5 Şubat 2011 Cumartesi

Ankara Edebiyat Dergisinin yeni merhabası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ankara Edebiyat Dergisinin Ocak 2011 ayında 25 nci sayısı okurlarıyla merhabalaştı, merhabalaştırıldı.
            Derginin kimliğine bakıyorum: Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü Gülendem Gültekin. Yayın kurulunda; Murat Özmen, Ersen Tolunay, Doğan Soydan, Gülşen Şimşek isimleri yeralıyor.
            Ankara Edebiyat Dergisinin elimizdeki sayısında 2 nci sayfasında “Editörden” imzalı “Yeni sayımızda, yeni yılda, yeniden merhaba” başlığıyla verilenler dikkat çekiyor. Burada, 2010 yılının genel bir değerlendirilişi yapılmış.
            Derginin elimizdeki sayısında imzaları bulunanların sıralanışı şöyle: Şahver Karasüleymanoğlu, Aydın Karasüleymanoğlu, Reşit Gökçe, Murat Özmen, Şükriye Halaçoğlu, Burhan Garip Şavlı, Doğan Soydan, Bekir Koçak, Gülşen Şimşek, Yağmur Dönmez, Erdal Karasu, Cumhur Turan, Saniye Gündüz Yıldırım, Prof.Dr. İsa Kayacan, Bedri Yalçın, Etem Çağlayan, Rüzgâr Fidan. Bu imzalardan bazılarının yazılarındaki cümlelerden örnek verelim efendim:
1- Takvim olarak kullanmaktan vazgeçip, başucu kitabı olarak değerlendirmeyi düşündüm (Şahver Karasüleymanoğlu Sayfa:3)
2- Kültürümüzün temel taşlarından biri olan Mevlâna da, yaşam felsefesi, sevgi ve hoşgörüsü algılanmadan törenlerle anılmaya başlandı (Aydın Karasüleymanoğlu, sayfa: 6)
3- Aydın Baba, Fakülteyi bitirirken 1968 kuşağının misyonunu taşıyacak, ülkenin temel sorunları üzerinde fikirler yürütecek konumdaydı (Reşit Gökçe, Sayfa: 8)
4- Burhan Garip Şavlı, usta bir öykücü. Anlatımı içten, duygulu ve yalın. (Murat Özmen, Sayfa:10)
5- Babamın amcası Haydar kaybolmuş, aylarca aramış, bir izine rastlamamışlar (Burhan Garip Şavlı, Sayfa: 12)
6- 1940’lı yıllarda çok korkunç bir kıtlık ortamı yaşanmış ülkemizde (Doğan Soydan, Sayfa: 14)
7- Beni gördü üstüme üstüme geliyor. Gözleri kan çanağına dönmüş. Ağzından köpükler saçıyor. Kapıdan içeri girişimi beklemiş (Gülşen Şimşek, Sayfa:16)
8- Kadın, toplumumuzda bir sorun olarak görülmüştür hep. Öyle ki “Kadın sorunu” diye bir sözcük öbeği literatürümüze girmiştir çoktan (Yağmur Dönmez,  Sayı:17)
9- İlçeye minibüsle yirmi dakika uzaklıktadır sevda diyarı (Erdal Karasu, Sayfa: 18)
10- Bir sarı yaprakcığın şakası ile yüzümde gezinen o gülümseme eşliğinde yaşadığım ana dönüyorum (Cumhur Turan, Sayfa:24)
11- Hangimiz masallarla uyumadık ki, özellikle de tek eğlencemizin masal olduğu yıllarda (Saniye Gündüz Yıldırım, Sayfa:26)
12- Merkezi Ankara’da bulunan Payda Yayıncılık kuruluşunun sahibi ve genel koordinatörü Gülendem Gültekin, bir yayın uzmanı (Prof. Dr. İsa Kayacan, Sayfa:28)
13- Genellikle başarılı olanlar, kahraman olur(Bedri Yalçın, Sayfa:30)
14- Sahildeki iskelenin hemen yanındaki kayalıklarda belirgin bir hareketlilik oldu (Etem Çağlayan)
            ***
Melâhat ECEVİT
Melâhat Ecevit 
mısralarından seçilenler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yazıp, yayınladıklarıyla dikkat çeken isimler vardır. Bu isim ve imzaların yazı ve şiirleri beklenir, gözlenir. Isparta ilimiz merkezinde yaşayan Melahat Ecevit bu isim ve imzalardan biridir. O’nun üç yeni şiiri var masamda. Bunların mısraları arasında mini bir gezinti yapmak istiyorum efendim:
            UMRUMDA DEĞİL
            Vefasızlıktan sözedilerek yola çıkılıyor bu şiirde. Hem suçlu, hem güçlü olabilenler, ettiği yemini bozanlar, dost sanıp yüze gülenleri sır verenlerin zavallılığından bahsediliyor uzun uzun. Dualar, beddualar birbiri ardına sıralanıyor beş ayrı dörtlükten oluşan “umrumda değil” denirken. Sonunda şöyle bir bağlama yapılıyor:
Gözüme görünme, git bundan sonra,
Sür Niğde’ye, Bor’a sür bundan sonra,
Yalnızlık neyimiş gör bundan sonra,
Arama, sorma be, zor bundan sonra.
            Ve geri dönüp maziye bakarak şiirleştirilen duygular, mısralar birbiri ardına geliyor Melahat Ecevit kalemiyle:
            DÜŞÜNÜRKEN MAZİYİ
            Beş ayrı dörtlükten, bölümden meydana gelen bu şiirde, şöyle bir geri dönüp maziye bakınca, kaybolup giden anıların bir kısmının geri geldiği, sevginin kayda değer nazının çekilemediği, ama zamanın-zamanların katledildiği, pılının-pırtının alınıp yola, yollara düşüldüğü anlatılıyor teker teker. Bu şiirin son dörtlüğü ise şöyle:
Şimdi yarınlar daha ağır,
Mevsimler sonbahar artık,
Boşa harcanan nefesin,
Hurdacısı oldu yalnızlık.
“Deme istersen” adlı Melahat Ecevit şiiri yedi ayrı dörtlükten meydana geliyor.
            DEME İSTERSEN
            “Selâm söyle bizim ele gidersen”le başlanıyor söze. Bir zalime düşüşün buruklukları mısralaştırılıyor, el eline düşmüşlüğün sıkıntıları anlatılıyor, sevda sanıp O’nun izinden gitmenin yanlışlıkları, dışı el’i yakmış, içiyse kendini gerçekleriyle devam ediliyor. Bir dörtlüğü bu şiirin:
Bir zamanlar O’nun baş tacıydı de,
Şimdi layıksız bir yere koymuş de,
Bir paspasa dönmüş dersen de,
Daha fazla bir şey deme istersen.
            GÜNÜN DÖRTLÜĞÜ (Abdülkadir Güler)
            Has şiirin ağası, Halil Soyuer idi,
            Şairler arasında, bulunmaz cevher idi,
            Kır atına binerek, karıştı ufuklara,
            Şairliği tartışılmaz (bir) başka değer idi…
            ***
Hemşehrim Mustafa Avcı’nın şiirlerinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Hemşehrimin imza ve sesleri beni etkiliyor. Gazete sütunlarında, telefon, telefonlarda, sevinirim, duygulanırım.
            Mustafa Avcı (eski muhtar) notu olan imza ve yakışıklı fotoğraflarıyla, Burdur ilimize bağlı, Gölhisar ilçemizde haftada bir yayınlanan “Pınar” Gazetesinin iç sayfalarındaki sütununda yeralan, verilen şiirleriyle karşımıza çıkıyor.
            Bu şiirlerden, Gölhisarım, harman, çiçek, dost, toprak başlıklarıyla bizimle selamlaşıyor bu şiirler. Önce Gölhisarım” dan bir dörtlük:
Gölhisarımı seyrettim bir tepeden,
Sakar kocayaran dağının eteğinde,
Dağın yamacına sırtını dayamış,
Kibyra kenti ile kucak kucağı..
Sonra “Harman” başlıklı 7 dörtlükten meydana gelen şiirin bir dörtlüğü şöyle efendim:
Aktarınca harmanı üste çıkar,
Ezilmeyen buğday arpa sapları,
Harman dövülünce, tınas yaparsın,
Daneyi ayırmak için, savurmak gerek..
            Mustafa Avcı’nın şiirleri, konu çeşitliliği içinde… Konu seçiminde ve işlenişinde zorluk çekmediği görülüyor. Yedi dörtlükten meydana gelen Çiçek, adlı, başlıklı şiirin üç dörtlüğünü aşağıya alıyorum. Buyurun: 
            Her mevsim çiçek veren güller,
Süsler evler ile bahçelerini,
Türlü renkte açar çiçeklerini,
Kokusunu saçar çevresine.
*
Çiçekler ilkbaharı müjdeler,
Lâle sümbül açar kırda bayırda,
Menekşe siper etmiş kendine,
Taşlar ile ağacı su kenarında.
*
Çiğdem toprağını aramaz,
Kırda bayırda boy verir açar,
Boynu eğik durur nedendir,
Kırda yalnızdır yalnız yaşar.
***
Şiirlerin ve mektubun içinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiirler.. Değişik yerlerde, kitap, dergi, gazete ve bülten gibi adlarla anılanların sayfalarından bizimle salamlaşanlar..
            Artvin ilimiz merkezinde bir çınar görünümüyle, 49 yıldır yayınlanmakta olan günlük olarak okurlarıyla selâmlaşan “Serhad Artvin” Gazetesinde yeralan şiirlerden seçtiklerimiz:
            Oktay Şenol, yıllardır yazıyor, yayınlıyor. Yazılarının arasına serpiştirdiği şiirleri var “Özellikler” yazısının ortasında yeralan ve “Bütün dertlerimizi unutturan, hayat dolu rint meşrep insanımız bu dünyanın canlı melekleridir” cümle bitiminden sonra sıralanan mısralar (Oktay Şenol’dan):
Sordum güzel yüzlü sen,
Nerelisin hemşehrim?
Artvinliyim,
Memleketimi çok severim.
Yollarım bozuk,
Elektriğim, telefonum kesik,
Çileliyim,
Ama bölgesine vurgun,
Belki çok yorgun,
Ama çok sevecen, çok seven,
Artvinliyim.
            Yine Serhad Artvin Gazetesinden, “Bertalı şair Kul Mehmet Badur’dan – HES’e kulak versene” başlıklı bir haber ve şiirden iki dörtlük efendim:
Berta ile Yeşil Artvin ayakta,
HES’e değil, sese kulak versene.
Eşiğinden, beşiğine ayakta,
Veremeyiz halka, kulak versene..
*
Yetişelim, yeşil köyüm solmadan,
Yarasalar zarar-ziyan vermeden,
Başarılmaz hep beraber olmadan,
Üçe değil, beşe kulak versene..
            MEKTUP:
Değerli dost, sayın İsa Kayacan; Ortak dostumuz sayın Salim Savcı bey e, bir hal hatır sordum geçenlerde. Yazıları gibi sağlam ve dinamik 85 yaşında bir dost o..
            Siz gerçekten çoğul ve yoğun birisiniz. Bu aralar, bana da yetişiyor, ruhuma sevinç toplatıyorsunuz. Sağolun. Gazeteler aksamadan geliyor. Bu uğraş verdiğiniz zahmetinize gerçekten size neler yazsam azdır. Eğer bütün teşekkürler mektup harici canlı olsa, bulunduğunuz yerlere etrafınızda emin olun çember oluştururdum. Sağolun, varolun. (Kemal Petricli, Almanya-Köln, 10 Ekim 2010)
***
Emine Perran Yücel’den: 
Cambaz
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İzmir ilimiz merkezinden seslenen Emine Perran Yücel’in 80 sayfalık şiir kitabı. Adı: Cambaz. Etki yayınları arasında günyüzü görmüş, okurlarıyla buluşmuş, buluşturulmuş.
            Kitabın önsözü, (şiirin önsözü) Emine Perran Yücel tarafından kaleme alınmış, kitabın 7 ve 8 nci sayfalarına yerleştirilmiş. Girişinde;
            -“Şiir yazma, her şeyden önce kendini ifade etmenin bir yoludur. Tıpkı müzik ve resim dallarında olduğu gibi. Ayrıca bir duygu paylaşımı, bir deşarj olma biçimidir” deniyor.
            Kitabın adı olan şiir “Cambaz” 9 ncu sayfada başlıyor 13 ncü sayfada sona eriyor. Serbest tarzda kaleme alınan bir şiir bu… Son bölümü Cambaz’ın:
-Cambaz kasabaya,
Bir, iki, üç, beş kez gitti, geldi,
Sevgililer beklemede.
Bir gün, bir haber patladı;
“Yakup telden düşüp ölmüş!”,
Yalnız sevgililer değil,
Biz çocuklarda, büyüklerde,
Dertlendik, ağlaştık…
            Çoğunluğu serbest tarzdaki, türde yazılmış, yayınlanmış şiirlerden oluşan, oluşturulan “Cambaz” adlı kitap içinde az da olsa hece vezni türüyle kaleme alınmış, şiirler karşımıza çıkıyor. Zaten, Emine Perran Yücel, konu seçiminde zorluk çekmediği için, ele aldığı konularla ilgili anlatımlarının mısralaştırılarak alt alta getirilmesi konusunda, işlemlerinde başarılı olmuş.
            Sayfa 72 de başlayan “Yetmiş yılın sonunda” başlığı altındaki satırlar; “28 Temmuz 2001 Karaburun. Mehtaplı bir gece, balkondayım. Bugün evliliğimiz 50. yılını tamamladı. Ailemle geçirdiğim yirmi yılı da eklersek 70 yıl eder” şeklinde başlıyorlar. Burada, yılların alt alta getirilerek,  yan yana konularak bir hesaplama, değerlendirme, yorumlama var.
            Geriye dönelim ve sayfa 64’deki “İçimdeki” başlıklı, adlı şiirden bir dörtlük alarak noktamızı koyalım:
Şu yıldızlar ses verirdi,
Balıklar bile dillenirdi,
Duyamadım kendi sesimi,
Aşamadım sensizliğimi.
***
Ahmet Ayaz’dan (yeniden):
Doğduğum gündenberi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İhanetin adresini, adres defterinden silen şair Ahmet ayaz.. . Gaziantep ilimiz merkezinden sesleniyor. “Doğduğum Günden beri” adlı şiir kitabının 4. baskısıyla bizimle yeniden selamlaştı, merhabalaştı.
            224 sayfalık kitap, “Çağrı Kitapevi” yayınları arasında gün yüzü görmüş. Önsözün bir yerinde Ahmet Ayaz; “Günümüzün şiir kitaplarının birçoğunu elimize aldığımızda, Türk şiirinin ağzı, gözü, eğrilmiş ve bacaklarını çarpık şekilde görüyoruz” diyor. Doğru ve net bir tespit.. Bunun nedeni, herkesin şair olduğu, böyle göründüğü, iyiyle kötünün, fazlayla eksiğin yan yana, iç içe getirildiği, böyle takdim edildiği, bir anlamda 72 milyon nüfusumuzun tamamının şair (!) olduğu gerçeğinin görüldüğü, gösterilmek istendiğinden ileri geldiğini unutmamalıyız.
            Ahmet Ayaz, şiirde olgunluk dönemini yaşayan şairlerimizdendir. Doğrularla, yanlışları görebilmekte, şiirimiz, sanat ve edebiyatımız adına attığı adımların gerçek seslerini duyabilmekte, duyurabilmektedir. Olgunluğa giden yolun görüntü netlikleridir bunlar.
            Birinci bölüm, serbest tarzda yazılmış şiirlerden meydana geliyor. İkinci bölüm ise hece vezniyle yazılmış, geleneksel Türk şiir örnekleriyle okurlarının karşısına çıkıyor, çıkarılıyor. 4 ncü sayfadaki “Ben bir şairim” den:
Ben bir şairim,
Kalemimi alınca elime,
Sarar sarmalar bedenimi imgeler,
Bütün kafiyeler dolanır kalemime.
            İkinci bölümde; “İnsanlık adına huzur bütün derdim/Bu yolda yolumdan dönersem namerdim” sözüyle dikkat çekiyor Ahmet Ayaz. Bu bölümün ilk şiiri: Bendeki sevda. Bu şiirden:
Bendeki bu sevda bitmeyen sızı,
Yuvasız kuşlara etmişim meyil,
Canda muhabbettir gönül hırsızı,
Aşkım yirmisinde bir kıza değil.
            Arka sayfalarda ve arka kapakta, Ahmet Ayaz’la ilgili görüşlerini ortaya koyan şair ve yazarların görüşleri dikkat çekiyor.
***
Hanifi Kara’nın, Döndü’sü döndü
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Hani gitme dersin, gider ya.. Dön n’olur, dersin dönmez ya. Elbistan’dan şair Hanifi Kara’nın Döndüsü, önce nazlandı, dönmedi.. Rica minnet derken sonunda döndü. Hanifi Kara oturup bu genel görüntüyle ilgili duygularını şiirleştirdi. Döndü dönmedi (1), Döner İnşallah (2)Döndü dönecek (3), Döndü döndü (4) adlı, başlıklı şiirleriyle duyduklarını, yaşadıklarını mısralara döktü.
            Döndü dönmedi ve genel anlatım, şiirli anlatım, Kadirlili rahmetli Abdulvahap Kocaman’ın şiirine nazire olarak yazılmış. Birinci şiir 8 dörtlükten, ikinci şiir 5, üçüncü şiir beş , Dördüncü şiir beş ayrı dörtlükten meydana getirilmiş, yazılmış. Önce  ilk iki şiirden ikişer dörtlük:
DÖNDÜ DÖNMEDİ (I-Hanifi Kara)
Sitem etti, acımadan yürüdü
Peşi sıra sürüm sürüm sürüdü
Kutuplarda buz dağları eridi
Çöller göle döndü; Döndü dönmedi.
*
Ümidini kesme sen yâri ara
Görmemiş tabipler böyle bir yara
Onun ateşiyle kavrulan Kara
Döndü ye döndü de; Döndü dönmedi
*
DÖNER İNŞALLAH (II-Hanifi Kara)
Havalı tavrıyla bindiği attan
İnmez denen Döndü, iner İnşallah.
CD’ler dolusu aşk namesini
Sunmaz denen Döndü, sunar inşallah.
*
Hayalimde yoktun, neredeydin dün?
Çok beklettin beni, n’olur geri dön!..
Ya bugün, ya yarın, ya da o bir gün
Dönmez denen Döndü, döner inşallah.
Döndü dönecek, Döndü döndü başlıklarıyla anlatılanlar, üzüntüden, burukluğa, burukluktan sevince dönüştürülen Hanifi Kara duyguları. 3 ve 4 ncü şiirlerden ikişer dörtlükle noktamızı koyalım:
DÖNDÜ DÖNECEK (III-Hanifi Kara)
Saçlarım ağarsa olsam asâlı
Yine de beklerim her an visali
Aşkın ateşiyle Aslı misali
Yanmam diyen Döndü; yandı yanacak…
*
Beyaz umdun, Kara kondu bahtına
Birlikte çıkalım gönül tahtına
Nasıl olsa bir gün gelin atına
Binmem diyen Döndü; bindi binecek…
*
DÖNDÜ DÖNDÜ (4-Hanifi Kara)
Yeter; dön gel; gül yanağın solmadan!
Pişman olup saçın, başın yolmadan
Dönmelisin hiçbir baskı olmadan
Canım Döndü, dünya döndü, bir Döndü
*
Dilâra, Dilruba, Dilek’tir adı
Olamaz Döndü süt bey, paşa, kadı..
Gönül arşivinde saklıdır yâdı
Döndü döndü, gülüm döndü, sır Döndü.
***
İki şairin mısralarından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ankara’da yaşayan Ahmet Canbaba’nın “Silinmez” adlı şiiri. Dört dörtlükten meydana geliyor. Adana’dan Mansur Ekmekçi’nin “İnsan Dergâhı” adlı şiiri de dört dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirler efendim:
SİLİNMEZ (Ahmet Canbaba)
İçimdeki aşkım benzer güneşe
Sen varsın ondandır bendeki neş’e
Kucaklayıp öpücüğü peşpeşe
Sıraladın izi kaldı silinmez.
*
Benki biraz deli dolu haşarı
Beni sevmen benim için başarı
Gönül kapını hafifçe dışarı
Araladın izi kaldı silinmez.
*
Sanki bir kalp bana senden bir şeyler
Bir dudak, belki el, tenden bir şeyler
Ber beyaz kağıda benden bir şeyler
Karaladın izi kaldı silinmez.
*
Bekliyorum senin beni sevmeni
Henüz ısınmışken ben yeni yeni
Böyle mazlum durup kalbimden beni
Yaraladın izi kaldı silinmez.
*
İNSAN DERGÂHI (Mansur Ekmekçi)
İnsanlıktan kaçan kula yanarım
İnsan dergâhında ermek isterdim.
Savaşlarla geçen günü anarım
Dünyaya barışı vermek isterdim.
*
Silahlar susmuyor insanlar yerde
Analar ağlıyor, Ferhat göklerde
Cehalet kör olmuş gözlerde perde
Gözlerimden ışık vermek isterdim.
*
Gökyüzünde matem, yerler karanlık
Dostluğun yerini almış düşmanlık
Duygular körelmiş, bitmiş insanlık
Sevgi deryasına vermek isterdim.
*
Yanlış yola sapar, doğru dururken
Kardeş, kardeşine kıyıp vururken
Mansur dayanır mı can kudururken
Bu yolda canımı vermek isterdim.
            ***
Faik Bakoğlu’ndan gelenlerin içinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dostlarımız, dostlarınız tarafından gönderilenler. Postayla, kargo yoluyla gelenler.
            Rize ilimiz merkezinde yayını sürdürülen Zümrüt Rize Gazetesinin sahibi ve Rize Gazeteciler Cemiyeti Başkanı,  seçkin gazeteci Faik Bakoğlu’ndan gelenler. Aralık 2010’nun başında gelenler diyelim.. Zarfın içinde yer alanlar nelermiş bakalım:
1- Halkın Sesi Gazetesi: Sekiz normal sayfayla Zafer Özdemir’in sahipliğinde Zonguldak’ta yayınlanıyor. 790 ncı sayısı bize ulaştı.
2- Yeni Zonguldak Gazetesi: Sekiz normal sayfayla İsmail Çelik’in sahipliğinde Zonguldak’ta yayınlanıyor. 404 ncü sayısı bize ulaştı bu gazetenin.
3- Damar Gazetesi: Sekiz normal sayfayla İ.Necati Günay’ın sahipliğinde Kdz. Ereğli’de yayınlanıyor. 534 ncü sayısı bize ulaştı Damar gazetesinin.
4- Anadolu Bayram Gazetesi: 16 büyük sayfalık gazetenin, Türkiye Gazeteciler Federasyonu adına sahibi Genel Başkan Atilla Sertel. Anadolu Bayram’ın 2. sayısı bize ulaştı.
5- Bizim Gazete: Balıkesir Gazeteciler Cemiyetinin yayın organı. 20 normal sayfalık gazetenin sahibi: Ramazan Demir. Kasım 2010’da yayınlanan sayısı elimizde bu gazetenin.
6- Pusula Gazetesi: Sekiz normal sayfalık Pusula’nın sahibi: Ali Rıza Tığ. 1391. sayısı masamızdaydı bu gazetenin.
7- Arayış Gazetesi: Dört normal sayfalık Arayış’ın sahibi: Hüseyin Demirel. 405.sayısı masamızdaydı bu gazetenin.
8- Hatay Gazetesi: Antakya’da 10 büyük sayfayla yayınlanan”Hatay”ın sahibi A. Hakan Şentürk. 55 nci yıl içinde olan bu gazetenin 20 bin 138 nci sayısı masamızdaydı.
9- Yorum Gazetesi: Antakya’da 6 büyük sayfayla yayınlanan bu gazetenin sahibi: Sadullah Ergin. 2540 ncı sayısı masamızdaydı “Yorum” Gazetesinin.
10-Bizim Gazete: 10 büyük sayfayla yayınlanan Bizim Gazetenin, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti adına sahibi: Vahap Munyar. 4889 ncu sayısı masamızdaydı bu gazetenin.
11- Önder Gazetesi: Altı büyük sayfayla Kdz. Ereğli’de yayınlanan Önder’in sahibi: Celal Bozkuş. 5562 nci sayısı masamızdaydı bu gazetenin.
12- Medya 67 Gazetesi:4 büyük sayfayla Alaplı’da (Zonguldak) yayınlanan “Medya 67” nin sahibi: G. İsmail Öztürk. 126 ncı sayısı masamızdaydı bu gazetenin.
13-Yeni Ufuk Gazetesi: 4 normal sayfayla Kdz. Ereğli’de yayınlanan “Yeni Ufuk”un sahibi: Sina Çıladır. 282 nci sayısı masamızdaydı bu gazetenin.
14-Zirve Gazetesi: 8 normal sayfayla Zonguldak’ta yayınlanan “Zirve”nin sahibi: Ömer Taşlı. 2364 ncü sayısı masamızdaydı bu gazetenin.
15-Risiad Dergisi: 58 sayfalık bir dergi. Rize Sanayici ve İş Adamları Derneğinin yayınorganı. İlk sayısı masamızdaydı bu derginin.
16-Susma: Araştır, soruştur, konuş. Zonguldak’ta yayınlanan 32 sayfalık dergi. Sahibi: Sevim arı.
17-Gazetecinin El Kitabı: Wolf Schneider-Paul-Josef Raue. Çeviren: Işık Aygün. Konrad Adenauer Vakfı yayını. 276 sayfalık kitap.
18-Mezopotamya Gazeteciler Cemiyeti Sempozyumu (Mardin-Mayıs 2010) 122 sayfalık kitap. ***
Dr. M. Mazhar Alphan’dan:
Kaos ve Delta
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dr. Mazhar Alphan İzmir’den sesleniyor.
Yayınlarıyla bize buradan ulaşıyor.
            Resimlerle süslenmiş sayfalardaki şiirleriyle, bunların bir araya getirildiği farklı bir görünümle (yarı resim defteri) okurlarının karşısına çıkan, çıkarılan “Kaos ve Delta” adlı şiir kitabı 48 sayfayla şekillenmiş, yayınlanmış.
            Kısa kısa dörtlük veya biraz fazla mısralarla şekillenen şiirlerde M. Mazhar Alphan, anlatım kolaylığı, mısraların şekillenmesindeki tutarlılık ve netlikle duygularını şiirleştirmede zorluk çekmiyor.
            Başlıkları olmayan şiirler için “Başlığını okuyucu koysun” denilmiş diye düşündüğümü kaydedeyim.
            Kök salıp beklediğini anlatan Dr. M. Mazhar Alpan 11 nci sayfada şöyle sesleniyor:
            *
Ağız ağza soluyan takvim yapraklarında zaman,
Aslında biziz, aydınlık bir avluya açılan,
Taş plak kapılardaki köhne yalnızlığım,
Ertelenen özgürlüğümüz,
Kaç arşın rahme, kaç adım Tanrı’ya teğet geçer,
Kaç rüzgâr gelip geçer,
Galip geçersin yanıtsız sorularınla
İçimdeki sonsuzluğunda öylesine sevdim ki seni,
Suretin düşer dünyanın dönüşüne soluğuma sevdiceğim,
Işığın söze düşer, çekiç örse, biz düşeriz, Bir’e…
*
            Kısacık gibi gördüğümüz, birkaç mısralık gibi gördüğümüz Dr. M. Mazhar Alphan şiirlerinin mısraları arasına girdiniz mi, çıkmanız öyle kolay olmuyor.
            Dr. M. Mazhar Alphan: 22 Mayıs 1941 tarihinde Artvin’de doğdu. Avusturya Karl Franzens Üniversitesinden mezun olan Alphan, değişik kuruluşlarda çalıştı. Türkiye İş Bankası Eğitim Müdürlüğü ve Teftiş Kurulunda görev yaptı, 1994 yılında emekli oldu. Yedi kitabı yayınlandı, değişik kuruluşlardan pek çok ödül alan Dr. M. Mazhar Alphan, Sürgün Kitabevini kurdu ve yönetti.
***
Aşık İdris Gümüş’den:
Gönül Feryadı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Ankara’da  bulunan Kültür Ajansın editörlerinden, Yozgatlı Ömer Ünal’dan bana ulaşan bir şiir kitabı: Gönül Feryadı. İmza sahibi: Aşık İdris Gümüş.
            Ömer Ünal bir Yozgat sevdalısı, bir Yozgat delisi. Konu, Yozgat ve Yozgatlı oldu mu gözlerinin içi gülüyor, saatlerce konuşalım, konuşulsun istiyor Yozgatla ilgili.
            Günün Feryadı adlı kitap 370 sayfayla şekillenmiş, şekillendirilmiş. Önsöz, Sorgun Belediye Başkanı Ahmet Şimşek’e ait. Sayın Şimşek, önsözünün bir yerinde: “Toplumda bazı öz değerler vardır ki, onlar toplumun mihenk taşlarıdır. Toplumu oluşturan fertler, öz değerler etrafında toplanarak hedef ve gayelerini gerçekleştirirler” diyor.
            Kitabın ilk şiiri, kitabın adı olan “Gönül Feryadı” adıyla karşımıza çıkıyor. Beş ayrı dörtlükten meydana gelen bu şiirin ilk dörtlüğü şöyle efendim:
            Bülbül gibi bitmez oldu dertlerim,
Güle destan oldu gönül feryadı,
Yirmi sene geçti yari beklerim,
Yola destan oldu, gönül feryadı.
            Aşık İdris Gümüş’ün şiirlerinin tamamı, hece vezni türüyle, çeşidiyle yazılmış, sayfalara aktarılmış. İdris Gümüş, ele aldığı konuların işlenişinde yumuşaklık duygularıyla, iyi niyet duygularıyla çaba gösteriyor. Gayretlerinde samimi, kırgınlığı,kızgınlığı bir kenara itmiş, itelemiş. Sitemleri zirvede.
            Hilal kaşlı sevgilinin karşısında dururken, seslenirken, dalgın dalgın bakıyor. Arkadaşlarına övgüler yazdığı gibi, sersenişlerde de bulunmaktan çekinmiyor. Kerkük’le ilgili duygularındaki genel görüntü, bir arslan kükreyişi içinde olduğunu gösteriyor Aşık İdris Gümüş’ün. Bu şiir, “Kerkük” adlı şiiri 188 nci sayfada karşımıza çıkıyor. Altı dörtlükten meydana gelen bu şiirden iki dörtlük:
Osmanlıya mekan idin bir zaman,
Gonca güllerini yoldurdun Kerkük.
Serdarlar yaşardı sende her zaman,
Düşmanı bağrına doldurdun Kerkük.
            *
Bombalar patladı senin döşünde,
Nice hain dolanırmış peşinde,
Sevenlerin hayalinde düşünde,
Vatan sevgisini bildirdin Kerkük..
            Aşık İdris Gümüş: 28 Haziran 1951 tarihinde Yozgat-Sorgun’un Küçük Taşlık köyünde doğdu. İlkokulu köyünde, ortaokulu Sorgun lisesinde okudu. Tahsil hayatından sonra nakliyecilik ve otobüsçülük yaptı, sonra emekli oldu. Köyünde on yıl muhtarlık yapan Aşık İdris Gümüş’ün şiirleri, değişik gazete ve dergilerde yayınlanıyor.
            ***
Pervin Beyhan Tektel’den:
Hayata Dair Şiirsel Dökülüşler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitap adları, kitapların içerikleriyle ilgili bilgiler veriyor.
            Çanakkale’den, Pervin Beyhan Tektel’in 136 sayfalık şiir kitabının adı: Hayata Dair Şiirsel Dökülüşler.
            Şair der ki başlıklı önsözü var Pervin Beyhan hanımın. Bir yerinde;
            -“Binlerce hayal dizilir gönül raflarımızda. Zaman zaman tozunu siler, düşlerimizin sandığına kilitleriz. Zaman zaman da kelimelerle dans edip satırlara dökeriz, deniyor.
            Uzunca ve soluklanmadan ortaya konulan şiirler. Duyguların mısralaşması. Pervin Beyhan Tektel, şiirsel yolculukta aldığı mesafeyi gösteriyor şiirlerinde, mısralarında. Emin adımlarla bir yürüyüşün, şiirleriyle ortaya konulan ciddi anlatımların görüntüleri Pervin Beyhan Tektel imzasıyla karşımıza çıkıyor, çıkarılıyor. Tebriklerimi sunmak istiyorum efendim. Sayfa 33’deki “Yüreğime yalancısın”dan:
Uzaklarda kal artık,
Uzaktan daha uzak.
Tutukladın bedenimi,
Gece karanlığa tutsak.
Geçmişimin hayaletisin, geleceğime tuzak.
Her gece gelsen de düşlerime,
Gözlerime yabancı, yüreğime yalancısın.
Ben sensizliği yaktım,
Artık kendi yanımda yalnızlıksın.
Her mevsim,
Bahar olurdun gönül çakmazında.
Kar yağıyor şimdi, satır sokaklarıma.
            Pervin Beyhan Tektel; Bazen sokak çocuğu, bazen yalnızlığına yelken açan bir ihtiyar. Bazen Şehit’in çığlığı, bazen de sabır yumağına sarılmış, özlemlerini özleyen çaresiz bir nefes. Kendi anlatımı bu. Sayfa 116’daki “Vefasızlar” dan:
Benim içim acıdır,
Kalemim acı yazıyor,
Benim yüreğim sızılıdır,
Satırlarım ağlıyor.
            ***
Emine Perran Yücel’den:
Sıdıka – Rodoslu mülteci
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İzmir ilimiz merkezinden iki kitap geldi.
Bu kitaplardan birinin adı: Sıdıka-Rodoslu Mülteci. Roman, yazarı:
Emine Perran Yücel.
            280 sayfayla Etki yayınları arasında gün yüzü görmüş, okurlarıyla buluşmuş, buluşturulmuş.
            Emine Perran Yücel imzalı iki sayfalık bir önsöz var. Bir yerinde; “Devletin gösterdiği yerde uzun süre işini kuramayan, bildiği işi, mesleği, sanatı yapma zemini, fırsatı bulamayan göçmenleri dinledim. İşte o insanlarımızdan birisi olan, onları sembolize eden Sıdıka’nın gerçek hayat hikâyesinin akışı içinde (benim dedem, benim ninem de anlatırdı) dedirtecek benzerlikler, kesitler bulacaksınız belki de” deniyor ve kitabın içeriği hakkında, romanın genel akışıyla ilgili bilgiler veriliyor.
            Sayfa 7’de birinci bölüm başlıyor. İlk satırlardan:
            -“Sıdıka, beşiğinde yatan iki günlük kızının nefes alıp verdikçe yüzünü örten tülbendi kımıldatmasını, ara sıra başını sağa sola çevirmeye çalışmasını seyrederken aklına evcilik oynadığı bez bebekleri geldi. Artık gerçek bir anneydi ve yeni sorumluluklar üstlenmişti”.
            Sıdıka’nın bir yıl çocuğunun olmayışı, aile içinde “acaba olmayacak mı?” diye bir endişe rüzgârı estiriyor, farklı yorumlar ortaya konuluyor. Beklenti, tereddütler uzun sürmüyor, güzel haber, sevinçli haber geliyor, aile heyecanla dalgalanıyor.
            159 ncu sayfaya geldiğimizde ikinci bölümün başladığını görüyoruz.
            “Sıdıka hanım, Rodos’tan gelince Nizip’te bulunan kızı Gülsün ile oğlu Hüseyin’e yazdırdığı mektuba iyi olduklarını bildiren bir cevap gelince rahatlamıştı. Ama kendilerini görmek istiyordu, çok özlemişti.”..
            Anlatım böyle başlıyor, devam edip gidiyor Emine Perran Yücel’in Sıdıka’nın anlatımı, olayların gelişmesi, bazen elden kaçırılışı, (Elde tutulamayışı) gözler önüne seriliyor. Yani, Rodos’ta başlayan ve Anadolu’da devam eden Sıdıka’nın gerçek hayat hikâyesiyle karşılaşıyoruz.
            Emine Perran Yücel: 1931 yılında Rodos’ta doğdu. Aile büyüklerinin hemen hepsi, değişik zamanlarda Anavatana göç etmiş, İstanbul ve Fethiye’ye yerleşmişlerdir. 1948 yılında Konya Kız Öğretmen Okulundan mezun olan Emine Perran Yücel, 33 yıl çalıştıktan sonra emekli oldu.

Hiç yorum yok: