27 Şubat 2013 Çarşamba

30 OCAK - 25 ŞUBAT 2013

Anadolu’da,
Demeç ve Bilgi Ayırımı Yapılmayınca…
                                                                                              Prof. Dr. İSA KAYACAN
              Gazetecilikte, haber kaynakları önemlidir. Haber akışının sağlandığı yerlerde, gazeteciler, haber toplayıcılar, haber yazıp, gazetelerin sayfalarına aktaranlar rahat eder.
              Özellikle, Anadolu Basını içinde, sık sık görülen, haber akışında yaratılan, kamu kuruluşları sıkıntıları yıllardır sürüp gider. Kamu kuruluşlarında çalışanlar, yetkili ve sorumlular, hep bir şemsiye bulmak isterler:
Efendim, Bakanlıktan izin alacaksınız, Genel Müdürlükten izin alacaksınız, valilikten izin alacaksınız, Müdür  beyden izin alacaksınız,… gibi sun’i gerekçelere dayandırılan, yağmur geçiren şemsiyeler hep kullanılmıştır, kullanılmaya devam ediliyor.
             Unutmayalım ki, Anadolu Basını içerisinde görev yapan gazeteciler de, yaygın basında olduğu gibi, haber alma özgürlüğüne sahiptirler. Onlar da zamanla yarışan, zaman ve saat sınırlaması olmayan fedakâr kalem sahibidirler.
              Biz çabuk unutan bir milletiz, toplumun fertleriyiz. Anadolu Basını, milli mücadelenin kazanılmasında harcı olan basındır. Anadolu basını, yokluklar içinde mücadele veren, basın mensuplarından, çalışanlardan meydana gelmektedir.
             Yıllar önce, Burdur’da ‘’Burdur’lunun Sesi’’ gazetesinde okumuş, bir yazı konusu yapmıştım: Bir haber üzerine, kamu kuruluşlarından birinin yöneticisi, haber imzası bulunan muhabirin, dairesine gelip ifade vermesini  istiyor. O zaman sormuştum: ‘’Siz müfettiş misiniz? Hangi hak ve yetkiyle muhabirin ifadesini alma cür’etini gösteriyorsunuz?’’
            Yine Burdur Gazetelerinden, Gazete Detay’ın 160. Sayısında, Gazetenin imtiyaz sahibi Abdurrahman Kızılkaya’nın ‘‘Gizli sansür’’ başlıklı, haber almada sıkıntıların olduğu; ‘’Valilikten yasak var… Bilgi vermeyiz, Vali Bey’den izin alın’’ gibi gerekçelerin yine kullanılmaya başlanıldığını’’anlatılıyor. ‘’Artık resmi kurumlarla ilgili haber yapmamız izne tabi’’ deniliyordu.
            Burada belirtmek isterim ki; Valiliklerimiz böyle sınırlama getiremez, getirmeleri doğru değildir. Bunlar olsa olsa kamu kuruluşlarında yönetici olarak oturanların, bir kelimeyi on cümle haline getirip, basınla ilişki kurmak istemediklerinden kaynaklanmaktadır!
            Demeçle bilgiyi ayırmalıyız.
            Demeç: Geleceğe yönelik yatırımlar ve hedeflerle ilgili bilgiler bütünü;
            Bilgi ise; geçmişte kalmış, netleşmiş, değişmesi mümkün olmayan bilgiler bütünüdür.
            Siz gidip sorarsanız; bir okulumuzda, öğrenim kurumumuzda kaç öğrenciniz var?.  Bunun için valilikten veya üst makamdan izin almaya gerek var mı?. Yok. Çünkü öğrenci sayısı 345 ise, bu rakam değişmez. Bu rakam kimin ağzından çıkarsa çıksın 345’dir. Ama gelecek yıl Milli Eğitimin hedefleri nedir? sorulmuşsa bu demeç anlamına gelir ki, belki bu ifade yetkili makam tarafından açıklanmalıdır. Üst makamlar, sıklıkla kuruluşlara genelgeleriyle, basına bilgi verme yetkisi tanımaktadırlar. Ama, yer yer de demeç verme sınırlaması getirilebilmektedir!
            ***
Yozgat’ta, 
Yozgat Gazetesi Durağı
                                                                                   Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Anadolu Basınında, çalışma ortamları ve olanakları farklılık gösterse de, sıkıntılar azalmadı.
            Anadolu’daki gazetelerimiz, miras yoluyla el değiştirince, yeni sahip ve yöneticileri farklı, biraz da garip bir gazetecilik anlayışına giriyorlar. ‘’Amerika’nın yeniden keşfi’’ gibi bir takım davranışlarıyla, dikkat çekmek istiyorlar.
            Sıklıkla hatırlamamız gereken bir doğru, bir gerçek var: Anadolu Basınının milli mücadelenin kazanılmasında harcı olan basın olduğu gerçeğini göz ardı edenler, ‘’Gazeteciliğin gerçek okulunun Anadolu Gazeteleri olduğu’’ noktasından hareket etme yerine, teknoloji alkışlarıyla yetiniyorlar, övünüyorlar.
            Anadolu Basını içerisinde yer alan yüzlerce gazeteden biri, yiğidin harman olduğu il olarak bildiğimiz, kabul ettiğimiz Yozgat ilimizde, deneyimli gazeteci, bir duayen olarak, birikimlerini çevresiyle paylaşmaya devam eden, Yozgat Gazetesi’nin kurucusu ve sahibi olan Osman Hakan Kiracı bir ekol, bir önder olma özelliğini  ve başarısını üzerinde taşıyor.
            Vefalı, kadirbilir yapısı ve örnek alınan kişiliğiyle Osman Hakan Kiracı, Yozgat Gazetesi’ndeki, haber, yorum ve makaleleriyle, yörenin ışığı olmuş başarılı, kalıcı ve anlamlı yayın çalışmalarıyla Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’nün Anadolu Basınını Özendirme Yarışmalarında üst üste aldığı ödüller başta olmak üzere, onlarca kuruluşun ödülleriyle Yozgat çıkışlı haberleri ve yorumlarıyla başarılarını taçlandırmıştır.
            Yozgat Gazetesi sahibi ve çalışanları 20, 30, 35. kuruluş yıldönümleri derken, bugün 40. Kuruluş yıldönümüne ulaşarak, başarı çizgisinin gurur ve mutluluğunu dostlarıyla birlikte paylaşmakta ve yaşamaktadırlar.
            Bu sevinç, mutluluk ve gurur, Yozgat Gazetesi’nin olgunlaşma dönemine kadar geliş çizgisindeki doğruluktan, ödün vermeyen yayın anlayışından kaynaklanmaktadır. 40. yayın yılı içerisinde olmak, teknoloji gelişimine ayak uydurarak, yüzlerce gazete içerisinden fark edilir olmak, Osman Hakan Kiracı ve Yozgat Gazetesi’nin birlikteliğinin fotoğraf karelerinde net olarak görünmeye devam etmekte ve mutluluk tablosu olmaya devam etmektedir.
            Yozgat Gazetesi; yerel olmaktan hiçbir zaman utanmayan, yöreselliği ön planda tutan, makyaj yapmaktan hicap duyan, riyadan, kinden, nefretten sakınan, güzellikleri arayıp, bulup yansıtan, güzel ve aranılan bir yüz olma özlemi içinde yaşayan bir gazete olmuştur. Bu gerçekleri; Osman Hakan Kiracı’nın kaleminde, objektifinde, Yozgat Gazetesi’nin manşet, sayfa ve sütunlarında hep var olmuştur, olmaya devam edecektir. Bu özellik ve güzellikleri bünyesinde taşıyan, çevresine sürekli yansıtan, yansıtabilen bir gazete sahibi ve gazete sayısı Anadolu Basını içerisinde fazla değildir.
            Yazılamayanları yazmaktan çekinmeyen, eğilmeden, bükülmeden, dimdik, dosdoğru yürüme erdemiyle, örnek gazeteci, gazete olma özelliğini elinde bulundurma başarısının bayrağını dalgalandırmaya devam eden Osman Hakan Kiracı için, Anadolu Basını tarihini yazacaklar, mutlaka Yozgat’ta, Yozgat Gazetesi durağında, karargâhında duracaklar, mola verip uzun süre konuk olacaklardır.
            Yozgat Gazetesi’nin; bugün Anadolu Basınının çınarları olarak gördüğümüz, Yeni Adana (1918), Antalya (1922), Bartın (1924) Gazeteleri gibi sağlıklı yaşlanacağı ve Anadolu Basınının Çınarları arasında yerini alacağını ümit ediyor, tebriklerimle Osman Hakan Kiracı ve arkadaşlarını kutluyorum.
            ***
Cahide Ulaş Aytar şiirlerinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Eğitimci, şair, yazar ve araştırmacı Cahide Ulaş Aytar şiirlerinden seçtiklerimiz var. Bunların sıralanışıyla sayfaya, sütunumuza aktarılışı efendim:

TATLI KARAM

Kızım Esra’ya,
Tatlı karam, maskaram.
Sevdiğimsin benim,
Kara sevdam!
Sevginle dönüyor başım,
Sen;
Tanrıdan bana armağan.

Dert ortağım
Sırdaşım, arkadaşımsın.
Dudağımda gülücük,
Gözümde yaşamsın.
Kalemimde şiirim,
Buram buram sevgi kokan...
Elimde nakışımsın,
Güzellikleri özenle işlediğim,
Hiç solmayan.

Nazın, kaprisin de
Sevgin, hasretin de güzel
Allah,
Övmüş yaratmış,
Gözün, kaşın her şeyin özel.

Cansın,
Cana can veren.
Gülünce;
Güller deren.
Sadece bir gün değil
Her mevsim açan
Rengârenk çiçeksin
Yediveren…

YILDIZLAR GEÇİDİ

Gökyüzüne taş atmak
İsterdim!
Korkardım,
Yıldızlar düşecek diye!...
Şimdi;
Yıldızlar geçidi bakışlarım.
Her gülüşümde;
Ay doğuyor yüzümde.
Niye?

SORMA

Sorma;
Nasıl gidiyor yaşam?
Ne bileyim işte,
Her taraf toz duman.
Sorma!
Ne haber sıladan,
Yardan?
Sorma be arkadaş!
İyi değilim bu akşam.
            ***
                                    Şiirleriyle Salim Taşcı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Salim Taşcı şiirlerinden seçtiklerimiz var. Bunlardan ikisi sütunumuzun konuğu efendim.
            Buyurun birlikte okuyalım:

GEL

Yüce dağları duman sarmadan,
Şimal rüzgarları saçlarını dağıtmadan,
Turnalar bizim el’e varmadan,
Aşıklar türküleri çığırmadan gel

Mor sümbül boyun bükmeden,
Seher yeli dellenip esmeden,
Yüreğimdeki aşk ateşi sönmeden,
Kül olup da savrulmadan gel.

Bahar geçer yaz olur,
Seven sevdiğini çabuk bulur,
Yüreğimde açılmadık mektup durur,
Zarfın pulu solmadan gel.

Gurbet yolları dolanır gider,
Her yanında dikenler biter,
Çok bekledim artık yeter,
Azrail kapıyı çalmadan gel.

GEL DEDİN DE GELMEDİM Mİ?

Gel dedin de gelmedim mi?
Yediveren güllerini alır da,
Gelirim
Ortalık kar-boran,
Olsa da,
Rüzgârları at yapıp,
Bulutların üstünden,
Gelirim.
Hani-ya bilesin ki,
Dağlara tepelere,
Çöken duman,
Yüreğimdir benim,
Haber eyle,
Sazlara türkü,
Şarkılara güfte olurda,
Gelirim.
Sen iste,
Bildirme gün-saat,
Dört mevsim olurda,
Gelirim.
            ***
Ankara’dan 
‘Karınca’ Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Dergilerimizle ilgili tanıtım serisi çerçevesinde ele aldığım, gündemimde yer verdiğim dergilerin bugünkü gündemimde olanı, Ankara’da Türk Kooperatifçilik Kurumu tarafından aylık yayınlanan, kooperatif postası ‘Karınca’ Dergisi. Bu dergi bir çınar görünümünde. 906,907 ve 910 ncu sayıları masamda.
            Ortalama 48 sayfa olarak okurlarının, kooperatifçilerin karşısına çıkıyor, çıkarılıyor. Kapakta, her sayı bir konu ağırlıklı olarak dikkat çekiyor. Bunlar, masamdaki sayıları itibariyle:
            1-Yaz bereketli geçiyor,
            2- hasat zamanı,
            3-Turizm kooperatifleri başlıkları olarak veriliyordu.
            Kooperatif Postası Karınca Dergisinin kimliğine bakalım öncelikle: Türk Kooperatifçilik Kurumu adına sahibi: Prof.Dr. Nevzat Aypek, Yazı İşleri Müdürü: Prof. Dr. Rasih Demirci. 8 kişilik yayın kurulu var, değişik isim ve imzalardan oluşan. İdare ve yazışma adresi: Ceyhun Atıf Kansu Cad. 6. Sk. No:25–9 Balgat-Ankara Tlf:0312 472 99 59
            Şimdi masamda bulunan üç ayrı Karınca Dergisinin sayfalarında yeralan imza sahiplerinden bir isim sıralaması yapmak istiyorum:
            Her sayıda Karınca imzalı bir başyazı dikkat çekiyor. Burada geride kalan ve önemli sayılan konulardaki genel değerlendirmenin yapıldığı görülüyor. Dergi içinde yazıları bulunan imzalardan bazıları:
            -Akif Özer, Dr. Oktay Tuncay, Asım Balcı, Oğuz Karaahmetoğlu, Eriman Topbaş, M. Ziya Gözler Halim Utlu, Rıdvan Çongur, Osman Oktay, Ömer Aydemir, Dr. Metin Türker, Aybala Demirci, Tevfik Erdem, Nail Tan, Yakup Esen, Yalçın Arslantürk, Yakup Bilici, Özgür Yayla, Hüseyin Albayrak, Hayrettin İvgin, K.Devlet İsmihan vd.
            Ayrıca, Karınca Dergisinin her sayısının arka kapağında, Devletimizin kurucusu yüce Atatürk’ün ekonomi, kooperatifçilik ve tarımla ilgili görüşlerinden, cümleler ve tarihide (yılı) belirterek örneklerin verilişi dikkat çekiyor. Bunlardan bir örnek:
            -Milli ekonominin temeli ziraattir. Bunun içinidir ki, ziraatle kalkınmaya büyük önem vermekteyiz (1937).
            Dergi sayfalarından imzalar itibariyle bazı cümleler verelim, nakledelim:
            1- Kooperatifler birer ekonomik birim olduklarına göre, kooperatifler birliği ve kooperatifler merkez birliği yatay birleşme, kooperatifler milli birliği dikey veya türdeş birleşme ve milli kooperatifler birliği aykırı birleşme şekli olarak şeklen kabul edilir (Başyazı, sayı: 906).
            2- 15 Temmuz 1989, Türk milliyetçiliğinin unutulmaz büyük mücadele, bilim, sanat, siyaset, düşünce adamı Remzi Oğuz Arık’ın ölüm tarihidir (Sayı:907).
            3- Türk Kooperatifçilik Kurumu, kooperatifçilikle ilgili faaliyetlerinin yanı sıra milli ve dini bayramların kutlanmasına da daima özel bir önem vermiştir.(Nail Tan, Sayı: 906).
            ***
Güzide Gülpınar Taranoğlu’ndan:
Bu Son Olsun İstemem!
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Sanat ve edebiyat dünyamızın duayenlerinden, Güzide Gülpınar Taranoğlu, birbiri ardına yayınladığı şiir kitaplarıyla adı, “Bu Son Olsun İstemem!”
Uzun yıllar, Bilal ve Güzide Taranoğlu çifti, herkesin gönlünde yer ettiler. Sonra, Dr. Bilal Taranoğlu’un vefatla aramızdan ayrılışı, Güzide hanım için bir “yıkım”oldu. Yakınları ve sevenleri için üzüntülere vesile oldu. Ama Güzide hanım, eşinin ardından yazdığı şiirlerle, yayınladığı kitaplarla sevgisinin zirvede oluşunu gösterdi, göstermeye devam ediyor.
350 sayılara ulaşan, Gülpınar Sanat Dergisiyle sanat ve edebiyat dünyamızdaki yerinden bizlere seslenen Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun, Toprak Ana’nın 22 ayrı kitabi yayınlandı. Bunlardan son beşi, rahmetli Dr. Bilal Taranoğlu’nun aramızdan ayrılışından sonra, o’na hitaben yazılan şiirlerden oluşanlar olarak karşımıza çıktı. Bu kitaplar:
Onu andıkça yaşıyoruz, Duyguların karmaşası, Duygu harmanım, Akşamlar yaklaşınca, Son olsun istemem, adlarının taşıyıcıları olarak görünüyorlar.
Güzide Taranoğlu’nun her kitabında, aile ve sanat camiası ağırlıklı fotoğraflar yer alıyor. Bu son olsun istemem’de de benzer fotoğraflar çoğunlukta. 88 sayfalık kitabın sunuşunun girişinden bir cümle: “Her kim, ne şekilde olursa olsun, o tarihe mal olabilmek omuruna ve sevincine ererse, dünyanın en mutlu insanı olmuş gibidir.”
            Bu son olsun istemem’in, ilk şiiri 7. sayfada. Dr. Bilal ve Güzide Taranoğlu çiftinin mutlu bir fotoğraf görüntüsü. “Merhamet yok yıllarda” adlı, başlıklı şiirden;

 —Dalda gördüğün gonca açacak, gül olacak,
 Koklamaya doymadan, gir gün gelip solacak,
 Dökülen yapraklara hasretle bakacaksın,
 Ardında kuru dallar ve dikenler kalacak…

 Hükmünü sürdürürken, ne güzel der, ne çirkin,
 Sanki insanoğluna yıllarda birikmiş kin,
 Nasıl olsa geçecek ki geçsin, sakin sakin,
 Mutluluğunu elde böyle tutarsın ancak.

 Kitabın arka kapağında, Güzide Taranoğlu’un pek çok özlü sözü de var.
            ***
Söke’den 
“Sarı Zeybek” 
Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergilerimizin bir seri değerlendirme çerçevesinde sayfalarında yaptığım gezintimin bir yenisi olarak, Aydın ilimize bağlı, Söke ilçemizde iki ayda bir yayımlanan “Sarı zeybek” Dergisinin sayfalarındaki gezintimi gerçekleştireceğim bugün.
Söke, Şairler ve Yazarlar Derneğince, edebiyat, kültür, sanat ve turizm dergisi olarak yayınlanıyor Sarı zeybek Dergisi. 54 ve 55. sayıları var masamda anılan Derginin. Önce kimliğine bakalım:
Dernek adına Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Tülay Sarayköylü, Genel Yayın Yönetmeni, Oyman Hasan Bıldırki. Hukuk Danışmanı: Av. Şükrü Döşkaya, Editör: Aşır Tunca. Yayın Danışmanları: A. Kadir Güler, Halil Özşarlak. Yazışma Adresi: Konak Mah. Kavakdibi Cad. Turtaş işh. K. 2-217, Söke- Aydın.Tlf: 0256-5124384.
Sarı Zeynep Dergisinin sayfalarında, pek çok şair ve yazarın imzaları bulunuyor. Derginin her sayısında, Tülay Sarayköylü imzalı bir sunuş ve bir şiir dikkat çekiyor. 55. sayının sunuşunun bir yerinde; “ Sarı zeybek önümüzdeki sayıların değerli üyelerine ayırarak zaman zaman özel sayılar halinde huzurlarınıza gelecektir. İlk olarak da yine Söke’nin eğitim çınarlarından Abdülkadir Güler özel sayısıyla bu uygulamaya başlayacağız” denilişini, bir kadirbilirlik örneği olarak gördüğümü ifade etmeli, tebriklerimi sunmalıyım.
Hemen, derginin ilk sayfasında, sunuşun bulunduğu sayfada iken, Tülay Sarayköylü imzalı, “Eskittiğin yıların özlemi gözlerinde” adlı, başlıklı şiirin ilk mısralarından bazı alıntılar yaparak devam edelim:

            -Seni ağlarken gördüm,
            Yüzünde yılların çizgileri,
            Hüsranı yaşadığın nasıl da belli,
            Düş sokağına karlar mı yağdı?,
            Üzerine bürünmüşsün,
            Karakış esintilerini,
            Eskittiğin yıllarlın özlemi gözlerinde…

Derginin her iki sayısının sayfalarında imzaları bulunanlardan, bazı isim sıralaması yapalım herhangi bir ayırım düşünmeden: Tülay Sarayköylü, M. Kemal Yılmaz, O. Hasan Bıldırki, Yaşar Çağbayır, Şükrü Öksüz, Baki Yıldırım, Yadigâr Sarı, Abdülkadir Güler, Zeki Çelik, İsa Kayacan, İlknur Mersin, Ökkeş Öztürk, Yücel Kurucu, Mansur Ekmekçi, Vahit Bulut, Ayşegül Aşkın, Hüsamettin Tat vd.
Bazı cümleleriyle, imza sahipleri satırlarından aldıklarımız şöyle efendim:
            1-Renk renk kelebekler dans ederek bu sevgili buluşmasına katılacaklar, birer çengi gibi oynayacaklar. Buna biyolojide ya da bitki biliminde “döllenme” deyip geçiştiriyor koca koca adamlar (Yaşar Çağbayır, Sayı:54)
            2-Yıllar rüzgâr gibi geçiverdi. Ben emekli olduktan sonra Turizm Bakanlığının açtığı turist rehberliği kurslarına katıldım (M.Kemal Yılam,Sayı:55).
            ***
Dergiden dergiye selâm var
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            1-  BÜTÜN DÜNYA DERGİSİ:
                Ankara’da aylık yayınlanan ve 2012 yılına ait 8, 9, ve 10. sayıları yayınlanan Bütün Dünya’nın sahibi Prof:Dr. Mehmet Haberal,
            2- GÖNÜL DERGİSİ:
                Ankara’da aylık yayınlanan ve 12. sayısı Günyüzü gören Gönül’ün sahibi: Şenel İlhan.
            3- DÜNYADA KİLİS BÜLTENİ:
                İstanbul Kilis Vakfı’nın aylık yayınorganı. Sahibi: Yaşar Aktürk. 151 ve 152. sayıları ayrı ayrı yayınlandı.
            4- ERCİYES DERGİSİ:
                Kayseri’de aylık yayınlanan Erciyes’in Sahibi: Nevzat Türkten. 416,417 ve 418 sayıları ayrı ayrı yayınlandı.
            5- KAYSERİ TÜRK OCAĞI DERGİSİ:
                Kayseri Türk Ocağı Şubesince yayınlanıyor. Sahibi: Satılmış Başaran. 123. sayısı Günyüzü gördü.
            6- İSTİKLAL GAZETESİ:
                Kayseri de aylık yayınlanıyor. Sahibi: Mehmet Emin Batur. 97. sayısı Günyüzü gördü.
            7- İDEA KÖRFEZ DERGİSİ:
                Balıkesir Akçay’da iki ayda bir yayınlanıyor. 24. sayısı bize ulaştı bu derginin.
            8- AYIN TARİHİ:
                Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünce üç ayda bir yayınlanıyor. Ortalama 300 sayfalık bir derleme bütünü bu yayın.
            9- YENİSES DERGİSİ: ,
                Osmaniye’de aylık yayınlanıyor. 202 nci sayısı Günyüzü gördü.
          10- AYDIN EFESİ DERGİSİ:
                Aydın’da iki ayda bir yayınlanıyor. 9.ncu sayısı Günyüzü gördü bu derginin.
          11- KIBATEK BÜLTENİ:
                 İzmirde Mevsimsel yayınlanıyor. 56 ncı sayısı Sonbahar sayısı olarak yayınlandı.
          12-  YESEVİ DERGİSİ:
                 İstanbul’da aylık yayınlanıyor. 226 ncı sayısı Günyüzü gördü.
          13- ÇINGI DERGİSİ:
                 Kayseri’de iki ayda bir yayınlanıyor. 15.sayısı Günyüzü gördü.
          14-  ALKIŞ DERGİSİ:
                 Kahramanmaraş’da iki ayda bir yayınlanıyor. 65. sayısı bize ulaştı
          15- MEKİ DERGİSİ:
                Mersin’de üç ayda bir yayınlanıyor. 84. sayısı bize ulaştı.
          16- GÜNCEL SANAT DERGİSİ:
                Alanya’da iki ayda bir yayınlanıyor. 20. sayısı çıktı.
          17- NEVZUHUR DERGİSİ:
                Antalya’da aylık yayınlanıyor. 29. sayısı bize ulaştı.
          18- HATAY GÜNEY RÜZGARI DERGİSİ:
                Hatay’da aylık yayınlanıyor. 150 sayısı bize ulaştı bu derginin.
          19- ENERJİDE HEDEF DERGİSİ:
                Ankara’da aylık yayınlanıyor. 6. sayısı bize ulaştı bu derginin.
          20- KONYA HABER DERGİSİ:
                Konya Gazeteciler Cemiyetince yayınlanıyor. Sahibi Adem Alemdar. 62. kuruluş yıldönümü nedeniyle özel sayısı olarak yayınlandı.
          21- ANADOLU’NUN SESİ GAZETESİ:
                Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünce aylık yayınlanıyor. 310. sayısı bize ulaştı bu gazetenin.
            ***
                    Muğla’da ‘Devrim Sanat’
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Muğla ilimiz merkezinde günlük yayınlanan Devrim Gazetesinde Yükselecek Demirel dostumuzun düzenlediği ‘Devrim Sanat’ sayfası var. Bu sayfa belirli aralıklarla düzenlenip, yayınlanıyor.
            3. yıl içinde 71. sayısı bize ulaştı. Bu sayfa, Nazife Ersöz, Güliz Şenol tarafından hazırlanıyor.
            Yükselecek Demirel’in bir sunuşu, bir genel değerlendirme yazısı, sütunu dikkat çekiyor. Elimizdeki sayfa sayısındaki sütununda Birliktelikten sözediyor Yükselecek Demirel. Bir yerinde:
            -“Evrende yaşadığımız yerde tedirginlik bile olsa, birlikteliğin ve sarılmanın kutsallığını soludukça güçleneceğimiz geliyor aklıma. Yaşamanın, inanmak ve sevmekle birlikte olacağı inancıyla yürüdüm hep” deniliyor. Doğru cümleler, doğru ifade ediş, dile getirilişler.
            Şiirler var bu sayfada. İlk şair rahmetli Halil Soyuer ağabeyimizin, “Bir tanem” adlı şiiri. İlk dörtlüğü bu şiirin:

            Hep gönül gözümle bakmışım bana
Bundan şaşmam hiç olmadı bir tanem.
İki sözün biri sensin, biri ben,
Bu söz daha üç olmadı bir tanem.

            Nahide Kılınç imzalı, “Ula, öyküleri ile yaşayan evlerinin içerisinden kültür ve sanat geçti” başlıklı yazısı, değerlendirmesi, yorumu. Buranın bir yerindeki cümlelerden:
            “Kültür ve Sanat Festivalinin kendi öz değerleri ile buluşması çok sevecen yaşandı/Belediye Başkanı Nadi Şenkal beyefendiyi gerçekten kutlamak gerekli, diye düşünmekteyim”.
            Tahir Sargın imzalı “Marduk” adlı, başlıklı şiir şu duygulardan, mısralardan meydana gelmiş:

Balkabağı dipli dünya,
Bana ettiklerini,
Sen de çekeceksin ya!
Marduk geliyor, marduk!
Öpüldün,
Anlarsın ya!...

            Ünal Türköz, ‘Tütün tarlası sevinci’ başlıklı yazısı, yorumu sayfanın uzunca sütununda yaralıyor. Buradan aldığımız cümleler şöyle karşımıza çıkıyor:
            “Artık, o hep merak ettiği tütün tarlalarını da. O, tütün bitkisini de yakından, hem de çok yakından görebilecek, kendince, onlarla bugün tanışmış olacaktı. Kabına sığmayışıda bu yüzden, hiç de haksız sayılmazdı. İçi, bir hoş olmuştu. Tütün tarlası sözünü duyunca anasından. En çok da, anasının tarla dönüşü eve geldiğinde, yemek hazırlamadan hemen önceki, ellerindeki o ‘yapışak akma’ diye ona öğrettiği ‘tütün akmasını’ çıkarmak için, dakikalarca suyun altında zaman geçirmesine neden olan, o kirlerin”..
            ***
Burdur-Tefenni’deki 
Barutlusu şifa kaynağı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Çocukluk yıllarımıza dönüyorum. Burdur ilimize bağlı Tefenni ilçesindeki Barutlusu’nun, Tefenni merkezine getirilmediği günlerde, şifa kaynağı bu suyun çıkış noktasında yıkandığımızı hatırlıyorum.
            Burdur ilimiz merkezinde ofset tekniğiyle günlük yayınlanan Yenigün gazetesinin 17 bin 792 nci sayısının 3 ncü sayfasında, ‘Tefenni’deki Barutlusu, şifa dağıtıyor” başlıklı uzunca bir haber, yazı, değerlendirme vardı.
            Burada, Belediye Başkanı Bayram Kavak’ın böbrek sembollü, Barutlusu çeşmesi önündeki fotoğrafı dikkat çekiyordu. Ayrıca, bilgi veren görüntüler yeralıyordu.
            Barutlusu, doğal kaynak suyu…
Yüzyıllardır şifa dağıtıyor.
Özellikle böbrek hastalarının tercih ettiği Burutlusu’nun, renksiz ve kokusuz olması nedeniyle idrar yolu, şeker ve sindirim sistemi rahatsızlıklarına da iyi geldiği biliniyor.
            Tefenni ilçesinin merkezine 3 kilometre uzaklıktaki Haraplanlı mevkiinde kaynayan Barutlusu, ilçe merkezine taşınarak iki noktaya yapılan çeşmelerle halkın hizmetine sunuldu.
            Hıfzıssıhha Enstitüsü tarafından hazırlanan rapora göre; Hafif kükürtlü ve bromürlü, kendine has tadı ve kokusu bulunan Barutlusu’nun sertlik derecesi 1.5, soğukluğu da 1.8 derece.
            Tefenni Belediye Başkanı Bayram Kavak; Detaylı bir rapor hazırlanması için Süleyman Demirel Üniversitesine başvurduklarını, görevlilerin gelip, sudan numuneler alıp gittiklerini, yakında sonuçlarının geleceğini söylüyor. Hedeflerinin Barutlusu’nun sağlık turizmine kazandırmak olduğunu söyleyen Belediye Başkanı Bayram Kavak “İlçemizde ki hastanede böbrek ünitesi açabilirsek, Belediyeye ait otelimiz ve tesislerimizde, pansiyonlarımızda şifa arayan hastalarımıza hizmet verebiliriz” şeklinde konuşuyor.
            Aydın’da pazarcılık yapan ve 15 yıldır Barutlusu kullanan Mehmet Yavuz; “Bu suyun faydasını gördük. Ailecek içiyoruz. Ameliyat olan, böbrek rahatsızlığı bulunan ağabeyim devamlı bu sudan içiyor. Bu su çok yararlı” diyor.
            ***
                       Şiir şiir Salim Taşcı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Şair, araştırmacı, yazar Salim Taşcı’nın şiirlerinden ikisiyle daha sizlerle birlikteyiz. Bu şiirler efendim:

SİGARA

Duçar oldu bu ciğer,
Bir nefeslik havaya,
Adım, adım toprağa gider,
Bu vücut esir oldu sigaraya,
Ne gece, ne gündüz,
Ne kış, ne yaz,
Sigara ağızda bir saz,
Biri mızrak biri tezene,
Çal oyna, iç oyna,

Kederde iç, sevinçte iç,
Ömrüne zamanı kendin biç,
Bilesin ki sonunda olursun hiç,
Ne şehittir, ne gazi sigaradan,
Gitti Niyazi.

SÖZ OLUR MU?

Oturtsam yârimi gönül tahtıma,
Hapsetsem yüreğime söz olur mu,
Türküler söylesem kalem kaşına,
Rastıklardan saklasam sır olur mu.

Kurban olurum dağına taşına,
Sevdamı takayım sırma saçına,
Dokunsam tatlı pembe dudağına,
Mevsimlerden saklasam söz olur mu.

Canım fedadır ahu bakışına,
Dünyaları taç yaparım başına,
Gonca güller olurum dallarına,
Koparıp koklasam söz olur mu.

Yağmur olur gelirim ırmağına,
Tel olurum yaslanırım sazına,
Peri olurum girerim rüyana,
Tabirlerini yapsam söz olur mu.
***
           Güzide Taranoğlu 
      şiirlerinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Edebiyatımızın duayenlerinden… Ankara’da yaşayan Güzide Gülpınar Taranoğlu şiirlerinden seçtiğimiz iki şiiri aşağıda sunuyoruz efendim:

TOPRAK

Aldım ondan ilk özümü,
Geri çevirmem yüzümü,
Dua dolu son sözümü,
Toprak duysun toprak duysun.

Dinim bütün imanım çok,
Haktan başka düşüncem yok,
Toprak verir karnımız tok,
Toprak duysun-toprak duysun.

Bereketi vergisi bol,
Toprağına mukayyet ol,
Sular ona hep alsın yol,
Toprak doysun-toprak doysun.

Yuvan toprak-yolun toprak,
Dikkatlice çevrene bak,
Bol su versin CENABIHAK,
Toprak doysun-toprak doysun.

İÇİMDE

Acısı çöktü yine yüreğime ilk güzün,
Hatırası günbegün büyümekte içimde,
Tadı içimi burkar hoş geçen ömrümüzün,
AŞKIM hatıra oldu zamanların içinde,

Hayat deyip günbegün tükenmekteyiz biz de,
Ne sınır var ne sıra türlü isteklerimizde,
Umutlar salkım saçak ömür isimli gizde,
Yolumuz uzun, kısa türlü türlü biçimde..

Bir hikâye tadında tüm geçen günlerimiz,
Var bilinmez, yok bulunmaz ne hoştu dünlerimiz,
Yarının meçhulünde nasıl, nerde yerimiz,
Yalnız aşkım büyüyor hiç durmadan içimde..
***
                          Âşık Rasim Genç’den: 
   Felek peşimde gezer
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Değerli dostu, Prof. Dr. Hayrettin İvgin tarafından bana ulaştırılan kitaplardan bir yenisi: Aşık Rasim Genç imzalı, Felek Peşimde Gezer, adının taşıyıcısı. Merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajans yayınlarının 173 ncü yanını olarak Günyüzü gördü 160 sayfalık şiir kitabı.
            Vezirköprü Kaymakamı Ozan Balcı’nın bir tanıtım yazısı var ‘Aşık Rasim Genç’ başlığıyla Prof. Dr. Hayrettin İvgin imzalı iki sayfalık önsöz dikkat çekiyor 7 ve 8. sayfalarda. İvgin hoca önsözünün bir yerinde: “O, Vezirköprü’nün yaşayan bir insan hazinesidir. Vezirköprülüler bu değerli aşığımıza sahip çıkmalı, bu aşığımızı esirgemeli ve korumalıdır” diyor efendim. Vezirköprü Kaymakamlığının Kültür hizmeti olarak yayınlanan Kitabın ilk şiiri altı dörtlükten meydana geliyor ‘Aşk kolay değil’ başlığıyla kaleme alınmış. Bu şiirden:
Aşk o kadar, ucuz kolay olsaydı,
Ferhat koca dağı yarar mıydı ki?,
Ay değil, gün değil tam yedi sene,
Şahsenem Garib’i sorar mıydı ki?.

Rasim der, döşüme açmazdı yara,
Beni düşürmezdi ah ile zara,
Pir Sultan Abdal’ı çekmezdi dara,
İdam sehpasını kurar mıydı ki?.

            Âşık Rasim Genç, yazdıklarını yayınlamadan önce genel bir değerlendirmeden geçiren şairlerimizden. Bu genel görüntüsü, gelecek açısından ümitli olmamız yönündeki beklentilerimizi artırıyor. Felek Peşimde Gezer adlı şiir kitabında yeralanların tamamı hecevezni tarzıyla, türüyle kaleme alınmış. 80. sayfada ‘Hal Bilmeze’ adıl şiiriyle karşımıza çıkıyor. Bu şiirden de iki dörtlük nakledelim:

Yedi dağdan su indirir,
Hal bilmeze iş düşerse…
Yiğidi nara yandırır,
Ona kötü eş düşerse.
           
Yalın ayakla yürütür,
Rasim der kini çürütür,
Buzları bile eritir,
Gözündeki yaş düşerse.
***
                  Prof. Dr. Ali Aliyev’den:
Otoyolları ve Havaalanları İnşaatı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Azerbaycan çıkışlı yayınların sayfalarındaki gezintimin daha hızlı, daha sevindirici olduğunu biliyorum.
            Türk Dünyası Araştırmaları Uluslar arası İlimleri Akademisi yayınları arasında Günyüzü görün, Prof. Dr. Ali Aliyev’in, ‘Otoyolları ve Havaalanları İnşaatı’ adlı kitabın, birinci cildi masamda.
            Merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajans yayın çalışmaları, düzenlemeleri içerisinde ciltli, 450 sayfayla Günyüzü gören kitabın editörleri: Prof. Dr. Tuncay Balta, Prof. Dr. Hayrettin İvgin, Prof. Dr. Elçin İskenderzade olarak sıralanıyor.
            Önsöz var ilk iki sayfada. Bir yerinde; “Prof. Dr. Ali Musaoğlu Aliyev’in hazırladığı dört ciltten meydana gelen eserlerin birinci cildi olan bu kitapta.; bütün dünya bilim ve teknik adamları tarafından doğruluğu defalarca test edilmiş otoyolları ve havaalanları inşaatında kullanılan asfalt-betonların uzun ömürlü ve dayanaklığının nasıl sağlandığına ait metodolojik açıklamalar yer almaktadır” deniliyor, kitabın içeriği hakkında özet bilgi veriliyor…
            Birinci bölümde, asfalt beton kaplamaların ısınmasının sıcaklık rejimine göre inşaat alanlarının bölgelenmesinden sözedilirken, ikinci bölümde; Doğal mineral malzemeleri üzerinde duruluyor.
            Üçüncü bölümde ise; Mineral malzemelerin aktivasyonu konusuyla ilgili açıklamalar, bilgiler karşımıza çıkarken, Dördüncü bölümde; Organik bağlayıcı malzemelerden bahsediliyor.
            Beşinci bölüme bakıyoruz: Yolların ve uçak alanlarının toprak ve yatağının inşaatıyla ilgili değerlendirmeler bizimle selamlaşıyor
            Son bölüm olarak verdiğimiz beşinci bölümün altındaki satırlardan, açıklamalardan:
            Zeminlerin çeşitleri ve onların kaynağı/Toprak yatağı inşaatında hazırlık işleri/Yapay tesislerin inşaatı vb.
            Prof. Dr.Musaoğlu Aliyev:
1993 yılında Batı Azerbaycan’ın Vedi bölgesinin Büyük Dehnez köyünde doğdu. 1989 yılında Profesör oldu. Defalarca Türk Dünyasında yılın bilim adamı seçildi.
            ***
Hatay 
"Güney Rüzgârı" 
Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Dergilerimizin tanıtımlarıyla ilgili başlatılan seri çerçevesinde, bugün gündemimde ‘Hatay Güney Rüzgârı” Dergisi var. Anılan Derginin 150. sayısı masamda. Aylık olarak okurlarının karşısına çıkan, çıkarılan “Hatay Güney Rüzgârı” dergisinin 72 sayfalık, ilgili sayısının sayfalarındaki gezintimizi başlamadan önce kimliğine bakalım öncelikle:
            Sahibi: Mehmet Ali Solak, Yazı İşleri Müdürü: Suat Özgül, katkıda bulunanlar sıralanmış 11 kişi, imza olarak. Yazışma adresi: Kışlasaray Mhl. Emniyet Sk. Milenyum Apt. No:4 Antakya-Hatay. Tlf: 0326 2148649
            İçindekiler çerçevesinde imzaları bulunanlar, yer alanlar şöyle sıralanmakta: Arif Okay, Prof. Dr. Halil Sahillioğlu, Kamil Akdoğan, Selman Büyükaşık, Dr. Muhsin Boz, Mehmet Ali Solak, Esra Ömeroğlu Dinçer, Süheyl Budak, Yusuf Baran Beyi, Rahime İdiguk Kutval, H. Çiğdem Yorgancıoğlu, Adil Okay, Nurhan Sağlar,
            Rize Gazeteciler Cemiyeti Başkanı ve Zümrüt Rize Gazetesi sahibi, değerli dostum Faik Bakaoğlu’nun gönderdiği “Hatay Güney Rüzgarı “Dergisinin sayfalarına döndüğümüz zaman imzaların ortaya koyduğu araştırma-yazı, makalelerden bazı cümleler vermemiz gerekirse:
1- Her bireyin yaşamında mutlu ve mutsuz anlar kadar, unutulması mümkün olmayan anılar da vardır (Mehmet Ali Solak)
2-  Halil Sahiloğlu beni kendisi karşıladı. Evde yalnızdı. Artık zor yürüyor. Küçük adımlarla ilerleyerek yerine oturdu (Arif Okay)
3- Onu ilk kez bir hastane odasında çekilmiş fotoğrafta tanıdım. Yatağın ucuna eğreti oturmuştu (Kamil Akdoğan)
4-  Yazar sıradan okurun gönlünü avlamak için her bayağı yola, kurnazlığa, dile-üsluba başvurmuş (Selman Büyükaşık)
5- Başkan Kabaali’nin Antakya OSB için söyleyeceği elbette çok şeyi olmalıydı  ki öyleydi (Mehmet Ali Solak)
6- Mutfak kültürü ile uğraşanlar, Fransız mutfağının dünyadaki önemini ve tanınmışlığını gayet iyi bilirler (Süheyl Budak)
7- Aleviler 1400 yıllık bir zulmün mağdurudurlar. 1400 yıllık bu mağduriyet, bir canlının üzerinde kalıtımsal izler bırakır. Sürekli olarak inançları aşağılanan, şiddete ve asimilasyon tabi tutulan bir toplulukla karşı karşıya olduğumuzu bilmekte yarar var (Yusuf Baran Beyi)
8- Yetmişli yıllardın yoksul insanları, ancak elli ve yüz metre kara arasında satılan arsalardan binbir güçlükle satın alarak, minicik evlerini dar sokaklara dizmişlerdi (Rahime İdiguk Kutval)
9- Şanlıurfa cezaevi katliamı göz göre göre geldi. Adalet Bakanı bu kez yalanla kendini kurtaramıyor (Adil Okay)
***
Mehmet Nacar’dan:
Sürgün Âşıklar
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Gazeteci yazdıklarıyla, yayınladıklarıyla, sanat ve edebiyat dünyamızda ses getiren şair, yazar ve araştırmacılarımızdan Mehmet Nacar’ın Gaziantep merkezinden seslenişi, seslenişleri sürüyor.
            Yenilerde, 128 sayfalık, pırıl pırıl baskılı bir şiir kitabı yayınlandı ve bize ulaştı, ulaştırıldı. Adı: Sürgün Aşıklar.
            Hocanın yakışıklı bir fotoğrafı kapakta bizimle selamlaşıyor, gülümsüyor. Merkezi Ankara’da bulunan Yıldızlar Yayıncılık, yayınları arasında Günyüzü görmüş.
            “Aziz üstadım, değerli insan sayın İsa Kayacan’a saygılarımla” notuyla imzalanan kitabın, merhabası, önsözü, sunuşu Mehmet Nacar hocanın. Bir yerinde:
            “Elinizdeki kitap elli yılı aşkın bir çalışma ve deneyimin sonunda meydana gelmiştir. Tamamı hece şiirlerinden oluşan kitapta sevgi, sistem, hüzün ve toplumsal içerikli şiirlerle taşlamaları karışık olarak bulacaksınız” denilişi, dikkat çekiyor, kitabın içeriği hakkında bilgi veriyor.
            Kitabın 4. sayfasında başlayan 7 ayrı dörtlükten meydana gelen “Vazgeç” adlı şiirden iki dörtlük alarak devam edelim efendim:

Mazi dosyasında sabıka kaydı,
Çıkarıp altını çizmekten vazgeç,
Dilin her kusuru pullayıp saydı,
Yüzümü öfkeyle süzmekten vazgeç.

Bu sevda yolunun başından beri,
Göğsüme geçirdin çelik çemberi,
İbadet ettiğim duygu mimberi,
Önüne putları dizmekten vazgeç.

            Mehmet Nacar, usta bir kalem, yılların gerilerinden süzülüp gelmiş güçlü bir kalem. Şiirlerindeki uyum, tutarlılık, ileriye bakan, uzanan görüşler, Mehmet Nacar duygularının zenginliğini, kalıcılığını ortaya koyması bakımından önem taşıyor, anlam taşıyor.
            Bu anlatmaya çalıştığımız gerçekler, Mehmet Nacar şiirlerinin anlatımlarının tamamında vardır.
            Elimizdeki kitapla birlikte bugüne kadar altı ayrı kitabın imza sahibi olan Mehmet Nacar, şiirimizin kilometre taşlarından biridir. Sayfa 66 “Akıllıya hasretim” adlı, başlıklı şiirden bir dörtlük alarak noktamızı koyalım:

Bütün delileri benim için mi…
“Yaratıp sırayla gönderiyorsun?
Duygu kovanıma sunum için mi?
Çiçekten arıyla gönderiyorsun?
            ***
İbrahim Agâh Çubukçu’dan:
Yüreğimin esintileri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Prof.Dr. İbrahim Agâh Çubukçu hocamızın birbiri ardına yayınladığı ve bize ulaştırdığı kitaplardan birinin adı: Yüreğimin Esintileri.
            72 sayfayla, merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajans yayınlarının 178. yayını olarak Günyüzü gören kitap, “Servi” adlı, başlıklı şiirle başlıyor. Bu şiirin iki dörtlügü şöyle:

Kabirde yatıyor ölü,
Çevresinde uzar servi,
Üstte eser seher yeli,
Gece-gündüz uzar servi.

Agah der olayım yakın,
Mezarıma ağaç diken,
Kuşlar gelsin akın akın,
Niçin bensiz uzar servi?

            Biliyor ve görüyoruz ki, İbrahim Agâh Çubukçu hocanın anlatımı yumuşak, dili pürüzsüz. Görüşleri isabetli, gerçek... Bugünle yarın arasında önemli köprülerin kurulmasında başarılı oluyor. Geçmişe bağlanıp kalmayan bir görüş uzaklığı, zenginliği var hocanın. Bu gerçekler, şiirlerinde, öteki anlatımlarında kademe kademe görülüyor, yaşanıyor. Tebriklerimizi sunmalıyız burada.
            “Benim gecelerim uzun/Gökte doğsun ay diyorum” diye söze başladığı şiirinde, öteki şiirlerinde, hep söylediklerimizle, anlatmak istediklerimizle, satır satır, gerçek gerçek karşılaştığımızı görürüz.
            Elimdeki kitabın 66.sayfasındaki “Agâh Allah dedi” başlığıyla karşımıza çıkan şiir de, öteki şiirler gibi beş ayrı dörtlükten oluşuyor. Bu şiirin de iki dörtlüğüyle noktamızı koyalım:

Belli bir zamanda doğup gelmişim,
Sonsuzdan sesleniş duysam diyorum.
Büyüyüp kendimi insan bilmişim,
Göğün giysisini soysam diyorum.

Sayısız sultanlar gelip de geçti,
Herkes yazgısı kadar yedi içti,
Agâh Allah dedi, duayı seçti,
Başımı toprağa koysam diyorum.
            ***
Azerbaycan’lı 
Miraslan Bekirli’den:
Sürgün
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Azerbaycan çıkışlı dostlarımızın kitapları, yayınları birbiri ardına bize ulaşıyor. Prof. Dr. Hayrettin İvgin dostumuzun bize ulaştırdığı Miraslan Bekirli’nin ciltli, 320 sayfalık, pırıl pırıl bir baskıyla şekillenmiş, yayınlanmış, Türk Dünyası Araştırmaları Uluslar arası İlimler Akademisi yayınları arasında Günyüzü gören bir roman.
            Bu kitapda, Miraslan Bekirli’nin sadece doğduğu toprakların değil, Batı-Azerbaycan’ın sadece deyimlerini, gelenek ve göreneklerini değil, özellikle o bölge insanının zamanla yaşamış olduğu haksızlıkları, Kafkasya Türklerinin soykırımı, zoraki göçleri ve maruz kaldıkları sürgünleri, edebiyata geçiren, dönüştüren başarılı bir imza sahibi olarak gördüğümüz Miraslan Bekirli bu eseriyle kalıcılığını ortaya koyuyor.
            Elimizdeki Sürgün romanı, Ermeni Daşnaklarının ve Bolşevik hükümetlerinin, güçlerinin Kafkasya Türklerine yaptığı zulümleri konu ediyor, sayfalarındaki aktarımlarıyla takdir görüyor. Settaruşağı Aşiretinin, neslinin faciası aslında Kafkasya’da yaşanan tüm Türklerin ve Müslümanların faciasını ortaya koyan, gözler önüne seren bir örnek olarak karşımıza çıkıyor.
            Roman içerisinde, sürgün acılarını yaşamış daha dört yaşındayken, ata topraklarından sürgün edilmiş, Prof. Dr. Ali Musaoğlu’nun hatırlamaları doğrultusunda hasret duygularını beraberinde getirmektedir.
            Avrasya Kurumu Genel Başkanı, Prof. Dr. Vali Bahaeddin Güney’in bir sunuşu var. Bir yerinde: “Tanınmış Azerbaycan yazarı, Miraslan Bekirli’nin Ali Aliyev’in hayatını konu edinen, Sürgün romanını severek okudum. Roman, Ali hocanın kendisi, ailesi, nesli ve doğup büyüdüğü Vedibasar ilinin tüzel kişiliğinde, Bolşeviklerin ve Ermeni Daşnaklarının Türklere yaptıkları dayanılmaz zulümleri ve yürüttükleri jenosid-soykırım siyasetinin iç yüzünü anlatıyor” denilişi dikkat çekmektedir.
            Ali Musaoğlu Aliyev (profesör) imzasıyla uzunca bir önsöz karşımıza çıkıyor iç sayfalarda.
            Birinci bölümün ardından 17 nci sayfada; “Halk düşmanlarının ailelerini insanlara cehennem azabı getiren vagonlara doldurduktan sonra, lokomotifin düdüğü uzunca çaldı. Vagonlar takırdayıp kıpırdadı, birbirine dokundu, hareket edip, sonra yine yerinde durdu. Bu belki Esmer anaya öyle geldi “cümleleriyle başlayan ifadeler uzunca ve soluksuz bir anlatımla sürüp gidiyor.
            Burada, tarihi tespitler doğru ve anlaşılır biçimde ortaya konulan olaylar, geçmişle bugün, bugünle yarın arasında önemli bir köprü görevi yapması bakımından önem taşıyor. Tebriklerimi sunuyorum efendim.
            Son cümleler kitabın 320 nci sayfasından: Evet, Vali Bey biricik oğlu Tayfun ve onun sabahı için nasıl tasalanıyorsa, sevgi ve saygı gösteriyorsa, ilim alanında da gösterdiği hizmete ve artı insanlığına göre Ali Musaoğlu’nu öyle saygı ve sevgi gösteriyordu.
            ***
Cemal Tuzcuoğulları’ndan:
Beypazarı Anıları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Cemal Tuzcuoğulları, spor dünyamızın önemli isimlerinden, Araştırmacı, yazar. Kısa adı İLESAM olan, Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliğine önemli hizmetleri bulunan dürüstlüğüyle, çalışkanlığıyla gönüllerimizde taht kuran, bağdaş kurup oturan bir arkadaşımız.
            Yenilerde bir kitabı yayınlandı “Beypazarı Anıları” adıyla. A4 boyutlu, 70 sayfalık kitap bol fotoğraflı olarak okurlarının karşısına çıkmış, çıkarılmış. Genişletilmiş, geliştirilmiş 2. baskısı elimizdeki kitap.
            Semiha Ergün, Kemal Arslan, Rıfat Kaya, Nur Ersen, İbrahim Albayrak, Gizem Gökmen, kitabın yayınlanışında katkıda bulunmuşlar.
            Tarihi belgelerle zenginleştirilen kitabın sayfalarındaki fotoğraflarla da ayrı bir zenginlik görüntüsü sağlanmış.
            Anı ve gezi kelimelerinin anlamları 5 nci sayfada aktarılmış. Beypazarı ilçesinin tarihi geçmişiyle ilgili bilgiler verilerek devam ediliyor. Bir yerinde; “Türklerin Sultan Alparslan komutasında Anadolu’ya girmesinden kısa bir süre sonra Marmara’ya ulaşmaları ile Beypazarı da ilk Türk akıncıları ile karşılaşmıştır” deniliyor.
            Beypazarı fotoğraflarıyla zenginleştirilen sayfalarda, nerelerin gezilebileceği de anlatılıyor, bilgiler veriliyor. Sonra Beypazarında yapılan şiir etkinliği hakkında bilgilere ve fotoğraf görüntülerine geçiliyor. Yer yer İLESAM hakkında kısa bilgiler de yeralıyor Cemal Tuzcuoğulları’nın kitabının sayfalarında.
            18 ve 28. sayfalarda, İsa Kayacan olarak bendenizin iki ayrı fotoğrafı yeralıyor. 28.sayfasındaki fotoğraf Mehmet Nuri Parmaksız’la birlikte çekilen fotoğraf bu. Altındaki cümlelerden:
            “Genel Başkan Mehmet Nuri Parmaksız ile İLESAM Haysiyet Kurulu asıl üyesi Prof. Dr.İsa Kayacan, her fırsatta, bilim, edebiyat, sanat veya İLESAM    sorunları üzerine sohbet ettikleri, bazen de bilgi alışverişi yaptıkları bilinir. Yukarıda görülen fotoğraf da sözkonusu olan önemli sohbetlerden biri görülmektedir”.
            Cemal Tuzcuoğullarını kutluyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
            ***
Azerbaycan’dan Nusret Kesemenli’nin:
Bensiz Kalan Dünyası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü öğretim üyesi Doç.Dr. Tamilla Abbashanlı-Aliyeva, Türkiye ile Azerbaycan arasındaki kültür köprüsünün mimarı olduğunu, her vesilesiyle gösteriyor. Yazdıkları, yayınladıkları bu görüşümüzün doğruluğunu ortaya koyuyor.
            Nusret Kesemenli’nin “Bensiz Kalan Dünya” adlı kitabını, Türkiye Türkçesine aktararak önemli, kalıcı ve anlamlı bir yayın görevini daha gerçekleştiren Tamilla Abbashanlı hocamızı sevgi ve saygılar sunarak sözlerime başlamak istiyorum:
            Kitabın editörü: Muharrem Kubat, Tertib edenler: Dr. Rehile Kesemenli, Doç. Dr. Hacı Salatın Ahmetli, Reyçi: Doç.Dr. Feride Leman imzaları dikkat çekiyor. Ayrıca, kitabın ışık yüzü, Günyüzü görmesindeki katkılarından dolayı, hanımefendi felsefe ilimleri doktoru Hacı Salatın Ahmetli’ye teşekkür ediliyor. Kadirbilirlik örneği. Tamilla hocanın nezaket dolu dünyasından mini bir yansıma, yansıtılma.
            Kitabın ilk başlığı anlamlı: Şarkı okuyorum ölümden önce. Bir şiir giriş yapılıyor. Şöyle:

Göçüp gideceğim dünyadan bir gün,
Belki yüz yıl sonra,
Belki de sabah,
Belki bir kuğu gibi,
Çırpınıp bir gün,
Şarkı okuyorum ölümden önce..

            Bu mısralar bütünlüğünden, sıralamasından sonra gelen, ortaya koyan cümlelerden bir kaçı:
            “Gece saat ikidir. Çoğu insan sıcak yatağında uyuyor. Ben ise masamın üzerindeki öğrenci Eylem’in yazdığı tezle ve bir de kafamda canlandırdığım ‘üşüyen mezar’la baş başayım. ‘Üşüyen mezar’ hayli zamandır bütün gün kafamdı dolaşıyor”.. Bu sayfalar dolusu sunuş, önsöz Tamilla hocanın olsa gerek diye düşünüyorum. Azerbaycan’daki Adalet Gazetesinin 14 Ocak 2004 tarihli nüshasında sayısında yayınlanmış.
            Sonra şiirler başlıyor. Nusret Kesemenli imzalı şiirler bunlar. İlk şiir ‘Kapatmayın gözlerimi’ adlı, başlıklı beş ayrı dörtlükten meydana gelen bir şiir. İlk dörtlüğü şöyle bu şiirin:

Vakitli, vakitsiz bir ölümdür gelecek,
Boğup beni, kah kah çekip gülecek,
Açık kalan gözlerimse görecek,
Kapamayın gözlerimi, amandır!..

            Kitabın 105. sayfasında başlayan, Nusret Kesemenli’nin şiirleri hakkında, Türkiyeli şair ve yazarların fikirleri bölümünde, bu satırların yazarı İsa Kayacan’ın görüşleri de yer alıyor.
            ***
İbrahim Agâh Çubukçu’dan:
Kıssalar, ibretler ve şiirler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Prof.Dr. İbrahim Agah Çubukçu hocamızdan, birbiri ardına gelen kitaplarla, O’nun yayıncılık alanındaki başarılarını da görme, izleme ve değerlendirme fırsatı buluyoruz. Yeni gelen kitaplarından birinin adı: kıssalar, İbretler ve Şiirler.
            Merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajans yayınlarının 179 ncusu olarak Günyüzü gördü bu kitap. Kısa anlatımlarla, anlamı geniş görüşler, ibret alınacak anlatımlar çıkıyor karşımıza. Bunların ilki, “Öğünme ve Hasan Basri” adının taşıyıcısı.
            Sonra, Ölüm üzerine, Sabır ve barış, Akıl ve efendilik, Nefis üzerine, Nefsin düzeltilmesi, Ananın ya da teyzenin duası, hanımlık ve erkeklik, Çalışma, İnsan ve ötesi gibi başlıklar altındaki anlatımlar sayfalarda karşımıza çıkıyor, çıkarılıyor.
            İbrahim Agah Çubukçu, hocaların hocasıdır. Dünyası geniş, hoşgörü zenginliği bulunan, herkese örnek olan, güzelliklerle dolu bir bakış açısının sahibidir o.
            Kıssalar, ibretler ve şiirler kitabının 35. sayfasındaki şiirler başlıyor. Ne imiş?, adlı, başlıklı şiir çıkıyor karşımıza. Bu şiir beş ayrı dörtlükten meydana geliyor. İlk dörtlüğü bu şiirin:

Veli taşar, yere sığmaz,
Muhiddin’e Şam ne imiş?
Tapınmağa dünya değmez,
Gökkubbede dam ne imiş?.

            Prof.Dr. İbrahim Agâh Çubukçu, “Ben neyim ki?” diye sorduktan sonra, Türlü türlü rengim var şiiriyle bizimle selamlaşır. Buradaki anlatım da, ötekilerde olduğu gibi, anlatım zenginliği içinde karşımıza çıkar, çıkarılır. Bir anlatım bütünlüğü vardır şiirde. Bu şiir de beş ayrı dörtlükten meydana gelmiştir. İki dörtlüğünden örnek alalım bu şiirin:

Ruhum ile yere indim,
Türlü türlü rengim vardır.
Düldül ile ata bindim,
Türlü türlü rengim vardır.

Agâh ile sultan oldum,
Birlikteyim, cihan oldum
Dört mevsimde nisan oldum,
Türlü türlü rengim vardır.
            ***
Sabit Bayram’dan:
Güzide Gülpınar Taranoğlu
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            İnceleme ve araştırma çalışmaları zordur. Ortaya konulanların bir de değerlendirme bölümü vardır ki bu ayrıca, ikinci bir zorluk içindedir.
            Sabit Bayram, 212 sayfalık “Güzide Gülpınar Taranoğlu-Hayatı, sanatı ve eserleri” adlı kitabında, önemli bir araştırmanın gerçekleştirilişini sağlamış. Merkezi İstanbul’da bulunan Zinde Yayınevi kitapları arasında Günyüzü gören bu araştırma, edebiyat tarihimiz açısından önem taşıyor, anlam zenginliği içinde karşımıza çıkıyor.
            Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun hayatı ve eserleri değişik yönleriyle ele alınmış, incelenmiş, kitabın sayfaları arasına aktarılmış. Doğumu ve ailesinden başlanılarak, basın hayatı ve Gülpınar Dergisine kadar gelinmiş. Sonra eserleri sıralanmış bir bir. Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun şiir dünyasında gezintiler yapılarak, bu şiirlerdeki içerik üzerinde durulmuş. Ben’e yönelik temalar, felsefi ve metafiziksel temalar, sosyal temalar, üslup ve şekil üzerindeki görüntüler değerlendirilmiş. Sabit Bayram önsözünün bir yerinde:
            “Türk edebiyatında – Toprak Ana – olarak ünlenen Güzide Taranoğlu, Gülpınar dergisinde, ismi az duyulan çok sayıda yazar ve şairin duyulmasını sağlayarak, edebiyatımıza büyük bir hizmette bulunur” deniyor ve doğru söyleniyor.
            Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun doğumu ve ailesi bölümüne bakalım 23 ncü sayfada, birinci bölümde yeralan: Güzide Taranoğlu, 28 Ocak 1922 yılında İstanbul’da Eyüp ilçesinde dünyaya gelir. İlkokula erken başlaması için yaşı büyütülür. Nüfus kayıtlarında doğum yılı 01 Temmuz 1920 olarak görülür. Asıl adı Fatma Güzide’dir. Soyadı kanunu ile aile Gülpınar soyadını alır. Daha sonra Bilal Taranoğlu ile evlendiğinde eşinin soyadını kullanan yazar, eserlerinin çoğunda Güzide Taranoğlu ismini kullanır.
            Güzide Taranoğlu’nun babası, Üsküp Kalkandelen nahiyesi eşrafından Hacı Kamber oğullarından Tahir efendinin oğlu Rıfat Beydir. Annesi Nevres Hanım, o çağın entelektüel bir ailenin ferdidir. 1918 yılında Rıfat Bey’le Nevres Hanım evlenir. Bu evliliğin dördüncü senesinde Güzide (1922) doğar. Aile İstanbul’a yerleşince Güzide, İstanbul Kız Lisesinde eğitimine devam eder. Buradan mezun olur. O yıllarda şiir denemeleri ortaya çıkar. Emlak ve Eytam Bankasında çalışmaya başlar. Sonra, Bilal Taranoğlu ile tanışır ve evlenir.
            Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun onlarca şiiri bestelenmiştir. TRT Repertuarında 45 bestelenen şiiri-güftesi vardır. Ayrıca TRT Repertuarında yeralmayan bestelenmiş 123 ayrı şiirinin güftesinin bulunduğunu da kaydedelim Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun. En çok bilinen ve herkes tarafından dinlenince “Güzide hanımın sözlerini yazdığı şarkı” denilen “Tadı yok sensiz geçen ne baharın ne yazın” la bütünleştiğini biliriz, alkışlarız.
            Sabit Bayram’ı böyle bir araştırma, inceleme çalışmalarını gerçekleştirdiği ve kitap olarak yayınlanmasını sağladığı için, tebriklerimi, sevgilerimi sunuyorum efendim.
            ***
Ankara’dan 
‘Ortanca’ Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Dergilerimiz var bize ulaşan. Dergilerimiz var, bir seri yayın çerçevesinde gündemime aldığım, sayfalarında gezmek için çaba ve gayret gösterdiğim.
            Ankara’da yayınlanan, üç aylık sanat ve edebiyat dergisi ‘Ortanca’nın 38 nci sayısı masamda.
            Ortanca’nın kimliğine bakıyorum: Sahibi, Yazı İşleri Müdürü ve Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Engin, Koordinatör: Birol Engin, Baş Danışman: Prof. Dr. Nurullah Çetin. Yedi kişilik bir yayın kurulu var. Yayın merkezi: Gökçeyurt Mhl. Samsun Devlet Yolu No:364 Mamak-Ankara. Tlf: 0312-398 01 98
            Elimdeki, masamdaki Ortanca sayısında imzaları bulunanlardan bazılarının sıralanışı: İbrahim Engin, Hakan Yılmaz, Prof. Dr. Nurullah Çetin, Yurdanur Bilgin, Ahmet Sevgi, Handan Kalsın, İsmet Bora Binatlı, Ali Adanır, Ahmet Şahinoğlu, Ali Bozdağ, Neşe Balıkçı, Ali Gözütok, Abdurrahim Karakoç, Cemal Tuzcuoğulları, Sabiha Serin, Kemal Arslan, Şükrü Öksüz, Metin Altıok vd.
            İbrahim Engin imzalı, bir genel değerlendirmesi var. Bir yerinde: “Dergiler, toplumların yaşam biçimlerini, siyasal koşullarını, gelişim aşamalarını anlamak için gazeteler kadar önemli birer yayın organıdır, diye düşünmekteyim” diyor ve doğru söylüyor.
            Ortanca’nın kapağında, rahmetli Abdurrahim Karakoç’un fotoğrafı o bilinen Mihriban adlı, başlıklı şiiri dikkat çekiyordu. Altı dörtlükten meydana gelen ‘Mihriban’ın son dörtlüğü efendim:

Tarife sığmıyor, aşkın anlamı,
Ancak çeken bilir bu derdi gamı,
Bir kördüğüm baştan sona tamamı
Çözemedim, çözülmüyor Mihriban..

            Şair ağırlıklı ‘Ortanca’ sayfalarında gezerken, 21. sayfadaki şiirlerden Vedat Fidanboy imzalı “Adı çıkmış bir kere yeryüzünde şeytanın” başlıklı üç dörtlükten meydana gelen şiirin ilk dörtlüğüne bakalım:

Adı çıkmış bir kere yeryüzünde şeytanın,
Kitaba el basarım, sen ondan da betersin,
Seni seven bir kalbe çile, elem nedir ki..
Sadece sen o kalbi, mahvetmeye yetersin!..

            Ortanca Dergisi, her sayısıyla, kat ettiği aşamaları sergilemekte, getirdikleriyle takdir gören bir yayın organı olduğunu göstermektedir. Tebriklerimi sunuyorum efendim.
            ***
Recai Şahin’den:
Ders Olsun
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Recai Şahin, eğitimci, yazar, araştırmacı, şair. Fethiye ilçemiz merkezinde yaşıyor. Kültürümüzün güney Başkentinden sesleniyor. İki yeni kitabı geldi yenilerde. Bunlardan biri:

            DERS OLSUN

            144 sayfalık ders veren, anlam yüklü içeriğiyle ortaya önemli mesajların getiricisi bir kitap. Recai Şahin’in hayat tecrübesi denizinden önemli damlalar görünüyor. Okumalı, hissetmeli, anlamalıyız.
            Anlamlı cümlelerle; “Gurur kaynağımız, değerli insan sevgili İsa Kayacan’a, adını Guinnes Rekorlar kitabında görmek, esenlik ve mutluluk dileklerimle 10.10.2012” şeklinde imzalamış. Teşekkürlerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
            Recai Şahin hocanın 9 ncu kitabı bu yayın. Recai Şahin imzalı bir önsöz, Ünal Şöhret Dirlik ve Sadettin Yalçın imzalı Recai Şahin ve eserleriyle ilgili iki ayrı görüş. Bunlardan, buralardan:
1- Yıllar yılı birçok kaynaktan edindiğim ders veren öyküleri siz değerli okuyucularımla paylaşmak istedim (Recai Şahin)
2- Recai Şahin’in bu kitabında, güzel diliyle kaleme aldığı ders veren öyküleri anlatılmaktadır (Ünal Şöhret Dirlik)
3- Uzun araştırma ve emeğin ürünü olan kitap, Türk edebiyatının çeşitli türlerini kullanarak oluşturulmuş eksikliğini duyduğumuz bir boşluğu doldurmaktadır (Sadettin Yalçın).
Şimdi kitabın içeriğine, iç sayfalarına bakalım:
            Ders veren öyküler kısa kısa anlatımlardan oluşuyor. Recai Şahin hocanın, olaylar karşısındaki detaylandırmaları, yorum inceliği, mesaj vermedeki ustalığı, cümlelerin toparlanış biçimi, kalem tutarlığı ve zenginliğini ortaya koyuyor. Örneği fazla görülmeyen bir kalıcılık biçimiyle karşılaştığımızı hemen hissediyoruz. fark ediyoruz. Öncelikle hocamızı kutlamak, alkışlamak istiyor, sevgi ve saygılarımı tebrikle sunuyorum efendim.
            “Aslan ile Ceylan” ilk anlatım. Buranın girişinde:
            -“Afrika’da bir aslan her sabah uyandığında, tek şey düşünürmüş, karnını doyurmak, karnını doyurmak için de en hızlı koşan ceylandan daha hızlı koşmak ve onu yakalamak. Yoksa aç kalacak, yaşamı tehlikeye girecek”..
            Sonra, Aslanla Tavşan, Ayı, Ayı ile Maliyeci, Babamın horozu, Bahane gibi başlıklarla aktarılanlar, hepsinin sonunda ders veren, önemli mesajlarla, alınması gereken derslerin açıklığını, netliğini görmekteyiz.
            Recai Şahin: 1941 yılında Fethiye’nin İncirköyü’nde doğdu. 1964 yılında Muğla’da yayınlanan Ferayi Dergisinde yayın yönetmeni olarak çalışmaya başladı. 1965–1966 yıllarında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine devam etti. 1967 yılında öğretmen oldu. Açık öğretim Fakültesi eğitim ön lisans programını bitirdi. 1995 yılında emekli oldu. Açık öğretim Fakültesi eğitim ön lisans programını bitirdi. 1995 yılında emekli oldu. Açık öğretim Fakültesi eğitim ön lisans programını bitirdi. 1995 yılında emekli oldu. Değişik dergi ve gazetelerde yazıları, araştırmaları yayınlandı. Yayınlanmaya devam etti.
            ***
Ankara’dan 
İLESAM Bülteni
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Bir yayın serisi çerçevesinde sürdürdüğüm çalışmalar. Dergilerimiz, bültenlerimiz arasından gündemimde yeralıp, sayfalarında yaptığım gezintiler. Bunların bir yenisi, merkezi Ankara’da bulunan, kısa adı İLESAM olan, Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliğinin yayın organı “İLESAM Bülteni”nin 3. sayısı masamda.
            Önce kimliğine bakıyorum bu bültenin: Sahibi: Mehmet Nuri Parmaksız, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Cemal Tuzcuoğulları. Yedi isim ve imzadan oluşan bir yayın kurulu var. Yönetim yeri: İzmir Cad. No:33-16 kat. 4 Kızılay-Ankara. Tlf.0312 4194938
            Mehmet Nuri Parmaksız, İLESAM Genel Başkanı olarak, “İLESAM’ın faaliyetleri ve son gelişmeler” başlıklı yazısının bir yerinde: “Gelecekte telif hakları açısından olumlu gelişmelerin olacağı ve yazarların gelirlerinin artacağı ve özellikle üyelerimizin çeşitli avantajlar elde edeceği kaçınılmazdır” diyor.
            Son gelen sayfalardaki başlıklardan: İLESAM, öğretmen ve öğrencilere telif hakları ve korsanla ilgili seminer verdi “Esere saygılı korsana karşıyız” adlı slogan ve logo yarışması ödülleri dağıtıldı/İLESAM Tokat’ta öğrencilere telif hakları ve korsan kavramını anlattı/İLESAM’da 12 dönem Mehmet Nuri Parmaksız yeniden genel başkanlığa seçildi. İLESAM’da istikrar devam ediyor vd.
            28 Nisan 2012 tarihinde İLESAM’IN yılı genel merkezde kutlandı, başlıklı haber Bültenin 16. sayfasında yeralıyor, burada başlıyor, öteki sayfalarda devam ediyordu. Buradan: “Cemal Tuzcuoğulları konuşmasının sonunda, üyelerin sorularını cevapladı” deniyordu.
            İLESAM Bülteninin elimde, masamda bulunan 3. sayısının sonraki sayfalarında
            Beypazarından İLESAM geçti. İLESAM Beypazarı’nda öğrencilerle buluştu/SİMAV, İLESAM ile daha da güzelleşti/Farkındalık yaratmaya devam eden İLESAM’ın 2011 ödülleri sahiplerini buldu “Marifet iltifata tabidir. İltifat görmeyen meta zayidir” başlıkları ve hatırlatmaları dikkat çekiyordu.
            Kızılcabölük 3. özütsü şiir şenliğinin yapıldığı, Çağımızın Dede Korkut’u, Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun ölümünün 6. yılında Gaziosmanpaşa Üniversitesinde düzenlenen panelle anıldığı haberleri de verilenler arasında yeralıyordu. Son sayfada İsa Kayacan’ın “İLESAM Bülteni’nin yeni sayısı” başlıklı yazısı, bülten ön kapak görüntüsüyle dikkat çekiyordu.
            ***
‘Kümbet Altında’ 
Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Başlattığımız dergilerle ilgili seri çerçevesinde yeralan dergi: Kümbet Altında, adlı olanı. Bu derginin 49 ve 50 nci sayıları var masamda. 50. onur sayısı bir başka yakışıklı çıktı karşımıza.
            Kümbet Altında Dergisinin kimliğine bakıyoruz: Sahibi: İrfan Yıldız, Gneel Yayın Yönetmeni: Osman Baş. Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: İsmail Polatcı. Yayın kurulu, yayın danışmanları, yurt dışı temsilcilikleri var değişik isim ve imzalardan oluşan. Yönetim yeri: Tokat, Ankara ofisi var adres olarak kaydedilen.
            Kümbet Altında Dergisinde değişik isim ve imzalar yer alıyor, şiirleriyle, yazılarıyla. Bu imzalardan bazıları: İrfan Yıldız, Osman Baş, Yavuz Bülent Bakiler, Agah Oktay Güner, Nail Tan, Hayrettin İvgin, İsmail Polatcı, Lütfü Şehsuvaroğlu, Uğur Kılıç, Nazlı Rana Gürel, Elçin İskenderzade, Kurtuluş Altunbaş, Ahmet Sevgi, Mehmet Şükrü Baş, Kudret Ünal, İsa Kayacan, Duran Timur, Üzeyir Gündüz, Yusuf Semiz, Şemsettin Küzeci, Ahmet Erman Aral, Yusuf Dursun, Bestami Yazgan, Cemal Safi, Ünal Kar, Mustafa Berçin, Cemile Düzgün, Vedat Fidanboy, Dr. Hüseyin Yeniçeri, Jule İsa, Halis Aktaş, Murat Duman, Cemal Gören, Osman Oktay vd.
            Kümbet Altında Dergsinin sahibi İrfan Yıldız’ın 50. onur sayılarıyla ilgili değerlendirmesi dikkat çekici. Bir yerinde: “1999 yılında başlayan Tokat Kümbet, bizim Kümbet ve halen yayında olan Kümbet Altında dergimizin 50. onur sayımızla huzurunuzdayız. 13 yıl dile kolay. Sizlerin maddi ve manevi desteğiyle Tokat’tan yola çıktık, ulusal ve uluslar arası yayın yapar hale geldik” denilişi, dikkat çekiyordu, anlam yüklüydü. Yorucu, onurlu bir yolculuğun dile getirilişi, ifade edilişiydi bu. Tebriklerimi sunuyorum efendim.
            Osman Baş, Yeşilırmak Şiir Şöleniyle süslenen bir kütüphane açılışından sözederken, “Eylül 2011’den itibaren Başkent’in Dikmen yamaçlarında oturuyorum. Artık ben de gurbetteyim. Türkülere takılmıyorsam da onca yılın anıları ve kendi seyrindeki hasreti beni de etkiliyor. İl ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü yöneticilerimizin kütüphane açılışında olması bizi mutlu ediyor. İsmail Uyar bir dönem beraber çalıştığımız Erbaa’nın Tokat’taki eğitim elçisi, gönül dostumuz” denilişi dikkat çeker bir anlatım olarak karşımıza çıktı. Buradan ayrı bir cümle daha: “İsa Kayacan ağabeyime ithaf ettiğim ‘Dağ Köylüsü’ şiirimi yazdığım yamaçlardayım”. Teşekkürler Osman Baş.
            Ameliyatımdan sonra, Murat Duman’ın kaleme aldığı ve bana ithaf ettiği “Nerdesin?” başlıklı şiir, Kümbet Altında Dergisinin 50. sayısında yeraldı. Murat Duman’ın bu duyguları için teşekkürlerimi sunuyorum. Altı dörtlükten meydana gelen bu şiirin ilk dörtlüğü:

            Şu rüzgarlı sokağın, rüzgarı esmez oldu,
            Gözlerim seni arıyor, hocam şimdi nerdesin?
            Sohbetler dil vermiyor, hasretin kalbe doldu.
            Yüzlerim seni arıyor, hocam şimdi nerdesin?.