15 Ocak 2011 Cumartesi

Torunum Nazlı Aykut’un 
üç yeni şiiri
 Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Torunum Nazlı Aykut, Ankara Arı Okullarının 6-D, 247 nolu öğrencisi. Nazlı’nın denemeleri, şiirleri var yayınladığım.
            2011’in ilk günlerinde yazdığı üç yeni şiirini nokta ve virgülüne dokunmadan aşağıya alıyorum efendim. 
            
            HOŞGELDİN 2011 
                (Nazlı Aykut, 05.01.2011) 
            Hoş geldin 2011,
            Bize çabucak geldin, bu acele nedir?
            Koskoca 2010 gelip geçti,
Bu yılki planın nedir?
            *
            Geçti 2010 sevinçlerle, hüzünlerle,
            Geçecek 2011 sevgi dolu düşlerle,
            Bu yılki dileğim benim,
            Biraz başarı, biraz eğlence...
            *
            YETER Kİ BENİM OLSUN 
            (Nazlı Aykut, 06.01.2011) 
            Çok uzak yerlere gitmek isterdim,
            Sessiz, güzel, ışıl ışıl olsun.
            Hep bir yerleri dolaşmak isterdim,
            Yeter ki benim olsun.
            *
            Tozpembe rüyalarla büyümek isterdim,
            Kötülükten uzak olsun.
            Uçmak isterdim diyar diyar,
            Yeter ki benim olsun.
            *
            Kuşlar ötsün benim için,
            Güneş doğsun dünya için,
            Dürüstlük artsın insanlık için,
            Yeter ki benim olsun.
            *
            BEN 
            (Nazlı Aykut, 06.01.2011) 
            Saf ve temiz olmak isterdim,
            Doğmamış bir   bebek gibi.
            Hani derler ya,
            “Doğum ölümün başlangıcıdır” diye,
            İşte öyle gibi.
            *
            Bulut gibi mavi olmak,
            Suçsuz ve güçsüz,
            Yıllarca kötü hissetmek,
            Ölmüşten farkı olmamak…
            *
            Ben de herkesten aldım acıyı,
            Hayatın gerçekleri gibi,
            Unutmadım geçmişi
            Bir de bu derdim varmış gibi.
***          
Bedri Aybars’dan :
Türk Musikisi temel bilgileri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Hangi alanda olursa olsun, meslek olarak görülenlerin, kabul edilenlerin uzman kişilerce icra edilmesi, yerine getirilmesi önem taşıyor, anlam taşıyor. 
            Seçkin insan, değerli şair ve yazar dostum
Vedat Fidanboy aracılığıyla bana ulaşan bir kitap.
Adı; Türk Musikisi Temel Bilgileri…
Yazarı (imza sahibi): Bedri Aybars.. 
            Kitap büyük boy 260 sayfayla yayınlanmış. Musikinin tarihi gelişimi, nota,usuller,aralıklar,makamlar ,örnek eser notaları gibi ana başlıklarla aktarılmış.Teknik kontrol:H.Özgen Gürbüz.Editör:Burhan Turan imzalarıyla  karşılaşıyoruz.                         
            Bedri Aybars “kitap hakkında” yazdıklarıyla, çalışmalarının içeriğiyle  ilgili  bilgi veriyor.Bir yerinde:”Bu kitapta geçen musiki  terimleri değişik kaynaklarda farklı şekillerde gösterilmektedir.Bu nedenle bu terimler  hem bu kaynaklar,hem de yaygın kullanım dikkate alınarak yazılmıştır” denilişi dikkat çekiyor.
            Önsöz, H.Özgen Gürbüz  imzasının taşıyıcısı.Özgen Gürbüz hoca önsözünün bir yerinde şöyle diyor :”Çalışmalarını,içten çabalarını,titizliğini ve samimiyetini çok  yakından bildiğim gerçek dost,çok iyi araştırmacı değerli Bedri Aybars beyefendi,yıllardır topladığı kaynakları ve notaları derleyerek elinizdeki kitabı hazırladı”.
            Kitabın birinci bölümünde; Genel bilgiler ve tarifler, ikinci bölümde:Düzüm ve usuller,Üçüncü bölümde :Aralıklar, Dördüncü bölümde:Türk musikisinin formları, biçimleri , Beşinci bölümde: Makamlar ve bu ana başlıklar altındaki detaylandırıcı,açıklamalı başlıklar yeralıyor.Ekler bölümünde,örnek eserler verilmekte.
            Genel bilgiler çerçevesinde; Türklerin l3 ncü yüzyıldan itibaren yazılı eserler meydana getirmeye başladığını, insanların ilk yazıyı günümüzden 6 bin yıl önce yani,MÖ.4 bin yılında bulduklarını,Enstrümantal musikisinin; Yalnız sazlarla yapılan musikiye dendiğini, Solo için: Ses veya sazların tek olarak yaptığı musikiye verilen ad olduğunu, Solistin:Tek ses veya sazla musiki yapan  icraya dendiğini, Koronun: Bir çok ses ile yapılan musikiye verilen ad olduğunu, Koristin: Koroda bulunan her bir ses sanatçısı için kullanıldığını, öğreniyor, hatırlıyoruz.
            Verilen örnekler sayfalarında, makamların, müzik ve söz sahiplerinin bir düzen içinde verilediğini görüyoruz.
            Sayfa 66’daki nota: Kürdi şarkı, Bahar gibi yaz gibi. Müzik:Bedri Aybars,Söz: İlkan San/Uşşak şarkı,İçimdeki dünyaya çağırsam gelir misin, Müzik:Bedri Aybars,Söz:Vedat Fidanboy/Karcığar şarkı, Bir yüce dağ düşün(vay haline vay)Müzik:Hüseyin Soysal,Söz:Halil Soyuer /Mahur Fantezi, Gülüşünü hayra yordum (sitem) Müzik: Bedri Aybars, Söz: Vedat Fidanboy.
            Bedri Aybars:l944 yılında Kırşehir’de doğdu. Kara Harp Okulundan l965 yılında İstihkâm Subayı olarak mezun oldu.l966 yılında istihkâm Okulunu bitirdi.l993 yılında Kıdemli Albay rütbesiyle emekli oldu.
Türk Sanat Müziği çalışmalarına l986 yılında, Milli Eğitim Bakanlığı Sanat Müziği Korosunda başladı. Pek çok bestekârdan, müzik uzmanından yararlandı. Değişik koroların kuruluşunda görev alan, pek çok koronun yöneticisi olan Bedri Aybars’ın l5 bestesinden  8’i TRT Repertuarında bulunuyor.***  
Ata Eğitim 
Dergisinin ilk sayısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Dergilerimiz var, gazetelerimiz var… Yayınlandıklarında, yani ilk sayılarında “merhaba” dediklerinde ses getiriyorlar. Bunun aksi, şöyle bir görünüp, kaybolup gidiyorlar.
          Gazeteci dostum Murat Kocakök’ün gayretleriyle, Eren Atakay’ın sahipliğinde “Ata Eğitim Dergisi”nin ilk sayısı Aralık 2010’da okurlarıyla, eğitim dünyasıyla selamlaştı, merhabalaştı.
           Derginin kimliğine bakıyoruz: Eren Atakay’ın sahipliği dışında, Genel Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü olarak  Murat  Kocakök, Yayın Danışmanı: Dr. Oğuz Poyrazoğlu isimleriyle karşılaşıyoruz.. Editörler olarak: Aslı Atakay,Meltem Yılmaz isimleri karşımıza çıkıyor.Altı kişilik isimler katkıda bulunanlar arasında sıralanıyorlar.
          Ata Eğitim Dergisinin yazışma adresi: Bahçelievler 7.Cad.71.Sok(eski 22) No:2-2 Çankaya-Ankara şeklinde kaydediliyor.
          İçindekiler sayfasına baktığımızda,dolu-dopdolu bir dergi görünümüyle karşılaşıyoruz.İmzalarıyla okurlarının karşısına çıkan,merhaba diyen kalem sahipleri,yazarların sıralanışı efendim:
         -Murat Kocakök, Dr.Oğuz Poyrazoğlu,Rabia Sultan E.Akın,Hakan Bingül,Aslı Atakay,Oktay Taş,Meltem Yılmaz, Nur Öz Bolat, Mustafa Kılıç, Prof. Dr. İsa Kayacan…
         Bu isimlerden, dergi sayfalarından aldığımız bazı cümleler:
        1-Ülkelerin kalkınmasında en önemli gösterge eğitime yapılan yatırımdır.(Murat Kocakök, sayfa)
        2-Zamanınızı en iyi yönetin. Kendinizi zorlayın ve engellere rağmen vazgeçmeyin. (Prof. Dr. Nejdet Atabek, sayfa:5)
       3-Yurtdışında eğitim almanız, yabancı dil bilmeniz sizi mesleki avantajlı ve tercih edilir bir konuma getirecektir(Aslı Atakay, sayfa:22)
       4-Eğitim bu ülkenin en temel sorunlarından ve en önemlilerinden biri olmaya devam ediyor (Oktay Taş, sayfa:26)
        5-2005 yılında Ankara’da kurulan MCD Gençlik Kulübü, ülkemizin bir çok ilinden Ankara’ya çeşitli üniversitelere okumaya gelen öğrencilere kendilerini geliştirebilecekleri eğitim imkanları sunuyor. (Hakan Bingül, sayfa:30)
       6-Sınavların bireyin geleceği üzerindeki etkisi gerçekten çok büyüktür(Nur Öz Bolat sayfa:34)
      7-Dilimize karşı ilgi gösteriyorsak, saygı gösteriyorsak, titizlik içindeysek, ortaya kişiliğimizin genel görüntüsü çıkar. (Prof. Dr. İsa Kayacan, sayfa:44)
      8-Şanlıurfa’da bir şeyh efendinin nefesinden öte, akılcılığı rehber kılacak bir nefese, çözüme ihtiyaç var. (Meltem Yılmaz, sayfa:46)
     9-Satrancın en güzel yanlarından biri de her yaştan bireye benzer katkıyı sağlaması ve heyecan vermesidir. (Dr. M. Sabri Koçak, sayfa:63)
            GÜNÜN SÖZLERİ:
1. İlkeli gazetecilik, demokrasinin güçlenmesine, büyük katkı sağlar. (Süleyman Tapsız, Burdur Valisi)
2. Basın, Cumhuriyetin vazgeçilmez unsurudur. (Sebahattin Akaya, Burdur Belediye Başkanı ***
Türkçemi istiyorum!
 Prof. Dr. İSA KAYACAN
TDK’nın sözlüğüne bakıyoruz: Türk; Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan halk ve bu halktan kimse. Türkçe; Türk dili. Türkçecilik; Türk dilini yabancı kurallardan ve kelimelerden arıtma akımı…
          Devletimizin kurucusu Yüce Atatürk; “Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yerer ki, bu dil bilinçle işlensin. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk Milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmasını bilecektir” (930) diye dikkat çekiyordu.
          Peki, biz ne yapıyoruz?
          Dilimizi koruma, kendi aramızda veya fert olarak dilimizin üzerine titriyor muyuz?
Yazarken, okurken dil yanlışlıklarıyla ilgili titizliğimizi koruyor muyuz?
          Çoğu zaman, TDK’nın üzerine attığımız, TDK şemsiyesi altına sığındığımız olur. Şu inceltme işareti (şapka) dediğimiz (^) yi kullanmamız gereken yerlerde bile, görmemezlikten gelir, ihtiyaç duymamazlığımızı bir doğruluk gibi göstermeye kalkışırız.
          Yazalım: “Kazım”. Bunun içindeki ikinci harfin üzerine (^)yi koymadan okuyun. “Ben kazım”. Halbuki “Kâzım” adından söz ediyoruz, söz etmek istiyoruz.
          “Hala” babamızın kız kardeşi. Ama şapka koyarsak “Halâ” devam eden anlamına gelmiyor mu?
“Vakıf olmak” ta, vakıf kuruluşundan söz ediliyor. “Vâkıf” olmaktaysa, bilgi sahibi olmaktan bahsediliyor.
          TABELÂLARIMIZDAN KOVULAN TÜRKÇE
          Ankara’nın Kızılay bölgesindeki, Bahçelievler’in 7 nci caddesindeki, Kavaklıdere semtinin Tunalı Hilmi caddesindeki iş yeri tabelâlarına bakınız: Yabancı hayranlığının alıp yürüdüğünü, Türkçenin adeta tabelâlardan kovulduğunu (!) görürsünüz.          
          Ülkemizin pek çok yerinde; Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Antalya, Muğla, Trabzon, Bursa gibi illerimizin tamamında, hatta ülke genelinde demek daha doğru olur, iş yerlerine açılış ruhsatı verirken, Belediyelerimiz; “Arkadaş sen iş yeri mi açacaksın?.  İsmi mutlaka Türkçe olacak, yoksa ruhsat vermiyoruz” diye kestirip atılan bir karar bütünlüğü sergileseler,  bu bütünlük süreklilik haline getirilebilse, inanıyorum ki iş yeri adlarının tamamı Türkçe olacak, Türkiye’de, Türkler arasında yaşandığı gerçeği ortaya çıkacaktır.
YANLIŞLIKLAR UMURUMUZDA OLMALI!
          Yanlışlıklar umurumuzda olmalı, bizi üzmeli, düşündürmeli. 
          Kitap adlarına bakıyoruz: “Benim Yazdıklarım”. Böyle bir kitap adı olabilir mi? “Benim” kelimesini kaldırıp okuyun:  “Yazdıklarım” . Doğrusu bu değil mi?
          -“Anı ve hatıralarımı yazıyorum”. Anı ve hatıra aynı anlama gelmiyor mu? Ya anılarınızı, ya da hatıralarınızı yazınız! 
          -“Olanak ve imkânlarımı ortaya koydum”. Olanak ve imkân aynı anlama gelmiyor mu? Ya olanaklarınızı, ya da imkânlarınızı ortaya koyunuz.
          -“Herkes yasa ve kanunlar önünde eşit olmalı” . Yasa ve Kanun aynı anlama gelmiyor mu? Ya Yasa’ dan bahsediniz, Ya da Kanunlar’ dan söz ediniz.
          -“Geri iade ettim”. Geri-geriye doğru vermek….İade-iade etmek, vermek: “İade ettim” denilse doğru olmaz mı?
          Radyo ve TV’lerdeki spiker ve program sunucularının Türkçemizi katledişlerini daha ne kadar seyirci kalacağız, tahammül edeceğiz?
UZUN LAFIN KISASI
          Bütün bunlardan önce, ülkemizin değişik alanlarındaki vatandaşlarımız için hazırlanan, başta Anayasa dili olmak üzere,  diğer yasalarımızın dili yaşayan Türkçe olsa, herkesin anlayabileceği bir biçimde ortaya konulsa, doğru olmaz mı?
          Uzun lafın kısası, hangi alanda görev yaparsak yapalım,  Türkçenin üzerine titremek durumundayız. Doğruları arayıp bulmak, yazmak zorundayız. Yazdıklarımız, yayınladıklarımız mutlaka anlaşılır olmalı, örnek alınacak yönlerinin fazlalığı bulunmalıdır.
          Yoksa bir gün gelecek hepimiz: “Türkçemizi istiyoruz” diye bağıracağız, ama iş işten geçmiş olacak. Ve bizi duyan, dinleyen kimse kalmayacak efendim!.. ***
KONUK YAZAR:
Bir mitoloji kahramanı:
Gazeteci-Yazar İsa Kayacan
Hasan TÜRKEL
            Gazeteci- Yazar İsa Kayacan ve onun yazılarıyla, Burdur Gazetesinde muhabir olarak çalışmaya başladıktan sonra tanıştım denilebilir. Daha önceden de Yenigün Gazetesinde ve Burdur Gazetesinde çıkan yazılarını tek tük okumuştum. Sayın Kayacan’la birlikte olduğumuz platformlarda farklı şeyleri savunup, farklı şeyler seslendirdik. Onun konuşmacı olduğu bir panelde ben, gazeteciliğe bakışımın ondan ayrı olduğunu bir dinleyici olarak belirtmiştim. Sayın Kayacan’la farklı şeyler düşünüyor ve savunuyor olmak, benim ona bakışımı asla değiştirmedi. Benim gözümde İsa Kayacan, bir mitoloji kahramanı gibidir.
            Gazetemizin bürosuna haftada üç- beş kez İsa Kayacan’dan posta gelir. Postayla gelenler, ülkenin doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine değişik şehirlerde yayınlanmış, yerel gazetelerdir. Gelen gazetelerde İsa Kayacan’ın köşe yazıları vardır ve Sayın Kayacan gazetelerdeki köşe yazılarını kolayca bulunsun diye keçe kalemle- özenle işaretler. Gelen yazılarda, mutlaka Burdur Gazetesi ile ilgili bir şeyler vardır. Türkiye’deki yerel gazeteleri kaynaştırmak, onlar arasında bilgi alışverişi sağlamak konusunda İsa Kayacan, tek örnek olarak bir kahramandır.
            Bir keresinde Burdur Gazetesinde yayınlanan benim bir şiirimi, Sayın Kayacan köşesine alarak, neredeyse yirmiye yakın Türkiye’nin değişik illerinde yayınlanan yerel gazetelere taşımış. Ve sonra da kendisine ulaşan o gazeteleri, özenle gazetemize ulaştırdı.  Burdur’da yerel basında yer alan kayda değer ne varsa bilin ki, İsa Kayacan, onları, Anadolu’nun dört bir köşesindeki yerel gazetelere taşımaktadır. Gazetemiz de aynı özenle, Gazeteci Yazar İsa Kayacan’a ulaştırılmaktadır. Gazeteci Yazar İsa Kayacan, bu çalışmaları ile ülkenin her yanından yerel gazeteleri kaynaştırmakta, onlara güç ve şevk vermektedir.
            Barem adlı bir derginin Temmuz sayısında İsa Kayacan’la yapılan bir söyleşi yer aldı. Sayın Kayacan bu söyleşide, gazeteciliğinin yanında, felsefeciliğini de konuşturarak, vefayı eskiden biz İstanbul’da bir semt olarak görürdük; ama şimdi Amerika’da bulunan bir semt gibi görür olduk diyor. Gazeteciliğe başlayış öyküsü de oldukça ilginç. Kayacan, habere giderken,  yol parası için 25 kuruşunun olmadığını vurgularken, ilk haberinin gazetede çıkması ile yaşadığı mutluluğu da çok sade ama bir o kadar da etkileyici biçimde aktarıyor.
            Medyadaki yozlaşmaya da söyleşide değinen Sayın Kayacan, buna, siyasetteki yozlaşmanın yol açtığını, şimdilerde medya patronlarının, her dönem başka siyasinin yanında yer aldığını belirtiyor. Anadolu basınının Kurtuluş Savaşındaki önemini de vurgulayan Sayın Kayacan, Anadolu’daki ilk gazetenin Kurtuluş Savaşında, bir vagonda basıldığını anlatarak, o günlerin unutulmuş bir gerçeğini de gözler önüne seriyor.
            Yerel basında bir küçük ilde, birilerinin aleyhinde haber yapmanın zorluğunu da aktaran Sayın Kayacan; Anadolu basınının, savunulanın aksine, yerel kalmasından yana olduğunu, yerel basında sadece teknolojinin değil, gazetecilik anlayışının da geliştirilmesi gerektiğini çok güzel ortaya koyuyor.
            Bırakın ülkenin dört bir yanından yerel gazeteleri kaynaştırmasını, bırakın Burdur’da yayınlananları ülkenin her yanına taşımasını, bırakın Anadolu basınını; bir trafik polisi gibi her yana aktarmasını, bu söyleşideki savundukları ile bile, İsa Kayacan bir kahramandır.   Bana göre eşine artık rastlanmayan yüz yıllar ötesinden bize mesajlar ileten bir mitoloji kahramanıdır. İsa Kayacan, gazetecilikte benim kahramanımdır. (Burdur Gazetesi, 03.08.2007)
            Mitoloji (TDK) :
1) Mitleri, doğuşlarını, anlamlarını yorumlayan, inceleyen bilim.
2) Bir ulusa, bir dine, özellikle Yunan, Lâtin uygarlığına ait mitlerin, efsanelerin bütünü. 

Hiç yorum yok: