2 Kasım 2010 Salı

Burdur Suna Uzal İlköğretim okulundaki
öğrencilerimizden umutluyum

Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur merkez ve ilçelerindeki ilköğretim okullarındaki öğrencilerimizden değişik yollarla (gazetelerle) bana ulaşan şiirlerin mısraları arasındaki gezintilerim sonunda, bazen ferdi, bazen toplu görüşmelerim oluyor.
14 Ekim 2010 Perşembe günü, Burdur merkezde faaliyet gösteren Suna Uzal İlköğretim Okulu öğrencileriyle bir sohbetim oldu. Orhan Altın hocanın organizasyonu, okul müdürlüğünün daveti üzerine gittim. Okulun genelinde kültür, merdiven basamaklarının boşluğunda özlü sözler kokuyor. Gelecek için, ümitlenmemiz için, gerekli her türlü görüntü ve gerçekleştirmenin varlığıyla karşılaştığımı hemen belirtmeliyim.
Bu okulumuz öğrencilerinden pek çoğu şiirle ilgileniyor. Yazıyor, yayınlıyorlar. Duygularının mısralara dökülüş, duygularının Burdur la ilgili olanlarının öne çıkışı geçmişten günümüze akıp gelen hatırlamalarım arasında yer alıyor.
Suna Uzal İlköğretim Okulu’nun okul gazetesinin ilk sayısı 23 Nisan 2010 tarihinde yayınlanmış. 4 normal sayfalık gazetenin, Kültür Edebiyat ve Yayın Kulübü adına sahibi, okul Müdürü: Ahmet Ali Küçük. İnceleme ve seçme kurulları var. Seçme kurulunda görev yapanların öğrencilerden meydana gelmesi sevindirici ve anlamlı.
Okul Gazetesinin sayfalarında genellikle öğrenci imzalarının ağırlıklı olduğu görülüyor. Doğru bir seçim, değerlendirme. “Okulumuzdan haberler” sütunu dikkat çekiyor. Manşette, devletimizin kurucusu yüce Atatürk’ün; “Küçük hanımlar, küçük beyler!.. Sizler, hepiniz geleceğin virgülü, yıldızı, bir mutluluk pırıltısısınız!. Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim, kıymetli olduğunuzu düşünerek, ona göre çalışınız. Sizlerden çok şey bekliyoruz-Mustafa Kemal Atatürk” imzalı sözü var.
Sordukları sorularla beni sevindiren, özellikle şiirin meşakkatli yolculuğunda yürümeye aday olarak gördüğüm öğrencilerimiz arasından, belki de ilerde-yarının önemli şairleri çıkabilecektir. Suna Uzal İlköğretim Okulu yönetimi ve öğretmenleri, öğrencilerinin geleceğiyle ilgili her türlü çalışma ve gayret içinde görünüyorlar. Ümitlendiğim önemli bir nokta burası.
Suna Uzal İlköğretim Okulundaki sohbet toplantımıza, Burdur Araştırmacı, Yazar ve Şairler Derneği kurucularından Durmuş Öcal, bu Derneğin şimdiki Başkanı Sebahat Gümüş’ün katılması, sohbetimiz içerisinde yeralmaları öğrencilerimize verilen mesajlar arasında, Burdur’da böyle bir Derneğin bulunduğu yönünde önemliydi.
Biz şimdi, Okul Gazetesi, “Suna Uzal İlköğretim Okulu” sayı: 1’in sayfalarına yeniden dönelim: Okul Müdürü Ahmet Ali Küçük’ün kısa bir sunuşu. İstiklal Marşımızın sözlerinin BMM’de 12 Mart 1921 tarihinde kabul edilişinin yıldönümünde düzenlenen programdan görüntüden sonra, Orhan Altın Hocanın “Sınav stresi ve eğitim” başlıklı yazısı, rehber öğretmen Barış Özer’in “Mazeretim var kaygılıyım” başlıklı yazısı, Atatürk’ün gençliğe hitabesi, “Öğretmen kadromuz” başlığı altındaki okul yöneticileri ve öğretmenlerinin isimleri, branşları, fotoğrafları. Sonra, söz öğrencilerin. Bunlar sayfalara serpiştirilmiş. Bakalım bu öğrenciler kim, kimler?:
Bera Tekin (7-A), Şerife Uçkun (8-C), Ceyda Sude Tekin (3-B), Lale Nur Sarı (7-A), Şerife Zeynep Özcan (7-A), Beyzanur Demirel (7-A), Kâmile Dinç (7-C), Mehmet Emin Karul (7-D), Zümra Ceren Gün (5-A), Rabia Özmen (7-C), Kader Yılmaz (7-C).
Bunlardan: C. Sude Tekin, Şerife Uçkun, Kamile Dinç, M. Emin Karul, Z. Ceren Gün, Kader Yılmaz, şiirleriyle dikkat çekerken, öteki öğrenciler denemeleriyle gazete sütunlarından bizimle selamlaşıyorlar. (Kamile Dinç’in hem şiiri, hem denemesi var)
219. Plaket: Sayın Prof. Dr. İsa Kayacan; Öğrencilerimize vermiş olduğunuz değerli bilgiler ve desteğinizden dolayı, teşekkür ederim. Sizi aramızda görmekten onur duyduk (Ahmet Ali Küçük, Suna Uzal İlköğretim Okulu Müdürü, Burdur, 14 Ekim 2010)
220. Plaket: Sayın Prof. Dr. İsa Kayacan; Sizi aramızda görmekten mutluluk duyuyoruz. (Burdur, Suna Uzal İlköğretim Okulu öğrencileri, Burdur, 14.10.2010)
**
Galip Baran:
Sorun bencillik,
Çözüm sencillik
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Galip Baran, toplum için çalışan, millet için ter döken, yasa ve kuralların uyulması, uygulanması için çaba ve gayret gösteren, yorulma bilmeyen 1932 doğumlu bir delikanlı. Bodrum-Turgutreis’de yaşıyor.
Gözü, gönlü Türkiye’nin dört bir yanında…
Topluma, sokaktaki insana mesaj vermek için, giyiniyor, kuşanıyor, yurdun değişik yerlerinde, Ankara’da; “Tiryaki! İzmarit yerde/Kentli olmak nerde?” sorularıyla insanların karşısına çıkıyor, karşımıza çıkıyor.
13,14,15 Ekim 2010 tarihlerinde, Ankara’nın Kızılay semtinde, bölgesindeydi Galip Baran hoca. Şapkasıyla, mesaj yüklü-dolu gömleğiyle vatandaşlarla selamlaştı, kucaklaştı. Galip Baran hoca; Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı (ahilik) milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda başlatılan ve yıllardır sürdürülen, İnsan’ı, davranışlarını ve davranış nedenlerini araştırdığımız ve “okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız çalışmalarda yaşam biçiminin kökten değiştiğini anlattıktan sonra;
-Yasa bağımlısı oldum/Diğerkâm bir kişilik edindim/Yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesini özümsedim/Edindiğim tecrübe bilgi ile Bilinç Üniversitesini kurdum/Bu süreçte kendimi tanımağa başladığımın ‘Bilinç çağı’nda yaşadığımın ve Bilinçlog olduğumun farkına vardım, diyerek gerçeklerin içinden seslendi uzun uzun.. Duyan oldu mu acaba? diye düşündüm.
Galip Baran hoca, toplumda yasa dışı davranışların en aza indirilmesi etkinliklerinin organizasyonunu yapıyor, uyguluyor, eyleme dönüştürüyor. Katılımın artması, sağlanması için öncülük yapıyor. Çalışmalarıyla ilgili yaptığı açıklamalarda;
Halkın yasa bilinci edinmesini sağlama konusunda, kendisinden daha sorumlu konumlarda olup, karşılığında dolgun maaşlar alan üst düzey yetkililerin işlerini kolaylaştırmak için çalıştığını anlatıyor.
Ve bir yakınması var. Bu konuda; “İşlerini kolaylaştırmak için çalıştığım üst düzey yetkililer, beni ciddiye almıyorlar, uzattığım eli tutmuyorlar” diye yakınıyor. “Dahası, bazı üst düzey yetkililer beni gözaltına bile aldırıyorlar” sitemiyle, yakınmalarda bulunuyor.
-“Anladım ki; işlerini kolaylaştırmak için çalıştığım bu üst düzey yetkililer benimle görüşmek istemiyorlar. Onlar beni ciddiye almasalar da, benimle görüşmek istemeseler de, üstlendiğim bu görevi ne pahasına olursa olsun sürdüreceğim” diye devam eden cümlelerinin sonunda “Her kavşağa bir Galip” sloganından sonra biraz soluklanıyor Galip Baran.. Arkasından sıralamalarda bulunuyor:
• Trafik kurallarına uyun uymayanları uyarın!..
Uyarın ki, sizin de ‘Trafik bilinci’niz olsun!..
• Çöpleri sokağa değil, çöp bidonlarına atın!..
Atın ki, sizin de ‘Çevre bilinci’niz olsun!..
• Geri dönüşebilir atıkları atık toplama kutularına atın!..
Atın ki, sizin de ‘Tasarruf bilinci’niz olsun!..
• Vergi borcunuzu tam ve eksiksiz ödeyin!..
Ödeyin ki, sizin de ‘Vergi bilinci’niz olsun!..
* Böyle davranın ki;
Türkiye ‘Bencillik’ ten kurtulsun,
‘Geri Kalmışlık Zinciri’ni kırsın,
‘Muasır Medeniyet’i aşsın!..
***
Yazı ve gazetelerdeki yayınlarımla
2006 yılında da ‘rekora’ giden yoldayım
(1)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yıllar itibariyle ve genel olarak, yazıp yayınladığım yazılarımla ilgili değerlendirmelerimi, 2006 yılı bütünlüğündeki notlarımı bir araya getirip, alt alta sıralayıp yayın fotoğrafımı ortaya koyma gayretimi sürdürüyorum. 2006 yılı kayıtlarımla ortaya çıkan genel yayın görüntüm şöyle:
2006 yılında 1.367 ayrı yazı yazıp, 61 gazete ve dergide 3 bin 629 kez okuyucu karşısına çıkmışım, okuyucuyla buluşmuşum. Bir başka ifadeyle, 2006 yılında da ‘rekora’ giden yolda yürümüşüm, koşmuşum.
Kayıt altına aldığım günlük, aylık ve yıllık notlarımı 01 Ocak-31 Aralık 2006 arası, yani 12 aylık sürede, gazete ve dergi isimleri itibariyle değerlendirme, alt alta sıralama, toparlama sonuçlarıma göre;
1- Belde Gazetesinde (Ankara 352 ayrı yazı),
2- Tasvir Gazetesinde (Ankara, 278 ayrı yazı),
3- Olay Gazetesinde (Ankara, 276 ayrı yazı),
4- 24 Saat Gazetesinde (Ankara 271 ayrı yazı),
5- Anayurt Gazetesinde (Ankara, 190 ayrı yazı),
Olmak üzere, toplam 1.367 (gün-yazı) ayrı yazımın, günlük olarak yayınlandığı ortaya çıktı. Bu 1.367 ayrı yazımın, değişik yerleşim birimlerinde yayın yapan, gazete ve dergilerde “gün-sayı” olarak toplam 3 bin 629 kez yayınlandığı, okuyucu karşısına çıktığı, çıktığım, yıllık kayıtlarımın teker teker-satır satır değerlendirilişiyle anlaşıldı, görüldü.
Şimdi, yukarıda isimleri kaydedilen 5 ayrı gazeteye ilave olarak İsa Kayacan’ın yazılarının yayınlandığı gazete ve dergilere, yayın-gün sayısı itibariyle şöyle bir göz atalım:
6- Sonsöz Gazetesi (Ankara, 272 yazı),
7- Yenigün Gazetesi (Burdur, 296 yazı),
8- Burdur Gazetesi (46 yazı),
9- Ses-15 Gazetesi (Bucak-Burdur 137 yazı)
10- Burdurlu’nun Sesi Gazetesi (7 yazı),
11- Burdur Çağdaş Gazetesi (4 yazı),
12- Pınar Gazetesi (Gölhisar-Burdur, 33 yazı),
13- Zümrüt Rize Gazetesi (175 yazı),
14- Van Postası Gazetesi (145 yazı),
15- Gaziantep’te Zafer Gazetesi (172 yazı),
16- Yeni Söke Gazetesi (110 yazı),
17- Tekirdağ Yeni İnan Gazetesi (191 yazı),
18- Önder Gazetesi (Keşan, 66 yazı),
19- Mersin Tercüman Gazetesi (41 yazı)
20- Kent Gazetesi (Kilis, 107 yazı),
21- Hürfikir Gazetesi (Lüleburgaz, 134 yazı),
22- Meydan Gazetesi (Denizli, 27 yazı),
23- Devrek Postası Gazetesi (43 yazı).. ***
Yazı ve gazetelerdeki yayınlarımla
2006 yılında da ‘rekora’ giden yoldayım
(2)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
24- Sorgun Postası Gazetesi (27 yazı),
25- Samandağ Gazetesi (24 yazı),
26- 7 Mart Gazetesi (Borçka-Artvin, 33 yazı)
27- Şafak Gazetesi (Aydın, 28 yazı),
28- Akdeniz Gazetesi (Isparta, 14 yazı),
29- Anadolu Gazetesi (Simav, 23 yazı ve şiir),
30- Ege Gazetesi (Fethiye, 19 yazı),
31- Serhad Artvin, Demokrat Eğirdir, Saygın Malkara, İlke (Isparta), Yeni Kütahya, Günlük (Fethiye), Bakış (Aydın), Aydın Güzelhisar, İleri (Ceyhan), Hür Işık (Manisa), Yeni Sayfa (Marmaris), Mücadele (Siirt), Yozgat, Öz Yalvaç, Trabzon Haber adlı gazetelerde toplam 42 yazımın yayınlandığı görüldü.
Yayın (gün) sıralamasında “İlk on” da yeralan gazeteler: Belde, Yenigün, Tasvir, Olay, Sonsöz, 24 Saat, Tekirdağ Yeni İnan, Anayurt, Zümrüt Rize, Gaziantep’te Zafer.
DERGİLER:
1- Ana Dergisi (İstanbul 1 yazı)
2- Anadolu RC Life Dergisi (Afyonkarahisar, 1 yazı),
3- Bayatı Dergisi (Bakü-Azerbaycan, 3 yazı),
4- Burdur Yöremizin Haber ve Şiir Bülteni (3 yazı),
5- Bülten (Ankara, Remzi Oğuz Arık Mhl. Muhtarlığı yayını-1 yazı)
6- Defne Dergisi (Düzce, 1 yazı)
7- Dikili Ekin Dergisi (3 yazı),
8- Duygu Seli Dergisi (Isparta, 3 yazı)
9- Folklor Edebiyat Dergisi (Ankara, 1 yazı)
10- Gülpınar Dergisi (Ankara, 1 yazı)
11- Işık Dergisi (Kerkük, 2 yazı),
12- Kümbet Dergisi (Tokat, 3 yazı)
13- Kerkük Dergisi (Ankara, 1 yazı)
14- Maki Dergisi (Mersin, 2 yazı),
15- Tuna Boyu Dergisi (Bulgaristan, 1 yazı)
16- Yeni Size Dergisi (İstanbul, 7 yazı) olmak üzere toplam 36 yazımın yayınlandığı ortaya çıktı.
ULAŞILAN OKUYUCU SAYISI HESABI
Yukarıda adı geçen gazete ve dergilerin özellikle gazetelerin tirajı (baskı sayısı), satış ve iadelerinin, Basın-İlan Kurumu kayıtlarına bakılarak ve ortalama bir gazetenin veya derginin (dergilerin genellikle aylık) kişi tarafından okunduğu bulunularak, İsa Kayacan’ın bir yıl içinde (gün, hafta veya aylık da olabilir) kaç okuyucuya ulaştığı (ne kadar nüfusa ulaştığı) hesap edilebilir.
Örneğin, günlük bir gazete ortalama 100-200 veya 500 kişiye ulaşıyorsa, o gazetenin günlük net satışı kişi sayısıyla çarpılıp, rakam ortaya çıkarılabilir. Bilinir ve kabul edilir ki, bir eve veya bir büroya alınan gazete, tek kişi tarafından okunmayıp, en az 3,4,5 hatta daha yukarıdaki bir sayıda kişi tarafından okunabilir, haber ve yazılar görülmüş, okunmuş olabilir.
***
Zümrüt Rize Gazetesinde yazılarım, “sütunların” yanında
birarada “sayfalarda” da yayınlandı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Rize ilimiz merkezinde günlük yayınlanan, Zümrüt Rize Gazetesinde yıllarca yazılarımın “Ankara Mektubu” köşe başlığımla ve tek sütunda, tek yazı yayınlama düzeniyle gidildi. Ama öyle bir zaman geldi ki, gönderdiğim yazılarımın fazlalığı ve gelen (gönderilen) yazı sayısının günlük olarak bitmeyeceği görülünce, gazete yönetimince bir yol aranmış olacak ki, İsa Kayacan imzalı yazılar tek yazı biçiminde değil 3-4,7 yazı bir arada ve tam sayfa olarak yine “Prof. Dr. İsa Kayacan-Ankara Mektubu” ve İsa Kayacan fotoğrafıyla yayınlanmaya başlandı.
Zümrüt Rize Gazetesinin İsa Kayacan yazılarını toplu ve sayfa bütünlüğü düzenlemesiyle yayınladığı tarihleri ve bu tarihlerdeki İsa Kayacan makale sayıları şöyle görüldü:
1- 02 Mart (6 ayrı yazı), 13 Mart 2010 (6 ayrı yazı)
2- 01 Nisan (5 ayrı yazı), 02 Nisan 6 ayrı yazı), 03 Nisan (5 ayrı yazı), 06 Nisan (4 ayrı yazı), 10 Nisan (4 ayrı yazı), 16 Nisan (6 ayrı yazı), 17 Nisan 2010 (4 ayrı yazı),
3- 30 Haziran (4 ayrı yazı), 29 Haziran 2010 (4 ayrı yazı)
4- 02 Temmuz (3 ayrı yazı), 03 Temmuz (7 ayrı yazı), 07 Temmuz (6 ayrı yazı), 09 Temmuz (7 ayrı yazı), 10 Temmuz (6 ayrı yazı), 17 Temmuz (5 ayrı yazı), 22 Temmuz (6 ayrı yazı), 23 Temmuz 2010 (4 ayrı yazı),
5- 05 Ağustos 2010 (5 ayrı yazı)
6- 17 Eylül (5 ayrı yazı), 18 Eylül (7 ayrı yazı), 21 Eylül (6 ayrı yazı), 22 Eylül (5 ayrı yazı), 23 Eylül (4 ayrı yazı), 24 Eylül (6 ayrı yazı), 25 Eylül (6 ayrı yazı) 29 Eylül (5 ayrı yazı), 30 Eylül 2010 (5 ayrı yazı),
7- 02 Ekim (6 ayrı yazı), 04 Ekim (5 ayrı yazı), 07 Ekim (6 ayrı yazı), 09 Ekim (5 ayrı yazı), 12 Ekim (4 ayrı yazı), 13 Ekim 2010 (4 ayrı yazı).
Şimdi Ekim ayının ilk sayfasının yayınlandığı 02 Ekim 2010 tarihli Zümrüt Rize Gazetesindeki İsa Kayacan köşesinde, sayfasında (İsa Kayacan imzasıyla) yayınlanan 6 ayrı yazının başlıklarına bakalım:
1- Ömer Erhalim’in yeni şiirleri,
2- Çemen Dergisinin: İsa Çelikdönmez özel sayısı,
3- Büyükten küçüğe,
4- Kahramanlık şiirleri, marşlarımız, türkülerimiz,
5- Cumhur Turan’dan: Varsa yoksa sevda,
6- Dr. Şemsettin Küzeci’den: Biz güneş değiliz.
***
GÜNÜN HABERLERİ:
1- 22 Aralık 2004 tarihinde kurulan, Celal Öztaş ve Yusuf Tortop sahipliğinde günlük yayınlanmaya devam eden “Çağdaş Burdur” Gazetesinin renkli baskı tesisleri, 28 Ekim 2010 tarihinde törenle hizmete açıldı. On sayfalık Gazete’nin 29 Ekim 2010 tarihli 1797. sayısının ilk ve son sayfaları renkli olarak yayınlandı.
2- Artvin-Borçka’da haftada iki gün yayınlanan “7 Mart” Gazetesi 20 Ekim 2010 tarihinde 55. yayın yılına merhaba dedi.
***
Durmuş Öcal üzüntülü
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İnsanlar, doğuyor, büyüyor, yaşlanıyor, vefatla aramızdan ayrılıyor. Aynı insanların, topluma verdikleri, toplumdan bekledikleri var, verdiklerinizin sayısı artıp, beklediklerinizin en az bir kısmı geri dönmeyince üzülüyorsunuz.
Durmuş Öcal, Burdur’da yaşıyor. Aylık yayınladığı “Burdur Yöremizin Kültür Sanat ve Edebiyat Bülteni”yle, kendi anlayış ve hazırlayışıyla, fotokopi tekniğiyle, Burdur’un sesini duyuruyor, adından bahsettiriyor.
Ağustos-Eylül 2010 aylarındaki rahatsızlığı O’nu epey üzdü. Dostları veya böyle görünenler tarafından aranmasını istedi, bekledi. Arayanlar yanında, sevindi, aramayanlar karşısında üzüldü.
Durmuş Öcal gerek postayla gönderdikleri, gerekse karşılaşmalarımızda elden verdikleriyle dikkat çeker. 14.10 2010 tarihinde okul yönetiminin daveti üzerine gittiğim Burdur-Suna Uzal İlköğretim Okulundaki öğrencilerle sohbetim sırasında, Sebahat Gümüş hocanımla, Durmuş Öcal’da vardı. Toplantıyı birlikte gerçekleştirdik. Öğrencilerin sevinçleri dikkat çekiciydi. Bu sevinci Sebahat Gümüş ve Durmuş Öcal’la birlikte yaşadık, paylaştık..
Durmuş Öcal’ın hazırlayıp yayınladığı Bültenin Ağustos 2010 tarihli 75 nci sayısında yeralanlar var. Bunlardan birinin başlığı;
-Prof. Dr. İsa Kayacan’ın Burdur’a kazandırdıkları saya saya bitmez” şeklinde. Buranın bir yerinde şöyle deniyor: Büyük şairlerden, Burdur’un-Türkiye’nin duayeni merhum şair Mehmet Akif Ersoy’dan sonra, Burdur’umuza yararı olanların arasında ikinci duayenimiz, sayın Prof. Dr. İsa Kayacan’ımız ikinci sıradadır. Sevgili İsa Kayacan en azından bizim gibi, benim gibileri yetiştirdi. “Burdur Destanı-Bensiz Olmaz” adlı 354 sayfalık kitabında, Burdur’un yazarları, şairleri, basın mensupları, gazeteleri yeralıyor. Ayrıca, İsa Kayacan’ın “Burdur’un Saz ve Söz Ustaları-I” çok emek harcanmış, saz ve söz ustaları fotoğraflarıyla verilmiştir. İsa Kayacan’ın yaptığının çeyreğini yapan var, diyen varsa bültenin, adresine yazsın, telefonuna bilgi versin.
Prof. Dr. İsa Kayacan’la ben, Burdur ilini, Burdurluyu seviyor, her gittiğimiz yerde Burdur’un sözünü edip, yükseltmeye uğraşıyoruz.
İsa Kayacan’ın gönderdiği gazeteleri görünce, yazdıklarını okuyunca, içim açılıyor, hastalığımı unutuyorum. Uzun boylu, güzel huylu İsa Kayacan, Burdur’un parlayan güneşidir. (Durmuş Öcal, Burdur Yöremizin Kültür Sanat ve Edebiyat Bülteni, 27 Ağustos 2010, Sayı: 75-Burdur)
MEKTUP: Sevgili, Prof. Dr. İsa Kayacan; Hasta oldum. Elim kalem tutmuyor. Sevgili İsa, yaşlı ve hasta Durmuş Öcal seni asla unutmuyor. Ben seni arayacağım yerde, sen beni arıyorsun. Gönderdiğin gazetelerle, sesinle ruhuma neşe saçtın. Çok işe yaradın. Rüyalarımdan ve hayallerimden hiç gitmiyorsun. Gazetelerde yine beni övmüşsün. Ankara’dan Adana’ya, Burdur’a hastalığım için haber vermişsin. Allah senden razı olsun (Durmuş Öcal, 13 Ekim 2010-Burdur).
Ali İbrahim Öcal: Ayşe ve Durmuş’un çocukları olarak 15 Nisan 1982 tarihinde, Almanya’nın küçük bir kasabası olan Aschaffenburg’da doğdu. 16 aylıkken Türkiye’ye (babasının dönüşü nedeniyle) geldi. Beşbuçuk yaşında, Burdur’da Fevzi Çakmak okulunda ilköğrenimine başladı. Cumhuriyet Lisesinin orta ve lise kısımlarını bitiren Ali İbrahim Öcal, 1999 yılında, SDÜ Güzel Sanatlar Fakültesinde okumaya başladı, buradan mezun oldu.
2004 yılında başladığı İstanbul-Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde 2 yıllık yüksek lisansını tamamlayan pek çok kişisel ve karma sergilerle sanatseverlerin karşısına çıkan Ali İbrahim Öcal, resim yapmaya devam ediyor.
.Genç kuşak sanatçılar arasında giriştiği farklı deneylerle dikkati çeken Ali İbrahim Öcal, her şeyden önce “eş zamanlı üretim modeli” olarak tanımlanabilecek olan bir yaklaşımla, aynı süreçlerde farklı teknikleri (resim, video, heykel, yerleştirme vb) kullanarak, ilk bakışta kolay kavranamayan kavramlar üzerinde çalışıyor (Necmi Sönmez).
***
Cumhur Turan’dan: Fıkranın şiiri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitaplar, sayfalarında gezdiğimiz yayınlar. Kitapların yazarları, yayıncıları…
Payda Yayıncılık.. Merkezi Ankara’da olan bir yayın kuruluşu. Cumhur Turan, Ankara’dan seslenen, bir şair ve yazar.
Masamda kitaplarından biri, son yayınladıklarından biri: Fıkranın Şiiri, adlı 112 sayfalık kitabı var, Cumhur Turan’ın.
Payda Yayıncılık, önemli yayın kuruluşlarımızdan biri, önde gelen kuruluşlarımızdan biri olduğunu gösterdi bir kez daha. Cumhur Turan hocanın kitaplarının yayınlanışı bu görüşümüzü doğruladı, net olarak ortaya koydu.
Cumhur Turan’ın kısa bir sunuşu var. Sonra “Başlarken” başlığı altında verdikleri, 5 nci sayfaya aktardıkları dikkat çekiyor.
Kitabın adı altında “Thank You Baby” bir şiirin adı. Bu şiir kitabın ilk şiiri.
İki horoz birbirinden alımlı,
Bir o kadar çalımlı,
Gün doğumunu muştular,
Kabaran yerler,
Sabit gözler...
Ü...ü...ü...rü.. diyen sesler.
Orta soluklu ve uzunca anlatımlarla sayfalardan bizimle selamlaşan şiirler, bir anlatım zenginliği, kalıcılığı içinde karşımıza çıkıyorlar. Sayfa 37’deki “Çek Elini” adlı şiirin girişine şöyle bir göz atalım. Gördüklerimizden:
Arabaları bozulmuştu,
Üstelik denize beş kala, vakit gece,
Buldukları bir motele daldılar sevinçle,
Daldılar dalmasına ama,
Diyordu ki otelci,
Var bir odam,
Ama size göre değil.
Kaç zamandır,
Bilinmez bir kişi peydah olmuştur.
***
Türkiye’de bir ilk: Ekmek Müzesi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Her “ilk” beni sevindirir, düşündürür.
Azerbaycan’ın başkenti Bakü’deki “Edebiyat Müzesi”ni gezdikten sonra, böyle bir müzenin Türkiye’de olmayışı nedeniyle üzülmüştüm.
Ankara Büyükşehir Belediyesine bağlı, Ankara Halk Ekmek Genel Müdürlüğünce kurulan “Halk Ekmek-Ekmek Müzesi” , Türkiye’de bir ilk olması nedeniyle önem kazanıyor ve geçmişten günümüze bir köprü görüntüsü sergiliyor.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı İ. Melih Gökçek, “Geçmişle geleceği buluşturduk” derken, Büyükşehir Belediyesi Halk Ekmek Genel Müdürü Ali İlkbahar, “Geçmişten günümüze köprü”den sözediyor.
Ekmeğin oluşumu öncesi geçirilen çalışmalar görüntülerle sergilenmiş. Anadolu uygarlıkları döneminden günümüze ekmek, genel bütünlüğü içinde anlatılmış, anlatımlarla sergilenmiş.
Ekmek Müzesiyle ilgili bilgiler verilirken, “Türkiye’de bir ilk”ten sözediliyor ve; “Yeni nesle geçmişteki teknolojiyi tanıtarak, günümüzde gelinen noktayı kavratması açısından oldukça yararlı olacağı şimdiden kabul edilen ve önemli bir işlevi yerine getirecek Müze, Türkiye’deki bir ilk alması açısından da ayrı bir özellik taşıyor” deniliyor.
Sonra, Tarla sürümü, aletleri-çeşitleri itibariyle, resimlerle (fotoğraflarla görüntülerle) tanıtılmış. Bunlar “Çizel”le başlanıyor. Örneğin, “Çizel” için;
-“Toprağın ekime hazırlanması aşamasında kullanılan bir alettir” deniyor. Sırayla devam edilirken, görülenlerden:
-Dızgara (Çampara): Tarlanın pulluk ile sürülmesinin ardından toprak içinde kalmış olan iri toprak keseklerini parçalamak ve ufalamak için kullanılan bir tarım aletidir.
Karasaban: Toprağın altını, üstünü getirmek (sürmek)için yapılmış, genellikle sert iki ağacın birleşmesinden oluşan basit tarım aletidir.
-Pulluk: Tarlayı ekilebilir duruma getirmek amacıyla, büyükbaş hayvanların ardına takılan demir uçlu tarım aletidir.
Hasat zamanı kullanılanlar anlatılıyor, sıralanıyor bir bir. Bunlar; Düven, Kağnı, Sap çekme aleti, Sap getirme halkası, Sap pençesi, Yapa, Dirgen, Tırmık, Anadut, Orak, Tırpan, Çekiç demiri ve örs, Çalkak (selektör),Buğday küreği, Kalbur (fotoğraflarıyla) cümleler itibarıyla anlatılanların sıralanışı şöyle:
Ahşap dibek ve tokmağı, Taş dibek ve tokmağı, El değirmeni, Bulgur kırma merdanesi, Keçi kılı buğday çuvalı, Buğday ve un deposu, Hakla, Kile (buğday ölçeği), Un teknesi, Hamur teknesi, Tekli hamur açma tahtası, Hamur açma tahtası, Beze teknesi, Fırın küreği, Ekmek sacı, Bacalı küp, Küp, Çift kup çift kulplu testi, Bakraç ve saklama kapları, Yayık ve yayık yayma sopası, Süt süzeği, Yağ saklama kapı, Su matarası-Çotura (ahşap), Maşa ve ateş karıştırıcı, Ekmek selesi, Sepet, Bakır sini, Havan, Kaşıklık, Gaz lambası, Kirman.
Görülüyor ki, ekmek öncesi ve sonrası, yaşamımızda neler var, nelere ihtiyaç duyuyoruz. Türkiye’de bir ilk “Ekmek Müzesi”nin kuruluşunu kutluyor, Ankara Halk Ekmek ve Un Fabrikasının adresini kaydediyorum efendim: Macunköy Mhl. Anadolu Bulvarı No 13 Gimat/Ankara Tlf: 0312 397 33 65
***
Memur-Sen’den: Uluslararası Demokrasi kongresi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kuruluşlarımız, faaliyetleriyle ilgili çalışmalar sonucu, bu hizmetlerin bir araya getirilişi olarak kabul ettiğimiz kitaplarla da karşımıza çıkıyorlar.
Merkezi Ankara’da bulunan Memur-Sen Konfederasyonunun Basın Danışmanı, hemşehrim Şahin Ali Şen’in bana ulaştırdığı kitaplardan biri, “Uluslararası Demokrasi Kongresi” adının taşıyıcısı. Mayıs 2010 tarihinde 384 sayfayla kitaplaştırılmış.
Söz konusu kongreye sunulan bildiriler yeralıyor kitabın sayfalarında.
Dokuz oturumla gerçekleştirilen kongreye devletin üst düzeyindeki isimler katılmış. Prof. Dr. Sami Selçuk, Prof. Dr. Naci Bostancı, Prof. Dr. Selahattin Turan, Doç. Dr. Sedat Laçiner, Prof .Dr. Halis Ayhan, Yrd. Doç Dr. Erdinç Yazıcı, Prof. Dr. Ömer Çaha, Prof. Dr. Yasin Aktay, Gülay Aslantepe oturum başkanlıklarını yapmışlar söz konusu Kongrede.
Bildiri sunanlardan bazı isimler şöyle sıralanıyor:
Prof. Dr. Levent Köker, Prof. Dr. İlyas Doğan, Doç.Dr. Ahmet Yıldız, Av. Şeref Malkoç, Bayram Meral, Prof.Dr.Tahir Hatipoğlu, Doç. Dr. Mesut Yeğen, Prof. Dr. Mehmet Zeki Aydın, Mürsel Turbay, Prof. Dr. Burhan Aykaç, Celal Kazdağlı, Prof. Dr. Osman Özsoy, Sami Evren, Ahmet Gündoğdu vd.
Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu’nun bir takdim yazısı var kitabın ilk sayfalarında. Gündoğdu takdim yazısının bir yerinde:
-“Bizim sendikal anlayışımız, sadece kuru bir hak arama mücadelesi değil, özünde insan haklarını savunan, paylaşımcı ve katılımcı bir yaklaşımla, tüm insanlığın mutluluğu için kardeşçe projeler üreten idealist bir toplum inşa etmektir” diyor.
Bazı görüşler verelim kitap içinden:
1- Anayasanın sahibi olduğunu yeni duyuyorum. Bu ilginç bir tespit. Eğer doğruysa, bilmiyorum, belki de biraz sonra yürürken yürüyüşüm değişebilir (Prof. Dr. Sami Selçuk, Sayfa:76)
2- Avrupa ülkelerinde polislerin sendikası var. Avrupa ülkelerinde Genelkurmay Başkanı hariç, subayların sendikası var (Bayram Meral, Sayfa: 129)
3- 19. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa’da sendikalar konuşulurken, o dönemin güçlü olan çevreleri diyorlar ki sendikaya gerek yok. Bırakın güçlü olan kazansın. (Prof. Dr. Naci Bostancı, Sayfa: 129)
4- İşçi-memur ayırımı, yanlış bir ayırımdır. Çalışanlar arasında ayırım yapılmaz, geliştirmek zorundasınız. İş güvencesi olmayan bir ülkede sendikal hareket de gelişemez (Sami Evren, Sayfa 329)
5- Sendikacılığın önünde gerçekten ciddi engeller var; Bakış sorunu, siyasetin bakışı, memurun bakışı, işçinin bakışı, kamuoyunun bakışı gibi (Ahmet Gündoğdu, Sayfa: 335)
***
Mehmet Cem Yiğit’in yeni şiirleri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şair arkadaşlarımızın yazdıkları, yeni şiirleri olarak bana ulaşanların bazılarının mısraları arasındaki gezintilerim sürüyor efendim.
Şiirimizin usta kalemlerinden, Konya-Akşehir’den seslenen Mehmet Cem Yiğit ustanın yeni şiirleri var masamda. Bunların mısraları arasına şöyle (birlikte)bir göz atalım mı?.
Bir yabancı gibi davrananların, şöyle göz atıp geçenlerin, gidenlerin ardından söylenenler, yazılıp sayfalara dökülenler Mehmet Cem Yiğit hocanın dünyasında da vardır. Bu şiirden:
Kalpten bağlıydık seninle bir zaman,
Yüreğe dokundu ayrılık denen,
Canımın bir parçası olmuştun sen,
Bir yabancı gibi yanımdan giden..
*
Elveda demeden gitmek olur mu?
Öpücük vermeden gitmek doğru mu?.
Arkasından sorular birbiri ardına yine sıralanır Mehmet Cem Yiğit duygularıyla. Bu kez “Kalbinde sevgiye biraz yer varsa” diye sorulur, sitem edilir burukluk içinde mısralaşır duygular. Buradan:
Kalbinde sevgiye biraz yer varsa,
Aşktan usanıp, canın yanmışsa,
Sen bil ki aşıksın günler boyunca,
Sana tapan bir aşığın olmuşsa.
Azerbaycan (20.05.2010) notuyla kaleme alınmış bir dörtlük var Mehmet Cem Yiğit hocanın şiirleri arasında. Bu dörtlük:
Dün gitmiş, bir daha hiç gelmeyecek,
Sevinçler, neşeler çiçek açmayacak,
Artık gidenlerden haber bekleme,
Solan bahçeler hiç renk vermeyecek.
Selâmsız, adlı, başlıklı şiirinde; selamsız, sabahsız geçerek, fakiri, zengine değişen vefasızdan, “Eski sevda yeli” adlı, başlıklı şiirinde de Mehmet Cem Yiğit usta; Gönlündeki sevgilinin varlığıyla, kalbindeki evinin saray kadar geniş olduğundan sözediyor.
***
Burdur ili kalkınma düzeyi araştırması
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Araştırmalar, sonuçları itibariyle değer kazanır, anlam kazanır.
Burdur Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığı, Burdur iline ait bir araştırma yapmış ve “Burdur ili kalkınma düzeyi araştırması” adıyla, 90 sayfalık bir kitapla ilgililerin bu alandaki yetkililerin, araştırmacıların karşısına çıkmış.
Burdur Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Keyik’in bir önsözü var. Bir yerinde sayın Keyik; “Günümüzde devam etmekte olan ülkelerarası rekabet yanında, bölge, yöre ve kentlerin farklı özellikler ve potansiyeller sebebiyle rekabetin buralara doğru kaydığı gözlenmektedir” diyor.
Ahmet Can’ın yayın editörlüğü, Hulusi İlhan’ın dizgileri ve daha pek çok isim ve imzanın katkılarıyla gerçekleştirilen kitap, Burdur’un ekonomik görüntüsünü gözler önüne seriyor. Kitap içinden bazı bölümler nakletmek istiyorum burada:
1- Bu çalışmanın ana kütlesi; Burdur il merkezi ve ilçelerindeki kamu kurum ve kuruluşlarının yöneticileri, yerel yöneticileri, özel sektör sahip ve yöneticileri ile sivil toplum kuruluşlarının yönetici ve yönetim kurulu üyeleridir.
2- Katılımcıların niteliği ve eğitim düzeyleri; İlkokul, ortaokul, lise, ön lisans, yüksek lisans, doktora, diğer ayırımı yapılarak alınan cevapların değerlendirildiği görülüyor.
3- Ankete cevaplayanların yüzde 72’si Burdur’un ekonomi dışındaki sorunları arasında çevre kirliliğinin önemli bir yer tuttuğu görüşündedir,
4- Ankete cevaplayanların yüzde 73’ü Burdur’un ekonomi dışındaki sorunları arasında park ve yeşil alanların azlığının önemli yer tuttuğu görüşündedir,
5- Ankete cevaplayanların yüzde 77’si Burdur’un ekonomi dışındaki sorunları arasında çarpık kentleşmenin önemli yer tuttuğu görüşündedir,
6- Ankete katılanların yüzde 86’sı Burdur’un yeterince gelişmemesinde yerel yönetimlerin önemli rolü olduğu görüşündedir.
REHBER VERİLER
Burdur Ticaret ve Sanayi Odası yayınları arasında günyüzü gören, “Burdur ili kalkınma düzeyi araştırması” adlı kitabın arka kapağında yeralanlardan bazı cümleler nakledelim. Buyrun;
Bu kitap, Burdur’un kalkınmada, bazı bakımlardan olumsuzluk ifade eden fiziki şartlara rağmen, bölgesel coğrafi yapı ve iç potansiyeller açısından ekonomik gelişim ve yatırım avantajları barındırdığını ortaya koymaktadır.
Çevresindeki iller, nispi olarak Burdur ilinden daha gelişmiş durumdadır. Bu durum, Burdur ili açısından avantajlar içerebildiği gibi dezavantajları da bünyesinde
bulundurmaktadır.
***
Ümüt Güngör’ün şiir dünyası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Geleli epey oldu, Ümüt Güngör’ün şiirleri. Zarf içindeki görünümüyle, ha bu gün, ha yarın derken, mısraları arasında gezme fırsatını yenilerde bulabildim Ümüt Güngör’ün şiirlerinin.
“Yeni Metin Belgesi” adıyla toparlanan dosyada yeralan şiirler masamdaki Ümüt Güngör şiirleri.
Uzunca üç şiir. Hece vezni türüyle kaleme alınıp, şekillendirilmiş şiirler.
Şehidlerimizden, yüreklerimizin parçalanmasından akıp gelen duygular var şiirlerde, şiirlerin mısraları içinde.
Bugün bize ses vermedi bu tren, 11 şehidimiz vede tüm şehitlerimiz için yazdığı “Yeni Metin Belgesi (2)’den:
Bu gün bize ses vermedi bu tren,
Çok acı duyuldu yaptığı fren,
Çokta acı çaldı hemde bir siren,
Onbir şehit haberini verirken.
*
Salınma bir daha sakın görmeyim,
Yüreğime artık çile örmeyim,
Getirme yanına hiddet sermeyim,
Bu acıya yürek ne der be tren?.
Şehitlerin yürekte ayrı bir yeri bulunduğunu anlatarak yazmaya devam eden Ümüt Güngör, askerliğin cesaret istediğini, sınırda çelik yürekli askerlerimizin duruşundaki kararlılığı ve görüntü büyüklüğünü dile getiren şiirlerinde, mısralarında anlatmaya devam ediyor.
Mehmetlere helâl süt vermiş vatan anneler,
Yüreği bu yola dermiş vatan anneler,
Dilerim cennete dolsun vatan anneler,
Şehitlerin yürekte, ayrı bir yeri var.
*
Onlara şehitliği kabul eyle Allah’ım,
Tuğba dallarıyla serin eyle Allah’ım,
Geride kalanına sabır eyle Allah’ım,
Şehitleri cennete gül eyle konuk eyle..
***
40. Sanat yılını geride bırakan
İzmir, Devlet korosu sanatçısı: Engin Çır
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bazen sayarız: 1, 2, 3, 5, 10, 18, 22 gibi. Kırk rakamına ulaşmak kolay değildir. İzmir Devlet Klasik Müziği Korosu, bestekâr sanatçılarından Engin Çır 29 Mayıs 2010 tarihinde 40 ncı sanat yılını bir konserle kutladı. Anılan konsere onlarca saz sanatçısı, bestekar-sanatçı katıldı.
Bunlar arasında; Kutlu Payaslı, Ali Şenozan, Ayşe Taş, Yıldırım Bekçi gibi bu alanın ünlü ve ustaları katıldı. Koronun şefi: Cavit Ersoy, Sunan ise Arife Soydemir idi.
Engin Çır’ın 40. Sanat yılı konserine, onlarca saz sanatçısı, onlarca şairin katıldığı da görülüyor. Bu anlamlı gecede, Engin Çır’ın bestelerinden, sözlerini yazdığı başka bestekarlarca bestelenenlerden saatler süren seslendirme yapılmış. Sözleri Engin Çır’ın Bestesi Naci Derçin’in olan bir şarkı. Üç ayrı dörtlükten meydana gelen sözler. Bu dörtlüklerden biri:
Derde derman katmasan da,
Kollarımda yatmasan da,
O sevdayı tatmasan da,
Sevdim seni ceylan gözlüm.
Şuradan anlıyoruz ki, Engin Çır’ın şairlik yönüyle, bestekârlık yönü at başı gidiyorlar. Peki bu değerli sanatçı, bestekar Engin Çır hakkında neler biliyoruz?.
Biyografisine birlikte göz atalım:
Engin Çır: 29 Ekim 1954 tarihinde Samsun’da doğdu. 1971 yılında Türk Halk Müziğiyle ilgilenmeye başladı. Samsun Türk Halk Müziği Derneğindeki çalışmalara katıldı. TRT Ankara Radyosu’nda, Türk Sanat Müziği ön dinleme sınavını istisna akidli olarak kazandı. Samsun Belediye Konservetuarından 1984 yılında mezun oldu.
Kültür Bakanlığınca yapılan denetim ve sınav sonucu, Arnavutluk’un değişik şehirlerinde konserler verdi. Samsun 19 Mayıs Üniversitesi korosunda şef yardımcısı ve ud sanatçısı olarak çalıştı.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 1989 yılında Ankara’da açtığı sınavları kazanarak İzmir Devlet Klasik Türk Müziği Korosu’nda ses sanatçısı olarak çalışmaya başlayan Engin Çır, yazdığı şiirleri ve yaptığı besteleriyle de dikkat çekti.
300 dolayında bestesi bulunan, bu bestelerden 60’nın TRT Repertuarında yerini aldığını söyleyen Engin Çır’ın yazdığı çocuk şiirleri bestelendi.
Birçok gazete ve dergide değişik konularda yazdığı yazılar yanında bu yayın organlarında şiir ve besteci köşeleri hazırladı, 35 dolayında, birincilik, ikincilik, üçüncülük ve mansiyon ödülleri alan Engin Çır İzmir’de yaşıyor.
***
Irak-Telafer’den Cemil Şeho’nun şiir dünyası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Irak’tan gelen, Türkmeneli’nden gelen dostlarımızdan Cemil Şeho ile Ankara’da görüşme, sohbet etme fırsatı buldum. Sanattan, edebiyattan sözettik uzun uzun. Şiirlerinden bazılarının mısraları arasında gezme fırsatını yakaladım. Şiirlerinden:
Acı Hayat: Ayakaltında güden beter olmuşsun, diye söze başlıyor. Ayrılığın getirdiği, bir burukluk, kırgınlık var bu şiirde. “Ne adın ne değerin, ne varın ne de şanın/Eşek ayaklarında naldan beter olmuşsun” küçülen, yok olana karşı gönderilen duygularla karşılaşıyoruz.
İnsan ah insan: İnsanın yemekle değil, gerçeklerle yaşadığından sözedilerek başlanıyor.
İnsan olmak ne güzel,
Hakk-ı bulmak ne güzel,
Bu ulu gerçeklerle,
Boşken gülmek ne güzel.
Gerçeği, gerçeğe sor şiiriyle, gerçeklerin içinden sesleniyor Cemil Şeho.
Dostum sensin, Eş varlığım, Yenilikler anası dünya, Ben insan değil miyim? adlı şiirleriyle dikkat çeken şairimizin, konular üzerindeki hâkimiyeti, anlatım rahatlığı, şiirde aldığı mesafenin önemini, büyüklüğünü ortaya koyuyor, gözlerimiz önüne seriyor. Dörtlükleri var; “Hakkın izidir insan/ Kendi özüdür insan/ Her söz bir sorumluluk/ İnsan sözüdür insan”.. Sonra devam eden dörtlükler, sözle özle gelen anlatımlar.
Cemil Şeho: 1966 yılında Telafer’in Saray mahallesinde doğdu. İlk, orta ve liseyi Telafer’de bitirdi. 1989 yılında Hukuk Fakültesinden mezun oldu. Halen Telafer okullarında öğretmenlik yapan Cemil Şeho, edebiyatla çocuk denecek yaşlarda ilgilenmeye başladı. Yurt Gazetesinde şiir ve yazıları yayınlandı. 1997 yılında “Önce Gerçek” adlı şiir şiir kitabı günyüzü gördü.
Şiir ve yazılarını Türkçe ve Arapça dillerinde yazan, İngilizce’den Türkçe’ye çeviriler yapan Cemil Şeho’nun yayınlanmayı bekleyen bir çok şiir ve yazısı bulunuyor.
Ayakaltında kalan gülden beter olmuşsun,
Sağır ağzında, şaşkın dilden beter olmuşsun,
Tokuşan camlar gibi, hem kıran, hem kırılan,
Yakıp yakınıp ateş, külden beter olmuşsun.
Mısralarıyla okurlarıyla selamlaşan Cemil Şeho, gelecek için ümit veren şair ve yazarlarımızın başında yeralıyor efendim. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Hiç yorum yok: