H. Rıdvan
Çongur abimizi de sonsuzluğa
uğurladık
Vefatla,
aramızdan ayrılanların ardından duygularımı sayfalara aktarmak, zorlandığım
yazılar olarak çıkar karşıma. Ama yazarım, yazmaya çalışırım yinede.
H. Rıdvan Çongur, Türk Dili sevdalısı,
bildiğini açık açık söylemekten çekinmeyen, eleştirilerini yüksek seviyede
yapan, açık sözlü, temiz yürekli bir büyüğümüzdü. Şiirimiz, edebiyatımız O’nun
öz evlatları gibiydi. Bunların üzerinde titrer, bir santim, bir kelime taviz
vermezdi. Benim ağabey olarak hitab ettiğim birkaç kişiden, birkaç isimden
biriydi. Rahatsızlandığım, ameliyat geçirdiğim günlerde, O’da rahatsızdı.
Türkiye
İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği İLESAM’ın yönetiminde birlikte
çalıştığımız yıllarda, daha çok bir araya geldiğimizde, titizlik ve
duyarlılığını sıklıkla gösterdiğini hatırlıyorum. Rahmetli Ahmet Tufan
Şentürk’le yakın dostlukları nedeniyle,
Seyran bağlarındaki Ahmet Tufan Şentürk evinde, sıklıkla bir araya geldiklerini
zaman zaman tartıştıklarını, Cuma namazlarını evde birlikte kıldıklarını,
Mezarlık Kültürümüzden Örnekler kitabımın 290,291. sayfalarında yeralan 4
bölümlük “İşte geldik gidiyoruz” adlı 15 Eylül 2004 yazılış tarihli H.Rıdvan
Çongur şiirini burada ilk kez
dinlediğimi hatırlıyorum.
Bu
şiir “Olur ya bir sabah erken/Emr-i Hak vaki olursa/Bülbül susmuş, Ezan okunmuş
/Güneş doğmuş olmalı” diye başlıyor, “Ölmüş olabilirm/Varsın olsun yine de/Her
sabah ki gibi uyanmak/Yatağımdan kalkmak / Traş olmak, Kahvaltı yapmak/Yarım
cıgaramı tüttüre tüttüre çayımı yudumlamak/Yazsa balkonda sabah
kahvesini/Karımla birlikte içmek isterim” diye devam ediyor ve ikinci bölümün
başında; “Günlerden Cuma olabilir/Vakit öğle üzeri/Seyran Bağları’nda Ahmet
Tufan’la/Mutfakta çorbayı karıştırmalı/İsa gelmeli/Sonra namaza durmalı/Yemek
yemeli, kahve içmeli/Konuşmalı, tartışmalı, helalleşmeliyim” diyerek, ölümle ne
kadar yakın ve iç içe olduğunu
gösteriyordu.
H. Rıdvan
Çongur: 26 Temmuz 1932 tarihinde Bilecik’de doğdu. Eskişehir lisesinden 1950,
AÜ.İlahiyat Fakültesinden 1962 yılında mezun oldu. 1959 yılında Ankara
Radyosunda çalışmaya başladı. TRT Radyolarında değişik görevlerde bulundu. TRT
Yayın Tanıtma Planlama Dairesi Başkanlığı, Başbakanlık Müşavirliği, Devlet
Planlama Teşkilatı Yayın-Temsil Müdürlüğü yaptı.
1982
yılında emekli olan Sürekli Basın Kartı sahibi Anadolu, Gazi ve Selçuk
Üniversitelerinin İletişim Fakültelerinde dersler veren, Radyo ve
Televizyonlarda okuduğu şiirlerle, gür sesiyle tanınan H.Rıdvan Çongur 1950
yılından itibaren, İkbal Varlık, Türk Yurdu gibi dergilerde yazmaya başladı.
Şiir, deneme, araştırma ve biyograf türünde pek çok kitap yayınladı. Ses, Dil
tartışmaları, İlhan Geçer, Ahmet Tufan Şentürk isimli kitapları ve öteki
yayınlarıyla dikkat çeken H.Rıdvan Çongur 14 Mart 2013 tarihinde Ankara’da
vefat etti, 15 Mart 2013 tarihinde Kocatepe Camiinde öğle namazının ardından
kılınan cenaze namazından sonra, Cebeci Asri mezarlığında toprağa verildi.
Bir
Anı: Ağustos 1997’de Ankara Gazeteciler Cemiyeti yayınları arasında çıkan,
“Türk Basınında Unutamadıklarımız” adlı vefat eden gazetecilere yönelik,
biyografi kitabımdan bir adet Ahmet Tufan Şentürk ağabeyime bırakmıştım. Rıdvan
abi, bu kitabı A.Tufan’ın evinde görüp, beni telefonla aradı: “İsa bu kitap da
biz niye yoğuz?” diye sordu. “Abi siz o kitapda yer alamazsınız” deyince “Hadi
ben yoğum, A.Tufan niye yok?” diye ısrar edince “Abi O’da yer alamaz bu
kitapda” diye söyleyince, kızarak “Ahmet bak, sende yer alamazmışsın bu kitapta
öyle söylüyor. Bak kerata, neler söylüyor” diye söyleyince; “Abi bu kitap da
vefat eden gazeteciler yer alıyor.. Siz vefat ettiniz mi?” diye sordum.. “Yav
kusara bakma, biz yaşayanlar olarak düşündük” diye cevap vermişti, vermişler,
biraz mahçup, gülüşmüşlerdi.
***
Üç imzanın
Gülpınar Dergisi incelemesi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dr.
Salih Okumuş, Mehmet Nuri Parmaksız ve Sabit Bayram üçlüsü, merkezi İstanbul’da
bulunan Zinde Yayınevi kitapları arasında Günyüzü görmesini sağladıkları,
Ankara’da Güzide Gülpınar Taranoğlu tarafından 1976–2005 arasında 349 sayı
yayınlanan Gülpınar, sanat ve edebiyat dergisi üzerinde bir inceleme
gerçekleştirmişler.
Kitabın
yayınlanmasında, kısa adı TEVAK olan Emlak Bankalılar Sağlık ve Sosyal
Yardımlaşma Vakfı’nın da (P.K. 10–34142-İstanbul) önemli katkılarının olduğunu
biliyorum.
362
sayfalık kitapta, her üç araştırmacının biyografileri yer alıyor. Sonra bir
önsöz var. Dr. Salih Okumuş ve Sabit Bayram imzalı. Buranın bir yerinde, “Yazar
kadrosu açısından ise, dergiye yazıları ve şiirleriyle sürekli katkıda bulunan
kişilere yer verdik. Derginin tüm sayılarında yer alan önde gelen yazar ve
şairleri, konu başlıkları altında sıraladık” deniliyordu.
Gülpınar
dergisinin, şekil, muhteva ve yazar kadrosu bakımından incelenmesinin yanı
sıra, şekil özellikleri, kimlik bilgileri, kapak düzeni, sayfa yapısı, dizi ve
baskı tekniği, fotoğraf ve desen görüntüleri, incelenmiş, değerlendirilmiş.
Ayrıca, Gülpınar Dergisinin muhteva (içerir) özellikleri, şiir, dil ve edebiyat
yazıları, bilimsel yazıları, özel sayılar ve erkek, ilanlar, yarışmalar
bakımından da bölümler, satırbaşları itibariyle değerlendirilmiş. Bu arada
Gülpınar dergisinde yayınlanan ürünlerin bibliyografyası yapılmış.
Dr.
Salih Okumuş, Mehmet Nuri Parmaksız ve Sabit Bayram üçlüsünce hazırlanan
‘Gülpınar Dergisi’ adlı araştırma ve incelemenin, 27, 28, 33, 36, 37, 39, 44,
214 ncü sayfaları başta olmak üzere pek çok sayfasında İsa Kayacan adı geçiyor.
İsa Kayacan’ın, adı geçiyor. İsa Kayacan’ın, derginin sürekli yazarları
arasında yer aldığı, belirtilerek, “Derginin yazar kadrosunda üzerinde
özellikle durmak gerekir” denildikten sonra, bu isimler; Enver Tuncalp, Halil
Soyuer, Hamit Fethi Gözler, İbrahim Agâh Çubukçu, Abdullah Satoğlu, Abdülkadir
Güler, İsa Kayacan ve Güzide Taranoğlu olarak sıralanıyor. 39. sayfada İsa
Kayacan’ın biyografisinden kısaca söz ediliyor.
Tebriklerimi,
sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
Türk Halk Edebiyatı Dediğin Bir Sarp Kale
Folklor araştırmaları uzmanı,
şair, yazar Nail Tan hoca, birbiri ardına yayınladığı kitaplarıyla göz
dolduruyor. Maşallah, kıskanılacak noktada yayın fazlalığıyla dikkat çekiyor.
Kıskanmamız, dostça, ağabey başarılarına alkış tutan bir görünüm içindedir.
Çünkü onu seviyor, sayıyor, takdir edip sınırsız alkışlarımızla tebriklerimizi
sürdürüyoruz.
Yenilerde
bir kitabı daha bize ulaştı, ulaştırıldı. Merkezi Ankara’da bulunan Kültür
Ajans Yayınlarının 175. kitabı, yayını olan; Türk Halk Edebiyatı Dediğin Bir
Sarp Kale, adlı, pırıl pırıl baskılı 304 sayfalık kalıcı bir yayın, bir kitap.
İki
sayfalık bir önsöz var Nail Tan imzalı. Bir yerinde; “Halk edebiyatımızın âşık-tekke
edebiyatı dallarında şairi karıştırılmış bir çok şiir bulunmaktadır. Bu durumun
sebepleri, kitaptaki yazılarda zaman zaman ayrıntılı bir şekilde belirtilmekle
birlikte, bir kez de burada toplu şekilde yinelemekte yarar görüyoruz”
denilişi, sanki kitabın içeriği hakkında bilgi veriyor.
İçindekiler bölümünden birkaç
başlıkla devam edelim:
1- Yunus
Emre’nin söz şiirine, Hatayı nazire yazmış olabilir mi?
2- Aşık
edebiyatı dediğin bir sarp kale,
3- Karaca
Oğlan Ercişli Emrah ve Tufarganlı Abbas yaratıcılığında bu şiirle ilgili
sorunlar,
4- Türk
halk bilimi tarihimiz açısından önemli bir belgi,
5- Azerbaycan
fıkra kahramanı Molla Nasreddin ile Türkiye fıkra kahramanı Nasreddin hocanın
fıkraları arasında bir karşılaştırma vd. Bu aldıklarımız, herhangi bir ayırım
yapmadan, el yordamıyla aldığımız başlıklarda. Bilinsin, örnek olarak görülsün
diye, aldıklarımızdı.
Sayfa 40 ortalarında bir
“Değerlendire” başlığı ve burada yeralan cümleler:
Değerlendirme: Türkiye’de
yayımlanmış aşık edebiyatıyla ilgili kitaplarda ve TRT THM Repertuarında Karaca
Oğlan, Ercişli Emrah, Erzurumlu Emrah, Ruhsatı ve Sefil Ali’ye mal edilen
şiir/semai, acaba hangi saz şairine/aşığa aittir. Dil, kavramlar ve üslup
açılarından incelediğimizde semainin şairi hakkında bir görüş ileri sürmemiz
mümkündür.
Ancak, şiiri 1920’li,1930’lu
yıllarda ilk kez yayımlayanlar,
aldıkları kaynağı (yazma, cönk) belirtip, tarihleme sorgusunda
bulunsalardı, işimiz daha kolay olacak sonraki yıllarda ortaya çıkacak edebiyat
karmaşası da bu derecede büyümeyecekti.
Yukarıda
verdiğimiz bir örnek, Nail Tan ağabeyimizin araştırmalarındaki, değerlendirme
ve yorumlarındaki önemliliği, edebiyatımız açısından gerekliliği ortaya koyması
bakımından önem ve anlam taşıdığını sergilemek, gözler önüne koymak, anlatmak
istedik.
Tebriklerimi,
sevgi ve saygılarımı sunuyor, Nail Tan hocamızdan yeni yeni eserler, araştırma,
inceleme ve yayınlar beklediğimiz belirtmek istiyorum efendim.
***
Recai
Şahin’den: Eskiden
Prof.
Dr. İSA KAYACAN
Eğitimci,
yazar, araştırmacı, şair Recai Şahin birbiri ardına yayınladığı kitaplarıyla
dikkat çekiyor.
Bu
kitaplardan biri, yaşayış, adetler, inanışlar olarak kaleme alınıp, kitap
sayfasına aktarılan duygulardan oluşan “Eskiden” adlı 146 sayfalık “Hey gidi
günler hey” denilen kitap masamızda.
Recai
Şahin, Sadettin Yalçın ve Ünal Şöhret Dirlik imzalı önsöz, sunuş ve
değerlendirme, yorum yazıları var. Bu üç imzadan bir kaç cümle alalım önce
söylenenlerin özetlenmesi, verilmesi bakımından:
1- Ekmeğin, akşama kaynatacak çorbalığın varsa mutlusun.
Gördüğün, kullandığın her şey doğadan, ağaçtan, taştan (Recai Şahin)
2- Recai Şahin kitabında, eski yaşantımızı ayrıntılarıyla
önümüze sermiş. Çok ilginç çarpıcı konular ele almış. Bunların içinde batıl
inanç gibi görünenler var. (Sadettin Yalçın)
3- Recai Şahin, öğretmenliği yanı sıra fıkralar, sözcük
derlemeleri deyimler ve Atasözleri üzerinde çalışmalarını yoğunlaştırarak birçok
esere imza attı (Ünal Şöhret Dirlik)
Kitap da; Hayvanlarla ilgili
bazı inanışlar, uğrasalar, İşli uğrasalar, Bitkilerle yapılan otamalar,
Ötekiler, Bir evliliğin öyküsü, Hey gidi günler hey, Yemek sofra düzenleri,
Bazı özel yemekler, Akşam eğlenceleri, Sözcükler ve deyimler, gibi bölümler,
ara başlıklar var içindekiler başlığı altında.
Öncede
ifade ettiğim gibi: Recai Şahin hoca, anlatımda gizli özellikler ve güzellikler
taşıyan konu zenginliğiyle karşımıza çıkıyor. Seçtiği konular, bunların
derinlemesine bir kuyumcu inceliğiyle işlenişi, hayvanlığımızı uyandırıyor,
saygıyla, sevgiyle selamlamamızı gerektiriyor. Bizde öyle yapıyor, sevgi, saygı
ve hayranlık uyandıran duygularımızla selamlıyoruz.
İlk
sayfalarda, hayvanlarla ilgili bazı inanışlardan örnekler veriliyor.
Hayvanların çıkardığı sesler ara başlığı altında verilen cümlelerden:
-“Koyun
yabancı bir köpek gördüğünde gözünü ona diker ve ön ayaklarını yere vurmaya
başlar/Koyunlar ve keçiler bir sesten, bir gürültüden veya kendilerine yaklaşan
herhangi bir canlıdan kaçarak bir araya toplanırlar/Hayvanların topluca ses
çıkarmaları uğursuzluk sayılır. Böyle durumlar bir doğal felaketin
habercisidir. Özellikle, zamansız ve sürekli köpek ulumaları da büyük bir
felaketin veya birisinin öleceğinin habercisidir”
Halk
arasındaki inanışlar, değerlendirmeler. Sonuçları itibariyle bir bir ortaya
konulan araştırma sonuçları veriliyor. Recai Şahin hocanın yayınlarındaki
gerçekçilik, kalıcılık görüntüleri, bir gerçekler sıralamasıyla karşımıza
çıkmakta, aranılırlığı ve kalıcılığındaki bütünlükler olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Tebriklerimizi sunuyoruz.
Anadolu
Bayram
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Türkiye
Gazeteciler Federasyonu’nun 16 büyük sayfayla yayınladığı, ‘Anadolu Bayram’
adlı gazetesinin 4 ve 5. sayıları masamda. Rize Gazeteciler Cemiyeti Başkanı ve
Zümrüt Rize Gazetesi sahibi, değerli dostum Faik Bakoğlu’nun gönderdiği
‘Anadolu Bayram’ Gazetesinin sayfaları dolu, dopdolu bir görünüm arz ediyor.
Önce
kimliğine bakalım bu gazetenin: İmtiyaz sahibi: Atilla Sertel. Sorumlu Yazı
İşleri Müdürü: Merih Ak, Editörler: Nezih Bilger, Cemal Sevgi, Murat Koç,
Görsel yönetmen: Dilek Mızrak. TGF: Yurt içi ve yurtdışında 77 gazeteci meslek
örgütü ve 20 bini aşkın üyeli bir kuruluş.
TGF
Yönetim Kurulu üyeleri: Atilla Sertel (Başkan), Yılmaz Karaca, Mehmet Ali Dim,
Ahmet Ünal, Ramazan Demir, Lütfü Karakaş, Veli Altınkaya, Veysel İpek, Recep
Aydın, Sezai Matur. İletişim adresi: Gazi Mustafa Kemal Bulvarı, İlka Apt.. No:
107 D.7-13 Maltepe-Ankara. Tlf: 0312-417 32 23-41732 21.
Şimdi,
Anadolu Bayram’ın sayfalarına dönelim: Her iki sayının manşetleri: Gazeteci Hak
peşinde, Kaygılıyız.. Sayfalarda değişik haberlerin yanında, makalelere,
görüşlere de rastlanıyor. Bu görüşlerden, imzaları itibariyle bazı görüşler
sıralamak istiyorum efendim:
1- Bugün ülkemizde en fazla tartışılan konuların başında
basın ve ifade özgürlüğü gelmektedir.. Bu ülkenin meslek örgütlerinin başında
olanların, gazetecilerin basın ve ifade özgürlüğü konusunda yazdıkları,
söyledikleri, çizdikleri hiç dikkate alınmadı, alınmıyor. (Atilla Sertel)
2- Onlarca gazetecinin sadece mesleklerinden dolayı
cezaevinde olduğu bir ortamda basın özgürlüğünden bahsetmek de mümkün değil.
(M. Ercan Taraşlı)
3- Bugün için Türkiye’de basın özgürlüğü var diyemeyiz
(Cafer Esendemir)
4- Basın özgürlüğü açısından ülkemiz, en zorlu ve en
kritik dönemlerinden birini yaşıyor (Yılmaz Karaca)
5- Türkiye’de basın özgürlüğünden bahsetmek mümkün değil
(Kemal Kapaklı)
6- Bugünkü basın özgürlüğü, ümit edilenin çok çok altında
(Ünal Türkeş)
7- Rize’de bugüne kadar görmediğim baskılara maruz
kalıyoruz. 12 Eylül döneminde bile bu baskıları görmedik (Faik Bakoğlu)
8- Türkiye’de basın özgürlüğü konusunda sıkıntı var. Bu
sıkıntılardan da gazeteciler olarak kaygı duyuyoruz. (O. Hakan Kiracı)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitaplar,
şiir kitapları. Birbiri ardına bize ulaşanlar, ulaştırılanlar. Prof. Dr.
Hayrettin İvgin dostumun bana ulaştırdığı ve sahibi olduğu Kültür Ajans
yayınlarının 170 nci kitabı, yayını olarak Günyüzü gören, Şadiye Gürbüz
(Zaralıcan)’ün 144 sayfalık şiir kitabının adı: Teberik.
Azimet
Işık, Bahri Yıldırım, Sadık Dağdeviren, Mehmet Dalkanat, Bekir Alim imzalı
önsözler dikkat çekiyor. Sadık Dağdeviren (Aşık lüzümsuz) imzalı önsözün bir
yerinde: “Biraz aceleci bir yapısı vardır. Bazen düşünmeden dalar. Ağzına
geleni söyler, çekinmez. Ama sonra da bu yaptığına üzülür” deniyor.
Ulviye
Ay, Şadiye Gürbüz’ün biyografisini sunuyor 7 ve 8. sayfalarda. Şairemizin, 1968
yılında Sivas’ın Zara ilçesinin Büyük Güney Köyünde doğduğunu öğreniyoruz
buradan. 9. sayfada kitabın adı olan şiir başlıyor: Teberik. Sonra şiirler
devam ediyor. Serbest ve hece vezni türüyle yazılan şiirler var kitap içinde.
24. sayfadaki ‘Bir düşün’ adlı, başlıklı şiir altı dörtlükten meydana geliyor.
İki dörtlüğü bu şiirin:
Madem ki can dersin içinden
gelip,
Hem kendini düşün, hemi de beni.
İstersen girersin, bağrımı
delip,
Hem kendini düşün, hemi de beni.
Eğer ki benimle yürürsen yolu,
Sol yanın sevgiyle, olmalı dolu,
Eğer sevdin ise, bu garip kulu,
Hem kendini düşün, hemi de bini.
Şadiye
Gürbüz yazdıklarının üzerinde titizlikle duruyor. Yayınlanmadan önce gözden
geçirip, genel değerlendirme ve rötuşlarından sonra okurlarının karşısına
çıkıyor. Gelecekte, başarılı imzalar arasına gireceği yönündeki işaretleri,
belirtileri buradan kaynaklanıyor. Zaralıcan’ın değişik ozanlarla yaptığı
atışmalara da yer verilmiş kitabın arka sayfalarında. 134. sayfada, Aşık
Lüzumsuz’a verdiği cevaplardan biri:
Meydanı bilirim, eri bilirim,
Ayağı bilirim seri bilirim,
Oturup kalktığım yeri bilirim,
Bende kırılacak kanatlar yoktur.
***
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dr.
Osman Baş, eğitimci, şair, yazar, araştırmacı. Tokat’tan Ankara’ya geldikten
sonra, O’nu daha bir detaylı tanıma fırsatı bulduk. Dostluğu kalıcı, attığı
adımlar sağlam ve tutarlı. O’nu seviyor, takdir ediyor ve alkışlıyoruz.
Yenilerde
bir kitabı çıktı Akçağ Yayınları arasında. Yıllardır, toplantılarda hep istekde
bulunduğumuz, Azerbaycan çıkışlı “Har-ı Bülbül” şiiri bu kez kitap adıyla
karşımıza çıktı.
120
sayfalık sevimli görünümlü bir kitap. Osman Baş’ın kısa biyografisi ve
yayınlanmış eserlerinin sıralaması yapılıyor, Şiir, tiyatro, deneme alanlarında
elimizdeki kitapla birlikte 13 ayrı kitabının yayınlandığını görüyoruz Osman
Baş’ın. Burada tebriklerimizi sunalım fırsat bulmuşken.
Har-ı
Bülbül adlı şiir kitabının; “Türk Dünyası biliminin, kültürünün ve edebiyatının
dünya temsilcilerinden biri olan Prof. Dr. Elçin İskenderzade kardeşime ithaf
ediyorum” cümlesiyle armağan edilişi anlam taşıyor, mana yüklü bir görünüm arz ediyor.
Güzel doğru bir ithaf olmuş. Elçin İskenderzade hocamızı da saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum burada.
Azerbaycan
devlet Sanatçısı Azerin ile, folklor uzmanı değerli dostumuz Hayrettin İvgin’in
Osman Baş ve eserleriyle ilgili görüşleri var. Azerin istidatlı şair Osman
Baş’dan söz ederken, Hayrettin İvgin, Osman Baş’ın da ayrıca “birkaç söz”ü var
kitabın ilk sayfalarında.
Kitabın
adı olan “Har-ı Bülbül” adlı şiir 95 ve 96. sayfalarda yer alıyor. Yavuz Bülent
Bakiler’le Elçin İskenderzade’ye ithaf edilmiş. Bu şiirde:
Mevsim çiçek çiçek bahar,
Damla damla yağmur,
Masmavi deniz ufkunda güneş,
Güneş yanmışlığında Hazar,
Mısralırı dikkat çekiyor. Bir
dipnot var bu şiirin altında, Şöyle: Har-ı Bülbül sadece şu an Ermeni işfali
altında bulunan Şuşa’da Çıdır Ovası’nda
yetişmektedir. Kardeş Azerbaycan bu çiçeğe de, yurt toprağına da hasrettir.
Ayrıca
kitabın 92, 93 ve 94. sayfalarında bu satırların yazarı İsa Kayacan’a ithaf
edilen “Dağ Köylüsü” adlı şiir de sayfalarda dikkat çeken şiirler arasında
yeralıyor. Dağ köylüsü adlı, başlıklı şiirin ilk dörtlüğü:
Gecemi, gündüzümü dağa vermişim,
Yosun tutmuş gürgenler dost
bana,
Sırtında odun taşıyan Fatma
Nine’ye,
Bir dağ gülünü, bir de söz
vermişim.
Dr.
Osman Baş’dan yeni yeni kitaplar beklediğimizi belirtiyor, “Kümbet Altında”
dergisinin yayın sürekliliğini başarıyla sağladığı için, tebriklerimizi, sevgi
ve saygılarımızı sunuyoruz. Başarıların daim olsun Osman Baş.
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şairlerimiz,
şairelerimiz yazdıkça, yayınladıkça, kitaplaşan duygularıyla, okurlarının, şiir
severlerin, sanat ve edebiyatseverlerin karşısına çıkıyorlar.
Nahide
Çelebi, Ankara’dan sesleniyor. Bize ulaşan kitabının adı: Duygu Pınarı.
Şiirlerinden oluşuyor. 108 sayfalık kitap içerisinde, Nahide Çelebi hocanımın
“Yaşam ve İzler” adlı şiir kitabından ve lise yıllarında yazdığı şiirlerinden
bazıları ile aşk, kırgınlıklar, sistemler, anılar, arzular, yalnızlıklar,
ihanetler gibi yaşama yönelik şiirlerinin yer aldığı kitabın sayfalarında
gezintiye başlamak istiyorum:
Nurzen
Amuran imzalı bir önsöz var. Bir yerinde; “Kitap da yer alan dizeleri okudukça
zengin bir dünyanın içinde buldum kendimi” deniyor.
Nahide
Çelebi imzası, kitap içindeki şiirlerin tamamının altına konulmuş. Bunun doğru
olmadığını söylemeliyim. Çünkü, kitabın kapağında ‘Nahide Çelebi’ imzası var.
İç sayfalarda, hele hele her şiirin
altına görülen bir tekrarlama olmuş!
Kitap
içindeki, sayfalarındaki şiirlerin bazıları serbest tarzda kaleme alınırken,
bazılarının hece vezni tarzıyla şekillendiği, sayfalara yerleştirildiği
görülüyor. Nahide Çelebi hocanımın şiirlerinde anlatım yumuşaklığı, kulağa hoş
gelen yansımalar dikkat çekiyor. Sayfa 13’deki ‘Kadın’ adlı, başlıklı, altı
dörtlükten meydana gelen şiirden:
Sevgi tohumu etkin yaralı
gönüllere,
Filiz verdin, çiçek açtın,
çoğaldın kadın,
Büyüttün yavrunu, ödenemez
emeklerle,
Anasın, bacısın, cansın, sen
yarsın.
Kör
olan gözlerle yola çıkıp, acı şarkılar dinleyen Nahide Çelebi hocanım,
gelecekte şiir dünyamızda belirli bir yer sahibi olacaktır.
Eşi
Hüseyin Çelebi’nin de birkaç şiirinin yer aldığı, Duygu Pınarı kitabıyla ikinci
kez merhaba diyen Nahide Çelebi, Erzurum’da dünyaya gelmiş. A.Ü.Dil ve Tarih
Coğrafya Fakültesinden mezun olduktan sonra değişik illerde Coğrafya ve
İngilizce öğretmenliği yapmış. Sonra emekli olmuş.
Bir
sihirli el olup, dünyadaki sorunların bitirilişini gerçekleştirmek isteyen
duygu zenginliği içindeki Nahide Çelebi hocamızı kutluyor, tebriklerimi, sevgi
ve saygılarımı sunuyorum efendim.
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Aşklara
konu olan hikâyeler. Burdur yöresinde yaşanan büyük aşklar. Araştırmacı, halk
ozanı Osman Akkoç, Gölhisar yöresinde yaşanan onlarca âşık hikayesini derledi,
bizler değerlendirdik, kitaplarda yer verdik. Gölhisar ilçemiz merkezinde
yayınlanan “Gölhisar Gündem” Gazetesinin 01 Ekim 2012 tarihli sayısında Osman
Akkoç, Kavunculu (Çamköylü) Fadime kız’dan söz ediyordu. Buradan aldıklarımız,
özetlediklerimiz:
Kavunculu
(Çamköylü) Fadime o kadar güzeldir ki, bir kere görenler, saatlerce baksalar
doyamaz, iç geçirirlermiş. Yeşil gözleri, sırma saçları, kartal gagası
zülüfleri elma yanakları, ayaklarında hal hal olan ince belli, sinesinde nice âşıkların,
aşkların gezineceği yürüdüğü zaman arkasından baktıran, su doldurmaya çıksın da
bakalım diye kişileri evlerinin önünde bekleten, birçok insanın geceleri
rüyasına giren, dudu dilli, uzun boyunlu, daha pek çok özelli bulunan bir kız
Fadime….
…
Sülalesinden.. isimli zengin bir kişinin tek evladı olan bir çocuk, delikanlı
Yusufça, Horzum, Hisarardı, Uylupınar, Karapınar gibi bir çok köyde namı
dağılmıştır. Her köyün ağası, ileri gelenleri Fadime’yi isteseler de, Fadime
“nal der, mıh demez” kimseye varmaz. Küçük yaştan sevdiği, koyun ve keçileri
güden yakışıklı mı, yakışıklı bir çobana aşıktır. Bu aşık ikisinin arasında
gizli kalmaktadır.
Fadime’nin
ana babası, hem çobanın, hem kızlarından böyle bir şey ummamaktadırlar,
beklememektedirler. Fadime’yi istemeye gelenler, nice pahalı takılar sunmuşlar,
ana ve babası bu takılar karşısında kendilerinden geçseler de kızın gönlü bir
türlü olmamaktadır. “Ben evlenmeyeceğim” diyerek herkesi şaşırtmakta, yüzü
sararmakta, solmaktadır.
Kızımızın, Raşit isimli sevgili
Fadime’yi istetmeye karar verir, işte o zaman kıyamet kopar. Köyde bu konu
gündeme alınır, günlerce alaya alınarak konuşulur, konuşulur. Fadime’nin annesi
ve babası sokağa çıkamaz olurlar. Raşit’in keçi güttüğü ormandan iki gün
gelmemesi, Fadime’nin ortadan kaybolması sonunda köylü, Raşit’in kızı
kaçırdığını sanarak aramaya çıkar. İki gün aramadan sonra, ikisinin de bir
ağacın dalında intihar ederek öldüğü görülür.
O zamandan beri Çamköy’de bir türkü
söylenir gider. Bu türkü birkaç yıl söylendikten sonra unutulup gitmiştir.
Şiirin kim tarafından yazıldığı bilinmiyor. Şiirin 1928’li yıllarda yazıldığı
söylenmektedir. Bir rivayete göre bu şiirin ölmeden yıllar önce, Raşit oğlanın
Fadime için yazıp eline verdiği, köylüler tarafından söylenmektedir. Aşık
Hüseyin Alparslan aldı sazı eline, neler okuyacak, çalacak birlikte dinleyelim:
Fadime
kız, on üç on dört yaşında
Fadime’nin
zülüfleri taralı,
Güller
açar zemherinin kışında,
Yanık
bağrım aşkın ile yaralı,
Zülüf
yüzde, kınalı saç başında,
Deli
gönlüm nerde isen oralı,
A
Fadimem sen hurisin cennette
Sorar
isen, aklım artık cinnette.
Ne
zamandır hanaylara çıkışın,
Bir
kerecik bakmaz mısın yüzüme,
Del
ediyor oralardan bakışın,
Benler
düşmüş bağbanında üzüme,
Bir
konuşta o dillerin şakısın,
Yalvarayım,
çökeyimde dizime,
A
Fadimem, her zamanın minnette
Kusur
etmem, hiçbir zaman hürmette.
NOT:
Köye ait bazı kaynaklardan “Cumhuriyetin ellinci yalında Burdur” yıllığı
kitabından yararlanılmıştır.
***
Mehmet
Bedel’den: Kartal
kanadı ‘Çığırtma’ da ses buluyor
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur’un
saz ve söz ustalarıyla ilgili iki ayrı kitap yayınladım. Bu iki ayrı yayın
içerisinde, Burdur çıkışlı saz ve söz ustalarından onlarcasının biyografileri
yer aldı. Bunlardan biri de, sipsi ustası Mehmet Bedel’di.
Burdur
merkezde yayınlanan, Burdur, Yenigün ve öteki gazeteler başta olmak üzere,
Mehmet Bedel çıkışlı bir haber yer aldı. Bu haber, Bucak ilçemiz merkezinde
günlük yayınlanan Oğuzeli Gazetesinin 01 Kasım 2012 tarih ve 2387. sayısında
Kartal kanadı “Çığırtma”da ses buluyor, başlığıyla karşımıza çıktı. Mehmet
Bedel’in iki ayrı fotoğrafı, görüntüsü de vardı haber içinde. Burada yer
alanlardan özetlediklerimiz:
Tarihi
Orta Asya’ya dayanan ve Toros Dağları’nın batı kesiminde yaygın olarak
kullanılan dilsiz, üflemeli bir çalgı olan çığırtma, Burdur’da nefesli saz
ustası Mehmet Bedel tarafından yapılmaya devam ediliyor.
Yaklaşık
elli yıldır müzik aleti yapmaya devam eden Mehmet Bedel, artık çığırtma
yapımının oldukça azaldığını söylüyor. Halk arasında düdük olarak anılan çığırtmanın
en büyük özelliğinin kartalın kanat kemiğinden yapılması olduğuna dikkat
çekerek; kartal kemiğinin bulunmasının zor olması nedeniyle, plastik ve kamış
kullanıldığından söz ediyor.
Konuyla
ilgili bir açıklama yapan Mehmet Bedel; Tarihi çok eskilere dayanan çığırtmanın
yok olmak üzere olduğunu belirterek şunları söylüyor: “Günümüzde benden başka
kimsenin ürettiğini sanmıyorum. Yaklaşık 10 yıldır, Burdur, Antalya, Denizli ve
Afyonkarahisar gibi çevre illerin dağ köylerini dolaşıyorum. Buralarda yaşayan
köylülerden eskilerden kalma kartal kanadı kemiği ya da kartal kanatları
topluyorum. Topladığım kartal kemiklerini bir ay kül ya da toprağa gömdükten
sonra kemikleri süt ile kaynatarak, kokunun gitmesini ve kemikte parlaklık
oluşmasını sağlıyorum. Kemiğin uç ve baş kısımlarını kestikten sonra perde
deliklerini açıyorum. Önde beş, arkada bir tane olmak üzere toplam 6 ses
perdesi bulunuyor. Çığırtma, kartal kanadının büyüklüğüne göre, 25-30
santimetre oluyor. Yaklaşık bir oktav ses genişliği var”..
Bu
açıklamaları yapan Mehmet Bedel, gelen siparişler üzerine üretim yaptığını
belirterek, evinin altındaki küçük bir atölyede çalıştığını, amacının
kaybolmakta olan müzik aletlerini gelecek nesillere taşımak olduğunu söylüyor.
GÜL EKMEKÇİ
Gül
Ekmekçi: İlkokul, Ortaokul ve lise öğrenimini Burdur’da Üniversite eğitimini
İzmir devlet Konservatuarında tamamlayan Gül Ekmekçi, TRT İzmir Radyosunda
sözleşmeli sanatçı olarak çalıştı. Ege ve Teke Yöresi türkülerini başarıyla
seslendiren Gül Ekmekçi, yurtiçinde ve yurtdışında onlarca konserde sahnede yer
aldı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitapların birbiri ardına
yayınlanışı…,
Bize ulaşmaları ulaştırılmaları…
Değerli dostum Kültür Ajansın
sahibi, kurucusu Prof. Dr. Hayrettin İvgin tarafından bana ulaştırılan
kitaplardan biri: 128 sayfalık, Necdet Tabak imzalı ‘Aklımdasın’ adlı olanı.
Kültür
Ajans yayınlarının 180. kitabı, yayını. Önsöz Hayrettin hocanın. Bir yerinde:
“Elinizde tuttuğunuz bu şiir kitabının şairi Necdet Tabak, kendini yıllarca
şiir camiasından saklamış” deniyor.
Kitap
içindeki şiirlerin serbest tarzda yazılmışları olduğu gibi, hece vezni türüyle
kaleme alınmışları da var. Sayfa 30’da yer alan “Anladım ne yazık ki” adlı,
başlıklı şiirin girişi:
Seni tanıdım, gözyaşı dökmüştün
bana,
Günlerce sevgiden,
Seviyordun beni ölesiye, yemin
etmiştin,
Terk edilmek yokluğuna,
Aşkı öğrettin bana günlerce,
Akıtılan yaşlarda buselerinle,
Az mı yalvardın bana ruhen,
Aşkımızda kaçtık hep ayrılığın
gölgesinden.
Necdet Tabak şiirleriyle dostluk
içinde… Kendisiyle barışık. Bu ikili içinde ortaya koyduklarının gelecek
açısından kalıcılıkları artıyor. Şiirlerin dinlendirildiği, sonra sayfalara,
sütunlara aktarıldığı görülüyor.
Biz, Necdet Tabak’ın
‘Aklımdasın’ adlı kitabının sayfalarına dönelim. Sayfa 122’de yer alan
‘Sonbahar’ adlı şiirin ilk bölümüyle noktamızı koyalım:
Seni seven kalbi kırmadan gel,
Mevsimin sonbaharında,
Dökülen yapraklar gibi beni de
dökme,
Sevgim sararan yapraklar gibi
düşmesin,
Toplattırma bana düşen yapraklarla,
Sevgiyi,
Birlikte açılalım gelen yumuşak
sevgimize.
Tebriklerimi, başarı dileklerimi
sunuyorum efendim. Necdet Tabak sonraki kitaplarında, daha güçlü ve kalıcılığı
fazla şiirlerle karşımıza çıkacaktır.
***
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şükrü Öksüz, Aydın ilimiz
merkezinde yaşıyor, burada bir kamu kuruluşunda görev yapıyor. Aydın Yazarlar
ve Şairler Derneği Başkanı. Aydın Efesi Dergisinin yayınlanışında büyük emeği
var.
Bu derginin sahibi. Ayrıca,
Aydın ilimiz merkezindeki Bakış ve Aydın Güzelhisar adlı gazetelerde kültür,
sanat sayfaları düzenliyor. Bu sayfalarda önemli konular üzerinde durduğu,
sayfalara aktardığı yazılarıyla dikkat çekiyor Şükrü Öksüz.
Örneğin,
Aydın Güzelhisar gazetesinin 24 Kasım 2012 tarihli kültür, sanat sayfasında
Şükrü Öksüz, Gülser Hünük, Necati Erdek, İsa Kayacan, Saadet Tekin, Engin Çır,
Gülden Taş Nazan Yazıcı Kalcı, Memduh Şenol, İsmail Göktaş imzalı şiirler yer
alıyordu. ‘Ben bir öğretmenim’ adlı, başlıklı 10 ayrı dörtlükten meydana gelen
Şükrü Öksüz imzalı şiirden iki dörtlük alalım:
Cepleri parayla asla dolmayan,
Köylünün geçimi koyunda yünde.
Arabası, yolu, suyu olmayan,
Ben bir öğretmenim, bir dağ
köyünde.
Koyun, kuzu gördüm, hem inek,
dana,
Beş sınıf öğrencisi emanet, bana,
Gerçeği anlattım, her dost
olana,
Ben bir öğretmenim, bir dağ
köyünde.
Çalışkanlığı üretkenliği ve
dostluğuyla gönlümüzde, dünyamızda ayrı ve önemli bir yeri olan Şükrü Öksöz’ün
yönettiği, Aydın Güzelhisar gazetesinin kültür ve sanat sayfasının elimizde
olan sayısında yeralan şiirlerden biri de, Engin Çır arkadaşımızın beş ayrı
dörtlükten meydana gelen ‘Zor Bulacaksın’ adlı başlıklı şiiriydi. Bu şiirden de
iki dörtlük:
Bu ayrılık, her gün yakacak
seni,
Sevda çeşmesinde zor dolacaksın,
Her bulduğun aşık yıkacak seni,
Ben gibi seveni zor bulacaksın.
Bilmeden şekeri tuzu kattım ben,
Aşkın deryasında çöle battım
ben,
Adını defterden silip attım ben,
Ben gibi seveni zor bulacaksın.
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Cahide Ulaş Aytar, eğitimci,
şair, yazar ve araştırmacı. Yayınlanan değişik kitapları yanında, gazete ve
dergilerde de yine değişik şiirleriyle karşımıza çıkıyor. Bu yayın
organlarından biri, Tekirdağ ilimiz merkezinde günlük yayınlanan, “Tekirdağ Yeni
İman” Gazetesinin son sayfasındaki “Pembe Panjurlu Pencere” başlıklı köşesi
(Sayfası).
Tekirdağ
Yeni İnan Gazetesinin 17 bin 969. sayısında, Cahide Ulaş Aytar sayfasında,
Cahide hocanımın farklı başlıklarla yazılmış şiirlerinden bir demet yer aldı.
Örneğin bu sayfanın ilk şiiri ‘Yüreğinden at beni’ başlığıyla karşımıza
çıkıyordu. Üç dörtlükten meydana gelen bu şiirin ilk dörtlüğü efendim:
Siteminle, nazınla özlüyorum ben
seni,
Donuyorum, sensizlik üşütüyor
bak beni,
Sevginin ateşiyle haydi gel de
yak beni,
Baktığın yerde yoksam,
yüreğinden at beni.
Bir
başka Cahide Ulaş Aytar şiiri ‘Bu gece’ adıyla bizimle selamlaşıyor. Sevgi dolu
bir yürekten söz ediliyor. “mutlu oldum görünce seni bu gece/Yolculuk var ya
hani falda çıkan/Uğurlamaya geldim sandım bu gece” denilişi duygu bütünlüğünü
tamamlıyor.
Öteki
Cahide Ulaş Aytar şiirleri; Bir yudum aşk, İyi ki varsın, Aşk defteri, Çalınmış
zamanlar, Özledim Nöbette başlıklarıyla karşımıza çıkıyorlar. Tekirdağ Yeni
İnan Gazetesinin ilgili sayfasında. ‘Aşk defteri’ adlı, başlıklı şiirin
mısraları arasına dönelim:
Hüznü çıkardık aşk defterinden,
Mutluluk gemisi döndü
seferinden.
Umutları, sevgileri yükledik
yeniden,
Sımsıkı tut, bırakma elerlimden.
“Gitme aklım sende kalır”
demiştim,
Gitmedin değil mi, canım
sevdiğim?
Böyle bir sevgiyi susamıştı
gönlüm,
Yaşantıma hoş geldin bebeğim!..
Şairim dedim adına
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İsmail
İbişev’in hazırladığı bir kitap. Adı: Ahmet Şerif Şerefli, Şerefli, Şiirim Dedim
Adına. Seçme şiirler. Merkezi Bulgaristan’da bulunan “Gören Dunav” Vakfının
yayınları arasında Günyüzü gören 80 sayfalık bir şişir kitabı.
Genel
Merkezi Bulgaristan’da bulunan ve faaliyet yapan “Gören Dunav” Bulgaristan’da
Türk ve Bulgar Kültürünü Araştırma Vakfı, Ruse (Rusçuk) İl Mahkemesi’nin
20.10.1997 tarih ve 1699 nolu kararı ile kurulan bir Vakıftır. Başlıca amacı:
Bulgaristan’da Türk ve Bulgarların Tarih, kültür, dil, edebiyat, sanat ve
folklorlarını bilimsel yoldan araştırmak ve tanıtmak olarak ifade ediliyor.
Ahmet
Şerif Şerefli’nin 86. yılına armağan olarak yayınlanan şiir kitabı, Ahmet Şerif
Şerefli’nin biyografisi, yayınlamış eserlerinin verilişiyle başlanıyor. Yaşamından kesitler verilerek devam ediliyor. Müjde adlı, başlıklı iki sayfalık uzunca bir şiirle söze başlanıyor. Arkasından Ver elini gençlik başlıklı şiirle devam ediliyor. Bu şiirin girişi:
Şerefli’nin biyografisi, yayınlamış eserlerinin verilişiyle başlanıyor. Yaşamından kesitler verilerek devam ediliyor. Müjde adlı, başlıklı iki sayfalık uzunca bir şiirle söze başlanıyor. Arkasından Ver elini gençlik başlıklı şiirle devam ediliyor. Bu şiirin girişi:
Süngünün ucundayım gibi,
Hissederek ömrümüzü,
Korkuyla yaşamak da nedir?,
Günlük güneşlik olsun her an,
Barışa harcayalım gücümüzü,
Bu kuvvet senin elinde,
Ver elini gençlik!..
Ahmet
Şerif Şerefli, Bulgaristan’da yaşayan kardeşlerimiz arasında yetişmiş, güçlü
bir şair. Şiirlerinin bütünlüğünde bu gerçekle yüzyüze geliniyor. Sayfa 87’deki
“Hepimiz kardeşiz” adlı, başlıklı şiirde söylemek istediklerimizin doğruluğunu
görüyoruz. Sayfa 57’deki “Hepimiz Kardeşiz”den:
Kara çocuk gel sen,
Biraz oynıyalım,
Kırlar ne hoş bilsen,
Çiçek toplıyalım.
Bizler birer kardeş,
Kara, biyaz sarı,
Sönmez birer güneş
Dünya çocukları.
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergilerimiz
var önemlilik taşıyor. Dergilerimiz var, yayınlandıkları günlerden itibaren yok
olup, silinip gidiyorlar.
İstanbul’da
aylık yayınlanan, Yöneticimiz ve Biz Dergisi, Nazilli çıkışlı ve gazeteci
kökenli olan Muharrem Ersal tarafından okurlarıyla, sanat ve edebiyatseverlerle
buluşturuluyor.
Yöneticimiz
ve Biz Dergisi, toplum yaşam kültürünün yansıtılmasıyla ilgili önemli
yayınların da yer aldığı, kültürel ağırlıklı bir dergi olarak bizimle
selamlaşıyor.
Dergi
kimliğinde; Av.Yadigar Kaya Ersal, Av. Gülember Yavuz, Hülya Ayvalıoğlu, Muhsin
Durucan, Perihan Eryıldız, Reşmi İsmailoğlu, İlhami Met gibi isim ve imzalar
yer alıyor.
Yöneticimiz
ve Biz Dergisinin 6. sayısında imzaları bulunanların sıralanışı şöyle: Yadigar
Kaya Ersal, Gülümber Yavuz, Muharrem Ersal, Güler Yılmaz, Abdülkadir Güler,
Muhsin Durucan, Sabit İnce, Mehmet Nacar, Filiz Çimen, Berrin Fırat, Bahattin
Albayrak, Alev Yavuz, Emine Çerçi, Ayşegül Atalay, Emine Taştepe,… Çocuklarla
ilgili anlatımlar, yöneticilerle, yönetimle ilgili önemli araştırmalar,
sunumlar.
Muharrem
Ersal başyazısının bir yerinde: “Yeni yayın dönemimizde siz değerli okurlarımız
ile her biri kendi iş branşlarında uzman olan sektör temsilcileri ve reklam
veren dostlarımızdan, eli kalem tutan, sektörün dert ve sıkıntılarını duyurmak,
okurlarımızla paylaşmak isteyen herkesin yazılarını bekliyoruz” diyor.
Derginin
12. sayfasında yer alan Abdülkadir Güler dostumun, “İsa Kayacan Guinnes
Rekorlar Kitabı’na girmelidir” başlıklı yazısındaki görüşleri için
teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
Yöneticimiz
ve Biz Dergisinin adresi:
Rıhtım Cad. Uzunhafız Sk. No:2
K.1 D.6 Karaköy-İstanbul Tlf:0216 349 25 34
Derginin
elimdeki sayısının bana fazla miktarda gönderilmesi düşüncesinden dolayı, sayın
Muherrem Ersal’a teşekkürlerimi, sevgi ve saygılarımı, başarılarının devamı
dileklerimi sunuyorum efendim.
Burdur İlinde Türk Mimarisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur
Ticaret ve Sanayi Odası, ticaret ve sanayi alanındaki araştırma, değerlendirme
ve sonuçlarına göre hareket edip, Burdur’daki sanayici ve işadamlarıyla esnafa
hizmet etme çalışmalarındaki başarılarını sürdürürken, kültürel alandaki
yayınlarıyla dikkat çekmeye devem ediyor.
Özellikle,
Başkan Yusuf Keyik dönemleri, Ahmet Can hocanın Basın Danışmanlığı yılları,
kültürel alandaki yayınların artırılışını da beraberinde getirdi.
Yenilerde
bir yayın daha geldi, Burdur Ticaret ve Sanayi Odası kaynaklı, Mustafa Murat
Bozcu imzalı. 22 x 29 cm boyutlu, pırıl pırıl baskılı kitabın, araştırmanın adı:
Burdur İlinde Türk Mimarisi.. Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı Eserleri..
234
sayfayla şekillenmiş, yayınlanmış kitap Ahmet Can ve Hulusi İlhan tarafından
yayına hazırlanmış.
Takdim yazısı, Burdur Ticaret ve
Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Keyik imzasının taşıyıcısı. Sayın
Başkan, takdim yazısının bir yerinden:
“Milli tarihimize ve Burdur
yapı-sanat tarihine bir belge eser olarak sunmak istedik” diyor.
Önsöz,
Mustafa Murat Bozcu’ya ait. Araştırmacı, yazar Bozcu, bu yayının 2010 yılında
Kültür ve Turizm Bakanlığına sunulan, bir uzmanlık tezi, genişletilmiş ve
gözden geçirilmiş hali olan bir çalışma olduğundan söz ediyor.
Burdur
ilinin konumu ve tarihi, Burdur İlinde Türk konut mimarisi, Burdur ilindeki
Türk İslam Mimari eserleri kataloğu cami ve mescitler, Mezar anıtları,
Kütüphaneler, Hamamlar, Çeşmeler ve sarnıçlar, Ticaret yapıları, Günümüze
ulaşamamış bazı yapılar, bölüm başlıkları olarak verilmiş.
Burdur
ilindeki sivil mimarlık örneklerinin en erken tarihli ve en anıtsal olanları,
Taşoda ve Koca oda konakları olarak gösteriliyor, ifade ediliyor.
Mustafa
Murat Bozcu, ile Burdur Ticaret ve Sanayi Odası Burdur için önemli bir kaynağın
ortaya konuluşunu gerçekleştirmişler.
Tebriklerimi sunuyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder