7 Ağustos 2013 Çarşamba

11 TEMMUZ - 12 AĞUSTOS 2013

Azerbaycanlı Telman Bayramoğlu’ndan:
Sihirbaz ve Mahkûm
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Azerbaycan çıkışlı yayınların bana ulaşmasındaki sayı artışı, beni sevindiriyor.
Oradaki kardaşlarımız, yorulmadan yazıyor, yayınlıyorlar.
İnce Senet alanındaki çalışmalarının ürünleri bunlar.
Telman Bayramoğlu imzalı, Sihirbaz ve Mahkûm, adlı roman, Türkiye’de, İstanbul’da Sokak Kitapları Yayıncılık, yayınları arasında 152 sayfayla Günyüzü görmüş.
Türkiye Türkçesiyle yayınlanan kitabın çevirisi, Hazar Tebrizli imzasını taşıyor.
Kitabın 7. sayfasında başlayan anlatımlar, bir yumuşak dil ifadesiyle ortaya konuluşun örnekleri olarak görülüyor.
İlk paragraf şöyle:
“Uzun yıllar yaşadığı şehri, özlemişti. Bazen yaşadıklarını tatlı bir rüya gibi hatırlıyordu. Ayrılamadığı, doyasıya yaşayamadığı o günler için burnunun direği sızlıyordu. Nasıl da o yılların yeniden geri gelmesini istiyor, yeniden yaşamaya arzu ediyordu. Başka ne düşünebilirdi ki?
Yıllardır gördüğüm, ortaya çıkardığım gerçeklerden biri;
Romanlarda anlatım uzunluğu görülürken, bu uzunluk içindeki olayların birbiriyle karışmaması gerçeğinin önemli olduğunu ifade ettim.
Telman Bayramoğlu, bu önemli gerçeğin yakalayıcılarından. Olayların akışında, bir sihirbaz gibi davranıyor, kopukluk ortaya koymuyor.
Bu yüzden, öncelikle tebriklerimi sunmak istiyorum.
Kitabın arka kapağından bazı cümleler:
Eserde tasvir edilen olaylar, herkesi hayrete düşüren mucizelerle dolu ve yaşam alanından uzak bir nehir kenarından yaşanıyor. İkili hayattan yorulan sihirbaz, burada ağır hastalığa yakalanmış ve ölümü bekleyen karı kocanın komşuluğuna gelir.
Temel Bayramoğlu:
1961 yılında Azerbaycan’da doğdu, uzun yıllar gazetecilik yaptı. Bir Kendin Ağrıları, Bir Köyün Ağrıları, Ceza, Katil, adlı romanlarını değişik yıllarda yayınladı.
***
Ali Serdar’dan: Bizim türkülerimiz
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ali Serdar Burdurlu hemşehrim.
Sayıştay 1. Daire Başkanı. Çağdaş Burdur Gazetesindeki yazılarıyla ‘Merhaba’ sütunundaki sohbetleriyle dikkat çekiyor.
Çağdaş Burdur Gazetesinin 2583. sayısındaki köşesinde Ali Serdar ‘Bizim türkülerimiz”den bahsediyordu, sözediyordu.
Dokuz ayrı bölümden meydana gelen Bizim Türkülerimizden:

Bizim türkülerimiz,
Gürbeti derin derin dile getirir,
Yürekleri ezer eritir,
Sılayı aratır, özledir,
Yaylalara götürür, gezdirir, geri getirir.

Yol havaları bir başka,
Cezayir en başta,
Bir de gelin ağlatanı var,
Gelinlerin gözü yaşta,
Hem ağlar, hem gider bu genç yaşta.

Bizim türkülerimiz uzun soluklu bir anlatım, Ali Serdar duygularının dile getirilişi, sayfalara, sütunlara aktarılışı…
Efelerden sözediliyor, zeybeklerden bahsediliyor uzun uzun.
Mısralar doluluk içinde, anlam yüklüğü içinde. Yaşanmış, yaşanmamış öykülerin varlığından yola çıkılıyor, hareket ediliyor ağır dolusu, yürek dolusu.
Sonra, bizim türkülerimizin fotoğraf kareleri anlatılmaya devam ediliyor Ali Serdar tarafından:

Bizim türkülerimiz,
Ezgidir, yürekleri dağlatır,
Coşkudur göğüsleri kabartır,
Gurbettir, sılayı özletir,
Sevdadır, dilsizi söyletir.

Daha pek çok özelliği, güzelliği dile getiriliyor türkülerimizin Ali Serdar tarafından.
Tebriklerimi sunuyorum efendim.                     
***
Ankara’dan ‘Sence’ Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Genel Merkezi Ankara’da bulunan, Türk-Büro Sendikasının yayınladığı bir dergi ‘Sence’.
İlk sayısı 26 Nisan 2013 tarihinde Günyüzü görmüş bu derginin. Adı Çözüm sende: Sence, şeklinde karşımıza çıkıyor.
Pırıl pırıl bir baskıyla 64 sayfa ile oluşturulmuş, şekillendirilmiş.

Sahibi: Türk Büro Sen adına: Fahrettin Yokuş
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Cafer Seçer, Editör: Yasemin Güngör.
Yayın kurulu var beş ayrı isim ve imzadan oluşan;
Fotoğraf Editörü: Sahibe Bahar Ablan
Yönetim yeri: Dr. Mediha Eldem Sk. No:85
Kocatepe - Ankara. Tlf: 9312 424 22 11

Fahrettin Yokuş ‘Başlarken’ başlıklı yazısının bir yerinde: “Türkiye Kamu-Sen, aralarında sendikamız Türk Büro Sen’inde bulunduğu 11 sendikanın bir araya gelmesiyle oluşturulmuştur… Sendikal faaliyetlerin çok ötesinde, üyelerimizin bilgilerini artıracak, sağlıktan kültüre, milli değerlerden sosyal gelişmelere kadar her konunun içinde olduğu bir memur ailesi dergisi sunuyoruz” diyor.
Yasemin Göngör, selam ile söze başlıyor: “Sevgili okur; Sence, ancak seninle birlikte yayın hayatını devam ettirebilir. Bundan dolayı sözün başında, Sen’i bize davet ediyoruz” konukseverliğiyle karşımıza çıkıyor. Renkli olarak şekillendirilen sayfalardaki rahatlık dikkat çekiyor.
Sence Dergisinin ilk sayısının sayfalarına döndüğümüzde gördüğümüz imza sahiplerinden bazıları: Av. Neşe Balcı, Hakan Gülay, Cem Ceylan, Psikolog R. Beder Şen, Ümran Alınak, Dr. Süleyman Güngör, Yasemin Güngör, S. Bahar Ablan, Y. Şevki Kibar, Ülkü Davutoğlu, Dilek Kapdağ, S. Ahmet Sılay, Hakan Kurucu.
Dergide değişik şiirler, imza sahipleriyle birlikte verilirken, rahmetliler Neşet Ertaş (1938-2012) ve Abdurrahim Karakoç’un eserlerinden bazı örnekler kısa biyografileriyle birlikte verilmiş.
***
Azerbaycanlı Gülâye Şınıklı’dan:
O biriler kimisen…
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Azerbaycanlı şair, yazar ve araştırmacı Gülaye Şınıklı’nın yeni bir kitabı geldi geçenlerde. Hayrettin İvgin yaradıcılığına hasredilmiş, sevimli görünümlü 84 sayfa ile şekillenmiş, şekillendirilmiş bir araştırma, tahlil kitabı.
İsmi: O Biriler Kimisen..
Hayrettin İvgin yaratıcılığına hasredilmiş, ithaf edilmiş.
Servaz Hüseynoğlu’nun bir sunuşu, takdimi var ilk sayfalarda. Bir yerinde; “Okuyuculara takdim olunan bu kitabda, müellif çağdaş Türk edebiyatının önemli simalarında Hayrettin İvgin’in hayatı ve şiirlerinin anlatılışı yapılmaktadır.” Deniliyor.
Gülaye Şınıklı, Hayrettin İvgin’in sanat dünyasındaki genel görünümünden yola çıkarak, önemli bir incelemeyi gerçekleştirmiş. Bu incelemede, Hayrettin İvgin, bilinmeyen yönleriyle gözlerimiz önüne seriliyor.
Tanınmış Türk şairi, Hayrettin İvgin’in “Bilirim Gelmeyeceksin” adlı şiir kitabından sonra, yeni bir kitabının yayınlanması düşüncesi ortaya çıkınca, Gülaye Şınıklı, kâğıt kaleme sarılıyor, Hayrettin İvgin’in şiirleri üzerinde inceleme çalışmalarını sürdürüyor, bitiriyor. Sayfalarında gezme fırsatı bulduğumuz kitap ortaya çıkıyor.
Gülaye Şınıklı, Hayrettin İvgin’in “O birileri gibi” şiirinden yola çıkıyor. O şiirde, öz fikrinin şekillenişiyle karşılaşıyor. O şiiri, öz sözü, kalp çırpıntısı gibi görüyor, karşılıyor. Hayrettin İvgin şiirinden:

Git, sende o birileri gibisin,
Gülüşün, giyimin, gezişin,
Hepsi, hepsi o birileri gibi.

Bana artık yakın olma,
Uzaklaş benden,
Sen de o birileri gibisin kızım.

Gülaye Şınıklı böyle bir kitabın Azeri Türkçesinde yayınlanışını sağladığı için, tebriklerimi sunuyorum efendim.
***
Gümülcine’den ‘İnsanca’ 
Dergisi’nin 2. sayısı
 Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yunanistan’dan, Gümülcine’den gelen bir dergi var, sanat, düşünce, kültür Dergisi ‘İnsanca’.
İkinci sayısı bize ulaşan bu derginin sevimli bir görünümü var. İnsanın bağrına basası geliyor. Hele geldiği yer ve soydaşlarımızın seslerinin duyulması, görülmesi bakımından taşıdığı önemi de göz önünde bulundurursak, bu hasret bir kat daha artıyor.
İnsanca Dergisinin sahibi ve sorumlusu: Kültür-Sanat Şirketi Yazı İşleri Müdürü: Hakan Mümin. Yayın kurulunda; Ahmet M. Ahmet, Faik Hakkı Ali, Dr. Hasan Ahmet, Mustafa Çolak görev yapıyorlar.
Dergi içinde, sayfalarında değişik yazı ve şiirlerle karşılaşılıyor. Yazı ve şiirleriyle dergi sayfalarında yeralanların bir sıralamasını yapalım öncelikle: Sema Salihoğlu, Şefaat Ahmet, Rahmi Ali, Hasan Ahmet, faik Hakkı Ali, Füsun Suka, Mustafa Çolak, Ahmet M. Ahmet, Mehmet Dükkancı, Şule Hüseyin, Emre Ahmet, Vildan Serdar.
Şefaat Ahmet ‘Gerçek değil’ adlı şiirinde şöyle sesleniyor, duygularını sayfalara aktarıyor:

Kalbimiz karar verir,
Mantığımız değil,
Çaba önemlidir, sonuç değil,
Bu yaşadığımız da zaten yalandır,
Gerçek değil..

Dergi içindeki öyküler, denemeler, şiirler birbiri ardına sıralanırken, Hasan Ahmet imzalı şiirler çıkar karşımıza. ‘Keşke’ adlı şiirinde, daha doğrusu bu şiirin bir dörtlüğünde Hasan Ahmet şöyle seslenmektedir:

Kuş gibi bakarsa insan insana,
Sevgi, merhamet çoğala çoğala,
Her yer dolar taşar, bütün dünyada,
Neşelenirler denizler, nehirler.

Füsun Suka ise evini güzel evini anlatıyor şiirinde.
***
Ali Serdar’ın Burdur duyguları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ali Serdar, Burdurlu hemşehrilerimden. Sayıştay 1. Daire Başkanı. Bürokrasideki başarıları kadar, yazdıklarıyla, yayınladıklarıyla da dikkat çeken bir hemşehrim.
Burdur merkezde ofset tekniğiyle günlük yayınlanan ‘Çağdaş Burdur’ Gazetesinde haftalık yazılarıyla dikkat çekmeye başlayan Ali Serdar, genellikle Burdur’un sorunlarıyla ilgili tespitlerini, duygularını ortaya koyuyor, hemşehrileriyle, okurlarıyla paylaşıyor.
Ali Serdar’ın, Burdur sevdasının doruklarda oluşunu, yazı ve şiirleriyle, Burdur özellikle doğum yeri olan Karamanlı ilçesine karşı ayrı bir bağlılık, hasret ve özlem duyguları içinde olduğunu da yıllardır, biliyor ve görüyorum.
Çağdaş Burdur Gazetesinin 2 bin 575. sayısındaki ‘Merhaba’ adlı köşesinde, analarımıza merhaba diyordu bu kez. “Güneşin kavurduğu bir gün ninem eşeğin semerinde ben arkasında tarlaya gidiyorduk. Bostanından gelen bir teyze nineme küçük bir hiyar verdi. Sıcaktan yanmıştık. Ninem önce hıyarı soydu, bana verdi. Ben bir solukta bunu yedim. Sonra ninem, bana kabuklarını da vereyim mi? Diye sordu. Soyduğu kabukları atmamış, kendi yemeyi düşünmüş. Bana sormadan da yememiş” diye devam ediyor Ali Serdar anlatımı.
Ali Serdar hemşehrimin bu yazısının sonunda da “Anam” adlı beş ayrı bölümden meydana gelen bir şiir vardı. Bu şiirin iki bölümü şöyleydi:

Binbir güçlükle dünyaya getirdin,
Beşiklere beledin, ak sütünle besledin,
Yemedin yedirdin, giymedin giydirdin,
Yoklukla, güçlükle yetiştirdin,
Ben senin hakkını ödeyemem anam.

Küllü sularla yıkadın çamaşırlarımı,
Yıkayıp okşadın başımı, saçlarımı,
Hep sevdin, çatmadın kaşlarını,
Ben sana kıyamam anam.
***
Birdal Can Tüfekçi duygularıyla
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Birdal Can Tüfekçi, Muğla ilimize bağlı, Dalaman ilçemizden seslenmeye devam ediyor. İki şiiri var Birdal Can Tüfekçi’nin masamda. Bu şiirler, Yıllar yılı ve Heveslenme boşuna adlarının taşıyıcıları efendim.
Beş ayrı bölümden oluşan, meydana gelen Yıllar yılı adlı şiir; El vurupda açılan gönül yarasında sözlerin izi olduğu, yıllar yılı şafaksız gecelerde duyulan, yaşananların mısralara dökülen duyguları yer alıyor.
Bir dörtlüğü bu şiirin şöyle karşımıza çıkıyor Birdal Can Tüfekçi anlatımıyla, duygularıyla;

Bulamadım ben sensiz, gönlümün can eşini,
Bayram olurdu bana, görseydim gelişini,
Üzerimde parlayan, aşkımın güneşini,
Doğdurmadın bir türlü, yıllar yılı bir tanem.

Ayrılığın yüreğinde kor olduğunu, adının her anılışında, bitmeyen korla dolup taştığını, ömrün geçmekte oluşu karşısında “gel demenin ar” olduğunu anlatıyor bir bir, mısra mısra Birdal Can Tüfekçi.
Beş ayrı dörtlükten meydana gelen, Heveslenme boşuna adlı, başlıklı şiirde de Birdal Can Tüfekçi duygularının sevgi ve sitem anlatımlarıyla karşılaşıyoruz. Bu şiirin bir dörtlüğü şöyle çıkıyor karşımıza:

Seven gönül aşkını, böyle satmaz bilesin,
Son sözümü sor bana, gönül seni dilesin,
Muradın oldu artık, hep gönlünce gülesin,
Heveslenme boşuna, bu aşk bitmez sevdiğim.

Birdal Can Tüfekçi, özellikle şiirleriyle, yayınladıklarıyla sanat ve edebiyat dünyamızın önemli bir yerine, noktasına ulaşmış, bağdaş kurup oturmuştur. O’nun gelecek gün ve yıllarda daha önemli noktalara ulaşacağı yönündeki inancımı belirtmek istiyor tebriklerimi sunuyorum efendim.
***
Sabahattin Yarar’dan: Sabah’ca
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitaplar yayınlanır. Size, bize ulaşır, ulaştırılır. Sabahattin Yarar imzası, Kilis ilimizde Ahmet Barutçu dostumuzun sabır ve başarıyla günlük yayınladığı Kent Gazetesi sütunlarından tanığımız bir isim ve imzadan, Sabahattin Yarar’dan 68 sayfalık bir şiir kitabı gelir. Adı Sabah’ça dır.
Sabahattin Yarar, öncelikli söz’de, Önsöz olarak ortaya koyduğu görüşlerinin bir yerinde: “Her ne kadar iddialı bir şair değilsem de şairlerin dilini, söylemek istediklerini, yazım şekillerini değerlendirme bilincine sahibim” diyor.
Hatay ilimizin Antakya merkezinden seslenen Sabahattin Yarar, şiirlerinde hecevezni ve serbest tarzdaki yazdıklarıyla dikkat çekiyor. Masamdaki kitapda böyle bir anlatım görüntüsü, şiirler biçimi ortaya konulmuş.
Kilis ilimizden “Sevgili” diye bahsediliyor, bu konudaki dörtlüklerinden birinde:

Ah! Bir kalbime koyabilsem seni,
İçimde yok edip eritsen seni,
Göresim gelince güzelliğini,
Sana ulaşılan yol etsen beni. 

Diyerek, sevgilisine, Kilis’ine duyduğu, özlemi dile getiriyor. Sonraki şiirlerinde yine Kilis’ten, Kilislilerden sözediliyor, zaman ve fırsat buldukça
Yer yer, mahalli ağız, anlatımlarıyla mısralardan oluşan şiirlerle de karşılaşıyoruz Sabahattin Yarar imzasıyla oluşturulan, sayfalara aktarılan şiirlerde. Sayfa 62 ve 63’de yeralan “Dünya Kilis kokar!” başlıklı şiirden bir dörtlük:

Bak bir etrafa şöyle,
Her taraf Kilis kokar,
Deme olur mu beyle,
Şu dünya Kilis kokar.

1946 yılında doğan Sabahattin Yaran Kilis gazetelerinde makinist, usta, mürettip ve Yazı İşleri Müdürü olarak çalıştı. Türkiye’nin değişik yerlerinde 23 yıl bankacılık yaptı. 1994 yılında İskenderun’da T. Vakıflar Bankası Müdürü olarak emekli oldu.
***
Dörtlükler, şiirsel sözler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bir şairimizin şiirlerinden dörtlükler ve bir başka şairimizin şiirsel sözlerinden örnekler verelim istiyorum bu yazımda efendim:
Kırklareli ilimiz merkezinden Alaeddin İkican’ın, Sonbahar büyüsü ve hayat bizi bekliyor, adlı şiirlerinden birer dörtlük:

Bütün mevsimlerden ayrı sonbaharda,
Bağ bozumu misali insanlarda,
Yazın bittiğini hatırlarsın ya,
İşte budur sonbaharın büyüsü..

Yaşımız elli oldu, yol aldık diyemedik,
Zaman nasıl geçiyor, inan ki anlamadık,
Sanma hayat duruyor, sanki yeni başlıyor,
Yaşamak güzel dostum, hayat bizi bekliyor.

İzmir ilimizin Menemen ilçesinden seslenen Turgay Algan, şiirsel anlatımlarıyla dikkat çekiyor. Başlıksız, şiirler bütünlüğü başlığı altında yazdıklarıyla bize ulaşıyor. Bu mısralardan mısra bütünlüğü içinde oluşan, oluşturulan sözlerden örnekler veriyor bize. Turgay Algan anlatımlarından:

1- Ben küçükken, hep adam olmak isterdim.
2- Tek tek, güzeller kendilerini sevdiriyor,
3- Ahmet, Selim sokakta gezer.
4- Virane evde, duvarda asılı kalmış resim,
5- Denizden İstanbul’a gidelim,
6- Yalvarma sen beni, Sen ve sen ve sen,
7- Bir şiir yazmıştın bana, Bir tane daha yazalım,
8- Bana selam göndermiş, Tanımadığım Tomaz salamun.


Görüşler, anlatımlar. Ortaya konulan Turgay Algan duyguları, şiirsel anlatımları böyle efendim.
***
Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun
Yayımlanmamış mektupları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitaplar, araştırmalar sonucu yayınlanır. Araştırmaların uzunluğu, kısalığı söz konusudur.
Üç isim ve imza, Salih Okumuş, Mehmet Nuri Parmaksız, Sabit Bayram, Güzide Gülpınar Taranoğlu’yla ilgili birkaç kitap yayımladılar. Hatta benden, yer yer Güzide hanımla ilgili bilgi ve belge alıp, yayımlanmış makalelerimden örneklerden de yararlandılar.
156 sayfalık kitap içinde Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun değişik isim ve imzalara yazdığı mektup örnekleri var. Bu isimler arasında bilinenler, bilinmeyenler (bana göre) yeralıyor.
Geçmişte, mektupların önemini daha iyi anlaşıldığı, aranılırlıklarının arttığı gibi değerlendirmelere de yer verilmiş. Hatta 13 ncü sayfada Türk edebiyatında isim yapmış, şair ve sanatkârların mektuplarının toplandığı özel eserlerden de sözedilmiş. Bu arada her üç araştırmacının dikkatinden kaçan bir gerçek unutulmuş veya göz ardı edilmiş:
Bu satırların yazarı İsa Kayacan Mart 1999’da, Ece Yayınlarının 110. yayını 2068 mektubun yeraldığı 352 sayfalık “Bana Gelen Mektuplar” adlı kitabın, 21, 32, 48, 50, 64, 87, 95, 116, 129, 165, 179, 213, 216, 257 sayfalarında, Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun İsa Kayacan’a yazdığı mektuplar yeralmıştır.
Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun mektuplarında, samimiyet duyguları ön plana çıkıyor. O’nun, özellikle Gülpınar Dergisinin yayımı yıllarında, özellikle genç kalemlerin, yarına yürüyenler olarak gördüğü isim ve imzaların ellerinden tutuşu, iyi niyet ve karşılıksız hizmet aşkı, yayın dünyamızın efsane isimleri arasında, hatta başında yeralışını sağlamıştır.
Salih Okumuş, Mehmet Nuri Parmaksız, Sabit Bayram üçlüsü bu gerçeğin bir kez daha tekrarlanışını sağladıkları için, kutlanması, alkışlanması gerekiyor.
***
Mehmet Nuri Parmaksız’dan:
Mahşere Dek
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Mehmet Nuri Parmaksız, yazdıklarıyla, yayınladıklarıyla dikkat çeken isim ve imzalarımızdan. Kısa adı İLESAM olan, Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliğinin Genel Başkanı. Araştırmacılığı, edebiyat alanındaki eğitimciliği, O’nun hep öne çıkan, özellik ve güzelliklerinden.
Yenilerde bir şiir kitabı daha geldi. Merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajans Yayınlarının 184. olarak, 143 sayfayla Günyüzü gören kitap, Mehmet Nuri Parmaksız’ın şiirlerinden oluşuyor.
Kapak ortasında iki mısra var, dikkat çeken: Sana dair yaşananlar; sana dair bu hayat/Bil ki sensiz olacaksam, duruversin bu saat..
Mahşere kadar sürecek, bir sevginin anlatımı, bağlılığın dile getirilişi. Olsa olsa, Mehmet Nuri Parmaksız tarafından bu kadar temiz, bu kadar berrak ifade edebilir duyguların bütünlüğü, katıksızlığı.
Şükür meşalesinden, dua çiçeğinden, bereket tesbihinden, gönül tahtının sultanından sözediyor, “Erdem kalesinin kalp diyarı, duy sesimi, dinle beni” diye haykırıyor. Prof.Dr. Nurullah Çetin hocamız, Mehmet Nuri Parmaksız’ın “Kalü Beladan mahşere dek süren, sürecek, aşk yolculuğundan” hareketle; “Parmaksız, bu şiirler toplamında aşkı kendisi adına tam bir fedakar aşık tipiyle somutlamaya çalışıyor” diyar.
Mehmet Nuri Parmaksız, şiirlerinde önce bir beyitle (iki mısra) ile başlıyor, sonraki anlatımlarında dörtlüklerle çıkıyor okurlarının karşısına. Kitabın 44. sayfasında yeralan “Titretir yüreğimi” adlı, başlıklı şiir üç ayrı dörtlükten meydana geliyor. Bir dörtlüğü bu şiirin:

Gözlerindeki hüzün,
Yâdını söyler güzün,
Varımı saran közün,
Titretir yüreğimi.

Mehmet Nuri Parmaksız, en verimli yıllarını yaşıyor.
Yeni yeni eserleriyle bizimle, okurlarıyla selamlaşacağı, merhabalaşacağı inancımızı belirtelim efendim.
***
Burdur Gazetesi Şiir Yarışmasında
değerlendirmeye alınan eserlerden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur ilimiz merkezinde ofset tekniğiyle günlük yayınlanan, Burdur Gazetesinin 3. geleneksel şiir yarışması 2013 yılının mayıs ayında sonuçlandırıldı.
Bu yarışmada değerlendirmeye alınan şiirlerden bazıları, gazetenin 30 Mayıs 2013 tarihli sayısının 3. sayfasında yeraldı.
Bu şiirlerin imza sahipleri: Zafer Özalp şeklinde sıralandı. Bu şiirler uzun soluklu olarak şekillendirilmiş, kaleme alınmış. Anılan şairlerimizin mısra anlatımlarından kısa kısa:
1. Zafer Özdemir: Ey yolcu; Sen hiç İnsuyu Mağarasını görüp/Şifalı suyundan içtin mi?
2. Muhsin Demir: Dün yazmayı denedim, beceremedim/Balkona çıkıp yaktım gecenin bir ucunu,
3. Rıdvan Oktay: Anam gönderdi beni/Namusunuz, vatandır dedi/Türk’ü, Kürt’ü kolkola/Vatan için çıktık yola,
4. Merve Karabıçak: Durakta gördüm ilk gün seni/Ne güzeldin sevgili/Gülüşün bir bebeğinki gibi/O kadar tatlı, o kadar masum.
5. Fatih Özdinçer: Yürüyorum, adım adım yürüyorum/Birbirini kovalıyor adımlarım/Hızlı hızlı yürüyorum/Ufukta sen varsın, sana yürüyorum.
6. Hasan Özalp: Harmandan gelir ambara / İhtiyaç fazlası doğru pazara / Satılır azıcık paraya / Çiftçinin alın teri gider havaya / Tüccar aldı beni, atıverdi kamyona / Şimdi başladı esas macera/Tilkinin hesap, vardık değirmene…
Burdur Valiliği, Burdur Belediye Başkanlığı ve Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Rektörlüğü himayelerinde gerçekleştirilen Burdur Gazetesi 3. geleneksel şiir yarışmasına şiirleriyle katılan imza sahiplerinden birkaçı bana yabancı gelmedi. Ötekileri tanımıyorum.
Tanıdıklarımdan biri, bu yazımda ismi geçenlerden Zafer Özdemir’dir. O, öğrencilik yıllarını Gölhisar Meslek Yüksek okulunda tamamlamış, oradaki ev sahibinden, pazardaki ve mahalledeki esnaftan, öğretmenlerinden, muhtar amcalara kadar herkesle içli dışlı olmuş duygularını sayfalara aktarmıştır.
***
Mehmet Cem Yiğit 
duygularından mısra mısra
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Mehmet Cem Yiğit, yazdıklarıyla, yayınladıklarıyla dikkat çeken isim ve imzaların başında yeralıyor.
Mehmet Cem Yiğit hocanın “Yine de seveceğim” adlı başlıklı şiiri, serbest tarzda yazılmış. Bu şiir:

Neon ışıklarına inat,
Sen’i yine de seveceğim.
Gecemin kör düğümünü,
Çözerek…

Mısralarıyla başlıyor. Apansız koparışların, çınar yaprağının koparılışına benzeyişlerden sözediyor. Sevdiğinden yoksun kalışının ardından, tekmil duyguların sersefil oluşundan, kalışından bahsediyor mısra mısra. Sevdiğini anlatan şarkıların buharlı ve buruk olmalarına rağmen sevgisinde hiç eksilme olmayacağının altını çiziyor kalın kalın, keçeli kalemlerle. Ve bu şiirin sonunda şu duygularıyla karşımıza çıkıyor Mehmet Cem Yiğit:

İçimin çağlayanı çağıl çağıl,
Ellerim şiirlere sen’i yazar,
Dudaklarım, şarkılar mırıldanır,
Bebeğim, sevdiceğim,
Neon ışıklarına inat,
Sen’i yine de seveceğim..

Bir başka Mehmet Cem Yiğit şiiri “İnce bellim, tatlı dillim” adının taşıyıcısıdır. Bu şiirde de duygular yoğun, anlatımlar tutarlılık içindedir. Üç beşlikten meydana gelen bu şiirin bir beşliği:

İpek mendil gibi yüzü,
Süzülüşü melek gibi,
Dosdoğrudur her bir sözü,
Yüzü ay parçası gibi,
İnce bellim, tatlı dillim…

Mehmet Cem Yiğit hocadan, yeni yeni şiirler bekliyoruz efendim.
***
Dergi Dünyasında yeni bir gezinti
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergiler arasında, dergi dünyasında yeni bir gezintiyle gördüklerimiz, sayfalarda tespit ettiklerimiz efendim:
İNSANCA DERGİSİ: Yunanistan’da Türkçe olarak yayınlanıyor.
Yazı İşleri Müdürü: Hakan Mümin
İlk sayısı masamda olan bu dergi Dr. Hasan Ahmet tarafından gönderildi.
KUMRU DERGİSİ: Gaziantep ilimiz merkezinde üç ayda bir yayınlanıyor. 11. sayısı bize ulaşan Kumru’nun sahibi: Abdulhadi Bay.
KARINCA DERGİSİ: Türk Kooperatifçilik Kurumu tarafından Ankara’da aylık yayınlanıyor.
913. sayısı bize ulaşan Karınca’nın sahibi: Prof. Dr. Nevzat Aypek.
ÇINGI DERGİSİ: Kayseri’de iki ayda bir yayınlanıyor.
17. sayısı bize ulaşan Çığngı’nın sahibi: Süleyman Karacabey.
VİA DERGİSİ: İstanbul’da üç ayda bir yayınlanıyor.
Sahibi: Tayfun Döşkaya.
GREEN LİFE DERGİSİ: Rize-Çayeli’nde yayınlanıyor.
Sahibi: Ali Kemal Atik
YESEVİ DERGİSİ: İstanbul’da aylık yayınlanıyor.
230. sayısı bize ulaşan Yesevi’nin Sahibi: Erdoğan Aslıyüce.
YENİ SİZE DERGİSİ: İstanbul’da aylık yayınlanıyor.
Sahibi: M. Zafer Tural olan Yeni Size’nin 109, 110, 111 ve 112. sayıları ayrı ayrı Günyüzü gördü.
YENİSES DERGİSİ: Osmaniye’de aylık yayınlanıyor. 206. sayısı bize ulaşan Derginin sahibi: Hasan Bölük.
İSTİKLAL GAZETESİ: Kayseri’de aylık yayınlanıyor.
 102 ve 103. sayıları bize ulaşan gazetenin sahibi: Mehmet Emin Batur.
ERCİYES DERGİSİ: Kayseri’de aylık yayınlanıyor.
Sahibi Nevzat Türkten olan Derginin 421 ve 422. sayıları ayrı ayrı yayınlandı.
AYIN TARİHİ: Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünce üç ayda bir yayınlanan, tarihi bilgilerin bir araya getirildiği Ayın Tarihi’nin yeni sayısı 277 sayfayla Günyüzü gördü.
AYDIN EFESİ DERGİSİ: Aydın ilimiz merkezinde iki ayda bir yayınlanan bu derginin 12. sayısı bize ulaştı. Sahibi: Şükrü Öksüz…
***
Mehmet Can Yılmaz’dan:
Beyin Tsunamisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şair, yazar, araştırmacı ve editör Aysel Al aracılığıyla bana ulaşan kitaplardan biri Mehmet Can Yılmaz imzasının taşıyıcısı.
Adı: Zekâ-Görsel Matematik Soruları “Beyin Tsunamisi”
Merkezi Ankara’da bulunan Yıldızlar Yayıncılık yayınları arasında Günyüzü gören 74 sayfalık kitap.
Mehmet Can Yılmaz’ın 1996 yılında Antalya’da doğduğunu, Fatma Gül Özpınar İlköğretim Okulunda öğrenimine devam ettiğini göz önünde bulundurursak, bu noktadan hareket edersek, Mehmet Can Yılmaz’ın geleceğin bilim adamları arasında yerini alacağı yönündeki düşüncemizi, şimdiden bir yere kaydetmek lazım.
İlk sayfalardan birinde, minik bir önsöz var Mehmet Can Yılmaz imzalı.
Bir yerinde, daha doğrusu girişiminde:
“Severek çözeceğiniz bu sorular, sizin zekâ ve görüş seviyenizin artmasına fayda sağlayacaktır. Kitabın içinde özgün altmış soru bulunmakta ve türlü zekâ çeşitlerine göre belirlenmektedir” deniyor.
Sorular tek sayfada verilmiş ve görüntüyle zenginleştirilmiş.
Örneğin ilk soru “Toplantı” adıyla verilirken, altta toplantıya katılmak üzere gelen, tokalaşan iki kişi görüntüsü konulmuş.
İlk soru:
Bir toplantıda 153 kez el sıkışıklığına göre, bu toplantıda kaç kişi vardır?. İkinci soru, Kare bulmaca adının taşıyıcısı. “Kareye uygun şekilde (S) harflerini yerleştiriniz” deniyor.
Sonra 8. sayfada “Yarısı” başlığı altındaki cümle, soru: “Yirmi birin yarısı ondur ve kesinlikle doğudur. Bunu açıklayınız” şeklinde sorulmuş.
32. sayfadaki “Seminer” başlığı altındaki soru:
“Bir seminerde 26 kişi olup ve herkes birbirleriyle tokalaştığına göre, bu seminerde kaç tokalaşma olmuştur?. Sorusu cevap bekliyor.
“Zekâda yeni bir çağ” açılması yönündeki çabalarından gayretlerinden dolayı küçük bünye, büyük adam Mehmet Can Yılmaz’ı kutluyorum.
***
Dört imzanın duygularından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur ilimize bağlı, Gölhisar ilçemizde haftalık yayınlanan Pınar Gazetesinde yazı ve şiirleriyle dikkat çeken isim ve imzalar var.
Bunlar sırasıyla; Mehmet Şener, Mustafa Kaşıkçı, Zekiye Başgün, Mustafa Avcı. Şimdi bu isim ve imzalardan (Pınar Gazetesi: Sayı:659) aldığımız bazı cümlelerle devam edelim:
1. Hayatta çevremizin genişletilmesini arzu ediyorsak, sosyal biri olmak için adım atma niyetimiz hâsıl olduysa, önce inanılmalıyız. Aile içinde, bireylerinin birbirine inançları ne kadar sağlamsa, aile yuvası da o kadar kavi olur. Dışarıdan ne kadar güçlü kasırgalar essede, karşılıklı inanç olduğundan aile yuvasında en ufak çatlak oluşmaz (Mehmet Şener)
2. Ah be o dost yanımda olsaydı. Ve daha onlarca değişik keşke, kurumuş dudaklarımız arasından dökülüverir. Dost ararız. Geceleyin karanlık sokaklarda kalmış bir insanın geleceği yolu görebilmek, tutacağı dalı eline alabilmek için arzuladığı el feneri veya bir mum ışığı gibi ararız dostumuzu. İşte o an orada oluverse her şey yoluna girecektir, tüm dertlere derman, tüm sıkıntılara çare olacaktır, ama yoktur işte. (Mustafa Kaşıkçı)
3. Kaybettiğimiz değerlerle birlikte, kendimizi, özümüzü kaybediyoruz, farkında değiliz. Çalıştırmayıp uyumaya alıştırdığımız beyinlerimiz bir kere düşünmeye yöneltsek, o zaman en ufağından, atalarımızın bize bıraktığı gibi o güzel hikâyeleri bizler, bizden sonraki kuşaklara bırakamayacağımızı göreceğiz. Ya da yaşadığımız olayların canlı olarak yaşandığını örnek olarak vererek aktarmış oluruz (Zekeriya Başgün)
4. Ve Mustafa Avcı’nın yedi dörtlükten meydana gelen “Toprak” adlı şiirinden bir dörtlük:

Canlı varlıklar doyuran topraktır,
Türlü ürünü, meyvesini verir,
Toprak olmasa canlılarda olmaz,
Toprak olmasa, dünya neye yarar?

Dört hemşehrimiz, duygularını Pınar gazetesi sütunlarında ortaya koydukları, okurlarıyla paylaştıkları için tebriklerimi sunuyorum efendim.
***
Yeni Size Dergisinin 4 ayrı sayısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yeni Size Dergisi, yayın alanımızdaki önemli görüntüsüyle, okurlarının sanat ve edebiyatseverlerinin karşısına çıkmaya devam ediyor.
M. Zafer Tural, kadirbilirlik örneği olarak, tüm zorlukların altından kalkma gayretiyle, yayınını sürdürdüğü Yeni Size Dergisinin, İstanbul ve Bandırma çıkışlı yayınlarıyla dikkat çekmeye devam ettiğini hatırlatalım.
Dört ayrı yeni sayısıyla bize ulaşan, Yeni Size Dergisinin 109,110,111,ve 112. sayıları masamda.
Genel Koordinatörü: Yavuz Bülent Bakiler
Genel Sanat Yönetmeni: Sadettin Kaplan olan Yeni Size Dergisi’nin Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: M. Zafer Tural.
Yayında emeği geçenlerin isimleri var ayrıca sıralanan.
İsmet Bora Binatlı, rahmetli Gülten Çiçek için yazdığı yazısının bir yerinde (Sayı: 109): “Çileyle geçen bir ömürdü onun yaşadığı. Acımasız bir ticari hayatın içinde, yoklukla ve fakat onurla dik durabilen ve onun içindir ki adını bugünlere ulaştırabilen bir yavru bıraktı arkasında SİZE” diyor.
Pek çok yazı ve şiirin sayfalarındaki genel görüntüsüyle getiricisi olan “Yeni Size” Dergisinde, M. Zafer Tural imzalı bir başyazı cümlesi:
Hayatın karmakarışık yollarından geçerek 471. sayıya ulaştı.
Şükürler olsun. Neden 471. sayı Geçen ay “Size”nin 10. yılına ulaştık. Şükürler olsun bu yolculuğumuzda dostlarımız bizimle beraberdi”.
Sonra, Yeni Size Dergisi sayfalarındaki gezintilerimiz sırasında gördüklerimiz var.
Sayı: 111, Ahmet Özdemir’den:
“Bazı kişiler vardır ki andığınız, adını, işittiğiniz, okuduğunuz, rastladığını zaman gözleriniz parlar. İçiniz sevecenlik duygularıyla dolup taşar.
Yüzlerce kilometre uzakta olmasının önemi yoktur.
Manevi varlıkları ile gönenirsiniz.
Rahmetli Ahmet Tufan Şentürk Ankara’daydı. Sözde değil, özde manevi babaydı. Oradaki varlığı size güç verir, olası müşkülleriniz için güvence bilirdiniz.
***
Mansur Ekmekçi yazdıkça
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Adana ilimiz merkezinden seslenen şair, yazar ve araştırmacı Mansur Ekmekçi yazdıkça, yazdıkları bize ulaşdıkça, bizde onun mısraları arasındaki gezintimizi sürdürüyoruz efendim.
Mansur Ekmekçi imzalı ‘Sarsan olmaz mı?’ ve ‘Gülüp geçerim’ adlı, başlıklı şiirler masamda.
Birinci şiir ‘Sarsan olmaz mı?’da, sevgilinin geri dönmesi talebinde bulunuluyor, arzısunda bulunuluyor.
Bu acının son bulması gerektiği noktasından hareket ediliyor. Acıların ölümden beter olduğu hatırlatılıyor. Sonra iki dörtlüğünde ‘Sarsan olmaz mı?’nın şu duygulara yer veriliyor:

Sen olmadan gönlüm daim yastadır,
Gâh yaşayan ölü, gah hastadır,
Aklım ziyan oldu, gözüm yaştadır,
Aklımı başıma alsan olmaz mı?

Gel de gör halimi, her gün zardayım,
Dört duvar içinde kaldım dardayım,
Gecelerim zindan, sanki nardayım,
Gelip kollarınla sarsan olmaz mı?

Mansur Ekmekçi duygularını mısralara dökmeye devam ediyor. ‘Gülüp geçerim’ adlı şiirinde ise, acıların beraberliklerin yanında anlam ifade etmediğini, ölümün sevgili yokluğunda da acı olmadığını anlatarak yola çıkıyor, söze başlıyor.
Üç dörtlük bu şiirinde Mansur Ekmekçi şöyle devam ediyor:

Çile gözlerinle gönlüme aktın,
Yaktın yüreğimi, derinden yaktın,
Yaralı canımda bir iz bıraktın,
Seninle acıya gülüp geçerim.

Seninle geçirdim her bir anımı,
Ayağına serdim tatlı canımı,
Alıp koparsan da şu sol yanımı,
Seninle acıya gülüp geçerim.

Sevgiliyle beraberliğin, nelere ilaç olduğunun açık anlatımları bunlar. Tebrikler Mansur Ekmekçi.
***
Prof. Dr. Ali Aliyev’den 
iki ciltlik kitap
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Azerbaycan çıkışlı, Bakü çıkışlı yayınların bana ulaşmasıyla ortaya koyduklarımızın sayısı artıyor.
Bu inceleme, yayın çalışmalarımız sürüyor.
Değerli dostum, Prof. Dr. Hayrettin İvgin tarafından bana ulaştırılan, Türk Dünyası Araştırmaları Uluslararası İlimler Akademisi yayınları arasında ciltli olarak 444 ve 464 sayfalık kitabın adı: Otoyolları ve Havaalanları İnşaatı.
Bir ve ikinci ciltleri masamda bu yayının, bu kitabın.
Önsöz, giriş ve sunuş bölümleri var.
Bu kitabın 3 ve 4. ciltlerinin de yakında masamızda olacağı yönündeki kayıtlar dikkat çekiyor kitabın ilk sayfalarında.
Editörler:
Prof. Dr. Tuncay Balta, Prof. Dr. Hayrettin İvgin, Prof. Dr. Elçin İskenderzade.
Türkiye isteme adresi:
Konur Sk. No: 66-7 Kızılay-Ankara, şeklinde kaydediliyor.
Önsözün bir yerinde:
“Prof. Dr. Ali Musaoğlu Aliyev’in hazırladığı dört ciltten meydana gelen eserin 2. cildinde, uçak alanları ve yollarının gömleklerinin yapılış katlarının inşaatı bölümleri sunulmuş ve aynı zamanda asfalt beton karışımlarının hazırlanması ve asfalt beton kaplamaların yapısının istihsal süreçleri incelenmiştir” deniliyor.
Teknik bir alanda, bilimsel manadaki araştırma, inceleme ve yorumlarla ortaya çıkabilmek kolay bir çalışma, değerlendirme değildir.
Prof. Dr. Ali Aliyev böyle bir konu üzerinde çalıştığı, bu alandaki bilgilerini sayfalara aktardığı, deneyimlerini paylaştığı için kutlanması, alkışlanması gereken bir imza olarak kabul edilmelidir.
Prof. Dr. Musaoğlu Aliyev 20 Mayıs 1933 tarihinde Batı Azerbaycan’ın Vedi bölgesinin Büyük Dehnez Köyünde doğdu.
Prof. Dr. Ali Musaoğlu Aliyev’in hayatını ve ilmi-pratik çalışmalarını konu edinen birkaç kitap yazılmış, Kırgızistan Cumhuriyetinde yaptığı köprülerin birine, Prof. Dr. Ali Musaoğlu Aliyev adı verilmiştir.
***
Ömer Yurduseven’den iki şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kütahya ilimiz merkezinde yaşayan, buradan seslenen Bekir Konçi aracılığıyla bana ulaşan iki şiir var masamda Ömer Yurduseven imzalı. Bu şiirler, Çanakkalem ve Var gitsin adlarının taşıyıcıları.
Ömer Yurduseven Çanakkale duygularını şiirleştirmiş. Yedi ayrı dörtlükle sayfalara dökülen duygular, Mehmetçiğin kahramanlıklarını anlatarak dile getirilerek başlıyor. İlk iki dörtlüğü bu şiirin:

Dünyayı yenmişler, sıra bize gelmişti,
Oysaki Fatih’im onlara ders vermişti,
Mehmet’im domuz gibi leşlerini sermişti,
Haçlıya geçit vermedi Çanakkalem,

Makineli tüfeklere karşı mavzerle,
Yüzlerce düşmana karşı bir manga erle,
Akıl birleşince, cesaret ve hünerle,
Düşmanlara geçit vermedi, Çanakkalem..

Ömer Yurduseven’in milli duyguları yüksek, anlatımı arı, duru.
Vermek istediklerini doğrudan ortaya koyabiliyor.
Yedi ayrı dörtlükten meydana gelen Ömer Yurduseven şiirinde de, Avrupalının Türkiye’ye bakış açısından, sözde hepsinin sahte dostluğundan, Osmanlının şamarının acılarının hala suratlarında hissedildiğinden sözediliyor ve iki dörtlüğünde bu şiirin şöyle sesleniyor:

Türkiye’min büyümesinden korkuyorlar,
Yoktan bahanelerle yolum kapıyorlar,
Uşakları o, Peşmergeye söz kırpıyorlar,
İtlere bir kemik atıp, havlatıyorlar.

Kıbrıs’a girdik, gıkları çıkmadı,
Onlar Çanakkale’yi hala unutmadı,
At şamarını onlar şamara bıkmadı,
Savaşta bildik aranmaz, asker vur gitsin.
***
Mansur Ekmekçi anlatımlarıyla
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Mansur Ekmekçi, Adana’dan seslenen bir şair, araştırmacı, yazarımız. O’nun, anlamlı, güçlü ve kalıcı şiirleri var. Bu şiirlerden ikisinin mısraları arasında gezmek istiyorum bugün:
İlk şiirimizin adı ‘Zindan gözlüm’. Üç ayrı dörtlükten meydana geliyor. Altı beş, 11’lik çalışmayla şekillenmiş şekillendirilmiş. “Ne olur güzelim şu halime bak/Acılar içinde kıvranıyorum” hatırlatmasıyla söze başlıyor Mansur Ekmekçi. Sonra bu şiirin iki dörtlüğünde şu duygularıyla çıkıyor okurlarının karşısına:

Sen olmadan ben bir işe yaramam,
Senden başkasını asla saramam,
İnan ki cennete bile varamam,
Zaten cehennemde hep yanıyorum.

Sevgi arar iken bela bulmuşum,
Zindan gözlerine tutsak olmuşum,
Ellerim zincirli, kölen olmuşum,
Kalbime kelepçe vuramıyorum.

Ve hemen, vakit geçirmeden Mansur Ekmekçi’nin ‘Asi gözlüm’ adlı üç dörtlükten meydana gelen şiirinin mısraları arasına bir göz atalım; Yokluğun hasretiyle yanıp tutuşan şairemiz, “Bitir bu hasreti, gel asi gözlüm” diye davette bulunuyor. Sonra bu şiirin iki dörtlüğünde şu duygularla çıkıyor ortaya:

Gel ey asi gözlüm, benzin solmadan,
Bırakma elimi, vaktim dolmadan,
Canımda bir can ol, ecel bulmadan,
Bedenim senindir, gel asi gözlüm.

Yemeden, içmeden kesilmeden gel,
Ayaklar altında ezilmeden gel,
Nefesim kursağa dizilmeden gel,
Yüreğim senindir, gel asi gözlüm
***
Bekir Konçi duygularından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kütahya ilimiz merkezinde yaşayan, buradan seslenen, vefayı İstanbul’da bir semt olarak görmeyen, isim ve kalem sahiplerimizden Bekir Konçi’nin iki şiiri var masamda.
Bu şiirler, Düş değil mi? Ve Yaz akşamı sensizliği adlarının taşıyıcıları.
Ömrün uzunluğu veya kısalığından ziyade, dolu dolu ve verimli, geçmesinin doğruluğu noktasından hareket ediliyor ‘Düş değil mi?’ başlıklı şiirde. Çile dolu günlerin getirdikleri, götürdükleri anlatılıyor. Sonra şöyle sesleniyor:

Bakarsın, bir anda bitmişsin,
Ömrün akmış bir su gibi,
Hiç anlamadan gelirsin,
Ömür denilen zamanın,
Hesaplaşma kapısına..

Topla, çıkar, böl kalanları yıllara, bakalım nelerle karşılaşacaksın soruları ortaya konuluyor bu şiirde.
Sonra ‘Yaz akşamı sensizliği’ başlıklı şiirin mısraları arasında gezeriz Bekir Konçi’nin. Bu şiirlerde yaz akşamı yalnızlıklarında ki otobüs terminallerinde ki burukluklar anlatılıyor. Gecelerin mağrur sessizlikleri hareket noktası yapılıyor. Bir yolculuk öncesi, sonrası duyguların harman olduğunu görüyoruz. Muavin ve şoförün bakışlarının altındaki gerçeklerin getirdikleri seriliyor gözler önüne.

Yüzünden belli yol yorgunluğu
Yinede gıran tuvalet,
İki dirhem bir çekirdek,
Sanırsın uçak pilotu sanki,
Gömleğinin omzunda apoletleri,
Peronlarda koşan insanlar,
Ve benim gibi bekleyenler var,
Hasretle sevdiklerinin..

Bekir Konçi’nin bitmeyen duyguları, sonu gelmeyen anlatılanları efendim. Tebriklerimi sunuyorum.
***
Rize’den gelenler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Gazeteci dostum, Zümrüt Rize Gazetesinin sahibi, Rize Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Faik Bakoğlu postaları dolu dolu, koli koli geliyor. Bunlar içinde, gazeteler dergiler, Rize hakkında yayınlanmış, broşür ve kitaplar yeralıyor.
Son gelenler içerisindekilerden:
1-Rize Valiliğinin yayınladığı, Her Mevsimin kenti Rize, Rize akarsu sporlar, Jip Safari rotaları, Doğa yürüyüşü rotaları, Bir bakışta Rize adlı broşürler dikkat çekiyordu. Gezi rehberinin girişinde:
“Rize’nen yemyeşil yaylalarında ve Kaçkar Dağları’nın eteklerinde dolaşırken, hangi mevsim olursa olsun, yanınızdan yağmurluğunuzu veya şemsiyenizi eksik etmeyin” deniyor. ,
Bu Rize’nin iklimiyle ilgili bilgi veren çok önemli bir cümle olarak görülüyor.
M.Ö.2 bin yılbaşlarında tarım ve hayvancılıkla uğraşan bazı toplulukların yaşadığı yörenin yazılı tarihi MÖ.7. yüzyılda Miletli denizcilerin yaptıkları seferlerle başlar, cümlesi Rize’nin tarihi hakkında verilen bilgilerin başlangıcı olarak görülüyor.
2- GREEN LİFE DERGİSİ: Rize Çayeli’nde Haber 53 Yayın Grubu tarafından yayınlanan.
Pırıl pırıl baskı tekniğiyle dikkat çeken bu derginin sahibi: Ali Kemal Atik
Yazı İşleri, Zekeriya Sarıhan, Cahit Atik ve Hakan Beyaz’dan oluşuyor.
Katkıda bulunanların sayısı bir hayli fazla maşallah...
Yönetim yeri: Yeni Pazar Mh. Yeni Belediye Sitesi, Kat. 2 Çayeli-Rize, olarak kaydediliyor.
3- VİA DERGİSİ: İstanbul’da iki ayda bir yayınlanıyor.
Sahibi Tayfun Döşkaya,
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Cenk Hayırlıoğlu.
Yazışma adresi: Yenişehir Mhl. Dedepaşa Cad. No:19 Kadıköy-Pendik-İstanbul.
Magazin ağırlıklı haberleriyle dikkat çeken bu dergimizin getirdikleri önem taşıyor.
Marka öyküsü, Dünya markaları, Gezi kayak merkezleri, Teknoloji, güzellik, söyleşi, parfüm, mücevher, ajanda gibi başlık altında verilenler, vermek istediğimiz getirilenler olarak dikkat çekiyor.
***
Ali Gözütok’un yazdıklarından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şair, yazar ve araştırmacı, Antalya ilimiz merkezinden seslenen Ali Gözütok’un yazdıklarından seçtiğimiz şiirlerden ikisi var masamda.
Bu şiirler Neden?
Ve Aşk ve sevda üstüne adlarının taşıyıcıları...
Neden? Adlı şiir uzunca bir anlatım...
İnsanoğlunun inkârcı ve isyankâr oluşunun nedenleri üzerinde duruluyor, bazı önemli noktalar üzerinde dikkat çekiliyor. Beş ayrı bölümden oluşan bu şiirin bir bölümündeki Ali Gözütok duyguları şöyle:

Bu kindarlık niye?
Niye insanoğlu düşman ötekine?
Nebinin, Velinin saygıyla bastığı yere,
Kanla kirletmek niye?
İnsan,
Niye zulmet tohumu ekti gülistana?
Niye kin bayrağı açtı,
Niye kardeş kardeşe düştü,
Niye?
Bunca düşmanlık niye…

Bu soruların cevaplarının araştırılması, bulunması ve dikkatle üzerinde, üzerlerinde durulması gerekiyor.
Aşk ve sevda üstüne adlı Ali Gözütok şiiri, yine Gülce edebiyat akımı şiir türlerinden birisiyle oluşturulmuş. Dört ayrı dörtlükten meydana gelen bu şiirde, aşkın kapıyı çalmasıyla, haberlerin gaipten gelmeye başlayışı üzerinde durularak, yola çıkılıyor, anlatımlar başlıyor. Bir bölümü şöyle bu şiirin:

Aşkın düştüğü yürek, taştan olsa da yanar,
Kara sevda çekenler, har ateşlerde donar,
Yaslanır dert küpüne, çile taşından kanar.
Hasret çeken gönüle, dolar damla damla yaş,
Hicran yapısı budur, sen ne dersin arkadaş?.

Ali Gözütok, yeni şiirleriyle bizimle selamlaştıkça bu şiirlerin mısraları arasındaki gezintilerimizi sürdüreceğiz efendim.
***
Gülser Çetin Doğan’dan iki şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Adana ilimiz merkezinden, şair, yazar ve araştırmacı Mansur Ekmekçi aracılığıyla bana ulaşan şiirlerden ikisi Gülser Çetin Doğan imzasının taşıyıcısı.
Hecevezni türüyle oluşturulmuş, şekillendirilmiş ‘Düşünemiyorum’ ve ‘işte’ adlı şiirler var masamda.
Üç ayrı dörtlükten meydana gelen ‘Düşünemiyorum’ adlı şiir, aklın baştan alınıp gidildiğinden, onsuz hayatın düşünülemediğinden, gönül sarayının yıkılıp gidildiğinden hareket edilerek söze başlanıyor.
İki dörtlüğünde bu şiirin şu duygulara yer veriliyor:

Gülmüyor gözlerim, matem tutarken,
Kararttın dünyamı güneş batarken,
Bu sevdan çoğalıp beni yutarken,
Sensiz hayatı düşünemiyorum.

Gülce’yim kırıldı şimdi kollarım,
Çiçeğim açmadan soldu dallarım,
Meçhulden meçhule gider yollarım,
Sensiz hayatı düşünemiyorum..

Gülser Çetin Doğan ‘İşte’ adlı şiirinde dört ayrı dörtlükle sesleniyor. Bu şiirin girişinde, sevdiği kişinin ettiklerinin saymakla bitmeyeceğinden, artık takatının kalmadığından, zorda koyup gidişinin sayısının belli olmadığından, her darbede bin kez kırıldığından sözederek yola çıkıyor, anlatıma başlıyor.
Arkasından iki dörtlüğünde bu şiirin şöyle sesleniyor:

Kader ile açtın benim aramı,
Tabipler sarmıyor gönül yaramı,
Tövbe ettim içmem artık haramı,
Bir acı sözüne vuruldum işte.

Sanma ki Gülce dünyaya sığar,
Bu kara talihe güneş mi doğar,
Kararır bulutlar üstüme yağar,
Ölmeden kefene sarıldım işte.

              Gülser Çetin Doğan, anlatımlarındaki rahatlığıyla dikkat çekiyor.