26 Ağustos 2011 Cuma

15 - 29 Ağustos 2011

Türk Kooperatifçiliğinin son çınarı Nurettin Hazar’ı da sonsuzluğa uğurladık
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Türk Kooperatifçiliğinin son çınarı, duayeni olan Nurettin Hazar’da vefatla aramızdan ayrıldı. “Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun” dileklerimizle uğurladığımız Nurettin Hazar’ın biyografisini aşağıda sunuyoruz:
NURETTİN HAZAR:
1917 yılında Azerbaycan’ın Gence şehrinde doğdu. 1942 yılında Siyasal Bilgiler Okulunun Maliye Bölümünü bitirdi. 1942-1947 yılları arasında Maliye Bakanlığında çalıştı. Ve bu arada askerlik görevini ifa etti. 11.03.1947 ile 31.03.1982 tarihleri arasında sırayla T.C. Ziraat Bankası Müfettişliği, Müdür Muavinliği, Kooperatifler Müdürlüğü, Kooperatifler Teftiş Kurulu Başkanlığı, Kontrol Müdürlüğü, Batı Almanya Dış Temsilciliği ile Genel Müdürlük Müşavirliği, Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası Dış Muameleler ve İştirakler Müdürlükleri görevlerinde;, T.C. Ziraat Bankası Genel Müdür Yardımcılığı ve Yönetim Kurulu Üyeliğinde ve Başbakanlık Müşavirliğinde bulundu.
Staj için Batı Almanya’ya inceleme ve görev maksadıyla Kıbrıs’a, Birleşik Amerika’ya, İsrail’e, Hollanda’ya, Danimarka’ya, İsviçre’ye, Avusturya’ya ve Almanya’ya gitti. Bankacılık ve Kooperatifçilik alanlarında inceleme ve araştırmalar yaptı.
1964- 1971 yıllarında Ankara’daki Özel Yüksek Ticaret Okulunda öğretim görevlisi olarak bulundu.
“Tarım Kredi Kooperatifleri Memurları Emekli Sandığı”, “Tarım Kredi Kooperatifleri Yardımlaşma Birliği” ve “Tarım Kredi Kooperatifleri Sosyal Yardım Sandığı” Vakıflarını kurarak yıllarca Yönetim Kurulu Başkanlıklarında bulundu. Nisan 1964’den Aralık 1966’ya kadar” T.C. Ziraat Bankası Kooperatifçilik Dergisi” nin sahipliğini ve yöneticiliğini yaptı.
16 Ocak 1981- 10 Mart 1985 tarihleri arasında Türk Kooperatifçilik Kurumu Yönetim Kurulu Başkanlığı’nda bulundu.
Bu süre içinde Kurumun Yayın Organları “Karınca”, “Kooperatifçilik” ve “Cooperation In Turkey” dergilerinin kurum adına sahipliğini yürüttü.
16 Aralık 1983’de kuruluşu tamamlanan Türk Kooperatifçilik Eğitim Vakfı’nın 1 Numaralı kurucusu olup, adı geçen Vakfın Yönetim Kurulu üyesi olarak çalıştı. 6 Aralık 1984- 30 Kasım 1990 tarihleri arasında Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği Yönetim kurulu üyeliği’nde bulundu.
Evli olup bir çocuğu bulunan Hazar, Almanca biliyordu.
Yazıları, “Banka”, “Not”, “T.C. Ziraat Bankası Kooperatifçilik Dergisi”, “Kooperatifçilik”, “Karınca”, “Kooperatif Dünyası” ve “T.C. Ziraat Bankası Postası”da yer alan Nurettin Hazar’ın Kooperatifçilik alanında 14 ayrı kitabı yayınlandı.
Türk Kooperatifçiliğine yaptığı anlamlı ve kalıcı hizmetleriyle tanınan, ayırıcı değil birleştirici olan Nurettin Hazar, 20 Ağustos 2011 tarihinde Ankara’da vefat etti, 23 Ağustos 2011 tarihinde Kocatepe Camiinde öğleyin kılınan cenaze namazının ardından Cebeci Asri Mezarlığında toprağa verildi.
GÜNÜN SÖZLERİ:
1. Bir gram nükte, bir kilo acıya bedeldir. (Richard Baxter)
2. Akıllı olmak bir şey değil, önemli olan o aklı yerinde kullanmaktır. (Descartes)
3. Doğru ve başarılı çalışmanın sırrı; hızlı çalışmada değil, dikkatli çalışmada saklıdır. (İsa Kayacan)
***
İsmet Hürmüzlü’den:
Ve Şeytanlar Yeryüzüne İndiler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yazılanlar, yayınlanan, gerçeklerin içinden çıkar, çıkarılır, gazete ve dergilerde yayınlanır, kitaplaştırılırsa daha bir önem ve anlam taşıyorlar.
Kerkük’ten dünyaya yükselen güçlü ve gür bir ses olarak kabul ettiğim Dr. Şemsettin Küzeci aracılığıyla bana ulaşan kitaplardan bir yenisi:
İsmet Hürmüzlü imzalı “Ve Şeytanlar Yeryüzüne İndiler” adının taşıyıcısı 78 sayfalık Kerkük Vakfı yayınları arasında günyüzü gören bir kitap. Cep kitabı boyutunda, sevimli görünümüyle bize ulaşan karşımıza çıkan bir yayın. Önce tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
Suphi Saatçı hocanın bir sunuşu var ilk iki sayfada. Hoca sunuşunun bir yerinde: “Elinizdeki ‘Ve şeytanlar Yeryüzüne İndiler’ adlı eser, usta oyuncu, yönetici, rejisör ve 2 oyun yazarı İsmet Hürmüzlü tarafından kaleme alınmış iki perdelik bir tiyatro oyunudur” diyor.
Oyunun kişileri arasında; Hayrullah Talfah, Saddam Hüseyin, Ali Hasan El-Mecit, Hüseyin Kâmil, İsmail, Ayhan, Aydan, Zeynel, bir kürt vd olarak yeralıyorlar.
Birinci bölüm.. Korku iktidarına doğru tırmanış. 1.tablo. Giriş cümleleri: “Siyah elbiseli, siyah pardösülü, şapkalı, siyah gözlüklü ellerinde silahlar, mafyavari adamlar. Ortada toplantı halindedirler. Saddam diğerlerinden uzak durmaktadır. Tabancası göğsüne asılıdır”
Hayrullah: Sevgili yeğenim, neden uzak duruyorsun?. Yaklaşsana..Yeğenim küçükken de öyleydi.. Az konuşur, yalnız dolaşırdı. Oca’da nehirde kayıkla dolaşmayı severdi. Silahsız hiç dolaşmazdı. İşte genç bir adam karşınızda. Kahramanlıklarını duymayanınız yoktur herhalde..
Saddam: (Yavaş yavaş yaklaşır.. Hepsini inceler.. Birisini seçer).. Sen.. bir adım öne çık. (Adam bir adım öne çıkar).Sen söyle.. Örgütümüzün amacı ve hedefleri nedir?.
Buradan anlıyoruz ki, İsmet Hürmüzlü hoca, bugüne kadar imza koyduğu çalışmalarının, eserlerinin altına çok özel, çok anlamlı ve yıllarca konuşulacak gündemde kalacak bir eserin altına da imza atmış. Tebriklerimizi sunmalı, alkışlamalıyız. Ben de öyle yapıyorum.
İsmet Hürmüzlü: Kerkük doğumlu. Devlet Tiyatrosu sanatçısı. Oyuncu, rejisör ve oyun yazarı olarak biliniyor. Yurt içinde ve dışında sahneye koyduğu oyunlarla takdir toplayan bir sanatçı. Öğretim görevlisi olarak Selçuk Üniversitesi Devlet Konservatuarında, tiyatro, oyunculuk üzerine dersler verdi.
Ve Şeytanlar Yeryüzüne İndiler, adıyla, başlığıyla kaleme aldığı iki perdelik oyununu, gerçekçi tragedya olarak kaleme aldı, yazdı. Oyun, Irak’ta yaşayan Türkmenlerin dramını dile getiriyor, anlatıyor.
***
Muhsin Akıl’dan: Şer Üçgeni
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Muhsin Akıl, 1970’li yıllardan itibaren, Konya ilimiz merkezindeki gazetecilik yıllarından itibaren tanıdığım, takdir ettiğim isim ve imzalardan biri, önde gelenidir.
            Ankara’da, Anayurt Gazetesindeki yürekli yazılarıyla izlediğim, sonra Orta Doğudan Kuzey Afrika’ya uzanan isyanlar ve derin Dünya Devletinin deşifresi olarak kitaplaştırdığı “Şer Üçgeni” adlı, 504 sayfalık Muhsin Akıl imzalı kitap, merkezi İstanbul’da bulunan Bizim Kitaplar yayınları arasında günyüzü gördü, ilgililerle, okurlarıyla buluştu, buluşturuldu.
            Kitabın içindekiler bölümüne baktığımızda, Ortadoğu’dan Kuzey Afrika’ya uzanan isyanların perde arkası ve derinliğindeki gerçeklerden söz edildiği hatırlatılıyor, İçindekiler sayfalarından bazı aktarmalar yapalım Muhsin Akıl, neler yazıyor, neler sıralıyor bakalım:
            Emperyalizm ve Siyonizmin dünya üzerindeki egemenliği / Sömürgecilik / Sömürgeciliğin temellerinde yükselen piramit/Emperyalizmin üç ana kuralı ve gönüllü sömürgecilik / Emperyalist ve Siyonist düşüncenin alfabetik izahı / Eski dünya düzeni / Yenidünya düzeni/11 Eylül Terörünün genel kritiği / Yenidünya düzeni önündeki tek engel İslam / Batının teröre bakışı üzerine düşünceler / Derin dünya Devletinin Türkiye üzerindeki etkileri/Türkiye egemen güçlerin oyununu bozdu vd…
            41 nci sayfaya kadar devam eden bir giriş. Uzunca bir giriş anlatımı, yorumların bir araya getirilişi, Muhsin Akıl görüş ve düşünceleri olarak sayfalara aktarılışı.
            Muhsin Akıl, şer üçgeninin şifresini; Eski dünya düzeni, Yenidünya düzeni ve Derin Dünya devleti olarak sıralıyor.
            Muhsin Akıl Araştırmacı Gazeteci kimliğiyle ciddi konular üzerine parmak basmış. Cesaretli, yürekli adımlar atmış. Sayfa 89’daki Emperyalist ve Siyonist düşüncenin alfabetik izahı başlığı altında verilenlerden:
            ABD, Emperyalist ve Siyonist düşüncenin yeryüzündeki en büyük temsilcisidir.
            Amerika’daki Yahudi Lobileri bütün güçleriyle İsrail’e türlü desteği vermek için çaba harcıyorlar.
            Kitabın arka kapağında yer alanların sonunda; “Muhsin Akıl’ın yıllar süren araştırmaları sonucu hazırladığı elinizdeki ŞER ÜÇGENİ isimli kitap, Ortadoğu’dan Kuzey Afrika’ya uzanan isyanların içyüzünü, Derin Dünya Devletinin Türkiye’yi bölmek ve parçalamak için hazırladığı 100 yıllık projenin içeriğini ayrıntılı bir şekilde deşifre ediyor” la noktamızı koyalım efendim.
            ***
Irak’ta Türkmen Varlığı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Dr. Şemsettin Küzeci dostumun bana ulaştırdığı, Irak Türkmenleriyle ilgili yayın çalışmalarından, “Türkmeneli Bilgi Takvimi”nin 2011 yılına ait olanının sayfalarında yeralan bilgilerden aktardıklarımın devamı olarak toparladıklarımı aşağıya almaya devam ediyorum efendim:
            Irak’ta Türkmen varlığıyla ilgili bilgiler; Türkmen İslâmiyet’i kabul ettikten sonra, Türk Milletinin Oğuz boylarına verilen addır. Türkmen kelimesi Türkçe’de yiğit ve cesur Türk anlamına gelir. Orta Asya ve Mavraun Nehir’de yaşayan Oğuz boyları, İslamiyetle birlikte batıya doğru yayılmaya ve yerleşmeye başladı.
            Türkmenler, İslâm devletleri ve medeniyetlerinde önemli rol aynadılar. Türkmen lehçesi, Türkçenin batı grubuna mensup Azerbaycan, Türmenistan, Irak, Suriye ve Doğu Anadolu’da konuşulan ağızdır. Irak Türkmenlerinin konuşma dili Azerbaycan şivesi, yazılı dili ise, İstanbul Türkçesidir.
            Türk orijinli Sümerlerden sonra, Türkmenlerin Irak’ta ilk yerleşimi 54 Hicri, 674 Miladi yılında varlık göstermiştir. 1055 yılında Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’in adına Bağdat’ta hutbe okunmasıyla başlayan Irak’taki Türkmen hâkimiyeti, 1918’e kadar yaklaşık 900 yıl devam etti.
            Orta Asya’dan göçen Türmenlerin göçü, 1000 yıl önce başladı. Selçuklular döneminde Irakta’ki dağılımla son şeklini aldı. Türkmenler Irak ‘ta, Celayirliler, Selçuklulardan sonra, Erbil’de Küçükoğulları, Musul’da Akabeyler, Kerkük’te Kıpçakoğulları, Akkoyunlular ve Karakoyunlular beyliklerini kurmuşlardır.
            Osmanlı hakimiyeti sona erdikten sonra, İngilizlerin bu toprakta kurdukları Irak Devleti çoğu zaman Türkmen varlığını tanımadı. Ve o günden bugüne kadar, Türkmenler Irak’ta makus kaderlerini yaşamaktadırlar.
           
TÜRKMENELİ MARŞI

Biz Türkmeniz, Türkmencedir dilimiz,
Mendeli’den Telafer’e elimiz,
Müslümanız, Tanrı belimiz,
Türkmeneli, Türkmeneli yurdumuz.

Doğru yola hep beraber koşarız,
Engelleri birer birer aşarız.
Biz Türkmeniz, heran özgür yaşarız,
Türkmeneli, Türkmeneli yurdumuz

Gürdür baba çağlar boyu çağlayan,
Düşmanların yüreğini dağlayan,
Türkmenleri birbirine bağlayan,
Türkmeneli, Türkmeneli yurdumuz.

Gökbörü’nün sönmez yanar çırağı,
Türkmenlere yakın etti ırağı,
Dalgalanır, şanlı Türkmen bayrağı,
Türkmeneli, Türkmeneli yurdumuz.
***
Sanatının 60. yılındaMuharrem Kubat
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            İnsanoğlu, doğuyor, büyüyor, sonra vefatla aramızdan ayrılıyor, dünyasını değiştiriyor. Bu süre içinde sadece, nefes alıp vermişse, yiyip, içmişse, ortaya bir şey, bir şeyler koymamışsa, belirli bir süre sonra unutulup gidiyor, sadece mezar taşındaki, yazıyla, oradan geçerken, ziyarete gidildiğinde hatırlanıyor.
            Bunun karşısında,  bunun yanında insanlar var, doğuyor, belirli bir süre sonra, retmeye, yazıp-çizmeye, yazdıklarını yayınlamaya, topluma bir şeyler vermeye, başlamaya adım attıklarından itibaren, isimleri gündemlerde kalmaya başlıyor.
            Yukarıda verdiğimiz ikinci bölümdeki örneklerimizin gerçek sahiplerinden biri, Eskişehir’den seslenen Muharrem Kubat hoca. Geçenlerde 338 sayfalık büyük boy bir kitabı geldi. Adı: Sanatının 60. yılında Muharrem Kubat. Yayına hazırlayanlar: Gazi Durusu, Özcan Türkmen, Ahmet Urfalı imzalarıyla karşımıza çıktı bu kitap, çıkarıldı bu kitap.
            Muharrem Kubat hoca kitabını, “Kendini ve yaşamını Türk kültürüne adamış, yayın dünyasının mücahiti Sayın İsa Kayacan’a saygılarımla 07.07.2011” notuyla imzalamış. Teşekkürlerimi sunuyorum efendim.
            Zaman kaybetmeden, kitabın içindekiler bölümüne bakalım:
            Önsöz, Muharrem Kubat’ın hayatı, Muharrem Kubat ve eserleri hakkında yapılan yorumlar, (imza sahipleriyle), Muharrem Kubat’ın şiirlerinde kullandığı temalar, Muharrem Kubat için yazılan şiirler, Muharrem Kubat’ın yaptığı yorumlar, Muharrem Kubat’ın sunduğu bildirilerden bir örnek, Muharrem Kubat’ın incelemelerinden bir örnek, Muharrem Kubat’ın yaptığı röportajlardan bir örnek, vd.
            Böyle bir araştırmanın yapılması, değerlendirilmesi zordur. Bu zor başarılmış. Bu arada Muharrem Kubat’ın arşivciliğindeki ciddiyet, titizlik ortaya çıkmış, konulmuş.
            Muharrem Kubat hocanın, 09 Ocak 1993 tarihinde dünyaya geldiğini görüyoruz. Çifteler Köy Enstitüsünden mezun olan Kubat, öğretmenlik yaptı. 1961 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümünü (yeterlilik belgesiyle) 1970 yılında yine dışarıdan Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji bölümünü bitirdi. Emirdağ Ortaokuluna edebiyat grubu öğretmeni olarak atandı. Değişik okullarda, yöneticilik ve öğretmenlik yaptıktan sonra, 1988 yılında emekli oldu. Muharrem Kubat hocanın “Bir Ömür böyle geçti” adlı, başlıklı şiirinin giriş bölümü şöyle karşımıza çıkıyor:
Köylere dağıldık,
Çocuk okutmaya başladık,
Bıkmadık,
Usanmadık,
Didindik,
Ulus için yurt için.
            Muharrem Kubat sanat ve edebiyat alanımızdaki kilometre taşlarından biridir. O’nun kültür yolculuğu uzun soluklu, kalıcılığı yüksek ve belirgin satırbaşlarıyla doludur. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
            ***
Güzide Taranoğlu duygularından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Ankara’da yaşayan, edebiyatımızın bilinen ve alkışlanan isim ve imzalarından Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun iki şiirinden vereceğimiz örnekler, bir anlamda bugün sütunumuzun konukları efendim. Buyurun birlikte okuyalım:
KADERİNE BIRAK SÖZÜ
Işık verirse gökyüzü
Aydınlatır dağı, düzü
El uzatma artık düne
Kaderine bırak sözü.

Umut kaplarken zamanı
Aydın eder asumanı
Tanrıya terk et dermanı
Kaderine bırak sözü.

Can göğüste kafeslenir
İman inançla beslenir
Hergün eksik nefeslenir
Kaderine bırak sözü.

İman inançla beslenir
Hergün eksik nefeslenir
Kaderine bırak sözü.

Dikkatlice gör önünü
İyiliğe aç yönünü
Unutma asla dününü
Kaderine bırak sözü.

Dünya senin malın değil
Aşksız geçit yolun değil
Yüce emir gerçektir bil
Kaderine bırak sözü.

KADIN
Sana cilve dediler – sana nazsın dediler
Sen kadınsın kabına sağamazsın dediler
Sessiz dursan – yazık – seni beğenmediler
Fıkırdasan bu kez de yaramazsın dediler…

Sen sevgilerde boğdun, sevgilerde yaşadın
Ana – bacı – sevgili oldu her zaman adın
Yuvana şefkatini, yavruna can adadın
Canlıların yücesi, ey ulu varlık kadın…

Güleç yüzün çevrene mutluluk sarıverir
Canından kopan canlar ilginle çevrelenir
Bağışlaman sonsuzdur, kinler kalbinde erir
Sevgidir, mutluluktur senin o yüce adın..
***
Cumhur Turan’dan:
Hüzün Yağmuru
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Cumhur Turan, sanat ve edebiyat dünyamızın önemli isim ve imzalarından. Ankara’da yaşıyor.
Merkezi Ankara’da bulunan Payda Yayıncılık kuruluşunun sahibi ve genel koordinatörü Gülendem Gültekin’in titiz çalışmalarıyla şekillenen ve yayınlanan kitap ve dergi sayısındaki hızlı artış dikkat çekmeye devam ediyor.
Cumhur Turan’ın 11 ayrı kitabı bana Gülendem Gültekin tarafından ulaştırıldı. Bu kitaplardan biri, bir başkası, birincisi olarak masama koyduğum, sayfalarında gezme fırsatı bulduğum kitabın adı: Hüzün Yağmuru. Roman.
Onların hikâyesi olarak kaleme alınıp, kitaplaştırılanlar, duygularla anlatımlar.    286 sayfalık “Hüzün Yağmuru”, “Bir yayınevinin editörüyüm. Günlerdir sürüp giden okumalardan sıkıldığımda; adresi olmayan yürüyüşlere çıkmak istenci içimi tırmalamaya başlar. Yürüyüşe karar verdiğimde, tırmalamalar bir anda kesilerek, yerini farklı bir heyecana bırakır” diye devam eden anlatım, anlatımlar.
Bölümler halinde, başlıksız olarak şekillendirilen sayfalardaki anlatımlarla, ortaya önemli görüşler konulmuş.
Cumhur Turan, edebiyatın her alanında kalem oynatıyor, oynatabiliyor. Sayfa 120’deki satırların başlangıcından: “Köy yerinde olup bitenler, Benli Kezban’a dek ulaşmakta da gecikmemişti, gecikmesine ama onca istemesine karşın bir fırsatını bulup da hocayı görememiş, güreşe gitmeyi kurmuşken geliveren konuğu, onu güreşirken görmekten de alıkoymuştu”.
Bilindiği gibi, roman yazımı, öncede toparlanması zordur. Konuların birbiriyle bağlılıklarını bozmadan başlayıp, devam edip sonlandırabilmek her kalem sahibinin yapabileceği, başarabileceği yazım türü değildir. Cumhur Turan bu zorluğun altından başarıyla kalkabilmiştir. Kutlamak, alkışlamak, tebriklerimizi sunmak görevimiz olmalıdır.
Hüzün Yağmuru, adlı romanın, kitabın arka kapağında yer alan cümlelerden:
-Şimdi de çatıda tek başına kiremitleri aktarıyordu. Eğer bu işi de bitirebilirse, bu gece ilk kez evinde yatacaktı. Kısa zamanda, kiremit aktarması dışındaki tüm onarımları bitirmişlerdi.
Güneşin sıcaklığını iliklerine dek duyumsayarak kiremitlerle uğraşırken köyün üstünde asılı duran hüzün bulutu ve bu buluttan durmaksızın yağan yağmurun içine çekildi.
            GÜNÜN SÖZLERİ:
1. Başkalarının bilgisi ile bilgin olabilsek bile, ancak kendi aklımızla akıllı olabiliriz. (Montaigne)
2. Bulunduğunuz odadaki en önemli kişi, bir sonraki adımın ne olduğunu bilendir. (James L. Webb)
3. Aşk, yüreklerden gökyüzüne kadar uzanan ateşten bir merdivendir. (E. Geibel)
            ***
Faruk Tokluman’dan:
Büyülü sözler bahçesi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kayseri ilimiz merkezinde aylık olarak yayınlanan “Erciyes” Dergisi, postaları arasında, dergi, gazete ve kitap gibi yayınlar yer alarak bize ulaşıyor. Bunlardan, bu kitaplardan biri, Faruk Tokluman’ın 130 sayfalık “Büyülü sözler bahçesi” adlı kitap efendim.
Öncelikle, teşekkür ve önsöz var genellik içindeki bir sıralamayla. Faruk Tokluman, önsözün bir yerinde, “En iyi kitaplar, tüm hayatımız boyunca yararlandığımız kitaplardır” diyor, doğru söylüyor.
Laçin yayınları arasında çıkan büyülü sözler bahçesine şöyle bir adım atıyoruz: Konularına göre bir tasnif, ayırım değerlendirme yapılmış. Örneğin, acelecilik, acı-ıstırap, açgözlülük-hırs, Adalet gibi sıralamalar ve ayırım ara başlıkları altına, sözlerin yerleştirildiği görülüyor.
Örneğin “Ad” başlığı altında, Namık Kemal’in; “İnsan olana, öldükten sonra bir güzel ad bırakmak, belki hiç ölmemekten hayırlıdır” şeklindeki sözü, cümlesi karşımıza çıkıyor. Biz bu noktadan, bu anlatım ve sıralama sistemi içinden hareket edelim, bazı aktarmalar yapalım konuları, ayırımları itibariyle:
1-Affetmenin ne olduğunu yalnızca cesurlar bilir, korkakların tabiatında af diye bir şey yoktur (Laurence Sterne),
2-Mazlum, kafir bile olsa onun duasından korkunuz (Hz.Muhammed),
3-Cahil olanların, merhameti ve lütfu azdır (Hz.Mevlana),
4-Cesaret, insanı zafere; kararsızlık, tehlikeye, korkaklık, ölüme götürür (Yavuz Sultan Selim),
5-Güzel sözler, petekten damla damla sızan bala benzer, insanın ruhuna tat verir (Hz.Süleyman),
6-Akıllı adam, bulduğundan daha fazla fırsat yaratandır (Francis Bacon)
7-Zayıfların silahı, şikâyettir (Hz. Ali),
8-Güvenilmek, sevilmekten iyidir (George Macdonald)
9-Hiç kimseye, imandan sonra sağlıktan daha üstün bir nimet verilmemiştir (Hz. Ebubekir),
10-İnsanın anlayışlı bir muhatap bulması, ne büyük bir saadettir (Prof. Dr. Dündar Taşer),
11-Bir adamı yüzüne karşı övmek, onu boğazlamaktır (Hz. Ömer)
12-Sorumluluğunu taşıyacağın fikrin, adamı ol (Ahmet Hamdi Tanpınar)
Faruk Tokluman: 26 Mayıs 1980 tarihinde Kayseri de doğdu. Erciyes Üniversitesi Pazarlama Bölümü ve Anadolu Üniversitesi İşletme Bölümünden mezun oldu. 03 Temmuz 2009 tarihinde evlendi. Halen özel bir şirkette Halkla İlişkiler uzmanı olarak görev yapıyor. 
  ***
Faik Bakoğlu’nun gönül
ve posta zenginliği
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Faik Bakaoğlu, Zümrüt Rize Gazetesinin sahibi. Rize Gazeteciler Cemiyetinin Başkanı. Gözü gönlü zengin bir arkadaşımız. Posta aracılığıyla kargolarla gönderdikleri bakımından ayrı bir zenginliği var Faik Bakoğlu’nun. Yenilerde, Faik Bakoğlu postası olarak gelenlerin sıralanışı:
1-Vakıf Rize Dergisi: Merkezi İstanbul’da bulunan Rize Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Vakfının üç ayda bir yayınladığı dergisi. 2011 Yaz mevsimi sayısı 128 sayfayla gün yüzü görmüş.
2-Rize Valiliğince yayınlanan, Rize’yle ilgili genel bilgiler broşürü.
3-Gümüşkent Gazetesi: Sekiz normal sayfayla, Bayram Tunç’un sahipliğinde, Gümüşhane’de yayınlanıyor.
4-Bartın Hergün Gazetesi: Altı büyük sayfayla, Ayşe Özgündoğdu’nun sahipliğinde Bartın’da günlük yayınlanıyor.
5-Bartın Manşet Gazetesi: Sekiz normal boyutuyla-sayfayla, Ali Arıpak’ın sahipliğinde Bartın’da yayınlanıyor.
6-Sinop Pusulası Gazetesi: Sekiz normal boyutuyla Fatma Emriye Yılmazer’in sahipliğinde günlük yayınlanıyor.
7-Vitrin Haber Gazetesi: Fatima Özşahın’in  sahipliğinde, sekiz normal boyutlu sayfayla Sinop’ta günlük yayınlanıyor.
8-Sinop Flash Haber Gazetesi: Sekiz normal boyutlu sayfasıyla, Osman Aksu’nun sahipliğinde günlük yayınlanıyor.
9-Bizim Karadeniz Gazetesi: Sekiz büyük boyutlu sayfasıyla, Sinop’ta Ömer Yılmaz’ın sahipliğinde günlük yayınlanıyor.
10-Gümüşkoza Gazetesi: 12 büyük sayfalık boyutuyla, Hüseyin Çelik’in sahipliğinde Gümüşhane’de günlük yayınlanıyor.
11-Haber 57 Gazetesi: Sekiz normal boyutlu sayfasıyla, Osman Aksu’nun sahipliğinde Sinop’ta yayınlanıyor.
12-Bayburt Gündem Gazetesi: 20 sayfalık, büyük boyutuyla, Mehmet Demirer’in sahipliğinde İstanbul’da yayınlanıyor.
13-Karadeniz Vira Haber Gazetesi: Altı sayfalık büyük boy görünümüyle, Rize’de Ahmet Topçu’nun sahipliğinde yayınlanıyor.
14-Zümrüt Rize Gazetesi: Sekiz normal boyutlu sayfasıyla, Rize’de, Faik Bakoğlu’nun sahipliğinde günlük yayınlanıyor.
***
Dünden bugüne:
Kâmil Koç Otobüsleri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Bir kuruluştan bahsetmeye kalktık mı, mutlaka olumsuzluklardan örnekler vereceğimiz zannedilir, böyle kabul edilir.
            Hal bu ki, araştırma ve yazılarda olumluluklardan da söz edilir, edilebilinir.
            Kamil Koç Otobüsleri A.Ş. kuruluşunu bilmeyen, görmeyen, bu firmanın otobüsleriyle yolculuk etmeyen yok gibidir.
            Bendeniz bu firmanın, Kamil Koç Otobüslerinin yolcularından, tiryakilerden biriyim. “Yolculuk” adlı bir dergileri var bu kuruluş yöneticilerinin. Temmuz 2011’de 85 nci sayısı günyüzü gördü aylık, kültür ve yaşam dergisi “Yolculuk”un. Ortalama 130 sayfalık, renkli pırıl pırıl baskılı bir dergi bu.
            Sahibi: Ceyda Ataç, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Sema Gülez. Daha pek çok isim ve imza var dergi kimliğinde yazılı. Yönetim yeri: Tunalı Hilmi Cad. No:40–14 Kavaklıdere-Ankara. Dergi içinde, başyazı, okur mektupları, değişik imzaların sayfalara aktardıkları var. Ben hemen, derginin 48 nci sayfasına ve bu sayfadan sonrakilere bakmak istiyorum. “Kamil Koç Otobüsleri A.Ş. 85 yaşında” başlığından sonrakilere bakıyorum.
            Geçmişten kesitlerin verildiği, “Yolcu taşımacılığının öncü ismi: Kamil Koç” başlığı altındakilere bir göz atıyorum:
            Kamil Koç, 1901 yılında Bilecik’in Pazarcık ilçesinde doğdu. Çiftci bir ailenin en büyük çocuğu olan Kamil Koç, ailesinden farklı bir iş seçip, 1923 yılında aldığı Manda arabasıyla Pazarcık-Bursa arasında yük taşımaya başladı. Bursa’ya yerleşen ve ilk fırsatta ehliyet alan Kamil Koç, 1926 yılında Ford marka bir kamyonet aldı. Bu kamyonetin üzerine karoser yaptırarak içine yerleştirdiği iki karşılıklı kanepeyle 16 kişilik bir araç elde etti. Şoförlüğünü de kendisinin yaptığı Bursa, Bilecik ve Karaköy arası seferlerle Türkiye’nin ilk yolcu taşımacılığını gerçekleştirdi. Sonra, taksitle iki otobüs satın alarak “Koç Birlik” isimli otobüs işletmesini kurdu. Bu işletmeyle birlikte ilk yazıhane ve garaj sistemini kurarak karayolu yolcu taşımacılığının temelini attı.
            İkinci Dünya Savaşı sırasında tüm otobüslerini orduya veren Kamil Koç, bir süre mal nakliyesiyle uğraştı. 1965 yılına gelindiğinde Kamil Koç, o dönem popüler olan Apollo-Magirus marka otobüslerden 115 tane alarak Türkiye’nin en geniş araç filosuna sahip oldu. Şirkete yapılan sözlü ve fiili saldırılardan yılmadı.
Sonra, bir başka ilke imza atarak hostes uygulamasıyla ikram servisini başlattı. Firma 1969 yılında Kamil Koç Otobüsleri AŞ adını aldı. Kamil Koç taşeron sistemine ağırlık vermeye başladı. Yoğun çalışma hayatının ardından 11 Mayıs 1975 tarihinde hayata veda etti.
            Kamil Koç’un vefatının ardından şirketin başına önce torunlarından Murat Güles, sonrasında ise Sena Kaleli geçti. Karayolu yolcu taşımacılığı sektörünün ilk kadın yöneticisi olan Sena Kaleli, Kamil Koç’un tüm torunlarını şirket yönetimine katılmaya ikna etti. Şirket büyümeye devam ederek 1997 yılında 350 araçlık bir filoya ulaştı. Kamil Koç firması 2010 yılında 8 milyon 700 bin yolcu taşıdı.
            Kamuoyunda, halk arasında bir anlatım nesilden nesile aktarılır. Halk hikayesi şu: Ünlü İşadamı Vehbi Koç, bir gün Kamil Koç’a; “Şu soyadını değiştir, şu kadar para vereyim” der. Kamil Koç’un cevabı ilginçtir “Soyadını sen değiştir, ben sana iki katı para vereyim” şeklindedir.
            ***
Dağ Çiçeklerim
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Burdurlu hemşehrim, hayırsever, Uzman Veteriner Hekim Osman Kösoğlu’nun gönderdiği iki kitaptan biri: Sıdıka Avar’ın Dağ Çiçeklerim adlı kitabı. Altıncı baskısı yapılmış. Ulusal Eğitim Derneği yayınları arasında günyüzü gören “Dağ Çiçeklerim” Zeki Sarıhan ve Ayhan Sarıhan tarafından yayına hazırlanmış ve yayınlanmış.
            424 sayfalık kitabın bana göndericisi değerli hemşehrim Osman Köseoğlu; “Erişilmez kalem ve düşün gücünün sahibi çok değerli hemşehrim, Prof. Dr. Sayın İsa Kayacan’a sevgi ve saygılarımı sunarım” şeklindeki nezaket dolu ithafıyla bana gönderdiği için, teşekkürlerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
            Sıdıka Avar’ın 1901 yılında İstanbul Cihangir’de doğduğunu, Kız Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü yaptığını, İstanbul Nişantaşı Kız Enstitüsü Edebiyat öğretmenliğinden sonra 01.01.1967 tarihinde emekli olduğunu, 16 Haziran 1979 tarihinde de vefat ettiğini öğreniyoruz.
            Banu (Avar) Görk imzalı bir önsöz var. Ayrıca, yazarın da bir önsözü görünüyor. Dağ Çiçeklerim “Bolu’dan Elazığ’a” başlığıyla başlıyor. Giriş şöyle:
            “Soğuk bir Şubat günü, sisli, buğulu. Belediye Meydanından bir otobüs kalkacak. Meydan yolcularla ve onları geçirenlerle dolu. Çoğunluk, öğretmen ve öğrenci topluluğu”
            Devam eden satırlar: Bir ülkü uğruna bu ilden gitmeyi sabırsızlıkla bekliyordum”
            Kitabın sayfalarında siyah-beyaz bazı fotoğraflar var. Bunların yansıttıkları, yoksulluk yılların kareleri olarak bize ulaşıyor. Sıdıka hoca, at üstünde Tunceli dağlarında, oradan oraya koşuyor. Kitabın ön kapağındaki öğrenci fotoğrafları çok ilginç.
            Minik öğrencilerin ilkokula geldikleri ilk gün, sınıfa sirayet eden ağlamaların ne anlama geldiği anlatılıyor, satır satır, bölüm bölüm, sayfa sayfa.
            Sayfa 294’den “Yasak bölge” ara başlığı altında verilenlerden bazı satır örnekleri verelim: Bu bölgeye gelen valilerden çoğunun halk tarafından verilmiş takma isimleri vardır:
            “Yağcı Vali, Kuzucu Vali, Tavukçu Vali, Kaburgacı Vali”.. Bir de “Gakko- Ağabey Vali” vardır. Sayın Niyazi Akı, halkın içine giren, onların şikâyetlerini- saçma da olsa samimi bir sabırla dinleyen, her köyü ziyaret eden” Hükümet” denilen umacıyı yumuşatıp bu zümrüdü ankayı içine ve işine götüren “Gakko Vali”.. Genç, enerjik, içten ilgili “Gakko Vali”..
            Sıdıka Avar hocanımın gözlemleri, yaşanmışlıkların içinden çıkarılmış, sayfalara aktarılmış. Elazığ, Tunceli, Bingöl yöresinin çetin koşulları içinde geçen 20 yıllık bir öğretmenlik günlerinin gerçekleriyle okurlarının karşısına çıkılmış, o gerçekler gözler önüne serilmiş, sergilenmiş.
           
            GÜNÜN SÖZLERİ:
1.Öyle adamlar gördüm, üstünde elbisesi yok, öyle elbiseler gördüm, içinde adam yok. (Mevlâna)
2. Bir kişiye yapılan haksızlık, bütün topluma karşı işlenen bir suçtur. (Uğur Mumcu)
3. Hafif acılar konuşulabilir ama, derin acılar dilsizdir. (Lucius Annaeus Seneca)
***
Emine Şahman’ın şiir defterinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Emine Şahman ismi, şiir dünyamızda, sanat ve edebiyat camiamızda yenilerde karşımıza çıkmaya başladı.
            Ankara’lı şairelerimiz arasında yer alan Emine Şahman hanımın, şiir defterinden bazı sayfalar masamda. El yazısıyla kaleme alınmış, sayfalara aktarılan duygular, şiirlerin bütünlüğü bunlar.
            Emine Şahman’ın, çırpınan umutlarıyla yola çıkılan düşünceler, duygular bütünlüğü, anlatımı, dilinin tek şarkısı olan özgürlükle hayatiyet kazanır. Gün açtıran sabahlarla, gülveren kadınlarla sürüp giden şiirsel duygular giderek mısralaşır, şiir olarak karşımıza çıkar.
            Bir yerde mutluluğun resmi, karşı tarafta sonsuzluklara ulaşır, ulaştırılır. Zamanla yarış bir hesaplaşma başlar. Saatler özlemlere kurulur, hayaller durulur, gerçek pencerelerinden bakılır. Görünenler, gümüş rengi aydınlıklardır.
            Şair ruhunda, şair yüreğindekiler yerinde durmaz. Kıpır kıpırdırlar. Emine hanımın içindeki yangınlar alevlenir, yükselir. Hatırlamalar, unutmalara bırakır yerini, yerlerini:
Baharı beklerken hazan getirdi,
Hasretliği sol göğsüme yatırdı,
Ardı sıra, ruhumu da götürdü,
Öksüz koyup, gittiğini unutmuş.
            Bazen insan unutkanlığa kapılıyor, göz görürken, kulak duyarken, dil söylerken, unutkanlık belirtileri gerçekleri kapkara bir duman, bulut olup çıkıyor insan üzerine, seven üzerine.
            Emine Şahman, her şair ve şaire gibi, duygularıyla yola çıkıyor. Seçtiği sözcükler, yan yana getirdiği duygular, gerçek şiirin yolculuğuna çıkış için hazırlık içinde görünüyorlar. Bazen söylenmiş, bazen söylenmemiş kelimeler yan yana gelirce bir anlatım bütünlüğüyle karşımıza çıkıyor, mısralaştırıldıkları yerden bizimle selamlaşıyorlar. Emine hanımın şiir dünyamızdaki yolculuğu epey uzun sürecek. Zaten bu yolculuğun bitmesi, tamamlanması, zirveye çıkılan bir görüntü ortaya konulması hiçbirimiz için mümkün değildir, görülesi kolaylıkta, yakınlıkta değildir.
            Dargın olan Emine Şahman, “Gelmedin” diye sitem ediyor. Gamlı oluşumdan dem vuruyor “sen ağla” diye sıralama yapıyor. Yanan ateşin sonundaki külün renginden, şeklinden bahsediyor, sorular ortaya koyuyor.
            Gözlerinde kurduğu mekândan, hazanlı geçen gecelerden, “Sende ne var ki?” sorulu başlıklardan yola çıkıyor Emine Şahman.
            ***
Yeni Size Dergisinin iki sayısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
         İstanbul’dan gelen “Yeni Size Dergisi” aylık yayınlanmaya devam ediyor. Önceleri ve yıllarca, rahmetli Gülten Çiçek Tural tarafından “Size” adıyla yayınlanan bir dergi vardı. Sonradan “Yeni Size” adıyla yayınlanma gereği ortaya çıktı anlaşılan, derginin adı “Yeni” kelimesi öncelik eklenmesiyle yayınlanmaya başladı.
            Rahmetli Gülten Çiçek Tural anısına yayınlanan “Yeni Size” Dergisi “Size Dergisi” adıyla yayınlansaydı Ağustos 2011’de 33 ncü yıl içinde 454 ncü sayısına ulaşacaktı.
            Biz “Yeni Size Dergisi”nin sayfalarına dönelim: Derginin, yani Yeni Size’nin 91 ve 92 nci sayıları (2011 yılına ait) ayrı ayrı yayınlanarak bizlere ulaştı, ulaştırıldı.
            Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: M. Zafer Tural, Genel Koordinatör: Yavuz Bülent Bakiler.. Dergi kimliğinde, yönetici olarak, Sadettin Kaplan, Adnan Tepecik, Av. Suphi Seçer, Hüseyin Seçer, M.Ali Yeniyurt isimleri geçiyor.
            16 isim ve imzadan oluşan yazı kurulu bulunan Yeni Size Dergisinin elimdeki sayılarında imzaları bulunanlardan bazılarının sıralanışı şöyle: Yavuz Bülent  Bakiler, Tuba Bakiler, Kübra Günaltun, Dr. Osman Yılmaz, Rukiye Yıldız Erdoğmuş, İ.Bora Binatlı, Mehmet Mazak, Muhsin Duran, Ahmet Özdemir, Seval Günbal, H.Yeşim Koçak, Musa Tektaş, Prof.Dr. Hayrettin İvgin, M.Nuri Yardım, Vedat Fidanboy, Belma Aksun, Elif Sönmezışık, M.İlyas Subaşı vd.
            Yeni Size Dergisinin 91 nci sayısında yeralan İsmet Bora imzalı “Gönlümü can veren yar” başlıklı şiir iki dörtlükten meydana geliyor. Buyrun birlikte okuyalım:

GÖNLÜME CAN VEREN YAR (İsmet Bora Binatlı)

Duaya kalkar elim, hazzetmem bedduadan,
Seni çağırıyorum ısrarla maveradan,
Özleminle yastayım, yıllar geçti aradan,
Bu inadın yüzünden, halime güler ağyar..

Ne bir haber salarsın, ne sen gelirsin bana,
Beklemekten yoruldu, yüreğim anlasana,
Böylesine bir ceza revamı bir insana,
Gelsen gülsem ne olur, gönlüme can veren yar?.
***
Sevinç Doğancan Güven’den:
İçimdeki Çocuk
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Sevinç Doğancan Güven, yayınladığı kitaplarıyla (şiir-roman) edebiyatımızda iz bırakan isim ve imzalar arasında yer alıyor.
            Dördüncü şiir kitabının adı: İçimdeki Çocuk Site komşularıyla, bazı şair ve sanatçı arkadaşlarına armağan edilen 82 sayfalık şiir kitabının ilk şiiri “Arıyorum” başlığıyla karşımıza çıkıyor, çıkarılıyor. Bu şiirin ilk bölümü, girişi:

Bir tek elektrik mi,
Dünya’yı aydınlatan,
Güneş mi, yıldız mı,
Arzı parlatan,
Ya da bir bomba mı,
İnsanları yok eden,
Yakıp, yıkan?.

            Kapkara sevdasının arayışı sürüyor şairemizin. Sonra, askere mektup, aşk zinciri, ata armağanı, bitmedi gibi başlıklarla sayfalardan seslenmeye devam ediyor. Sevinç Doğancan Güven.
            Serbest tarzdaki şiirlerin bazıları orta uzunlukta, bazıları uzunca bir nefes alışın görüntülerini gözlerimiz önüne seriyor. Nostalji, İsmet İnönü’ye gönderi gibi başlıklar altında anlattıkları anlam yüklü, kalıcılığı yüksek olan şiirlerdir.
            Sayfa 66’daki “Torunlarıma” başlığıyla yazdığı şiir üç ayrı dörtlükten meydana geliyor. İlk dörtlüğü bu şiirin:

Goncamdan koparılmış tomurcuklarım,
Gönlümde pembe pembe açıyorsunuz.
Yaşam denilen, acı-tatlı uzun yolumda,
İçime neşe, coşku saçıyorsunuz.

            Sevinç Doğancan Güven: 14 Şubat 1934 tarihinde Şereflikoçhisar’da doğdu. 14 yaşında yazmaya başladı. İlk şiirlerinden bazıları Ankara Radyosunda yayınlandı.
            Yelpaze Mecmuası, Hâkimiyet, Ulus ve Barış Gazeteleri başta olmak üzere pek çok gazete ve dergide şiirleri yayınlanan Sevinç Doğancan Güven, edebiyat alanındaki faaliyetleri yanında, açtığı karma ve kişisel resim sergileriyle de dikkat çekti.
            ***
İbrahim Agâh Çubukçu’dan:
Yabancılaşma Rüzgârı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Prof. Dr. İbrahim Agâh Çubukçu hocanın yayınlanan her kitabı ses getiriyor, dikkatler o yöne çevriliyor. 80 sayfalık “Yabancılaşma Rüzgârı” adlı şiir kitabı masamda. Karabasan adlı şiirle başlıyor kitap:

Ah ne yapayım,
İçim içime sığmıyor,
Soldu bahçemin gülü,
Dallara konmaz oldu bülbül, 
Salkım söğütler kurudu,
Çınar ağacı yaprak döktü,
Her yıl akan pınar,
Akmaz oldu..

Şeklinde devam eden bir şiir, bir anlatım bütünlüğü Prof. Dr. İbrahim Agâh Çubukçu hocanın mısralar bütünlüğü..
Kitap içindeki şiirlerin büyük çoğunluğu serbest tarzda yazılmış, sayfalara aktarılmış şiirler. Hocanın olaylara bakışı sıcak, samimi, tevazu dolu bir görüntü sergiliyor. O’nun ulaşılmazlığı, doruktaki yerden tebessüm eden yüzü, insanlık için bir örnek. Sayfa 7’deki “Su ve insan” şiirindeki genel görünüm söylemek istediklerimizin kanıtı olarak karşımıza çıkıyor:

Başımı alıp gitsem uzaklara,
Tırmansam yüce dağlara,
Ne hoş olur,
Bakmak karlara.

Bu mısralardaki anlatım başarısını, çizgi yüksekliğini görüyorsunuz değil mi?.
Şair olmanın gereğini yerine getirmede de başarılı anlatım örneklerini gözlerimiz önüne seren Prof. Dr. İbrahim Agâh Çubukçu şöyle sesleniyor:

Doğayla bütünleşirim,
Herkesle barışırım,
Çağla yarışırım,
Şairim ben.

Yolcusuyum bir sonsuzun,
Öykümü desem pek uzun,
Anlamıyım ak gündüzün,
Şairim ben..

Hiç yorum yok: