30 Aralık 2011 Cuma

KONUK YAZAR & İLESAM HABERİ

İSA KAYACAN’IN DOSTLUĞUNA GÜVENİLİR
Hayrettin İVGİN
“İsa Kayacan nerelidir?” diye sorsam; hep bir ağızdan “Burdurlu” dediğinizi duyar gibiyim. Hayır! Burdur onun doğduğu yerdir. O; Samsun’ludur, Trabzonludur, İstanbulludur, Diyarbakırlıdır, Kastamonuludur… Daha sayayım mı? O her yerdendir, o Türkiyelidir, o Türk dünyası coğrafyasındandır. Ama o, Burdur ilinin Tefenni ilçesinin Ece köyünde doğmuştur. Doğduğu yere saygısı ve sevgisi olanların, yaşadığı, gezdiği, gördüğü, suyunu içtiği yerlere de aynı saygıyı ve sevgiyi gösterdiğini herkes bilir. Ece köyündeki kerpiç evlerinin bahçesinde bulunan kuyuya bile en derin hasretini dile getiren bir kişi; ekmeğini yediği, havasını solduğu vatanına ne güçlü duygularla bağlı olduğunu söylemeye gerek var mı? O ülkesini, Türkiye’mizi sadece sevmiyor; bu topraklara, bayrağına, tarihine, kültürüne, örfüne âşık biridir. Onu yakından tanıyan bir arkadaşı olarak; Burdur’un zeybeğini ne kadar özlüyorsa Erzurum’un barını da o kadar özlediğine şahidim. Birkaç kez yurt dışında birlikte olduk. Serenler zeybeğine, Çavdır’ın hanlarına, Burdur’un İncir Kervansarayına iç çekerek hasretini ifade ederken; Çorum’un halayına Konya’nın Karatay Kervansarayına kara sevdalı olduğunu defalarca gördüm.
İsa Kayacan yazdığı on binlerce yazısında ve çıkardığı 130’a yakın kitabında; ön planda olan, ülke sevgisidir. Türklüğünü, milliyetçiliğini hiçbir şartta ve zamanda eksiltmeden hatta daha da artırarak dile getirdiğini onu tanıyanlar bilirler. Onun en hassas olduğu konu ülkesidir ve ülkenin geleceğidir. Bu hassasiyetini tüm yazılarında görmek mümkündür.
İsa Kayacan; dürüst bir kişiliktir, onun yalan söylediğine şahsen ben hiç tanık olmadım. Onun en karşısında olduğu kişi, sözünde durmayanlardandır. Dostluğu, arkadaşlığı çok kavidir. Ancak karşısındaki insandan ufak bir sapma görürse, bütün çivileri söker atar. Bu, onun sağlam ve güvenilir bir kişi olduğunu gösterir. Dostluğuyla her zaman övündüğüm bu sevgili kardeşim; paraya-pula itibar etmeyen gani gönüllü birisidir. Onun Burdur ve ilçelerinde kütüphane kurmak için ne kadar uğraştığını, cebinden paralar harcadığını, kendisi için bir iğne dahi isteyemeyen İsa Beyin yayın evlerinden, yazarlardan kitap ve destek istediğine defalarca şahit oldum. Topladığı yardımları ve kitapları posta ve kargoya erinmeden verdiğini, bu yaptıklarından sonsuz bir haz olduğunu bilinler bilir. İsa Kayacan’ın bir önemli tarafı da hak sahibi ve adaletli olmasıdır. Düşmanı bile olsa-ki hiç kimseye düşmanlık beslediğini görmedim-bir pay ve hak kiminse ona çekinmeden verir. Pek çok yarışmalarda jüri üyesi olarak birlikte bulunduk. Çok yakından bu yapısını gördüm. İsa Kayacan’ın çok yönlü olduğunu bilmem söylemeye gerek var mı? Kendi kendini yetiştiren ender bir insandır. O bir usta gazetecidir, o bir yazardır, o bir halk bilimcidir, o bir araştırmacıdır, o bir derlemecidir, o bir bilim insanıdır, o bir şairdir. O; binlerce konuyu ve belgeyi dosyalarında, arşivinde, kitaplığında saklayarak gereğinde en iyi biçimde değerlendiren bir doküman uzmanıdır.
Sohbetine doyum olmaz İsa Kayacan’ın. Ciddi bir yapısı olduğu için sohbet konuları da hep ciddi konulardır. Ama arada sırada birbirimize fıkra anlattığımız, şiir okuduğumuz, neşelendiğimiz, güldüğümüz zamanlarımız çok olmuştur.
Bir sohbetimiz sırasında anlattığı bir Yörük fıkrasına hâlâ gülerim. Hatırladığım kadarıyla şöyle bir fıkraydı:  
Yörük’ün biri uzunca aradan sonra Burdur da kurulu pazara gelmiş. Kunduracı Çarşısından geçerken gözüne kunduracıların derilerini yumuşatmak için derileri bastırdıkları kazanlara ilişmiş. Kazanın içinde ne olduğunu anlamamış fakat renginden dolayı kazandaki derilerin suyunun pekmez olduğunu zannetmiş. Kundura dükkânı sahibine sormuş.
“Usta pekmez kaç lira?”
Kunduracı bunun saf biri olduğunu anlamış demiş ki:
“Vallaha kardeşim, kilosu 2 lira”
Yörük “Bir deneyelim o zaman” diyerek orada bulunan bir tası eline almış ve kazana daldırmış. Kazandan aldığı derilerin bastırıldığı sudan bir yudum içmiş. Ama hemen yüzünü buruşturmuş. Ve kunduracıya şunu söylemiş:
“Usta sen bizi bir şeylerden anlamıyor zannetme. Senin bu pekmezin beş para etmez.”
 İsa Kayacan’la 30 yıldan fazla olan dostluğumuz ve arkadaşlığımız devam ediyor. Daha da devam edecek. Ben İsa Kayacan’dan çok memnunum. Allah onu vatanımıza, milletimize, bağışlasın. Daha çok hizmetler verecektir, inanıyorum.
İLESAM-AKÇAĞ’dan:
(2010) Roman-Hikâye ve Şiir Yarışması İmza Günü

            ANKARA, (Ece Ajans) - İLESAM-Akçağ Şiir-Roman ve Hikâye Yarışması’nda (2010) dereceye girenlerden Mehmet Çevik, Tarık Torun, Nuray Alper, Ramazan Yılmaz ve Ahmet Ünal Çam, 25 Aralık 2011 Pazar günü saat 13-17 arası Akçağ Kitabevinde kitaplarını imzaladı. Ayrıca, imza gününde İLESAM Genel Başkanı Mehmet Nuri Parmaksız ve Yavuz Bülent Bakiler’de katıldı. 
İLESAM Genel Başkanı Mehmet Nuri Parmaksız, “Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği (İLESAM) ve AKÇAĞ Yayınevi, Türk Edebiyatına yeni eserler ve isimler kazandırmak, Türk Edebiyatına ve Türk kültürüne hizmet etmek amacıyla İnceleme-Araştırma, Roman ve Hikâye alanında (KİTAP DOSYASI)  2011 yılında da bir yarışma düzenledi ve ilgiden memnunuz. Bu yarışmaya son katılım tarihi 30 Aralık 2011. Şubat 2012 içinde dereceye girenleri açıklayacağız ve birinci olanların eserlerini de kitaplaştıracağız” dedi.
Genel Başkan Mehmet Nuri Parmaksız, İLESAM’ın 2012 yılı içinde vereceği ödüller konusunda da, “5 kategoride 35 kişiye verilecek  İLESAM 2011 ödülleri konusunda komisyonların çalışmalarını tamamladığını ve Ocak ayının ilk günlerinde ödüle lâyık görülen isimleri açıklayacaklarını; İLESAM üyelerinden yaklaşık 50 kişiye de Yönetim kurulu olarak bilim, spor bilimi, basın, edebiyat ve kültür alanında 2012 Ocak ayı içinde ödül vereceklerini, ödül verilecek isimleri 2012 Ocak ayı içinde açıklayacakları”nı söyledi.

28 Aralık 2011 Çarşamba

TBMM, vekil zamları!...

Türkiye’de, Millet (vekil) leri her bakımdan hep (asıl) larının

önünde yer almışlardır (!)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
TDK’nın Türkçe sözlüğünde Vekil; Birinin işini görmesi için, kendi yerine bıraktığı veya yetki verdiği kimse, olarak açıklanırken, Milletvekili: Anayasaya göre, millet meclisine seçimle giren millet temsilcisi, mebus, parlamenter, vekil, olarak ifade ediliyor.
Türkiye’de bu iki kelime, anlamları itibariyle, özellikle Milletvekilleri açısından bakıldığında yer değiştirmiş olarak görülüyor. Milletvekili, asıl olan Milletin yerine geçmiş görünüyor. Bakmayın siz, Genel merkezde, Parti Genel Başkanlarının veya birkaç kişinin sıralama yaparak, seçim bölgelerinde milletin seçimine sundukları, “onaylayın kardeşim” dedikleri sıralama sistemine.. Burada başlayan seçmen, vatandaş yokluğu, sonraki günlerde, yıllarda sürüp gider.
Hatırlanacaktır 23 Aralık 2011 tarihinde Fransız Millet Meclisinde, Ermeni soykırımının inkârını suç sayan kararına kilitlendiğimiz sırada, TBMM Genel Kurulunda gece yarısı baskınıyla, bir başka kanunun dibine eklenen bir düzenlemeyle milletvekili maaşlarına zam yapılması önergeleriyle, TV yayınının olmadığı bir saatte getirilerek, Başkanvekili Meral Akşener’in yönettiği ve söz isteyenin olup olmadığını sorduğu, ama söz isteyenin olmadığı bir oldu-bitti içerisinde, dört partinin milletvekillerinin imzalarıyla ilk teklifle emekli vekil maaşları 3 bin liradan 6 bin liraya yükseltildi… Bu az bulunmuş olacak ki, gece yarısı baskını içerisinde ikinci önerge geldi. Genel kurulda kabul edilen bu ikinci önergeyle maaşlar 7.775 liraya yükseltiliverdi. Burada gözden kaçan kaçırılan daha pek çok gerçek var. Bunlardan: Emekli bir vekilin yanı sıra halen 12 bin lira maaş alan milletvekilleri eğer aynı zamanda emekliyse, 15-17 bin lira maaş alacak.
TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in, Parlamenterler Birliği Başkanından da aldıklarıyla desteklediği ve CHP, BDP, AKP ve MHP’yi temsilen milletvekillerinin imzalamakta tereddüt etmedikleri ortak önergeyle, yıldırım hareketiyle gerçekleştirilen kıyak maaş zammı, deneyimli siyasetçi TBMM Başkanı Cemil Çiçek tarafından, “milletvekilleri yüz düğüne giderler, bu kadar altın takarlar. Zam bir ihtiyaçtı. Eski yıllarda yapıldı” gibi, vatandaşın kabul etmeyeceği, edemeyeceği gerekçelerle savunuldu. Milletvekilleri bu kadar düğüne gidiyorlarsa gidiyorlar, takıyorlarsa takıyorlar.. Kendi menfaatleri, gelecekleri için takmıyorlar mı..Yeni yeni oy hesabı için yapmıyorlar mı?.
Sonra bir başka savunma biçimi: Efendim, milletvekillerinin onlarca, yüzlerce seçmeni geliyor (piyasadan çok ucuz meclis lokantalarından) yemek yediriliyor. Harcama yapılıyor. Bu seçmenlerden, sağlık sorunları olanlar hariç ötekiler gelmesin, getirilmesin.. İl ve ilçelerdeki parti teşkilatları ne güne duruyor?.Sorunlar onlar tarafından tespit edilsin, Ankara’ya getirilsin, yine onlar aracılığıyla sonuçlar ilgililere ulaştırılsın!..
Asgari ücretliye, çalışana, emekliye 3 kuruşluk zam için kırk dereden su getirilirken, asılların vekillerine bu zammı cömerti nereden kaynaklanıyor!...
Cumhurbaşkanı, bu tasarıyı onaylasa, onaylamasa bir şey değişmez. Şike yasasında olduğu gibi veto edip geri gönderse, TBMM genel kurulu bir başka gece yarısı mesaisiyle aynen köşke yeniden gönderecektir.
            Son günlerde bazı illerimizde ilçelerimizde yayınlanan gazetelerde, seçim bölgelerinden gelip, Ankara’da milletvekilini ziyaret eden Belediye Başkanı ve öteki seçmenler için yapılan haberlerde; “Milletvekilimiz…. Belediye Başkanı….’ı makamında kabul etti” şeklinde haberler yer alıyor. Milletvekili, seçmenine aslına karşı makam sahibi olabilir mi?. Danışmanlar böyle yazıyor, gazetelerimiz de de böyle yer alıyor anlaşılan! Milletvekiline, aslına karşı böbürlenmek, gururlanmak yakışır mı?..
Türkiye’de Millet (vekil)leri, hep (asıl) larının önüne geçmiş, başında yer almıştır, görüşümüz değişmiyor..Yani, cami ne kadar büyük olsa, imam veya imamlar bildiklerini okumaya devam ediyorlar!.. (Yazının kaleme alındığı tarih: 27 Aralık 2011; İlgili Yasa'nın bazı maddeleri Cumhurbaşkanınca 29 Aralık 2011 tarihinde kısmen veto edildi.)
GÜNÜN SÖZÜ:
Bir milletvekilinin, aynı zamanda emekli maaşını kesintisiz almasını, genel uygulamaya aykırı sayarım. Zam karşısında, içim biraz burkuldu demezsem, kendime saygısızlık etmiş olurum. (Ertuğrul Günay, Kültür ve Turizm Bakanı. AA-26.12.2011)  
Çağdaş Burdur Gazetesi,
sekizinci yayın yılına ‘Merhaba’ dedi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur ilimiz merkezinde 22 Aralık 2004 tarihinde kurulan, o günden bugüne önemli baskı aşamaları kateden “Çağdaş Burdur” Gazetesi, geride bıraktığımız 22 Aralık 2011 tarihinde, 7 nci yayın yılını tamamlayarak 8 nci yayın yılına merhaba dedi. Yeni yayın yılına girişle ilgili kutlamalar gerçekleştirildi.
Sayfalarının büyük bölümü renkli yayınlanan, Çağdaş Burdur Gazetesi, yeni yayın yılına giriş sayısı olan 22 Aralık 2011 tarih ve 2 bin 146 ncı sayısındaki sayfalarının tamamı renkli ve kuşe kağıda basılı olarak, okurlarının karşısına çıktı.
Çağdaş Burdur’un sözünü ettiğimiz sayısı, giyinmiş- kuşanmış, gran tuvalet bir delikanlı görünümüyle, baskı tekniği bakımından önemli bir görüntü ortaya koyuyordu.
İlk sayfada, “Okuyan Burdur’un Gazetesi 8 yaşında” manşetinden sonra, önceki günlerde önemli manşetlerle yayınlanan gazetenin ilk sayfalarından görüntüler, nereden nereye gelindiğine ilişkin, gazetenin ilk sayılarından, (2004- 2011) görüntü örnekleri  veriliyor, “Burdur için varız ve Burdur’un gözü kulağı olmaya devam edeceğiz” deniliyordu.
Çağdaş Burdur Gazetesinin sahibi Celal Öztaş, Genel Yayın Müdürü Yusuf Tortop imzalı köşe yazılarıyla, gazetenin 8 nci yayın yılına girişiyle ilgili görüşler sütunlara aktarılıyordu.
Celal Öztaş ve Yusuf Tortop yazılarından bazı cümleler verelim öncelikle:
1- Kurulduğu ilk günden bugüne kadar sürekli ‘ilk’leri Burdur’a yaşatan, tarafsız, objektif ve seviyeli yayın politikası ile Burdurluların gözdesi olan gazetenizin 8 nci yılını okuyucularımızla birlikte kutlamanın haklı gururunu yaşıyoruz (Celal Öztaş),
2- Başta Burdur olmak üzere ülke gündemine ilişkin sorunları halka yansıtmaya çalışıyoruz. Çağdaş Burdur Gazetesi olarak her kesime hitap eden bir yayın politikası izliyoruz. “Haber nerede ise, Çağdaş Burdur Gazetesi oradadır” anlayışı ile halkın güvenini kazandık ve bu yayın çizgimiz devam edecektir (Yusuf Tortop).
Çağdaş Burdur Gazetesinin 23 Aralık 2011 tarihli sayısında, Gazetenin kuruluş yıldönümünü Gazete idarehanesine gelerek kutlayan, Burdur Valisi Süleyman Tapsız, Belediye Başkanı Sebahattin Akkaya, Gazeteciler Cemiyeti Başkanı M. Ercan Taraşlı, Emniyet Müdürü Celal Aydoğan ve siyasi partilerin il temsilcilerinin fotoğraf görüntüleri ve kutlama mesajlarına ilişkin cümleler yer alıyordu. Buradan hareketle aldığımız cümleler:
1-     Çağdaş Burdur Gazetesini yakından takip ediyoruz.
Yayınlarını takdirle izliyoruz. Çağdaş Burdur Gazetesi gündemi iyi takip eden, hem yayınları, hem baskı kalitesi ile ön plana çıkan bir gazetemiz (Süleyman Tapsız Vali)
2-Çağdaş Burdur Gazetesi kurulduğu günden bugüne kadar, Burdurumuzla ilgili haberleri, yorumları, bir takım çalışmaları bizleri aktarmakta, gerçekten çok büyük bir görev yapmaktadır. (Sebahattin Akkaya, Belediye Başkanı)
Çağdaş Burdur Gazetesinin kimliğine bakıyoruz: İmtiyaz Sahibi: Celal Öztaş, Genel Yayın Yönetmeni: Yusuf Tortop, Yazı İşleri Müdürü: Aysel Kara, Muhabirler: Halil İbrahim Kara, Filiz Eryılmaz, Özer Özgün, Sayfa Editörü: Onur Özkan, Hukuk danışmanları: Av. Ömer Bütüner, Av.Ali Uz.
Burdur basın tarihinde, yayın politikası ve baskı tekniği bakımından önemli bir yere sahip Çağdaş Burdur Gazetesi yönetici ve çalışanlarını nice kuruluş yıldönümlerine ulaşmaları dileklerimle kutluyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.

23 Aralık 2011 Cuma

konuk yazar: "Muharrem Kubat"


BANAYAZILANŞİİRLERVEİSAKAYACAN
Muharrem KUBAT
“Bana Yazılan Şiirler” Prof. Dr. İsa Kayacan’a yazılan şiirleri bir araya getiren eserin adı oluyor. Asıl konuya geçmeden önce eserin kahramanı Sayın Kayacan’ın özgeçmişi ile ilgili kısa bir bilgi sunmak istiyorum.
İsa Kayacan, 20 Eylül  1943 tarihinde Burdur’un Tefenni ilçesine bağlı Ece köyünde dünyaya  gelmiştir. Anadolu  Üniversitesi Açık öğretim Fakültesi  Halkla İlişkiler Bölümü’ nü bitirmiştir.
İş ve İşçi Bulma Kurumu Genel Müdürlüğü, Orman ve Sanayi Bakanlıklarıyla, Basın-Yayın Enformasyon genel Müdürlüğü, TRT. ve Başbakanlık’ta görev yapmıştır.
Asıl  mesleği yazarlık olan Kayacan, 31.12.2010 tarihi itibariyle 42  bin 065 makaleye imza  atmış, edebiyatımıza her türden 129 eser vermiş, 3 bin 560 gazete ve  dergide  yazıları yer almış, değişik kuruluşlara 29 bin 920 kitap ve  dergi hediye  etmiştir.                       
Yine, dost ve  kardeş Azerbaycan’la  ilgili  olarak en çok yazı yazan, bir başka söyleyişle Azerbaycan’ı gündemde  tutan tek yazardır. Haklı olarak; UNESCO Milli Kültür Komisyonu üyesi olarak çalışan, Azerbaycan’ın Başkenti Bakü’de bulunan üniversitelerce kendilerine iki  ayrı ayrı “Fahri Doktora”, bir Fahri Profesörlük" payesi    verilmiştir. Elbette bu denli onore edilmeler kişiye     manen bir güç vermektedir. Aslında Sayın Kayacan bu denli  çalışmaları  ile  bunu çoktan hak  eden bir kültür insanıdır.  Özgeçmişte  bazı çalışmalarını istatistik  olarak sunduğum Kayacan’a bu denli unvanlar az bile demekten insan kendini alamıyor. Bu tür kişilere, kültürümüzün hak ettiği yeri alması için çok  ihtiyacı olduğunu okuyucularımla paylaşmak  istiyor, asıl konuya  geçiyorum.
Sevgili  okurlar, aslında, ben, Sayın Kayacan’a yazılan  şiirlerle ilgili olarak bir şeyler yazacaktım. Fakat, özgeçmişteki yapılan işleri  görünce doğrusu şaşırdım.   İnsan ömrüne bu kadar yazı, makale, yorum şiir ve  benzeri   şeylerin sığdırılması  olağan üstü bir gücü gerektiriyor.   Tanrı, Sayın Kayacan’a bu gücü vermiş işte. Daha  nice  yıllar dilemek geçiyor içimden bu bilge  insana...
Sözü edilen eserde 130 şairin 242  şiiri yer alıyor. Ayrıca,  yazar ve  şairler yazarla ilgili olarak yorumlarda bulunmuş. Bu cümleden olarak, “Yazarların Gözü ve Kalemiyle İsa Kayacan I” bölümünde şiirimizde çok saygın bir yeri olan ağabeyimiz, merhum Ahmet Tufan Şentürk yazar için şu yorumda bulunmuş.
"İsa Kayacan, Burdur’un Tefenni ilçesinin, Ece köyünden çarığıyla, yırtık poturu, yamalı gömleğiyle çıkmış, insan üstü bir irade, yılmak, yorulmak bilmeyen bir çalışma (çaba ile) koşmuş, koltuk değneğine dayanmadan " ben de varım" diyebilmiş, ipek böceği gibi kozasını örmüş, balarısı  gibi peteğini balla doldurmuştur.”
Ne güzel tanım değil  mi? üzerinde yorum yapmaya hiç gerek yok. Bu vesileyle şiirimizin duayeni ve tatlı insanı merhum ağabeyime kabrin cennet, ruhun şad olsun demeyi  kendimce bir görev sayıyorum... 
Eser sunuş kısmından sonra üç bölümden oluşuyor.                                         
- Birinci Bölüm’de şairlerin yazarla ilgili yazdığı şiirler,
- İkinci Bölüm’de eser sahibinin vefat eden eşi Sabahat Kayacan’a ait yazdığı  şiir ve yazılar.
-  Üçüncü Bölüm’de yazarın eserleri,bestelenen şiirleri ve bazı yazarların Kayacan’a atfen yazdığı kitaplar yer alıyor.                                                                    
Eserdeki ilk şiir Prof. Dr.İbrahim Agah Çubukçu’dan.   Sayın Çubukçu "İsa Kayacan" adını verdiği şiirinin ilk kıtasında Kayacan için:
“İsa Bey’in adı belleklerde yaşar,
Güçlüge göğsünü germiş Kayacan.
Hizmetini  saysak insanlar şaşar,
Kendini kültüre vermiş Kayacan.” demiş.
"Hizmetini  saysak insanlar şaşar” derken hepimizin duygularına tercüman olmuş Sayın Çubukçu. Kayacan’ın  çalışmalarını bundan daha güzel anlatan bir kıta bulmak  çok zor doğrusu...
Kazım Poyraz, “Gönlü İlim Dolu” adını verdiği şiirinin son kıtasında:
"Gönlümüze mekan kurdu,
Canı gibi sever yurdu,
Kazım’ı sevgisi sardı,
Beğler beğidir Kayacan." diye tanımlamış İsa Kayacan’ı.
Şair İkinci Bölüm’de 12.02.2002 tarihinde kaybettiği eşi Sabahat’a içi yanarak şöyle seslenmiş:
"Aşkım ve heyecanım, en mübarek işimdin,
Ocağımı tüttüren sımsıcak ateşimdin,
Hayatımdın, eşimdin, her mevsim güneşimdin,
Şimdi karanlıktayım,çekilmiyor bu hayat,
Öksüz, yetim kalmışım, neredesin Sabahat?.
Katlanmak kolay değil.Hele bu ilk eşinizse ,acı- tatlı günleri birlikte paylaşmışsanız yokluğu her gün daha çok hissedilir.   Onun yerini dolduracak birisini bulamazsınız.. (Yukarıdaki beş mısra Mustafa Ceylan’ın, İsa Kayacan’ın Ağıdı’ndan)
Sevgili Okurlar, buraya kadar Sayın Kayacan’ı  sizlere tanıtmaya  çalıştım. Tam tanıttığım kanısında değilim,  Çünkü,  kültür dolu bu insanı gereği gibi tanıtmak çok zor.  Ancak teselli bulduğum bir yanı var. Bu, yeri doldurulamaz yazarı "GUİNNESS" Rekorlar Kitabı’na aday göstermek için çalışmalar başlatılmış. Şahsım adına çok sevindim,
Yetenek dolu bu insan,  Türk kültürünü ve edebiyatını bir yerlere getirebilmek için gece dememiş, gündüz dememiş var gücüyle çalışmış. Tabir yerindeyse yaşamı, yazın  olmuş, Keşke eli kalem tutan herkes böyle olabilse ve  Tanrı’nın verdiği yeteneği böyle sergileyebilse. İşte, o zaman Türk edebiyatı hakettiği yeri alır ve yeryüzü edebiyat kulvarında “ben de varım" der.                                                                                           
Sayın Kayacan, bu denli güç üstü çalışmalarınız nedeniyle sizi candan kutluyor,  hayranlığımı  iletiyor, daha niceleri diyor, uzun ömürler diliyorum.
Ayrıca, Türk edebiyatı ve kültürü adına sizi saygı ile  selamlıyorum...

21 Aralık 2011 Çarşamba

03 - 20 ARALIK 2011

Kültür dünyamızın yeni hizmetkârlarından: Münevver Düver
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Gazete, dergi, radyo ve televizyonlarımıza ilaveten, bir de İnternet ortamı eklendi çalışmalarımız, yayınlarımız, iletişimlerimiz arasına.
İnternet ortamındaki yayın çalışmalarıyla, başarılı hizmetlerin altına imza atanlarımız var.
Ankara’daki kitap yayınlarıyla tanıdığım, Münevver Düver, Adana ilimiz merkezinden sesleniyor “Münevver Düver Sanatevi Sitesi ve öteki internet ortamlarında kurduğu sistemlerle.
Buradan hareketle yola çıktığımızda; Münevver Düver’in, kültür dünyamıza, Türk dünyasına önemli yayın hizmetlerinin gerçekleştiricisi olduğunu görüyor, tebriklerimizi sunuyoruz efendim.
Münevver Düver kimdir? sorusunun karşısına çıkan cevaplar nasıl sıralanıyor, şöyle bir bakalım:
Münevver Düver: 1965 yılında Adana’da doğdu. 10 yıla yakın, Kültür Bakanlığına bağlı personel olarak görev yaptı. Sonra ayrıldı, gazeteciliğe başladı. Merkezi Adıyaman’da bulunan “Öz Zirve” Gazetesinde gazetecilik çalışmalarını sürdüren, bu gazetenin şiir sayfasının editörlüğü ve yayın kurulu üyeliğiyle birlikte, Adana merkezde haftalık olarak yayınlanan “Türkay Haber” Gazetesinin sanat editörlüğünü ve aynı gazetede “Sanat Penceresi” köşe başlığı altındaki makaleleriyle, okurlarının karşısına çıkıyor.
Can By Mix Yapımcı Müzik Şirketinin Basın Danışmanlığını yapan, değişik konularda toplam 25 ayrı kitabı yayınlanan, 180’in üzerindeki fotoğraflarıyla değişik yerlerde sergiler açan, eserlerinin pek çoğu Tv ve Radyolarda yayınlanan Münevver Düver’in, pek çok Meslek Odası, Federasyon ve Derneğin aktif üyeleri arasında olduğu biliniyor.
Yurt içinde ve yurtdışında, sanat ağırlıklı yayın yapan onlarca dergi ve gazetede şiirleri yayınlanan, “başarı ve hizmet” ödülleriyle taltif edilen Münevver Düver, şiirleri yayında, yazılarıyla da dikkat çeken isim ve imzalar arasında yeralıyor.
Onlarca, plaket, katılım ve teşekkür belgesi alan, şiirleri; Refik Uçar, Mustafa Sülün, Binali Yıldırım, Tekiner Aksoy, Cemali Altıner, Ersin Kayışlı, Nezir Kaya başta olmak üzere pek çok bestekâr tarafından bestelenen, değişik sanatçılar tarafından seslendirilen, toplam 45 şiiri bestelenerek, şarkılaştırılan Münevver Düver’in yayınlanan kitaplarından bazılarının isimleri:
Sevginin Bedeli Olmaz (Şiir, 2005), Yalgın (şiir, 2005), Adı Zenginliğinde Gizli Adana (Araştırma- inceleme- 2009) Şehit Sinan Eroğlu (Anı- 2009), Hristiyan Türk Boyu Gagauzlar (Araştırma- İnceleme, 2009), Anne Sevgisi Sönmeyen Bir Alev (Şiir, 2010), Yansıma (Anı, 2010) vd.
Münevver Düver ; Ali Gündüz, Sabahat Mayda Yavuz, Mine Ömer, Mustafa Ceylan, Mansur Ekmekçi, Hüseyin Yurdabak, Hatice Ak tarafından hazırlanan Antolojilerde eserleriyle yer alarak, sanat ve edebiyat tarihimizdeki yerinden, sanatsever ve okurlara seslenme fırsatı buldu.
Kültür, tarih, sağlık, bereket ve
huzur beldesi: Elâzığ
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            22-25 Eylül 2011 tarihlerinde, bu tarihler arasında Elazığ ilimiz merkezinde gerçekleştirilen, 19. Uluslar arası Hazar Şiir Akşamları, programının bitiminde katılımcılara verilen yayınlar, belge niteliğindeki yayın çalışmalarından takım halinde verilenler vardı.
Bunlardan bazıları; Elazığ hakkındaki bilgilerin yer aldığı CD’ler, Hazar Şiir Akşamları (2010) belgeseli, Elazığ kent rehberi, Kültür şehri Elazığ’ın tarihi-turistik yerlerinin görüntülerini içeren, kartpostallar serisi, Şefik Gül Kültür Evi broşürü vd.
ELAZIĞ (2011)
Elazığ Valiliği Kültür ve Turizm Müdürlüğünce hazırlanıp yayınlanan broşür. Buradan aldıklarımız efendim:
Elazığ kent merkezinin geçmişi, yeni olmakla birlikte, yerleşim olarak bölgenin tarihi oldukça eskidir. Bu nedenle Elazığ’ın tarihi, devamı durumunda olduğu Harput’un tarihi ile birlikte ele alınmalıdır, gerçeğinden hareket ederek Elazığ’ın geçmişine bakılması doğru olacaktır.
1937 yılında Atatürk’ün şehre teşrifleri arasında kendileri tarafından” azığı bol il” anlamına gelen “Elazık” adı verilmiş, bu isim daha sonra TBMM’nin kararı ile “Elazığ” a dönüştürülmüştür.
Tarihi Harput kalesinin Urartular döneminde inşa edildiği bilinmektedir. Ulu Camii, Anadolu’nun en eski ve en önemli eserlerinden biridir. Kurşunlu Camii, Harput’taki Osmanlı dönemi camilerinin en güzel örnekleri arasında yer almaktadır. Cami 1738 – 1739 yılları arasında yapılmıştır.
Elazığ ve Harput konumundan ötürü, tarihin her döneminde önemli bir yerleşim merkezi olmuş ve canlılığını günümüze kadar sürdürmüştür.
Hazar Gölü, İl’in güneydoğusunda il merkezine 25 km uzaklıkta olan tektonik bir göldür. Kaplıca ve içmeler, Kervansaraylar dikkat çekmektedir. Keban Barajı ve Hidroelektrik Santralinin bulunduğu ilçe Keban, il merkezine 46 km uzaklıktadır. İlçe merkezinde Yusuf Ziya Paşa Camii ve Külliyesi bulunmaktadır.
Yerel etkinlikler arasında; Hıdrellez Kültür ve Bahar Şenliği, Çayda Çıra Festivali, Gezin Çiçek Festivali, Dallıca Patila Şöleni, Hazar Su Sporları Şenlikleri, Uluslararası Hazar Şiir Akşamları, yer almakta, Harput Müziği ve Halk oyunları canlılığını korumaktadır.
Elazığ hakkında verilen bilgilerin sonunda “Yapmadan dönme” başlığı altında sıralananlar var. Bunlar şöyle karşımıza çıkıyor:  1- Kültür ve tarih hazinesi, Elazığ’ın ruhu Harput’u görmeden., 2- İçinde saklı bir tarih barındıran efsanelerle bezenmiş Hazar Gölü’nü ve Batık Şehri görmeden, 3- Keban Barajı’nı görüp, Çır Çır Şelalesinden balık yemeden,  4- Tarihi Urartulara dayanan Eski Palu Kalesini ve tarihi evlerini görmeden, 5- Baskil ilçesini ziyaret edip, Baskil Kayısısından tatmadan, 6-Golan Termal Kaplıcalarına gidip dağ keçilerini görmeden, 7- Kürsübaşı meşkine katılıp dünyaca ünlü Çayda Çıra’yı seyretmeden, 8- Tarihi Kapalıçarşı’dan Orcik, Kuradut ve Çedene Kahvesi almadan, dönmeyin sıralaması, hatırlatması yapılıyor.
2011 Türk Halk Kültürüne Hizmet Ödülleri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Ankara’da bulunan ve 1955 yılında kurulan, Halk Kültürü Araştırmaları Kurumunun “2011 Türk Halk Kültürüne Hizmet Ödülleri” 17 Aralık 2011 tarihinde, Türkiye Yazarlar Birliği Konferans Salonunda düzenlenen törenle sahiplerine verildi.
57 yıllık bir geçmişi bulunan ve 1981 yılından bu yana aralıksız verilen, Türk Halk Kültürüne Hizmet Ödüllerinin sahipleri, halk kültürü alanında araştırmaları bulunanlar, katkıda bulunanlar olarak görülüyor.
Kurumun Genel Başkanı Prof. Dr. İrfan Ünver Nasrattınoğlu, ödül töreninin açılışında yaptığı konuşmada; Yurtiçi ve yurtdışında bilimsel toplantılar gerçekleştirdiklerini, özellikle Türk Kökenli soydaşlarımıza, Türkiye Kültürüyle, Türk kültürüyle ilgili önemli mesajların verildiğini, anlatımlarda bulunulduğunu, kültürel değerlerimizin araştırmalarla yaşatılması gerektiğini anlattı, örnekler verdi. (Dünyanın neresinde Türk varsa, ellerimizi uzatmalı, kucaklaşmalıyız- İsa Kayacan).
Şimdi, Halk Kültürü Araştırmaları Kurumunun 2011 Türk Halk Kültürüne Hizmet Ödülünü alanlardan isimleri ve kısa bilgileri itibariyle bir sıralama yapalım:
1. Veysel Tiryaki: 1965 yılında Bolu Dörtdivan’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinden mezun oldu. (Ankara Altındağ Belediye Başkanı)
2. Dr. Hasan Akgün: 1955 yılında Trabzon’da doğdu. Üniversiteyi bitirdikten sonra, İÜ-İşletme Fakültesi’nde “Belediyeler ve Bütçelerin Analizi” konulu teziyle yüksek eğitimini tamamladı.
3. Ahmet Yenihan: 1957 yılında Tokat- Erbaa’da doğdu. İTÜ İnşaat Mühendisliği bölümünden mezun oldu. (Erbaa Belediye Başkanı)
4. Prof. Düsen Kaseinov: 1947 yılında Kazakistan’da doğdu. Kurmangazi Devlet Sanat Enstitüsü (Üniversitesi)’inden mezun oldu (TÜRKSOY Genel Sekreteri)
5. Aydın Karasüleymanoğlu: 1943 yılında Artvin- Yusufeli’nde doğdu. AİTİ Akademisinden mezun oldu.
6. Doç. Dr. Ali Yakıcı: 1956 yılında Konya’da doğdu. Atatürk Üniversitesinden mezun oldu.
7. Yrd. Doç. Dr. Berrin Uyar Akalın: 1967 yılında Isparta’da doğdu. Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu.
8. Haber- Türk TV Müzik ve Yol Programı: Pazar günleri Haber- Türk Televizyonunun gündüz kuşağında yayınlanan Yol Programı.
9. Prof. Dr. Hüseyn İsmayilov: 1952 yılında, Batı Azerbaycan’ın Göyçe Mahalının Ağbulak köyünde doğdu. Devlet Pedagoji Enstitüsünden mezun oldu.
10. Prof.  Dr. Nuri Yüce: 1942 yılında Mersin’in Doğançay köyünde doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu.
11. Prof. Dr. Vildan Çetintaş: 1951 yılında İzmir’de doğdu. İzmir Buca Eğitim Fakültesi Resim- İş, Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümünü bitirdi.
12. Doç. Dr. Hasan Köksal: 1941 yılında İspir- Erzurum’da doğdu. Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. 
Bilime yön verenlerden:
Johann Gutenberg ve Matbaa
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Basım makineleriyle ilgili gelişmelerin, başlangıcı itibariyle nerede, nasıl ve kim tarafından başlatıldığı merak edilir.
Merkezi Ankara’da bulunan, “İlkkaynak Kültür ve Sanat Ürünleri” yayınları arasında, Bilime yön verenler serisinde günyüzü gören “Johann Gutenberg” adlı yayın,  “Matbaa” serisi olarak 64 sayfayla Michael Pollard, imzasıyla yayınlanmış.
Kitap da Johann Gutenberg ve matbaa makinesi üzerindeki çalışmalarıyla ilgili ilginç bilgiler veriliyor. Kitap içindeki bilgilerden:
Gutenberg’in büyük olasılıkla Almanya’nın Ren Nehri kıyısındaki Mainz kentinde 1398 yılında doğduğu kaydediliyor. Gutenberg’in ailesinin oldukça varlıklı olduğu bildiriliyor.
Matbaacılık, Batı uygarlığının belki de en önemli gelişmesiydi. Bu kadar önemli bir icadı gerçekleştiren kişi olan Johann Gutenberg, gizemli bir adamdı. Tarihe baktığımız zaman, onun bazı dönemlerde ortadan yok olduğunu görüyoruz. Okula gidip gitmediği, evlenip evlenmediği, hatta nerede ve ne zaman doğduğu da bilinmemektedir.
Matbaacılıkla ilgili “Rakip iddialar” var. Baskı dünyasında, kimin önce oraya vardığı konusu, tarihte uzmanlar arasında büyük bir tartışma konusu olmuştur. Bazılarına göre, bir Hollandalı olan Haarlemli Laurens Coster, hareketli harfleri 1423 yılında bulan ilk kişiydi. Başkalarına göre ise, bir İtalyan, Pampilo Castaldi, bu yolu açmıştı. Avignon’da yaşayan bir Çekoslovak, Procopius Waldfoghel’in 1444 yılında, “yapay yazma yöntemleri”yle ilgili çalışmalar yaptığı biliniyordu. Ama genel düşünceye göre, matbaayı, Mainzli Johann Guterberg icat etmişti.
Tüm bu iddialara ve kanıtlara bakıldığında, birçok kişinin bu alanda çalıştığı biliniyor ama ilk hareketli karakterlerle kitap basanın Johann Gutenberg olduğu görülüyor.
1450’li yıllarda Gutenberg’in matbaayı Almanya’ya, Mainz’a götürüşünden sonra Avrupa’ya ve Amerika Birleşik Devletleri’ne yayıldığı biliniyor.
Yüzyıl öncesine kadar,  gazeteler, yalnızca politikayla ilgilenen eğitimli kişiler için basılırdı. Gazete sayfaları, bulanık basılmış, politik toplantı ve konuşmaları haber olarak veren sütunlarla dolu olurdu. Resim bulunmazdı. Bu gazeteler, az eğitimli insanların hiç ilgisini çekmezdi. Bu yüzyıla kadar, Yeni Zelanda ve Avustralya’nın bir bölümündeki kadınların dışındakiler, seçme hakkına sahip değildi. Politikaya ilgi duymazlardı. Kitaplar da eğitimli insanlar içindi.
GÜNÜN SÖZLERİ:
            1- Yüksek bir mevkiye yerleşen, alçak bir kişiden daha kötü bir şey olamaz (Claudianus)
            2- Planımız bir yıl içinse pirinç ekin, on yıl içinse ağaç dikin, yüz yıl içinse insanları eğitin (Huang- Çe)
            3- Yemine bakıp insana inanma; insana bakıp yemine inan (Aeskhylos)
            4- Kulak yüreğe giden bir caddedir (Voltaire)
5- Her insan kendi geleceğinin mimarıdır (Appius Claudius)
Nahçıvan’dan, Haneli Kerimli’nin yeni kitabı:
Sözün Elince Galası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Haneli Kerimli, şair, edebiyatçı. Nahçıvan Devlet Üniversitesinin Harici Talebelerle İş Fakültesinin Dekanı. Birbiri ardına yayınladığı kitaplarından bize ulaşan sonuncusunun adı: “Sözün Elince Galası”.
            Kars ilimiz merkezinde günlük olarak yayınlanan, “Hüryurt” Gazetesinin Yazı İşleri Müdürü Erbil Hüryurt tarafından bana ulaştırılan 320 sayfalık “Sözün Elince Galası” değişik makalelerin, haberlerin ve mektupların bir araya getirilişi olarak görülüyor.
            Altmışıncı sanat yılını kutlamakta olan Haneli Kerimli hoca kitabını bendenize imzalarken; “İncesanatına ve şahsiyetine hörmet beslediğim İsa Kayacan’a saygılarımla 14 Kasım 2011” nezaket dolu ifadesiyle, gardaşlığını, dostluğunu ortaya koyuyor efendim. Teşekkürlerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
            Kitabın giriş sayfalarında, Haneli Kerimli ve eserleriyle ilgili görüşlerini ortaya koyanlar cümleleri ve isimleri, unvanları itibariyle sıralanıyor. Kitabın Meslehetçisi: Arif Ağlarov, Redaktor: Neriman Abdülrehmanlı, olarak görülüyorlar.
            Ayrıca, makaleleriyle Haneli Kerimli’yi anlatan, eserlerinden, yayınlarından örnekler verenlerin isimleri de az değil. Sayfa 218’de Gardaş Elişoğlu dostumuzun görüşleri başlıyor. Buradan birkaç cümle şöyle:
            -“Söz onun gedrini bilenleri yaşadır, onun yoluna ışıg salır, garşısındaki bağlı gapıları açır, zirveden zirveye galdırır”..
            Sayfa 228’de başlayan, Servaz Hüseynoğlu’nun yazdıkları dikkat çekiyor Haneli Kerimli için. Şöyle yazılmış:
            - “Şairliği Tanrı ruhunun daşıyıcısı olmak, kimi değerlendiren Haneli Kerimlinin, (Mene ela gelir ki) kitabında uzun yıllar müşahedelerine söylenen deyimler elmi-edebi, içtimai-felsefi görüşler, dünyanın gerdişi hakkında olan duygu ve düşünceler sergilenip”. Bu görüşler, yayınlandıkları gazeteler isimleri ve tarihleri itibariyle, yazıların sonunda kaydediliyor.
            Haneli Kerimli’nin öğrencilik yıllarına ait fotoğraflar, dostlarıyla bir araya geldiği görüntüler, kitabın arka sayfalarında dikkat çekiyor.
            Haneli Kerimli, Türkiye’ye her gelişinde, gezdiği, gördüğü yerlere ilişkin duygularını şiirleştirmiş. Bu dörtlüklerden biri:
Başı dağ çalmalı dağlar koynunda,
Çırpınan, nazlanan, yatan Van Gölü.
Sen Türk’ün ebedi kan yaddaşısan,
Düneni bu güne çatan Van Gölü.
            Haneli Kerimli’nin “Sözün Elince Galası” adlı kitabının 297,98, 313 ve 314 ncü sayfalarında bu satırların yazarı İsa Kayacan’ın, “Azerbaycan’ın-Şefeg-Dergisi” ve Sabir Beşirov’dan: Haneli Kerimli: Bir Ömrün Nağılı, başlıklı yazıları, kaynakları itibariyle yer almış.
Cumhur Turan’dan: 
Keloğlan ile Sincap
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Cumhur Turan, birbiri ardına yayınladığı kitaplarıyla dikkat çeken isim ve imzalarımızın başında geliyor.
            Cumhur Turan’ın, Keloğlan masallarının bir araya getirildiği 160 sayfalık “Keloğlan ile Sincap” adlı kitabı, merkezi Ankara’da bulunan Payda Yayıncılık, yayınları arasında günyüzü gördü.
            Gülendem Gültekin, Payda Yayıncılık’ın usta yöneticisi, sahibi. Yayın çalışmalarının mükemmelliği görülüyor. Tebriklerimi sunmak istiyorum.
Kitap 24 bölümden oluşmuş. Şiirsel bir anlatımla ortaya konulan Cumhur Turan masallarının, Rüzgâr Fidan’ın resimleriyle zenginleştirildiğini görüyoruz. Kitabın editörü: Mehmet Oğulcan Turan. İlk bölüm şöyle başlıyor:
Dağın yamacına oturmuş
Bir köy varmış,
Bulutlarla yarenlik eden,
Orada yaşarmış,
Keloğlanla anası.
Evlerine, hani ev denirse,
Çakınca merdivenleri / Girerler / Bir sofa / Sofaya açılan bir oda..
            Evin anlatımı sürüyor. Evin altındaki dam… Burada, bir eşek, iki keçi, bir horoz, birkaç tavuk varmış. Tarlaların tümü, evlerin tümü ağanınmış. Hayvanlarıyla birlikte, tüm köy, köy halkı ağanın malıymış..
            Şiirsel anlatımla ortaya konulanlar, şiirleştirilen anlatımlar, resimlerle yan yana getirilmiş, bütünleştirilmiş, zenginleştirilmiş.
            Cabbar ağa hakim hilebaz, düzenbaz. Oyun üstüne oyun çeviriyor, hak hukuk tanımıyor. Kitabın, masalların 151 nci sayfasında, bölüm 23’de, Cabbar ağa yine görülüyor..
Cabbar ağa,
Aşağılanma pahasına,
Süre isterken daha,
Kafaya koymuş ne yapacağını,
Hemen toplayıp adamlarını,
Bir tuzak kurmuşlar Keloğlana..
Sonra tuzak içinde, Keloğlan bir darbe ile bayılıp yere düşüyor. Çalıların arasından çıkan iki kişi, bir çuvala sazı, bir çuvala da Keloğlan’ı koyup, ağanın ahırına götürüyorlar.
Ağalığı tartışılan Cabbar ağa. Sonraki mısralardaki anlatımlarda, Keloğlan toprak dağıtımını hakça yapıyor. Ağalık düzenini bitiriyor.
Kölelik yok bundan gayri,
Toprak ana sütü gibi helaldır,
İşleyene
Bu böyle biline…
Diyerek, zalimlerin sonlarının nereye vardığını, ne olduğunu gösteriyor.      
Akşehir Postası Gazetesi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            “Gazeteciliğin gerçek okulu Anadolu Gazeteleridir/Anadoluda gazetecilik yapmadan, yaygın basında çalışmaya başlamak, ilk, orta ve lise tahsili yapmadan, yüksek okula başlamak gibidir” şeklindeki görüşümden hareketle, Akşehir ilçemizde günlük yayınlanan “Akşehir Postası” Gazetesinin sayfaları arasında bir gezinti yapmak istiyorum.
Akşehir Postası ‘nın 166 ncı sayısı masamda. 12 normal boyutlu bir gazete Akşehir Postası. Gazetenin kimliğine bakıyorum: Sahibi: Mustafa Yıldız, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Atilla Memiş, Sayfa editörü: Emre Suat Gürdal, Muhabirler: Mehmet Soyuk, İsmet Ak, E. Sıddık Develioğlu. Yazışma adresi: Nasreddin Hoca Cad. Doktorlar İş Mrk. Kat.2, Akşehir-Konya Tlf: 0332-812 45 46
Birinci sayfa, özellikle yerel haberlerden seçmelerle oluşuyor, şekilleniyor. Aynı titizlik iç sayfalarda da kendini gösteriyor. Ali İbiş, Uğur Özteke, köşe yazılarıyla dikkat çekiyorlar.
Akşehir Postasının elimdeki sayısında, bendenizin, Mehmet Cem Yiğit’ten Harika Çocuklara Şiirler, başlıklı yazım da yer alıyordu. Ayrıca, Mehmet Barlas imzalı “Başlanan noktaya yeniden dönmenin büyük ağırlığı” başlıklı yazı, başyazı olarak veriliyordu. Şimdi, Akşehir Postası Gazetesinin sayfalarından bazı haberler başlıkları verelim efendim:
Akşehir şehidini bugün uğurlayacak /Akşehir şehitler için yürüdü / Zümre Başkanları toplantısı yapılacak / Acı haberle sarsıldık / Rektör Okudan’ın gözyaşları / Konyaspor’da genel kurul zamanı / Kartal deplâsmanda mutlu / Konya’da güreş heyecanı başladı. vd.
            MEHMET CEM YİĞİT ŞİİRLERİNDEN
            Konya ilimizin Akşehir ilçesinden seslenen Mehmet Cem Yiğit hocanın yeni şiirleri var masamda. Bu şiirler; Hayat bu işte, Aşkın büyüsü var, Yapayalnız başlıklarının taşıyıcıları efendim. Aşkın büyüsü var adlı şiiri aşağıya alıyorum. Buyurun birlikte okuyalım:

AŞKIN BÜYÜSÜ VAR (Mehmet Cem Yiğit)

Gökyüzünde bizim yakıcı güneş,
Yeryüzünde bilindik sen,
Elimi tutan bulut beyazı elin,
Dolunayımsı nurlu yüzün,
Saman sarısı saçın,
Gözümü yudumlayan gözün,
Tatlı ufacık tefecik,
Bir tutam sözün,
Kulağımda demlenmiş şarkın,
Dilinde yorumladığın şiirim,
Doğrusu
Sen de beni kuşatan
Aşkın büyüsü var..
         ***
Azerbaycan’dan: 
Prof. Dr. Hüseyn İsmayılov
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Ankara’da bulunan, Halk Kültürü Araştırmaları Kurumunun 2011 Türk Halk Kültürü Hizmet Ödülünü alan, Azerbaycan’lı bilim adamı Prof. Dr. Hüseyn İsmayılov’un Prof. Dr. İrfan Ünver Nasrattınoğlu tarafından hazırlanan biyografisi şöyle:
1952 yılında, Batı Azerbaycan’ın Göyçe mahalının Ağbulak köyünde doğdu. İlk ve orta öğrenimini doğduğu yerde yaptıktan sonra girdiği Devlet Pedagoji Enstitüsünü, 1974 yılında bitirdi. Aynı yıl Ararat rayonunun Şirazlı Orta okuluna öğretmen olarak atandı. 1975-76 yıllarında Sovyet ordusunda askerlik hizmeti yaptı. 1976- 88 yılları arasında Erivan Devlet Pedagoji Enstitüsünde Azerabaycan dili ve edebiyatı hocalığı yaparken çeşitli ülkelerdeki bilimsel toplantılara iştirak ederek bildiriler sundu. 1986’da Azerbaycan İlimler Akademisi Nizami Adına Edebiyat Enstitüsünde “Memmed Arif Rus Edebiyatının Tetkikatçısı Gibi” başlıklı teziyle “Filoloji İlimler Namzeti” bilim seviyesine yükseldi. 1989- 1994 arasında M.Azizbeyov adına Azerbaycan Neft ve Kimya Enstitüsünde Azerbaycan Dili bölümünün doçenti olarak görev yaptı. 1995- 2003 arasında Azerbaycan İlimler Akademisi Nizami adına Edebiyat Enstitüsü Folklor ilmi – medeni merkezinin Müdürlüğü’nü yaptı. 2004’de Bakü Devlet Üniversitesi’nde “Göyce Folklor Muhiti: Teşekkülü ve İnkişaf Yolları” adlı tezini savundu ve 2009 yılında AAK tarafından “profesör”lüğe yükseltildi. 2003-2011 arasında da Akademi Folklor Enstitüsü Müdürlüğü yaptı.
Prof. Dr. Hüseyn İsmayılov, folklor enstitüsünü bağımsız ve güçlü bir duruma getirdikten sonra, bir yandan araştırma ve derleme çalışmalarına, öte yandan kitap ve dergi yayınlarına hız verdi. “Azərbaycan Şifahi Halk Edəbiyyatına Dair Tətkiklər” (1961) ve Dede Korkut (2001), gibi tamamen folklor içerikli süreli yayınları başlattı ve yönetti. En büyük eseri ise, tümüyle Azerbaycan folklorunu derlemeyi amaçlayan 100 Ciltlik Azerbaycan Folkloru Antolojisi, bir yandan yayına hazırlanıp, öte yandan hızla basılmaktadır. Onun bir önemli etkinliği de, Türkiye ve Azerbaycan halkbilim uzmanlarını bir araya getiren sempozyumlardır ki, bu sempozyumlarda sunulan bildiriler hemen kitap bütünlüğünde yayımlanmaktadır. Bu düzenleme ve kitaplar, Türkiye ve Azerbaycan’da yaşayan insanların, kökende kardeş olduklarının somut göstergeleridir. Kuşkusuz bütün çalışmaları en üst seviyede takdir edilip, ödüllendirilmektedir. İsmayılov, değerli bir bilim adamı olarak, çok sayıda gencin tez hocalığını yaparak, Türkolojiye yeni doktorlar, doçentler, profesörler kazandırdı.
Hüseyn İsmayılov’un yönetimindeki folklor enstitüsü ile Halk Kültürünü Araştırmaları Kurumu’nda işbirliği olmuştur. 2002 yılında Silifke’de düzenlenen uluslararası folklor ve müzik festivaline, onun başkanlığında bir bilim, dans ve müzik heyeti iştirak etmiş, bu grup böyle büyük bir etkinlikte Azerbaycan’ı temsil etmiştir. Sonraki yıllarda, HKA’nın genel başkanı da Bakü’ye davet edilerek, enstitü çalışmaları hakkında bilgiler edinmiştir.
Bilimsel toplantılarda onlarca bildiriler sunan yöneten Prof. Dr. Hüseyn İsmayılov’un yayınlanmış kitapları şöyle sıralanıyor:
1. Aşik yaradıcılığı: menşeyi ve inkişaf merhaleleri, Bakü 2002
2. Göyçe aşık muhiti: teşekkülü ve inkişaf yolları, Bakü 2002
3. Azerbaycan folklorunun regional hususiyetleri, Bakü 2006
4. Azerbaycan’da aşık sanatı: Göyçe yöresi, Ankara, 2008
5. Aşık yaradıcılığı: menşeyi ve inkişaf merhaleleri, İran, 2008
6. Köroğlu- Azerbaycan Kahramanlık eposu, Budapeşte, 2008
7. Kitabi Dede Korkud- Azerbaycan kahramanlık eposu, Budapeşte, 2008
8. Azerbaycan aşıklık geleneği, Rusya- Kazan, 2009 
***
Dr. Kazan Dağyakalı duygularıyla
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ankara, merkez çıkışlı bir isim ve imza. Dr. Kazan Dağyakalı. Şiirleriyle bize ulaşıyor. Yazdıkları, yayınladıkları var. Sabır ve sorgula adlı, başlıklı şiirler sütunumuzun konukları:
SABIR (Dr. Kazan Dağyakalı)
Hani geçişler vardır.
Bahardan yaza.
Hani geçişler vardır,
Hazandan kış’a.
İklimde yaşanmasa da.
İzin vermese de tabiat ana.
Zahmeride açar mı çiçek.
Hem de dalında.
Kardelenler açtı, / Gönül dağımda.
İnsanda iklim gibi.
Bahardan kış’a.
Ömür dediğin ne ki,
Mevsimler kadar kısa.
Kalp dıştan kulpsuz kapı gibidir,
İçerden açılırsa girebilirsin,
Bazen de kapanır sebepsiz yere,
Sabırdır sarıldığın, her seferinde.
Bir büyük diyor ki;
Hiç acı çekmemiş gibi sevin.
Karşılık beklemeden verin sevgiyi..
SORGULA (Dr. Kazan Dağyakalı)
Her seferinde;
Konuştukça kırıcı oluyorsun, dilini sorgula.
Sevildikçe vefasızlaşıyorsun.
Gönlünü sorgula.
Gönül dehlizimde meşaleydin sen,
Ne oldu ansızın bir anda söndün,
Zifiri karanlıkta koydun ya beni.
Geriye de dönemez insan, ömür bu giden.
Hani Mevlana diyor ya;
İnsanlar tek kanatlı melek gibidir.
Ancak birbirine sarılırsa uçabilirler.
Sensizliğin özlemiyle yanıp tutuşan,
Kanadı kırık bir kuş gibiyim,
Geleceği birlikte karşılayalım derken,
Yarım bırakılmış bir düş gibiyim.
Ne diyeyim kanat senin, uçup gidersin,
Başka gönüllere konup göçersin.
Farkında olmadan geçiyor zaman,
Yuvandan uçacak kanat gerdiğin.
Yalnızlık zor gelir baş edemezsin,
Sığınacak dal arayan kuşa dönersin.
Zaman varken gel biran önce,
Aklını başına topla, lütfen sorgula..
***
Melâhat Ecevit Şiirlerindeki
duygu zenginliğiyle
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Isparta ilimiz merkezinden seslenen, Melahat Ecevit hocanım, duygu zenginliği içinde ortaya koyduğu şiirleriyle, zaman zaman bizimle selamlaşıyor. İki yeni şiiri daha var masamda. Bu şiirlerin, sütun darlığı nedeniyle bendenize ait bir düzenlemeyle sunuluşunu şöyle görmekteyiz:
HADİ CANIM SENDE (Melâhat Ecevit)
Pişmanım diyerek hiç dönme geri,
Kitaba el bastım affetmem seni,
Dönüp de bakmadın yıktığın yeri,
Yaparım diyorsun, hadi canım sende!..
İkinci dörtlük: Fırsat verilir mi gönül bilmeze? / Hasret çektim her an bir tatlı söze / Bakar kör dediğin gören çift göze / Akarım diyorsun, hadi canım sende?
Üçüncü dörtlük: Cevri cefalarla kalbimi kır da / Hıçkırılır yeri kurşunsuz vurda / Sanki sen de akıl denen şey varda / Satarım diyorsun, hadi canım sende.
Yalvarsan yakarsan yanıma varıp,
Hatta unuturum sanma yalvarıp,
Maziyi pul diye cepten çıkarıp,
Yakarım diyorsun hadi canım sende!..
DEMEMİŞ MİYDİN? (Melahat Ecevit)
Ufak tefek şeylere kırılıp gitme!
Olur böyle şeyler şikayet etme!
Giyip ceketini O’nu terk etme!
Daha dün aşığım, dememiş miydin?
*
Eğer seviyorsan çare bulunur,
Affetmek büyüklük yakışan odur,
Hepimiz insanız suçumuz da olur,
Daha dün aşığım, dememiş miydin?..
           
Üçüncü dörtlük: Kızgın bakışları çek gözlerinden / Kırıcı sözleri sök sözlerinden / Mutluluk yaşları dök gözlerinden / Daha dün aşığım, dememiş miydin?
Dördüncü dörtlük: Önce kendinle bir barış bakalım / Çalı çırpı ile kini yakalım / Aşktan başkasını çöpe atalım / Daha dün aşığım, dememiş miydin?..
GÜNÜN SÖZLERİ:
1. En iyi öğüdü ancak kendine verebilirsin (Çiçero)
2. Övgü; iyi adamı daha iyi, kötü adamı daha kötü yapar (Thomas Fuller)
3. Başarı, istediğini elde etmek, mutluluk ise, elde ettiğini sevmektir (Brawn)
4. Hizmet amaçlı işler başarıya, kâr amaçlı olanlar ise, başarısızlığa yöneliktir (Nicholas M.Butler)
5. Bir kişiye yapılan haksızlık, bütün topluma karşı işlenen bir suçtur (Uğur Mumcu)
***
Değişik bölgelerimizin dergilerinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Dergilerimizin genellik içinde bize ulaşmaları sonucunda yaptığımız mini değerlendirmeler sürüyor:  
1-YESEVİ DERGİSİ: İstanbul’da aylık olarak yayınlanıyor. Sevgi dergisi Yesevi’nin 215 nci sayısı bize ulaştı. Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü Erdoğan Aslıyüce. Yazışma: P.K.30 Beyazıt-İstanbul.
2-ANADOLU’NUN SESİ GAZETESİ: Başbakanlık, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünce aylık yayınlanan Anadolu’nun Sesi Gazetesi, 300 ncü sayısına ulaştı.
3-KARINCA DERGİSİ: Türk Kooperatifçilik Kurumu tarafından aylık yayınlanıyor. Karınca dergisinin 898 nci sayısı bize ulaştı. Yazışma: C.Atıf Kansu Cad. 6.Sk.No:35-9 Balgat-Ankara
4-ALKIŞ DERGİSİ: Kahramanmaraş’ta iki ayda bir yayınlanıyor, kültür, sanat dergisi. 60 ncı sayısı bize ulaştı bu derginin. Yazışma: P.K.42 Kahramanmaraş.
5-YENİSES DERGİSİ: Osmaniye’de aylık yayınlanıyor. 190 ve 191 nci sayıları ayrı ayrı yayınlandı Yenises’in. Yazışma: Atatürk Cad.No:201, Kat. 3 Osmaniye
6-NEVZUHUR DERGİSİ: Antalya’da aylık yayınlanıyor.  Edebiyat, kültür ve sanat dergisi 24 ncü sayısı bize ulaştı. Sahibi: Mustafa Akbaba. Yazışma: Atatürk Cad. 1306 Sk.Akbaba Apt. No:1-2 Antalya.
7-ERCİYES DERGİSİ: Aylık Fikir ve Sanat Dergisi olan Erciyes’in 404,405,406 ve 407. sayıları ayrı ayrı yayınlandı. Sahibi: Alim Gerçel, Yazışma: P.K.218 Kayseri.
8-KAYSERİ TÜRK OCAĞI DERGİSİ: İki ayda bir yayınlanıyor. 117 ve 118 nci sayıları ayrı ayrı yayınlanarak bize ulaşan Kayseri Türk Ocağı Dergisinin sahibi: Prof.Dr.Abdülkadir Yuvalı. Yazışma: Esenyurt Mhl.Türk Ocağı Cad. No: 5 Melikgazi-Kayseri.
9-İSTİKLÂL GAZETESİ: 16 normal sayfayla, aylık, Kayseri’de yayınlanıyor. 85, 86, 87 ve 88. sayıları bize ulaştı bu gazetenin. Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Mehmet Emin Batur. Yazışma: Cevher Nesibe Mhl. Donanma Cad. No:13 Kocasinan-Kayseri.
10-DEĞİRMEN DERGİSİ: Sakarya ilimizin Adapazarı merkezinde yayınlanıyor. Edebiyat ve düşünce dergisi. 24 ncü sayısı masamda bu derginin. Sahibi: Adem Yıldırım. Yazışma adresi: Tığcılar Mhl. Döner geçit Sk.Altun İş Mrk. No: 4-3 Adapazarı-Sakarya.
11-EDEBDAĞ DERGİSİ: İki ayda bir yayınlanıyor, edebiyat, sanat, fikir dergisi. 5. sayısı masamda olan Edebdağ’ın Sahibi, Genel Yayın Yönetmeni ve Yazı İşleri Müdürü: Ayşe Yılmaz, Yazışma adresi: Cumhuriyet Mhl. Yavuz Sultan Selim Cad. No: 26 Emirdağ – Afyonkarahisar.
GÜNÜN SÖZLERİ:
1. Kendini akıllı sanan herkes aptaldır (Voltaire)
2. Hiçbir şey, acıdan daha hızlı gelemez (Bailey)
3. Gerçek dostu olmamak, yalnızlığın en kötüsüdür (Francis Bacon)
4. Dünkü acılar, bugünkü sevinçlerin kaynağını oluşturur (Pollok)
5. Çiçeğin dikeni var diye üzüleceğimize, dikenin çiçeği var diye sevinelim (Goethe)
            ***
Mustafa Kemal Yılmaz’dan: Ağıt
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Eğitimci, şair, yazar, araştırmacı ve parlâmenter Mustafa Kemal Yılmaz, şehitlerimizin ardından, Depremlerde kaybettiklerimizin ardından gözyaşı döküyor. Duygularını mısralara aktarıyor. 24 şehidimizin ardından yine gözyaşı döktü; “Yüreğimiz kan ağlıyor. Yas tutuyor. Ağlıyoruz. Sevgili şehitlerimize cenabı Allahtan bol bol rahmet diliyoruz. Cennette nur içinde uyusunlar.  Ailelerinin acılarını yürekten paylaşıyoruz. Onların her birini, oğlum, torunum gibi seviyorum” diye devam ediyor Mustafa Kemal Yılmaz.
Depremde ölenlerin anısına yazdığı 19 ayrı bölümden meydana gelen bir ağıtı var Mustafa Kemal Yılmaz’ın. Bu ağıtın ilk beş bölümü:
AĞIT (M.Kemal Yılmaz)
Nar tanesi, nur tanesi,
Annesinin bir tanesi,
Sapır sapır dökülüvermiş meyveler.
Toprağa karışmış hepsi,
Olgunu, ekşisi, tatlısı, tazesi.

Nar tanesi, nur tanesi,
Süt kokan bebeklerin ağzında,
Yorgun uykusunda anaların memesi.

Soluvermiş bir anda tüm bahçelerin gülü,
Karanlıkta sımsıcak sarılmışlar birbirine,
Yüz ölü, bin ölü, on bin ölü.

Yeni doğmuş kimi,
Kimi yedisinde, kim otuzunda, kırkında,
Yetmişinde olan da var.
Kiminin tutulmuş dili,
Kiminin kopmuş küçücük eli,
Acıman yok mu senin kudurmuş canavar..

Bre sarhoş dünya, bre deli toprak..
Dökülüyor kasırgada yaprak yaprak,
Devrilmiş ulu çınar,
Gövde kırık, dal kırık,
Yürek kırık, umut kırık, bacak kırık, kol kırık.
***
Dergilerin sayfaları içinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Dergilerin sayfaları içinden, dergi sayfalarının içinden bazı bilgilerin nakledilmesiyle ilgili genel görüntüyü birlikte izleyelim efendim. Buyurun;
1-AKPINAR DERGİSİ: Niğde ilimiz merkezinde iki ayda bir yayınlanıyor. Kültür, sanat ve edebiyat dergisi. 33. sayısı masamda Akpınar Dergisinin. Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni: İsmail Özmel.
2-SERVER BÜLTENİ: Ankara’da Server Vakfı tarafından iki ayda bir yayınlanan bülten. 19 ncu sayısı bize ulaştı Server’in efendim. Vakıf adına sahibi: Mehmet Ali Bulut.
3-YESEVİ DERGİSİ: İstanbul’da Hoca Ahmed Yesevi Vakfı tarafından aylık olarak, yayınlanan sevgi dergisi. Sahibi ve yazı işleri müdürü: Erdoğan Aslıyüce. 209 ve 210 ncu sayıları ayrı bize ulaştı bu derginin.
4-SUSMA DERGİSİ: Aylık dergi olarak yayınlanıyor. Sahibi: Sevim Arı. 33 ncü sayısı bize ulaştı bu derginin. Ayrıca haftalık yayınlanan “Susma” Gazetesinin 443 ve bu aradakilerle 447 nci sayısı da bize ulaştı anılan gazetenin efendim.
5-SARIZEYBEK DERGİSİ: Söke Şairler ve Yazarlar Derneğince iki ayda bir yayınlanan, edebiyat, kültür, sanat ve turizm dergisi olan Sarızeybek’in sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürü: Tülay Sarayköylü. 49 ncu sayısı bize ulaştı bu derginin.
6-ÜÇ MAYIS DERGİSİ: Türk Ocakları Salihli Şubesince yılda bir kez yayınlanıyor. Derginin sahibi: Ersin Bayır. Genel Yayın Yönetmeni: Gündüz Aydın. Baskı tarihi: 03 Mayıs 2011 elimizdeki derginin efendim.
7-YENİ SİZE DERGİSİ: İstanbul’da aylık yayınlanıyor. Sanat, edebiyat, kültür, fikir dergisi olarak yayınlanan Yeni Size’nin 91 ve 92 nci sayıları ayrı ayrı yayınlanarak bize ulaştı.
8-ÇAĞRI DERGİSİ: Ankara’da aylık yayınlanıyor. Kültür sanat, folklor dergisi olan Çağrı’nın sahibi: M.Emrehan Halıcı, genel koordinatör: Feyzi Halıcı. Çağrı Dergisinin 618 ve 619 ncu sayıları ayrı ayrı yayınlanarak bize ulaştı.
9-NEVZUHUR DERGİSİ: Antalya’da, edebiyat, kültür ve sanat dergisi olarak aylık yayınlanıyor. Sahibinin Mustafa Akbaba olduğu Nevzuhur dergisinin 21 ncu sayısı bize ulaştı.
10-KUMRU DERGİSİ: Gaziantep’de, tarih, kültür, sanat ve edebiyat dergisi olarak yayınlanan Kumru’nun sahibi: Abdulhadi Bay. 5 nci sayısı bize ulaştı Kumru Dergisinin.
11-GÜLLÜK DERGİSİ: Antalya’da yayınlanıyor. 50. sayısı, Antalya 5. Şairler Buluşması özel sayısı olarak günyüzü gördü.
12-YEŞİL BEYAZ ARTVİN DERGİSİ: Haber ve kültür dergisi olarak Artvin merkezde yayınlanıyor. Üç ayda bir yayınlanan Yeşil Beyaz Artvin Dergisinin sahibi ve genel yayın yönetmeni: Yaşar Kars,
13-SANAT SOKAĞI DERGİSİ: Kültür, sanat ve edebiyat dergisi olarak Bolu’da iki ayda  bir yayınlanıyor. Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Semra Kocabaş.
            ***
Almanya’dan Kemal Petricli’nin
duygularından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kemal Petricli Almanya’nın Köln şehrinde yaşıyor. Buradan yazdıklarıyla, bize ulaştırdıklarıyla, gazetelerde yeralan yazılarıyla dikkat çekmeye devam ediyor. Nezaket dolu duygularıyla, mektuplaştırdığı cümlelerinden:
            Değerli dost İsa Kayacan; Epeydir size yazamadığım için üzgünüm. Affedin. Biraz gezdim, dolaştım. Aslında, sizin yoğun  uğraşınıza bir nevi engel olmak istemediğimde işin aslında vardı. Selam, sevgi, sağlık sizinle olması dileğimle. (Köln, 20.10.2011).
            KEMAL PETRİCLİ DUYGULARINDAN-YAZILARINDAN
1- Siz doğruysanız, ben doğruysam, herkes doğru sayılır. Gücümüz ifadeli, duygularımız yolu aşmış, sevdiğimiz güvenle taşmış, bu orijinal dünya içinde hayatın tadı doyumsuzlaşır da doyumsuzlaşır.
            Desem ki; Bir yere girmek isterseniz dar kapıdan girmeye çabalayın. Çünkü, geniş kapıyla, geniş yol insanları mahva götürür ve buralardan geçenler çoktur. Hayata götüren kapı dardır (Hayata götüren kapı dardır.)
2- İnsanı Tanrının oyuncağı yapan aşktır, demiş Portekizli bir yazar. Aşk insanı deli yapar mı?. Yapmaz.. Peki kimin kalbi zarar görür?.
            Sevmekten vazgeçemeyenlerin mi? Yanlışsa çizin üstünü ve zararı, sevilen, karşılık vermeyen kalpler görür deyiverir.
            Ahh ne desek, sevgisiz dünya uygun olmayan pratik bir çözüm. (Düşünce Binası)
3- “Bilgisizlik avantaj halinde kullanılırsa, çobanlık baş tacı edilir” derler ama bilgi avantaj halinde kişinin hem kendisine, hem ülkesine fayda sağlamış olur.
            Çeşitli gölgelerle yaşadığımız dünyayı fark edemiyorsak, gözlerimizi kapatan, gözlükleri çıkarıp etrafı iyice bakmalıyız. Çünkü bilinmeyen düşman, gölgelerde dimdik durur. An geldiğinde kımıldama cesareti gösterir. Hikâyesinin bir bölümünü halletmeyi düşünür (Adalet Terazisi)
4- Gurbetçi insanı, gurbette yalnızlığı ulaşılmaz bir yerde gömülü gibidir. Unutulmuş bir yerde kaybolan aranan bir misal benzeri.
            Biz gurbetçiler selden korkmadık, taşkın sulardan çekinmedik.. Düşünüp de yardım katkısı amacı güdüp, böylesi insani tavırla geldik gurbete.
Kör değil, topal değildik ki. O zaman turpu şalgamdan ayırt etmek güç olurdu. Kayıp bir ruh gibi orada, burada dolaşır durur hayat dalgasının arasında kaybolurduk. Ama yabancı hayatları gözetlemeye tenezzül eden Almanların arasında kaybolacağımızı ilk zamanlar aklımıza getiremedik (Düşünce Parçaları, Kemal Petricli)
GÜNÜN SÖZLERİ:
1. Hatalar miras değildir, savunmaya değmez (Edmund Burke)
2. Bütün bildiklerini söyleme, ama söylediğin her şeyi bil (Matthias Cladius)
3. Geçmişe ait olan ben değilim, geçmiş bana ait (Mary Antin)
4. Övülmek isterseniz, alçak gönüllülüğü yem olarak kullanınız (Lord Chesterfield)
5. Üç gerçek dost vardır: Yaşlı bir eş, yaşlı bir köpek, hazır para (Franklin)
            ***
MPM’den: Kalkınmada
Anahtar, verimlilik
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Kısa adı MPM olan, Milli Prodüktivite Merkezi, verimlilikle ilgili çalışmalarını yıllardır sürdürüyor.
Hatta, bu kuruluşumuzdan, 1990’lı yıllarda üç kez “Verimliliğe katkı ödülü” aldığımı, verimlilik ilke ve duygularının Anadolu Basınına taşınmasında hizmet katkılarımın olduğunu hatırlıyorum.
Bu kuruluşumuzun yani MPM’nin değişik yayınları vardır. Eskiden bana her yayından gönderilir, bende bu yayınların tanıtımlarıyla ilgili yazılarımı sayfalara aktarır, özellikle Anadolu Basınında sıkça yer verirdim.
Elimde, “MPM, Kalkınmada Anahtar, Verimlilik” adlı bir dergi var. Milli Prodüktivite Merkezince aylık yayınlanıyor. Önceki yıllarda bu yayın, yine dergi boyutunda, gazete zenginliği içerik görüntüsüyle yayınlanırdı. Şimdilerde dergi görünümü arzediyor.
Şubat 2011 ayına ait 266 sayılı “Kalkınmada Anahtar Verimlilik” in kimlik bölümüne bakıyoruz: Sahibi: MPM Yönetim Kurulu adına Genel Sekreter Vekili Necmettin Erkan, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Cangül Tosun, Yönetim Kurulu Başkanı: Mustafa Deryal, Genel Koordinatör: Nevzat Korkmaz. MPM’nin  derginin yönetim yeri: Gelibolu Sk.No:5 Kavaklıdere-Ankara.
Milli Prodüktivite Merkezi Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Deryal’ın “Büyüyen Türkiye’nin itici gücü: Verimlilik” başlıklı bir sunuşu var. Mustafa Deryal bu yazının bir yerinde; “Cumhuriyetimizin 100. yılında Türkiye’nin dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi arasında yer alabilmesi, büyümede toplam verimliliğin ağırlığının artmasına bağlıdır” diyor.
Verimlilik haberlerine ilişkin, iller itibariyle gerçekleştirilen çalışmalardan örnekler veriliyor ilk sayfalarda. Bazı başlıklar:
-Türkiye Ekonomisinin verimlilik performansı (Dr. Halit Suiçmez),
-Sosyal medya ve markalaşma (Çağla Karabacakoğlu),
-2010 yılı üçüncü çeyreğinin verimlilik göstergeleri açıklandı (MPM Verimlilik Ölçme ve İzleme Bölüm Başkanlığı),
-Türkiye’de imalat sanayinin tarihsel gelişimi (Hürol Mete),
-İş yaşamında Mobbing (psikolojik yıldırma) gerçeği ve insan hakları (Doç. Dr. Emine Özmete),
GÜNÜN SÖZÜ:
Gideceğiniz yeri bilmiyorsanız, vardığınız yerin önemi yoktur (Peter F.Drucker).
            ***
Ankaralı bir ozan:
Duran Eroğlu (Sevdai)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Zaman içinde, tanıma ve yazdıklarının mısraları arasında gezme fırsatı bulduğum, şair, ozan-yazar ve gazeteci arkadaşlarımın sayısı giderek artarken, bunlardan bana ulaşanların sayısında da aynı oranda artışlar gözlenmekte.
            Duran Eroğlu, Sevdai mahlasını kullanıyor. Şiirleriyle, sazın tellerini konuşturmasıyla, ustalarımız arasına girme çalışmalarının sonuna doğru yaklaşan bir arkadaşımız Duran Eroğlu. Şiirlerinden bir demet masamda Sevdai’nin. Bu şiirleri, hece vezni tekniğiyle, halk ozanlarımızın tarzıyla yazılmış, Sevdai’nin imzasını taşıyan, başarılı şiirler olarak görülmekte.
            Kim saracak?, Ne anladın? Fark alemi, Hasret fırtınası, Olmaz deme, Gel seyreyle, Tutunamadım, ol Leyla, Leyla, Melek yüzlüm, Kapanmadan gel, adlarının taşıyıcıları şiirleriyle, dertlerden dertlere salınan başıyla, bir garip gibi dolaşan Duran Eroğlu, mutsuzlar şehrinde sürekli üzgün duruyor. Tertemiz yüreğin taşa döndürülüşü karşısındaki isyanıyla sevdiğinin karşısına çıkarken, sabretmesini biliyor, susmasını biliyor. Zamanın en iyi ilaç olduğu gerçeğinden ayrılmıyor. Fark Alemi şiirinde şöyle sesleniyor:

Aşığa sorulmaz ecel korkusu,
Cananı canana verdikten sonra,      
Zamanı durdurur vuslat coşkusu,
Has bahçe gülünü derdikten sonra…

İbadet sayılır, çektiği çile,
Tarifi yakışmaz cahilde dile,
Üzülmez Sevdai, yerseler bile,
Cümle kâinatı sevdikten sonra…

Hani öksüz olmak, kimsesiz olmak, yalnızlık içinde çırpınıp durmak vardır ya, Duran Eroğlu-Sevdai’de “öksüz bulutlar” gibidir. Gözyaşlarıyla, damlalarıyla haber salar sevdiğine. Bir başına yalnız kaldığı için, haykırır,  “Bir başıma yalnız kaldım, nerdesin?” diye sorar
            Dünya malına güvenmenin yanlışlığını anlatırken, “bana bir şey olmaz deme” diyerek uyarıda bulunur. Niyetinin yâre kavuşmak olduğunu açık açık anlatırken, “Karlı dağlar gibi çileli başım/Yoruldum, dünyaya tutunamadım/Dertler ateşinde kaynarken aşım/Darıldım dünyaya tutunamadım” mısralarıyla duygularını ortaya koyar.
            Sonra, yüreğindeki duygularını anlatır: “Yüreğim feryatta geçmiyor sözüm/Gel buna bir çare, bul Leyla Leyla” diye çağrıda bulunur. Sesi duyulur mu bilmiyoruz!..Duyulur inşallah!..
            ***
Manisa’dan Kâzım Poyraz’ın yeni şiirleri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Şiirler, şairleriyle güçlülük kazanan, kalıcılıkları üzerinde konuşulan mısralar bütünü.
Manisa ilimiz merkezinden seslenen, şair-araştırmacı Kâzım Poyraz hocanın yeni şiirleri var masamda.  Geleli epey oldu. Sayfalarında, mısraları arasındaki gezintilerim gecikiyor. Kısmet bugüneymiş.
Kazım Poyraz bir hece şairi. Duyguları zenginlik içinde... Kalıcılığı fazla olan şiirleriyle karşımıza çıkıyor, bize ulaşıyor. O’nun dörtlükleri var, kısa gibi görünüp anlam zenginliği içinde olan. Bunlardan biri şöyle efendim (Neden?):
Sarı saçını ince tel tel örük yaparsın,
Beni görünce dönüp, başka yola saparsın,
Söyle cefa mı nazın, çektiğim bunca çile
Bu seferde gül gayrı, neden kaşın çatarsın?.
Öteki dörtlüklerde, kalpde yanan aşk közünden, hayatın sonunun bir gün geleceğinden, gonca güllerde nice sırların gizliliğinden, dünyada çile çekmeyen aşığın olmadığından, umut dolu sevgilerin peşinde koşarken yorgun düştüğünden, gençliğinin seller gibi akıp gittiğinden, geçtiğinden, gül yüzlü yâre hasret kaldığından söz ediyor uzun uzun.
Sonra nazlı çiçekten, yolunun gurbet oluşundan, oburun feryadından, hayatın borana benzediğinden, ak kızın sevgisinden, bir Yörük kızına duyduğu hislerden,. duygulardan söz ederek oluşturduğu mısralardan meydana gelen şiirleriyle sanat ve edebiyat dünyamızın önde gelen isim ve imzaları arasında yer alan Kazım Poyraz hocanın, “Görmeye geldim” adlı, başlıklı şiirinden (bu şiir altı dörtlükten meydana geliyor) karşımıza çıkan dörtlüklerden:

Elâ gözlüm karakaşlım,
Kara benzer beyaz dişlim,
Gövel ördek gibi döşlüm,
Uzaktan görmeye geldim.

Kazım sondur gurbet yolu,
Hasret bitsin canım gülü,
Meydanda vursun davulu,
Düğünü kurmaya geldim.
GÜNÜN SÖZLERİ:
1. Doğru yolda olsanız bile, eğer orada öylece beklerseniz, ezilirsiniz (Will)
2. Her zaman, yapamayacağım şeyler üzerinde çalışıyorum ki, nasıl yapabileceğimi öğreneyim (Pablo Picasso)
3. Yüksek bir dağa çıkma güçlüğünden kaçınırsanız, güzellikleri tam olarak göremezsiniz (William Shakespeare)
4. İki şeyin elden gitmeden değerini takdir etmek zordur: Sağlık ve gençlik (Hz.Ali)
5. İnsanlar başaklara benzerler, içleri boşken başları havadadır, içleri doldukça eğilirler (Montaiqne)
            ***
Serhad Artvin Gazetesi şairlerinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Artvin ilimiz merkezinde günlük yayınlanan “Serhad Artvin” Gazetesi sayfalarında şiirleriyle yeralan isim ve imzalardan aldıklarımız var efendim. Bunlar sırasıyla
OKTAY ŞENOL’DAN
Oktay Şenol isim ve imzası, yıllardır izlediklerimin başında geliyor. Oktay Şenol’un Serhad Artvin Gazetesinde yer alan şiirlerinden: “Ayrılırsan”, başlıklı olanı dört ayrı dörtlükten, “Şiirler”, başlıklı şiiri de yine dört ayrı bölümden oluşuyor. Bu şiirlerden birer dörtlük:

AYRILIRSAN (Oktay Şenol)
Sana dünyada gülmek yok,
Sana akıl veren pek çok,
Çok sıkıntılara düşersin çok,
Milliyetinden,  geçmişinden ayrılırsan…

ŞİİRLER (Oktay Şenol)
Şiir içten gelerek yazılırsa şiirdir,
Ismarlama yazılan asla şiir değildir,
Ey eline kalemi alarak yazan dostum,
Yıllarını vermeyen insan şair değildir..

Serhad Artvin Gazetesinde şiirleri yayınlananlardan iki isim ve imza, Özer Bilir, Nuri Aydın olarak görünüyor. Özer Bilir’in uzunca bir şiiri “İşte gidiyorum” başlığıyla karşımıza çıkıyor. Nuri Aydın’ın “Bu milletin kaderi” adlı şiiriyse beş ayrı dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirlerden:

İŞTE GİDİYORUM (Özer Bilir)
Git dedin, gidiyorum işte,
Ama dön desende,
Artık dönemem,
Yolum çok uzun,
Kim bilir, neler bekliyor beni..

BU MİLLETİN KADERİ (Nuri Aydın)
Derelerden kanal açtı Atalar,
Suları bizlere ettiler yadigâr,
Bu nimeti kimse satamaz
Halk bu işin altında yatamaz.