4 Ocak 2011 Salı

Milli Mücadelenin kazanılmasında harcı olan Anadolu Basını; yok edilmek mi isteniyor?..
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Modernleşme mi, güncelleşme mi, bir türlü anlayamadığım, “Anadolu Basını” deyiminin, ifadesinin, “yerel basın”- “mahalli basın” şeklinde ifade edilerek, basite indirgenme çabasının nedenini bir türlü anlayamadım?. Bu ifade edişlerden de üzüntü duyuyorum.
            Biz, çabuk unutan, unutma gayretleriyle bilinen bir  milletiz. Zaman zaman hatırlatmalıyız, hatırlamalıyız:
Anadolu Basını, Milli Mücadelenin kazanılmasında katkısı-harcı olan basındır. Bir anlamda Anadolu Basını “Gazi Basın”dır.
            Bugün, Anadolu Basını içinde; 1918 yılında kurulan Yeni Adana Gazetesi, 1922 yılında kurulan Antalya Gazetesi, 1924 yılında kurulan Bartın Gazetesi, birer çınar gibi durmakta, yayınlarını sürdürmektedirler.
            Anadolu Basınıyla ilgili, Basın- Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü ve Basın İlan Kurumu Genel Müdürlüğü yetkilileri, “iyileştirme, gelirlerini artırma” çalışmalarından söz ederlerken, Kamu İhale Kurumu Başkanı Hasan Gül, Konya ‘da Anadolu Ajansına bir açıklama yapıyor ve gerçekleştirmeyi planladıkları, düşündükleri Yerel Basına (Anadolu Basınına) yönelik; ihale ilanlarının yayınlanmasının bir anlam ifade etmeyeceğini, ihale ilanlarının Elektronik Kamu Alımları Platformunu (EKAP) devreye sokacaklarını söylüyor.
            Böyle bir gerçekleştirme, uygulama Anadolu Basınının ortadan kaldırılması anlamı taşır. Gelirlerinin büyük bir bölümü, ihalelere yönelik ilanlara dayalı olan Anadolu Basınındaki gazeteler kapılarına kilit vururlar, işsizlik hızla artar, “Gazeteciliğin gerçek okulu Anadolu Gazeteleri”dir görüşümüz yer değiştirir.
Bu konuda, “Van Postası” Gazetesinin 25 Aralık 2010 tarih ve 16 bin 834 ncü sayısının birinci sayfasında yer alan Anadolu Basın Birliği Genel Başkanı Halil Zor ve Genel Sekreter Dursun Şen imzalı basın açıklamasının bir yerinde;
-                     “Anadolu’da yayınlanan 1800’e yakın yerel gazetenin kapanması anlamına gelen bu açıklamayı bir talihsizlik olarak düşünüyoruz. Bu taslak gerçekleştiği anda, Mart 2011 itibariyle, kağıtsız ortamda yani gazeteler bir yana itilerek, bazı alanlarda ilanlar elektronik ortamda yayınlanacak, sonuçta sizler iş yerinizin kapısına kilit vuracaksınız. Sadece 1800 gazetenin sahibi olan siz değil, yan üretim yapan kuruluşlar, gazete çalışanları ile birlikte 50 bine yakın insan daha işsizler ordusuna katılacaktır” denilerek; “Konuyu gözardı etmeyin, davanıza sahip çıkın. Parolamız; gazeteni kapatma- Anadolu’nun sesini kesme, olacaktır” hatırlatmasında bulunuldu.
            Seçim Bölgelerinde yayınlanan gazetelerden, gazetecilerden çok şey bekleyen siyasilerimiz bilmelidirler ki, Anadolu Basını ihtiyaç duyulunca hatırlanan, ihtiyaçlar ortadan kalkınca unutulan, gazeteler ve gazeteciler topluluğu olarak algılanmamalı, yanlışlara kapılınmamalıdır. Anadolu’da yayınlanan gazeteler, her zaman, herkese öncelikle de yayınlandıkları yerlerdeki bölge halkına, yöneticilerine ve Milletvekillerine lazımdır..
            Merkezleri İstanbul, Ankara, İzmir’de bulunan Gazeteciler Cemiyetleriyle, Anadolu’daki gazetecilerin bir araya geldiği Türkiye Gazeteciler Federasyonu, Anadolu Basınıyla ilgili atılan her adımın izleyicileri olduğunu da hatırdan çıkarmayalım.***
İsa Kayacan & Kerim Özbekler (1987)
Kerim Özbekler’in albümünden, arşivinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            İnsanlar, çalışmalarının yoğunlaşmasının ardından, eski veya eskimeyen dostlarıyla merhabalarına ara veriyorlar. Bunun doğru olmadığını söylemeliyim:
Kerim Özbekler, internet ortamındaki çalışmalarıyla, bilgisayar alanındaki ulaşım fazlalığıyla dikkat çeken isim ve imzalardan Gazeteci- Şair yazar ve araştırmacılarımızdan biri.
            Geçenlerde, albümünde yeralan eski yıllara ait beş ayrı fotoğrafla, Nazilli çıkışlı etkinliklerdeki fotoğraf görüntüleri ve iki dergi gönderdi. Posta yoluyla gelenlerin ardından eski günlere, eski yıllara gitme fırsatı buldum. Fotoğrafların ardına, o okunaklı yazısıyla not düşmüş. Bu fotoğrafların 1980’li yıllara ait olduğunu düşünüyorum. Fotoğrafların arkalarındaki yazılarla, Kerim Özbekler anlatımları, nakilleri:
1-                 Türkiye’nin şu an en çok kitap yayınlayan yazarı, şairi ve  Başbakanlık Basın Müşavirliğinden emekli, halen Anayurt Gazetesi köşe yazarı İsa Kayacan- Kerim Özbekler Ankara’da, Başbakanlık Basın- Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünde (İsa Kayacan’ın odasında- 1987)
2-                 Yekta Güngör Özden, Anayasa Mahkemesi Başkanı, Şair/ Kerim Özbekler, Gazeteci- Yazar/ Hamza Kırmızı Keçiören Belediye Başkanı-Ankara Anayasa Mahkemesinde,
3-                 Kerim Özbekler (Gazeteci- Yazar), M.Zeki Akdağ (İLESAM İstanbul Şube Başkanı- E.Albay), Ferit Ragıp Tuncor (Y.Defne Dergisi Sahibi- Genel Yayın Yönetmeni),
4-                 Kerim Özbekler (Yazar), Halit Çelikoğlu (Müyap Genel Sekreteri),
5-                 Tahir Kutsi Makal, Kerim Özbekler, Necdet Seviç Ortadoğu Gazetesinde birlikte görülüyorlar.
YÖNETİCİMİZ VE BİZ DERGİSİ
Kerim Özbekler’in gönderdikleri arasında, yönetim yeri (Rıhtım cad. Uzunhafız sok. No:2, K.2-7 Kadıköy- İstanbul) olan, aylık toplum, yaşam, kültür dergisi “Yöneticimiz ve Biz” yer alıyor.
Sahibi (Ersal Emlak İnşaat ve Servis Hizmetleri Ltd. Şti. adına): Muharrem Ersal, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Muharrem Ersal, Genel Koordinatör: Özgür Kaplan, Haber: Poyraz Gezer, Reklam: Perihan Eryıldız, Grafik: Ahmed Sait Bulut, Dağıtım: Aydın Bal.
Muharrem Ersal, yıllar önce Nazilli Basınında bilinen, tanınan bir arkadaşımız. İstanbul’da yaşadığını buradan öğrenmiş oldum. Sağol Kerim Özbekler.
32 sayfalık Derginin editörü Muharrem Ersal, derginin ilk sayısında çıkış nedenlerini sıralıyor. Av.Yadigâr Kaya Ersal’ın hukuki açıdan olaylara bakışı var. Basından seçmeler yapmışlar, Prof. Dr. Mustafa Öztürk ayın konusunu işliyor, Onur Aksu, Özgür Kaplan, Arif Emre Ekşi, Ahmet Yavuz, Tezcan Öztürk, değişik şairler, şiirleriyle iki sayfada okurlarıyla selamlaşıyorlar. Kerim Özbekler’in “İstanbul” adlı, başlıklı şiirinden:
- Ben İstanbul’u çok severim,
  Herkesin İstanbul’u görmesini isterim,
  İstanbul’u görmemiş insana,
  Yaşamamış derim.
            GÜNÜN HABER VE DUYURUSU:
            1- Merkezi Ankara’da bulunan Burdur İli ve İlçelerini Tanıtma Kalkındırma ve Yardımlaşma Derneği’nin 25.Olağan Genel Kurulu 02 Ocak 2011 tarihinde Ankara’da yapıldı. Derneğin Yönetim Kurulu Başkanlığına Ahmet Şakar yeniden getirildi.
            2- Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü, TEM Şube Müdürlüğü, Çevik Kuvvet Sitesi Emek Cad. Bağlar- Diyarbakır adresinde kitap ve dergi bağışlarınız bekleniyor. Şair- yazar ve kitapseverlere duyurulur.
***
Nazım Dündar Sayılan’dan: 
Hamidiye Akdeniz’de
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Toplumumuz içinde yeralan insanlardan, değişik kuruluşlarda, değişik kademelerde çalışanlardan, çalıştıkları, süre içinde, emekli olduktan sonra çevrelerindekilerin dışında, kimse bir şey duymaz, bunlardan ses-seda çıkmaz.
Nazım Dündar Sayılan asker kökenli, Gazilerimizden biri. Yazdıkları var, yayınladıkları var. Anılarını, gördüklerini, duyduklarını sayfalara aktaran bir kalem erbabı Nazım Dündar Sayılan.
Ankara’da yaşayan Nazım Dündar Sayılan’ın 210 sayfalık “Hamidiye Akdeniz”de adlı kitabı, merkezi İstanbul’da bulunan “Kitapsal Basım- Yayın ve Dağıtım” yayınları arasında günyüzü gördü.
Önsöz’den aldıklarımız: Hamidiye Kruvazörü’nün kahraman komutanı Dz. Kur. Yüzbaşı Rauf Bey, başarılarından sonra dünyayı kendisine hayran etmişti. İngiliz Başbakanı Sir Anteni Eden, şöyle konuşmuştur”:
-                     “Okul sıralarında iken hepimiz dileği, ilerde bir kruvazöre komuta ederek, Hamidiye’yi taklit etmek ve onun süvarisi gibi, dünyanın hayranlığını çekmekti’ demiştir”.
            Elimizdeki- elimdeki kitap bir roman. Roman anlatımıyla şekillendirilmiş, sayfalara aktarılarak kitaplaştırılmıştır. Nazım Dündar Sayılan, usta bir kalem. Ele aldığı her konuyu, anlaşılır, kısa, öz ve “acabalar”dan uzak bir değerlendirmeyle okurlarının karşısına çıkıyor. Zaten Nazım Dünbdar Sayılan hocanın kendisinin, kaleminin önemi bu noktalarda saklı görünüyor. O’nu seviyor ve kutluyoruz efendim.
İç sayfalarda, Rauf Orbay ve Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın ikili görüntüsü, fotoğraf. altındaki açıklama: Halkımız ve diğer milletler Kurmay Yzb. Mustafa Kemal’den önce kahraman olarak Rauf Orbay’ı tanıdı (Dz. Kur. Yzb.)
Üç sayfalık “İçindekiler”den aldığımız bazı satırlarla devam edelim, bilgi verilmesi bakımından:
-                     Hamidiye yanıyor, Hamidiye Ege Denizinde, Hamidiye Kızıldeniz’de, Hamidiye’nin konukları, Hamidiye Arnavutluk yolunda, Güneşli bir gün, Hamidiye ikinci kez İskenderiye limanında, Hamidiye İzmir limanında, Namık Kemal Gecesi, Hamidiye İstanbul’da Hamidiye Kruvazürü’ne “Kahraman” ünvanı verilir vd.
Gazi M.Kemal imzalı 200 ncü sayfada başlayan bir değerlendirme: Hamidiye Kruvazörü 20 Eylül 1340 Cumartesi: Hamidiye kruvazörü, maziden yadigâr kalan donanma aksamı içinde Türkiye Cumhuriyeti’nin faaliyete geçen ilk gemisi oldu. Beş seneden eri mütehassırı olduğum deniz hayatını bana yaşatan bu sefine oldu. Türk Donanması kumanda ve zibitan heyetini, bu gemide ve buna refakat eden Peykişevket Torpidosu Kruvazörü’nde tanıdım.
Nazım Dündar Sayılan’ın “Hamidiye Akdeniz”de, adlı romanıyla ilgili iki önemli imzadan alınan mektup satırları:
1-                 Sayın Nazım Dündar Sayılan; Türk ve Dünya deniz harp tarihine ismini altın harflerle yazdırmış olan Hamidiye Kruvazörü’nün Şanlı hikayesini akıcı bir üslup ile aktardığınız bu müstesna eser dolayısıyla takdir ve tebriklerimi iletirim (Oramiral Uğur Yiğit, Deniz Kuvvetleri Komutanı, 26 Ağustos 2010)
2-                 Sayın Nazım Dündar Sayılan; “Hamidiye Akdeniz”de, başlıklı tarihi romanınız için candan tebrik ve teşekkürlerimi sunarım. Hem büyük bir tarihsel yetki hem de bazı olaylar ve konuşmalar bakımından büyüleyici bir üslupla yazmışsınız. Sürükleyici bir eser. Aynı zamanda diyebilirim ki filme bu şekliyle çekilebilecek bir senaryo olmuş.
(Prof. Talat Halman, Bilkent Üniversitesi, İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi Dekanı Ankara, 04 Ağustos 2010)
            ***
Hünkâr Dağlı’dan: 
Şairler ve şiir üzerine düşünceler 
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Hünkâr Dağlı, 1970’li yılların ortalarından beri, sanat ve edebiyat camiasında gördüğüm, “şiir” adının geçtiği, her türlü toplantıda yer alan, şair, yazar ve araştırmacı arkadaşlarımızdan biri.
            Hünkar Dağlı, mütevazı yapısı, bozulmayan terbiyesi (aynalardan kendini yükseklerde hayal edenlerden değil) O’nun her türlü ortamda aranan, sevilen, takdir edilip alkışlanan bir isim ve imza olduğunu ortaya koymuştur. Önce kutlamak, alkışlamak istiyorum efendim.
            Birgün, dört sayfalık, iki bölümlü araştırmasından birer örnek vererek; “Hocam bir göz atar mısınız?” dedi. Gelip evde okudum, satırların altlarında kalem oynattım çizdim.
            Araştırmasının adı: Günümüzde şairler ve şiir üzerine bir takım düşünceler (1-   2).        Hünkar Dağlı, yurt genelinde özellikle yaz aylarında, biraz da sonbaharda yapılan, şiir şölenlerinde etkinliklerinden sözederek değerlendirmelere başlıyor. Buradan birkaç cümle: “Biz şairlerin çoğunluğu enaniyet sahibi, kıskanç dedikodu ve dirsek temasına meyyal insanlarız. Bu yüzden bir çok program gerçek amacının dışında neticelenmektedir. Çoğunluğumuz bu tür programlara sadece şiirimizi okumak ve kendimizi göstermek için katılıyoruz”…
            Bu sözlerden aksi bir görüş bildirecek var mı?  Yoktur. Kendi şiirimizi okur, ineriz, ondan sonra, kürsüye çıkanların şiirlerini dinlemeyip, gürültü- dedikodu yaparız.
Şiir programlarıyla da söyleyecekleri vardır. Hünkar Dağlı’nın Burada: “Şiir programları ve faaliyetleri ile ilgili katılmak, paylaşmak, genelleştirip çoğaltmak yerine- ben de yapayım- sevk-i tabisiyle bencilce bölmek, parçalamak, tekrar etmek durumu var. Öne çıkma, kendini gösterme niyet ve gayretleri görünüyor” denilişiyle karşılaşırız.
            Programların, etkinliklerin gerçekleştirilmesinde yardımcı olmak gibi bir özelliğimiz olmadığının da altını çizen Hünkar Dağlı: “Sen yap, fakat benim istediğim gibi yap” denilişinin altını çiziyor.
            Şiir programlarında, “ben şair değilim, kendime göre bir şeyler karalıyorum” diyenlerede; “Güzel kardeşim, madem şair değilsin, niye bu programlarda şiir okumaya kalkıyorsun?” diye soruyor.
            Hünkar Dağlı; “Günümüzde şairler ve şiir üzerine birtakım düşünceler” adlı, başlıklı araştırmasının 2 ncisinde de; “Hece, Aruz, Serbest türlerin tümünde şiir yazan şair sayısı azınlıktadır” dedikten sonra, geleneksel öz şiirimizin hece olduğunu hatırlatıyor; “Hece şiiri insanı kısıtlıyor” diyenlere cevaplar veriyor uzun uzun.
            Hünkar Dağlı, günümüz hece şiirinde aksaklık, eksiklik ve yeknesaklık olduğunu kabul ediyor, “bunun nedeninin de, şairlerin az emekle çok kazanç (şöhret- beğeni) elde etmeye kalkmalarındandır” diyor. Bazı ateşli hece savunucusu şairlerin eserlerine bakarak şu örneklerle okuyucusunun- şairlerin karşısına çıkıyor:
1………..akarım/……bakarım/…..yakarım/…nazlı yar.
2-……….aldım/……..daldım/……..saldım/……nazlı yar.
3-……….iner/………biner/………diner/………nazlı yar.
            ***
Burhan Garip Şavlı’dan: 
Zor yıllar
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Burhan Garip Şavlı’nın yeni kitabı: Zor yıllar. Merkezi Ankara’da bulunan, Payda Yayıncılık kitapları arasında günyüzü gören, 96 sayfalık öykülerin bir araya getirildiği kitap.
            Murat Özmen hocanın bir sunuşu var iki sayfada. “Usta bir ozan olan yazarımızın öykülerinde de şiirli bir anlatım var. Edebiyat dünyamız, Burhan Garip Şavlı’nın kişiliğinde usta bir öykücü kazanmıştır” diyor Murat Özmen hoca.
Öykülerin adları şöyle sıralanıyor:
            Yolun sonu, Bonbon şekerleri, Fit, Çadır, Feleksiz, Dağlar, Önseçim, Telkâri altın bilezik, Çizilen resim, Rahim ağa çiftliği, Darbe, Ayçiçekleri, iki kadın, Tütün zamanı, Nur Murat, Zor yıllar,
-                     Yolun sonu’dan: Terme’den ayrıldığında yağmur yağıyordu. “Bu yağmur ne zaman diner?” diye şakayla sormuştu uğurlamaya gelen arkadaşlarına. Her yağmıştı mübarek üç yıl boyu. Yeni bir pardesü almıştı Ankara’dan gelişinde. Kısa sürede işten çıkıvermişti. Şemsiye almak zorunda kalmış neden sonra, şeklindeki bir anlatımla devam ediyor, devam ediliyor.
            Görülüyor ki, Burhan Garip Şavlı hocanın anlatımı yumuşak, uzatmadan, detay veriyor görüntüsünün içine girmeden, söyleyeceklerini, anlatacaklarını ortaya koyuveriyor, anlaşılır biçimde gözler önüne sergileyebiliyor. Tebriklerimizi sunalım.
            Zor Yıllar, adlı öyküler kitabının sayfalarındaki gezintimiz sürerken, karşılaştıklarımızdan bazılarını daha sıralamak gerekirse;
Sayfa 85’de başlayan ve kitabın adı olan “Zor Yıllar’ın girişindeki cümlelerden nakledelim:
-                     Mehmet Emin amca kente geldiğinde, atını pencerenin demirine bağlar, annemle hoşbeşten sonra çarşıya çıkardı. İhtiyaçlarını karşılar, çokcası akşama doğru, köye dönmek üzere aldıklarını heybeye yerleştirirdi. Annemin amcasıydı…
Bu anlatımlar sürüp gidiyor. Burhan Garip Şavlı hocanın, öykü alanındaki başarılarını da kutlamalıyız.
Kitabın arka kapağında iki bölümlük bir şiir var, mısralar bütünü var. Başlıksız olan bu şiir:
            Uzanır,
            Uzanır tutamazsın,
            Kuşun kanadında umut,
            Çeker gider…
            **
Bakarsın,
            Kapanır mavi gökyüzü,
            Erguvanlar açmaz,
            Nisan geçer gider.
            ***
Kâzım Poyraz’ın mısralarının içinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Manisa ilimiz merkezinde yaşayan, buradan seslenen Kâzım Poyraz, şiirimizin meşakkatli yolculuğunda epey mesafe almış, zirveye doğru hızla tırmanan şairlerimizden biri, önde geleni.
            Zaman zaman toplu şiirleri geliyor. Eskisi gibi, gazetelerdeki şiire yönelik sütunlarım arasında mini bir gezinti yapıyorum.
            Kazım Poyraz hocanın; yatır beni, düştüm yere, gurbet yolum, yalan dünya, çöldeyim, bağladım seni, boşa bekledim adlı uzunca veya dörtlük şeklinde karşımıza çıkan şiirleri var. Bu şiirlerin tamamı, hece vezniyle yazılmış, anlatım bütünlüğüyle şekillenmiş şekillendirilmiş şiirler. Bunlardan “Yalan Dünya”nın bir dörtlüğü:
            - Evim barkım viran olur,
            Dünya malı burada kalır,
            El beni divane bilir,
            Sana kalsın yalan dünya.
            “Gurbet Yolum”la uzun bir anlatıma girer Kazım Poyraz. “Geldim ben bu yaban ele/ Derdi serdim açan güle/ Rabbim bitmiyor bu çile/ Gurbet aylar uzar gider” diye sesleniyor.
            “Düştüm yere” başlıklı şiir dört dörtlükten meydana geliyor. Hazan mevsimi sonunda, yapraklarla yere düştüğünü anlatır, bu noktadan hareketle duygularını yansıtır şairimiz.
            Ve “yatır beni” başlığı altındaki duygularını beş ayrı dörtlükte şekillendirir.
“Hayalinle yaşıyorum/ Sevdan özde taşıyorum/ Gecem ayaz üşüyorum/ Sar koynuna yatır beni” mısralarıyla dikkat çeker, Dörtlükleri ise, ayrı bir anlatım ve duygu bütünlüğü görüntüsü, içerikliği içindedir. Bu dörtlüklerden:
            ÇÖLDEYİM (Kazım Poyraz)
            - Mecnun gibi çöldeyim, sevdim nazlı Cereni,
            Yolları kumlar sardı, aşamadım yarını,
            Dolunayın ışığı, çözemedin sırrını,
            Nafile geçti ömrüm, geze geze yoruldum.
            BOŞA BEKLEDİM (Kazım Poyraz)
            Boş yere akmasın, yeşil gözlerin,
            Mazide kaldı o, tatlı sözlerin,
            Hatıra o resmin, yalan nazların,
            Soldurdun gönlümde açan gülleri.
            ***
Ihlamur Dergisinin beşinci sayısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Konya merkezinde yayınlanan, kültür, sanat ve edebiyat dergisinin Kasım 2010 ayına ait 5 nci sayısı, değerli dostum Prof. Dr. Hayrettin İvgin tarafından bana ulaştırıldı. Masamdaki yerinden sayfalarındaki gezimizle sizlere seslenen Ihlamur Dergisinin İmtiyaz Sahibi: Hakan Sarı, Genel Koordinatör: Fatma Hıdıroğlu, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Seval Oğuz. Yayın Yönetmeni: Yasin Altunbay, Sinema Editörü: Hakan Bilge. Sekiz imzadan oluşan yayın kurulu var Ihlamur Dergisinin. Yazışma adresi: P.K.5 Kampüs/ Konya.
            Ihlamur Dergisinin ilk dosya konuğu halk bilimi araştırmacısı, kültür adamı Prof. Dr. Hayrettin İvgin. Derginin ilk 39 sayfası, “dosya-Puşkin Edebiyat Ödüllü Prof. Dr. Hayrettin İvgin”e ayrılmış..
            Şimdi sayfalara dönelim ve ilk bölümde, Prof. Dr. Hayrettin İvgin için, kimler yazılarında ne gibi cümleler ortaya koymuş, bakalım:
1-                 Hayrettin İvgin’in yayımlanmış 49 kitabı ve 2 binin üzerinde yazısı bulununyor (Hakan Sarı, Sayfa:4)
2-                 Hüzünlü Şiirler kitabında görünür ki, Hayrettin İvgin hezin ve kövrek şairdir (İsa Habibbeyli, Sayı: 10)
3-                 Bu kültüre neler verdi / Sayın Hayrettin İvgin bey/ Toplumlarda gülüm derdi/ Sayın Hayrettin İvgin bey (Aşık Ali Temuroğlu, Sayfa:13)
4-                 Hayrettin İvgin, bilinen, tanınan bir yazar. Özellikle halk bilimi, halk edebiyatı konusunda sayılı otoritelerden biri (Fazıl Bayraktar, Sayfa:15)
5-                 Hayrettin İvgin bir gönül adamı. Bunu O’nu görmeden de anlamak mümkündür (Elxan Yurdoğlu, Sayfa:19)
6-                 Dilinde tatlı söz gönülden hitap/ Profesör Doktor Hayrettin İvgin/ Onun eseridir onlarca kitap/ En önde yeraldı Hayrettin İvgin (Aşık Yoksul Derviş, Sayı:22)
7-                 Prof. Dr. Hayrettin İvgin hakkında yazılan onlarca makale, yapılan röportajların gazete ve dergilerin sayfa ve sütunlarında yeralmasıyla, hakkında söylenen yazılanlardan aldığımız örneklerin dosyalarımızda muhafazası yarışına giriyoruz (Prof. Dr. İsa Kayacan),
8-                 Hayrettin İvgin, zamanı sabırla harcamayarak bütün engellere rağmen koşusunu engelleyen bariyerleri birbiri ardına aştı (Zeki Ergül, Sayfa:25)
9-                 Hayrettin İvgin gibi edebiyat aşıklarımıza, Türkçe sevdalılarımıza biz neden sahip çıkmıyoruz? (Hasan Başdemir, Sayfa:29)
10-             Araştırma yapmak zordur. Belgelere sadık kalmak, kaynakları doğru vermek zorundasınız (Onur Sancak, Sayfa:33)
11-             Biz, üç kaynağa başvururuz: Sözlü, yazılı ve maddi kültür kaynaklarına (Hayrettin İvgin, Sayfa:33).
            Ihlamur Dergisinin, “Hayrettin İvgin Dosya” bölümü, Hayrettin İvgin’in değişik yerlerde, değişik (ünlü) kişilerle bir araya geldiği fotoğraf görüntüleriyle de zenginleştirilmiş...
Derginin birinci bölümden sonraki bölümünde ise, şiirler, yazılarla devam edilmiş. Arka kapakta ise Hayrettin İvgin’in “Geleceğim mavi gözlerle” adlı, başlıklı şiiri karşımıza çıkıyor.

Hiç yorum yok: