27 Ocak 2010 Çarşamba

Sevinç Atan’ın
Anadolu RC Life Dergisindeki
Naim İlgün Soysev’le Röportajından

Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yayın merkezi Afyonkarahisar olan, aylık ansiklopedik kültür-sanat, magazin ve aktüalite dergisi “Anadolu Rc Life”nin 41 nci sayısı elimde.
Pırıl pırıl bir baskıyla 48 büyük boyutla okurlarının ilgililerin karşısına çıkarılan derginin sahibi, genel yayın yönetmeni ve yazı işleri müdürü: Rüştü Okyar.
Beş ayrı Okyar’dan başka, sanat yönetmeni olan, sanat edebiyat dünyasının ciddi ve dolu isim ve imzalarından Ali Akçeken ismi var dergi kimliğinde. 41 nci sayıda, Dr. Hüseyin Balkancı’nın onur gecesi haberinden sonra, Balıkesir ağırlıklı bir dergi yayını gerçekleştirilmiş.
Hüseyin Balkancı’nın şiirleri dikkat çekiyor 44 ve 45 nci sayfalarda. Ali Akçeken’in şiir köşesinden aldığımız Hüseyin Kalkancı şiirlerinin “Bak yine Yağmur var” başlıklı olanıyla selamlamak istiyorum efendim:
Bak yine yağmur var, bak yine bu gece,
Hasret damla damla cama vuruyor,
Sen gittin gideli zaten her gece,
Yağmur penceremde seni soruyor.
Devletimizin kurucusu yüce Atatürk’ün “Balıkesir Hutbesi”nin tam metnini de Anadolu Rc Life Dergisinin 32 nci sayfasında görüyor, ibret ve gururla okuyoruz.
SEVİNÇ ATAN’ın RÖPORTAJI
Sevinç Atan hanım, son yıllarda yaptığı röportajlarla dikkat çekmeye başladı. Anadolu Rc Life’nin 41 nci sayısındaki (Kasım 2009), “Gönüllerde iz bırakan bir sanatkâr: Naim İlgün Soysev” başlığıyla verilenler, röportaj cevaplarından bazı bölümler almak, nakletmek istiyorum:
Naim İlgün Soysev’in, 06 Nisan 1942 tarihinde İstanbul’da dünyaya geldiğini öğreniyoruz. 1968 yılında Ankara İktisadi Ticari İlimler Akademisinden mezun olan iki yıl Etibank’ta çalışan Soysev, 1973 yılında sınav kazanarak TRT’de TSM dalında Prodüktör oluyor.
TRT’de Müzik Dairesi Başkan Yardımcılığı görevini de yürüten Naim İlgün Soysev 06 Nisan 2007’de yaş sınırı nedeniyle emekli oluyor. Sayın Soysev 1973 yılında TRT Ankara Televizyonunda da görev yapıyor.
Sevinç Atan hanım, çok değişik sorular sormuş ve ilginç cevaplar almış Naim İlgün Soysev’den. 1973 yılında Göngör hanımla evlenen Burcu ve Tayfun isimli bir kız ve oğlu olan Naim İlgün hoca, ilk müzik bilgilerini, Ankara Radyosu emekli keman sanatçısı ve bestekar annesi merhum Nezahat Soysev’den almış.
Sayın Soysev’in bazı besteleri, Milliyet gazetesince düzenlenen “Yılın en sevilen on şarkısı” yarışmasında, ilk on’a girmiş. 2009 yılı Şubat ayı itibariyle TRT sözlü eserler repertuarında 234, saz eserleri repertuarında 14 olmak üzere toplam 248 eseri bulunan Naim İlgün Soysev hocanın, severek dinlenen eserlerinden bazılarını sıralayalım:
Sevdanın baharında geceler ne güzeldir, Gidişin ecel gibi, Sen gülersen gülüyorum, Masal mıydın bitiverdin, Ay melek, Öyle özledim ki sevgilim seni, Yıllar geçip saçıma yağsa da aklar vd.
Naim İlgün Soysev’in hicaz makamında bestelediği, Ahmet Özhan’ın kasede alarak seslendirdiği sözleri Beşir Kara’ya ait şarkının sözleri:
Yıllar yılı ben seni belde belde aradım,
Bendeymişsin meğer sen, seni elde aradım,
Güzeller senden almış olmalı güzelliği,
Ben seni sen sanarak, her güzelde aradım. ***
“Burdur Destanı- Bensiz Olmaz”la
yeniden bir yayın selâmı
Prof. Dr. İSA KAYACAN

Yazar, araştırmacı ve şairlerin okurlarıyla zaman ve fırsat buldukça, yayın yolunu da kullanarak selamlaşması ne kadar güzeldir.
Bu satırların yazarı İsa Kayacan olarak bendeniz, 127 nci kitabım “Burdur Destanı- Bensiz Olmaz”la yeniden selamlaşıyorum sizlerle.
Bu yeni kitabımla ilgili olarak, “Ece Haber Ajansı” çıkışlı bir haber, 26.01.2010 tarihinde ajanslardan sayfalara- sütunlara düştü. Anılan haberi aşağıda sunuyoruz:
“BURDUR DESTANI- BENSİZ OLMAZ” BURDUR TSO YAYINLARI ARASINDA GÜNYÜZÜ GÖRDÜ.
*TSO Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Keyik: İlimizin kültür elçisi İsa Kayacan’ın bu kitabı, Burdur’un tanıtımında önemli katkılar sağlayacak.
ANKARA (Ece Ajans)- Prof. Dr. İsa Kayacan’ın 127. nci kitabı, “Burdur Destanı- Bensiz Olmaz” adıyla, Burdur Ticaret ve Sanayi Odası yayınlarının kitap serisinin 3. ncüsü olarak, 354 sayfayla Burdur’da Dilek Matbaasında basılarak yayınlandı.
Türkiye’de “ilk kez” bir il’in yaşayan ve yaşatılan özellik ve değerlerinin manzum türüyle anlatılışı ve yayımlanışı olan “Burdur Destanı- Bensiz Olmaz”ın sunuşu Prof. Dr. İsa Kayacan, önsözü Yusuf Keyik imzalarını yaşıyor.
Kitap içerisindeki bölümlerden önce, ilgili bölümün özet anlatımı olarak kabul edilen, iki sayfasında renkli basımlı görüntüler yer alıyor.
- Genelleme, tarihin içinden, tabiat ve turizm varlıkları, deprem ve afetler, kültürel varlıklar, tarım ve ekonomi, yerleşim birimleri, resmi ve sivil toplum kuruluşları,
Yöneticiler (milletvekilleri valiler vd.) Belediye Başkanları, bilim adamları, iş adamları, toplum öncüleri, Yardımseverler, Burdur’u hizmet edenler, bürokrat- serbest melek sahipleri;
Teke yöresi folkloru ve halk kültürü, THM- TSM ünlüleri, mahalli sanatçılar, matbaalar, gazeteler, dergiler ve bültenler, gazeteciler, radyo ve televizyonlar, yazarlar, şairler, ozanlar, şiir ve yazılarıyla Burdur’u ve Burdurluyu anlatan Burdurlu olmayan şair, yazar ve gazeteciler,
Ressamlar, spor kuruluşları ve sporcular, yemekler, tatlılar ve Burdur’da üretilenler sıralamasıyla veriliyor.
Ayrıca, kitabın sonunda Hasan Türkel’in İsa Kayacan’la yaptığı bir röportaj, Kemal Petricli’nin bir yazısı, İsa Kayacan’ın biyografisiyle, İsa Kayacan’ın Burdur’u, Burdur’un İsa Kayacan’ı için yazılanlara yer ayrıldığı görülüyor. Danışma Kurulunda; M.Ercan Taraşlı, Muharrem Tuncel, Çetin Bozcu, Recep Kalkan, Seyit Erdoğan, Yrd. Doç. Dr. Şevkiye Kazan, Ahmet Can, Ahmet Şakar, Nuri Yıldırım ve Hüseyin Kayacan’ın bulunduğu “Burdur Destanı - Bensiz Olmaz”ın genelleme bölümünden bir anlatım örneği:
Burdur; Bir sevdadır,
Burdurlu; Sevgi yumağıdır,
Burdur; İnsandır, vatandır, topraktır,
Burdur; Hasrettir, özlemdir,
Burdur, Huzur kentidir,
Burdur; Curadır, bağlamadır, kabak kemanedir, sipsidir,
Burdur; Beyköylü Ali beydir, Tefennili Ali beydir, Kemerli Gaz Amad’dır.
Burdur; Düğün havalarından, eşkıya havalarına, Avşar beylerinden, oyun havalarına, gurbet havalarına uzanıp giden uzunca bir yoldur. ***
Azerbaycan’ın

Türk Dünyasına açılan penceresi: Nizami Caferov
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Türk dünyasına hizmet edenler, bu dünyanın acısıyla üzülüp, sevinciyle mutlu olanlar vardır.
Bunların başında, önde geleni, Azerbaycan’daki Atatürk Araştırma Merkezinin Başkanı Prof. Dr. Nizami Caferov’un geldiğini herkes bilmekte ve kubul etmektedir.
Nizami Caferov hocanın 50 nci yaş kutlamalarının yapıldığı, hocanın biraz daha gençleştiği bugünlerde, “50 yaş gençliğin zirveye ulaştığı dönem” benzetmesi yapanların doğru ifade kullandıklarını, doğru yorum yaptıklarını kabul etmeliyiz
Nizami Caferov hoca, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu yüce Atatürk’le, Azerbaycan halkının ölmez lideri Haydar Aliyev için, duygu derinliği ve kalbi bağlılık yönündeki çalışmalarıyla her gün alkışlanmakta, takdir edilmektedir.
Pek çok insan her yaş gününde yaş yıldönümünde mutluluk hisseder, yaşar. Ama, Prof. Dr. Nizami Caferov gibi, hizmet bütünlüğü, onur verici çalışmaların altına imza atarak, ortaya eserler koyarak yaş kutlaması olanların sayısının fazla olduğunu söylemek mümkün olamamaktadır.
O, Nizami Caferov, yıllardır Azerbaycan halkı için çalışıyor. Yazdıklarıyla, yayınladıklarıyla alkış alan, takdir toplayan kalem sahibi sayısının fazla olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu değerlendirmelerin içinden başarıyla çıkan, çıkabilenlerin başındadır Nizami hoca.
O’nun kaleme aldığı yazıları, yayınladığı kitapları gelecek nesil için birer rehber niteliğindedir. O’nun halkın içinde yeralışı, dünya görüşlerini zenginleştirmekte, gerçeklerin varlığıyla yola çıkışını, bu yolda yürüyüşünü kuvvetlendirmektedir.
Atatürkçülük ve Atatürk ilkelerini rehber edinip, geçmişle bugün, bugünle yarın arasındaki köprüyü kurarken, temelini atarken hep Atatürk yolunda yürümenin doğruluğunu kabullenip, uygulayabilen nadir isim ve imzalardan, yöneticilerden biri, önde gelenidir Nizami Caferov.
Her kalem tutan yazar, her yazılan kamuoyuna yansıtılabilir, yayınlanabilir. Ama bu yazanın kim olduğu, yazılanların neler olduğu, getirdiklerinin ne anlama geldiği konusundaki tereddütler zaman zaman karşımıza çıkabilir. Nizami Caferov’un yazdıkları, yayınladıkları gelecek için ümit vermektedir, örnek alınması gerekenler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Prof. Dr. Nizami Caferov, eserlerinde güncel konular üzerinde durarak, Türk dünyasına ve bütün dünyaya ışık tutmaktadır. Zamanı çok iyi kullanan, değerlendiren insanlardan, isim ve imzalardan biri olan Nizami Caferov, Milletvekili halk temsilcisi olarak oradan oraya koşmakla, yorulma yerine dinçelmektedir, gençleşmektedir. Azerbaycan, Karabağ O’nun önde gelen konuları, vazgeçilmezleridir.
Nizami Caferov, Azerbaycan’ın Türk Dünyasına, Dünyaya açılan aydınlık penceresidir. O’nun daha nice 50 yıllara doğru sağlık, mutluluk ve huzur içinde yaşamasını diliyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
Prof. Dr. Nizami Caferov, Azerbaycan’ın dilber köşesinde, Kafkasların bir araya geldiği bölgede, Azerbaycan sınırında, bir ilde dünyaya merhaba demiş.
Nizami Caferov, Bakü Devlet Üniversitesinde Azerbaycan Dili ve Edebiyatı Bölümünde eğitim almıştır. ***
Tefenni çıkışlı isim ve imzalardan -1
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur ilimize bağlı, Tefenni ilçemiz doğumlu isim ve imzalardan bir sıralama ve bunlardan kısa kısa bahsetmek istediğimi belirterek yola çıkmak istiyorum. Bu konuda aldığım bilgiler, Osman Gülmen ve Fatih Şimşek imzasıyla, 2009’un ortalarında yayınlanan 180 sayfalık “Tefenni” isimli kitabın ilgili sayfalarında yer alıyordu efendim.
1- Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu:1914 yılında Tefenni’de doğdu. DTCF’de okudu. Önce aldığı Çağatay soyadını 1942 yılında Kafesoğlu olarak değiştirdi. Türk Tarihi ve kültürüyle ilgili onlarca çalışma ve yayın yaptı. Altan Deliormanla birlikte lise 1 ve lise 2 tarih ders kitaplarını yazdı. 18 Ağustos 1984 tarihinde vefat etti. Adı Tefenni lisesine verildi.
2- Prof. Dr. Muharrem Gökçen: Tefenni Sazak köyünde doğdu. Eğitimini tamamlamak için gittiği ABD’de yerleşti. Kanser araştırmaları alanında ihtisas yapan Gökçen, Tefenni lisesinin yapımı için 20 bin dolar para yardımında bulundu. Tefenni’de Barutlusuya giden caddeye adı verildi.
3- Prof. Dr. Mustafa Gülmen: 1942 yılında Tefenni’de doğdu. İstanbul Tıp Fakültesinden (Türk Silahlı Kuvvetleri adına) mezun oldu. Değişik hastanelerde Cerrahi uzmanı olarak çalıştı. Değişik yayınları bulunan Gülmen, değişik hastanelerde Başhekimlik görevlerini başarıyla yürüttü
4- Prof. Dr. Mehmet Kara: 1945 yılında Tefenni’de doğdu. Ankara Ü. Ziraat Fakültesi mezunu olan Kara, doktorasını Almanya’da tamamladı. Köyişleri Bakanlığı başta olmak üzere değişik kuruluşlarda görev yaptı. Mesleğiyle ilgili yayınlanmış beş ayrı kitabı bulunuyor.
5- Prof. Dr. Emine Cebe: 04.03.1953 tarihinde Tefenni’de doğdu. Doktorasını Ege Ü. Fen Fakültesinde tamamladı. 1992 yılında Profesörlüğe yükselen Cebe, Almanya’da araştırmacı olarak çalıştı. Dokuz Eylül Üniversitesinin değişik bölümlerinde görev yaptı.
6- Prof. Dr. Azmi Özcan: 1960 yılında Burdur’da doğdu. Yayınlanmış iki kitabı ve pek çok makalesi bulunan Özcan, Bilecik üniversitesi Rektörlüğü görevini yürüttü. Fatih Üniversitesinde dersler verdi.
7- Prof. Dr. Görsev Gülmen Yener: 1965 yılında Tefenni’de doğdu. İzmir 9 Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldu. Bartın Devlet hastanesinde çalıştı. 2004 yılında Profesör olan Yener, 9 Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesinin değişik bölümlerinde görev yaptı. 60 kadar makalesi ve kitap çevirileri bulunuyor.
8- Prof. Dr. Levent Yoleri: Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik ve Rekontrüktif Cerrahi Ana Bilim Dalı Başkanlığı yaptı.
9- Doç. Dr. Süleyman Gülen: 1945 yılında doğdu. Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesini bitirdi. Yurtdışındaki üniversitelerde çalıştı. Tıp literatüründe yayınlanmış 13 makalesi bulunuyor
10- Doç. Dr. Salih Aydemir: 1968 yılında Tefenni’de doğdu. Lisans öğrenimini Ankara Ü. Ziraat Fakültesi Toprak Biliminde tamamladı. YÖK bursuyla ABD’ye gitti. Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümünde öğretim üyesi olarak çalıştı
11- Yrd. Doç. Dr. Veli Öztürk: 1960 yılında Burdur’da doğdu. Dokuz Eylül Üniversitesinden mezun olan Öztürk, DEÜ İlahiyat Fakültesi Din Eğitimi ABD öğretim üyesi olarak görev yaptı.
12- Yrd. Doç. Dr. Ali Naci Arıkan: 1964 yılında Tefenni’de doğdu. Marmara Ü. Atatürk Eğitim Fakültesi Beden Eğitimi ve Spor Bölümünden mezun oldu. Balıkesir Ü. Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Spor Yöneticiliği Bölüm Başkanlığı yaptı.
13- Yrd. Doç. Dr. Ahmet Bilgin: Tefenni Hasanpaşa kasabası nüfusuna kayıtlı Bilgin, 1971 yılında Isparta-Yalvaç ilçesinde doğdu. Karadeniz Teknik Ü.Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümünden mezun oldu. 24 bilimsel makalesi bulunan Bilgin’in değişik ödülleri bulunuyor.
14- Yrd. Doç. Dr. Kadir Aşkın Peker: 02 Nisan 1972 tarihinde Tefenni’de doğdu. Bilkent Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümünden mezun olan Peker, Yüksek Lisansını ABD’de tamamladı. ***
Tefenni çıkışlı isim ve imzalardan -2
Prof. Dr. İSA KAYACAN
15- Osman Gülen: 1926 yılında Bulgaristan’da doğdu. Tahsilini eski usul ve eski yazı üzerinden yaptı. 1948 yılında, Türkiye lehine (sözde) casusluk yüzünden idam istemiyle müebbed hapse mahkûm oldu. O sırada Türkiye’ye göç başladı. 8 yıl sonra hapisten salıverildi. Dışarıdan lise diploması aldı. 20.11.1969 tarihinde Türkiye’ye göç etti. Tefennide yaşayan babasının yanına geldi. Tefenni Belediyesinde muhasiplik ve kâtiplik yaptı.
16- Fatih Şimşek: 1976 yılında Tefenni’de doğdu. Ön lisansını Gazi Ü. Tapu Kadastro MY. Okulunda, Lisansını Anadolu Ü. Kamu Yönetimi Bölümünde tamamladı. Yapı Kredi ve Garanti Bankalarında çalıştı. Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünde çalışmalarını sürdürdü.
17- Ahmet Yamacı: 1926 yılında Tefenni’de doğdu. Isparta/Gönen Öğretmen Okulundan mezun oldu. Okulda iken 1944 yılında Ankara Radyosuna sanatçı olarak girdi. 1954 yılında İstanbul Radyo Evi Yurttan Sesler Korosu şefliğine atandı. TRT Bilimsel Araştırma Repertuvar Kurulu Üyeliği yaptı. 1000’den fazla türkü ve oyun havası derlemesi bulunan Ahmet Yamacı, 21.03.1987 tarihinde İstanbul’da vefat etti ve Zincirlikuyu Mezarlığında toprağa verildi.
18- Mehmet Turgut (Paskal Mehmet): 1330 yılında Tefenni Höyük köyünde doğdu. İlköğretimini Tefenni İlkokulunda tamamladı. Babasından okuyuculuğu öğrendi. 1977 yılında TRT Antalya Radyosundaki sınavı kazanarak “mahalli sanatçı” unvanı aldı. 4 ayrı eseri bulunan Mehmet Turgut, Hamit Çine’yle işbirliği yaparak derlemelerinden bazılarının TRT’de yayınlanmasını sağladı.
19- Mustafa Kara (Höyüklü Arap): Tefenni Höyük köyünde 1926 yılında doğdu. Üç yıllık eğitmende okudu, askerde jandarma okulunda yarım kalan ilköğrenimini tamamladı. Ailesinden enstrümanların kullanılışını (çalınışını) öğrendi. 1958 yılında TRT Antalya Radyosundaki sınavı kazanarak “mahalli sanatçı” unvanı aldı. Değişik festivallere katıldı, ödüller aldı. Mahalli sanatçıların yetişmesinde bilgilerini aktaran Mustafa Kara, Ahmet Yamacı ve Özay Gönlüm’le işbirliği yaparak araştırma ve derlemelerinin TRT’de yayınlanmasını sağladı.
20- Osman Eryılmaz: 1935 yılında Tefenni-Çaylı köyünde doğdu. İlkokul öğrenimini Çaylı köyü ilkokulunda tamamladı. Bekir ve Mehmet Ali Gürel’lerden eğitim aldı. TRT Antalya Radyosundaki sınavda başarılı olarak “mahalli sanatçı”unvanı alan, araştırma ve derlemeleri bulunan, Tefennili Ahmet Yamacı’nın yardım ve desteğini gören Osman Eryılmaz, davul, zurna, bağlama, saz, cura, kabak kemane, kaval ve sipsi gibi enstrümanları kullanmakta, Çaylı köyünde ikamet etmektedir.
21- Niyazi Birşen (Kör Niyazi): 1908 yılında Van’da doğdu. 1914 yılında Rus ve Ermeni savaşları sırasında, ailesiyle birlikte Tefenni’ye göç ederek yerleşen, okul hayatı yıllarında 14 yaşında gözlerini kaybeden Niyazi Birşen, öğrenimini tamamlayamadı.
Müzisyenliği gözleri kapalı olduğundan kendi kendini yetiştirdi. Tiyatro sanatına ilgi duydu. Suriye ve İran’da gösteriler sundu. Tanbur, cümbüş, ud, keman, akardiyon, bağlama, saz, cura ve darbuka gibi enstrümanları kullanmıştır.
22- Prof. Dr. İsa Kayacan: 20.09.1943 tarihinde Tefenni-Ece köyünde doğdu. İlkokulu köyünde, Ortaokulu Tefenni’de, Liseyi Ankara’da bitirdi. AÜ-AÖF, Halkla ilişkiler bölümünden mezun oldu. İlk şiiri 1956’da, ilk yazısı 24.01.1961’de yayınlandı. Tercüman, Son Havadis, Adalet, Hergün, Orta Doğu, Belde, Anayurt, Sonsöz, Gündem, 24 Saat gibi gazetelerle, Anadolu’daki yüzlerce gazete ve dergide yazdı. 40 bin dolayında makalesi 3 bin 540 gazete ve dergide yeraldı. 127 ayrı kitap yayınladı. Azerbaycan’dan iki fahri doktora, bir fahri profesörlük alan, sürekli basın kartı sahibi gazeteci-azar İsa Kayacan, 11 ayrı Bakanın Basın Danışmanlığını yaptı. ***
Tefenni çıkışlı isim ve imzalardan -3
Prof. Dr. İSA KAYACAN
23- Yunus Serttaş: 1951 yılında Karamanlı’da doğadu.. 4-5 yaşlarında Burdur Yetiştirme Yurduna verildi. İlkokulu burdur’da bitirdi. Yeni Turan Gazete ve Matbaasında çalışarak, gazetecilik mesleğine başladı. 1971 yılında Antalya’da bir matbaada çalışarak, mesleğini geliştirdi. Ali İhsan Işıldar ve yakın çevresi, Yunus Serttaş’ı Tefenniye davet ettiler. 1975 yılında Serttaş, Matbaasını kurarak 31 Ekim 1975 tarihinde Tefenni’nin Sesi Gazetesinin yayınını başlattı. 2003 yılı Haziran ayının 17’sinde vefatla aramızdan ayrıldı.
24- Gülbahar Ünlü: 1962 yılında Tefenni’de doğdu. İşletme Fakültesi mezunu olan, değişik zamanlarda, Antalya, İstanbul ve İngiltere’de yaşayan Gülbahar Ünlü, kitaplarını kendi imkânlarıyla yayınladı.
25- Gonca Özmen: 1982 yılında Tefenni’de doğdu. İstanbul Ünv. İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünde öğrenim gördü, aynı bölümde yüksek lisans yaptı. Yayınlanmış şiir kitapları bulunan Özmen, denemelerini değişik dergilerde yayınladı. 1997 Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri’nde ‘dikkate değer” bulundu.
26- Kemal Yaylalı (Çoban şair): 1962 yılında Tefenni-Sazak köyünde doğdu.
27- Nuri Yavuz: 1970 yılında Tefenni Ece Köyünde doğdu. Dokuz Eylül Üniversitesi Resim Bölümünden 1992 yılında mezun oldu. MKÜ-Eğitim Fakültesi, Resim-İş Eğitimi Bölümünde araştırma görevlisi olarak çalıştı. Turgut Pura Vakfı’nın düzenlediği yarışmada Kültür Bakanlığı Ödülü’nü alan Nuri Yavuz, serbest çalışmalarını Konak’taki Atölyesinde sürdürüyor.
28- Ahmet Korkmaz: 1966 yılında Tefenni’de doğdu. Resme ilgisi okul yıllarında başladı. Katıldığı resim ve afiş yarışmalarında derecelere girdi. Türe Sanat evinde ve Ressam Feryal Taneri’den dersler aldı. Sergiler açan Ahmet Korkmaz, Antalya’da “Desen Sanatevi” adını verdiği kendi atölyesinde çalışmalarını sürdürüyor.
Tefenni “Gelin ağıtları”ndan bir örnek verelim yazımızın sonunda:
-Davulcular dam başından dolaşır,
Düğüncüler kuzu gibi meleşir,
Aman bubam yavaş çaldır davulu,
Ben gitmeden belki gardeşim gelir.
*
-Vur davulcu, davulları inlesin,
Ben gidiyom, şu Tefenni dinlesin.
*
-Ayağıma geydim gara yemeni,
Galdır bubam bağrındaki duvarı,
Bugün mü geldi ayrılığın zamanı?
Ölelim, gidelim ayrılmayalım…
KAYNAK: “Tefenni” adlı kitap: (Osman Gülmen, Fatih Şimşek, Tefenni Belediyesi Kültür Hizmeti, Sistem Ofset-Ankara-2009, 180 sayfa) ***
Burdurlu Vesile ana’dan mektup var
Prof. Dr. İsa KAYACAN

Mektupların yazılışı, gönderilişi;-gelişi sürerken, geçmişe dayalı gelenek ve alışkanlıklarımızın devamı için “ne güzel” deyişimiz geliyor.
Burdur ilimize bağlı Suludere Köyünde yaşayan, şehit annesi ve yazdığı şiirleriyle dikkat çeken Vesile Alyanak anamızdan 21.12.2009 tarihli ekinde şiirler bulunan bir mektup aldım. Hemen Vesile ananın satır ve mısralarına dönmek istiyorum:
Saygı değer İsa Kayacan abi; Önce sizi saygıyla selamlıyorum. Göndermiş olduğunuz gazeteleri ve kıta kıta şiirleri aldım, çok sevindim. Gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür ederim.
Ben bu şiirleri yazmadan önce çok mücizeli şeyler yaşadım. Oğlum Ümit şehit düşmeden bir gün önce rüyamda gördüm. Sabaha karşıymış. Telefon çaldı, tek çalışta açtım. “Alo anne ben Ümit” dedi. Elimi bağrıma basarak, yavrum nasılsın? dedim. “Anne sana ağıtlar yazdım, okuyemde bir dinle” dedi. O okudu, ben ağladım. Sabahleyin mektubu geldi. Eşim, “Vesile senin rüya hemen çıktı. Bak oğlun ağıtta yazmış” dedi. Pazartesi mektubu aldık, salı günü gece şehit oluyor. Çarşamba haberini aldık.
Kitabımdan size ulaştı mı bilmiyorum?. Bana yüz tane verdiler, eşe-dosta dağıttım. Sayın Valimize çok minnettarım. Allah razı olsun Valimize bir şiir yazdım:
VALİMİZ: İBRAHİM ÖZÇİMEN’E
Sayın Burdur Valimiz, dinamik ve çalışkan,
Böyle kullara hayran, oluyor insan,
Gönlünde merhamet, göğsünde iman,
İsmini sorarsanız; İbrahim Özçimen
Sağlığın daim, yolun açık olsun,
Üç gonca gülüne,
Hayırlı yazılar yazsın Rabbim,
Güzel Nezahat Hanım,
Seni de sevgiyle kucaklarım.
“Canım kardeşim Şeref Çağan’ın vefatı (04.10) hem akrabamız hem aile dostumuz olan, eşime “ortak” diye hitabeden değerli bir insandı. Oğlumdan sonra gönlümüzde büyük bir yara açtı” diye devam ediyor Vesile Alyanak anamız. 13.12.2009 tarihinde “Ecel” isimli bir şiir yazmış, duygularını sayfalara aktarmış. Bu şiirden:
- Ecel çekti seni yüce dağlara,
Her hafta giderdin sen avlara,
Geleceksin diye baktı, uzak yollara,
Tanrım ömür vermiyor, iyi kullara.
*
Tektin köyümüzde, yoktu benzerin,
Nereye baksak, her şey senin ellerin,
Yüzlerce “Şeref” gelse, dolmaz ki yerin,
Genç yaşta göç etmekmiş, senin kaderin.
*
Kurmuştun düzenini, yoktu eksiğin,
Bilmiyorum nazardan göze mi geldin?
Kaybolunca biliniyor insan değerin,
Dilerim, cennet olur ahrette yerin
*
Ermiştin muradına, olmuştun muhtar,
Hepsi yarım kaldı bir sürü işler,
Zamansız toprak oldu, nice yiğitler,
Gözü yaşlı dolaşır, analar, eşler.
- Toprağın bol olsun mekanın cennet,
Arkandan ağladı, bir sürü millet.
Not: Vesile ana; Valilik tarafından, bana kitabın gönderilmedi (İK.) ***
Kerkük Işık Dergisi’nin “Işıkları” çoğalıyor
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergiler, gazeteler, bültenler… Yayınlandıkları yer ve eldeki olanaklarla ortaya, yayıncılık bilgileriyle şekillenen genel görüntüleriyle karşımıza çıkarlar, bize ulaşırlar, ulaştırılırlar.
Kerkük, gözümüzün, gönlümüzün içinde, Türkmen kardeşlerimizin sıkıntılarla yayınlama ısrarlarını sürdürdükleri dergi ve gazeteleri var.
Bunlardan biri, Kerkük “Işık Edebiyatçılar Grubu” nun yayınladığı, Irak Gazeteciler Sendikasının 423 itimat numarasıyla mevsimlik olarak günyüzü gören bir dergi “Işık”.
Önce kimlik sütununa bakıyorum. Gördüklerimden:
Işık, edebiyat ve kültür dergisi…
Sahibi: Hacı Sami Yusuf Tütüncü,
Başyazar: Mehmet Ömer Hamzeli,
Yaz İşleri Müdürü: Metin Abdullah Kerküklü,
Genel Yayın Yönetmeni: Dr. Şemsettin Küzeci,
Yayın ve yazı kurullarında değişik isim ve imzalar Yeralıyor.
Türkçe, eski Türkçe ve Arapça basılan Işık dergisi, 48 sayfayla okurlarının karşısına çıkıyor, çıkarılıyor.
Kimlik bölümündeki isim sıralamasıyla ilgili birkaç cümle ortaya koymak istiyorum burada (yeri gelmişken),
Dergilerde, kurucusu, imtiyaz sahibi gibi kayıtlar, sorumluluklar Işık kimliğinde olduğu gibi, mutlaka ilk sırada, birinci olarak yeralır. Doğrusu yapılmış, doğrusu kaydedilmiş.
İkinci sırada, Başyazarın yeralması doğru değildir.
İkinci sırada Genel Yayın Yönetmeninin adı gelir, yayın içinde, yayın akışı içindeki hizmetin gereği, gerektirdiği budur.
Üçüncü sırada yazı işleri müdürü veya Sorumlu Yazı İşleri Müdürünün ismi gelir. Aylık veya daha uzun sürelerle yayınlanan bir yayınorganı olan dergilerde “Başyazar” bulunmaz. Başyazarlık, günlük gazetelerde vardır. Dergilerde, yazarlar arasındaki sıralama, tasnif böyle bir ayırımı gerektirmez.
Kerkük-Işık Edebiyatçılar Grubunun yayınorganı olan “Işık Dergisi”nin Kış 2009 sayısı ve ondan önceki birkaç sayısı, dizgi, baskı bakımından önemli ve dikkat çeker boyutlardaki görüntüsüyle karşımıza çıkmaya başladı.
“Işık” dergisinin ışıklarının daha çok, daha bir aydınlatıcı olabilmesi için, elbirliğiyle hepimize büyük görevlerin düştüğünü biliyor, derginin içeriğinin toparlanıp, yayınlanmasındaki gayretlerinden dolayı, iletişim uzmanı arkadaşımız Dr.Şemsettin Küzeci’yi kutluyor, tebriklerimle sevgi saygılarımı yineliyorum efendim.

26 Ocak 2010 Salı

İsa Kayacan’ın 127 nci Kitabı “Burdur Destanı- Bensiz Olmaz”
Burdur TSO yayınları arasında günyüzü gördü

*TSO Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Keyik: İlimizin kültür elçisi İsa Kayacan’ın bu kitabı, Burdur’un tanıtımında önemli katkılar sağlayacak.
ANKARA (Ece Ajans)- Prof. Dr. İsa Kayacan’ın 127. nci kitabı, “Burdur Destanı- Bensiz Olmaz” adıyla, Burdur Ticaret ve Sanayi Odası yayınlarının kitap serisinin 3. ncüsü olarak, 354 sayfayla Burdur’da Dilek Matbaasında basılarak yayınlandı.
Türkiye’de “ilk kez” bir il’in yaşayan ve yaşatılan özellik ve değerlerinin manzum türüyle anlatılışı ve yayımlanışı olan “Burdur Destanı- Bensiz Olmaz”ın sunuşu Prof. Dr. İsa Kayacan, önsözü Yusuf Keyik imzalarını yaşıyor.
Kitap içerisindeki bölümlerden önce, ilgili bölümün özet anlatımı olarak kabul edilen, iki sayfasında renkli basımlı görüntüler yer alıyor.
- Genelleme, tarihin içinden, tabiat ve turizm varlıkları, deprem ve afetler, kültürel varlıklar, tarım ve ekonomi, yerleşim birimleri, resmi ve sivil toplum kuruluşları,
Yöneticiler (milletvekilleri valiler vd.) Belediye Başkanları, bilim adamları, iş adamları, toplum öncüleri, Yardımseverler, Burdur’u hizmet edenler, bürokrat- serbest melek sahipleri;
Teke yöresi folkloru ve halk kültürü, THM- TSM ünlüleri, mahalli sanatçılar, matbaalar, gazeteler, dergiler ve bültenler, gazeteciler, radyo ve televizyonlar, yazarlar, şairler, ozanlar, şiir ve yazılarıyla Burdur’u ve Burdurluyu anlatan Burdurlu olmayan şair, yazar ve gazeteciler,
Ressamlar, spor kuruluşları ve sporcular, yemekler, tatlılar ve Burdur’da üretilenler sıralamasıyla veriliyor.
Ayrıca, kitabın sonunda Hasan Türkel’in İsa Kayacan’la yaptığı bir röportaj, Kemal Petricli’nin bir yazısı, İsa Kayacan’ın biyografisiyle, İsa Kayacan’ın Burdur’u, Burdur’un İsa Kayacan’ı için yazılanlara yer ayrıldığı görülüyor. Danışma Kurulunda; M.Ercan Taraşlı, Muharrem Tuncel, Çetin Bozcu, Recep Kalkan, Seyit Erdoğan, Yrd. Doç. Dr. Şevkiye Kazan, Ahmet Can, Ahmet Şakar, Nuri Yıldırım ve Hüseyin Kayacan’ın bulunduğu Burdur Destanı - Bensiz Olmaz”ın genelleme bölümünden bir anlatım örneği:
Burdur; Bir sevdadır,
Burdurlu; Sevgi yumağıdır,
Burdur; İnsandır, vatandır, topraktır,
Burdur; Hasrettir, özlemdir,
Burdur, Huzur kentidir,
Burdur; Curadır, bağlamadır, kabak kemanedir, sipsidir,
Burdur; Beyköylü Ali beydir, Tefennili Ali beydir, Kemerli Gaz Amad’dır.
Burdur; Düğün havalarından, eşkıya havalarına, Avşar beylerinden, oyun havalarına, gurbet havalarına uzanıp giden uzunca bir yoldur.

22 Ocak 2010 Cuma

İSA KAYACAN’IN İNGİLİZCEYE ÇEVRİLEN ŞİİRLERİNDEN:
BİZ NELER BİLİRİZ
Biz, yıkık değirmenlerde,
Çok un öğüttük,
Çarkın;
Dönüp dönmediğini,
Biliriz.
*
Saçlarımız,
Aşk-sevda yolunda ağardı,
Bir hanımın;
Sevip - sevmediğini,
Biliriz.
*
Issız ovalardaki,
Telgraf direkleri,
Bizi tanır;
Bir yolcunun,
Gelip - gelmediğini,
Biliriz.
*
Azrail’le,
Yıllarca omuz omuzaydık,
Bir hastanın;
Ölüp - ölmediğini,
Biliriz.
(1961)
*
WHAT DO WE KNOW?
We, in the destroyed mills
Gringed a lot of flour up,
If the wheel
Turns or not,
We know...
*
Our hair,
Turned ino white for the sake of love
If a lady,
Loves or not
We know...
*
In the lonely places,
The posts of telegraph
Know us,
If it’s the voyage time or not
We know...
*
With azrail,
We were shoulder in shoulder
By the years,
If a patient,
Dies or not
We know...
Poem: İsa KAYACAN
Original Name: “Biz Neler Biliriz”
Translated From Turkish by: Nilüfer DURSUN
*
YORULDUK
Acemiler elinde,
Kala kala yorulduk.
Ne karmakarışık olduk,
Ne de durulduk.
Ne hakim olup sorduk,
Ne suçlu olup sorulduk.
Acemiler elinde,
Kala kala yorulduk.
(Mart 1982)
*
WE GOT TIRED
Being left with clumsy persons
We got tired
Neither we become complicated
Nor we reside.
Niether we asked like judges
Nor we were asked like guilties
Being left with clumsy persons
We got tired.
Poem: İsa KAYACAN
Original Name: “Yorulduk”
Translated From Turkish by: Nilüfer DURSUN
*
ARTIK
Istampa dudakların
Mühür gözlerin
Ağzımı
Açamıyorum artık.
*
Sere serpe yatışların
Demir parmaklık bakışların
Uzaklara
Kaçamıyorum artık.
*
Alıp verdiğim nefessin
Kışın yatağımda ateşsin
Sensiz yatamıyorum artık.
*
Anladım her yerde benimlesin
Söküp, atamıyorum artık.
*
ANY MORE
Your lips look like stamp
Your eyes remind me seal
To upon my mount
I’m not able, any more.
*
Your yingo downs freely
Iron railed glances
To the four
I’m not able to escape, any more.
*
You are my breath I take
Fire in my bed in winter
I’m not able to sleep, any more
I understood you’re with me every where
I’m not able to pull up you, any more.
Poem: İsa KAYACAN
Original Name: “Artık”
Translated From Turkish by: Nilüfer DURSUN
*
KALBİME TALİMAT VERECEĞİM
Sen, bana êl değil, sıcak el’sin,
Sen, bana, hem ağız, hem de dilsin,
Sen, daim gülen ve güldürensin,
Kalbime talimat vereceğim;
Önünde hep, saygıyla eğilsin...
*
Sen, hem ışığım, hem güneşimsin,
Sen dualarımda, dileğimsin,
Sen, güzelim, canım, meleğimsin,
Kalbime Talimat vereceğim,
Önünde hep, saygıyla eğilsin...
(Ankara: Temmuz - Ağustos 2007)
*
I’LL INSTRUCT
You’re not a stranger to me, a warm hand,
Not only mouth but also tongue to me,
You’re smiling and and funny,
I’ll instruct my heart; as to how it is to bend
With respect always in front of you.
*
You’re both my light and sun,
In my prayings my desire,
You’re my darling, life angel,
I’ll instruct my heart; to how it is to bend
With respect always in front of you.
Poem: İsa KAYACAN
Original Name: “Kalbime Talimat Vereceğim”
Translated From Turkish by: Nilüfer DURSUN
*
SEN BENİM
İlkbaharda, tomurcuklanan dalımsın,
Yaz mevsiminde, güneşim, sıcağımsın,
Sonbaharda, sararmayan, yaprağımsın,
Kış mevsiminde, sarıp ısıtanımsın,
Dizlerinde, uyuyup kalsam yıllarca,
Uyanmazsam; mezarımda toprağımsın.
(Çandarlı-Dikili-İzmir, 15.07.2007)
*
YOU ARE MY...
Budding branch in spring.
In summer, my, sun, warmness,
Unreturned yellow leaf in fall
In winter you make me heat
By Surroundings,
I wish I slept on your knees by years,
If I don’t sleep, you’ll be soul in my grave...
Poem: İsa KAYACAN
Original Name: “Sen Benim”
Translated From Turkish by: Nilüfer DURSUN
*
SEKİZ MART
DÜNYA KADINLAR GÜNÜ
Bugün;
Dünya kadınlar günü.
Sen,
Herkesden farklı,
Bir kadınsın,
Kadınımsın...
*
Gözümde ışık,
Gönlümde mutluluk,
Kalbimde heyecan,
Doyulmayan
Ağız tadımsın.
(Ankara - 08.03. 2006)
*
8 MARCH DAYS
OF THE WORLD’S WOMEN
Today is
The day of the world’s women.
You,
Are a different woman
From others,
You’re my woman…
*
Light in my eyes,
You’re happiness,
Excitement in my heart,
Unsatisfied
Taste of mine.
Poem: İsa KAYACAN
Original Name: “Sekiz Mart Dünya Kadınlar Günü”
Translated From Turkish by: Nilüfer DURSUN
*
SEVGİ
Sevgi; Toprağa dikilen fidan gibidir,
Dengeli su verilirse, büyür, gelişir,
Yıllarca ağız tadında meyveler verir,
Yaşantımıza, huzur ve mutluluk getirir,
Dünyamızı, ruhumuzu zenginleştirir,
Özümüzü, sözümüzü güzelleştirir.
(Ankara, 08.03.2009)
*
LOVE
Love; is as a young tree sown into the soil.
If it’s watered regularly, will grow up, develop,
Produces delicious fruits by years,
To our lives, bring peace and happiness,
Makes both our worlds and souls rich,
Beautifies ourselves, sayings.
Poem: İsa KAYACAN
Original Name: “Sevgi”
Translated From Turkish by: Nilüfer DURSUN
*
GÜNÜN SÖZÜ: Sevgide, iletişimin kuralları işlemez. / Gelirkende, giderkende izin istemez.
SENTENCE OF THE DAY: In love, the rules of Communication don’t work. / İt doesn’t, ask for permission when it comes or goes.
Poem: İsa KAYACAN
Original Name: “Günün Sözü”
Translated From Turkish by: Filiz KAYACAN

20 Ocak 2010 Çarşamba

Usta Gazeteci Ahmet Tekeş
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Öncelikle, başlığımızdaki “Usta” ve Gazeteci” kelimelerinin karşılıkları olarak TDK’nın Türkçe sözlüğünde neler yeralıyor. Bakalım:
Usta: Bir zanaatı gereği gibi öğrenmiş olan ve kendi başına yapabilen kimse.
Gazeteci: Gazete yayımlayan kimse 2-Gazeteye yazı yazmayı, haber toplayıp vermeyi veya gazetenin yazı işlerinde çalışmayı iş edinen kimse.
Bu bilgilerden sonra, 1960’lı yıllarda, Ankara Rüzgârlı sokakta tanıdığım ve gazeteciliğin temelindeki bilgilerle donanıp, yıllarla birlikte önemli noktalara ulaşan, kelimenin tam anlamıyla “gazeteci” hüviyetini taşıyan, Ahmet Tekeş arkadaşımızdan sözetmek istiyorum:
AHMET TEKEŞ
1947 yılında Kırşehir ilimiz merkezinde doğdu. İlk mektebi, tek öğretmenli ve tek sınıflı köy okulunda okudu. Alfabeyi erken söktüğü için, öğretmeninin teşvikiyle kasabaya ortaokula gönderdi rahmetli babası. Liseyi Kırşehir’de bitirdi.
Ahmet Tekeş, kitap okumaya, şiir yazmaya ve resme karşı ilgisi olduğu için Edebiyat bölümünü seçti. 1963 yılı Haziranında liseden birincilikle mezun olan Ahmet Tekeş fark derslerini vererek ilkokul öğretmeni oldu. 1964 yılında Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesinde gece eğitimine başlarken, Havadis Gazetesinde düzeltmen olarak çalışmaya başladı.
Böylece mürekkeple tanışan Tekeş’in gazetecilik yaşamıda başlamış oldu. Sonraki yıllarda sırasıyla; Yeni Tanin, Bulvar ve Tasvir Gazetelerinde muhabirlik, teknik sekreterlik ve Yazı İşleri Müdürü olarak görev yaptı. 1990 yılında emekli olmasına rağmen basından hiç kopmadı ve halen Belde Gazetesinde Yazı İşleri Müdürü olarak çalışmalarını sürdürüyor, çevresindeki genç-yeni elemanların yetişmesine olan katkılarıyla dikkat çekmeye, alkış almaya devam ediyor.
03 Şubat 2007 tarihinde 36 yıllık eşini kaybeden Ahmet Tekeş’in Bankacılık yapan evli bir kızı, Başbakanlıkta uzman ve evli olan bir oğlu var. Tekeş, 60 yıllık bir kuruluş olan merkezi Ankara’da bulunan Kırşehir Gençliğine Yardım Derneği başta olmak üzere, sivil toplum kuruluşlarındaki çalışmalarıyla, yöneticilikleriyle de biliniyor.
Gazeteci-Yazar ve şair arkadaşımız Ahmet Tekeş’i mesleğiyle ilgili bazı sorularımız oldu. Sayın Tekeş’in cevaplarından;
RÜZGARLI SOKAK, BAŞKENT GAZETECİLİĞİNİN ÜNİVERSİTESİ
- Gazeteci; Toplumun sorunlarını, sevinçlerini, acılarını, kaygılarını kendinde yaşayan, hisseden kimsedir.
- Gazeteci; öncelikle mesleğine saygılı, doğrulardan ödün vermeden çalışmalı. Yandaş, nabza göre şerbet veren bir gazetecilik anlayışı topluma da gazeteciliğe de kalıcı bir saygınlık kazandırmaz.
- Bugün ülkemizde, çağdaş bir gazetecilikten sözetmek olan değil. Türkiye’de yazılı ve görsel medya tam bir tekelleşme dönemini yaşıyor. Gazetecilikten çok, ticari çıkar için yapılan yayıncılık, ülkenin ufkunu, adeta karartıyor. Medya siyasilerin elinde vurucu bir silah olarak kullanılıyor.
- Rüzgârlı sokak, başkent gazeteciliğinin üniversitesi gibidir. Onlarca ünlü gazeteci Rüzgarlı Üniversitesi’nde eğitim görerek yetişmiştir. Hasbelkader ben de Rüzgarlı mektebinde-Üniversitesinde mürekkep soluyanlardanım. Gündüzleri matbaanın kurşun kokusuyla dolan ciğerlerimizin, kaptığımız bir simidi iştahla yiyerek Rüzgarlı dan geçip, gece Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesine gidişimi tam bir maraton heyecanı ile halâ anımsıyorum
***
Şiir ve Musiki (5) de
1981’de Mualla Anıl’ın
bestelediği şiirim seslendirildi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ankara’nın kültür öncülerinden, araştırmacı, yazar, şair, müzisyen Ahmet Sevgi, “Sevgi Kültür Evi”nden ışık saçmaya devam ediyor.
20 Aralık 2009 tarihinde, TBMM Mustafa Necati Kültür Evi’nde (Mithatpaşa Cad.No: 35 Kızılay/Ankara) Şiir ve Musiki (5) programı gerçekleştirildi. Müzisyenler, bestekârlar, şairler ve çok sayıda davetli katıldı bu programa. Kızlarım Gül, Filiz ve torunum Nazlı’nın da katıldığı anılan programda, E.Edebiyat öğretmeni şair ve bestekar Mualla Anıl’ın Aralık 1981’de hicaz makamında bestelediği bendenize ait “Ömrümün” adlı şiirin notalarından çıkan nağmeler de yeraldı.
Emre Aygan’ın seslendirdiği şiirim sanki hayat bulmuş, canlanmış, hareketlenmiş ve şahsiyet kazanmıştı.
Ali Naili Erdem tarafından yönetilen Şiir ve Musiki(5) programına katılanlar:
Güner Erdem, Dr. Mustafa Şerif Onaran, Hasan Korkmazcan, Nurettin Özdemir, Orhan ve Nezahat Baltan, Abdullah ve Sevim Satoğlu, Yahya Akengin, Kadri Şarman, Özgen Gürbüz, Suat Yıldırım, Tevfik Soyata İsa Kayacan (kızları Gül, Filiz, Torunu, Nazlı) Mine Özdemirtaş, İlgün Soysev, Vedat Fidanboy, M. Ünal Yılmazer, Ahmet Çağlaroğlu, Suat Güzeller, Özgür Şarman, Necdet Örselli, Emre Aygan, Tayyar Güneymen, İsmail Gürlü, İbrahim Dinçer, Nebahat Kaman, Osman Fırat Baş, Dr. Mustafa Alan, Nilgün Baltacıoğlu, Hicran Eresken, Melahat Toroman, Ahmet Sevgi, Prof. Dr. Korkut Özerkan.
Rahmetli Mualla Anıl hocanın bestelediği bendenize ait 1981 yılında bestelediği “Ömrümün” adlı şiirimin mısraları, okunuş biçimi şöyle:
Beni sevdiğini söylerdin yıllar öncesi (2)
Çözülsün karanlık şu hayatın bilmecesi,(2)
Her geçen gece ömrümün hicranlı gecesi (2)
Çözülsün karanlık şu hayatın bilmecesi. (2).
Şiir ve Musiki (5) programında 11 ayrı eser seslendirildi. Bunlar:
1- Uyan ey gözlerim gafletten uyan (Güfte, 4.Murat han, Beste: Ali Ufki bey)
2- Birgün bana geleceksin yıllardan sonra (Güfte: Nurettin Özdemir, Beste: Şekip Ayhan Özışık),
3- Düştüm de talihin gurbet burcuna (Güfte: Mehmet Erbulan, Beste: Ali Şenozan)
4- Bir değil bin şarkı yapardım sana (Güfte:Mehmet Erbulan Beste: Kadri Şarman),
5- Kömür gözün aklım aldı aklımı balam (Güfte-Beste: Özgen Gürbüz)
6- Gönlüm de açan laleler (Güfte: Abdullah Satoğlu, Beste: Suat Yıldırım)
7- Leyla gibi hıçkırsa ve Mecnun gibi Yansa (Güfte: Mustafa Nafiz Irmak, Beste: Tevfik Soyata),
8- Beni sevdiğini söylerdin yıllar öncesi (Güfte: İsa Kayacan, Beste: Muallâ Anıl),
9- Obalardan saraylara (Güfte: Ahmet Sevgi, Beste: Fethi Karamahmutoğlu),
10- Durmadan yandı gönül (Güfte: Mine Özdemirtaş, Beste: İlgün Soysev)
11- Dök derdini gel bu gece (Güfte: Vedat Fidanboy, Beste: Mustafa Ünal Yılmazer).
Ahmet Sevgi’nin hazırladığı kitapçıklarla tarihe düşülen musiki belgeseli olan “Şiir ve Musiki-5”in 47 nci sayfasındaki bilgilerden:
Mualla Anıl: (1909-1985), 1909 yılında Edirne’de doğdu. DTCF mezunu olan Anıl, Ankara Musiki Muallim Mektebinde (Devlet Konservatuarı) Beden Eğitimi öğretmenliği, Ankara Kız Lisesi, İstanbul Kadıköy Lisesi, Çamlıca Lisesi ve Ankara Cumhuriyet liselerinde edebiyat öğretmenliği yaptı. Yeni İstanbul Gazetesinde makaleleri yayınlandı. Pek çok güfteyi kendine özgü bir biçimde besteledi. Anıl Korosu’nun kuruculuğunu ve yöneticiliğini yapan Mualla Anıl 23.10.1985 tarihinde vefatla aramızdan ayrıldı.
***
“Şiirlerle Burdur-2”
adlı kitabın yayın hazırlıkları sürüyor
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur (merkez) Belediye Başkanlığının geleneksel olarak gerçekleştirdiği “İnsuyu Kültür-Sanat ve Spor Etkinlikleri”nin 21 Ağustos 2004 tarihli bölümünde, “Şiirlerle Burdur” konulu program içerisinde, Burdur şiirlerinden örnekler vermiştim.
Bu programdan hareketle, Belediye Başkanı Sebahattin Akkaya’nın talebi üzerine, Burdurlu şairlerin kalemiyle Burdur şiirleri, Burdurlu olmayan şairlerin kalemiyle Burdur şiirleri şeklinde iki bölüm halinde, “Şiirlerle Burdur” adlı 96 sayfalık kitap bendenizin imzasıyla, Burdur Belediye Başkanlığı Kültür Yayınları: 1, çıkışıyla gün yüzü gördü. Kitabın;
Önsözünde: “Belediyecilik hizmetlerimiz arasında yeralan pek çok satırbaşları var. Biz, zaman ve fırsat ayırarak, kültürel faaliyetlerle de hemşehrilerimize hizmet edilebileceği kanaatini taşıyoruz” (Sebahattin Akkaya)
Sunuşunda: “Burdurlu olan, Burdurlu olmayan şairler, Burdur’u ve Burdurluyu değişik yönleriyle anlatan şiirleriyle karşıma çıkınca dayanamayıp, bu şiirleri toparladım, bir araya getirip bir bir sıraladım. Arkasından, elinizdeki bu kitap ortaya çıktı” (İsa Kayacan)
Sonraki günlerde, ay ve yıllarda Burdurla ilgili yazılan şiirlerin sayısının artmaya başladığını gördüm. Bunların derlenmesi, bir araya getirilmesi çalışmalarım sürerken sayılarının artması üzerine, “Şiirlerle Burdur–2” adlı kitabın da yayınlanma zamanının geldiğini görüp, anlayıp, yayın hazırlıklarına başladım.
Bu ikinci “Şiirlerle Burdur” kitabı, yine Burdur Belediyesi Kültür yayınları arasında mı çıkar, başka bir kuruluşumuzun veya İsa Kayacan’ın kendi yayınları arasında mı günyüzü görür bilinmez! Ama yayını için hazırlıkların sonuna gelindi.
Burdur Şiirleri-2”nin, muhtemelen 9 bölümden oluşması düşünülüyor.
Birinci bölümünde : Birinci kitap “Şiirlerle Burdur” da yer almayan Burdur şiirleri,
İkinci bölümünde : Birinci kitap “Şiirlerle Burdur” da yer almayan Osman Akkoç’un Burdur şiirleri
Üçüncü bölümünde : Burdur’lu- Akdeniz ve Ege Bölgesi şairlerinin “İsa Kayacan” için yazdıkları şiirler,
Dördüncü bölümünde : Hikayeleriyle, Teke Yöresinin Başkenti Burdur türkülerinden bir demet çeşitleme,
Beşinci bölümünde : 1850- 2010 yılları arasında Burdur’u idare edenler,
Altıncı bölümünde : 1854 yılında “Kaza” olan Burdur’un en eski ilçesi “Tefenni”
Yedinci bölümünde : Burdur’lu Gazi Ağır Topçu Kademlioğlu İsmail Başçavuş
Sekizinci bölümünde : İsa Kayacan’ın Burdur’u, Burdur’un İsa Kayancan’ı,
Dokuzuncu bölümünde : Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi (MAKÜ)’nün kuruluş günlerinden satır başları, yer alacak.
“Şiirlerle Burdur–2” de yeralacak şiirlerden, daha doğrusu şiirlerin şairlerinden bazılarının isimleri: Burdurlu Gazi Ağır Topçu Kalemlioğlu İsmail Başçavuş şiirinin şairi rahmetli İsmail Hakkı Yılanlıoğlu, M. Rasih Özbek, Çetin Bozcu, MLT, Durmuş Öcal, Ahmet Sargın, Mehmet Atasever, Hacer Göçer, Memiş Acar, Zafer Özdemir, Muammer Susuzlu, Sebahat Gümüş, Seza Tutku Azaklı, Osman Tekerci, Derya Özsoy, Mehmet Doğan Silleli, Gülseren Çelik, Zeki Çelik, Birdal Can Tüfekçi, Gülbahar Ünlü, Oktay Zerrin, Ali Gözütok, Muzaffer Çelik, Dündar Ersan, Mehmet Gökdoğan, Hüseyin İzgi, Ozan Kara, Nazmi Öner, Abdurrahman Ekinci ve diğer şairlerimiz. Birkaç şiir (dörtlük) örneği:
M. RASİH ÖZBEK:
Avşarlar, Serenler çalınca hele,
Hele de, Yarenler gelince dile,
Dokununca Halil curada tele,
Meydanlar, Zeybeğe dardır Burdur’da.
MUAMMER SUSUZLU:
Sessizlik yangın gibi özlemin kalbimde kor,
Ömrümün hazanında ayrılığı bana sor,
Geçti yıllar sessizce artık ecel geliyor,
Dağlar var aramızda, uzaktasın Burdur’um.
BİRDAL CAN TÜFEKÇİ:
Düğün, dernek kurulur, davul zurna ses verir
Sipsideki nameler, genç kıza nefes verir
Burdur zeybeği çalar, efeye heves verir,
Unutmak kolay değil seni, Yeşil Burdur’um.
GÜNÜN SÖZLERİ:
1-Biz, zaman ve fırsat ayırarak, kültürel faaliyetlerle de, hemşerilerimize hizmet edilebileceği kanaatini taşıyoruz.
2- Burdur’umuzu mısralarıyla anlatan hemşehrilerimizle, Burdur dostlarına teşekkür ediyor, sevgi ve saygılar sunuyorum. (Sebahattin Akkaya, Burdur Belediye Başkanı, Eylül 2005)
***
Tefenni” kitabı
2009 yılında yayınlandı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yerleşim birimlerimizle ilgili hazırlanıp yayınlananların getirdikleri önemlilik içindedir, anlam zenginliği içindedir. Bu tür yayınların hazırlanması ise ayrı bir zorluk içinde görünür, yaşanır.
Tefenni, Burdur ilimizin en eski ilçelerinden. Osman Gülmen ve Fatih Şimşek’in hazırladığı ve baskı aşamasında içinde yeralmaya çalıştığım 180 sayfalık kitap 2009 yılının ortalarında gün yüzü gördü.
Tefenni kitabının editörü köylüm Alâeddin Erkan. Düzenleme Abdurrahman Koçak’a ait. Fatih Şimşek, Murat Ekinci, Yusuf Eryağcı ve Alaeddin Erkan’ın fotoğraflarından yararlanılmış. Kapak Resmi Selahattin Demir’e ait.
Tefenni Belediyesi’nin kültür hizmeti olarak ortaya konulan, yayınlanan kitabın gelecekte daha bir önem taşıyacağı kanaatimi belirtmek istiyorum.
Burdur Valisi İbrahim Özçimen’le Tefenni Kaymakamı Eyüp Fırat’ın birer önsüzü var ilk sayfalarda. Bu iki isim ve imzadan cümleler:
-Elinizde bulunan bu eser, üzerinde yaşadığımız bir toprak parçası olan Tefenni ilçemizin tarihi geçmişiyle ilgili yapılan araştırmaların bir ürünüdür (İbrahim Özçimen)
-Bir milletin tarihi bir çınar ağacının toprak altındaki kökleri gibidir (Eyüp Fırat)
İçindekiler bölümünde yeralanlardan: Tefenni adı, Akarsularla tarihi kalıntılar arasındaki ilişki, tarihte Tefenni, Mezarlar, Mabet ve mağaralar, Selçuklular döneminde Tefenni, Tefenni’de Belediye teşkilatının kuruluşu (1872), Sibyan mektepleri, İbtidai mektepleri, Kaymakamlık, Tefenni’de liseler, Tefenni’de altyapı, vd. Kitabın sayfaları arasında konulan fotoğraflar, görüntü zenginliği, anlatım bütünlüğü ortaya koymuş.
Birinci Dünya, Çanakkale gibi savaşlarda şehit olan Tefenni’li şehitlerin, değişik bilgileri yeralıyor. Gaziler var isimleri, değişik bilgileriyle. Milletvekilleri, akamisyenler, müzisyenler, şair ve yazarlar sıralanmış. Bu isimler arasında, biyografisi verilenler arasında bu satırların yazarı İsa Kayacan’da bulunuyor. Ayrıca ressamlar hakkında da bilgiler veriliyor.
Tefenni folklorundan da bilgilerin yeraldığı “Tefenni” kitabının 122 nci sayfasında “Kına gecesi”nden sözediliyor. Kına gecesinde seslendirilen türkülerden bir örnek veriliyor. Bu türkü sözlerinin gerişindekilerden:
Getirin kınasını yakalım,
Yetmezse azca gatalım,
Gelinin sözünü dutalım,
Agelin, a nazlı güzel gınan gutlu olsun,
Güveyi yanında sözün datlı olsun.
Tefennili Ali bey türküsünün kısa hikayesi ve sözleri yeralmakta başka sayfalarda.
Tefenni kitabının imza sahipleri:
Osman Gülmen: 1926 yılında Bulgaristan’da doğdu. Tahsilini eski usul ve eski yazı üzerinden yaptı. 1969 yılında Tefenni’ye yerleşti. Tefenni Belediyesinde çalıştı.
Fatih şimşek: 1976 yılında Burdur’un Tefenni ilçesinde dünyaya geldi. Gazi Ünv.. Kamu Yönetimi Bölümünde ön lisansını tamamladı. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünde çalıştı.
***
1955 yılının Burdur’u
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitaplar, dergiler, gazeteler hatta bültenler, basıldıkları-yayınladıkları ay veya yıllarda pek önem taşımayabiliyorlar. Ama üzerinden zaman geçti mi, aylar, yıllar geçti mi ayrı bir değer ve önem taşıyorlar, kazınıyorlar.
Aralık 2009’un başında, bir Burdur seyahatim sırasında, Gazeteci-Yazar Ahmet Can’la sohbet ederken, 1955 yılında Burdur Valiliğince yayınlanan bir kitapdan söz etti ve öğretmenlik yaptığı yıllarda bir köyde, yakılmak üzere sobanın kenarına konulmuş kitaplar arasından alıp çıkardığını, muhafaza ettiğini söylediği;
Kitabın adı: Burdur. İstanbul, 1955 İsmail Akgün Matbaası. Büyük boy 165 sayfa. Fiyatı 5 lira.
Yeni Türk Devletinin kurucusu Atatürk’ün, Reisicumhur Celal Bayar’ın, Büyük Millet Meclisi Reisi Refik Koraltan’ın, Başvekil Adnan Menderes’in ve o günün Burdur Valisi Enver Saatçıgil’in önsözü ve fotoğrafları var.
Önsözünün bir yerinde; “Bu kitap gerçeklerin diliyle bize Burduru tanıtacak ve Burduru her cephesiyle incelemek isteyenlere sadece bir hizmet ifa etmek fırsatını vermeğe çalışacaktır” deniliyor.
Kitabın hazırlanmasında, Burdur merkezdeki kamu görevlilerinin hizmetlerinin olduğu görülüyor. Bunlar isimleri ve resmi unvanları itibariyle arka sayfalardan birinde sıralanmıştır.
O günün (o dönemin 4 milletvekili), Prof. Fethi Çelikbaş, Hüseyin Çimen, Behçet Kayaalp, Mehmet Özbey şeklinde sıralanmakta. Burdur’un değişik yönleriyle anlatıldığı sayfalardan:
Burdur vilayetinin sağlık durumu, zirai durumu ele alınmışsa, o bölümdeki bilgilerden önce bu alanlardaki resmi görevlilerin toplu fotoğrafları verilmiş. Yani hizmetin yürütücüleri görüntülenmiş.
Burdur lisesinin başlangıcı: 1906 senesinde mevcut üç sınıflı Rüştiyeye iki sınıf ilave edilerek, beş senelik bir idadi teşkil edilmiştir.
Burdur’da folklor: Burdur’un folkloru, Fazıl Tülbentçi’nin de dediği gibi, Ege bölgesi özelliğini taşır.
- Gelenekler: Burdur, çok yerde geleneklerine bağlı kalmıştır. Bu bağlanış, köyden şehre doğru yer yer incelmeler, hatta çatlaklar gösterir.
- Gelin okşaması: Entarimin önü nazik/Kolunda altın bilezik/Ağlatmayın gelini yazık/Sevdiğim allar giymiş/Görücü halayığa dönmüş/Onlar birbirini bulmuş/El sözü geri kalmış/Nöbet sadıca kalmış.
- Musiki: Çift davul, çift zurna ve çok telli saz gibi çalgılar halkımızın çok sesten hoşlanan an’anevi zevkini ortaya koymaktadır. Köy düğünleri, köy bayramları; davul, zurna ve sazın tâ Orta Asya’dan gelen milli ahenginde, Türk benliğinin kahramanlığını, akıncı ruhunu, bir kelime ile Türklüğünü bulmaktadır.
- Burdur’un mülki durumu: 1- Merkez, 2- Bucak, 3-Gölhisar, 4-Tefenni, 5-Yeşilova’dan meydana gelen 5 kaza ve;
1- Ağlasun, 2-Çeltikçi, 3-Sertaç (Kemer), 4-Melli, 5-Kızılkaya, 6-Çavdır, 7-Karamanlı adlarıyla anılan yedi bucak ve 204 köyden meydana gelmektedir.
Nüfus: 1950 nüfus sayımına göre (71.636) kadın ve (68.016) erkek olmak üzere vilayet çevresinde (139.652) vatandaş yaşamaktadır.
Vilayetin yüzölçümü: Vilayetin kapladığı toprakların yüzölçümü (8) bin kilometre kareden ibarettir. Vilayetin umumi nüfusuna göre, kilometre başına (19) kişi düşmektedir.
Burdur Belediyesi: Burdur kasabası 1914 yılında meydana gelen büyük depremde tamamen yıkıldığı ve iki bin kadar da vatandaş kaybedildiğinden, o günün Belediye Reisi merhum Hacı Mehmet Beyin gayret ve himmetiyle Avusturya’dan şehir plancıları getirilerek şehrin imar plan ve haritası yaptırılmış ve bu imar planı 1948 yılına kadar uygulanmıştır.
***
SAKÜDER’in 2009 yılı ödülleri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kısa adı SAKÜDER olan, merkezi Ankara’da bulunan Sanat ve Sanatkarlar Topluluğu Kültür Derneği’nin “Atatürk ve Cumhuriyet” konulu yarışması sonunda dereceye giren şairlere verilen ödüller 20.12.2009 tarihinde Ankara’da İktisatçılar Lokalinde düzenlenen törenle sahiplerine verildi.
Ali Naili Erdem, Rıza Akdemir, İsa Kayacan, Vedat Fidanboy, İlter Yeşilay’ın jüri üyeleri sıralamasıyla yapılan değerlendirme sonunda dereceye giren şairlerin sıralaması şöyle:
Birinci: İbrahim Şaşma-(Karaman)
İkinci: Öz Ali Yılmaz (Balıkesir)
Üçüncü: Ahmet Fenarı (Eskişehir)
Birinci mansiyon: Şerif Ercan (Ankara)
İkinci mansiyon: Baker Nuri Karakelle (İstanbul),
Üçüncü mansiyon: Kâzım Özgür (Eskişehir)
Dördüncü mansiyon: Yücel Coşkun (Tekirdağ)
Beşinci mansiyon: Mustafa Ünal (Eskişehir)
Jüri Özel ödülü: Mürşide Ayhan (Ankara)
SAKÜDER ikinci Başkanı Ali Eser’in büyük emekleriyle gerçekleştirilen “Atatürk ve Cumhuriyet” konulu şiir yarışması, geleneksel hale gelmesi bakımından önem taşıyor. İbrahim Şaşma’nın Türkiyem adlı şiirinden:
Şiirde söylesem; türkü de yaksam,
Her nefeste seni andım Türkiyem.
Ah etmem elimi ateşe soksam,
Bir senin aşkına yandım Türkiyem.
Şerif Ercan’ın “Atatürk diyor ki” adlı, başlıklı şiirinden:
Ne oldu böyle bize?,
Herhalde geldiniz göze.
“Cumhuriyeti biz kurduk” dedik
Siz ise ettiniz didik didik.
Tebriklerimizi sunuyoruz efendim. Gelecek yıllardaki yeni yarışmalarla, şiirimiz adına yeni kazançlar sağlanacağı ümidimi kaydetmek istiyorum burada.
Plaket: Sanat ve Sanatkârlar Topluluğu Kültür Derneği (SAKÜDER); Prof. Dr. Sayın İsa Kayacan, Şair-Yazar, Gazeteci; Cumhuriyetimizin 86. yılında Kültür ve Turizm Bakanlığının katkılarıyla düzenlemiş olduğumuz; “Atatürk ve Cumhuriyet” konulu şiir yarışmamızda, Jüri üyesi olarak katkılarınız nedeniyle, teşekkürlerimizi sunarız (Sevgi Eser, SAKÜDER Yönetim Kurulu Başkanı, 20.12.2009)

13 Ocak 2010 Çarşamba

Gaziantep’in
“Kemal abisi”
aramızdan ayrıldı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Vefatla aramızdan ayrılanların ardından yazmak, beni son derece üzüyor. Ama birkaç cümle söyleme isteğimi de frenleyemiyorum, durduramıyorum.
Günlük yazdığınız gazetelerle birlikte, o gazetenin yayın yerindeki yöneticisinden, toplum önderlerine kadar “tanış” olursunuz. Size günlük gelen gazeteler, nereden ve ülkemizin hangi yerleşim yerinden gelirse gelsin, gazetenin yazarlarıyla, yöneticileriyle sanki kırk yıllık dost olursunuz.
Gaziantep ilimiz merkezinde 32 yıldır yayınlanan, günlük olarak okurlarının karşısına çıkan “Gaziantep’te Zafer” Gazetesinin M. İsmet Atar’ın sahipliği, M. Kemal Antepe’nin sorumlu yazı işleri müdürlüğünde yayınlandığını biliyoruz.
Gazetenin 31 Aralık 2009 (yılın son günü)sayısında ilk sayfadan (tam sayfa) verilen acı haber karşısında üzüldüm. Gaziantep basını “Kemal abisi”ni kaybetmişti. Gaziantepe’in en güçlü kalemlerinden, Gaziantep’te Zafer Gazetesinin yazı işleri müdürü M. Kemal Antepe vefatla aramızdan ayrılmıştı. Buradan aldığımız bilgilerden:
M. Kemal Antepe: TRT Gaziantep İl Radyosunda haber spikerliği yaptı. Şehit Kâmil Televizyonunda çalıştı. Gaziantep’te Zafer Gazetesinin Sorumlu Yazı İşleri Müdürlüğü ve makale yazarlığını yaptı.
Önceki yıllarda, pazarlama müdürlüğü, Reklam müdürlüğü görevlerini başarıyla yürüten M. Kemal Antepe 63 yaşında geçirdiği kalp krizi sonucu 30.12.2009 tarihinde vefat etti. Gaziantep Gazeteciler Cemiyeti başta olmak üzere pek çok kuruluşun yönetiminde görev yapan, 35 yılını gazetecilik mesleğini adayan, Gaziantep Basınının “Kemal abisi” Ulu Camide kılınan cenaze namazının ardından, aynı gün Gaziantep Asri Mezarlığında toprağa verildi.
1- Dün de, sabah 08.30’a kadar çalıştım. Uyku gözlerimden akmaya başlayınca yatağa attım kendimi. Bir saat uyumuş uyumamıştım ki, telefonun sesiyle uyandım. İsmet Atar’dı arayan “Sabah sabah sana kötü bir haber vereceğim ama üzülmeyeceksin” diyordu.
Söz verdim üzülmeyeceğime. “Kemal’i kaybettik” diyordu. “Bizim Kemal mi?” dedim, Ağlamaklıydı sesi. “Bizim Kemal” dedi. “Kemal Antepe”. Başıma kaynar sular döküldü. (Fevzi Gönenç)
2- Yerel Basın önemli kalemlerinden birini kaybetti (A. Sabri Kocaman)
3- Yaşamımda anlamlı anıları olan, bir ağabeyimdi o. Gaziantep basınının nadide ağabeylerinden birisiydi o. (Ali Babat),
4- Sevdiğimiz bir arkadaş, bir dosttu Kemal ağabey (M. Erhan Durukan)
5- M. Kemal Antepe, gazeteci ve televizyonculuğuyla Gaziantep fikir dünyasında iz bırakan bir şahsiyetti (Özlem Müftüoğlu),
6- Mütevaziliğini hiçbir zaman kaybetmeyen, toplumun her kesimince sevilen bir insandı (Nuri Kav),
7- Gaziantep için büyük kayıptır. Yeri zor doldurulacaktır (Serdar Kav)
8- Hey gidi koca Kemal Antepe hey. Sen ölecek insan mıydın?. Bu şehrin sana çok ihtiyacı vardı (Halil Dağlıoğlu)
9- Türkçeyi bu kadar güzel konuşan, insanları bu kadar etkileyen bir insan daha gelir mi acaba bu dünyaya? (Arif Haksal)
10- O kadar ilkeli, o kadar dürüst bir insandı ki, asla harama el uzatmazdı (Adil Dai)
11- Sadece bana değil, Gaziantep’e önemli hizmetleri oldu. (Şerif Başkülekçi)
12- O’na daha çok ihtiyacımız vardı, yazdıklarıyla geleceğimize ışık tutmasına ihtiyacımız vardı. (İhsan Koca)
13- Ülkesi için, şehri için hep ışık olmaya çalıştı. Hep dik durdu. (Fatma Çelik)
14- Kemal beyle karşılaşmadım, Ama, yazı işleri müdürlüğünü yaptığı gazetede günlük yazdığım ve gazete bana sürekli gönderildiği için, gazetenin her sayısındaki makalesini okur, yaptığı değerlendirmelerden feyz alırdım. O’nun güçlü bir kalem sahibi olduğu belliydi. (İsa Kayacan).
BURDUR’DA RIZA BULUT ANILDI
Burdur gazetesinin köşe yazarlarından Rıza Bulut, ölümünün birinci yıldönümünde, Gazeteciler Cemiyeti, ADD, Eğitim-Sen ve Rıza Bulut’un oğlu Barış Bulut’un katkılarıyla gerçekleştirilen etkinlikle anıldı (Burdur Gazetesi, 01.01.2010) Allah rahmet eylesin. ***
Gülce edebiyat akımı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
*Araştırmacı, yazar, şair ve tahlil uzmanı Mustafa Ceylan: Türkçe dilimizle, Gülce Edebiyat Akımımızla, Türk halkının yürek sesi olacağız.
Edebiyatta, özellikle de şiirde “Gülce” isimli yepyeni bir edebî akım bugünlerde şiir kamuoyunda gündemin ilk sıralarında. Bakıyoruz, bu akımın içinde kimler var, akımın önderliğini kimler yapmakta diye. Karşımıza hepimizin yakından tanıdığı bazı isimler yeralıyor. Bu isimler: Mustafa Ceylan, Ekrem Yalbuz, Osman Öcal, Harun Yiğit, Yusuf Bozan, Refika Doğan, Mehmet Nacar, İbrahim Sağır gibi günümüz şiir dünyasının önde gelenleri, olarak görülüyor.
Her yeni akıma karşı çıkanlar, çekemeyenler, eleştiren, dudak büküp beğenmeyenler olduğu gibi, “Gülce edebiyat akımı”na da karşı duruş sergileyenler bulunuyor. Akımın öncülerinden Mustafa Ceyhan ile konuşuyoruz, bize: "Elbette karşı çıkanlar olacak. Asıl karşı çıkılmasaydı o zaman korkardık. O zaman bu edebî akım gereken etkiyi gösterememiştir, diyecektik." dedikten sonra, Ceylan: "tenkitler ve karşı duruşları saygı ile karşılıyoruz, onlar bize ışık olmakta, yol göstermekte" diye devam ediyor.
Yıllardan beri yakinen tanıdığımız Mustafa Ceylan; Necip Fazıl Kısakürek, Arif Nihat Asya, Ahmet Tufan Şentürk gibi şiirimizin beş yıldızlı çınarlarının rahle-i tedrisinden geçip gelmiş, şiire yarım asra yakın hizmet vermiş bir araştırmacı şair. Bu nedenle, o ve arkadaşlarının bu işe dört elle sarılmaları durumunda edebiyatımız, kültür ve sanatımız kesinlikle kârlı çıkacaktır. Çünkü şiire dair kültür birikimleri, aldıkları dersler ve terbiye onları kesin başarıya götürecektir.
Zaten, Ceylan da; "Köklerine yabancı olmayan yeniden yeni bir gülüz biz. Türk şiirinde yeni nefes alanları ortaya koymak için yola çıktık. Aruz da, hece de, serbest de bizim. Şiirimizin başarılı mazisinden hız ve ilham alarak, bizim olan değerleri asla bozmadan, onlara karşı çıkmadan, onları dünya şiiriyle, bugünle ve dünle harmanlayıp çağın edebi anlayışını ortaya koymak için yola çıktık. Sadece 2009 yılı içinde 350 ye yakın Gülce Şiir kazandırılmıştır, akıma gönül veren 100'e yakın şair tarafından. Ve bugüne kadar 19 Yeni Nazım Türü’nü ilan edip uygulamaya geçirdik. Bu nazım türlerinin isimleri şunlardır:
Buluşma, Çaprazlama, Dönence, Sonem, Gülce, Yiğitce, Tokmak, Özge, Tuğra, Üçgül, Üçgen, Dönence, Gülistan, Bahçe, Yediveren, Triyolemsi, Akrostik, Serbest Zincir ve Tekil... Bu yeni nazım türlerinde aruz, hece ve serbest ayrı ayrı ve birbiriyle çelişip kavga eden değil, aksine yeni şekil ve tarzlarla yeni koşu alanları ortaya koymaktadır. Şiir, denenmemişi denemek, söylenmemişi söylemek olduğuna göre, biz de kafiye, kalıp, ölçü ve şiirin diğer şematik unsurlarında ve söylemi ile ahenginde -edebî sanatlardan da istifade ederek- yeni ufuklar ve yeni hedefler ortaya koyduk.” diye konuşuyor.
Araştırmacı şair, tahlil ustası Ceylan'a; "Yeni bir edebi akıma ihtiyaç mı vardı? Zamanı mıydı?" diye sorduğumuzda bize şunları söylüyor:
"Elbette... Dünyanın her yerinde bugüne kadar edebi akımlar, büyük olaylar, büyük değişimlerle beraber ortaya çıkmışlardır. Bugün ülkemizde çok büyük olaylar olmaktadır. Toplumumuzun %85'i kentlerde yaşamaktadır. Çarpık kentleşme, iflas eden imar planları ve beton yığını kutulardan evler ve sokaklarda kavgalar, taş atan çocuklar, gülmeyen asık yüzler-bakışlar, ekonomi dibe vurmuş, fakir-yetim sürünmekte, açlık sınırı faciası var, terör örgütü temsilcileri meclise kadar girmiş, ülkemizin her köyüne senelerdir sınırda şehit düşen Mehmetçik tabutu gelmiş… Ellerinden gelse anayasadan ‘Türk’ kelimesini çıkartacaklar… Hukuk, ticaret, siyaset, tarım, ulaşım, ziraat, finans dâhil şu manzaraya bakınız! Bankalarımız yabancıların elinde, uluslararası sermaye ve güç her şeyi yönetiyor… Daha daha... Bunları öyle çoğaltabiliriz ki. Bunlardan büyük olaylar mı olacak? Bu büyük olaylar, elbette şairi, yazarı, sanat ve kültür adamını kaygılandıracaktır. İşte edebi akımın ortaya çıkışının tam zamanıdır. Biz diyoruz ki; Türkçe dilimizle anlaşılır olacağız ve bu Türk halkının yürek sesiyiz... Yahya Kemal Beyatlı, İbrahim Alaattin Gövsa, Necip Fazıl Kısakürek, Arif Nihat Asya'nın bıraktığı noktadan şiirimizi alıp daha ileriye taşıyacağız."
Gülce Edebiyat Akımı, önümüzdeki günlerde 2009 yılı şiirlerinden bir Kaynakça yayınlayacak ve bazı illerde “Yeni Edebi Akım Gülce ” konulu seminer ve bilgi şölenleri yapmayı düşünmekte. İnternette, özellikle antoloji com sitesinde “Yeni Edebi Akım:Gülce Grubu” diye bir grubu da bulunan bu akımın mensupları, gullukdergisi.com isimli sitede şiirlerini ve çalışmalarını yayınlıyorlar. Başta Azerbaycan olmak üzere Türk dünyası ve batı dünyasına da çağırı yapan bu edebî akım, geleceğe emin adımlarla yürümeye devam etmektedir. Dileriz iyi niyetli başarılı çalışmalarıyla edebiyat tarihine iz bırakırlar. ***
Kâmile Dinç’in şiir denemeleri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Miniklerimizin, çocuklarımızın duyguları içinden sıyrılıp, sayfalara dökülenler, mısralaşıp, şiir denemeleri olarak bize ulaşanlar, gelecek için ümit veren görüntülerdir.
Ofset tekniğiyle günlük yayınlanan, Burdur Gazetesinin 18 bin 564 ve sonraki sayılarında “Kamile Dinç’in Şiir Dünyasından” başlığı altında yayınlanan şiir denemeleri dikkatimi çekti.
Kamile Dinç, Burdur-Merkezdeki Suna Uzal İlköğretim Okulu 7-C sınıfının 288 nolu öğrencisi. Yazdıkları, yayınladıkları gelecek için ümit veriyor. Birkaç şiiri var Burdur gazetesinde yayınlanmış Kamile kızımızın. Bunların mısraları arasında mini bir gezinti yapalım, buyurun:
KENDİNE BAK
Şu güzel umutlara bak,
Bulutlara değecek,
Şu güzel çevreye bak,
Rüyanda görecek.
Bu şiirin sonraki mısralarında Kamile Dinç; “Havanı at/Kendine iyi bak/Küçük gözlerle/Aynaya iki üç defa bak” şeklinde devam ediyor.
Kamile’nin mısraları, yaşına göre, kendi dünyasının yapı ve görüntüsüne göre, yerleştirilmiş mısralarla ortaya çıkarken, sırası geliyor “Hayallerim” diye söze başlıyor, şiirinin başlığını bu kelimeyle yani “Hayallerim”le şekillendiriyor, koyuyor.
Bakalım Kamile kızımızın hayalleri arasında neler var, bir göz atalım:
HAYALLERİM
Şiirlerim ve şairim,
Gelecekte psikolog hayalim,
Şiir yazmaya meraklı gibiyim,
Yazar yazar geçerim.
*
Anadolu Lisesi isteğim,
9 Eylül Üniversitesi hayalim,
Mutlu, mesut yaşar giderim.
Düşünmek istediğini, düşündüğünü ifade ediyor. Hayallerinin böyle sıralanıp gittiğini anlatıyor Kamile Dinç.
Bu hayatta nelerin olduğunu, nelerin olması gerektiğini düşünerek yoluna devam ederken Kamile Dinç; “İnsan sıkılır bu hayatta/Hele başında bir bela varsa/Bela saçma sapan bir oyunsa/Bu oyun cezaysa” diye devam ederken, insanın istedikleri karşısında “kavuşamama” varsa, mutluluk yerine mutsuzluğun geldiğini, kaçınılmazlığını dile getiriyor mısra mısra.
“Amerika” başlığı altında yazdıklarında, daha doğrusu üç ayrı dörtlükten meydana gelen şiirinin ilk dörtlüğünde şöyle seslenmektedir: “Çevremde bir sürü bina / Etrafımda doğa/Ne olmuş bu İstanbul’un hali?/Amerika’ya baka baka!”
Kamile Dinç kızımızı bu şiir denemeleri için kutluyorum. Kendisine birkaç tavsiyem olacak: !- Öncelikle derslerini aksatmadan çalışacak, 2- Zaman ve fırsat bulursa, şiirimizin klasikleşmişlerinden örnekler okuyacak, 3-Yazdıklarını hemen ‘bitti’ deyip ikinciye geçmeyecek. Biraz dinlendirecek, birkaç gün sonra bu yazdıklarının üzerinde yeniden çalışacak, okuyacak. 4-Güvendiği arkadaşları varsa şiirlerini onlarla paylaşacak, öncelikle de öğretmenlerinden yararlanacak.
Not: Kamile Dinç kızımız… Burdur hakkında şiirin varsa veya yazarsan, bana gönder, (P.K.15 A.Ayrancı-Ankara), 2 ncisi yayınlanacak “Şiirlerle Burdur” kitabımda imzanla yeralsın. ***
1854 yılında ‘kaza’ olan
Burdur’un en eski ilçesi Tefenni
(1)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur’un batı güneyinde, vilayete (70) kilametre mesafede Burdur’un en eski kazasıdır. 1854 yılında kaza olmuştur. Tefenni’nin halen bulunduğu yerde kadim Pisitya devletine ait Temizenyüm adlı bir şehir olduğu söylenir. Zamanla bu ismin Tefenni olduğu sanılmaktadır.
Gölhisar kazasının kurulması ile Tefenni’den Çavdır ve Armutlu nahiyeleri ayrılmış, bu suretle kaza bir hayli küçülmüştür.
Nüfusu:1950 nüfus sayımına göre kasabanın nüfusu (1.191) kadın, (1.150) erkek olmak üzere (2.341) dir. Kazanın umumi nüfusu ise (15.155) dir. Kaza merkezine bağlı (13) köy ve Karamanlı bucağına bağlı (5) köy vardır.
Tefenni kazası krom madeni istihsal eden Türkiyenin mühim bölgelerinden biri haline gelmiştir. Hali hazır maden ocaklarında (4) bin amele çalışmaktadır. 1949 dan sonra krom madeni Tefenni mıntıkasının sür’atle gelişmesine imkan sağlamıştır.
Kasaba bir dizel grupla tenvir edilmektedir. İçme suyu bitirilmek üzeredir. Kasabada ayrıca güzel bir sağlık merkezi yaptırılmıştır. Kazanın ortaokulu faaliyet halindedir. Kasabanın imar planı mevcuttur.(1955)
Karamanlı Nahiyesi: Tefenni kazasının biricik nahiyesidir. Burdur-Tefenni şosası üzerinde 62 nci kilometrede, çok kalabalık ve hareketli bir nahiyedir. Cuma günleri kurulan Karamanlı pazarı çevrenin en canlı ve hareketli alış veriş merkezidir. Nahiyenin nüfusu (4.082) kişiden ibarettir. Belediye teşkilatı vardır. Nahiyenin içme suyu getirilmiş, imar planı ve haritası yaptırılmıştır. Elektriğinin tamamlanmasına çalışılmaktadır (1955)
Tefenni’nin tarihçesi: Eski Tefenni (Temizoniyom): Fransız müverrihi Şarl Teksiye’nin yazdığı “Küçük Asya” adlı tarih kitabının verdiği malumata göre; Tefenni, İranlıların Küçük Asyayı istila ettikleri zamanlardan daha önce kurulmuş bir kasabadır. Milattan evvel 800–500 yılları arasında zaman zaman İranlıların, Etilerin, Yunanlıların ve Romanlıların idaresini yaşamış bulunan bu kasaba Psidya’nın en eski şehirlerinden biri olup o zamanki isminin “Temizoniyom” olduğu ve esas iskan merkezinin bu günkü Tefenni’nin 4 kilometre batısındaki Eşeler ormanının eteklerinde mikyasıma derecesi sıfır olan ve bugün Barutlu su diye anılan pınarın altındaki “Haraplandı” mevkiinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Nitekim bu mevki bugün daha o devirlere ait tuğla, kiremit ve inşa malzemesi olarak kullanılan işlenilmiş taşlarla doludur.
İdari yönden “Friçya” krallığına bağlı bulunan bu kasaba bugünkü Gölhisarı da içine alan geniş bir mıntıkada oldukça parlak devirler yaşamıştır. Ancak bu parlak devir şimdiki Gölhisar kazasının merkezini teşkil eden Horzum köyünün üstündeki sırtlarda kurulan “Cibira” şehrinin inkişafı başlangıcı olan Milattan sonra 400 üncü yılın sonlarına kadar devam etmiştir. Filhakika devrin demircilik ve kerestecilik san’atları bakımından çok terakki ederek eski Antalya ile Lidya yolu üzerinde kurulmuş bulunan ve Psidya’dan geniş bir muhacir kütlesinin kendisini çekip büyüyen Cibira şehrinin büyük inkişafı karşısında Temizoniyom (Tefenni) şehri tedricen kıymetini kaybetmiş ve sakinleri dağılmağa başlamıştır. Nihayet Romalılar tarafından merkezi Cibira şehri olmak üzere “Cibiratik” Valiliği ihdas edilince Temizoniyom da buraya bağlanarak tamamen küçülmüş ve varlığını kaybetmiştir.
Bir ara Selçukluların idaresine geçen Temizoniyom, Hamit oğullarına bağlı bir köy olarak idare edilmiş ve Müslümanlığın Anadolu’ya geçtiği bu sıralarda da Temizoniyom adı Tefenni’ye çevrilerek kazanın bu günkü adı tesmiye olunmuştur.
Hicri 783, Miladi 1374 yılında Osmanlı padişahlarından Yıldırım Beyazıt’ın Germiyan oğlu kerimesiyle evlenmesinden sonra Hicri 793, Miladi 1391 yılında malum olmayan bir sebepten dolayı Yıldırım Beyazıt tarafından Hamit Oğullarının son beyi Hüseyin Beyin katledilmesiyle bütün memleket Yıldırım Beyazıda intikal etmiş, Gölhisar ve Tefenni bu suretle Osmanlıların idaresi altına geçmiştir. ***
1854 yılında ‘kaza’ olan
Burdur’un en eski ilçesi Tefenni
(2)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Tahminen 200 sene evveline kadar yukarıda ismi geçen Harablandı mevkiinde Selçuklular ve Osmanlılar devirlerini bir köy olarak idrak eden Tefenni zaman zaman vuku bulan şiddetli zelzelelerle büsbütün harap olunca sakinleri bu mevkii terk etmek zorunda kalmış ve muhtelif yerlere göç etmiştir. Bunlardan ancak pek az bir kısmı şimdiki Tefenninin tam ortasından çıkan ve halâ oldukça zengin bir suyu bulunan “Kocapınar” suyunun etrafında yurt kurarak bugünkü Tefenninin nüvesini teşkil etmişlerdir.
Bilahere Çömek aşiretinden bazılarının da buraya yerleşmesi üzerine ev sayısı çoğalmış ve Miladi 1866, Hicri 1282 yılında 150 haneden ibaret bir köy iken kaza haline ifrağ olunmuştur.
Cumhuriyet’ten sonraki Tefenni: Tefenni’nin esas inkişafı Cumhuriyetin kurulmasıle başlar, bilhassa 1928 de Tefenni’ye yerleştirilen bir süvari alayı buranın iktisadi ve ticari hayatında ehemmiyetli bir rol oynamış ve başlıca gelişme amili olmuştur. 1952 yılı sonuna kadar 3444 kilometre kare genişliğinde bir sahaya ve mülhakatile birlikte 38711 nüfusa sahip iken 6068 sayılı kanunla 1 Mart 1953 tarihinden itiraben kendisine bağlı Armutlu, Çavdır nahiyelerinin Tefenni’den ayrılarak merkezi Armutlu ve Horzum olmak üzere yeniden Gölhisar namı altında bir kaza teşkil edilmesi sebebiyle daralmış ve küçülmüştür.
Bugünkü Tefenni 1151 kilometrekare genişliğinde bir araziye ve köyleriyle birlikte (15.155) nüfusa sahip bulunmaktadır. Burdur’a 70 kilometrelik muntazam bir şosa ile bağlıdır. Her gün muayyen saatlerde işleyen otobüs seferleri vardır. Kasaba merkezi denizden 1142 metre yükseklikte olup 1950 nüfus sayımına göre 2341 ve hali hazır nüfus mukayyedine nazaran da 3.169 (nüfusu) vardır. 1952 ve 1953 yıllarında Bulgaristan göçmenlerinden 45 hanenin yerleştirilmesinden sonra kasaba merkezinin genişliği 800 haneyi bulmuştur. Kasaba 44 beygir kuvvetinde bir dizel elektrik motoru ile aydınlatılmakta olup, ayrıca hidroelektrik santralının kurulması yolunda etütlere de başlanılmıştır. (1955)
Tefenni’nin ticari ve iktisadi hayatı: Kasabanın çarşı ve esnafını teşkil eden 2 otel, 5 kahvehane, 1 şehir Kulübü, 3 manifaturacı, 4 terzi, 9 bakkal, 2 tuhafiye, 2 sebzeci, 3 fırın,3 kasap, 7 kunduracı, 6 berber, 2 fotoğrafçı, 3 demirci ve marangoz, 2 kalaycı, 1 hamam, 1 gazoz imalathanesi, 1 şeker ve helva imalathanesi, 1 avukat, 1 ecza dolabı, 1 radyo ve motor tamirhanesi, 2 motorlu hizar ve 1 motorla müteharrik değirmenden ibaret cem’an (64) işyeri kasaba ve mülhakatının her türlü ihtiyacını karşılayabilecek zenginliktedir. Haftanın her cumartesi günü kurulan bir de pazarı vardır.
Ayrıca Ziraat Bankası Ajansı, Toprak Mahsulleri Ofisi Anbarı, Pancar Müstahsilleri Kooperatifi, Tefenni Krom Maden Şirketi, Tefenni Maden Arama Türk Limited Ortaklığı, Hasmaden Kolektif Ortaklığı ve Tefenni Şoförler Derneği gibi mahallin ticari ve iktisadi hayatında ayrı ayrı birer varlık olan müesseseleri mevcuttur.
Halkının büyük bir ekseriyeti çiftçidir. Son yıllarda krom madeni istihsalinin bir neticesi olarak maden ameleliği de bir geçim kaynağı haline gelmiş bulunmaktadır. Filhakika Türkiye’nin belki de ikinci derecede gelen zengin ve yüksek dereceli krom madenleri Tefenninin iktisadi hayatında bir varlık olarak telakki edilebilir (1955) ***
1854 yılında ‘kaza’ olan
Burdur’un en eski ilçesi Tefenni
(3)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Maarif durumu: Kasaba merkezinde bu yıl 5 inci senesini idrak eden bir ortaokul vardır. 96’sı erkek ve 9’u kız olmak üzere ceman 105 talebesi ve 6 öğretmeni mevcuttur. 368 talebesi ve 8 öğretmeni bulunan merkez ilkokulu bina itibariyle ihtiyacı karşılamakta ise de okuma talebinin günden güne artması karşısında önümüzdeki yıllarda ikinci bir ilkokul ihtiyacı duyulacağı tahmin edilmektedir.
Kazanın heyeti umumiyesinde 11’i öğretmenli ve 3’ü bağımsız eğitmenli olmak üzere ceman 14 ilkokul mevcut olup okulu olmayan köyler sayısı 6 dır. Bu okullarda (1.123) erkek ve (769) kız olmak üzere ceman (1.892) talebe okumaktadır. Halen (34) öğretmen, (7) vekil öğretmen, 4 stajyer öğretmen ve 3 eğitmen ile bir ilköğretim müfettişi kazanın bu günkü maarif camiasını teşkil etmektedir.
Bundan başka kasaba merkezinde 4 seneden beri daimi olarak tedrisat yapan kadınlar kursu her sene vasati 40–50 arasında değişen talebesiyle kasaba kızlarının yetiştirilmesinde geniş ölçüde faydalar temin etmiştir. (1955)
İmar çalışmaları: Kasaba imar planının 1952 yılında kat’ileşmesini müteakip kasaba dahilinde yepyeni bir imar hareketi başlamıştır. Bilhassa 1953 yılı içinde yeni bir cezaevine, 10 yataklı bir sağlık merkezine kavuşmuştur. Fenni içme suyu tesisatı ikmal edilmek üzeredir. Ayrıca orman bölge şefliği bina ve lojmanı yapılmış ve 1954 yılı içinde de yeniden bir verem hastanesi inşasına başlanılmıştır. Burdur Şeker Fabrikasının bir şubesi olarak kasaba merkezinde bir daire ve lojman binası ile bir kantar yeri, depo binası ve hangarın inşasına keza başlanılmış bulunmaktadır. Ayrıca yeniden bir askerlik şube binası inşası işi ihaleye çıkarılmış olup bu sene bu iş de ikmal edilmiş olacaktır. Kazanın iktisadi ve ticari hayatında büyük bir ferahlık yaratacak olan Tefenni- Korkuteli- Antalya yolu da ele alınmış olup, çalışmaları bir seneden beri devam etmektedir. Önümüzdeki yıl içinde bu yolun da hizmete açılabileceği tahmin olunmaktadır.
Belediyenin altı 3 dükkân, 1 gazino; üstü 3 daire olarak yaptığı belediye hanı belediyeye bir gelir kaynağı teşkil etmekle beraber caddeyi süsleyen güzel binalardan biri olmuştur (1955)
Köy çalışmaları: Kazaya bağlı 18 köyün yollarının tamamen tesviyesi yapılmış olup, bunlardan bir kısmı stabilize hale getirilmiş, diğerlerinin de stabilize hale getirilmesine çalışılmaktadır. Keza 1953 yılı sonunda 18 köyün tamamı fenni içme suyuna kavuşturulmuş ve şimdiye kadar bu 18 köyde yeniden 51 çeşme akıtılmıştır. Yer yer geçilen ağaçlandırma faaliyeti de müsbet neticeler vermiş bulunmaktadır. Filhakika 1954 yılı içinde 3 köyde tesis edilen kavaklığa 10 bine yakın fidan dikilmiştir (1955)
İçtimai hayat: Bölge halkının büyük bir ekseriyeti orta hallidir. Umumiyetle çalışkan ve munis insanlardır. Okumağa karşı büyük bir temayülleri vardır. Nitekim gerek kasaba merkezinden ve gerekse köylerinden olup lise ve yüksek tahsil görenlerin miktarı kazanın umumi nüfusuna kıyasla büyük bir yekün teşkil eder (1955)
Not: 1955 yılının dili, anlatım biçimi, özellikle muhafaza edilmiştir. (İK)
KAYNAK: ‘Burdur’ adlı kitap; Burdur Valiliği yayını, 165 sayfa, İstanbul İsmail Akgün Matbaası 1955-Gazeteci -Yazar Ahmet Can’ın özel kitaplığı-Burdur.
***
Türkmen Bohçası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yurtiçi ve yurtdışı kaynaklı, dergi ve gazeteler. Getirdikleri.
Merkezi İstanbul’da olan, Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği’nin yayın organı olan ve iki ayda bir yayınlanan Türkmen Bohçası, dergisinin imtiyaz sahibi ve yazı işleri müdürü: Mehmet Tütüncü, Danışma kuruluyla, yazı kurulu var.
Türkmeneli Kadınının Sesi olan “Türkmen Bohçası” dergisinin Mayıs-Haziran 2009 aylarına ait 11 nci sayısı masamda. 24 sayfalık dergi içinden satır başları:
-Haydı Türkmen bacıları sandık başına, Tuzhurmatulu Milletvekili Fevzi Ekrem Terzi, Telafer’de kadın giysileri ve süs eşyaları, III. Irak Türkmen basın konseyi kurultayı, Bağdat Dünya Gazetecilerine ev sahipliği yaptı, Kerkük-Bağdat hattı, Çocuklarımız 15. Türk Dünyası çocuk şöleninde, Altunköprü katliamı anma günü, Bağdat gibi diyar olmaz ama, Türkmen aydınları toplantısı, Türkmen mutfağından-Sulu kebap,
Bazı satırbaşlarıyla, imzalardan seçtiklerimiz:
1- Hülagu Han’ın meşhur seferini gölgede bırakan ABD, Irak genelinde ve özellikle Bağdat’ta tamir edilemez hasarlara yol açtı (Editör),
2- Demokratik rejime henüz intibak edemeyen ve buna yabancı olan Türkmenler, kısacası geçen seçim fırsatlarını değerlendirememişlerdir. (Süphi Saatçi)
3- Göynek: Vücuda giyilen ince ve kalın çeşitli kumaşlardan yapılan kollu, kolu renkli (yeni) veya renksiz yakalı bir giysi (Mutasım Efendi)
4- Grip virüsü genellikle ılımlı iklimlerde kendini gösterir (Dr. Leyla Çarşafçı)
5- Tüm hanımların elbirliğiyle ilerlemesiyle sahalarımızda üstünlük sağlayarak adım adım çizilen hedefe yakınlık sağlanır (Meysune Mustafa),
6- Gençlerimizin iyi bir şekilde yetişmesi için birçok bölgede bilimsel ve kültürel çalışmalar müdürlükleri açtık (Fevzi Ekrem Terzi)
7- Şehir merkezine geldiğimizde yüksek duvarlar dikkatimi çekiyordu (D. Musa Tütüncü)
Derginin arka iç kapağında yeralan iki şiir var Tuğba Aygün ve Fatma Ahamud imzalı. Bu şiirlerden:
KERKÜKLÜ ÇOCUK (Tuğba Aygün)
Kerkük’te bir çocuk,
Hergün acılar içinde ağlar,
Bombaların arasında,
Ailesini arar.
SAVAŞ ÇOCUKLARININ BAYRAMI (Fatma Ahamud)
Hırs cesareti getirdi,
Bütün hayalleri kirlendi,
Henüz çocuk yaşlarda,
Mutluluğun anlamı yitirildi.
Türkmen Bohçası Dergisinin yazışma adresi: Hasan Halife Mhl. Halıcılar Cad. No:92 Kat. 3-8 Fatih-İstanbul Tlf: 0212 534 88 29-42
***
Türkmeneli’ne dönüş
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Başlığımız bir dergi adı. Yıllık Türkmeneli Haber ve Kültür dergisi.
Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Konya Şubesinin yayın organı.
Dernek Başkanı ve Genel Yayın Yönetmeni: Dr. İlham Beyatlı, Yazı işleri müdürü: İlham Beyatlı, Editör: İlay Tuğçe Beyatlı, Görsel Yönetmen: İlham Beyatlı (Gsm: 0532 322 88 70)
Türkeneli’ne Dönüş dergisinin ilk sayısı elimizde.
40 sayfalık dergi içinde neler var, genel olarak bir göz atalım:
Tanıtım, siyaset, Konya dernek faaliyetleri, Tarih, tiyatro-sanat, turizm, sağlık, haberler, din kültürü, kadınca, güncel, okumak kültürü, yemek, spor, eğlence vd.
Bazı cümleler sayfalarda yeralanlardan:
1- Irak Türkmenleri ya da Irak Türkleri, günümüz Irak Devleti’nin kuzey bölgelerinde yaşayan ve “Türkmen” adı ile kurulan devletin vatandaşları olarak varlıklarını sürdüren Türklerdir, uzun yıllar “Türkler” diye sözedilmiştir. (Sayfa:4)
2- Irak’ta 31 Ocak 2009’da gerçekleştirilen yerel seçim, ülkenin geleceğini etkileyecek yeni bir siyasi tablo ortaya çıkarmıştır (Sayfa. 7)
3- Gelişen teknoloji ve toplumsal yapıda meydana gelen değişmeler eğitim sistemlerine de yansımış ve çeşitli değişimlere neden olmuştur (Sayfa. 12)
4- Saddam rejiminin yalan planları belli olmakla, yüzkarası göz önüne çıkmıştı (Sayfa 14)
5- Konya’da “Bir nefes, bir ses” festivali, Konya Devlet Tiyatrosu tarafından organize edilen “2 nci bin nefes, bir ses” festivali, Türkçe tiyatro yapan 10 ülkeyi bir araya getirdi (sayfa 16)
6- Uzmanlar, çoğu ilacın temelinde bulunan bitkilerin çaylarının da birer şifa kaynağı olduğunu belirtiyorlar (sayfa 20)
Konya Dernek faaliyetleri, görüntülerle zenginleştirilmiş sayfalarda okur karşısına
çıkarılıyor. Milli kıyafetlerin ağırlıklı olduğu fotoğraflar, kültürel faaliyetlerin planlarda olduğunu gösteriyor. Tebriklerimizi sunuyoruz efendim.
Sayfa 32’de “Iraklı kadınların yükselen sesleri” yankılanıyor. Kadriye Ziyai imzalı bu sesler, bu şiirler. Bunlardan
BİZ KADINLAR
Ulu Tanrının bu zalimce evrene,
Saçtığı rahmet damlası,
Biz kadınlar;
Güzel Allahın yarattığı,
En güzel göllerden güzel,
Serin meltemlerden nazlı,
Ve sarp dağlardan güçlü yaratıklarız…
*
Cennetten atılma nedeni isek de,
Bu dünyanın kurulma nedeni de yine bizleriz,
Bu dünya denizinde Selamete açılan,
Yelkenlerin bayrağı biz kadınlarız..
BİZ TÜRKMENİZ
Biz Türkmeniz, ihaneti bilmeyiz,
Düşman pençesinde ezilip silinmeyiz,
Biz Türkmeniz, Türkiyeliyiz.
Vatan için ölürüz,
Kahraman bir milletin Irak’taki koluyuz.
Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Genel Merkezi: Hasan Halife Mhl. Halıcılar Cad. No: 92 K. 3-8 Fatih İstanbul.

6 Ocak 2010 Çarşamba

Prof. Dr. Hayrettin İvgin’e yurtdışından iki ödül
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ödüller var sıradan. Ödüller var, varlığı verilişi itibariyle anlam kazanan.
Türkiye’nin kültür alandaki duayenlerinden, Kültür Bakanlığındaki hizmetleriyle takdir edilen isim ve imzalardan, merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajansın sahibi ve yöneticisi yayınladığı kitaplarla, kitaplarıyla alkışlanan isim ve imzalarımızdan Prof. Dr. Hayrettin İvgin’e yurtdışından iki ödül birden geldi. Bu ödüller sırasıyla:
PUŞKİN EDEBİYAT ÖDÜLÜ
Birleşmiş Milletlere (BM) bağlı, Sosyal Ödüller Şurasının 14.04.2009 tarihinde yaptığı Rus Edebiyat Akademisi tarafından, “Aydınlanma Fedekârı Aleksandır Sergeviç Puşkin Altın Madalya ve edebiyat Ödülü”nün, Türk Yazar Hayrettin İvgin’e verilmesi kararlaştırılıyor. (A.S. Puşkin, şair, romancı, hikayeci, Moskova: 1799-1837)
16 Aralık 2009 tarihinde, Rusya Federasyonunun başkenti Moskova’da düzenlenen tören sırasında, BM Sosyal Ödüller Şurası Başkanı M. Pekelis ile Rus Edebiyat Akademisi Başkanı A. Simonov tarafından araştırmacı-yazar Hayrettin İvgin’e altın madalyası takılıyor ve ödül belgesi veriliyor.
Bu ödülün ilk defa bir Türk yazara verilmesi bakımından da önem taşıyor, anlam ifade ediyor. Aynı törende, Prof. Dr. Hayrettin İvgin’e Rusya Federasyonu Yazarlar Birliğinin asıl üyelik belgesi de Rusya Federasyonu Yazarlar Birliği Başkanı Şair Vladimir Boyarinov tarafından takdim ediliyor. Sayın İvgin’i biz de kutlamak, alkışlamak istiyor, bu görevimizi yerine getiriyor “Dünyada saygın (önemli) 500 yazar” arasında yer alabilmenin mutluluğunu da yine sütunumuzda paylaşmak istiyoruz efendim.
KOSOVA’DA PRİZREN DOĞRU YOL DERNEĞİ
Prof. Dr. Hayrettin İvgin’e bir ikinci ödülde, 13. Uluslararası Balkanlar Türk Kültürü Hizmet Ödülü olarak verildi. 14 yıldır verilmekte olan anılan ödüllerin bir yenisi 19 Aralık 2009 tarihinde Prizren’de düzenlenen törende, “Süleyman Brina Uluslar arası Balkan Türk Kültürü Hizmet Ödülü” çerçevesinde sahipleriyle buluşturulan ödül alanlar arasında Prof. Dr. Hayrettin İvgin’de vardı.
Prizren’deki törende sahiplerine verilen ödüllerden, Hayrettin İvgin’in ödülü, Kosova Cumhuriyeti Meclis Başkan Yardımcısı ve Milletvekili Müferra Şinik tarafından verildi. Buradaki tebriklerimizi de ifade ettikten, Sayın İvgin’in yanaklarından öptükten sonra bir nokta koyup, başka satırlara dönmek istiyorum efendim.
İKİ AYRI GÖRÜŞLE
1- Değerlerin kıymetini bilip, ömür tüketenlere, özdeş değerlerin yarınlara taşınması için yürekçe, başı dik ve karşılık beklemeden bayrağı taşıyanlara selam olsun. Süleyman Brina ödülünü işte bu yüzden yaşatıyoruz. Bu topraklarda ve Türkçe’nin yaşatıldığı her yerde kimlik kavgası verip, nice engelleri göğüslemeyi bilenlere, pak ve namuslu bir şekilde alın teri dökenlere, yaşamanın faturasını adam gibi ödeyenlere bir küçük anımız olsun diye bu ödülü yaşatıyoruz (Zeynel Beksaç)
2- Muhteşem Süleyman (Brina): Bu başlığı hak eden bir kişiliği vardı. Onun için de öyle kullandım. Süleyman Brina ile tanışıklığımız, onunla olan dostluğumuz kadardı. Hani o, tanıdığı kimseyi dost bilirdi. Dost olurdu. Her dostu iyice tanıdığı kişiydi. Kosova’da “Tan” Gazetesi dersen Süleyman Brina’yı anlamak gerek. Süleyman Brina’nın öldüğünü biliyordum. Ancak beni, gülen yüzünün karşılamasını bekliyordum. Süleyman Brina’yı görmek istiyor gözlerim. Çekik küçük gizlü, güler yüzlü, kısa boylu, güzel huylu Süleyman Brina’yı (Avni Engüllü).
GÜNÜN HATIRLATMASI : Balkanlarda Türk Kültürünün Sadık Kapısı, Doğru Yol; Türk Kültür Sanat Derneği (Prizren) ***
Burak Can Akdoğan’ın
hayvan sevgisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ülkemizde, her konuda olduğu gibi, hayvan sevgisi konusunda da değişik, yorum ve değerlendirmeler var. Kimileri, kedi-köpek gibi canlılarla ilgili konuşurken, bir şeyler söylemeye çalışırken, hayvan sevgisinin sadece kendilerinde bulunduğunu, başka insanların bu konuda sevgilerinin bulunmadığını ileri, hemde çok ileri giderek, çoğunlukla da hadlerini aşarak söylüyorlar, ortaya koyuyorlar.
Çocuklarımızla ilgili duygu ve düşünceler ortaya konulurken, onların hassas ve oluşum içindeki dünyalarından sözedilirken, dikkatli olmak zorunda olduğumuzu biliyorum.
Burak Can Akdoğan, merkezi Ankara’da olan, günlük- ofset tekniğiyle 24 büyük sayfa olarak yayınlanıp, okurlarının karşısına çıkan “Belde” Gazetesinin sayfa editörlerinden Feride Akdoğan arkadaşımızın oğlu.
Burak Can Akdoğan, Ankara 19 Mayıs İlköğretim okulunun 3-C sınıfında okuyor. 2486 numaralı öğrenci.
2009 yılının başında anılan okulun 2-C sınıfı öğrencilerindendi Burak Can. 12.02.2009 tarihli Belde gazetesindeki köşemde” Burak Can Akdoğan’ın kitap dünyası” başlığıyla bir yazı yazmış, Burak’la selamlaşmıştım.
Bu yazımda, Burak Can Akdoğan’ın okuduğu kitaplardan ve kitapların özetlerinden söz etmiştim. Yani Burak’ın özetlediği cümlelerdi bunlar.
Bu kitaplardan birinin adı: Sokak Köpekleriydi. Bir hikâye anlatımıydı bu kitap. Burak, hikâyenin konusunu “Çocuğun ve köpeklerin başından geçenlerin hikayesi” şeklinde özetlemişti.
İKİ BURAK
Burak Can Akdoğan, adaşı olan Burak’la çok iyi anlaşıyor. Adaşı Burak’la yaşadıkları bir anıları var. Burak Can’ın anlatımıyla sayfaya-sütuna aktarılanlara kulak verelim:
-Bir yaz günüydü. Ben ve (adaşım) arkadaşım Burak okulun bahçesinde bisiklet sürüyorduk. Arka bahçede biraz mola vermeye karar verdik.
Konuşuyor, sohbet ediyorduk ki, bir ses duyuldu. Arkamıza, sesin geldiği yöne doğru dönüp baktık. Gördük ki bir kedi miyavlıyordu.
Adaşım-arkadaşım Burak hemen kedinin yanına gitti. O’nu sevmeye başladı.
Ben “hastadır” dedim ama, neyine. Kedinin canı sıkılmış gibiydi. Sanki içinden, bize hoş olmayan şeyler söylüyordu. Ama biz O’nu çok seviyorduk.
Plastik bir tabağa su koyduk ve kediye verdik. Ama kedi suyu içmedi. Sürekli şımarıyordu… Kedinin ismini “yaramaz” koyduk.
Eve gitme vakti geldiğinde, O’nu bir kutuya koyup evlerimize gittik.
Şimdi, o kediye ne olduğunu bilmiyorum!..
Burak Can Akdoğan, Kediyle tanışmalarını, O’nunla ilgilenmelerini, sonra bir kutunun içine koyup, orada bıraktıklarını anlatıyor.
İki Burak’ın kediye bakışları, kediyle arkadaşlıkları bir anı olarak geride kalmış. Ama, hayvan sevgilerinin varlığını ortaya koyuyor, gelecekte karşılaşabilecekleri hayvanlarla da ilgileneceklerini, onlarla dostluklarını sürdürebilecekleri mesajını aldığımızı kaydedelim, iki Burak’ın okullarındaki başarılarının dahada üst seviyelere ulaşmasını dileyelim efendim.
***
Bir haber, bir şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bazen bir mektup, bir şiir bazen bir yazı ve fotoğraf , gündemimizde yer alabiliyor. Bugünse bir haber, bir şiir gündemimizin konuları:
ŞİİRLERLE BURDUR-2 HAZIRLANIYOR
Gazeteci-Yazar İsa Kayacan, ilki Eylül 2005’de Burdur Belediyesi Kültür Yayınları arasında günyüzü gören “Şiirlerle Burdur” adlı kitabında yer almayan “Yeni Burdur Şiirleri” nden oluşacak 8 bölümlük “Şiirlerle Burdur- 2” nin yayın hazırlıklarını sürdürüyor.
Gazeteci-Yazar Prof. Dr. İsa Kayacan yaptığı açıklamada; “Burdur’la ilgili şiirleri bulunan şair arkadaşlarımızın şiirlerini PK. 15 A.Ayrancı/ Ankara veya dr.isakayacan@mynet.com adreslerine bekliyorum. Bu ikinci kitap da muhtemelen Burdur Belediyesi Kültür Yayınları arasında günyüzü görüp okurlarıyla buluşacak.” dedi.
“Şiirlerle Burdur-2”nin;
Birinci bölümünde : Birinci kitap “Şiirlerle Burdur” da yer almayan Burdur şiirleri,
İkinci bölümünde : Birinci kitap “Şiirlerle Burdur” da yer almayan Osman Akkoç’un Burdur şiirleri
Üçüncü bölümünde : Burdur’lu- Akdeniz ve Ege Bölgesi şairlerinin “İsa Kayacan” için yazdıkları şiirler,
Dördüncü bölümünde: Hikayeleriyle, Teke Yöresinin Başkenti Burdur türkülerinden bir demet çeşitleme,
Beşinci bölümünde : 1850- 2010 yılları arasında Burdur’u idare edenler,
Altıncı bölümünde : 1854 yılında “Kaza” olan Burdur’un en eski ilçesi “Tefenni”
Yedinci bölümünde : Burdur’lu Gazi Ağır Topçu Kademlioğlu İsmail Başçavuş
Sekizinci bölümünde : İsa Kayacan’ın Burdur’u, Burdur’un İsa Kayancan’ı, yer alacak.
GÜNÜN SÖZÜ: Biz, zaman ve fırsat ayırarak, kültürel faaliyetlerle de, hemşerilerimize hizmet edilebileceği kanaatini taşıyoruz. (Sebahattin Akkaya, Burdur Belediye Başkanı, Eylül 2005)
İSA KAYACAN (Ziya Yüce)
Hemşehrimsin, bundan gurur duyarım,
Lades gibi aklımdasın her zaman.
Yirmidörtten alta düşmez ayarın,
Bunu da bilesin İsa Kayacan..
*
Şair, gazeteci ve de yazarsın,
Kalem-kalem sayfaları gezersin,
Olayları ta uzaktan sezersin,
Bunu da bilesin İsa Kayacan…
*
Senin dostun olmak ayrıcalıktır,
Seni anlamayan elbet alıktır,
Senin dost meclisin hep kalabalıktır,
Bunu da bilesin İsa Kayacan..
*
Bazen bir yazısın, bazen bir sessin,
Anadolu Basını’nda nefessin,
Bazen şamar olur söylediklerin,
Bunu da bilesin İsa Kayacan..
*
Yıllar önce çıkıp geldin Ece’den,
Çalıştın, didindin, çıktın geceden,
Selam olsun sana Ziya Yüce’den,
Bunu da bilesin İsa Kayacan..
Bucaklı Ziya YÜCE (Ankara, 8.12.1993)
***
Gelecek için ümit veren
Yeter Bektaş’ın şiir dünyası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İlk şiirimin yayınlandığı Nisan 1956’daki duygularımı hatırlıyorum. İlk kitabımın yayınlandığı Mart 1961’i hatırlıyorum.
İlk’ler önemlidir. Unutulmaz.
Ankara’daki, sanat ve edebiyat toplantılarında tanıdığım, zaman içinde seslendirdiği-okuduğu şiirlerini dinleme fırsatı bulduğum Yeter Bektaş’ın şiirlerinin kitaplaştırılması çalışmalarının başlangıcındaki heyecanını, gelecek için ümit vadeden her şairin, şairenin yaşamasının normal olduğunu, hatta gerekli olduğunu kaydetmeliyim.
Yeter Bektaş’ın kitabının adı “Damla Damla Aşk”. Ama şiirlerinin bütününde sevgiden, aşk duygularının zirvedeki yerinden bahsedilmiyor, seslenilmiyor.
O’nun dünyanın korunmasıyla ilgili duyarlılığı var, titizliği ön planda. Şöyle söze başlıyor Yeter Bektaş:
Isınıyor kutuplar, buzullar erimekte,
Suya hasret kainat heşledik dünyamızı,
Ot bitti meyve ağaç ne varsa çürümekte,
Nükleer savaşlarla boşladık dünyamızı.
Üzerinde yaşadığımız, yaşamak zorunda olduğumuz dünyamız güzelliklerle doluysa, bizlerin huzur ve rahatlığının artacağını, varolacağını hatırlatıyor şairemiz öncelikle.
Artık sevda ülkesine ışınlanma zamanının geldiğini hatırlayan, hatırlatan Yeter Bektaş, kararlılığını ortaya koyar ve şöyle seslenir:
Özlediğim ak umutta bitmeyen,
Aşkı gurur edip, uçup gitmeyen,
Beni bir zalime teslim etmeyen,
Kişinin derdini, çekmeye geldim.
Şiirlerinin son dörtlüklerini içindeki mısralardan birinde, genellikle son dörtlüklerinin ilk mısralarındaki ilk kelimede “Damla” mahlas veya rumuzunu kullanan Yeter Bektaş zaman zaman geçen yıllardan, vefasızlıklardan bıkıp usandığını anlatır. Sıla özlemi, seven bir gönlün sıcaklığı vardır duyguları içinde, mısraları arasında.
Vefa örneği göstererek 09 Ocak 2008 tarihinde kaybettiğimiz, edebiyatımızın ustalarından, duayenlerinden Hüseyin Yurdabak için duygularını anlatır beş ayrı dörtlükte.
Zaman zaman yaşadığı sıkıntılarıyla barışıklığını bozar, sıkıntıları kovar, yeniden sevgi ve mutluluğu arayan yolculukta ayak sesleriyle karşımıza çıkar Yeter Bektaş.
Bestelenen bazı şiirleri de bulunan Yeter Bektaş’ın yazdıkları, yayınladıkları, yani gündemimizdeki şiirlerinin zaman zaman “Dinlendirilmiş” olduklarını görüyoruz. Bunlardan, dörtlüklerinden biri:
Bir tohum zerresiyim, nemli toprak içinde,
Binlerce mineral var, hepsi başka biçimde,
Bu kocaman evrende, ben minik bir biçimde,
Fidanken ağaç oldum, gür ormanın içinde..
Adım adım olgunluğa gidilen yolda, kendinden “emin” olarak yürüyen Yeter Bektaş’ı kutluyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim..
***
SAKÜDER’in
Atatürk ve Cumhuriyet duyarlılığı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kuruluşlarımız vardır, çalışma hedefleri belirlenmiş.. Kuruluşlarımız vardır, zaman ve mekana, şartlara göre hedef değiştirir.
Kısa adı SAKÜDER olan, Sanat ve Sanatkârlar Topluluğu Kültür Derneği’nin, bu Derneğin kurucularının, Sevgi ve Ali Eser çiftinin yönetim kurulu üyelerinin hedeflerinde, çalışma alanlarının ilk sırasında; “Cumhuriyet ve Atatürk” vardır. Bu sıralama “Atatürk ve Cumhuriyet” şeklinde de değiştirilebilir, ifade edilebilir.
SAKÜDER’in son yıllarda gelenek haline getirdiği, Cumhuriyetimizin kuruluş yıldönümlerine rastlatılan “Atatürk ve Cumhuriyet-Cumhuriyet ve Atatürk” konulu şiir yarışmaları, arkasından bu ad ve anlayışla hazırlanılan Antolojiler, bugünlerden yarınlara aktarılan araştırma, değerlendirme ve yayın bütünlüğüdür.
SAKÜDER’in şiir yarışmasına katılan şiirlerin tamamı, Atatürk, Cumhuriyet ve Bayrak üçgenini oluşturuyor. Önce Atatürk’ün bilinen ve az bilinen özellikleriyle anlatılarak söze başlandığı şiirlerde;
Anadolu önderiyle buluştu,
Yığınlar O’nunla cepheye koştu,
Osmanlının çırpınması hep boştu,
Onlara gülerek, baktı Atatürk.
Güçlü sayılabilen, kabul edilebilen şiirlerin yanında, duygu aktarımı olarak karşımıza çıkan mısra sahipleri, gelecek için ümit verenler arasından bizimle selamlaşmaktadırlar.
Atatürk’ün Başöğretmenliği de sıklıkla gündeme getirilerek; “Vatanı kurtaran, Cumhuriyet kuran/Ulu önder Atatürk/Kara tahtanın başında/Atatürk Başöğretmen” hatırlatması bizi yılların gerilerine alıp götürür, öğrencilik günlerimizdeki duygularımız içinde Atatürk’e bakışımız, hatırlayışımız, duyulan saygılarımız sıralanır bir bir.
Bazı şiirlerde, cumhuriyetin çocukları anlatılır mısra mısra, Türk bayrağına sarılan şehitlerimizin canları, dile getirilirken, bayrağımızın nazlı nazlı dalgalanışıyla zirveye yükselenler karşısında saygı duyarız, hazırola geçeriz, saatlerce dimdik durur vazifemizi yerine getiririz aksatmadan.
Cumhuriyetin “Ata mirası” olduğu hatırlatılır bazı şiirlerde: “Dinle vatandaşım, dinle bir daha/Cumhuriyet kutlu Ata mirası/Millet iradesi girdi dergâha/Cumhuriyet kutlu Ata mirası” diye söze başlanır. Sonra şiir şiir, mısra mısra anlatımlar devam eder. Bayrağımızın dalgalanışıyla huzur buluruz. “Aziz bayrağım” başlığıyla söylenenler, dile getirilenler bir başkadır:
Atatürk ve bayrak Türk’ün kimliği,
Onlarla bulmuşuz, milli benliği,
Destan destan dokumuşlar birliği,
Yıkmaya güç yetmez, aziz bayrağım..
SAKÜDER yöneticilerini, Atatürk ve Cumhuriyet konulu çalışmaları, ortaya koydukları yayınları için kutluyor, sevgi ve saygılarımı yineliyorum efendim.
***
Kerkük-Işık Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Türkmen kardeşlerimizin sesi olarak kabul ettiğimiz, Kerkük Işık Edebiyatçılar Grubu’nun yayın organı olan Işık edebiyat ve kültür dergisinin 13 ncü kış dönemi sayısı, (2009) yeni bir çehreyle bizlere ulaştı.
Derginin kimliğine bakıyoruz:
Sahibi: Hacı Sami Yusuf Tütüncü, Başyazarı: Mehmet Ömer Hamzeli, Yazı işleri müdürü: Metin Abdullah Kerküklü, Genel Yayın Yönetmeni: Dr. Şemsettin Küzeci, Yayın Danışmanları: Dr. Necdet Demirci. Prof. Dr. İsa Kayacan, Prof. Dr. Gazanfer Paşayev.
Yazı kurulu: Kadir Dervişoğlu, Müfit Yahyavalı, Kadriye Ziya, Şahin Dayıkadir, Kara Vahap, Yılmaz İzzettin Abdi Bayatlı.
Yayın kurulu imzası, derginin sözü başlığıyla yazılanların başından:
Elinizdeki Işık dergimizin 13. sayısına bir yenilik ve değişimle başlamış olduk. Oysa yayın kurulu üyesi Dr. Şemsettin Küzeci’nin önerisiyle başladık ama, Kerkük’te kısıtlı ve bir çok şartlar altında çıkan mütevazı dergimizi Türk Dünyasındaki dergiler prensiplerine göre ayarlamak bir hayli zordu. Sayfalara dönüyoruz:
1- Dergimizi Türkiye ve Türk dünyasında tanıtan kurucu üyemiz sevgili Dr. Şemsettin Küzeci’nin üzerine büyük işler düşmektedir. Sayın Küzeci’nin yanında bazı Türk dostları da genel olarak Irak Türkmen edebiyatçılarını önemsedikleri bir gerçektir (Sami Yusuf Tütüncü)
2- Irak’ın Fahri vatandaşı ve Türkmenlerin değerli dostu, Azerbaycanlı yazar Gazanfer Paşayev, her görüşmemizde önemli bir hususa vurgu yapar: “Kültür gizli siyasettir” der. (Dr. Şemsettin Küzeci)
3- Kerkük’ten Perdeler adlı ilk kitabını yayınlayan Cengiz Ketene’nin edebi çalışmaları sürüyor (Prof. Dr. İsa Kayacan),
4- Kerkük yöresinin insanları, nefret ve muhabbetlerini dile getirmek için dua ve beddualardan çok yararlanırlar (Prof. Dr. Gazanfer Paşayev)
5- Yaşamımızla ilgili hikaye konularımız pek çoktur. Ne yazık ki münevverlerimiz bu konulara pek önem vermemişlerdir (İsmet Sarıkahya)
6- Irak Türkmen edebiyatının 2003’ten sonraki durumunu anlamak için, 2003’ten önce nasıl olduğunu bilmek ve anlamak gerekir (Doç. Dr. Necdet Demirci),
7- Kerkük, Irak Türkmen davasının mücadele merkezi ve meşalesidir. (Dr.Talat Sönmez)
8- Kültür Bakanlığının da yurt dışındaki fuarlarda tanıttığı İhsan Işık’ın bu ansiklopedisinde sadece Türkiye’de ki yazarlara değil, yabancı yazarlara da yer verilmektedir (Aybeniz Küzeci),
9- Dört öğretmen yerimizde taş kesildik ve çocukların ardından sessizce yürüdük (Kadriye Ziya).
Şiirler bölümünde,fotoğraflarıyla: Hüsam Hasret, Kara Vahap, Metin A. Kerküklü, Hazım Ş. Dukuklu, Ganip Muhtaroğlu, Fazıl Kaleli, Şahin Dayıkadir, Ömer S. Türkmenoğlu, Ayhan Haceroğlu, İpek Neşet Demirci.
10- Osmanlı zamanında Kerkük’te yaşanmış olan bir kesik baş efsanesinden sözediliyor (Selçuk Bacalan),
11- Bizde yüce Tanrıdan dileğimiz, bizi yurdumuzdan edenleri ve doğal hakkımız olan ana-baba mezarlarımızı ziyaretten mahrum edenleri, cennet değil, cehennemden bile kovulmaları tek dileğimiz olsun inşallah (İsmet Tapu)
12- Iraklı aydın ve yazarlar baskı, takip ve zulümden kaçarak başta Türkiye olmak üzere komşu ülkelerde edebi misyonlarını devam ettirmişlerdir. Irak’ta yazamadıkları hislerini, yayınlayamadıkları eserlerini ve açıklayamadıkları dünya görüşlerini daha özgür bir ortamda icra etmeyi hedeflemişlerdir (Dr. Mustafa Ziya).
***
Gelenlerin içinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Gelenler, mektup olabiliyor, gazete ve dergi olabiliyor. Benim için yazılmış şiir veya şiirler olabiliyor. Bunların içinden aldığımız, satırlar, mısralar:
Prof. Dr. Sayın İsa Kayacan, değerli dost; Yolladığınız gazetelerden bazılarına email, bazılarına faks yoluyla yazılar ve şiirler yolladım. Ancak, bazı gazeteler şiir istemiyor. Bazıları da amacınız nedir? diyor. Amacınız nedir ve cevap yok mu diyenlere tabii ki şöyle cevap verdim:
-Türkiye’nin ve bazı dış ülkelerin basın dostu Prof. Dr. Sayın İsa Kayacan ki, benim de dostum. Yazılarımın yayınlandığı gazeteleri sağ olsun bana haberim olsun diye gönderen, değeri ölçülemeyecek derecede üstün insan sevgisine sahip bir can dost. Bana bu iyilikleri lütfettikleri için kendisine teşekkürleri vaad etsem yetersiz kalır.
Değerli dost Kayacan; Yolladığım yazılarımın yayınlanıp yayınlanmadığını bilmiyorum. Belki size ulaşan gazete içlerinde yayınlanmış olanlar vardır. Rica etsem bana iletir misiniz?. Sonsuz saygı ve selamlar. (Kemal Petricli, Köln-Almanya, 13.11.2009)
Katılım Belgesi: Cumhuriyet Kültür ve Tanıtım Vakfı; Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkılarıyla 15–16 Kasım 2009 tarihlerinde Ankara’da düzenlediğimiz ve Kıbrıs İçin Sivil İşbirliği amacına yönelik “Türkiye-KKTC-Azerbaycan Tarih-Kültür ve Ekonomi 2. Sempozyumu”na katılım ve katkılarınızdan dolayı Sayın Dr. İsa Kayacan’a teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılar dileriz. (Oktay Sanan, Vakıf Yönetim Kurulu Başkanı–16 Kasım 2009-Ankara)
İSA KAYACAN (Ziya Yüce)
Hemşehrimsin, bundan gurur duyarım,
Lades gibi aklımdasın her zaman.
Yirmidörtten alta düşmez ayarın,
Bunu da bilesin İsa Kayacan..
*
Şair, gazeteci ve de yazarsın,
Kalem-kalem sayfaları gezersin,
Olayları ta uzaktan sezersin,
Bunu da bilesin İsa Kayacan…
*
Senin dostun olmak ayrıcalıktır,
Seni anlamayan elbet alıktır,
Senin dost meclisin hep kalabalıktır,
Bunu da bilesin İsa Kayacan..
*
Bazen bir yazısın, bazen bir sessin,
Anadolu Basını’nda nefessin,
Bazen şamar olur söylediklerin,
Bunu da bilesin İsa Kayacan..
*
Yıllar önce çıkıp geldin Ece’den,
Çalıştın, didindin, çıktın geceden,
Selam olsun sana Ziya Yüce’den,
Bunu da bilesin İsa Kayacan..
Ziya YÜCE (Ankara, 8.12.1993)