İlahi bir emirdir, Seveceksin insanı,
Aşkla yaratmış tanrım, Kainatta her canı..
Ömer Erhalim, şiirde kolaya kaçmıyor, seçmiyor. Pek az insanın denediği “gizli akrostiş” de başarılı olduğunu gösteriyor bizlere. “Uyanda gör halini” adlı, başlıklı şiirinin girişindeki Ömer Erhalim duygularından:
Milletin kan ağlıyor, uyan da gör halini,
Seçilmişler sırtında taşıyor vebalini,
Ata yadigârıdır Fethedilen topraklar,
Amacına ulaşmış kahpe olan korkaklar.
Ve sonra “İlahi Aşk” şiirindeki duygularıyla karşımıza çıkıyor Ömer Erhalim.
Bu şiirin girişindeki duyguları da şöyledir:
ilahi bir aşktır sevgiyi bize veren,
Mutluluğun halidir Elemi yere seren,
Tanrımın hediyesi Böyle bir yaşam bize,
Olmazı olur eder Ruhlar benzer denize.. ***
Çemen Dergisinin: İsa Çelikdönmez özel sayısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergi ve gazetelerimizin yöneticileri, “Özel sayı” hazırlayıp yayınladıklarında, “önem verme” – “değer verme” gibi özelliklerin, belirtilerin öne çıktığı anlaşılır, böyle hissedilir.
Kayseri ilimiz merkezinde yayınlanan şiir dergisi “Çemen”in Ocak 2010 ayına ait 114 ncü sayısı “İsa Çelikdönmez Özel sayısı” olarak okurlarıyla buluştu, buluşturuldu. Alim Gerçel’in sahip ve yazı işleri müdürlüğünde yayınlanan “Çemen” Dergisi, ince uzun boylu görünümüyle dikkat çekiyor. Benzerlerinden farklı olduğunu gösteriyor.
Necdet Çelikdönmez, uzun yıllar Isparta ilimiz merkezinden seslendi. Paye, adlı bülteniyle, kendine özgü yayıncılığıyla dikkat çekti. Sonra, Elazığ ilimiz merkezinden seslenen, Necdet Çelikdönmez’in oğlu İsa Çelikdönmez.
Çemen’in kapağında İsa Çelikdönmez’in (kara kalemle çizme) bir fotoğrafı var. İç kapaktaki biyografisinin girişinde verilen bilgilerden yola çıkarak devam edelim:
25 Mart 1988 tarihinde Isparta’da doğdu. Gülcü İlköğretim Okulunda okudu. Liseyi Isparta Anadolu Teknik Lisesi Elektronik bölümünde tamamladı. 2009 yılında SD Üniv. Teknik Bilimler Meslek Yüksek Okulu, Endüstriyel Elektronik bölümünden sınıf ikincisi olarak mezun oldu.
Çemen Dergisinin “İsa Çelikdönmez özel sayısı”nda, İsa Çelikdönmez’in değişik şiirlerinden örnekler verilmiş. Bunlar kısa ve ortaboy olarak ifade edebileceğimiz şiirler. Kısa denemeleriyle de dikkat çekiyor İsa Çelikdönmez. Isparta’nın önde gelen isim ve imzalarından Zeki Çelik’in de İsa Çelikdönmez’e ithaf ettiği beş ayrı dörtlükten meydana gelen “İsa” adlı bir şiir de dikkat çekiyor. Önce İsa Çelikdönmez’den birkaç örnek verelim:
ACI GERÇEK (İsa Çelikdönmez)
Tarihin kendisiydik, şimdi tarih olduk,
Bilimin efendisiydik, şimdi tembelliğin kölesi,
Sanayileşirken batı, enayileşen biz,
Gelişime düşman, beklemeyin sessiz.
AŞIK (İsa Çelikdönmez)
Aşık bir mumdur, titreşir yanar,
Çaresiz volkandır, derinden kaynar,
Sevdiğini her hatırladıkça, ruhu,
Ufuklara taşar, kalbi hasretle yanar.
İSA (Zeki Çelik)
Babanın sayesinde seni tanıdım,
O günler hatırlanıp, çok anıldım,
Hakkın yoluna birlikte sığındım,
Seni anlatmak, inan ki zor İsa.. ***
Küçükten büyüğe
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bazen büyükten küçüğe, bazen de küçükten büyüğe doğru adım atılır, yol verilir, sıralama düzenlenir.
Aşağıda iki şairden (biri şiir denemeleri yapan), biri şiirimizde, sanat ve edebiyat alanımızda olgunlaşmış, önemli mesafeler almış olanı efendim.
Arı Okulları 5-A sınıfının 247 nolu öğrencisi Nazlı Aykut, Torunum. (Yeni dönemde 6.sınıfa başladı). Burdur’a birkaç kez gidip geldi. Oturup Burdur’la ilgili iki şiir denemesi yapmış. İkinci şairimiz Dalaman’dan, Burdur’un gelini Birdal Can Tüfekçi efendim:
BURDUR (Nazlı Aykut 15.08.2010)
Bir başkadır Burdur’un güzelliği,
Uyuyamıyorum sevinçten Burdur’dayken,
Rahat olurum orada her zaman,
Durmadan gezerim Burdur’u,
Uyuyamıyorum sevinçten Burdur’dayken,
Rahat olurum orada her zaman.
BURDUR DENİNCE (17.08.2010 Nazlı Aykut)
Burdur denince aklıma,
Allahın yarattıkları,
Doğanın güzellikleri gelir.
Çayır çimen kokusu gelir,
*
Burdur denince aklıma.
Burdur denince aklıma,
Köy düğünleri, eğlenceler,
Bir başka gelir bana.
Göldeki su kuşları gelir,
Burdur denince aklıma.
GÖNÜL NİKAHI (Birdal Can Tüfekçi)
Bir de bakmışım ki, karşımdasın sen.
Buruk bir sevinçle, yüreklenirim.
Ansızın çıkıp da, gelivermişsen,
Buruk bir sevinçle yüreklenirim.
*
Saniyeler uzar, nefes kesilir,
Koskoca hasretin sığmaz zamana,
Kanatlanan yürek bir taş kesilir,
Buruk bir sevinçle, yüreklenirim.
*
Kavuştuğum anda, akan su durur,
Vuslat ateşinden pınarlar kurur,
Kafeste kuş gibi, yüreğim vurur,
Buruk bir sevinçle, yüreklenirim.
*
Gönül nikâhım var, ele ne gerek,
Dağ taş, dere tepe, yola ne gerek,
Seviyorum derse, güle ne gerek,
Buruk bir sevinçle, yüreklenirim.
***
Kahramanlık Şiirleri, Marşlarımız, Türkülerimiz
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Rabia Gölbaşı’nın, Ankara’da geleneksel olarak her yıl Mayıs ayında düzenlediği “Rabia Gölbaşı-Şiir Şölenleri”nden bir yenisi, 22 Mayıs 2010 tarihinde Ankara’da gerçekleştirildi.
Rabia hanım, titiz çalışmalarıyla dikkat çekiyor. Şölenlerine katılanlarla katılamayanların tespitini de yapıyor. Şölen sonunda, katılımcılara verdiği “Takdirname” üzerinde şu cümlelerle teşekkür edildiğini görüyoruz:
Sayın İsa Kayacan; Geleneksel olarak her yıl mayıs ayında düzenlediğimiz, “Rabia Gölbaşı-Şiir Şölenlerine” devamınız görülmüştür. Bu vesileyle size sürekli katılımınızdan ve gönül pınarınızdan akan duygu dolu mısraları bizlerle paylaştığınız için sonsuz teşekkürlerimizi ve takdirlerimizi sunuyoruz. (Rabia Gölbaşı, şair, yazar, gazeteci, 22 Mayıs 2010)
Rabia Gölbaşı’nın yukarıda adı geçen şiir şöleninde katılımcılara dağıtılan birde kitap vardı. Adı: Kahramanlık Şiirleri, Marşlarımız, Türkülerimiz. 03 Mayıs 2010 Türkçüler Armağanı olarak dağıtılan bu kitabın yayına hazırlayıcısı: Meriç Coşkun.
92 sayfalık kitabın önsözü Meriç Coşkun imzasının taşıyıcısı. Bir yerinde; “Tarihe sığdırılamayan yüce bir milletin kahramanlıklarını bu kitapçıkta ifade edilmek elbette mümkün değildir” deniyor.
Mehmet Akif Ersoy imzalı, İstiklal Marşı’yla söze başlanıyor. Atatürk’ün Türk Gençliğine Hitabesi, ardından Arif Nihat Asya hoca’nın Ağıt, adlı şiiri… Yine Arif Nihat Asya hocadan, Bayrak, kalk yiğidim adlı şiirler. Dilaver Cebeci’nin “Türkiye’m” adlı şiiri. Dilaver Cebeci’nin farklı şiirleriyle sayfalardaki selamlaşmamız sürüyor.
Yavuz Bülent Bakiler ağabeyimizin, ünlü “Antepli Şahin” adlı, başlıklı şiiri. Bu şiirden iki bölüm:
Ben Antepliyim, Şahin’im ağam,
Mavzer omzuma yük.
Ben yumruklarımla dövüşeceğim,
Yumruklarım memleket kadar büyük.
*
Bu kaçıncı kurşundur, bu kaçıncı bismillah,
Bu kaçıncı ölüdür,
Bir türkü söylenir, siperlerde her sabah,
Vurun Antepliler namus günüdür!.. ***
Cumhur Turan’dan: Varsa yoksa sevda
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yaşamımızda önemli olanlar vardır, önemli ve anlamlı kabul ettiklerimiz vardır. “Varsa, yoksa sevda” demek doğru mu?.
Ankara’nın ünlü şair ve yazarlarından Cumhur Turan’ın Payda yayıncılık kuruluşu yayınları arasında günyüzü gören 96 sayfalık şiir kitabının adı: Varsa, yoksa sevda.
Cumhur Turan hoca “Başkarken” başlığı altındaki sunuşunun bir yerinde, daha doğrusu girişinde:
“Sevda, acımasız gerçekler dünyasında onunla çarpışarak kendine hep özel bir yer bulmuş bir duygu fırtınasıdır. Bu fırtınanın sonu nasıl gelirse gelsin, bu fırtınada yaşananlarda onun gibi hep özel olacaktır” diyor, doğru söylüyor.
Kitap içinde kısa soluklu ve orta anlatım uzunluğunda, solukluğunda şiirler var. Kitabın ilk şiiri “Bulutlarınsa tek engelim” adının taşıyıcısı. 7 nci sayfada karşımıza çıkıyor. Buradan:
Yel nasıl da okşuyor yaprakları,
Bir bir öperek damarlarını,
Kar nasıl da doyuruyor toprağını,
Pırıltılı beyazlığında,
Damla damla sunarak bedenini,
Güneş nasıl da ısıtıyor içini,
Yakıcı ama yangın değil,
İşte aynen öyle,
Yel/Kar,
Güneşe eş yönelişlerdeyim bugünlerde,
Bulutlarınsa tek engelim.
Cumhur Turan, yazdıklarıyla, yayınladıklarıyla bir bütünlük içinde bakıldığı zaman, geleceğe taşınacak öykü, roman ve şiirlerin altına imza atmış bir şair ve yazarımızdır.
O’nun yayınlanmış kitaplarının sıralanışı şöyle bir tablo ortaya koymaktadır: Olmazlara sevdalıyım, Taç için, Emef, Uyuyan kente yolculuk, Fıkranın şiiri, Anadolu gemisi, Hüzün yağmuru, Uzun ince, Hissettin mi hiç?, Demon, Kirliydi zaman, Varsa yoksa sevda..
***
Dr. Şemsettin Küzeci’den: Biz güneş değiliz
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yayınladıklarıyla takdir edilen, alkışlanan isim ve imzalardan Dr. Şemsettin Küzeci yeni bir kitapla karşımıza çıktı. Adı: Biz Güneş Değiliz.
Merkezi Azerbaycan’ın Başkenti Bakü’de bulunan, Dünya Genç Türk Yazarlar Birliğinin Irak Şubesi yayınlarının, şiir dizisinin ilki. 64 sayfayla günyüzü gören bir kitap.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Tamilla Aliyeva’nın “Hasretle gül erken şairin gamlı yüreği” başlıklı bir sunuşu, değerlendirmesi var. Tamilla hoca bu sunuşunun bir yerinde:
“Şemsettin Küzeci de güzel Kerkük’ü şiirlerinin başkahramanı seçiyor, hangi konudan konuşursa konuşsun, sohbet yine Kerkük’ün üzerinedir. Kerkük-Vatan Şemsettin Bey için anadır” diyor, devam ediyor.
11 nci sayfada ve arka kapakta yeralan mısralar, anlatım:
“Biz güneş değiliz/Güneşi/ Görmeye gelmişiz/Ölmeden önce”. Ne kadar anlamlı, üzerinde düşünülmesi gereken bir ifade biçimi, anlatım değil mi?
Şiirler, genellikle kısa kısa şekillenmiş, sayfalara aktarılmış. 16 ncı sayfadaki “Bizden Değil”i birlikte okuyalım:
“Güneşi”, isteyen uyanmalıdır:
Milletini omzunda taşıyan,
Her zorluğa dayanmalıdır.
Bu istekleri gerçekleştiren,
Çilelere acılara katlanmalıdır.
Katlanmazsa, bizden değil!..
Dr. Şemsettin Küzeci, Kerkük yaşar, Telafer yaşar, Irak yaşar, kısacası Türk dünyası yaşar. 48,49 ve 50 nci sayfalarda yeralan uzunca bir şiir “Kerkük’ü özlediğim kadar seni özlemişim”.. Bu şiirden giriş bölümü:
Gelişini biliyordum,
O yüzden seni bekliyorum,
Seni, özlediğimi biliyorsun,
Bana sarılıp gülüyorsun,
Seni, Kerkük’ü özlediğim kadar
Özlemişim.
Gözlerin, Gürgürbaba gibi,
Isıtıyor.
***
Almanya’daki Kemal Petricli’den iki mektup
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bana gelen mektupların sayısı dört binlerin üzerindedir. Bunların bir kısmını 1999 yılında “Bana Gelen Mektuplar” adıyla kitaplaştırdım.
Sonraki yıllarda gelen mektupların bir kısmı da, yayınladığım kitapların son bölümlerindeki yerlerinden sizlerle merhabalaşıyor. Yenileri ise, yeni yayınlanacak kitaplarımda yeralacak inşallah.
Almanya’da yaşayan, şair yazar ve araştırmacı Kemal Petricli’den de sıksık mektup alıyorum. Bu mektupların ikisinden bazı satırları:
Değerli dost sayın isa Kayacan; Siz bana Allahın bir lütfusunuz. Bana ansızın bir yardım eli uzattınız. Bu lütfu insanlık örneğinizle kanıtladınız.
Diğer dostlar dağıldılar mı?. Yoksa uçup kayboldular mı, bilemem!. Bunca yıl gazete ve dergilerde isim isime, karşılıklı geldiğimiz, kim daha güzel yazıp yayınlayacak diyen iddiacılara ne’oldu?.
Bir tek kaybolmayan, yazıp çizen, gazeteleri sevindiren, dost olarak hayatın durmadan pençesinde yorulmayan sizinle gıpta ediyorum. Ben de kaybolmadım, tam ortadayım. Görmüyorlarsa gözleri, duymuyorsa kulakları tıkalı..
Siz, gerçekte çok verimlisiniz. Size yetişmek soluk ister. O solukta henüz kimsede yok. Basının dostu olmak öyle kolay değil. Şiirin ve yazı yazma sanatının yanında, aile efradına da yanına katmak gerek. O zaman uğraş çoğul teşkil ediyor yazarına.
Gönüllerde taht kurmanın sırrı, bilgili olup, bilgileri dağıtmayı becermektir. Ben sizi kutluyorum. Sizin bu cevher içinizde. Saygılar, gönderileriniz geliyor. Sonsuz teşekkürler, eksik olmayın, sağolun (Kemal Petricli, Köln, 20 Mayıs 2010)
Sayın İsa Kayacan, değerli dostum; Siz her yazı dalının sahibisiniz. Sizi tanıtan sevginin parçalarını toparladığımda, eşine rastlanmayan bir yazı kalemi çıkıyor karşımıza.
Okuyucularınız yazılarınızda her arananı kolayca buluyor. Okuyucularınız ve basın mensupları (yöneticileri, çalışanları) sizi de el üstünden indirmiyor. Kademe kademe yükseğe tırmanıyorsunuz.
Ben daha başkayım. Aslında duygusallık iyi değildir deseler bile, aksine ben duygu yüklü biriyim.
Ruhumu asla kapalı tutup paslandırmam. En son sözü, başta söylerim. Ne insanları ezerim, nede kendimi ezdiririm. Bütün doğrulukların içlerinde arananlarda bir de ben varım. Özür dilerim, esti işte. Yazdım, affınıza sığınarak. Kendinize iyi bakın. Siz bana bir mücevherden daha üstünsünüz. Sonsuz saygılar. (Kemal Petricli, Köln, 15 Haziran 2010)
***
Azerbaycan’daki Ayten Aydıngızı’ndan:
Diyalog felsefesi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Azerbaycan’ın Başkenti Bakü’den seslenen, yayınlarıyla bize ulaşan Doç. Dr. Ayten Aydıngızı’nın yeni bir kitabı var masamda. Adı: Diyalog Felsefesi.
150 sayfalık küçük boy görünümüyle bize ulaşan Doç. Dr. Ayten Aydıngızı’nın “Diyalog Felsefesi” adlı kitabının ilk başlığı:
-“Nizami Ceferov diyalog felsefesini çok güzel bilen bir alimdir”. Buradan aldığımız anlatım satırlarından:
-“Bir dilçi, ilim adamı için farklı yanaşma üslubunun, farklı prizmaların olması çok önemlidir.”
Kitabın hazırlanış amacı, içeriği hakkında Ayten Aydıngızı’nın bir notu, açıklaması var 4 ncü sayfada. Burada şöyle açıklamada bulunuluyor:
-“Filologiye ilimleri namzedi, Doçent Ayten Aydıngızının okuyuculara takdim olunan ‘Diyalog Felsefesi’ adlı ilmi-Publisistik eserinde AMEA’nın muhbir üzvü, emekdar ilim hadimi, Milli Meclisin Medeniyet Komitesinin sedri, Azerbaycan Atatürk Merkezinin müdürü, Profesör Nizami Ceferov’un 50 yıllık ömür yolu, ilmi yaradıcılığı elliden çok sualla diyalog formasında araştırılmıştır”.
Demek ki kitabın içeriği Prof. Dr. Nizami Caferov’un 50 nci yılı kutlamaları çerçevesinde hazırlanan bir çalışmanın ürünü olarak anlaşılıyor, görülüyor.
Kitabın ilmi redaktörü: Neriman Hesenzade.
Sayfa 36’dan, bir soru ve bu soruya verilen cevap:
-Türk menşeli Azerbaycan dili, Türk dili, yoksa ortak Türk dili?. Bir dilçi kimi Profesör Nizami Ceferov hangisini daha çok kabul ediyor?.
Cevap: Azerbaycan dili, Türk menşeli dildir. Bunun için mübahise elemeye hiç ihtiyaç yoktur. Azerbaycan dili, Türk dillerinden biridir, amma içerisinde alınma sözler var ve bunlar da hiçbir halda dilin menşeyini tayin edemez. Bu cür iddia edenler de var ki, guya Azerbaycan dilinin genezisinde İran menşeyi durur.
Sayfa118’den: Soru: Nizami Müellim için güc nedir?.
Cevab: Benim için güc birinci sırada şahsiyetli olmaktır. Yani insan şahsiyetliyse, güclüdür, manevi zenginlik, maddi imkânlar ve bunların muhtelif formada tezahürleri esas odur ki, bunlar bütövlükde umumi harmaniya teşkil edebilsin.
Kitabın son bölümünde, “Diyalog felsefesinin tecessüsü” bölümünde, Prof. Dr. Nizami Ceferov’un, değişik toplantılardaki görüntülerinden (fotoğraflarından) örnekler veriliyor. Tebriklerimi sunuyorum efendim.

Hiç yorum yok: