28 Kasım 2011 Pazartesi

Konuk Yazarlar: Salim TAŞCI - Mustafa Nevruz SINACI


Yaşarken Mezarını Yaptıran Adam İsa Kayacan’dan: Mezarlık Kültürü
Salim TAŞCI
            Her canlı ölümü tadacaktır.
Geçmişe şöyle bir bakıyorum da İsa Kayacan ağabeyle 1966 yılarından beri tanışıklığımız vardır. Ama O hiç geçmişte kalmadı…Yazılarıyla, kitaplarıyla, akademik kariyer ve kültürüyle hep zirve yaptı.Ağabeyliği,dostluğu,hatırşinaslığı cabası. Üstatlığını hiç ön plana çıkartmadı, mütevaziliğin ne demek olduğunu öğretti.
Kırmadan, incitmeden… Hani…
Bizim Yunus vari,’Bir kez gönül yıktın ise-Bu kıldığın namaz değil\’\’ Sevgide yaradanı arar, yine Yunusca \’\'Yaradılmışı severim,yaradan dan ötürü\’\’ Bu sözcüklerde yürür İsa Kayacan ağabeyimiz.
İsa Kayacan Ağabeyimiz, Yazım dünyasının, kalemidir, güneşidir. Siz ona Anadolu’nun vahası deyiniz. Dolu dolu, bitmeyen Anadolu hikâyesinde olduğu gibi…
…Ve şimdide kimsenin aklına gelmeyen bir konuyu kitaplaştırmış: Mezarlık Kültürümüzden Örnekler… Aslında konuyu herkesin aklındadır da. İnsanoğlu hiç ölmeyecekmiş gibi  yaşar gider, şu yalancı dünyada…
“Salimim der ki sert geldi yatağım
Kara toprak öper dudağım
Neyleyim buraymış son durağım
Yalancı Dünyaya küser giderim
Küsmek mi?,  Ölümü kabullenmek mi?
Yoksa Rabba vuslata kavuşmak mı?
Yaşarken kazdırmış mezarını, başucundaki taşa yazdırmış adını İsa Kayacan
Altı boş taşa,
Bir geldi,pir geldi
Kayaya can  kattı
Sonunda  ….Yok devamını yazamam, Allah geçinden versin….
Sağlığında mezar kazdırmak,yürek ister, metanet ister….
Eh işte İsa Kayacan Ağabeyimiz bu….
Mezar taşlarındaki,yazılardan  seçmeler yapmış,hepsi hayat dersi verecek cinsinden ….Ünlü şair, ozan, aşıklardan ölüm üzerine şiirler katmış ,tasavvufun doruğuna çıkmış, Bedri Rahmi  Eyüpoğlu’ ndan:
Ey ziyaretçi !
Bir gün ölüm bana gelecek unutma!
Yarın sana
Bir Fatiha  okumadan  geçme bana…
Dizesini almış, nakışlamış kitabını…
Kitabın Konuşan mezar taşları bölümündeki yazılardan ilginçlikler akıyor.
Gülün, hüzünlenin, ardında  vay anasını neler oluyor şu dünyada deyin.
Mezarlık Kültürümüzden Örnekler
İsa Kayacan üstadımızın 124. kitabı olup, daha, nicesine diyoruz.
***
"MENDERES'İN SON SÖZLERİ"VE İSA KAYACAN'IN "MEZARLIK KÜLTÜRÜMÜZDEN
ÖRNEKLER" KİTABI
Mustafa Nevruz SINACI
Dünya fani-sonlu, oysa insan baki, yani sonsuzdur.
Dolayısıyla insanın sonsuz ömür ve ebedi hayata sahip olduğuna değil, yaşamın dünya hayatı ile sınırlılığına inananlar ölüm’ü mutlak bir son olarak görür ve vehmettikleri beklenir, (mukadder) biçimde sona ermekten dehşetli korkarlar.
Zaten bunların bütün yaşamları da korku içinde geçer.
Cehennemliklerin kara-kurası, kaygısı ve kâbusu budur.
Onların genellikle “iç dünyaları” ve vicdanları yoktur.
Dahası dünya, mal-mülk, para-pul, şan-şöhret sevdasıyla gözleri dönmüş, varlıklarını hırs, bencillik (egoizm) kin, nefret ve ihtiras bürümüş; Din ticareti yapan, paraya tapan ve organize siyaset simsarlığından çıkar sağlayan insanlık düşmanı zalimler ölümü akıllarına bile getirmemeye çalışırlar.
Suiistimal ehlinin aklında daima; devleti, dinî-ilmî, insani ve milli değerleri kullanarak çıkar sağlamak vardır. Bu, ahiret düşüncesine sahip olmadıkları, ilahi adalet ve mâşeri hesaba inanmadıkları için böyledir. Vahyi ifade ile: “Gözleri kör, kulakları sağır ve gönülleri kara”..
Kitabın yazarı Prof. Dr. İsa Kayacan, ilk sayfalardan itibaren başlayan ve yeri geldikçe “açıklama-aydınlatma” babında bu istikamette yeteri kadar bilgilendirme yapmış ve konuyu zaten yeterince aydınlatmış.
Şimdi oradan çıkan anlam’la, ‘yukarda açtığım’ tanımı sürdürüyorum:
Oysa (bunlar) mukadder akıbet (ölüm) akıllarına geldiğinde derinden sarsılır, dehşete düşer, hırçın, gergin, saldırgan, imansızlıktan mütevellit, akılsız, dengesiz, şuursuz (bilinçsiz) soysuz, hayvan altı iğrenç bir hal alırlar.
Bu, tabiatlarının bütün çirkinliğiyle tezahür biçimidir.
Hallerini ayan beyan eder, açığa çıkartır ve ortaya koyarlar.
Bu hali net biçimde ancak ölüm anında gözler, mezarlıkta müşahede edersiniz.
Dolayısıyla ölüm anları ve bu kritik evrede söylenen ‘son’ sözler çok önemlidir.
O an apaçık göstergedir.
Mevt ve/veya ölü, ceset hakkında çok açık, net ve doğru fikir verir.
Prof. Dr. İSA KAYACAN’IN KİTABI
Hoca’nın kitabının üç karakteristik özelliği var.
Bunlardan birincisi: Alan ve konusunda ilk… Zira sevgili ve değerli üstat İsa Bey konuyla ilgili olarak bizden bir makale istediğinde, literatürler dâhil bütün arama motorlarını içine alan geniş bir tarama ve araştırma yaptım. Dişe dokunur, kayda, kaale almaya ve dikkate değer hiçbir şey bulamadım. Bu cihetle kitap, alanında ilk olma özelliği taşır.
İkincisi: Kitap, yer (dünya) yaşamı, ortamı ve sonrası hakkında bilimsel, kültürel ve dinsel açıklama ve tanımlar içerdiği gibi, otantik, folklorik ve lirik (etkili, coşkun, kişisel ve şiirsel, duygusal) anlatımlarla konuyu zenginleştirmekte, geniş bir perspektif ortaya koymakta ve alandan derlenen farklı açılımları gözler önüne sermektedir.
Üçüncüsü: Kitapta, nadirden sayılabilecek çok özellikli bazı “ilk” ler yer almakta; Bu da İsa Bey’in kitabı hazırlama, derleme, değerlendirme ve düzenleme sürecinde ne kadar hassas davrandığını göstermektedir.
KİTABIN KALBİ
Yıllarca bazı ender siyasiler ve kanaat önderlerinin “son sözlerini” aradım durdum.
Örneğin, artık herkesçe bilinen Mustafa Kemal Atatürk’ün son sözleri mükemmel bir huzur, müstesna bir ahenk-saadet ve sonsuz bir mutluluk içinde boyut değiştirdiğinin, (vefat ettiğinin) hulus-u teslimiyet, feyiz, vuslat ve bu vuslattan duyulan memnuniyetin ifadesidir.
Ama ben “Şehit Başvekil Adnan Menderes’in son sözlerini” arıyordum.
Nihayet Prof. Dr. İsa Kayacan’ın 2008 yılı Temmuz ayında yayınlanan “Mezarlık Kültürümüzden Örnekler” isimli kitabının kalbi timsal 366. sayfasında aradığımı buldum.
Çok garip bir tesadüf ki, bunu yazmak, camiaya açıklamak ve yayınlamak da 2008 yılı Eylül ayına rast geldi. Yani, Cumhuriyet, Atatürk, Lâiklik, Demokrasi, Adalet ahlakı ve hukuka ihanetin kin, nefret, cinnet, cinayet ve katliamla tescil edildiği 16-17 Eylül 1961’in mâkus 47. yıldönümüne.
SON SÖZLER
Bakınız! Şehit Başvekil, Cennet mekân Merhum Menderes’in son sözleri:
Size dargın değilim. (Biz) Sizin ve diğer zavallıların iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyoruz. Onlara da dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki: “-Hürriyet uğruna ortaya koyduğu başını on yedi sene evvel alamadığınız için size müteşekkirdir.” İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme bu kadar metanetle gittiğimi, silahların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz? Şunu da söyleyeyim ki; Milletçe, bir gün kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendilerinizi yine ben, 1950’de olduğu gibi kurtarabilirdim.
Dirimden korkmayacaktınız! ancak, milletçe el ele vererek ölüm; Ölünceye kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Buna rağmen, merhametim, yine de sizinle beraberdir.
” (dedikten sonra yüksek sesle şehadet getirerek ruhunu teslim etmiştir) Ve Şehadete, (şehitliğe) ‘şehadetler getirerek’ (vatan hainleri tarafından kurdurulan idam sehpasına) Allah, Allah nidalarıyla pür neş’e, bayram sevinci ve saadetle giden bir milli kahraman, masum ve müsemma mana zengini abide insan: Fatin Rüştü Zorlu’nun son sözleri: “Allah memleketi korusun.
Millete zeval vermesin.
Haydi Allaha (CC) ısmarladık.”
Hoca (Prof. Dr. İsa Kayacan)’ dan Allah razı olsun.
Çok ince bir düşünce, ilahi tesadüf veya hassasiyet sonucu aynı sayfada (Mezarlık Kültürümüzden Örnekler, Sayfa: 366); Hak, adalet ve hukukun ebedi utancı yassı-ada çadır tiyatrolarında idama mahkum edilen “DEMOKRASİ ŞEHİDİ” iki mübarek insan’la bir 27 Mayıs faili, suçlusunun son sözleri birlikte yer almış.
Ne kadar ibret verici bir urum.
İşte, 27 Mayıs ihtilâlcilerinden Alpaslan Türkeş’in son sözleri:
“Oğlum, çok sıcak oldu. Şu kaloriferleri kapatın. Camları açın. Daralıyorum”
Evet, bu sözlerden anlaşılan dehşet, sıkıntı, korku, müthiş panik ve haleti ruhiye…
Cehennem kapısında hissedilen dayanılmaz sıkıntı ve ruz-i mahşerde hesap vermeye şiddetli direniş. Münhasıran bu açık, net, dürüstçe-isabetli yazım, şüphesiz yazar için bir lütf’u ilâhi, insanlar içinse ibret, hal ve hakikati ihsan olsa gerektir. Kaldı ki, “Mezarlık Kültürü” adı altında ayan derin bilgiler, her fani’ye nasip olmayacak kadar feyiz, hikmet ve ilham kaynağıdır. Hani kitabın kalbini teşkil eden ‘son sözler’ gibi. Söyleyen vesiledir.
Lâkin: Söyleten, yazdıran kudret!... Kudret-i ilâhi ne yüce. Elbette anlayana.,

22 Kasım 2011 Salı

TEFENNİ 6 YAZI

  Efsane eğitimci,  “Koca Müdür” Mithat Erden; Burdur’un ilçelerinde “ilk” olan, Tefenni Ortaokulunun kuruluş ve başlangıç yıllarını anlatıyor (1)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
1950’li yıllarda, özellikle ilçelerimizde, Ortaokulların yeni yeni kurulmaya başlandığı günlere, ilişkin eğitimcilerimizin anıları bugün daha bir önemlilik ve anlamlılık taşıyor.
Mithat Erden hoca, 04 Nisan 1921, Siirt doğumlu. İstanbul Erkek Öğretmen Okuluyla, Ankara Üniversitesi Gazi Terbiye Enstitüsü Edebiyat Bölümü mezunu...
Sandıklı, Tefenni ve Osmaneli Ortaokullarının kurucu Müdürlüğünü yapan Mithat Erden hoca 29 yaşında Tefenni Ortaokulunun kurucu Müdürlüğünü yapıyor. Bu 29 yaşından hareket ettiğimizde, görev yaptığı yıllar 1950’li yılların başına rastlıyor.
Mithat ERDEN
Mithat Erden hoca, Andre Gide’nin: “Anı yazmak, ölümün elinden bir şeyler kurtarmaktır” sözünden hareket ederek, anılarını yazmış, kalınca bir kitap olabilecek şekilde yayına hazırlamış. Bu yayın hazırlığı içindeki anılarının, Tefenni Ortaokulu bölümü, yayın hazırlık sayfalarının 99 ncusunda başlıyor. Bu bölümünden aldığım cümleler, o günlerin zorluklarını, görev azim ve kararlılığıyla dolu olan Mithat Erden hocanın eğitim aşkını ortaya koyuyor. Buradan aldığım Mithat Erden cümleleri:
1- Tefenni Ortaokulunu kurmak üzere, denk yaptığımız iki yatak, bir sandık kap kaçı alarak Tefenni’ye hareket ettik. Burdur- Tefenni arası 63 kilometreydi. Üstü renk renk çiçeklerle boyanmış, süslü, tahta karoserli küçük bir kamyon bozması olan otobüse bindik. 20 kişilik araçta yalnız biz vardık. Genç, yakışıklı, uzun boylu, sarı burma bıyıklı şoför kendisini tanıttı. Adı Şahindi. Güleç yüzüyle Tefenni’ye niçin gitmekle olduğumuzu sordu. Ortaokul Müdürü olduğumu, orada ortaokul açacağımı söyleyince, ortaokul ne oluyor, der gibi yüzüme baktı. Burdur’un ilçelerinin hiçbirinde ortaokul yoktu. 63 kilometrelik tozlu yolu 6 saatte alabildik. Karanlık basarken Tefenni’ye vardık. Salaş, ahşap bir han bozması otelde geceyi geçirdik.
2- Tefenni 1800 nüfuslu küçücük bir kasabaydı. Kendisine göre biraz yumuşamış zengin bir “Beylik” kültürü, enteresan bir geçmişi vardı. Evleri bağdadi, kesmetaş ve kerpiç karması idi. Orta Asya’nın renkli göçebe kültürünün izleri yer yer seziliyordu. Kasabının tam ortasında Tefenni Beylerinin konakları, etrafında Beylerin topraklarında çalışan işçilerin ufak evleri yer alıyordu. Kasabanın hayat kaynağı olan, her yerinde sular kaynayan “Koca Pınar” dedikleri bir kaynak, pınarın etrafında gökyüzüne doğru, iki adamın kucaklayabileceği kalınlıktaki çınar ağaçları yükseliyordu.
3- Ortaokulun açılacağı, yaşı uygun ilkokul öğrencilerinin kayıtlarını yaptırabilecekleri, Kaymakamlık tarafından bütün köylere duyuruldu. İlçe merkezinden yalnız on, onbeş çocuk kayıt yaptırdı. Köylerden okula yazılan 50-60 öğrenci, evlerindeki kırmızı, yeşil, sarı çiçek kaplamalı yorganlarını, iki ucunda el işi dantel işlenmiş yastıklarını ve döşeklerini alıp geldi.
4- Zayıf esmer, tarla yanığı yüzlü bir Tefennili hanımla konuştum. Ortaokul çağında iki çocuğu vardı. Fakat yoksulluk yüzünden onları okula yazdıramayacağını söyledi. İki çocuğunu okula alırsam gelip, yatılı çocuklara yemek pişirebileceğini söyledi. Sembolik bir aylıkla işe başladı. O’na ‘Kâmile Bacı” diye hitap ediyorlardı. Çalışkan, şefkatli, yumuşak huylu bir insandı. Ortaokulda okuyan bütün çocuklara annelik yaptı.
5- Köy Enstitüsünde “Yaparak öğrenmek” metodunu hatırladım. Bu pırıl pırıl köy çocuklarını aynı metotla yetiştirmeğe karar verdim. Açtığım bu basit öğrenci yurdunun bütün yönetimini öğrencilere bıraktım. Her öğrenci, genel masraflar için ayda üç lira nakit para ve evde tükettikleri tarhana, bulgur, kırma, mercimek, fasülye gibi alışkın oldukları kuru gıdalardan evlerinde paylarına düşen üç aylık miktarı getirip, yurt müdürü olan arkadaşlarına teslim ediyorlardı.
6- Bu yurdun öğrenci müdürü, sonraki yıllarda Hacettepe Üniversitesinde Nefroloji Ana bilim Dalı Başkanlığı yapan Prof. Dr. Şali Çağlar, yemek, kiler, mutfak ve hesap sorumlusu da, yine sonraki yıllarda “yılın başarılı bürokratı” olarak seçilen ve uzun süre Türk Standartları Enstitüsünün Başkanlığını yapan Mehmet Yılmaz Arıyörük’tü.
7- Süvari Birliğinin terk ettiği üç katlı kışlanın ciddi şekilde onarıma gereksinimi vardı. Bu problemi de Köy Enstitüleri metoduyla çözmeğe çalıştım. Öğrenciler boş zamanlarında, okulun bütün onarımını seve seve yaptılar.

 Efsane eğitimci,  “Koca Müdür” Mithat Erden; Burdur’un ilçelerinde “ilk” olan, Tefenni Ortaokulunun kuruluş ve başlangıç yıllarını anlatıyor (2)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
8- Okulumuzun öğrencileri, sıralarda oturmuş esneyerek ders dinleyen, bir kulakları zilde, bir kulakları öğretmende olan öğrenciler değil, doğayla iç içe yaşayan, yapan bozan, düşünen, daha iyisini yapmak için çareler arayan, hareketli canlı varlıklardı. Pansiyon Müdürü yatakhanede kalk zilini çalınca, herkes yataktan fırlıyor, yüzünü yıkıyor, yatağını düzeltiyor, gelip mütalâa masasının başında oturup derslerini gözden geçiriyorlardı.
9- Süleyman Dilmen adındaki öğrenci halk oyunu olarak yapılacak jimnastiğin yöneticisi idi. Davul tokmağının ilk darbesiyle “Hadi efeler, başlıyoruz” komutu üzerine eller yukarı kalkıyor, dizler bükülüyor, oyun başlıyordu. Tefenni yöresinin çok sevilen bir zeybeği vardı:
Al yazmam dalda kaldı,
Gözlerim yolda kaldı,
Ne ettim de gelmedin,
Allah’ından bulası.
Öğrenciler, şevkle, hırsa dizlerini yere vuruyor, naralar atıyordu. Tabii bunun gibi beş on zeybek ve halay çekilerek jimnastik dersi bitiyordu. Bu etkinlik İzmirli öğretmen Rukiye Soytürk’ün nezaretinde yapılıyordu. Bundan sonra Kâmile Bacının hazırladığı,  üzerinde dumanlar tüten tarhana çorbası iştahla ve keyifle kaşıklanıyor veya çaylar içilerek kahvaltı yapılıyordu.
10- Bütün kara tahtaları yeşile boyattım. O sıralarda adını şimdi hatırlayamadığım, soyadı Ülkümen olan bir Bakanlık müfettişi okulu teftişe gelmişti. Yeşil tahtaları görünce şaşırdı. “Müdür bey, burasını tekkeye çevirmişsiniz. Bu yeşil tahtalar neyin nesi?” diye memnuniyetsizliğini açıklayınca, kendisine İsviçre’de yeşil tahta kullanıldığını çünkü kara tahtanın öğrencilerin psikolojik dengelerini bozduğunun tespit edilmiş olduğunu, yeşil rengin çocukları dinlendirdiği yanıtını verdim.
Müfettiş sesini çıkarmadı. Ankara’ya döndükten kısa bir süre sonra yayınlanan bir bildiri ile, Türkiye’nin bütün ortaokullarında kara tahta yerine yeşil tahta kullanılması emredildi.
11- Milli bayramlarda, davul- zurna eşliğinde hükümet meydanında kurulan bir kürsüye çıkıyor, ben veya öğretmen arkadaşlarımızdan birisi, Atatürk Devrimlerini anlatıyorduk. Milli duyguları coşturuyor, kasabada bambaşka bir hava yaratıyorduk.
12- Bu küçük Ortaokulda üç yıl okutup mezun ettiğimiz, zeki, çalışkan, dürüst, vefalı öğrencilerimizin hemen hemen tamamı, sonraki yıllarda üst düzey görevlerde bulundular. Bunlardan bazıları; Hikmet Özbağcı, Yalçın Erten, M. Yılmaz Arıyörük, İhsan Barın, Şali Çağlar, Ali İhsan Yüksel, Ali Çiftçi, İsmail Çiftçi, Ali Sümer, Kadir Uysal, Kadir Akın, Mehmet Tekeli, Hüseyin Alper, Mehmet Sunar, Mehmet Yıldırım, Veysel Yıldırım, Ömer Selimoğlu, Hulusi Selimoğlu ve Ramazan Erçiller şeklinde sıralandı…
13- 1951 yılında Bulgaristan’dan büyük bir göç oldu. Kişi geçirmek üzere her ilçeye 100-200 kadar göçmen ailesinin yerleştirilmesine çalışılıyordu. Tefenni’ye de çoluk çocuğu perişan, renkli yatakları ıslak, eşyaları darma dağınık büyük miktarda göçmen gelmiş, ortalıkta kalmıştı. Sonradan, bir çok ilde Valilik yapan Zekeriya Çelikbilekli ile kolları sıvadık.
Öğrencilerimiz ve öğretmenlerimizle Cumartesi günleri, ayrı ayrı kasabalarda kurulan pazarlara gidiyor, halkı yardıma çağırıyorduk. Kürsüye çıkıyor, pazara gelen halka, zalim göçün nedenlerini, Türklüğü Balkanlardan çıkarmak için başvurulan bu çirkin metotları anlatıyor, hüngür hüngür ağlatıyorduk.
14- Bir gün okuldaki kapım çalındı. İçeriye orta boylu, kutni yelekli bir göçmen girdi. “Efendim, ben dört çocuğumla burada ne yapacağımı şaşırdım. Çocuklarımın karnını zar- zor doyurabiliyordum. İş yok, güç yok lütfen bize yardım ediniz” dedi. Bulgaristan da sobacılık yaptığını söyleyen göçmen Ali Usta; “Elimde bir soba yapacak  kadar param olsa, kuzine yapar herkese de satarım” diye ekledi. O gün de 170 lira maaş almıştım. Çıkarıp ona 70 lirasını verdim. Parayı alıp sevinçle çıktı.
İlçe merkezindeki hâkimlere, memurlara bunu anlatınca onlar da yakından ilgilendiler. Sonraki yıllarda Ali Usta’nın Denizliye göç ettiğini, orada büyük bir Kuzine Fabrikası kurduğunu, çok zengin olduğunu öğrendim. İki oğlu da İstanbul’da Tıp Profesörü olmuş.
 Efsane eğitimci,  “Koca Müdür” Mithat Erden; Burdur’un ilçelerinde “ilk” olan, Tefenni Ortaokulunun kuruluş ve başlangıç yıllarını anlatıyor (3)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
15- 1950 seçimlerine yakın günlerde Fethi Çelikbaş adında Burdurlu bir Profesör, Tefenni’ye gelip köy köy dolaşmaya başladı. Her toplantıda kürsüye çıkıp, elindeki Bafra sigara paketini gösterip halka, bu sigara paketinin maliyetinin bir lira olduğunu, halbuki CHP iktidarının bunu halka 6 liraya sattığını, bunun için şimdiki iktidardan kurtulup, Demokrat Partiye oy verilmesi gerektiğini bağıra bağıra anlatıyordu. Halk sessiz, nümayişsiz dinliyor, alkışlamadan sadece başını sallayıp duruyordu. Seçim yapıldı. O sessiz, sadece dinleyen halk oyunu, büyük umutlar içinde Demokrat Partinin kıratına verdi.
16- İzmir’de Jimnastik öğretmenliği yapan Mehmet Özbey adında enerjik, halka yakın birisi Milletvekili seçildi. Tefennililer çok mutlu oldu. Mehmet Özbey’in Kasabaya geleceği günü herkes önceden biliyordu. Tefenni’de bir kardeşi vardı. Sade giyimli bir vatandaştı. Özbey’in geleceğinden bir gün önce o, başına siyah bir şapka geçirir, buruşuk, köylü elbisesinin gömleğine siyah bir kravat takar, çarşıda gezinirdi. Herkes, “Tamam, Özbey yarın geliyor” diye hazırlanmaya başlardı.
Özbey, memleketine hizmet yolunda olduğunu göstermek için, arkasında Sağlık Müdürlüğünden sağladığı Willis Jip, içinde bir doktor, bir hemşire ve sağlık memuru ile gelmeye başladı. Köy köy gezerek, hastaları muayene ettiriyor, ondan sonra köy kahvesinde Demokrat Parti’ nin yapmakta olduğu ve yapacağı güzel işleri, ballandıra ballandıra anlatıyordu.
17- Ulaştırma Bakanı Tevfik İleri’nin geldiği haberi, Tefenni’de süratle yayıldı. Kasabanın ortasındaki Koca Pınarı gölgeleyen çınarın altında halk merakla Bakanı dinliyordu. Dinden konu açılmıştı. Herkes yeni iktidarın bu konuda neler yapacağını merak ediyordu.
Tevfik İleri gayret sakin ve güvenli bir sesle; “Beyler, bu din işini çok abartıyorsunuz. Dikkat ederseniz, bütün dinlerin temelinde, çok basit ve açık bir ana fikir vardır. Dinin esası temizliktir, maddede ve manada temizlik. Dinlerin ahlak sistemi bu iki esasa dayanır. Bedeninizi, evinizi, çevrenizi, dünyanızı temiz tutacaksınız. Manevi temizlik ise, insanları sevmek, kimseye zarar vermemek, hak yememek, yalan söylememek, herkese yardım etmek, herkese saygı göstermek gibi değerlerdir. Maddi ve manevi bakımdan temiz olan insan, Allahın sevdiği, Allahın koruyacağı insandır” diyordu.
18- 1950 yılında eşim ikinci hamileliğini geçiriyordu. Siirt’deki doğumun acı hatıraları belleğimden silinmemişti. Büyük bir korku ve heyecana kapıldım. Ne pahasına olursa olsun, bebeğimizin doğumunun tıp öğrenimi yapmış doktorların elinde olması en büyük arzumdu. Burdur’da da bir uzman doktor yoktu. Muhakkak eşimi Isparta’ya götürüp orada doğumunu gerçekleştirmesini istiyordum. Fakat şansım yaver gitmedi. Isparta’daki hanım doktor izinli olarak ayrılmıştı. Yerli ebelerden birisi doğumu yaptırmadan önce, gerekli hijyen tedbirlerini aldık. İkinci çocuğum dünyaya geldi. Adını, Ümit koyduk.
19- Yıllar sonra, ben, eşim ve Mehmet Yılmaz Arıyörük İznik’e “Müşküle Üzümü” bayramına gitmek için seyahat ediyorduk. Konu Tefenni’deki yurttan açıldı. Eşim; “Bir gece bir çocuk başına battaniye sarıp pencereden atlamıştı” deyince, Arıyörük; “Ablacağım, o çocuk bendim” demesin mi!.. Çok güldük.
20- Yukarıda anlattığım bütün çabalarımın ödülünü Tefenni’nin kadirbilir halkı verdi. 29 yaşımda olduğum halde bana “Koca Müdür” adanı takmışlardı. Yıllar sonra Tefenni’ye yolum düştü. “Koca Müdür gelmiş” haberini duyan eski dostlar ve halk akın akın ziyaretime geldiler. Lisede kurucu müdür olarak resmimin, Tefenni’nin yetiştirdiği büyük bilim adamı İbrahim Kafesoğlu ile yan yana asılı olduğunu görünce gözyaşlarımı tutamadım.
Not: Tefenni Ortaokulunda 1958, 1959, 1960 yıllarında okuyan (bizim dönemimizde Mithat Erden hocamız okuldan ayrılmıştı. Okul müdürü, Mehmet Özeren’di.) birisi olarak, ömrünü eğitime, öğrencilerine veren, şair, yazar, araştırmacı Mithat Erden hocamızın kuruculuğunu yaptığı ortaokuldan mezun olma gururunu taşıdığımı belirtiyor, hocamızı sevgi, saygı ve minnetle selamlıyorum efendim. (İsa Kayacan)
 ***
Burdur, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesinden:

Safahat
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesince yayınlanan, ortaya konulan kitapların sayısı hızla artıyor.
22- 25 Eylül 2011 tarihleri arasında, Elazığ’da gerçekleştirilen, Uluslararası Şiir Akşamları,  programlarının bitiminde katılımcılara verilen kitaplar arasında yer alan, Burdur, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Uygulama ve Araştırma Merkezi yayınları arasında günyüzü gören kitaplardan birinin adı:
- Safahat, olarak karşımıza çıktı. 536 sayfalık kitap (bilindiği gibi) Mehmet Akif Ersoy imzasını taşıyor. 2010 yılında basılan kitabın, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Rektörü Prof. Gökay Yıldız imzasının taşıcısı. Gökay hoca sunuşunun girişinde;
- “1873- 1936 yılları arasında yaşamış olan milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy, Osmanlı İmparatorluğunun çöküşüne ve Türkiye Cumhuriyeti’nin doğuşunu tanıklık ederken şiirlerinde, yazılarında, sohbetlerinde Türk toplumunun önemli sorunlarını ele almış, tenkit etmiş ve çözüm üretmiş bir kültür adamıdır” diyor.
Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi- Mehmet Akif Ersoy Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Yrd. Doç. Dr. Nihat Karaer, Merkezle ilgili bilgiler veriyor, kitabın yayınlanış gerekçelerini ortaya koyuyor.
Safahat, yedi kitap olarak şekillendirilmiş. Şiirlerin isimleri var ayrı ayrı:
Nazım Parçaları da verilmiş. Kitaplar altındaki başlıklarının sıralanışı: Nazım parçaları, Süleymaniye kürsüsünde, Fatih kürsüsünde, Hatıralar, Asım, Gölgeler, Safahatta bulunmayan şiirlerinden bir kısmı.
Verilen bilgilerin satırları arasındaki gezintimiz sürüyor: “Safahat, Akif’in yedi ayrı şiir kitabından birincisidir ve ilk olarak 1911 yılında yayınlanmıştır. Diğer kitaplarından her birinin ayrı ayrı adları bulunduğu halde, bu kitabın adı ‘Safahat’ olarak kalmış ve toplu baskılarda da bu adın kullanılması adet olmuştur”.
Bu bir açıklama, bilgilendirme. Ama Akif ve eserleriyle ilgili önemli bir açıklama efendim.
Sayfa 476’da yeralan, 27 Aralık 1924 tarihinde yazılmış, “Şehitler Abidesi için” başlıklı Mehmet Akif Ersoy şiiri, duyguları:
- Gök kubbenin altında yatar, al kan içinde,
Ey yolcu, şu topraklar için can veren erler.
Hakk’ın bu veli kulları taş tecrübeye, girmez;
Gufrâna bürünmüş, yalnız Fatiha bekler.
GÜNÜN SÖZÜ:
İnsanoğlu için yaşamak; Sağlığını korumak, zamanını yerli yerince tasarruflu kullanmak, verimlilik içinde, her şeyden zevk alıp, gurur ve kıskançlık kapılarından içeri girmeden, mutlu olmak, yakınlarına, çevresine, huzur ve mutluluk verebilmek olmalıdır. (İsa Kayacan)
 ***

 Burdurlu, Abdurrahman Ekinci’den bir kitap:

Tekeli’nin Dilinden, Telinden (1)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur için bir çivi çakanın karşısında, saygıyla eğildiğimi yıllardır söyleyip geliyorum.
Burdur- Teke yöresini kültürüne yönelik araştırma ve yayınlarıyla beğenip, takdir ettiğimiz, Araştırmacı Derlemeci, Organolog Abdurrahman Ekinci hocanın, yıllarca süren araştırma, derleme çalışmalarının sonunda, Burdur Valiliğimizin, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü yayınlarının 6 ncısı olarak 554 büyük sayfayla günyüzü gören;
- Tekelinin Dilinden, Telinden (1), adlı kitabıyla, Burdur halk kültürüne yeni bir boyut kazandırıldığını görüyoruz. Abdurrahman Ekinci, araştırmalarında kararlılık gösterir, ısrarla sürdürülen çalışmalarının altına başaralı imzalar atar.
12.11.2011 tarihinde bana imzalayıp gönderdiği; “Kültürümüzün yozlaşmamasına,  köksüzleşmemesine, öksüzleşmemesine direnen, emek harcayan, Abdurrahman Ekinci’den, Prof. Dr. Sayın İsa Kayacan’a” cümlesiyle, anlamlı ve birazda sitemkârlık bulunan bir ifade biçimi ortaya koymuş. O’nu anlıyor, seviyor ve tebriklerimi sunuyorum.
Burdur Valisi, yöresel kültürün destekleyicisi Süleyman Tapsız’ın, Burdur için kültürel bir şans olan İl Kültür ve Turizm Müdürü Mehmet Tanır’ın ayrı ayrı sunuşları var. Bu iki değerli isim ve imza, Abdurrahman Ekinci’nin kitabıyla ilgili (seçtiğimiz birkaç cümleyle) şunları söylüyorlar:
1- Bu kitap uzun ve titiz bir çalışmanın sonucudur. Derlemeci Abdurrahman Ekinci tarafından halkın yaşamı, saz ve söz sanatı üzerine yapılan araştırma, Teke yöresi, yörük kültürü ve geleneğini yeni kuşaklara taşımada önemli bir rol oynayacaktır. İlgilenenlere kaynak niteliği taşımaktadır (Süleyman Tapsız, Burdur Valisi).
2- Bu kitap ile bir ömür harcanıp 25 bin km yol aşılarak, kültürü yaşayan halka gidilip, birebir bilgiler derlenerek,  kültürümüzü öğrenmek ve kayıt altına almak açısından önemli bir irade ortaya konmuştur (Mehmet Tanır, Burdur, İl Kültür ve Turizm Müdürü)
Kitapla ilgili, Abdurrahman Ekinci’nin çalışmalarıyla ilgili görüşlerini ortaya koyan bilim adamları var 6 ncı, yedinci sayfalarda okur karşısına çıkarılan. Sonra, içindekiler sayfaları başlıyor. Burada gördüklerimizden bazı alıntılarla devam edelim:
- Bölge olarak Teke Yöresi, Sahibi olamadığımız sözcüklerimiz, Biçim bakımından Türkçe, Sanatçılarımız (Kadir Turan, Asmalılı Osman Ali, Ahmet Ali Selçuk, Çotak Nuri, Emin Demirayak, Hüseyin Karakaya İsmail Evcil, Ali Tekin vd.
Teke Yöresinin türküleri ve sazları, İki telli Kozağaç- Dirmil curası, bağlaması, Teke Yöresi yaylı halk çalgıları, Müzik Kültürümüzde Teke Yöresi Burdur Sipsisi, Türk Halk oyunları, Teke Yöresinde giyim, kuşam, süsleme, Kadın- erkek kıyafetleri, Maket sazlar, Teke Yöresinde yaşantılarıyla toplumu etkilemiş sanatçılar, Türkmen yurdunun Yörükleri vd.
Yörük kültürüyle iç içe bir yaşantı sürdüren Abdurrahman Ekinci, önsözünün bir yerinde; “Halk ustalarına öğretmeye değil, öğrenmeye; vermeye değil, almaya gidildi” diyor.
Kitap içine konulan, sazlarla ilgili görüntüler, yapımları aşamasındaki anlatımlar, ayrı bir zenginlik ortaya koymuş. Burdur yöresine ait türkülerin sözleri ve notalarıyla da bu zenginliğin oranı, artırılmış.
Abdurrahman Ekinci’nin 11 ayrı bölümden oluşan “Tekede Türkü Söyleyelim” adlı şiirlerinden bir bölüm: Bir ölümlük günde/ Bir nefes alır gibi/ Gerinip de güneşin önüne/ Güneşlenir gibi/ Etimizle, kemiğimizle türkü söyleyelim...
***
 TSM’nin Ankara’daki Dergâhı:

Ahmet Sevgi Kültür Evi’nde; yeni bir “Şiir ve Musiki”
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Toplantılar vardır çok şey öğretir. Toplantılar vardır, sıkıntı getirir, vakit bir türlü geçmez.
TSM’nin Ankara’daki Dergaâhı, Karargâhı olarak kabul ettiğim, Ahmet Sevgi Kültür Evi’nde yapılan, TSM’ye yönelik toplantılarda; eserlerin bir düzenleme içinde sıralanışı, işin ehli profesyonel saz ve ses sanatçılarınca icra edilişi, insanın ruhunu açıyor, ferahlatıyor, genişletiyor. 6-7 saat süren meşklerde zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyorsunuz!
Ahmet Sevgi, şair, yazar, araştırmacı. Bürokratlık yönü emekli olmasına rağmen halâ varlığını ve ciddiyetini koruyor.
Önceki aylarda, dönemlerde olduğu gibi, 20 Kasım 2011 tarihinde de, Ankara’daki Ahmet Sevgi Kültür Evi’nde “Şiir ve Musiki Günü” gerçekleştirildi. Önceden hazırlanan 28 ayrı eser, söz yazarları, bestekârları ve makamları itibariyle yapılan sayfa düzenlemesi, çoğaltılması toplantıya katılanlara verilerek, eserler icra edilirken, mırıldanma ve katılımlarla okuyan sanatçılara eşlik edilmesi sağlandı.
Genellikle Ali Naili Erdem ve Nurettin Özdemir gibi büyüklerimiz tarafından yönetilen bu toplantıların, ciddiyeti hep konuşuluyor. 20 Kasım 2011 tarihli “Şiir ve Musiki” konulu toplantı, Ahmet Sevgi tarafından yönetildi.
İcra edilen her eserin sonunda, söz yazarı veya bestekârı hakkında ilgili kaynaklardan araştırılan bilgiler Ahmet Sevgi tarafından izleyicilere, katılımcılara aktarıldı, bilgiler paylaşıldı. Telefon bağlantıları yapıldı eskiden olduğu gibi. Eser sahibiyle sohbet edildi, bilgi aktarımı, sevinç ve mutluluk paylaşımı gerçekleştirildi.
Ahmet Sevgi Kültür Evi’nde icra edilen 20 eserin 14 ncüsü olan, Selâhaddin Erköse’nin bestesi, Fuat Edip Baksı’nın güftesi olan, Buselik şarkı, “Rüzgâr kırdı dalımı, ellerin günahı ne? Adlı gönüllerimizin pasını silen üç ayrı dörtlükten meydana gelen şarkının ilk dörtlüğünü hatırlayalım:
- Rüzgâr kırdı dalımı (2)
Ellerin günahı ne? (2)
Ben yitirdim yolumu (2)
Yolların günahı ne? (2)..
Unutamadığımız, unutamayacağımız klasiklerimiz arasında yeralan mısralar ve nağmeler olarak dudaklarımızdan döküldü.
20 Kasım 2011 tarihindeki Ankara, Ahmet Sevgi Kültür Evi’ndeki “Şiir ve Musiki” toplantısına katılanlar:
-İbrahim Dinçer (Udi), Necdet Örselli (Kanuni), Şemsettin Uyanıksoy (Yaylı Tanbur), Özlem Karaağaç (Solist), İsmail Gürlü (Solist), Tayyar Güneymen (Solist)..
Program izleyicileri,  katılımcıları; Ahmet Sevgi (Ev sahibi ve yönetici). Nurettin Özdemir, Vedat Fidanboy, İsa Kayacan, R. Nurettin Selçuk, Selâhattin Babüroğlu, Ülkü Söylemezoğlu, Nesrin Feşel, İbrahim Engin (Ortanca Dergisi, Sahibi, Yazı İşleri Müdürü ve Genel Yayın Yönetmeni), Gürel Eke, Oya Şahin, Ayşen Gürbüz, Tanju Gürbüz, Gülsün Polat, Sadun Köprülü…
Burada, araştırma ve değerlendirmelerinden, Türk Sanat Musikimize katkılarından, dolayı Ahmet Sevgi’yi tebriklerimle kutluyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.

16 Kasım 2011 Çarşamba

27 Ekim - 16 Kasım 2011


Burdur, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesinden:
Mehmet Akif Ersoy’un Aile Mektupları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi yayınları, bana, ya doğrudan gönderiliyor, yada değişik kanallarla masamda oluyorlar.
            22-25 Eylül 2011 tarihlerinde Elazığ ilimiz merkezinde Mehmet Akif Ersoy anısına gerçekleştirilen, “Uluslararası Hazar Şiir Akşamları programlarının sonunda bize ulaştırılan yayınlar arasında yer alan kitaplardan biri de, “Mehmet Akif Ersoy’un Aile Mektupları” adlı büyük boy 220 sayfalık kitaptı.
            Burdur, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi yayınları arasında Kasım 2010’da gün yüzü gören kitap içinde kullanılan mektup ve fotoğrafların tamamı M. Rüyan Soydan arşivinden alınmış. Kitabın editörü: Dr. Nihat Karaer. Tasarım: Yasemin Duran, Hazırlayan: Ömer Hakan Özalp olarak görülüyor.
            Giriş, Mehmet Rüyan Soydan, Sunuşlar, Prof. Gökay Yıldız ve Yrd. Doç. Dr. Nihat Karaer, önsöz Ömer Hakan Özalp imzalarının taşıyıcısı. Buralardan aldıklarımız efendim:
            -Dede yadigârı olarak sakladıkları bu mektupları, aileden biri olmak üzere telâkki ettikleri bendenize lütfetmek suretiyle yayınlanmasına vesile olan Ferdâ Argun ve Selma Argun hanım teyzelerime en derin şükranlarımı arz ederim (Mehmet Rüyan Soydan)
            -Mehmet Akif, edebiyatçı, şair, eğitimci, gazeteci, veteriner-hekim ve milletvekili olma özellikleri ile çok yönlü bir kişilik sergilemiş; böylece toplumsal verimliliğini ve topluma katkılarını en üst düzeye çıkarmış; etkileri kendi çağını aşarak günümüze ulaşmış bir Türk aydınıdır (Prof.Gökay Yıldız)
            -Bu çalışmada; topluma mal olmuş, milli şairimiz, büyük sanatçı ve fikir adamı Mehmet Akif Ersoy’un, Mısır’da ailesinden ve vatanından uzakta geçirdiği yaklaşık 19 yıl içerisinde, bütün içtenliği ve samimiyeti ile onlara yazdığı duygu yüklü mektuplarını bulacağız (Yrd. Doç. Dr. Nihat Karaer)
            -Özellikle son on yılını Mısır’da; ailesinden ve vatanından uzakta, adeta bir sürgün hayatında geçiren Akif için bu mektupların apayrı bir yeri vardır (Ömer Hakan Özalp)
            Mektupların (Arapça) orijinal görüntüleri, sonra günümüz Türkçesine çevrilen metinleri var. İlk mektup orijinali 16 ncı sayfada, Türkçe metni 17 nci sayfada. İlk mektubun girişi:
            Evlâdım Ahmet Bey;
            Mektubunuzdan, afiyetinizden, geniş geniş geçinmekte olduğunuzdan, Ferdâ Kadın’ın, oralarda kış olmadığından ayrı ayrı memnun oldum. Allah sa’âdetinizi daim etsin. (Mektubun yazılmış tarihi: 1 Mart 1344 Perşembe)
            GÜNÜN SÖZLERİ:
1- Namuslu davranmak, en iyi siyasettir. (Cervantes)
2- Küçük bir kıvılcım, büyük bir yangına sebep olabilir. (Dante)
3- İnsan uçurumun kenarına varmadan kanatlanmaz. (Kazancakis)
4- Türk Milleti bağımsız yaşamış ve bağımsızlığı var olmalarının yegâne koşulu olarak kabul etmiş, cesur insanların torunlarıdır. Bu millet hiçbir zaman hür olmadan yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır. (M. Kemal Atatürk)
            ***
Murat Duman’dan, 
Dumanı üstünde iki yeni şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Murat Duman, Ankaralı şairlerimizden, birazda yazarlarımızdan…
İki yeni şiiri var masamda TSM çalışmaları da yapan Murat Duman’ın. Birinci şiirinin adı “İzleri kaldı bende” adıyla yazılmış, yedi ayrı dörtlükten oluşuyor. İkincisi “Şoföre mektup” adıyla karşımıza çıkıyor, çıkarılıyor, altı ayrı dörtlükten oluşuyor. Her iki şiirden üçer dörtlük almak istiyorum efendim:

Murat DUMAN
İZLERİ KALDI BENDE  (Murat Duman)

Kader çilesiyle kalmış baş başa,
Derdin otağında dönüşmüş taşa,
Kimsesiz canları bırakmış kışa,
Ölüm yakışmamış beyaz Ceylana.

Hakkın kararı bu, ne gelir elden,
Koluna almıştı, kırmızı gülden,
Alamadım inan, gözümü senden,
Dayan ne mümkün beyaz Ceylana.

Dumanoğlu, darda arzusu densiz,
Belki doyar toprak, sarsın kefensiz,
Kimsesiz yavrular, ne yapar sensiz,
Yavrular kan ağlar, beyaz Ceylana,
Gözyaşım can ağlar sarı Ceylana.

ŞOFÖRE MEKTUP (Murat Duman)

Süratle giderken, düşünmek gerek,
Sürat felâkettir, yapma arkadaş,
Yanında taşıma kazmayla kürek,
Şeritten şeride sapma arkadaş.

Açmadan kontağı, kemeri bağla,
Ferah tut kalbini, sel gibi çağla,
Solu serbest bırak, yolunu sağla,
Seyreden yolundan, kopma arkadaş.

Murat Duman der ki, ortamı germe,
Eğitim almadan, trafiğe girme,
Yarım saat geç git, kendini yorma,
Şu şeytan nefsine, tapma arkadaş.
***
ABDÜLKADİR GÜLER
Abdülkadir Güler’den iki şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Eğitimci, şair, yazar, araştırmacı Abdülkadir Güler (Aşık Geylani) hocanın Ziraat Bankası ve Hacı Bayram-ı Veli, adlı iki şiiri var masamda. Bu şiirlerden birincisi, altı dörtlükten, ikincisi yedi ayrı dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirlerden üçer dörtlük almak istiyorum (yer darlığı nedeniyle) efendim:
ZİRAAT BANKASI (Abdülkadir Güler)
Ekine güç verir, bereket verir,
Fidan olur domur domur yeşerir,
Kara günün dostu, imdata gelir,
Güvence kuşak, Ziraat Bankası.

Bankalar içinde özgün adın var,
Köylüye, memura birçok borcun var,
İstenen her çarkta emek harcın var,
Tarlada çardak, Ziraat Bankası.

Geylani’yim, ben Bankamı överim,
Darda kalsam sana derdim dökerim,
Deste deste paraların çekerim,
Tek altın başak, Ziraat Bankası.
Abdülkadir Güler hoca, her alanda kalem oynatıyor, başarılı eserleriyle dikkat çekiyor.
Zaman zaman düşünmüşümdür: Abdülkadir Güler’le merhabam 50 yıla yaklaşan bir noktaya ulaşıyor. O günden bugüne hiç bozulmayan, hiç sarsılmayan, giderek olgunlaşıp, örnek bir kişiliğe kavuşan Abdülkadir Güler, saygı ve sevgi beslediğim birkaç kalem erbabından biri, önde gelenidir.
Abdülkadir Güler’in, Yrd. Doç. Dr. Fatma Ahsen Turan’a ithaf ettiği “Hacı Bayram-ı Veli” adlı şiirden üç ayrı dörtlük efendim:
Ankara solfa-sol’da doğan bir güneş gibi,
Asıl adı Numân’dır, Hacı Bayram-ı Veli,
Tasavvuf deryasında edep, erkan sahibi,
İlimde bir ummandır Hacı Bayram-ı Veli.

Bursa’dan Aksaray’dan Ankara’ya tez döndü,
Tasavvufi yolunda inkârın zulmü söndü,
İlim, irfan diyerek sevgi, saygı gördü,
Hoşgörülü insandır Hacı Bayram-ı Veli.

Parlayan yıldız gibi Ankara’nın ufkunda,
Başkente bağdaş kurmuş, genç, ihtiyar divanda,
Başına taç eğledi Aşık Güler Ozan’da
Âlemde gülistandır, Hacı Bayram-ı Veli.
GÜNÜN HABERLERİ:
1- İLESAM Genel Başkanı Mehmet Nuri Parmaksız, her Cuma TRT Belgeselde, saat 10- 11.30 arası, kültür ve sanat programı “canlı yayınlar odası”nda konuklarıyla sohbetini sürdürüyor.
2- Artvin- Borçka’da Tahsin Atasert’in sahipliğinde yayınlanan “7 Mart” Gazetesi, 22 Ekim 2011’de 56.yayın yılına merhaba dedi.
***
Bilir ve Atasever’den
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Artvin ilimiz merkezinde yayınlanan “Serhad Artvin” Gazetesinde zaman zaman şiirleri yayınlanan Özer Bilir’in bir şiiriyle, İzmir ilimiz merkezinde yaşayan T. Turan Atasever’in bir şiiri sütunumuzun konukları efendim. Daha doğrusu şairlerimiz konukları efendim:

BİLEMEZSİNİZ Kİ (Özer Bilir)
Beni ağlatamazsınız,
Neden mi?
Ben hiç gülmedim ki,
Ağlayayım…
Tutup işkence de yapamazsınız,
Neden mi?
Çektiğim acıların yanında,
Sizin yapacaklarınız ne ki…

Beni tutsakta edemezsiniz,
Neden mi?
Ben hiç özgür olmadım ki,
Hep esirdim aslında…

Beni dövemezsiniz,
Öldüremezsiniz de.
Neden mi?
Ben hiç yaşamadım ki,
Öleyim..
Sadece yaşayan ölüydüm..

YÜZÜMÜZ SANA DÖNÜK !. T.Turan Atasever)
“Gümrük Birliği” ile oydular içimizi;
Neden halâ AB’nin kapısı bana örtük?
Yetkililer, AB’ye muhtaç koydular bizi,
Kalp kırık; tekliyoruz, neredesin ATATÜRK?!

Birkaç yürekli kişi diyor ki; “Uyan yeter!.”
Bir çok “Neme Lazım’cı”, sanki koklamış eter..
İçteki hain, soysuz düşmanlardan da beter,
Derde dert ekliyoruz, neredesin ATATÜRK/

Yıllar var ki hep seni, seni arıyor olduk;
Kurtuluşu hep seni, seni anışta bulduk..
Yine ihtiyaç doğdu, aramaya koyulduk,
Gecikme; bekliyoruz, neredesin ATATÜRK?

Yetkilide görülmez; ne meleke, ne yeti;
İdare eden’lerin belli değil niyeti..
“Alternatif yok!.” Derken, Milletçe Hükümeti,
Sanki itekliyoruz, neredesin ATATÜRK?!
***
Zakir Atasever’den:
Gönül Pınarından Esintiler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Türk kültürünün bir bileni, değerli dostum Prof. Dr. Hayrettin İvgin’den bana ulaşan kitaplardan biri daha: Zakir Atasever’in “Gönül Pınarından Esintiler” adlı 112 sayfalık şiir kitabı var masamda, gündemimde.
Zakir Atasever imzalı bir önsöz 3 ncü sayfada karşımıza çıkıyor, çıkarılıyor. Buradan: “Halk olarak algılandığı günümüz dünyası; beşeriyet olarak sonu felaket olan bir girdaba doğru sürüklenmektedir” denilişi dikkat çekicidir.
Hece vezni türüyle kaleme alınan şiirlerin sayfalara yerleştirildiği, “Gönül Pınarından Esintiler” adlı şiir kitabı, bir anlatım zenginliğiyle sayfalara serpiştirilmiş duygu bütünlüğünün toparlandığı, anlatım güzellikleriyle dolu olarak karşımızda efendim.
Sayfa 18 ve 19’da yer alan “Sana sesleniyorum” adlı, başlıklı şiirden iki dörtlük alarak devam edelim:

Ekmek için pişen hamur,
Şekillenen kara çamur,
Gökten inen berrak yağmur,
Mevlâ’m sana sesleniyor.

Adın şifa gelir derde,
İyi günde gam kederde,
Zakir her zaman her yerde,
Mevlâ’m sana sesleniyor.

Genelde uzunca olan, duyguların aktarımı biçiminde sayfalarda yer alan  şiirlerle, sevgi, barış, mutluluk gibi önemli özelliklerin aktarıldığı görülüyor. Zakir Atasever’in duygu bütünlüğü, anlatım zenginliğini ortaya koyuyor.
“Gönlümüz” adlı, başlıklı şiir, 92 ve 93 ncü sayfalardan bizimle selamlaşıyor. Bu şiirin bir dörtlüğü:

Hasretiyle kanat çırpar,
Şahı ister gönlümüz.
Gökyüzünde arşa çıkar,
Mahı ister gönlümüz.

Zakir Atasever: 13 Eylül 1958 tarihinde doğdu. İTÜ İnşaat bölümünden, İnşaat Mühendisi olarak, 1980 yılında mezun oldu. Ankara’da meslek hayatına serbest olarak sürdürmektedir.
            ***
Avrasya Kurumu
Sempozyum Bildirilerinin bir yenisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Ankara’da bulunan, Avrasya Kurumu’nca düzenlenen sempozyumların bir yenisi: “7.Nizami’den Yunus Emre’ye, Kemal Atatürk’ten Haydar Aliyev’e uzanan sevgi ve barış yolu” adıyla, 22-23 Mayıs 2010 tarihlerinde, Bursa’nın Yıldırım İlçesinde düzenlenen sempozyum olarak biliniyor.
Bu sempozyuma sunulan bildiriler, yenilerde kitaplaştırıldı ve değerli dostum Kültür Ajansın sahibi Prof. Dr. Hayrettin İvgin tarafından bana ulaştırıldı.
256 sayfayla günyüzü gören, bu sempozyum bildirileri kitabı Prof. Dr. Hayrettin İvgin tarafından yayına hazırlanmış.
Avrasya, Makedon ve Romen Dostluk Kültür Sanat ve Turizm Kurumları Genel Başkanı, Vali, Prof. Dr. Bahaeddin Güney imzalı uzunca bir önsöz var. Sayın Güney bu sunuşunun bir yerinde;
-“Kurumumuz bu etkinlikleri, devletten hiçbir maddi yardım almadan büyük bir özveri içinde gerçekleştirmektedir” diyor.
Avrasya Kurumu Sempozyum Bildirileri, adlı kitabın içindekiler bölümünde yer alan, bildirileriyle sempozyuma katkıda bulunanların isimlerinden bazılarının sıralanışını şöyle görmekteyiz:
-Ord. Prof. Dr. John Devreker, Akd. Prof. Dr. İsa Hebibbeyli, Prof. Dr. Celil Garipoğlu Nağıyev, Prof. Dr. Nail Tan, Prof. Dr. Hayrettin İvgin, Dr. Özgen Keskin, Prof. Dr. Muharrem Caferli, Mesut Şenol, Remziye Kıymık, Sevim Terzioğlu, Prof. Dr. Nazim Ehmedov, Elekber Cabbarlı, Aşık Temel Turabi vd.
Kitabın sunuşu, Prof. Dr. Hayrettin İvgin tarafından gerçekleştirilmiş. Buranın bir yerinde; “Avrasya Kurumu”, 1996 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla kurulan saygın bir teşkilattır” deniyor.
Avrasya Kurumu Genel Başkanı Prof. Dr. Bahaeddin Güney sempozyum açılış konuşmasının bir yerinde, Türk dünyasının büyük şairi Nizami’den bir şiir örneği veriyor. Bu şiirden:

Ey yeryüzünde gökler gibi erişilmez ve
Kıymetli olan İnsanoğlu..!
Gökler de, yerler de nazını çekmekteler senin,
Şöhretinin nerelere ulaştığından haberin var mıdır?,
Sandığından daha yücelere…
Dünyayı kuşatan Allah dostları, sırlarını gözden,
Sakladılar.
Çevresinde çok dolaştın perdenin.
Dışarı taştın.
            GÜNÜN SÖZLERİ:
1- Bilgisayarlardan değil, onların eksikliğinden korkuyorum. (Isaac Asimov)
2- Kalbinizi işinizin ve işinizi de kalbinizin içine yerleştirmelisiniz. (Thomas J.Watson)
3- Olgun insan, güzel söz söyleyen değil, söylediğini yapan ve yapabileceklerini söyleyen adamdır. (Konfüçyüs)
4- Sakın unutmayın ki; olaylar insanlara bağımlı değildir, insanlar olaylara bağımlıdır. (Herodotus)
            ***
Dergiden dergiye yol gider
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergiden dergiye, yayından yayına yol gider. Bu yolların zaman zaman kesiştiği görülür. Dergiler bir sıralama içinde verilir, değerlendirilir:
1- AĞIN DERGİSİ: Düşün sanat dergisi olarak Ankara’da yayınlanıyor. Ağın Kültür ve Dayanışma Derneği adına sahibi: Ahmet Deviren, Genel Yayın Yönetmeni, Ahmet Nihat Dündar, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Şener Bilgin 236. sayısı masamda Ağın’ın. Yazışma: Hoşdere Cad. Akasya Apt. No: 41-2-A, Yukarı Ayrancı – Ankara.
2- BÜTÜN DÜNYA DERGİSİ: Başkent Üniversitesi kültür yayını. 2011 yılına ait 9 ncu sayısı masamda bu derginin. Başkent Üniversitesi adına sahibi: Mehmet Haberal. Yayın Genel Yönetmeni: Mete Akyol, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Gülçin Orkut. Yazışma: 1. Cad. No: 77 Bahçelievler-Ankara.
3- AYIN TARİHİ: Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün uzun soluklu bir yayını: Ayın Tarihi, her üç ayda 250-300 sayfalık bir görünümüyle yayınlanmaya devam ediyor.
4- YÖNETİCİMİZ VE BİZ DERGİSİ: İstanbul’da aylık olarak, Muharrem Ersal’ın sahip ve yazı işleri müdürlüğünde yayınlanıyor. 5 nci sayısı masamda bu derginin. Yazışma adresi: Rıhtım Cad.Uzunhafız Sk.No:2, Kat 2-7 Kadıköy-İstanbul.
5- ORTANCA DERGİSİ. Üç ayda bir Ankara’da yayınlanmaya devam ediyor. 33 ncü sayısı masamda Ortanca’nın. Sahibi, Yazı İşleri Müdürü ve Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Engin, Yazışma: Samsun Yolu 25 km. Kantar Mevkii No: 12 Lalahan-Ankara.
6- YENİSES DERGİSİ: Osmaniye’de aylık olarak yayınlanıyor. Sahibi: Hasan Bölük, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü ve Genel Koordinatör: Mehmet Aksoy. Yazışma: Atatürk Cad. No: 201 Kat. 3 Osmaniye. Yenises Dergisinin 189 ncu sayısı masamdaydı.
7- NEVZUHUR DERGİSİ: Antalya’da aylık yayınlanıyor. 23 ncü sayısı masamda bu derginin. Sahibi: Mustafa Akbaba, Genel Yayın Yönetmeni: Ali Demirel. Yazışma: Atatürk Cad. 1306 Sk. Akbaba Apt. No: 1-2 Antalya
8- PTT BYS Dergisi: PTT Biriktirme Sandığının yayın organı. İmtiyaz sahibi: Özay Atbaş, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü. Mehmet Bozkurt, Yazışma: İzmir 2.Cad. No: 40, Kat. 5 Kızılay-Ankara.6–7 nci sayıları masamdaydı bu derginin.
9- ÇİFTCİ VE KÖY DÜNYASI DERGİSİ: Ankara’da TZOB yayın organı olarak aylık yayınlanan derginin 318 ve 319 ncu sayıları masamdaydı. TZOB adına sahibi: Ş.Şemsi Bayraktar, Genel Yayın Müdürü: Bekir Şinasi Özdemir, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Ebru Mine Esen. Yazışma: GMK Bulvarı No: 25 Demirtepe-Ankara.
10- TÜBİTAK BÜLTENİ: Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumunun aylık dergisi. 117 nci sayısı masamdaydı bu yayının. Sahibi: Prof. Dr. Nüket Yetiş, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: O. Gürcan Ozan. Yazışma: Atatürk Bulv. No:221 Kavaklıdere-Ankara.
         ***
Sayılarıyla  Dergiler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergilerimiz.. Yayınlandıkları yerler ve sayıları itibariyle yaptığımız genel değerlendirme ve değerlendirmeler:
1- ÖZKAYNAK DERGİSİ: Ankara’da aylık yayınlanıyor. 2011 yılının 103 ncü sayısı masamda Özkaynak dergisinin. Sahibi Oğuz Altın. Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Neslihan Başbuğ. Yazışma adresi: Ataç-1 Sok. No: 5-3 Yenişehir/Ankara
2- İDA KÖRFEZ FANZİN DERGİSİ: Balıkesir-Akçay’da yayınlanıyor. İki ayda bir okurlarının karşısına çıkıyor. Hazırlayan: Ahmet Yılmaz Tuncer. 15 nci sayısı masamda olan “İda Körfez Fanzin”in yazışma adresi : P.K.53 Akçay-Balıkesir.
3- MPM ANAHTAR DERGİSİ: Kısa adı MPM olan, Milli Prodüktivite Merkezinin ayılk yayınladığı “Kalkınmada Anahtar Verimlilik” adlı derginin 267 nci sayısı masamda. Verimlilikle ilgili değişik, araştırma, yorum ve haberlerin yeraldığı dergiyle yazışma adresi: Gelibolu Sk.No:5 Kavaklıdere/Ankara. Sahibi: Necmettin Erkan, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Cangül Tosun.
4- KARINCA DERGİSİ : Merkezi Ankara’da bulunan Türk kooperatifçilik Kurumu tarafından aylık yayınlanıyor. 76. yayın yılı içerisinde bulunan Karınca Dergisinin 890 ncı sayısı bana ulaştı. Karınca’nın sahibi Prof.Dr.Nevzat Aypek, Yazı İşleri Müdürü: Prof.Dr.Rasih Demirci. İdare yeri: Ceyhun Atıf Kansu Cad. 6.Sk.No:35-9,10 Balgat Ankara.
5- DEFNE DERGİSİ: Merkezi Düzce’de bulunan, Orman Muhafaza Memurları ve Emeklileri Derneğinin yayınorganı olan Defne Dergisinin Dernek adına sahibi: Fikri Aksu, Sorumlu Müdür: Şafak Baş. Derginin 360 ncı sayısı bana ulaştı. İletişim adresi: Cedidiye Mhl. Mimar Sinan Cad. Necip Güney Sk. Ruhibey Pasajı K. 2 Düzce.
6- ÇAĞRI DERGİSİ: Kültür, sanat, folklor dergisi olarak Ankara’da aylık yayınlanıyor. Çağrı’nın 616. sayısı bana ulaştı. Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: M. Emrehan Halıcı. Genel Koordinatör: Feyzi Halıcı. Yazışma adresi: P.K. 468 Yenişehir-Ankara.
7- NEVZUHUR DERGİSİ: Antalya’da aylık yayınlanan, edebiyat, kültür ve sanat dergisi. 12 sayfayla okurlarının karşısına çıkıyor, çıkarılıyor. Sahibi: Mustafa Akbaba, Genel Yayın Yönetmeni: Ali Demirel. Yazışma adresi: Atatürk Cad. 1306 Sk. Akbaba Apt. No:1-2 Antalya. Nevzuhur’un 20 nci sayısı masamdaydı efendim.
8- ŞAVŞAT DERGİSİ: Yöresel kültür, tanıtım ve sanat dergisi olarak üç ayda bir merkezi Ankara’da bulunan Şavşat Derneği yöneticilerince yayınlanıyor. Derginin 33 ve 34 ncü sayıları bir arada günyüzü gördü. Dernek adına sahibi Necmettin Ermişoğlu, Yazı İşleri Müdürü: Vedat C.Demiral, Genel Yayın Yönetmeni: Mazlum Çelik. Yazışma: Fevzi Çakmak (1) Sk. No:3-2 Kızılay-Ankara, P.K.302 Yenişehir-Ankara.
***
18. Uluslararası
Hazar Şiir Akşamları Güldestesi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Elâzığ ilimizde geleneksel hale getirilen, Uluslararası Hazar Şiir Akşamları’nın 18 ncisi 10–13 Haziran 2010 tarihlerinde, bu tarihler arasında gerçekleştirilmiş. Bitiminde de, “18. Uluslararası Hazar Şiir Akşamları Güldestesi” adıyla, katılımcıların ortaya koydukları, kitaplaştırılmış.
            Ahmet Yesevi hatırasına, sevgi ve hoşgörü çerçevesinde gerçekleştirilen 2010, 18.Uluslararası Hazar Şiir Akşamları sonunda ortaya çıkarılan kitap, güldeste tarihe düşülen kalın çizgili bilgi ve belgeler bütünü olarak görülüyor.
            Büyük boy 116 sayfayla ortaya konulan güldeste, Hazar Şiir Akşamları programlarının tamamını, isim ve imzalar itibariyle genel görüntüsünü, sergileyen, geleceğe taşıyan anlamlı bir yayın çalışması.
            Bir dergi hüviyeti içerisinde, yayın kimliği var Güldestenin. Elazığ Eğitim Sanat, Kültür, Araştırma, Tanıtım ve Hizmet Vakfı adına sahibi (Vakıf Başkanı) Adem Akbulut, Genel Yayın Yönetmeni: Tahsin Öztürk, Yayın Danışmanları: Selahattin Yazar, Seyfettin Bahçeci, Grafik tasarım: Yrd. Doç. Dr. Tamer Kavuran, Tashih: Hakan Güllüoğlu, Yayına hazırlayan: Yahya Teksarı.
            Elazığ Valisi Muammer Erol, Belediye Başkanı M.Süleyman Selmanoğlu, Fırat Üniversitesi Rektörü Prof.Dr.A.Feyzi Bingöl, Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Ali Şeker, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü imzalı sunuş, değerlendirmeler var ilk sayfalarda.
            Yurtiçi ve yurtdışından katılımcılarla ilgili bazı isim sıralamaları, bilgiler yer alıyor sonraki sayfalarda.
            Ahmet Yesevi (1093 -1156) hakkında verilen bilgilerle, güldestenin sayfaları ilerliyor. Buradan kısa bilgiler verelim:
            Ahmet Yesevi, Osmanlı topraklarında doğmasa da, Osmanlı döneminde yaşamasa da Ahmet Yesevi’nin Osmanlı İmparatorluğu üzerinde önemli etkileri olmuştur. Etkileri günümüze kadar ulaşan Ahmet Yesevi, 11. yüzyılın ikinci yarısında bugünkü Kazakistan’ın Çimkent şehrinin doğusundaki Sayram kasabasında doğmuştur. Sayram o denemde önemli bir kültür ve ticaret merkezidir.
            Babasının ölümünden sonra, ablası ile birlikte Sayram yakınlarındaki Yesi’ye yerleşen Yesevi, burada “Arslan Baba” adlı bir Türk şeyhinden ilk eğitimini almaya başlamıştır. Türbesi Yesi yakınlarındaki Otrar’da bulunan Arslan Baba, rivayete göre; Hz. Muhammed’in emanet ettiği hurmayı Ahmet Yesevi’ye ulaştırmak görevini üstlenmiştir.
            Mezar-ı Şerifte bulunduğu bir dönem, İmam Rıza’nın öğrencisi olduğu belirtilen Arslan Babanın, Yesevi’nin manevi yücelmesinde önemli bir yeri vardır. Eğitiminin ilk aşamasını tamamladıktan sonra dönemin en önemli merkezi olan ve değişik bölgelerden binlerce öğrencinin akınına uğrayan Buhara’ya giden Yesevi, burada dönemin önde gelen din bilginlerinden olan Şeyh Yusuf Hemedani’ye bağlanmıştır. Türbesi Merv’de bulunan Hemedani’den yoğun bir tasavvuf eğitimi alan Yesevi, Şeyhin dört halifesinden üçüncüsü olmuş ve ilk iki halifeden sonra şeyhinin yerine geçmiştir.
         ***
Burhanettin Kocamaz ve
Şükrü Öksüz’den
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burhanettin Kocamaz Tarsus Belediye Başkanı. Şair Yazar. Şiirleri var bize ulaşan. “Bayramlar Essahlı Bayram olmalı” başlıklı altı dörtlükten meydana gelen şiiri var masamda. Bu şiirden üç dörtlük:

Gönül bu, böyle bir bayram istiyor,
Şu dünyada ezilen yok, ezen yok.
Tüm kâinat mutlu olsun istiyor,
Eziyet ve çile çeken canlı yok.

Huzursuzken, bayram bayram olmuyor,
Çileliyken millet huzur bulmuyor,
Ağlayana, gülen derman bulmuyor,
Bayramlar, gerçekten bayram olmalı.

Şehitler, sırayla gelmesin artık,
Analar gözyaşın dökmesin artık,
Yöneten gaflete düşmesin artık,
Bu bayram essahlı bayram olmalı.

Bir başka şairimiz, Aydın ilimiz merkezinden seslenen, şair yazar, araştırmacı Şükrü Öksüz. “Kul hakkı yiyorsan” başlıklı beş ayrı dörtlükten meydana gelen şiirinde, kul hakkı yiyenlerin dualarının kabul olmayacağı, yeryüzünde Allah nezdinde “kul” bile sayılmayacakları noktasından hareketle şiirini oluşturmuş Şükrü Öksüz. Bu şiirin üç ayrı dörtlüğü şöyle efendim:

Susuz kalan hayvan, dağda yayılmaz,
Tüm canlılara su, hayatmış meğer.
Kıldığın namazlar namaz sayılmaz,
Sürekli kul hakkı yiyorsan eğer.

İnsanı sevdiren bir tatlı dildir,
Âlemlerin Rabbi sonsuz adildir,
Tuttuğun oruçlar, oruç değildir,
Sürekli kul hakkı yiyorsan eğer.

Yazıyla sabittir, İslam gaydası,
İnançtır dinlerin, ortak paydası,
Çektiğin tespihin yoktur faydası,
Sürekli kul hakkı yiyorsan eğer.
         ***
Dergilerin sayfalarından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergilerin sayfaları arasında yaptığım genel bir gezintide gördüklerim:
1- IHLAMUR DERGİSİ: Konya ilimiz merkezinde iki ayda bir, kültür, sanat ve edebiyat dergisi olarak yayınlanıyor. Her sayısında bir kültür insanını kapak konusu, dosya konusu yapıyor. Ihlamur’un sahibi: Hakan Sarı, Genel Koordinatörü: Fatma Hıdıroğlu, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Seval Oğuz. Tlf: 0505–933 91 33, İletişim: Menemen Cad. Kırtasiyeciler Sk. No:40, Fevzi Çakmak- Karatay-Konya Altıncı sayısı masamdaydı Ihlamur’un.
2- DÜNYA’DA KİLİS: İstanbul Kilis Vakfı’nın yayın organı. İki ayda bir yayınlanan Bülten. 140 ncı sayısı yayınlandı bu bültenin. Sahibi Vakıf adına: Yaşar Aktürk, Yazı İşleri Müdürü: Nejat Taşkın, Yazışma: Topkapı Mhl. Kürkçü Bostanı Sk. No:1 Şehremini-Fatih-İstanbul.
3- YÖNETİCİMİZ VE BİZ: İstanbul’da aylık yayınlanıyor. Toplum Yaşam Kültürü Dergisi. 3. sayısı masamda bu derginin. Sahibi: Muharrem Ersal, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Muharrem Ersal, İletişim: Rıhtım cad. Uzunhafız Sk. No: 2 K. 2-7 Kadıköy-İstanbul
4- ALKIŞ DERGİSİ: Kahramanmaraş Kültür Sanat Evi yayın organı olarak yayınlanıyor. 57 . sayısı masamda Alkış’ın. Sahibi: Dr. Oğuz Paköz, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Nihat Yücel. İletişim: P.K.42 Kahramanmaraş.
5- KUMRU DERGİSİ: Gaziantep ilimiz merkezinden geliyor. 5 nci sayısı masamda olan, Tarih, kültür, sanat ve edebiyat dergisi “Kumru”nun Sahibi: Abdülhadi Bay, Yazı İşleri Müdürü: Mehmet Nacar. Yönetim Merkezi: Düğmeci Mhl. Suburcu Cad. Ali Veli İşh. Kat. 4-502 Şahinbey-Gaziantep.
6- GÜNCEL SANAT DERGİSİ: Alanya ilçemiz merkezinde kültür, sanat ve edebiyat dergisi olarak iki ayda bir yayınlanıyor. 11 nci sayısı masamda bu derginin. Sahipleri: Ali Cem Çon, Hasan Hüseyin Bayır, Sanat danışmanı: Arslan Bayır, Yazışma: P.K.66 Alanya-Antalya
7- TÜRK DÜNYASI KIBATEK BÜLTENİ: Merkezi İzmir’de bulunan Kıbrıs, Balkanlar, Avrasya Türk Edebiyatları Kurumu’nun mevsimsel yayınladığı bülten. 49 ncu sayısı, İlkbahar sayısı bana ulaştı 4 normal boyutlu bültenin. Sahibi Leyla Işık. Bültenin yazışma adresi: P.K. 382 Pasaport-İzmir, şeklinde kaydediliyor.
8- İDA KÖRFEZ FANZİN DERGİSİ: Ahmet Yılmaz Tuncer yönetiminde, özel olarak hazırlanıp, özel baskılı ortaya konulan, okurlarına ulaştırılan bir dergi. 16 ncı sayısı bana ulaştı bu derginin. Yazışma: P.K.53 Akçay-Balıkesir.
9- BİZ 39 DERGİSİ: Karklareli Şair, Yazar ve Sanatçılar Derneğinin eğitim, kültür ve sanat dergisi. 11 nci sayısı bana ulaşan 24 sayfalık Dergisinin Dernek adına sahibi: Mustafa Ermiş. Yazışma: Mustafa Kemal Bulvarı, Kültür Pasajı  Na: 33 Kırklareli.
GÜNÜN SÖZLERİ:
1- Küçük bağışlarla, büyük mutluluklar kazanmak, büyüklüğün bir ayrıcalığıdır. (Fdiedrich Nietzsche)
2- Yaptıklarımız bizi oluşturur, biz de yaptıklarımızı. (George Eliot)
3- Gerçek çiftçi, ürününü göremeyeceğini bildiği halde, toprağını eken adamdır. (Çiçero)
4- İnsanın kırk yaşına kadar geçen yılları bir kitap, geri kalan yılları da o kitabın eleştirmesidir. (Schopenhauer)
5- Uçurtmalar, rüzgâr kuvvetiyle değil, bu kuvvete karşı uçtukları için yükselirler. (William Churchill)
            ***
Zekeriyya Bican’dan:
Sekizinci Şehir, İz Bırakanlar-2
Prof. Dr. İSA KAYACAN
22-25 Eylül 2011 tarihlerinde (bu tarihler arasında) Elazığ’da gerçekleştirilen ve Mehmet Akif Ersoy hatırasına düzenlenen “Uluslararası Hazar Şiir Akşamları” etkinliği programlarının bitiminde katılımcılara verilen kitaplar arasında, Zekeriyya Bican imzalı,792 sayfalık bir araştırma, inceleme yayını olan, “Sekizinci Şehir, İz Bırakanlar-2”nin sayfalarında bir gezinti yapmak istiyorum efendim:
            Atatürk diyor ki, başlıklı bir sunuştan sonra, Elazığ Valisi Muammer Erol, Belediye Başkanı Mehmet Süleyman Selmanoğlu, Fırat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Feyzi Bingöl, Prof. Dr. Esma Şimşek, Prof. Dr. Yasemin Açık, Gülda Çetindağ Süme, Nilüfer Yıldırım, Zekeriyya Bican imzalı yazılar, sunuşlar dikkat çekiyor.
            Zekeriyya Bican görüşlerinin bir yerinde; “Doğup büyüdüğüm, ekmeğini yiyip, suyunu içtiğim bu şehri çok sevdim. Her zaman kendimi borçlu hissettiğim, bu güzel şehre, bir şekilde vefa borcumu ödeme arzusu ile yaşadım” diyor. Vefa duygusunun yüksekliği, insanın doğduğu şehre, o şehrin halkına karşı duyulan bağlılık. Kutluyorum efendim.
            Üç oğlunun bir Harput gezisinde yaşadığı anılardan bahsediliyor. Harput’daki din eğitimi tarihinden, Harput Elazığ kültürüyle ilgili genel bilgiler, Harput’daki Yazıcızadeler ve Osmanlının Anadolu’daki (Harput’taki) eğitim faaliyetlerinden bir kesitle devam ediyor.
            Ömer Naimi efendi, İshak, Hacı Ömer Hüdâi Baba’yla bu bölümde söze başlanıyor. Sonra devam ediliyor. Adı geçenler hakkında bulunabilen, elde edilebilen bilgiler, fotoğraflar, eserleri vd. şeklinde sürdürülüyor.
            Onlarca isim ve imza var kitap içinde yer alan, araştırma ve inceleme çerçevesinde değerlendirilen. Bunlardan bazılarının isimleri şöyle sıralanmakta:
            Müstafa Sabri Efendi, Mahmut Yesari, Ali Erdem, Orhan İlter, Zehra Bilir, Vali Vefik Kitapçıgil, Cemil Meriç, Fahriye Demirkan (Fahriye Abla), Şerif Tüten, Orhan Koloğlu, Orhan Kantarcı, Hüsamettin Septioğlu, Mehmet Şükrü Baş, Necati Çetinkaya, Zülfü Livaneli, Mahir Gürbüz, Bedrettin Keleştimur, Salih Turhan, Vali Lütfullah Bilgin, Şener Bulut, Jülide Ateş, Şükrü Kacar, Hadi Önal, H.Cahit Aral, Cengiz Aytmatov, R. Mithat Yılmaz, Zülküf Altan, Muzaffer Ertürk, Nilüfer Yıldırım vd. Zekeriyya Bican’ın “Sekizinci Şehir” başlıklı şiirinden:

Nice güzel şehirler gördüm,
Gözlerimin önünde canlandı, birer, birer,
Acaba benim şehrim kadar güzel miydiler?,
Düşündüm, sadece çok özeldiler!
Ama benim şehrim “Sekizinci Şehir”.
         ***
Kimlikleriyle Gazeteler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Rize ilimiz merkezinde, Zümrüt Rize Gazetesinin sahibi ve Rize Gazeteciler Cemiyeti Başkanı olarak başarılı yayın hizmetlerine imza atan, değerli dostum Faik Bakoğlu tarafından bana gönderilen gazetelerin isimleri, kimlikleri ve kısa bilgiler olarak toparladıklarımı aşağıda sunuyorum efendim:
            1- ZÜMRÜT RİZE GAZETESİ: 8 normal sayfayla, Rize ilimiz merkezinde Faik Bakoğlu sahipliğinde günlük yayınlanıyor. 62. yayın yılı içinde olan Zümrüt Rize Gazetesinin Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Duygu Bakoğlu.
2- ÇAYELİ GAZETESİ: 8 normal sayfayla Rize-Çayelinde haftada iki gün yayınlanıyor. Sahibi: Abdul Talip Saklı, Yazı İşleri Müdürü: Adem Saklı.
3- İSTİKBAL GAZETESİ: Ordu ilimiz merkezinde 4 normal sayfayla yayınlanıyor. Sahibi: S. Temel Aşar, Yazı İşleri Müdürü: Vedat Devrim Altuntaş.
4- YENİ VİÇE GAZETESİ: Haftalık olarak 8 küçük sayfayla Rize-Fındıklı’da yayınlanıyor. Sahibi: Hasan Sarıhan, Yazı İşleri Müdürü: Ömer Şen.
5- 23 ŞUBAT GAZETESİ: 6 küçük sayfayla Ardahan’da günlük yayınlanıyor. Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni: Kasım Tırpancı, Yazı İşleri Müdürü: Yunus Akçay.
6- ORDU YORUM GAZETESİ: 16 normal sayfayla Ordu ilimiz merkezinde yayınlanıyor. Sahibi: Yıldız Yıldız, Yazı İşleri Müdürü: Nilgün Özkan.
7- YURT GAZETESİ: 4 normal sayfayla Osmaniye ilimiz merkezinde günlük yayınlanıyor. Sahibi Oğuzhan Erkmen, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Ahmet Erkmen.
8- OLAY GAZETESİ: 4 normal sayfayla Osmaniye ilimiz merkezinde günlük yayınlanıyor: Sahibi Gökhan Erkmen, Yazı İşleri Müdürü: Ali Erkmen.
9- HASRET GAZETESİ: 4 normal sayfayla Osmaniye ilimiz merkezinde günlük yayınlanıyor. Sahibi Gökhan Erkmen, Yazı İşleri Müdürü: Esra Karakuş.
10- KAFKAS SARP HABER GAZETESİ: Hopa’da haftada  iki gün yayınlanıyor. Sahibi: Sevgi Şentürk, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Duygu Gündüz.
11- İKİZDERE’NİN SESİ GAZETESİ: 16 büyük sayfa ve renkli olarak İkizdere’de yayınlanıyor. Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Salih Çepnioğlu.
12- TARSUS EKSPRES GAZETESİ: 8 büyük sayfayla, Tarsus’ta günlük yayınlanıyor. Sahibi Zahide Erdoğan, Yazı İşleri Müdürü: Ahmet Can Erdoğan.
13- TARSUS AKDENİZ GAZETESİ: 4 büyük sayfayla Tarsus’ta yayınlanıyor. Sahibi: Leyla Bulut, Yazı İşleri Müdürü: Mehmet Ertanıroğlu.
14- YENİ TARSUS GÜNEŞ GAZETESİ: 4 büyük sayfayla Tarsus’ta yayınlanıyor. Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Elife Özkan,
15- TARSUS İLERİ GAZETESİ: 4 büyük sayfayla Tarsus’ta yayınlanıyor. Sahibi: Mehmet Samancı, Yazı İşleri Müdürü: Cennet Alpkara.
16- İÇEL EKSPRES GAZETESİ: 8 büyük sayfayla Mersin’de günlük yayınlanıyor. Sahibi: Nevzat Yastı,  Genel Yayın Yönetmeni: Nafi Çelik, Yazı İşleri Müdürü: Rabia Demirci.
GÜNÜN SÖZLERİ:
1- Önce elimize, sonra dilimize düşen gerçek, öyle kılık değiştiriyor ki, kısa bir süre sonra tanımak imkânsız oluyor. (Pitigrilli)
2- Sözün en güzeli, söyleyenin doğru olarak söylediği, dinleyenin de yararlandığı sözdür. (Aristoteles)
3- Bazı şeyleri yarım bileceğine, bir şey bilme daha iyi. (Nietsche)
4- Dünyada en zor şey, insanın kendini bilmesidir. (Thales)
5- Bir düşmanı bağışlamak, bir dostu bağışlamaktan daha kolaydır. (Mme.Dorothee Deluzy)
            ***
Aydın ve Söke’den birer dergi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergiler var sürekli gelen, dergiler var, bir görünüp, bir kaybolan. İki dergi var masamda. Bunlardan birincisi:
            AYDIN EFESİ DERGİSİ
            Merkezi Aydın’da bulunan, Yazarlar ve Şairler Derneğinin iki ayda bir yayınladığı Aydın Efesi’nin 3 ncü sayısı masamda. Dernek adına Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni: Şükrü Öksüz. Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Güner Dokuyucu, Genel Koordinatörü: Ali Haydar Öztürk. Yönetim Yeri: Yedi Eylül Mah. Esko İşh.B-Blok No:1-5 Aydın.
            48 Sayfalık, pırıl pırıl baskılı Aydın Efesi’nin masamdaki 3 ncü sayısında, pek çok yazı, araştırma, öykü şiir yeralıyor. Şükrü Öksüz, Güner Dokuyucu, Yücel İpek, İsa Kayacan, H.Halistin Kukul, T. Turan Atasever, Erhan Tığlı, Münevver Düver, Melahat Ecevit, Abdulkadir Güler, Ünal Şöhret Dirlik, gibi isimlerle, imzalarla karşılaşıyoruz. Şükrü Öksüz imzalı “Gökşen Efe” başlıklı 11 dörtlükten oluşan şiirden bir dörtlük:

Nice bakir kızların namusları çalındı,
Bütün çevre köylere hemen haber salındı,
Bacılarımın öcü çok geçmeden alındı,
Milletin kalbindesin Hüseyin Gökçen Efe.

            Aydın Efesi Dergisi, istikrarlı yayınlanması bakımından dikkat çeken yayın organlarımızdan biri efendim. Tebriklerimi sunuyorum.
SARIZEYBEK DERGİSİ
            Söke Şairler ve Yazarlar Derneği yayın organı olarak iki ayda bir yayınlanıyor. Sarızeybek Dergisinin 49 ncu sayısı masamda. Dernek adına sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Tülay Sarayköylü, Genel Yayın Yönetmeni: Oyhan Hasan Bıldırki. Yazışma adresi: Konak Mahl. Kavakdibi Cad. Tuntaş İşh. Kat. 2 No: 217 Söke – Aydın.
            Sarızeybek Dergisinin 49 ncu sayısında yer alan imzalardan bazıları: Tülay Sarayköylü, Nuray Mete, Abdülkadir Güler, Yaşar Çağbayır, H.Latif Sarıyüce, İ.Bora Binatlı, Aşır Tunca, M.Kemal Yılmaz, Cahit Külebi, Fatma Onur, Dilaver Cebeci, Güzide Gülpınar Taranoğlu, Ali Akçeken, Ramazan Çelik. Sarızeybek Dergisinde de araştırma, gezi ağırlıklı yazılar yanında, bol miktarda şiirle karşılaşılıyor. Tülay Sarayköylü’nün “Bir yıldız kaydı gökyüzünden” başlıklı şiirinin sonundaki mısralar:
Biliyorum ardından uçacak gönül kuşum,
Uçup sana kavuşacak biten son nefesim,
Özlemlerim bitecek, acım dinecek,
Ruhlarımız beklediğin yerde birleşecek,
Yüreğimde kopan korkunç fırtınalar dinecek.
        
İlhami Nalbantoğlu’ndan:
Abdullah Nalbant Usta
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İlhami Nalbantoğlu’nun bir kitabı yenilerde bana ulaştı. Tam adı: Ahlat Halk Hekimliğinin Efsane İsmi: Abdullah Nalbant Usta.
            224 sayfalık kitap, Ahlat Kültür Sanat ve Çevre Vakfı Yayınları arasında, Ankara’da günyüzü görmüş. Yazışma adresleri: Sakarya Caddesi Ertuğ Pasajı No: 17–62 Kızılay-Ankara. Sipariş: P.K.499 Yenişehir/Ankara.
            İlhami Nalbantoğlu’nun bir sayfalık biyografisinin verilişiyle söze başlanmış. Sonra İlhami Nalbantoğlu’nun üç sayfalık sunuşu dikkat çekiyor. Kitap dokuz bölümden meydana gelmiş. Bu bölümlerin ana başlıkları; Giriş, Nalbantlık zor zanaat, Halk hekimliğine yöneliş, diğer faaliyetler, Yakın çevresi, yaşamından diğer kesitler, Yaşadığı kent Ahlat üzerine, Ahlat yaşamından kesitler, Abdullah Nalbant usta için ne dediler?, şeklinde sıralanıyor.
            Birinci bölümde, Abdullah Nalbant Usta’nın biyografisi verilmekte...
Buradan Abdullah Nalbant Usta’nın; 01.07.1913 tarihinde doğduğunu, Babasının adının Müşir, Annesinin adının Kudret olduğunu 01.01.1985 tarihinde Ahlat’da vefat ettiğini öğreniyoruz.
            Abdullah Nalbant Usta, Nalbantlık mesleğinin yanı sıra, Ahlat’ta pek çok ilk’e de imza atmış. Kadayıf üretimi, boya yapımı, değişik gül fidanlarının geliştirilmesi, gül suyu üretimi, emme-basma tulumbayı ilk kez getirmesi bunlardan bazıları olarak sıralanıyor.
            Verilen bilgiler arasında; Abdullah Nalbant Usta’nın mensubu olduğu ailenin bir önceki kuşağının Kafkasya’dan göç edip Iğdır’ın yakın bir köyüne gelmiş olmaları yer alıyor.
            Abdullah Nalbant usta,  iki numaralı oğlu Sebahattin’in çamaşır kazanına düşüp yanması sonucunda, oğlunun tedavisi için büyük bir özveri ve sabır ile tedaviyi başarı ile tamamlayınca, halk hekimliğine yönelmişliğinin başlangıç adımı atılmıştır.
            Abdullah Nalbant Usta’nın hiçbir mazeret göstermeksizin gidip hasta olan canlıyı mauayene ettiğini, tedavi için yapılması gereken hususları muhatabı olduğu kişinin anlayacağı biçimde izah ederek, sonucunun kendisine bildirilmesini sıkı sıkıya tembih ettiğini öğreniyoruz.
            Arka kapakta, Abdullah Nalbant Usta için söylenenlerden kısa bölümler, imza sahipleri itibariyle verilmiş. Bunlardan ikisi:
1. Abdullah Amcayı çok iyi hatırlıyorum. Amca diyorum, çünkü babam Selâhattin Sümer’in kardeşten de öte yakın arkadaşıydı. (Muzaffer Sümer)
2. Ahlat’ın korucusuydu. Yaptığı hizmetlerden dolayı herhangi bir ücret veya karşılık kabul etmemesi, onun en büyük özeliği idi. (Turgut Sevimli)