1 Nisan 2013 Pazartesi

26 ŞUBAT - 29 MART 2013

H. Rıdvan Çongur abimizi de sonsuzluğa uğurladık
Prof. Dr. İSA KAYACAN
 Vefatla, aramızdan ayrılanların ardından duygularımı sayfalara aktarmak, zorlandığım yazılar olarak çıkar karşıma. Ama yazarım, yazmaya çalışırım yinede.
 H. Rıdvan Çongur, Türk Dili sevdalısı, bildiğini açık açık söylemekten çekinmeyen, eleştirilerini yüksek seviyede yapan, açık sözlü, temiz yürekli bir büyüğümüzdü. Şiirimiz, edebiyatımız O’nun öz evlatları gibiydi. Bunların üzerinde titrer, bir santim, bir kelime taviz vermezdi. Benim ağabey olarak hitab ettiğim birkaç kişiden, birkaç isimden biriydi. Rahatsızlandığım, ameliyat geçirdiğim günlerde, O’da rahatsızdı.
 Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği İLESAM’ın yönetiminde birlikte çalıştığımız yıllarda, daha çok bir araya geldiğimizde, titizlik ve duyarlılığını sıklıkla gösterdiğini hatırlıyorum. Rahmetli Ahmet Tufan Şentürk’le  yakın dostlukları nedeniyle, Seyran bağlarındaki Ahmet Tufan Şentürk evinde, sıklıkla bir araya geldiklerini zaman zaman tartıştıklarını, Cuma namazlarını evde birlikte kıldıklarını, Mezarlık Kültürümüzden Örnekler kitabımın 290,291. sayfalarında yeralan 4 bölümlük “İşte geldik gidiyoruz” adlı 15 Eylül 2004 yazılış tarihli H.Rıdvan Çongur  şiirini burada ilk kez dinlediğimi hatırlıyorum.
 Bu şiir “Olur ya bir sabah erken/Emr-i Hak vaki olursa/Bülbül susmuş, Ezan okunmuş /Güneş doğmuş olmalı” diye başlıyor, “Ölmüş olabilirm/Varsın olsun yine de/Her sabah ki gibi uyanmak/Yatağımdan kalkmak / Traş olmak, Kahvaltı yapmak/Yarım cıgaramı tüttüre tüttüre çayımı yudumlamak/Yazsa balkonda sabah kahvesini/Karımla birlikte içmek isterim” diye devam ediyor ve ikinci bölümün başında; “Günlerden Cuma olabilir/Vakit öğle üzeri/Seyran Bağları’nda Ahmet Tufan’la/Mutfakta çorbayı karıştırmalı/İsa gelmeli/Sonra namaza durmalı/Yemek yemeli, kahve içmeli/Konuşmalı, tartışmalı, helalleşmeliyim” diyerek, ölümle ne kadar yakın ve  iç içe olduğunu gösteriyordu.
H. Rıdvan Çongur: 26 Temmuz 1932 tarihinde Bilecik’de doğdu. Eskişehir lisesinden 1950, AÜ.İlahiyat Fakültesinden 1962 yılında mezun oldu. 1959 yılında Ankara Radyosunda çalışmaya başladı. TRT Radyolarında değişik görevlerde bulundu. TRT Yayın Tanıtma Planlama Dairesi Başkanlığı, Başbakanlık Müşavirliği, Devlet Planlama Teşkilatı Yayın-Temsil Müdürlüğü yaptı.
1982 yılında emekli olan Sürekli Basın Kartı sahibi Anadolu, Gazi ve Selçuk Üniversitelerinin İletişim Fakültelerinde dersler veren, Radyo ve Televizyonlarda okuduğu şiirlerle, gür sesiyle tanınan H.Rıdvan Çongur 1950 yılından itibaren, İkbal Varlık, Türk Yurdu gibi dergilerde yazmaya başladı. Şiir, deneme, araştırma ve biyograf türünde pek çok kitap yayınladı. Ses, Dil tartışmaları, İlhan Geçer, Ahmet Tufan Şentürk isimli kitapları ve öteki yayınlarıyla dikkat çeken H.Rıdvan Çongur 14 Mart 2013 tarihinde Ankara’da vefat etti, 15 Mart 2013 tarihinde Kocatepe Camiinde öğle namazının ardından kılınan cenaze namazından sonra, Cebeci Asri mezarlığında toprağa verildi.
Bir Anı: Ağustos 1997’de Ankara Gazeteciler Cemiyeti yayınları arasında çıkan, “Türk Basınında Unutamadıklarımız” adlı vefat eden gazetecilere yönelik, biyografi kitabımdan bir adet Ahmet Tufan Şentürk ağabeyime bırakmıştım. Rıdvan abi, bu kitabı A.Tufan’ın evinde görüp, beni telefonla aradı: “İsa bu kitap da biz niye yoğuz?” diye sordu. “Abi siz o kitapda yer alamazsınız” deyince “Hadi ben yoğum, A.Tufan niye yok?” diye ısrar edince “Abi O’da yer alamaz bu kitapda” diye söyleyince, kızarak “Ahmet bak, sende yer alamazmışsın bu kitapta öyle söylüyor. Bak kerata, neler söylüyor” diye söyleyince; “Abi bu kitap da vefat eden gazeteciler yer alıyor.. Siz vefat ettiniz mi?” diye sordum.. “Yav kusara bakma, biz yaşayanlar olarak düşündük” diye cevap vermişti, vermişler, biraz mahçup, gülüşmüşlerdi.
            ***
 Üç imzanın Gülpınar Dergisi incelemesi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Araştırmalar, incelemeler zor çalışmalardır. 
            Bunların bir de değerlendirmesi vardır ki, sabır ister, bilgi-beceri ister.
Dr. Salih Okumuş, Mehmet Nuri Parmaksız ve Sabit Bayram üçlüsü, merkezi İstanbul’da bulunan Zinde Yayınevi kitapları arasında Günyüzü görmesini sağladıkları, Ankara’da Güzide Gülpınar Taranoğlu tarafından 1976–2005 arasında 349 sayı yayınlanan Gülpınar, sanat ve edebiyat dergisi üzerinde bir inceleme gerçekleştirmişler.
Kitabın yayınlanmasında, kısa adı TEVAK olan Emlak Bankalılar Sağlık ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı’nın da (P.K. 10–34142-İstanbul) önemli katkılarının olduğunu biliyorum.
362 sayfalık kitapta, her üç araştırmacının biyografileri yer alıyor. Sonra bir önsöz var. Dr. Salih Okumuş ve Sabit Bayram imzalı. Buranın bir yerinde, “Yazar kadrosu açısından ise, dergiye yazıları ve şiirleriyle sürekli katkıda bulunan kişilere yer verdik. Derginin tüm sayılarında yer alan önde gelen yazar ve şairleri, konu başlıkları altında sıraladık” deniliyordu.
Gülpınar dergisinin, şekil, muhteva ve yazar kadrosu bakımından incelenmesinin yanı sıra, şekil özellikleri, kimlik bilgileri, kapak düzeni, sayfa yapısı, dizi ve baskı tekniği, fotoğraf ve desen görüntüleri, incelenmiş, değerlendirilmiş. Ayrıca, Gülpınar Dergisinin muhteva (içerir) özellikleri, şiir, dil ve edebiyat yazıları, bilimsel yazıları, özel sayılar ve erkek, ilanlar, yarışmalar bakımından da bölümler, satırbaşları itibariyle değerlendirilmiş. Bu arada Gülpınar dergisinde yayınlanan ürünlerin bibliyografyası yapılmış.
Dr. Salih Okumuş, Mehmet Nuri Parmaksız ve Sabit Bayram üçlüsünce hazırlanan ‘Gülpınar Dergisi’ adlı araştırma ve incelemenin, 27, 28, 33, 36, 37, 39, 44, 214 ncü sayfaları başta olmak üzere pek çok sayfasında İsa Kayacan adı geçiyor. İsa Kayacan’ın, adı geçiyor. İsa Kayacan’ın, derginin sürekli yazarları arasında yer aldığı, belirtilerek, “Derginin yazar kadrosunda üzerinde özellikle durmak gerekir” denildikten sonra, bu isimler; Enver Tuncalp, Halil Soyuer, Hamit Fethi Gözler, İbrahim Agâh Çubukçu, Abdullah Satoğlu, Abdülkadir Güler, İsa Kayacan ve Güzide Taranoğlu olarak sıralanıyor. 39. sayfada İsa Kayacan’ın biyografisinden kısaca söz ediliyor.
Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
***
 Nail Tan’dan: 
Türk Halk Edebiyatı Dediğin Bir Sarp Kale
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Folklor araştırmaları uzmanı, şair, yazar Nail Tan hoca, birbiri ardına yayınladığı kitaplarıyla göz dolduruyor. Maşallah, kıskanılacak noktada yayın fazlalığıyla dikkat çekiyor. Kıskanmamız, dostça, ağabey başarılarına alkış tutan bir görünüm içindedir. Çünkü onu seviyor, sayıyor, takdir edip sınırsız alkışlarımızla tebriklerimizi sürdürüyoruz.
Yenilerde bir kitabı daha bize ulaştı, ulaştırıldı. Merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajans Yayınlarının 175. kitabı, yayını olan; Türk Halk Edebiyatı Dediğin Bir Sarp Kale, adlı, pırıl pırıl baskılı 304 sayfalık kalıcı bir yayın, bir kitap.
İki sayfalık bir önsöz var Nail Tan imzalı. Bir yerinde; “Halk edebiyatımızın âşık-tekke edebiyatı dallarında şairi karıştırılmış bir çok şiir bulunmaktadır. Bu durumun sebepleri, kitaptaki yazılarda zaman zaman ayrıntılı bir şekilde belirtilmekle birlikte, bir kez de burada toplu şekilde yinelemekte yarar görüyoruz” denilişi, sanki kitabın içeriği hakkında bilgi veriyor.
İçindekiler bölümünden birkaç başlıkla devam edelim:
            1-     Yunus Emre’nin söz şiirine, Hatayı nazire yazmış olabilir mi?
            2-     Aşık edebiyatı dediğin bir sarp kale,
            3-     Karaca Oğlan Ercişli Emrah ve Tufarganlı Abbas yaratıcılığında bu şiirle ilgili sorunlar,
            4-     Türk halk bilimi tarihimiz açısından önemli bir belgi,
            5-     Azerbaycan fıkra kahramanı Molla Nasreddin ile Türkiye fıkra kahramanı Nasreddin hocanın fıkraları arasında bir karşılaştırma vd. Bu aldıklarımız, herhangi bir ayırım yapmadan, el yordamıyla aldığımız başlıklarda. Bilinsin, örnek olarak görülsün diye, aldıklarımızdı.
Sayfa 40 ortalarında bir “Değerlendire” başlığı ve burada yeralan cümleler:
Değerlendirme: Türkiye’de yayımlanmış aşık edebiyatıyla ilgili kitaplarda ve TRT THM Repertuarında Karaca Oğlan, Ercişli Emrah, Erzurumlu Emrah, Ruhsatı ve Sefil Ali’ye mal edilen şiir/semai, acaba hangi saz şairine/aşığa aittir. Dil, kavramlar ve üslup açılarından incelediğimizde semainin şairi hakkında bir görüş ileri sürmemiz mümkündür.
Ancak, şiiri 1920’li,1930’lu yıllarda ilk kez yayımlayanlar,  aldıkları kaynağı (yazma, cönk) belirtip, tarihleme sorgusunda bulunsalardı, işimiz daha kolay olacak sonraki yıllarda ortaya çıkacak edebiyat karmaşası da bu derecede büyümeyecekti.
Yukarıda verdiğimiz bir örnek, Nail Tan ağabeyimizin araştırmalarındaki, değerlendirme ve yorumlarındaki önemliliği, edebiyatımız açısından gerekliliği ortaya koyması bakımından önem ve anlam taşıdığını sergilemek, gözler önüne koymak, anlatmak istedik.
Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyor, Nail Tan hocamızdan yeni yeni eserler, araştırma, inceleme ve yayınlar beklediğimiz belirtmek istiyorum efendim.
*** 
 Recai Şahin’den: Eskiden
                                                                                              Prof. Dr. İSA KAYACAN
Eğitimci, yazar, araştırmacı, şair Recai Şahin birbiri ardına yayınladığı kitaplarıyla dikkat çekiyor.
Bu kitaplardan biri, yaşayış, adetler, inanışlar olarak kaleme alınıp, kitap sayfasına aktarılan duygulardan oluşan “Eskiden” adlı 146 sayfalık “Hey gidi günler hey” denilen kitap masamızda.
Recai Şahin, Sadettin Yalçın ve Ünal Şöhret Dirlik imzalı önsöz, sunuş ve değerlendirme, yorum yazıları var. Bu üç imzadan bir kaç cümle alalım önce söylenenlerin özetlenmesi, verilmesi bakımından:
            1-  Ekmeğin, akşama kaynatacak çorbalığın varsa mutlusun. Gördüğün, kullandığın her şey doğadan, ağaçtan, taştan (Recai Şahin)
            2- Recai Şahin kitabında, eski yaşantımızı ayrıntılarıyla önümüze sermiş. Çok ilginç çarpıcı konular ele almış. Bunların içinde batıl inanç gibi görünenler var. (Sadettin Yalçın)
            3-  Recai Şahin, öğretmenliği yanı sıra fıkralar, sözcük derlemeleri deyimler ve Atasözleri üzerinde çalışmalarını yoğunlaştırarak birçok esere imza attı (Ünal Şöhret Dirlik)
Kitap da; Hayvanlarla ilgili bazı inanışlar, uğrasalar, İşli uğrasalar, Bitkilerle yapılan otamalar, Ötekiler, Bir evliliğin öyküsü, Hey gidi günler hey, Yemek sofra düzenleri, Bazı özel yemekler, Akşam eğlenceleri, Sözcükler ve deyimler, gibi bölümler, ara başlıklar var içindekiler başlığı altında.
Öncede ifade ettiğim gibi: Recai Şahin hoca, anlatımda gizli özellikler ve güzellikler taşıyan konu zenginliğiyle karşımıza çıkıyor. Seçtiği konular, bunların derinlemesine bir kuyumcu inceliğiyle işlenişi, hayvanlığımızı uyandırıyor, saygıyla, sevgiyle selamlamamızı gerektiriyor. Bizde öyle yapıyor, sevgi, saygı ve hayranlık uyandıran duygularımızla selamlıyoruz.
İlk sayfalarda, hayvanlarla ilgili bazı inanışlardan örnekler veriliyor. Hayvanların çıkardığı sesler ara başlığı altında verilen cümlelerden:
-“Koyun yabancı bir köpek gördüğünde gözünü ona diker ve ön ayaklarını yere vurmaya başlar/Koyunlar ve keçiler bir sesten, bir gürültüden veya kendilerine yaklaşan herhangi bir canlıdan kaçarak bir araya toplanırlar/Hayvanların topluca ses çıkarmaları uğursuzluk sayılır. Böyle durumlar bir doğal felaketin habercisidir. Özellikle, zamansız ve sürekli köpek ulumaları da büyük bir felaketin veya birisinin öleceğinin habercisidir”
Halk arasındaki inanışlar, değerlendirmeler. Sonuçları itibariyle bir bir ortaya konulan araştırma sonuçları veriliyor. Recai Şahin hocanın yayınlarındaki gerçekçilik, kalıcılık görüntüleri, bir gerçekler sıralamasıyla karşımıza çıkmakta, aranılırlığı ve kalıcılığındaki bütünlükler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Tebriklerimizi sunuyoruz.
*** 
 Türkiye Gazeteciler Federasyonu’ndan:
Anadolu Bayram
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Türkiye Gazeteciler Federasyonu’nun 16 büyük sayfayla yayınladığı, ‘Anadolu Bayram’ adlı gazetesinin 4 ve 5. sayıları masamda. Rize Gazeteciler Cemiyeti Başkanı ve Zümrüt Rize Gazetesi sahibi, değerli dostum Faik Bakoğlu’nun gönderdiği ‘Anadolu Bayram’ Gazetesinin sayfaları dolu, dopdolu bir görünüm arz ediyor.
Önce kimliğine bakalım bu gazetenin: İmtiyaz sahibi: Atilla Sertel. Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Merih Ak, Editörler: Nezih Bilger, Cemal Sevgi, Murat Koç, Görsel yönetmen: Dilek Mızrak. TGF: Yurt içi ve yurtdışında 77 gazeteci meslek örgütü ve 20 bini aşkın üyeli bir kuruluş.
TGF Yönetim Kurulu üyeleri: Atilla Sertel (Başkan), Yılmaz Karaca, Mehmet Ali Dim, Ahmet Ünal, Ramazan Demir, Lütfü Karakaş, Veli Altınkaya, Veysel İpek, Recep Aydın, Sezai Matur. İletişim adresi: Gazi Mustafa Kemal Bulvarı, İlka Apt.. No: 107 D.7-13 Maltepe-Ankara. Tlf: 0312-417 32 23-41732 21.
Şimdi, Anadolu Bayram’ın sayfalarına dönelim: Her iki sayının manşetleri: Gazeteci Hak peşinde, Kaygılıyız.. Sayfalarda değişik haberlerin yanında, makalelere, görüşlere de rastlanıyor. Bu görüşlerden, imzaları itibariyle bazı görüşler sıralamak istiyorum efendim:
            1- Bugün ülkemizde en fazla tartışılan konuların başında basın ve ifade özgürlüğü gelmektedir.. Bu ülkenin meslek örgütlerinin başında olanların, gazetecilerin basın ve ifade özgürlüğü konusunda yazdıkları, söyledikleri, çizdikleri hiç dikkate alınmadı, alınmıyor. (Atilla Sertel)
            2- Onlarca gazetecinin sadece mesleklerinden dolayı cezaevinde olduğu bir ortamda basın özgürlüğünden bahsetmek de mümkün değil. (M. Ercan Taraşlı)
            3- Bugün için Türkiye’de basın özgürlüğü var diyemeyiz (Cafer Esendemir)
            4- Basın özgürlüğü açısından ülkemiz, en zorlu ve en kritik dönemlerinden birini yaşıyor (Yılmaz Karaca)
            5- Türkiye’de basın özgürlüğünden bahsetmek mümkün değil (Kemal Kapaklı)
            6- Bugünkü basın özgürlüğü, ümit edilenin çok çok altında (Ünal Türkeş)
            7- Rize’de bugüne kadar görmediğim baskılara maruz kalıyoruz. 12 Eylül döneminde bile bu baskıları görmedik (Faik Bakoğlu)
            8- Türkiye’de basın özgürlüğü konusunda sıkıntı var. Bu sıkıntılardan da gazeteciler olarak kaygı duyuyoruz. (O. Hakan Kiracı)
*** 
 Şadiye Gürbüz’den: Teberik
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitaplar, şiir kitapları. Birbiri ardına bize ulaşanlar, ulaştırılanlar. Prof. Dr. Hayrettin İvgin dostumun bana ulaştırdığı ve sahibi olduğu Kültür Ajans yayınlarının 170 nci kitabı, yayını olarak Günyüzü gören, Şadiye Gürbüz (Zaralıcan)’ün 144 sayfalık şiir kitabının adı: Teberik.
Azimet Işık, Bahri Yıldırım, Sadık Dağdeviren, Mehmet Dalkanat, Bekir Alim imzalı önsözler dikkat çekiyor. Sadık Dağdeviren (Aşık lüzümsuz) imzalı önsözün bir yerinde: “Biraz aceleci bir yapısı vardır. Bazen düşünmeden dalar. Ağzına geleni söyler, çekinmez. Ama sonra da bu yaptığına üzülür” deniyor.
Ulviye Ay, Şadiye Gürbüz’ün biyografisini sunuyor 7 ve 8. sayfalarda. Şairemizin, 1968 yılında Sivas’ın Zara ilçesinin Büyük Güney Köyünde doğduğunu öğreniyoruz buradan. 9. sayfada kitabın adı olan şiir başlıyor: Teberik. Sonra şiirler devam ediyor. Serbest ve hece vezni türüyle yazılan şiirler var kitap içinde. 24. sayfadaki ‘Bir düşün’ adlı, başlıklı şiir altı dörtlükten meydana geliyor. İki dörtlüğü bu şiirin:

Madem ki can dersin içinden gelip,
Hem kendini düşün, hemi de beni.
İstersen girersin, bağrımı delip,
Hem kendini düşün, hemi de beni.

Eğer ki benimle yürürsen yolu,
Sol yanın sevgiyle, olmalı dolu,
Eğer sevdin ise, bu garip kulu,
Hem kendini düşün, hemi de bini.

Şadiye Gürbüz yazdıklarının üzerinde titizlikle duruyor. Yayınlanmadan önce gözden geçirip, genel değerlendirme ve rötuşlarından sonra okurlarının karşısına çıkıyor. Gelecekte, başarılı imzalar arasına gireceği yönündeki işaretleri, belirtileri buradan kaynaklanıyor. Zaralıcan’ın değişik ozanlarla yaptığı atışmalara da yer verilmiş kitabın arka sayfalarında. 134. sayfada, Aşık Lüzumsuz’a verdiği cevaplardan biri:

Meydanı bilirim, eri bilirim,
Ayağı bilirim seri bilirim,
Oturup kalktığım yeri bilirim,
Bende kırılacak kanatlar yoktur.
***
 Osman Baş’dan: Har-ı Bülbül
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dr. Osman Baş, eğitimci, şair, yazar, araştırmacı. Tokat’tan Ankara’ya geldikten sonra, O’nu daha bir detaylı tanıma fırsatı bulduk. Dostluğu kalıcı, attığı adımlar sağlam ve tutarlı. O’nu seviyor, takdir ediyor ve alkışlıyoruz.
Yenilerde bir kitabı çıktı Akçağ Yayınları arasında. Yıllardır, toplantılarda hep istekde bulunduğumuz, Azerbaycan çıkışlı “Har-ı Bülbül” şiiri bu kez kitap adıyla karşımıza çıktı.
120 sayfalık sevimli görünümlü bir kitap. Osman Baş’ın kısa biyografisi ve yayınlanmış eserlerinin sıralaması yapılıyor, Şiir, tiyatro, deneme alanlarında elimizdeki kitapla birlikte 13 ayrı kitabının yayınlandığını görüyoruz Osman Baş’ın. Burada tebriklerimizi sunalım fırsat bulmuşken.
Har-ı Bülbül adlı şiir kitabının; “Türk Dünyası biliminin, kültürünün ve edebiyatının dünya temsilcilerinden biri olan Prof. Dr. Elçin İskenderzade kardeşime ithaf ediyorum” cümlesiyle armağan edilişi anlam taşıyor, mana yüklü bir görünüm arz ediyor. Güzel doğru bir ithaf olmuş. Elçin İskenderzade hocamızı da saygıyla, sevgiyle selamlıyorum burada.
Azerbaycan devlet Sanatçısı Azerin ile, folklor uzmanı değerli dostumuz Hayrettin İvgin’in Osman Baş ve eserleriyle ilgili görüşleri var. Azerin istidatlı şair Osman Baş’dan söz ederken, Hayrettin İvgin, Osman Baş’ın da ayrıca “birkaç söz”ü var kitabın ilk sayfalarında.
Kitabın adı olan “Har-ı Bülbül” adlı şiir 95 ve 96. sayfalarda yer alıyor. Yavuz Bülent Bakiler’le Elçin İskenderzade’ye ithaf edilmiş. Bu şiirde:
Mevsim çiçek çiçek bahar,
Damla damla yağmur,
Masmavi deniz ufkunda güneş,
Güneş yanmışlığında Hazar,
Mısralırı dikkat çekiyor. Bir dipnot var bu şiirin altında, Şöyle: Har-ı Bülbül sadece şu an Ermeni işfali altında  bulunan Şuşa’da Çıdır Ovası’nda yetişmektedir. Kardeş Azerbaycan bu çiçeğe de, yurt toprağına da hasrettir.
Ayrıca kitabın 92, 93 ve 94. sayfalarında bu satırların yazarı İsa Kayacan’a ithaf edilen “Dağ Köylüsü” adlı şiir de sayfalarda dikkat çeken şiirler arasında yeralıyor. Dağ köylüsü adlı, başlıklı şiirin ilk dörtlüğü:
Gecemi, gündüzümü dağa vermişim,
Yosun tutmuş gürgenler dost bana,
Sırtında odun taşıyan Fatma Nine’ye,
Bir dağ gülünü, bir de söz vermişim.
Dr. Osman Baş’dan yeni yeni kitaplar beklediğimizi belirtiyor, “Kümbet Altında” dergisinin yayın sürekliliğini başarıyla sağladığı için, tebriklerimizi, sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz. Başarıların daim olsun Osman Baş.
***                  
 Nahide Çelebi’den: Duygu Pınarı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şairlerimiz, şairelerimiz yazdıkça, yayınladıkça, kitaplaşan duygularıyla, okurlarının, şiir severlerin, sanat ve edebiyatseverlerin karşısına çıkıyorlar.
Nahide Çelebi, Ankara’dan sesleniyor. Bize ulaşan kitabının adı: Duygu Pınarı. Şiirlerinden oluşuyor. 108 sayfalık kitap içerisinde, Nahide Çelebi hocanımın “Yaşam ve İzler” adlı şiir kitabından ve lise yıllarında yazdığı şiirlerinden bazıları ile aşk, kırgınlıklar, sistemler, anılar, arzular, yalnızlıklar, ihanetler gibi yaşama yönelik şiirlerinin yer aldığı kitabın sayfalarında gezintiye başlamak istiyorum:
Nurzen Amuran imzalı bir önsöz var. Bir yerinde; “Kitap da yer alan dizeleri okudukça zengin bir dünyanın içinde buldum kendimi” deniyor.
Nahide Çelebi imzası, kitap içindeki şiirlerin tamamının altına konulmuş. Bunun doğru olmadığını söylemeliyim. Çünkü, kitabın kapağında ‘Nahide Çelebi’ imzası var. İç sayfalarda,  hele hele her şiirin altına görülen bir tekrarlama olmuş!
Kitap içindeki, sayfalarındaki şiirlerin bazıları serbest tarzda kaleme alınırken, bazılarının hece vezni tarzıyla şekillendiği, sayfalara yerleştirildiği görülüyor. Nahide Çelebi hocanımın şiirlerinde anlatım yumuşaklığı, kulağa hoş gelen yansımalar dikkat çekiyor. Sayfa 13’deki ‘Kadın’ adlı, başlıklı, altı dörtlükten meydana gelen şiirden:
Sevgi tohumu etkin yaralı gönüllere,
Filiz verdin, çiçek açtın, çoğaldın kadın,
Büyüttün yavrunu, ödenemez emeklerle,
Anasın, bacısın, cansın, sen yarsın.
Kör olan gözlerle yola çıkıp, acı şarkılar dinleyen Nahide Çelebi hocanım, gelecekte şiir dünyamızda belirli bir yer sahibi olacaktır.
Eşi Hüseyin Çelebi’nin de birkaç şiirinin yer aldığı, Duygu Pınarı kitabıyla ikinci kez merhaba diyen Nahide Çelebi, Erzurum’da dünyaya gelmiş. A.Ü.Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinden mezun olduktan sonra değişik illerde Coğrafya ve İngilizce öğretmenliği yapmış. Sonra emekli olmuş.
Bir sihirli el olup, dünyadaki sorunların bitirilişini gerçekleştirmek isteyen duygu zenginliği içindeki Nahide Çelebi hocamızı kutluyor, tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
*** 
 Burdur’dan Kavunculu (Çamköylü) Fadime kız
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Aşklara konu olan hikâyeler. Burdur yöresinde yaşanan büyük aşklar. Araştırmacı, halk ozanı Osman Akkoç, Gölhisar yöresinde yaşanan onlarca âşık hikayesini derledi, bizler değerlendirdik, kitaplarda yer verdik. Gölhisar ilçemiz merkezinde yayınlanan “Gölhisar Gündem” Gazetesinin 01 Ekim 2012 tarihli sayısında Osman Akkoç, Kavunculu (Çamköylü) Fadime kız’dan söz ediyordu. Buradan aldıklarımız, özetlediklerimiz:
Kavunculu (Çamköylü) Fadime o kadar güzeldir ki, bir kere görenler, saatlerce baksalar doyamaz, iç geçirirlermiş. Yeşil gözleri, sırma saçları, kartal gagası zülüfleri elma yanakları, ayaklarında hal hal olan ince belli, sinesinde nice âşıkların, aşkların gezineceği yürüdüğü zaman arkasından baktıran, su doldurmaya çıksın da bakalım diye kişileri evlerinin önünde bekleten, birçok insanın geceleri rüyasına giren, dudu dilli, uzun boyunlu, daha pek çok özelli bulunan bir kız Fadime….
… Sülalesinden.. isimli zengin bir kişinin tek evladı olan bir çocuk, delikanlı Yusufça, Horzum, Hisarardı, Uylupınar, Karapınar gibi bir çok köyde namı dağılmıştır. Her köyün ağası, ileri gelenleri Fadime’yi isteseler de, Fadime “nal der, mıh demez” kimseye varmaz. Küçük yaştan sevdiği, koyun ve keçileri güden yakışıklı mı, yakışıklı bir çobana aşıktır. Bu aşık ikisinin arasında gizli kalmaktadır.
Fadime’nin ana babası, hem çobanın, hem kızlarından böyle bir şey ummamaktadırlar, beklememektedirler. Fadime’yi istemeye gelenler, nice pahalı takılar sunmuşlar, ana ve babası bu takılar karşısında kendilerinden geçseler de kızın gönlü bir türlü olmamaktadır. “Ben evlenmeyeceğim” diyerek herkesi şaşırtmakta, yüzü sararmakta, solmaktadır.
Kızımızın, Raşit isimli sevgili Fadime’yi istetmeye karar verir, işte o zaman kıyamet kopar. Köyde bu konu gündeme alınır, günlerce alaya alınarak konuşulur, konuşulur. Fadime’nin annesi ve babası sokağa çıkamaz olurlar. Raşit’in keçi güttüğü ormandan iki gün gelmemesi, Fadime’nin ortadan kaybolması sonunda köylü, Raşit’in kızı kaçırdığını sanarak aramaya çıkar. İki gün aramadan sonra, ikisinin de bir ağacın dalında intihar ederek öldüğü görülür.
O zamandan beri Çamköy’de bir türkü söylenir gider. Bu türkü birkaç yıl söylendikten sonra unutulup gitmiştir. Şiirin kim tarafından yazıldığı bilinmiyor. Şiirin 1928’li yıllarda yazıldığı söylenmektedir. Bir rivayete göre bu şiirin ölmeden yıllar önce, Raşit oğlanın Fadime için yazıp eline verdiği, köylüler tarafından söylenmektedir. Aşık Hüseyin Alparslan aldı sazı eline, neler okuyacak, çalacak birlikte dinleyelim:

Fadime kız, on üç on dört yaşında
Fadime’nin zülüfleri taralı,
Güller açar zemherinin kışında,
Yanık bağrım aşkın ile yaralı,

Zülüf yüzde, kınalı saç başında,
Deli gönlüm nerde isen oralı,
A Fadimem sen hurisin cennette
Sorar isen, aklım artık cinnette.

Ne zamandır hanaylara çıkışın,
Bir kerecik bakmaz mısın yüzüme,
Del ediyor oralardan bakışın,
Benler düşmüş bağbanında üzüme,

Bir konuşta o dillerin şakısın,
Yalvarayım, çökeyimde dizime,
A Fadimem, her zamanın minnette
Kusur etmem, hiçbir zaman hürmette.

NOT: Köye ait bazı kaynaklardan “Cumhuriyetin ellinci yalında Burdur” yıllığı kitabından yararlanılmıştır.
***
Mehmet Bedel’den: Kartal kanadı ‘Çığırtma’ da ses buluyor
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur’un saz ve söz ustalarıyla ilgili iki ayrı kitap yayınladım. Bu iki ayrı yayın içerisinde, Burdur çıkışlı saz ve söz ustalarından onlarcasının biyografileri yer aldı. Bunlardan biri de, sipsi ustası Mehmet Bedel’di.
Burdur merkezde yayınlanan, Burdur, Yenigün ve öteki gazeteler başta olmak üzere, Mehmet Bedel çıkışlı bir haber yer aldı. Bu haber, Bucak ilçemiz merkezinde günlük yayınlanan Oğuzeli Gazetesinin 01 Kasım 2012 tarih ve 2387. sayısında Kartal kanadı “Çığırtma”da ses buluyor, başlığıyla karşımıza çıktı. Mehmet Bedel’in iki ayrı fotoğrafı, görüntüsü de vardı haber içinde. Burada yer alanlardan özetlediklerimiz:
Tarihi Orta Asya’ya dayanan ve Toros Dağları’nın batı kesiminde yaygın olarak kullanılan dilsiz, üflemeli bir çalgı olan çığırtma, Burdur’da nefesli saz ustası Mehmet Bedel tarafından yapılmaya devam ediliyor.
Yaklaşık elli yıldır müzik aleti yapmaya devam eden Mehmet Bedel, artık çığırtma yapımının oldukça azaldığını söylüyor. Halk arasında düdük olarak anılan çığırtmanın en büyük özelliğinin kartalın kanat kemiğinden yapılması olduğuna dikkat çekerek; kartal kemiğinin bulunmasının zor olması nedeniyle, plastik ve kamış kullanıldığından söz ediyor.
Konuyla ilgili bir açıklama yapan Mehmet Bedel; Tarihi çok eskilere dayanan çığırtmanın yok olmak üzere olduğunu belirterek şunları söylüyor: “Günümüzde benden başka kimsenin ürettiğini sanmıyorum. Yaklaşık 10 yıldır, Burdur, Antalya, Denizli ve Afyonkarahisar gibi çevre illerin dağ köylerini dolaşıyorum. Buralarda yaşayan köylülerden eskilerden kalma kartal kanadı kemiği ya da kartal kanatları topluyorum. Topladığım kartal kemiklerini bir ay kül ya da toprağa gömdükten sonra kemikleri süt ile kaynatarak, kokunun gitmesini ve kemikte parlaklık oluşmasını sağlıyorum. Kemiğin uç ve baş kısımlarını kestikten sonra perde deliklerini açıyorum. Önde beş, arkada bir tane olmak üzere toplam 6 ses perdesi bulunuyor. Çığırtma, kartal kanadının büyüklüğüne göre, 25-30 santimetre oluyor. Yaklaşık bir oktav ses genişliği var”..
Bu açıklamaları yapan Mehmet Bedel, gelen siparişler üzerine üretim yaptığını belirterek, evinin altındaki küçük bir atölyede çalıştığını, amacının kaybolmakta olan müzik aletlerini gelecek nesillere taşımak olduğunu söylüyor.
GÜL EKMEKÇİ
Gül Ekmekçi: İlkokul, Ortaokul ve lise öğrenimini Burdur’da Üniversite eğitimini İzmir devlet Konservatuarında tamamlayan Gül Ekmekçi, TRT İzmir Radyosunda sözleşmeli sanatçı olarak çalıştı. Ege ve Teke Yöresi türkülerini başarıyla seslendiren Gül Ekmekçi, yurtiçinde ve yurtdışında onlarca konserde sahnede yer aldı
***
 Necdet Tabak’dan: Aklımdasın
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitapların birbiri ardına yayınlanışı…,
Bize ulaşmaları ulaştırılmaları…
Değerli dostum Kültür Ajansın sahibi, kurucusu Prof. Dr. Hayrettin İvgin tarafından bana ulaştırılan kitaplardan biri: 128 sayfalık, Necdet Tabak imzalı ‘Aklımdasın’ adlı olanı.
Kültür Ajans yayınlarının 180. kitabı, yayını. Önsöz Hayrettin hocanın. Bir yerinde: “Elinizde tuttuğunuz bu şiir kitabının şairi Necdet Tabak, kendini yıllarca şiir camiasından saklamış” deniyor.
Kitap içindeki şiirlerin serbest tarzda yazılmışları olduğu gibi, hece vezni türüyle kaleme alınmışları da var. Sayfa 30’da yer alan “Anladım ne yazık ki” adlı, başlıklı şiirin girişi:
Seni tanıdım, gözyaşı dökmüştün bana,
Günlerce sevgiden,
Seviyordun beni ölesiye, yemin etmiştin,
Terk edilmek yokluğuna,
Aşkı öğrettin bana günlerce,
Akıtılan yaşlarda buselerinle,
Az mı yalvardın bana ruhen,
Aşkımızda kaçtık hep ayrılığın gölgesinden.
Necdet Tabak şiirleriyle dostluk içinde… Kendisiyle barışık. Bu ikili içinde ortaya koyduklarının gelecek açısından kalıcılıkları artıyor. Şiirlerin dinlendirildiği, sonra sayfalara, sütunlara aktarıldığı görülüyor.
Biz, Necdet Tabak’ın ‘Aklımdasın’ adlı kitabının sayfalarına dönelim. Sayfa 122’de yer alan ‘Sonbahar’ adlı şiirin ilk bölümüyle noktamızı koyalım:
Seni seven kalbi kırmadan gel,
Mevsimin sonbaharında,
Dökülen yapraklar gibi beni de dökme,
Sevgim sararan yapraklar gibi düşmesin,
Toplattırma bana düşen yapraklarla,
Sevgiyi,
Birlikte açılalım gelen yumuşak sevgimize.
Tebriklerimi, başarı dileklerimi sunuyorum efendim. Necdet Tabak sonraki kitaplarında, daha güçlü ve kalıcılığı fazla şiirlerle karşımıza çıkacaktır.
***
 Şükrü Öksüz çalışkanlığı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şükrü Öksüz, Aydın ilimiz merkezinde yaşıyor, burada bir kamu kuruluşunda görev yapıyor. Aydın Yazarlar ve Şairler Derneği Başkanı. Aydın Efesi Dergisinin yayınlanışında büyük emeği var.
Bu derginin sahibi. Ayrıca, Aydın ilimiz merkezindeki Bakış ve Aydın Güzelhisar adlı gazetelerde kültür, sanat sayfaları düzenliyor. Bu sayfalarda önemli konular üzerinde durduğu, sayfalara aktardığı yazılarıyla dikkat çekiyor Şükrü Öksüz.
Örneğin, Aydın Güzelhisar gazetesinin 24 Kasım 2012 tarihli kültür, sanat sayfasında Şükrü Öksüz, Gülser Hünük, Necati Erdek, İsa Kayacan, Saadet Tekin, Engin Çır, Gülden Taş Nazan Yazıcı Kalcı, Memduh Şenol, İsmail Göktaş imzalı şiirler yer alıyordu. ‘Ben bir öğretmenim’ adlı, başlıklı 10 ayrı dörtlükten meydana gelen Şükrü Öksüz imzalı şiirden iki dörtlük alalım:

Cepleri parayla asla dolmayan,
Köylünün geçimi koyunda yünde.
Arabası, yolu, suyu olmayan,
Ben bir öğretmenim, bir dağ köyünde.

Koyun, kuzu gördüm, hem inek, dana,
Beş sınıf öğrencisi emanet, bana,
Gerçeği anlattım, her dost olana,
Ben bir öğretmenim, bir dağ köyünde.

Çalışkanlığı üretkenliği ve dostluğuyla gönlümüzde, dünyamızda ayrı ve önemli bir yeri olan Şükrü Öksöz’ün yönettiği, Aydın Güzelhisar gazetesinin kültür ve sanat sayfasının elimizde olan sayısında yeralan şiirlerden biri de, Engin Çır arkadaşımızın beş ayrı dörtlükten meydana gelen ‘Zor Bulacaksın’ adlı başlıklı şiiriydi. Bu şiirden de iki dörtlük:

Bu ayrılık, her gün yakacak seni,
Sevda çeşmesinde zor dolacaksın,
Her bulduğun aşık yıkacak seni,
Ben gibi seveni zor bulacaksın.

Bilmeden şekeri tuzu kattım ben,
Aşkın deryasında çöle battım ben,
Adını defterden silip attım ben,
Ben gibi seveni zor bulacaksın.
*** 
 Cahide Ulaş Aytar Şiirleriyle Sohbet
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Cahide Ulaş Aytar, eğitimci, şair, yazar ve araştırmacı. Yayınlanan değişik kitapları yanında, gazete ve dergilerde de yine değişik şiirleriyle karşımıza çıkıyor. Bu yayın organlarından biri, Tekirdağ ilimiz merkezinde günlük yayınlanan, “Tekirdağ Yeni İman” Gazetesinin son sayfasındaki “Pembe Panjurlu Pencere” başlıklı köşesi (Sayfası).
Tekirdağ Yeni İnan Gazetesinin 17 bin 969. sayısında, Cahide Ulaş Aytar sayfasında, Cahide hocanımın farklı başlıklarla yazılmış şiirlerinden bir demet yer aldı. Örneğin bu sayfanın ilk şiiri ‘Yüreğinden at beni’ başlığıyla karşımıza çıkıyordu. Üç dörtlükten meydana gelen bu şiirin ilk dörtlüğü efendim:

Siteminle, nazınla özlüyorum ben seni,
Donuyorum, sensizlik üşütüyor bak beni,
Sevginin ateşiyle haydi gel de yak beni,
Baktığın yerde yoksam, yüreğinden at beni.

Bir başka Cahide Ulaş Aytar şiiri ‘Bu gece’ adıyla bizimle selamlaşıyor. Sevgi dolu bir yürekten söz ediliyor. “mutlu oldum görünce seni bu gece/Yolculuk var ya hani falda çıkan/Uğurlamaya geldim sandım bu gece” denilişi duygu bütünlüğünü tamamlıyor.
Öteki Cahide Ulaş Aytar şiirleri; Bir yudum aşk, İyi ki varsın, Aşk defteri, Çalınmış zamanlar, Özledim Nöbette başlıklarıyla karşımıza çıkıyorlar. Tekirdağ Yeni İnan Gazetesinin ilgili sayfasında. ‘Aşk defteri’ adlı, başlıklı şiirin mısraları arasına dönelim:

Hüznü çıkardık aşk defterinden,
Mutluluk gemisi döndü seferinden.
Umutları, sevgileri yükledik yeniden,
Sımsıkı tut, bırakma elerlimden.

“Gitme aklım sende kalır” demiştim,
Gitmedin değil mi, canım sevdiğim?
Böyle bir sevgiyi susamıştı gönlüm,
Yaşantıma hoş geldin bebeğim!..
 ***
 Ahmet Şerif Şerefli’den: 
Şairim dedim adına
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İsmail İbişev’in hazırladığı bir kitap. Adı: Ahmet Şerif Şerefli, Şerefli, Şiirim Dedim Adına. Seçme şiirler. Merkezi Bulgaristan’da bulunan “Gören Dunav” Vakfının yayınları arasında Günyüzü gören 80 sayfalık bir şişir kitabı.
Genel Merkezi Bulgaristan’da bulunan ve faaliyet yapan “Gören Dunav” Bulgaristan’da Türk ve Bulgar Kültürünü Araştırma Vakfı, Ruse (Rusçuk) İl Mahkemesi’nin 20.10.1997 tarih ve 1699 nolu kararı ile kurulan bir Vakıftır. Başlıca amacı: Bulgaristan’da Türk ve Bulgarların Tarih, kültür, dil, edebiyat, sanat ve folklorlarını bilimsel yoldan araştırmak ve tanıtmak olarak ifade ediliyor.
Ahmet Şerif Şerefli’nin 86. yılına armağan olarak yayınlanan şiir kitabı, Ahmet Şerif
Şerefli’nin biyografisi, yayınlamış eserlerinin verilişiyle başlanıyor. Yaşamından kesitler verilerek devam ediliyor. Müjde adlı, başlıklı iki sayfalık uzunca bir şiirle söze başlanıyor. Arkasından Ver elini gençlik başlıklı şiirle devam ediliyor. Bu şiirin girişi:

Süngünün ucundayım gibi,
Hissederek ömrümüzü,
Korkuyla yaşamak da nedir?,
Günlük güneşlik olsun her an,
Barışa harcayalım gücümüzü,
Bu kuvvet senin elinde,
Ver elini gençlik!..

Ahmet Şerif Şerefli, Bulgaristan’da yaşayan kardeşlerimiz arasında yetişmiş, güçlü bir şair. Şiirlerinin bütünlüğünde bu gerçekle yüzyüze geliniyor. Sayfa 87’deki “Hepimiz kardeşiz” adlı, başlıklı şiirde söylemek istediklerimizin doğruluğunu görüyoruz. Sayfa 57’deki “Hepimiz Kardeşiz”den:

Kara çocuk gel sen,
Biraz oynıyalım,
Kırlar ne hoş bilsen,
Çiçek toplıyalım.

Bizler birer kardeş,
Kara, biyaz sarı,
Sönmez birer güneş
Dünya çocukları.
*** 
 Yöneticimiz ve Biz Dergisinin yeni sayısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergilerimiz var önemlilik taşıyor. Dergilerimiz var, yayınlandıkları günlerden itibaren yok olup, silinip gidiyorlar.
İstanbul’da aylık yayınlanan, Yöneticimiz ve Biz Dergisi, Nazilli çıkışlı ve gazeteci kökenli olan Muharrem Ersal tarafından okurlarıyla, sanat ve edebiyatseverlerle buluşturuluyor.
Yöneticimiz ve Biz Dergisi, toplum yaşam kültürünün yansıtılmasıyla ilgili önemli yayınların da yer aldığı, kültürel ağırlıklı bir dergi olarak bizimle selamlaşıyor.
Dergi kimliğinde; Av.Yadigar Kaya Ersal, Av. Gülember Yavuz, Hülya Ayvalıoğlu, Muhsin Durucan, Perihan Eryıldız, Reşmi İsmailoğlu, İlhami Met gibi isim ve imzalar yer alıyor.
Yöneticimiz ve Biz Dergisinin 6. sayısında imzaları bulunanların sıralanışı şöyle: Yadigar Kaya Ersal, Gülümber Yavuz, Muharrem Ersal, Güler Yılmaz, Abdülkadir Güler, Muhsin Durucan, Sabit İnce, Mehmet Nacar, Filiz Çimen, Berrin Fırat, Bahattin Albayrak, Alev Yavuz, Emine Çerçi, Ayşegül Atalay, Emine Taştepe,… Çocuklarla ilgili anlatımlar, yöneticilerle, yönetimle ilgili önemli araştırmalar, sunumlar.
Muharrem Ersal başyazısının bir yerinde: “Yeni yayın dönemimizde siz değerli okurlarımız ile her biri kendi iş branşlarında uzman olan sektör temsilcileri ve reklam veren dostlarımızdan, eli kalem tutan, sektörün dert ve sıkıntılarını duyurmak, okurlarımızla paylaşmak isteyen herkesin yazılarını bekliyoruz” diyor.
Derginin 12. sayfasında yer alan Abdülkadir Güler dostumun, “İsa Kayacan Guinnes Rekorlar Kitabı’na girmelidir” başlıklı yazısındaki görüşleri için teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
Yöneticimiz ve Biz Dergisinin adresi:
Rıhtım Cad. Uzunhafız Sk. No:2 K.1 D.6 Karaköy-İstanbul Tlf:0216 349 25 34
Derginin elimdeki sayısının bana fazla miktarda gönderilmesi düşüncesinden dolayı, sayın Muherrem Ersal’a teşekkürlerimi, sevgi ve saygılarımı, başarılarının devamı dileklerimi sunuyorum efendim.
***
 Mustafa Murat Bozcu’dan: 
Burdur İlinde Türk Mimarisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur Ticaret ve Sanayi Odası, ticaret ve sanayi alanındaki araştırma, değerlendirme ve sonuçlarına göre hareket edip, Burdur’daki sanayici ve işadamlarıyla esnafa hizmet etme çalışmalarındaki başarılarını sürdürürken, kültürel alandaki yayınlarıyla dikkat çekmeye devem ediyor.
Özellikle, Başkan Yusuf Keyik dönemleri, Ahmet Can hocanın Basın Danışmanlığı yılları, kültürel alandaki yayınların artırılışını da beraberinde getirdi.
Yenilerde bir yayın daha geldi, Burdur Ticaret ve Sanayi Odası kaynaklı, Mustafa Murat Bozcu imzalı. 22 x 29 cm boyutlu, pırıl pırıl baskılı kitabın, araştırmanın adı: Burdur İlinde Türk Mimarisi.. Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı Eserleri..
234 sayfayla şekillenmiş, yayınlanmış kitap Ahmet Can ve Hulusi İlhan tarafından yayına hazırlanmış.
Takdim yazısı, Burdur Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Keyik imzasının taşıyıcısı. Sayın Başkan, takdim yazısının bir yerinden:
“Milli tarihimize ve Burdur yapı-sanat tarihine bir belge eser olarak sunmak istedik” diyor.
Önsöz, Mustafa Murat Bozcu’ya ait. Araştırmacı, yazar Bozcu, bu yayının 2010 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığına sunulan, bir uzmanlık tezi, genişletilmiş ve gözden geçirilmiş hali olan bir çalışma olduğundan söz ediyor.
Burdur ilinin konumu ve tarihi, Burdur İlinde Türk konut mimarisi, Burdur ilindeki Türk İslam Mimari eserleri kataloğu cami ve mescitler, Mezar anıtları, Kütüphaneler, Hamamlar, Çeşmeler ve sarnıçlar, Ticaret yapıları, Günümüze ulaşamamış bazı yapılar, bölüm başlıkları olarak verilmiş.
Burdur ilindeki sivil mimarlık örneklerinin en erken tarihli ve en anıtsal olanları, Taşoda ve Koca oda konakları olarak gösteriliyor, ifade ediliyor.
Mustafa Murat Bozcu, ile Burdur Ticaret ve Sanayi Odası Burdur için önemli bir kaynağın ortaya konuluşunu gerçekleştirmişler.
Tebriklerimi sunuyorum.

Hiç yorum yok: