19 Kasım 2013 Salı

14 EKİM - 19 KASIM 2013

Ahmet Tufan Şentürk’ün yazdıklarından
                                        Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Şiirimizin beş yıldızlı çınarı,09 Mayıs 2005 tarihinde kaybettiğimiz, ustamız, ağabeyimiz rahmetli Ahmet Tufan Şentürk’ün yazıp yayınladıkları arasından seçtiklerimiz var. Bunlar, Mayıs 2005’de birlikte yayınladığımız ‘Armağan-4’adlı kitap da yer alanlar. Bu yazıların tamamı önceleri, değişik dergi ve gazetelerde Ahmet Tufan Şentürk imzasıyla yayınlananlar.
Bunlar arasından seçtiğimiz bazı cümleler, bölümler şöyle:
            1-‘Başkent Ankara’ adıyla İsmet Üstek tarafından bir dergi çıkartılıyordu. İsmet benden rica etti” Yakup Kadri ile röportaj yapabilir misin ağabey?” dedi. Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nu o yılların ünlü Ankara Palasında buldum, randevu aldım. Röportaj soruları arasında: Dil karmaşası ve Türk şiirinde Yahya Kemal’in yeri diye iki soru vardı. Üstada:”Nurullah Ataç’ın uydurduğu kelimelerle şiir yazılabilir mi?”diye sordum.
Bana verdiği cevap ilginçti:
            -“Şiddetli yağmurlardan ve doludan sonra oluşan bulanık sel suyunu mu içersin, yoksa yağmurdan, doludan gelen temiz suyu mu içersin? Bırak dalgalansın. Bu, dilde bir yeniliktir. Dilde bir canlılıktır, bize kalan kelimeler yetişir” cevabını verdi (Nar Sanat Dergisi, Antalya, Mayıs 2004)
            2-Evliyagil kardeşlere ben, günümüzün ve de ülkemizin Kant’ı diyorum. Bu benim kişisel görüş ve kanımdır. Hem, Evliyagil kardeşler benim övmemle büyümezler, yermemle de küçülmezler. Bu sözüm yalnız şahsım için değil, başkaları için de böyledir. Bulutun arkasında olsa da güneş, yine güneştir(Son Havadis Gazetesi, İstanbul,23 Ocak 1988)
3-Milli birlik ve kimlikleri dirilten ve ayakta tutan politikacılar değil, şairlerdir.
Şairler, milli birlik-kimlik ve kişiliğin bekçileridir. Yeni Milli Edebiyat Akımı’nın asıl işlevi de bir bakıma budur.”Sonsöz: Yahya Akengin. Yeni Milli Edebiyat Akımı adını verebileceğimiz, milli duyuş, düşünüş, hayal ediş ve davranışı dünya görüşü olarak benimseyen  şairlerden biridir” diyor, Prof. Dr. Sadık Tural. Hoca, ne söylerse doğru söyler, ne söylerse güzel söyler(Vakit Gazetesi, Ankara,26 Ağustos 1995)
            4-Bana göre her yerleşim biriminin bir fahri kültür elçisi, bir sevdalısı, bir hayrat adamı vardır. Bunlar kendilerini doğup büyüdükleri, ekmeğini yiyip suyunu içip havasını soludukları yerlerin fedaisi, kültür ve sanat adamıdırlar. Bildiğim ve şahsen tanıdığım kadarıyla; Konya’da şair Feyzi Halıcı, Afyon’da rahmetli Osman Attila, Dr. İrfan Ünver Nasrattınoğlu, Şair Selçuk Alpaslan, Bayburt’da Şair Yahya Akengin, Ankara-Beypazarı’nda Şair Hüseyin Yurdabak, Zonguldak’da  Akın Tahir Karaoğuz, Taşeli bölgesinde Mustafa Ertaş, Burdur’da (canlı tarih, ayaklı kütüphane)Gazeteci İsa Kayacan, Kayseri’de de Şair Abdullah Satoğlu. İşte bunlar doğup büyüdükleri yerleşim birimlerinin aşığı, sevdalısı, hayrat adamlarıdırlar. (Tasvir Gazetesi, Ankara, 12 Mart 2003-Anayurt Gazetesi, Ankara, 14 Mart 2003)
            *
Kerim Aydın Erdem’i özlüyorum
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Vefatla aramızdan ayrılanlar, eşimiz, oğlumuz, kızımız, yakınımız, arkadaşımız, dostumuz olabiliyor. Bunların özleniş oranları değişik olsa da, özlem duygularımız farklılık içinde olsa da, aradıklarımızın, özlediklerimizin sayısı azalmıyor.
Kerim Aydın Erdem, şair, yazar, araştırmacı ve bürokrat olarak sevdiğimiz, saydığımız isim ve imzaların başında yer alıyordu. Onlarca etkinlikte birlikte olmanın, Türk Kooperatifçilik Kurumu başta olmak üzere değişik kuruluşlarda birlikte çalışmanın, sonra TRT Genel Müdürü iken, Genel Müdür Uzmanı olarak emrinde pek çok belgeselin danışmanlığını yaparken, kendisinden aldığım destekle ortaya koyduğumuz hizmetlerde hep Kerim Aydın Erdem imzası vardı.
Kerim Aydın Erdem: 24 Eylül 1936 tarihinde, Yeşilyuva-Acıpayam-Denizli’de doğdu. Yeşelyuva İlkokulu, Denizli Lisesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Basın-Yayın Yüksek Okulu Halkla İlişkiler Uzmanlık Bölümünden mezun oldu. 1964 yılında TRT’de sınav kazanarak “Metin Yazıcı-Prodüktör” olarak göreve başladı.
TRT’de sırasıyla; Şef Prodüktör, Ankara Radyosunda Şube Müdürü, Program Müdür Yardımcısı, Program Müdürü, Radyo Müdürü, Personel Dairesi Başkan Yardımcısı, Radyo Dairesi Başkanı, Televizyon Dairesi Başkanı, Genel Müdür Yardımcısı, İnceleme ve Araştırma Kurulu Üyesi ve 1989-1993 yılları arasında Genel Müdür ve Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yaptı.
Kerim Aydın Erdem’in Genel Müdürlüğü döneminde, GAP TV, TRT-İNT kanalının açılması, çok amaçlı radyoların yayınlarının başlatılması, TRT-Avrasya (TRT-Türk) ün yayınının başlatılması, bugünkü TRT-Oran’daki büyük binanın tamamlanıp hizmete açılması gibi onlarca hizmet gerçekleştirildi.
11 Eylül 2004 tarihinde vefat eden, Denizli’de toprağa verilen Kerim Aydın Erdem, şiir dışında, hikâye, eleştiri, onbeşi aşkın radyo oyunu yazdı, röportajlar yaptı. Şiirleri: Varlık, Türk Yurdu, Çağrı, Milli Kültür, Meltem, Türk Edebiyatı, Türk Dili, Hisar, Yelken, Ece, Ilgaz gibi dergilerde yayımlandı.
Şiirleri: Çoban Ateşi Gözlerin (1962), Döner Dolaplarda (1968), Kırlangıç Ormanı (1972), Sevgi Üstüne (2000), Hikâyeleri: Gecenin Bir Saatinde (1999), Oyunu: Keloğlan ile Anası (1977), Masalları: Keloğlan Dizisi (2000), Açıl Susam Açıl, Büyülü Değirmen, Hiç Almak, Altın Yumurtlayan Tavuk, Baltayı Yutan Kabak, Gaffar Usta, Kırk Haremiler. Antoloji: 27 Mayıs (A.T. Büyükutku ile, 1960)
*
Burdur’dan Ali Serdar ve Ahmet Kavak
                                             Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Hazırlayıp iki cilt halinde yayınladığım,”Burdur’un Saz ve Söz Ustaları”adlı kitaplarımda yer alması gereken hemşehrilerimden unutulanlar oldu. Bazen ‘mumun dibine ışık vermediği’ni sonradan hatırladım,yayınların bitiminde gördüm.. Bu hemşehrilerimden ikisi, Ali Serdar ve Ahmet Kavak bugün gündemimdeler. Onların biyografilerinden, kimlik bilgilerinden söz edeceğim kısa kısa:
            ALİ SERDAR
            18 Aralık 1951 tarihinde Burdur iline bağlı Karamanlı(Beldesinde) İlçesinde doğdu.1968 yılında Denizli Lisesi,1972 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İşletme-Maliye Bölümünden mezun oldu. Aynı yıl giriş sınavını kazanarak, Maliye Bakanlığı Hesap Uzmanları Kurulunda çalışmaya başladı. Sırasıyla; Hesap Uzman Muavini, Hesap Uzmanı ve Baş Hesap Uzmanı olarak görev yaptı.
            1982-1983 yıllarında Almanya’da inceleme ve araştırmalarda bulunan,1984-1985 yıllarında Hesap Uzmanları Kurulu Başkan Yardımcılığı görevini yürüten,1987-1998 yılları arasında Milli Piyango İdaresi Genel Müdür Yardımcılığı ve Yönetim Kurulu Üyeliği yapan Ali Serdar,1998 yılında TBMM tarafından Sayıştay üyeliğine seçildi.10 Şubat 2011 tarihinde Daire Başkanlığına seçilen, bu kuruluşta (Kasım 2013)Birinci Daire Başkanı olarak görevini sürdüren, evli ve bir çocuk babası olan, Almanca ve İngilizce bilen, değişik dergi ve gazetelerde yazıp yayınladığı mesleki alandaki yayınlarının yanı sıra, Burdur kültürüne yönelik araştırma ve makaleleriyle de dikkat çeken Ali Serdar, Ankara’da yaşıyor.                                                 
            AHMET KAVAK
            10 Nisan 1947 tarihinde Burdur ilinin Tefenni İlçesinde doğdu. İlk ve ortaokulu Karamanlı(Beldesinde) ilçesinde, lise öğrenimini Burdur lisesinde 1964 yılında tamamladıktan sonra, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1970 yılında mezun oldu. Avukatlık stajının ardından, Erzurum 9.Kolordu Komutanlığında yedek subay savcı olarak askerlik görevini yerine getirdi.
            Eşi Serpil hanımla 1972 yılında evlenen, bu yıldan itibaren Ankara Barosuna kayıtlı serbest Avukat olarak çalışan Ahmet Kavak, kurduğu ‘Kavak Hukuk Bürosu’nda, oğlu ve meslektaşı Özgür Ramazan Kavak’la birlikte Avukatlık görevini (Kasım 2013) sürdürüyor.
            Öğrencilik yıllarından itibaren, hemşehrileriyle birlikte kurduğu Burdur Yüksek Öğrenim ve Öğrenci Yardımlaşma Derneği başta olmak üzere, merkezi Ankara’da bulunan, Burdur İli ve İlçelerini Tanıtma, Kalkındırma ve Yardımlaşma Derneğinin kurucuları arasında yer alan, bu Derneğin başkanlık görevini de yürüten;, 2011 yılında Karamanlı ve Çevresi Kalkınma ve Dayanışma Derneğinin kuruluşunda görev alan, eşi Serpil hanım 35 yıllık öğretmenlikten sonra emekli olan, Buket (İş yatırım uzmanı) adlı bir kızı, Özgür Ramazan Kavak adlı bir oğlu bulunan, sosyal amaçlı onlarca kuruluşun çalışmalarına katkı sağlayan, laik, demokratik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin varlığının sonsuza kadar devamı çalışmalarını sürdüren Ahmet Kavak, Ankara’da yaşıyor.
            *
Mehmet Nuri Parmaksız’dan:
Aşkın Kıyametinde
                                              Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Birbiri ardına kitap yayınlayanların sayısı azdır.
Sanat ve edebiyat dünyamızda kültür ağırlıklı yayınlarla karşılaşmaksa farklı bir tablo ortaya koyuyor.
            Değerli dostum Prof. Dr. Hayrettin İvgin aracılığıyla bana ulaşan kitaplardan birinin adı: ‘Aşkın Kıyametinde’ adını taşıyor. İmza sahibi Mehmet Nuri Parmaksız olarak karşımıza çıktı.132 sayfalık kitap, denemelerden oluşuyor ve merkezi Ankara’da bulunan Ürün Yayınları arasında gün yüzü görmüş
            Metin Turan yönetimindeki Ürün Yayınları edebiyat dünyamıza önemli eserler kazandırdı, kazandırmaya devam ediyor. Kitabın yayınlanmasında emeği bulunan, imzası yer alanlar; Erhan İvgin, Zeynel Yeşilay, Orhun Parmaksız, Sevimbike Polat, şeklinde sıralanıyor.
            Kitap içinde, bölüm başlıklarındaki sayfalarda yer alan desenler ayrıca dikkat çekiyor.Özlü söz mahiyetindeki Mehmet Nuri Parmaksız görüşleri,denemelerin girişinde görülenlerle birlikte bütünlük içinde,kitabın zenginleşmesini  sağlamış.
            41 ayrı denemenin yer aldığı kitabın ilk sayfasında Mehmet Nuri Parmaksız’ın tam sayfa biyografisi yer alıyor. Sonra Prof. Dr. Nurullah Çetin hocamızın "Aşkın Kıyametinde Bir Ufuk Arayışı" başlığıyla yazdığı Mehmet Nuri Parmaksız değerlendirmesi var.
Bu değerlendirmenin girişinde:
            -‘Mehmet Nuri Parmaksız son dönem eserlerinde aşkı derinleştirmeye, aşkın esrarını farklı yollardan keşfetmeye ve keşfettiklerini sembolik bir ifade sarmalı içinde gizleyerek faş etmeye, derinleştirdikçe kazmaya, kazdıkça derinleştirme hevesi duymaya ve bu hevesle sarhoş olmuşçasına yazmaya devam ediyor’ denilmekte.
Bu, yerinde ve doğru bir Mehmet Nuri Parmaksız tespitidir.
Son aylarda bize ulaşan Mehmet Nuri Parmaksız yayınlarında, aşk ön sırada yer almakta, derinlemesine işlenen şekliyle, bütünlük içinde sayfalara aktarılmakta, ifadelerde geniş biçimde güzelleşmekte ve anlam kazanmaya devam etmektedir.
Buradaki Mehmet Nuri Parmaksız anlatımı, yorumu ve değerlendirmeleri önemlilik içinde karşımıza çıkmakta, zenginlikleriyle bize ulaşmakta, ulaştırılmaktadır.
Tebriklerimi sunuyorum efendim.
            -‘Aşk tezgâhında işle günlerce doku beni/İlmik ilmik motifle sonra da oku beni’ mısralarıyla başlıyor elimizdeki kitabın anlatım sayfaları. Sonra kitabın adının alındığı’ Aşkın kıyametini yaşamak’ adlı deneme ve altında, anlatımın özeti olarak gördüğümüz,’Aşkın kıyametini yaşamak bir daha ölmemek üzere’ cümlesiyle giriş izni verilmektedir.
            Mehmet Nuri Parmaksız, şair, yazar, araştırmacı olduğu için bütün özellikleriyle yazılarında, sayfalara aktardıkları üzerinde hassasiyet göstermektedir. Elimizdeki kitabın sayfalarında yer alanların tümünde bu özellikler, güzellikler görülmekte, okuyucu ile selamlaşırken sıcak bir ilişki kurma başarısı kendiliğinden sağlanmış olmaktadır.
            Aşkın, sevdanın, özlemin, geleceğe bakışlardaki netliklerin bir bütünlük içinde ele alınıp işlenişindeki başarılarıyla giderek güçlü bir kalem  sahibi haline gelen, kısa adı İLESAM olan, Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği’nin Genel Başkanı Mehmet Nuri Parmaksız’ı kutluyor, sevgi ve saygılarımı sunuyor, yeni eserlerini sabırsızlıkla beklediğimi belirtmek istiyorum.
            *
Aytekin Aydın duygularından
                           Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Kalem sahiplerimiz var yazıyorlar, yayınlıyorlar.
Ortaya koyduklarıyla takdir görüyor, alkışlanıyor. Yılların gerilerinde gazete ve dergi sayfalarına aktardıkları, sararmış gazete ve dergi sayfalarından çıkarılıp, okunduğunda, bugün yazılmışlar gibi taptaze bir anlatım zenginliğiyle çıkıyorlar karşımıza.
            Aytekin Aydın PTT teşkilatımızın çalışkan, başarılı, vatandaşla ilişki kurmada usta, çevresine yardımcı olmaktan huzur duyan, hep veren, gözü-gönlü zengin, dünyanın artılarını, eksilerini değerlendirmede hep önde yürüyen bir isim ve imza. Aytekin Aydın’ın geride bıraktığımız yıllarda yazdıkları, yayınladıkları var, bugün sararmış gazete yapraklarının sütunlarında kalan. Bu yayınlardan, Aytekin Aydın imzalı yazı ve şiirlerden, başlıkla rı  ve kaynakları itibariyle  bazı satırlar ve mısralar nakletmek istiyorum efendim.
Bunlar:
            1-1961 yılında yurdumun en kuzeydoğusunda rüzgârları sert esen Serhat şehir Kars’ta dünyaya geldim. Babamın memuriyeti dolayısıyla Anadolu’nun bir çok il ve ilçesinde kaldıktan sonra,şu anda çalışmakta olduğum Ankara’ya geldim.Yaşamımdaki en büyük kazancım Anadolu’yu gezerken yurdumu ve Tanrı’nın bahşettiği bu güzel topraklarda,yurdum kadar güzel insanları tanımam olmuştur. (Merhaba Anadolu, Yenigün Gazetesi, Burdur,22 Mayıs 2002)
            2-Ankara’ya ilk geldiğinde büyük bir şaşkınlık ve korku yaşadı. Burası çok büyük ve kalabalıktı. Burada büyük ve çok katlı binalar, o binalarda yaşayan asık suratlı, ürkek, soğuk insanlar vardı. Şaşırmıştı.Doğduğu şehrini düşündü.Oradaki sıcak ve dost insanları hatırladı.Ölümüne yaşanan dostlukları,arkadaşlıkları düşündü.Ama burası çok farklıydı.Burada kocaman binalarda küçücük insanlar yaşıyordu.Oysa kendi şehrinde binalar bu kadar büyük ve yüksek değildi.O binalarda yüreği büyük insanlar yaşardı(Bozkırın Çocuğu,Tasvir Gazetesi,Ankara,21 Şubat 2004)
            3-Anne; üreten, yaşatan, eşsiz ve kutsal varlıktır. Tanrının yeryüzünde yaşayan insanları kötülüklerden koruması, iyiliklere yönlendirmesi için bazı melekleri görevlendirdiğinden söz edilir. İşte yeryüzüne indirilmiş olan bu iyilik melekleri Annelerdir (Tüm Annelere, Van Gölü Ekspres Gazetesi,12 Mayıs 2004).
            4-Prof. Dr. İsa Kayacan’ın hazırlayıp sunduğu, Ankara’da günlük yayınlanan Tasvir Gazetesindeki 27 Mayıs 2008 tarihli “Mısraların Dili” köşesinde yer alan, Aytekin Aydın imzalı “Son Tren’in son vagonu” başlıklı şiirin girişi:

            Hiçbir türküyü başından dinleyemedim,
            Hep yarımdı benim türkülerim.
            Bütün trenler ben yetişemeden kalkmışlardı,
            Son istasyonlarından.
            Ben yetişemeden tükenmişti bütün biletler,
            Tükenen ömrüm gibi…
            Boş telaşlarla geçmişti bir hayat,
            Tıpkı son istasyondan kalkan, son tren gibi…  
            *
Kümbet Altında Dergisinin getirdiklerinden
                                   Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Dergilerimizin belirli bir düzen ve süre içerisinde yayınlanışları, okurlarıyla buluşmaları için çaba ve gayret sarf edilmesi beklenen, gözlenen tablolar olarak karşımıza çıkar.
            Uzun süre Tokat ilimiz merkezinde yayınlanan, sonra Ankara’da yayınlanıp okurlarının karşısına çıkan, çıkarılan ‘Kümbet Altında’ Dergisinin üç ayda bir yayınlanış süresi içindeki 54.sayısı bize ulaştı, ulaştırıldı.
            Kümbet Altında Dergisi’nin sahibi: İrfan Yıldız,
Genel Yayın Yönetmeni: Osman Baş,
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: İsmail Polatçı
Dergi içeriğinde, yazılarıyla yer alanlarla, şiirleriyle okurlarının karşına, çıkarılanlar ayrı ayrı başlık altında sıralanıyor.
            Yazarlar  sıralamasındakilerden bazıları; İrfan Yıldız, Osman Baş, Nail Tan, Ünal Kar, Osman Oktay, Necati Cerrah,İsa Kayacan, Şemsettin Küzeci, Uğur Kılıç,İnci Çiçek, Bestami Yazgan, şeklinde karşımıza çıkıyor.
            Dergi içinde şiirleri bulunan, daha doğrusu şiirleriyle sayfalarda yer alanlardan bazılarının isimlerini de şöyle bir sıralama üzerinde görmekteyiz: Ayhan Nasuhbeyoğlu, Osman Şahin, Mustafa Berçin, Dursun Duman, Ali Akbaş, Cemile Düzgün, Resmiye Sabir, Ahmet Coşkun, Hayri Doğan, Elçin İskenderzade, İlhan Koruyucu, Meryem Danacı, Bedrettin Keleştimur vd., Şimdi Ayhan Nasuhbeyoğlu’nun altı ayrı dörtlükten meydana gelen ‘Bıraktın’adlı şiirinden bir dörtlük nakledelim:

            Özlem bir ormandır, sevgi bir çiçek,
            Her aşık ki bu iksirden içecek,
            Kim olsa da bu köprüden geçecek,
            Bir köprünün üzerinde bıraktın.

            Azerbaycan’ın başkenti Bakü’den seslenen Elçin İskenderzade hocamızın ‘Gurbet Havası’adlı, başlıklı şiiri üç ayrı dörtlükten meydana geliyor. Kümbet Altında Dergisinin masamda bulunan sayısının 37.sayfasında yer alan bu şiirin bir dörtlüğüyle noktamızı koyalım efendim:

            Kol götürüp şu havaya,
            Oyna havasız, havasız,
            Şairleri garip turna,
            Göçer, yuvasız yuvasız.

            Kümbet Altında Dergisi istikrarlı yayınlanışı, her sayısındaki zengin içeriği, edebiyatımıza yapılan önemli katkılarıyla, kültürümüz içindeki yerini almıştır. Derginin bugünlere getirilişinde büyük emekleri bulunan İrfan Yıldız ile Osman Baş’ı kutluyor, tebriklerimle sevgi ve saygılar sunuyorum.
            *
Gürcüler ve İslâm Öncesi Türkler
                               Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Merkezi Trabzon’da bulunan Karadeniz Teknik Üniversitesi Karadeniz Araştırmaları Enstitüsü Yayınlarının 4. Türk Gürcü İlişkileri serisinin l. olarak 198 sayfayla yayınlanan, gün yüzü gören bir kitap var masamda.
            Değerli dostum Prof. Dr. Hayrettin İvgin tarafından bana ulaştırılan,’ Gürcüler ve İslam öncesi Türkler’adlı kitap, Tav Urban Georgıa LLC’nin katkılarıyla, Giuli Alasania imzasıyla yayınlanmış. Tercüme: Nanuli Kaçarava, Türkçe yayın editörleri: Prof. Dr. Kemal Üçüncü, Doç. Dr. Erdoğan Altınkaynak. KAREN Yayınları iletişim sorumlusu: Turgay Kabak, Kapak tasarımı: Derya Uzun Davulcu.
            Giuli Alasania imzalı üç buçuk sayfalık bir önsöz var. Bir yerinde’20.yüzyılın başında üç yılı tamamlayan süre içinde bağımsızlığını kazanan Gürcistan, Türkiye ile diplomatik ilişkiler kurmuştur. Türkiye;17 Aralık 1991 tarihinde Gürcistan’ın bağımsızlığını tanıyan ilk ülkelerden biridir’ deniyor.
            Kitap, Gürcü yazılı kaynaklarında Bun-Türkler başlığıyla başlıyor. Kartliye giren Makedonyalı Aleksandros’un Bun-Türkleriyle karşılaştığı kaydediliyor. Eski Gürcü yazılı eserlerinde geleneksel olarak Perslerden kovulmuş göçmenlerin Gürcistan topraklarına yerleştiklerine ilişkin bilgilerin oldukça yaygın olduğu ifade ediliyor.
            Kitap içinde yer alan araştırmalara göre; Bilimsel literatürde İncil’de geçen ‘Gog’ve’Magog’ kavramlarının çeşitli gruplarla beraber ilk önce Türk  Ve Fars dili etnik topluluklara bağlı kullanıldığı bir çok kere ispat edilmiştir.
            Sonra ‘Gürcüler ve İslam Öncesi Türkler’ adlı kitabın içindekiler başlığı altındaki sıralamada yer alanlardan: Gürcüler ve Kafkasya’da Türk dilli boyların ilk birliktelikleri, Vahtang Gorgasali’nin Hunlarla ilişkileri, onun vefat tarihi, Kartli’de Krallığın ortadan kalkışı, VI. yüzyılda Türklerle ilişkiler, VII. yüzyıldan VIII. yüzyılın birinci yarısına dek gürcülerin hazarlarla ilişkileri,; Gürcistan, İmparator Heraklius ve onun taraftarı olan Türkler, Abhaz Krallığının, kuruluş yıllarında (Leon) Gürcü ve Bizans-Hazar ilişkileri, Tiflis Birliği’nin kuruluş tarihi, Gürcistan ve Kipçaklar vb. şeklinde karşımıza çıkıyor.
            Uzun süre Krallıkla idare edilen, yönetilen Gürcistan’la ilgili araştırmalar, Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan kaynaklarına dayandırılıyor. Bol dipnotlu ve kaynaklı bir araştırma yayını olan elimizdeki, masamızdaki kitaptan bunu anlıyoruz.
            Sayfa 144’den:İlginç soy isimlerinden biri Gürcistan ve Ermenistan tarihinde önemli rol oynayan Orbeli’dir. Bazı hallerde farklılık göstermesine rağmen bu soy isme dair bilgiler genel olarak Gürcü ve Ermeni kaynaklarında yer almaktadır. Orbeliler soy isminin menşei hakkında bilgiler sadece bu soyadın  Ermeni kolu temsilcisi XIV.asır tarihçisi Stephanos Orbeliani’nin eserinde geçmektedir.Bu bilgiye göre, Orbeliler Gürcistanlı değildiler. Onlar Kartli’ye çok eski zamanlarda, kralın olmadığı ve ülkeyi muhtarların yönettiği sıralarda kendi ülkeleri Çinel’de  kargaşa çıktığı için geldiler.
            Bu tür yayınların sıklıkla gerçekleştirilmesi, beklentilerimiz arasında yer almaktadır. Masamızdaki ‘Gürcüler ve İslam Öncesi Türkler’adlı kitabın hazırlanmasında, yayınlanmasında, tarihimize kazandırılmasında emeği geçenleri kutluyor, tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
            *
Kültür Evreni Dergisinin yeni sayısı
                      Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Dergilerimizin her yeni sayısı, kendi yayın alanında atılmış yeni bir adımdır. Merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajans yayınları arasında üç ayda bir gün yüzü gören, uluslararası hakemli sosyal bilimler dergisi olarak ilgili çevrelerin karşısına çıkarılmakta olan ‘Kültür Evreni’ Dergisinin 17.sayısı, değerli dostum Prof. Dr. Hayrettin İvgin tarafından bana ulaştırıldı.
            Kitap görünümünde 172 sayfayla yayınlanan Kültür Evreni Dergisinin sahibi: Hayrettin İvgin, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü ve Genel Koordinatör: Erhan İvgin, Editör: Ömer Ünal, Redaktör: Doç. Dr. Nezaket Hüseynova. Yayın kurulu ve hakem heyeti var değişik isim ve imzalardan oluşan. Yazışma adresi: Konur Sok. No:66-7 Bakanlıklar-Ankara. Tlf:0090-312-4259353. Ayrıca, Azerbaycan, Kazakistan, Ukrayna, Türkmenistan, Kosova, Rusya Federasyonu, Türkiye temsilcilikleri var.
            İçindekiler sayfasında, yazılarının başlıkları  itibariyle verilenlerin sıralanışında imzaları bulunanlardan bazıları: Dr.Yaşar Kalafat-Muhsin Erol,Doç.Dr.Lale Alizade, Prof. Dr. Cengiz Peyruzoğlu Mustafayev, Samir Gülahmedov, Dr.Doğan Kaya, Soheila Baybordi, Yrd.Doç.Dr. Mehmet Yardımcı, Faranak Qudsi, Yrd.Doç.Dr.Bülent Çiftpınar-Ahmet Tanır, Zahra Karganroodi, Moghaddam Hosseingızı, Elif Nun İçelli,Akd. Prof. Dr. Ebülfez Amanoğlu, Ulviyye Veliyeva, Dr.Yusuf Gaziyev, Savaş Ekici.
            Şimdi, dergi içinde araştırmaları yer alanlardan bazı cümleler vererek devam etmek istiyorum efendim:
            l-Yunus Emre, 13.yüzyılın sonu l4.yüzyılın ilk çeyreğinde yaşamış bir şair ve erendir. Şiirleri Anadolu halkının dilinde ve anlaşılır bir üslupla yazılmıştır. Yunus Emre yaşadığı yüzyıldan bugüne kadar çok sevilmiş ve şiirleri ezberlenerek, halkın belleğinde yaşamıştır(Yrd.Doç.Dr.Mehmet Yardımcı,Sayfa:80)
            2-Toplumlar,19.yüzyıl sanayi devrimi ile birlikte ekonomik ve siyasi gelişimin yanında sosyolojik olarak gelişmeye başlamıştır Beraberinde ulus olma benliği ve kendi kültürünü yaratma benliği oluşmuştur. Bu uluslaşma süreci, beraberinde dilin gelişimine olan önemi artırmıştır. Çünkü dil ve düşünce birbirinin ürünü olması açısından büyük önem taşımaktadır (Yrd. Doç. Dr. Bülent Çiftpınar-Ahmet Tanır, Sayfa: 99)
            3-Haydar Aliyev konusunda yapılan filmler, daima önemli görülür ve herkesin ilgi alanı içindedir. Konulu materyallerin aslında bu filmlerin musikisi büyük lider Haydar Aliyev’in karakterine has olan vatanseverlik, gurur,mertlik,daimi yardımseverlik,insancıllık vb.gibi  özellikler aksettirir(Ulviyye Veliyeva, Sayfa:140)
            Kültür Evreni Dergisi bilimsel alanda büyük bir boşluğun doldurucusu olarak görülmektedir. Prof.Dr.Hayrettin İvgin başta olmak üzere çalışma arkadaşlarını kutluyor,tebriklerimle sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
            *
Avrasya Kurumundan yeni bir sempozyum kitabı
                    Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Merkezi Ankara’da bulunan ve Genel Başkanlığını Prof.Dr. ve E.Vali Bahaeddin Güney’in yaptığı, Avrasya Makedon ve Romen Dostluk Kültür Sanat ve Turizm Kurumlarınca gerçekleştirilen sempozyumların sayıları giderek artıyor.
            Bu sempozyumlardan bir yenisi l7 Mayıs 2012 tarihinde, Karabük ilinin, Yenice ilçesinin Yortan Beldesinde yapılmış.Seri olarak aynı adla,Azerbaycan ve Türkiye’de değişik zamanlarda “Nizami’den Yunus Emre’ye,Kemal Atatürk’ten Haydar Aliyev’e uzanan sevgi ve barış yolu”adlı sempozyum bu serinin 9.olarak Yortan’da gerçekleştirilmiş.
            Anılan sempozyuma katılanların bildirileri 190 sayfalık bir kitapta toplanmış. Kitabın hazırlayıcısı Prof. Dr. Hayrettin İvgin. Sempozyuma bildirileriyle katılanların bazılarının isimlerinin sıralanışı şöyle:
            Prof.Dr.Celil Gariboğlu Nagiyev, Prof. Dr. Elçin İskenderzade, Prof. Dr. Tuncer Gülensoy, Doç. Dr. Nezaket Hüseynkızı-Elmira İlyaslı, Prof. Dr.Nail Tan, Doç. Dr. Yalçın Abdulla, Prof. Dr.Hayrettin İvgin, Doç. Dr. Elman Nasırov, Doç.Dr. Receb Rahimli, Doç. Dr. Solmaz Güzelova, Gardaş Alişoğlu, Dr. Yaşar Kalafat, Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yardımcı, Arzu Bayramlı, Ahmet Emin Güven, Mustayev Pervin Pervizoğlu, Arzu Veliyeva, Abdullah Çağrı Elgün vd.
            Bahaeddin Güney ve Hayrettin İvgin imzalı önsöz ve sunuşlar var ilk sayfalarda.
            Bunlardan ve bildirilerden imza sahipleriyle birlikte bazı cümleler verelim:
            1-Sempozyumumuz, Karabük ili, Yenice ilçesi Yortan Beldesinin değerli kültür ve sanat adamı, Belediye Başkanı Yılmaz Tiryaki’nin yakın ilgi ve katkılarıyla gerçekleştirildi (Bahaeddin Güney,Sayfa:8)
            2-Kısa adı Avrasya Kurumu olan, Avrasya Dostluk Sanat ve Turizm Kurumu;1996 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla kuruldu(Hayrettin İvgin, Sayfa:9)
             3-Gagauzlar, büyük Türk dünyasından ayrı düşmüş bir Türk dilli halktır ve onlar Türk dilli halkların Oğuz grubuna aittir(Celil Garipoğlu Nagiyev, Sayfa:25)
            4-Düz iki asra yakındır ki, dünyanın harasında asılı olmayarak her bir Azerbaycan Türkü yüreğinde ‘Gülüstan’ve ‘Türkmençay’boyda her gün gübar veren sağalmaz bir yara taşıyor(Elçin İskenderzade,Sayfa:35)
            5-Bişkek oldukça güzel ama, mimari hiçbir özelliği olmayan Rus yapılarıyla dolu. Ruslar bu şehri kendilerine yazlık olarak yapmışlar ve çok uzun bir süre şehrin içine bir tek Kırgız bile almamışlar(Tuncer Gülensoy, Sayfa:38)
            6-Malum olaylarla alakadar olarak Azerbaycandan kenarda mühacir hayatı yaşamak mecburiyetinde kalan Ahmet Ceferoğlu, kardeş Türkiye’yi ikinci vatan seçiyor. Türkiye Ahmet Ceferoğlu gibi birçok insanımıza kardeş ağuşunu açmış,onların yaşaması ve çalışması için imkan yaratılmıştır(Nezaket Hüseynkızı-Elmira İlyaslı,Sayfa:48)
            7-Azerbaycan edebiyatında edebi eleştiri/tenkit türünün de ilk örneklerini Ahundzade’nin verdiği kabul edilmektedir. Yazdığı kitap ve makaleler,edebi tenkit dışında tarih,coğrafya,din,felsefe,müspet bilimler alanlarındadır. (Nail Tan, Sayfa:54-55)
            8-Azerbaycan halkının umumi lideri Haydar Aliyev sağlığında iken halkı ona kahramanlık, liderlik çelengini vermiştir. Halk onu ebedi kalbinde yaşatıyor. Azerbaycan’ın tarihi onun faaliyeti ve emelleri, devletine gösterdiği hizmetleriyle yaranmıştır (Qardaş Alişoğlu, Sayfa:89)
            9-Hayrettin İvgin, çoğu kişiler tarafından bilinen, tanınan, etrafınca sevilen ve takdir edilen araştırmacı,şair ve yazar olarak karşımıza çıkmaktadır. Ünü sadece memleket içinde değil, yurtdışına da taşmış,çok yönlü bir şahsiyettir, Halk edebiyatı ve halk bilimi denince ilk akla gelen şahsiyetler arasındadır(Abdullah Çağrı Elgün,Sayfa:148)
               Musa Koyunsev’den: Sevda Kervanı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Aydın ilimize bağlı, Söke ilçemizden Musa Koyunsev’den bir şiir kitabı geldi. Adı: Sevda Kervanı. 120 sayfayla şekillenmiş. Söke ilçemiz, bir kültür merkezi, şairler, yazarlar Derneği faaliyetleriyle göz dolduruyor.
Tülay Sarayköylü’nün görüşleri var.
Musa Koyunsev’le ilgili.
Sonra Musa Koyunsev’in önsöz mahiyetindeki görüşleri 5 nci sayfada karşımıza çıkıyor.
Musa Koyunsev’in şiirleri hece vezni türünde kaleme alınmış olarak kitap sayfalarına aktarılmış. Kitabın adı olan ‘Sevdaa Kervanı’ adlı şiir 7 nci sayfada bizimle selamlaşıyor. 5 ayrı dörtlükten meydana gelmiş. İlk dörtlüğü şöyle bu şiirin:

Sevda kervanı, götüremez halinde,
Yıllanmış aşkım, yüklüdür üzerinde,
Bin yıl geçsede, yine gönlüm sendedir,
Aşkına teslim oldum, sevdam derindir.

Sonraki sayfalarda, şairin köyü ve çocukluğu anlatılıyor, Sökeli Cafer Efe’den söz ediliyor uzun uzun.  Efelerin gece gündüz düşmanla savaştıkları noktasından hareket edilerek, gösterdikleri yararlılıklar birbir anlatılıyor, mısralara dökülüyor. Vatan duygularımız, günaha girmenin yanlışlığı, dost ihanetiyle gelen üzüntüler mısra mısra Musa Koyunsev şiirlerinde görülüyor, hissediliyor.
Aşkta engel tanımayan, seni seviyorum’lar yola çıkıyor duygu olarak Musa Koyunsev dünyasında.
“Seni seviyorum” adlı, başlıklı şiir 54. sayfada karşımıza çıkıyor.
Bu şiirin iki dörtlüğü:

İlk gördüğüm gün, gelemedim kendime,
Birkaç sözümü dolaştırdım dilime,
Bu aşkın gücü çok değişti seninle,
Ben seni öyle sevdim ki, tüm kalbimle.

Kaç kez denedim, titredi, tutuldu dilim,
Sana söylemek istediğim tekti dileğim,
Açtım gönül kapımı, seni bekliyorum,
İki kelime sözüm var; seni seviyorum!..

Musa Koyunsev, 1948 yılında Aydın’ın Söke ilçesine bağlı, Güllübahçe köyünde doğdu. Koyunsev, Lokanta işletmeciliği yapıyor.
*
Türkmen Ozanı Süleyman Özçelik’ten gelen kitaplar
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Hatay ilimizin, İskenderun ilçesinde yaşayan, buradan seslenen Türkmen Ozanı Süleyman Özçelik’ten gelen kitaplar var bir dizi. Bunların isim, yazar ve yayın yılları şöyle sıralanmakta:
-Fezada bir insan (İ.Ethem Vural, 1975), Tüfek İcad oldu (Uğur Mumcu, 1996), Türkiye ve dünya rehberi (Hürriyet Gazetesi Y), Adab-ı muaşeret (Şevket Gürel, 1976), İlahi Güneş (Abdullah Aydın,1969), Ölümsüz Gerçek (Mustafa Yazgan,) Tarih Sohbetleri (Cemal Kutay), Elma Ziraatı (Cenani Gürbüz,),İstiklal Harbimizin Müdafaası (Tahsin Demiray, 1969), İçel İli incelemeleri (Ali Demirtaş, 1995).
-Çukurova Bölgesi (İmar ve İskan Bak. 1970), Bostan ve Gülistan (Kilisli Muallim Rıfat Bilge), Tarih Meteodolojisi (Prof.Dr. Ekrem Memiş, 1996),
-Cumhuriyetin 50. yılında köylerimiz (1923–1973, Köy İşleri Bakanlığı, 1973), Temel Kurtarma Usulleri (Genl. Nemci Koral, İçişleri Bak. No:33),
-İnsan Sağlığı ve Azyakıtla ısınabilmek için yapılarda uygulanacak yeni buluş ve esaslar (A.Cemal Kanca, 1977)
-Umumi Hıfzıssıha Kanunu (Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti, 1933), Türk Kültürü Dergisi (Ankara, Haziran 1972)
Turizm (Devlet Planlama Teşkilatı, 1963), Türkiye Mülki İdare Bölümleri (İçişleri Bakanlığı, 1976)
-Nazari ve Tatbiki Teşkilat ve İdare (Çev: Gülgün Gönenç, Yazan:C.Seckler-Hodsan, 1960)
-Hukukta keşif (Orhan Yılmaz, 1955), Dündar Taşer’in büyük Türkiyesi (3. baskı, 1977)
-Matbaacılık ve kitapçılık müesseseleri (İsmail Akgün), Büyük İslam Kadınları (Mehmed Emre, Çile Yayınları)
-Tarih sohbetleri (Cemal Kutay, 7-1968), Bur Savcının dosyası (Anayasa Mahkemesi, M.Ferhat)
-Yunanistan Buhranı (Tahsin İskeçeli, 1969), Hürriyeti vatanımızda bulanlar (Refik Korkud)
Arşiv İdaresi (Hzl. İhsan Dede, İçişleri Bakanlığı, 1968), Sivil Savunma yönetmelik İçişleri Bakanlığı, 1973)
Bu kitaplar zamana karşı mücadele vermişler. Bir kısmı dayanmaya, direnç göstermeye çalışırken, bir kısmı yıpranmış, kapakları yırtılmış, hatta yok olmuş. Ama içerikleri getirdikleri bilgiler itibariyle önem taşıyorlar. Teşekkürler, Türkmen Ozanı Süleyman Özçelik.

NAZLI AYKUT’DAN GÜNÜN SÖZÜ:
            -Önce iyi niyetinden kaybedersin, sonra iyi niyetini kaybedersin.
     
            MEHMET NURİ PARMAKSIZ’DAN GÜNÜN SÖZLERİ:
            1-Zamanı evcilleştirebilenler, onu yönetebilenlerdir,
            2-Ecele direnilmez; ancak teslim olunur
            3-Gözü ayna, kalbi derya bilenlerin pusulası aşktır,
            4-Dünya sonlu, aşk ise sonsuzdur,
   5-Kalbini sonsuzca aşka verebilenler için, her yer gülistandır.
   *
Kilisli Muallim Rifat Bilge’den:
Bostan ve Gülistan
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitaplar, yayın tarihinin üzerinden yıllar geçince daha bir kıymetleniyor, değer kazanıyor. Veya bana öyle geliyor.
İskenderun’dan Türkmen Ozanı Süleyman Özçelik’in gönderdiği, kapakları yırtılmış, üzerleri yıpranmış, hatta bazılarının kapak ve iç sayfalarında kopukluklar olan kitaplardan bana gelenleri arasında “Bostan ve Gülistan” adlı 520 sayfalık kapak ve iç kapağının olmadığı, yırtıldığı, kaybolduğu 3. sayfadan başlayan bir kitap vardı.
Bu kitabın ilk sözü Kilisli Muallim Rifat Bilge (Beyle, beyi) imzasını taşıyordu. Sırtında kitabın adı, ama yazarının ismi yoktu. İlk sözden anladığımıza göre, kitap Kilisli Muallim Rifat Bilge’ye aitti.
Azerbaycan’da hala kullanılan Muallim kelimesi, Türkiye’de de yıllar önce kullanılmış, hatta imzalarının başında yer almıştı. Bunun örneklerinden biri, beklide ilklerden biri olan Kilisli Muallim Rifat Bilge adıydı.
Maddeler halinde sade, anlaşılır bir dille yazılan İlk sözün birinci maddesinde: “Şeyh Sadi Bostan’ı 644 tarihinde yani Gülistan’dan bir yıl evvel telif etmiştir. Matbu nüshanın 6 ncı sahifesinde 15 nci beyit bunu göstermektedir” deniyor. Kitabın 1950’li, 1960’lı yıllarda basıldığı tahmin edilebilir. İstanbul Meral Yayınevi, Konya Can Kitapevi isimleri, adresleri var dağıtım notları arasında. Bunlar arka kapakta yer alıyor. Ama yıl kaydına rastlamak mümkün değil. Fiatı 20 lira imiş.
Prof. Dr. Ali Nihat Tarlan’ın ilk sözden sonra bir yazısı (sunuşu) var. Sadi hakkında bilgiler veriliyor, İran’ın birinci derecede gelen büyük şairlerinden olduğu anlatılıyor. 690 ile 694 yılları arasında Şiraz’da vefat ettiği yazılıyor. Bostan’ın 655 yılında yazdığı bu eserin manzum bir mesnevi olduğu, Gülistan’ın ise cihanşümul bir şöhrete sahip bir şaheser olduğu kaydediliyor.
*
Mehmet Cem Yiğit’den iki yeni şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Mehmet Cem Yiğit, Konya ilimize bağlı, Akşehir ilçemizde yaşıyor, buradan sesleniyor. Yazdıkları ve yayınladıklarıyla dikkat çekiyor. O’nun şiirleri güçlü, O’nun şiirleri mısra mısra kalıcılık içinde ki görünümleriyle karşımıza çıkıyor, bize ulaşıyor.
Üç veya dört ayrı dörtlükler şeklinde sayfalara dökülen Mehmet Cem Yiğit şiirlerinin masamda bulunanlarından ilki: Çok seviyorum seni başlığını taşıyor. “Sen unuttun mu beni?” diye sorulduktan sonra, aşkın boş ve geçici bir heves olmadığı hatırlatılıyor. Kalpten silsen de beni, bu gönül aşkınla yandı, yanmaya devam ediyor açıklamasıyla uyarılarda bulunuluyor vefasıza, vefasızlara.
Bu şiirin son mısraları:

Ayrılık sözü etme,
Sensiz bir hayat boş,
Gönül odamdan gitme,
Aşkınla yandı gönül,
Çok seviyorum seni..

Ve ikinci şiirinde Mehmet Cem Yiğit “Kalbinde sevgiye biraz yer varsa” başlığıyla sesleniyor, duygularını ortaya koyuyor. Aşktan usanıp, canın yanmamışsa, aşık olmanın günler boyunca sürdüğünü hatırlatıyor. Ve bu şiirin iki dörtlüğünde şöyle sesleniyor Mehmet Cem Yiğit hoca:

Zaten senin kalbin bende atıyor,
Unutma beni diyorsan, aşıksın.
Canımda çiçeği açmış sevgin var,
Sana tapan bir aşığın olmuşsa..

Aşk, güzel kalbini kanatmadan gel,
Gönlünü uçurtma yaparak hep gel,
Özlemleri saçına takarak gel,
Sana tapan bir aşığın olmuşsa..
   *
Gülser Çetin Doğan’dan mısralar
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şair, yazar ve araştırmacı Mansur Ekmekçi’nin Adana’dan gönderdiği şiirler arasında, yazdıklarıyla, yayınladıklarıyla geleceğe doğru emin adımlarla yürüyen bir şairemizin, Gülser Çetin Doğan’ın şiirleri de vardı.
Hecevezni türüyle yazan, başarılı ürünleriyle dikkat çeken Gülser Çetin Doğan’ın iki şiiri daha var masamda. Bu şiirler ‘Olur mu?’ ve ‘Bahar geldi’ adlarının taşıyıcılarıydı efendim.
Dört ayrı dörtlükten meydana gelen ‘Olur mu? Başlıklı şiir, yüreğinin firarda oluşundan, volkanlar içinde özünün yandığından yola çıkılarak, rastlarsan görmemezlikten, tanımamazlıktan gelinmemesi hatırlatmasında bulunuluyor. Bu şiirin iki ayrı dörtlüğündeki duygular şöyle şekilleniyor:

Hasretin acısı, derbeder etti,
Başını alıp çöllere gitti,
Bir ömür yaralı, canına yetti,
Son darbeyi de sen vurma olur mu?

Gülce der elbette bu gece biter,
Feryat etme ne olur gönül yeter,
Yangın olan yerde duman tüter,
Eller gibi sende durma olur mu?.

Ve üç ayrı dörtlükten oluşan ‘Bahar geldi’ adlı Gülser Çetin Doğan imzalı şiir. Bu şiirde, baharın gelmesiyle tabiatın aşka düşüşünden yola çıkılıyor. Özlerin akar sevgiyle beslenişi hareket noktası yapılıyor. İki dörtlüğündeki duygularsa şöyle bu şiirin:

Canlı cansız, bayram eder bugünde,
Sevenlerde kalmaz keder bugünde,
Bülbül güle name eder bugünde,
Yar diyerek bin bir telden seslendi.

Kalemi güneşti defteri toprak,
Yeşile boyanmış açılan yaprak,
Gülce yedi renktir şu kara toprak,
Bahar geldi, kar eridi süslendi.
*
Erciyes Dergisinin 424. sayısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Dergilerimiz, gazetelerimiz, kitaplarımız getirdikleriyle önem taşıyorlar, anlam taşıyorlar.
Kayseri ilimiz merkezinde, düzenli, istikrarlı bir yayın görünümüyle, okurlarının karşısına aylık çıkmaya devam eden ve 424. sayısıyla sanat ve edebiyat çevrelerimizdeki aranılırlığını sürdüren Erciyes Dergisinin Sahibi: Nevzat Türkten,
Genel Yayın Müdürü: Alim Gerçel.
Yazışma: P.K. 218 Kayseri. Tlf: 0352 231 70 33.
Sekiz imzadan oluşan hakem heyeti var.
Erciyes’in 424. sayısında imzaları bulunanlar; Köksal Akçalı, Arzu Kök, Ali Kayıkçı, Prof.Dr. Cihan Dura, Dr. Tahir Tamer Kumkale, G. İrfan Eyüpoğlu, Refik Erdem, Muhsin Bozkurt, Bedrettin Keleştimur, Recep Çalkaner, Prof.Dr. Tuncer Gülensoy, M. Şükrü Baş, Tolga Kayasu, Nail Tan, M. İlyas Subaşı, Dr. Yaşar Kalafat, Abdullah Satoğlu, Halil Gürkan, Ali Akdemir, Nevzat Çağlar, Hasan Yüksel, Oğuz Çetinoğlu, M. Halistin Kukul, Ülkü Ünal, Fevzi Durmuş, Nevzat Türkten, Yüksel Gemalmaz.
Nevzat Türkten hocanın, Kayseri ağzında bazı tasvir deyimleri (1) başlıklı araştırmasından örnekler verelim:
Ayan-Beyan: Açık, aşikar/Bölük-pörçük: Parça-bölük/Cart-curt: Dikkate alınamayacak şey veya şekilde/Çelik-çomak:Önemsiz/Çitime:Çok sık/ Gedik-güdük:Şekilsiz/Hatur-hutur: Sesli hareketin tasviri/Sapır-sapır:Dökülmek/Tak-tuk:Seslerin tarifi/Tingir-tingir: Diri, canlı/Vıcık-vıcık: Bulaşık/Yanar-döner:Değişik halde, değişik renk gösteren/Zangır-zangır: Şiddetli titreme hali.
Yüksel Gemalmaz imzalı “Başka bahar” adlı şiir, dörtlük şöyle efendim Erciyes Dergisinin 33. sayfasında yer alan:

Her yaprak bir gülüştür, bir öpüştür her çiçek,
Aşk getirdi gönlüme bu bahar başka bahar,
Rüzgârda bir müjde var mutlu günler gelecek,
Aşk getirdi gönlüme bu bahar başka bahar.

Erciyes Dergisinin başarılı yayın çizgisinin, genişleyerek sürmesi dileklerimi yineliyorum efendim.
*
Hatay Güney Rüzgârı Dergisinin iki yeni sayısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergilerimiz, gazetelerimiz, yayınlandıkları yerler itibariyle, getirdikleri ve içerikleri itibariyle dikkat çekerler, göz doldururlar.
Hatay ilimizin merkezi Antakya’da aylık aktüel dergi olarak okurlarının karşısına çıkan, çıkarılan ”Hatay Güney Rüzgârı” Dergisinin 158 ve 159. sayıları ayrı ayrı yayınlandı ve bize ulaştı.
Hatay Güney Rüzgârı Dergisinin sahibi: Mehmet Ali Solak, 
Yazı İşleri Müdürü: Suat Özgül.
Yazışma adresi: Kışlasaray Mhl. Emniyet Sok. Milenyum Apt. No:4 Antakya-Hatay. GSM: 0532-4733141- 0326-2148649.
Şimdi, Hatay Güney Rüzgârı Dergisinin her iki sayısında imzaları bulunanlardan bir sıralama yapalım: Mehmet Ali Solak, Arif Okay, Sebahattin Yalkın, Dr. Muhsin Boz, Selman Büyükaşık, Utkun Büyükaşık, Nebih Nafile, Hulusi Atahan, Zeki Özkaya, Erinç Büyükaşık, Süheyl Budak, Esra Ö. Dinçer, Kamil Akdoğan, Nurhan Sağlar, Bülent Nakib, Serdar Türkmen, H.Çiğdem Yorgancıoğlu, Mesrur Sabahoğlu, Mehmet Hünkaroğlu, vd.
Hatay Güney Rüzgârı Dergisinin sayfalarında, araştırmalar, söyleşiler, haberler ağırlık içinde okurlarının karşısına çıkıyor, çıkarılıyor. Mimar, eğitimci, şair, Necmettin Ezer’le yapılan söyleşi, vermek istediğimiz örneklerden biri olarak değerlendirilebilir.
Mehmet Ali Solak, başyazılarıyla, genel bir değerlendirme yapıyor, yazdıklarıyla dikkat çekiyor. 158. sayıdaki “Babama, atama ağlıyorum” adlı yazısının girişinde Mehmet Ali Solak:
“Bakmayın siz yüzümün güldüğüne..Bu fotoğraf, sizden gelen eleştirilerin eseri. Ancak ağlamaktan söz edilen bir yazıda, gülümsemek sadece yaşanmış bir anın yansıması” diyor.
Hatay Güney Rüzgârı Dergisi her sayısında getirdikleriyle alkış toplayan bir yayın görünümü içinde karşımıza çıkıyor. Tebriklerimi sunuyorum efendim.
*
Şükrü Öksüz’den: Kültür-sanat sayfası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Anadolu Basın içinde, sanat ve edebiyata yer ayıranlar, sayfa ve sütunlarındaki yayınlarıyla dikkat çeken gazeteler vardır.
Burdur ilimiz merkezinde günlük yayınlanan Burdur Gazetesi, 3. geleneksel şiir yarışması düzenledi, sonuçlandırdı. Genç şair adayları için bir fırsat yaratıldı. Yeni yeni isim ve imzalar ortaya çıkarıldı.
Aydın ilimizde ‘Aydın Güzelhisar” adıyla yayınlanan Gazetede, Aydın Yazarlar ve Şairler Derneği Başkanı Şükrü Öksüz, Kültür ve sanat sayfası düzenliyor. Yıllardır bu alandaki yayınlarıyla, pek çok şairin bir araya getirilişini sağlıyor, şair-imza koalisyonu kuruyor.
Aydın Güzelhisar Gazetesinin 06 Mart 2013 tarihli sayısındaki Kültür ve sanat sayfasında Şükrü Öksüz 10 ayrı imzayı bir araya getirmiş, bu isim ve imzaların şiirlerinden örnekler vermiş. Bu isimler: Hava Avcı Köseoğlu, Mustafa Berçin, İsmail Göktaş, Serhar Mutlu, Şerife Çınar, Hüseyin Bayındır, Memduh Şenol, Şükrü Öksüz, İsa Kayacan, şeklinde sıralanıyordu.
Şükrü Öksüz, Saadete kavuştum, başlıklı şiirinden ayrı olarak, Düşünce başlıklı yazısıyla da dikkat çekiyordu. Şiirinin ilk mısraları: Çevremdeki kızları birer birer süzerken/Tanışmıştık onlarla bir ayın otuzunda, şeklinde devam ediyor.
Mustafa Berçin “İnsanlık ölüyor beyim” başlıklı şiirinin girişinde bu konudaki duygularını sıralarken;

Metelik etmiyor, mertlik burada,
Aklına eserse uğrar arada,
İnkârcı gavatın aklı parada,
Günbe gün insanlık ölüyor, beyim.., diye devam ediyor.

Bu satırların yazarı İsa Kayacan “Der gibisin” adlı sekiz dörtlükten meydana gelen şiirinin sonunda şu duygu ve anlatımlarıyla çıkıyor okurlarının karşısına:

-Ararsan yerim meyhane köşeleri,,
Ahbaplarım rakı, şarap şişeleri,
Dolaştığımız yerler, içki gişeleri,
Yine bir gün döneceğim, der gibisin. 
*
Şiir şiir Mansur Ekmekçi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Şiir şiir anlatılanlar, şiirleriyle birlikte anılanlar, alkışlananlar vardır. Adana’dan seslenen Mansur Ekmekçi bu alkışlananların başarında gelmektedir.
Sen deli, ben deli ve Gel ne olursun adlı iki şiiri var masamda Mansur Ekmekçi’nin.
Hece vezni tekniğiyle kaleme alınmış bu şiirlerden birincisi, Sen deli ben deli adlı olanı üç ayrı dörtlükten meydana gelmiş. Başta esen sevda yellerinden dolayı, her iki noktada bulunanların ‘deli’ oldukları, böyle davrandıkları noktasından hareket ediliyor. İki dörtlüğü şöyle bu şiirin:

Gönül seni özler, yolunu gözler,
Rüyamı süslüyor baktığın gözler,
Gül dalında sana açılmış gözler,
Seni sayıklıyor, nasıl edeyim?.

Hayalimde sen, düşlerimde sen,
Gecenin hükmü sen, hislerimde sen,
Senin için akan yaşlarımda sen,
Seni çağırıyor, nasıl edeyim?.

Dört ayrı dörtlükle şekillenmiş ‘Gel ne olursun’ başlıklı Mansur Ekmekçi şiiri.
Sevgiliyi düşünerek derinlere dalmanın güzelliğinden, rüyalarda onunla kalmanın hoşluğundan söz edilerek, anlatılmaya başlanılıyor.
İki dörtlüğü bu şiirin:

İlk defa sırrımı ben sana açtım,
Hasretin içimde, sevgine açtım,
Gönül kapısını bir sana açtım,
Yanımda birazcık kal ne olursun.

Bazen hayallere dalar kanarım,
Seni can evime almış sanarım,
Senin yokluğunla her gün yanarım,
Her zaman yanımda ol ne olursun..

Yaz, yazdıklarını bize ulaştır sevgili Mansur Ekmekçi. Biz de yayınlayalım, okurlarınla buluşturalım.
*
Zekeriya Başgün’den şiirler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur ilimize bağlı, Gölhisar ilçemiz merkezinde haftalık yayımlanan ‘Pınar’ Gazetesindeki sütununda yeralan şiirleriyle dikkat çeken, hemşehrim Zekeriya Başgün (Caniyisever) değişik konulardaki mısraları içinden sesleniyor bizlere.
Pınar Gazetesinin sayılarından birindeki köşesinde ‘Hastayım sana’ ve ‘Bir beyaz çiçek’ adlı şiirleriyle okurlarının karşısına çıkan Zekeriya Başgün, duygu zengin, anlatım tutarlılığı gösteriyor. Yedi dörtlükten meydana gelen ilk şiir ‘Hastayım sana’nın iki dörtlüğü:

Sevgim ve sevdam senden yanadır,
Anladığım bulduğum sevgim sanadır,
Nice güzel günler, seninle hep vardır,
Aşkınla bağlanmışım sana, hastayım.

Ellerimi uzattım sana boş bırakma sakın,
Şimdi düşmüşüm aşkınla oldum şaşkın,
İkliminde yanıp, tutuşup olmuşum baskın,
Mevlâ’nın verdiği hazla sana hastayım.

Ve ‘Bir beyaz çiçek’ adlı şiirinde Zekeriya Başgün, yemyeşil kırlardaki beyaz çiçeklerden, beyaz güle, beyaz bulutlara benzeyen çiçeklerin mutlu, mesut, özgür yaşayışlarından söz ediyor ilk cümlelerde, ilk anlatımlarda. Dört dörtlükten meydana gelen bu şiirin iki dörtlüğünde şu duygularla sesleniyor okurlarına:

Severdi hayatı, yaşamı ve herkesi,
Lakin yoktu anlatacak söyleyen sesi,
Yinede edalarıyla bir şeyler anlatan,
Güneşten gelen ışıklarla beslenen,

Ayırmıştı kırdan ona bilinçsiz insanlar,
Vazonun içindeydi etrafında dolu yalanlar,
Bir yandan ağlıyor, bir yandan gülüyordu,
Kurumuş yapraklar kaldı, yeşilliği özlenen.
*
Dr. Kazan Dağyakalı’dan: Yabancı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dr. Kazan Dağyakalı, Ankara’da yaşıyor. Buradan yazdıklarıyla seslenip, bizlerle selamlaşıyor.
Yenilerde bana ulaşan şiirlerinden birinin adı: Yabancı, Dr. Kazan Dağyakalı’nın.
Uzun soluklu bir şiir bu.
Girişinde, üstüne örtülen kapkara onsuzluk (sensizlik) örtüsünün örtülüşünden söz edilerek yola çıkılıyor. Yüreğinin hatıralar mezarlığına döndüğü noktasından hareket ediliyor, hatırlatmada bulunuluyor. Sonra bu şiirin bir bölümünde şu duygulara yer veriliyor:

Karanlık perdeyi kaldırırken,
Sabahın yarı baygın hali,
Yokluğunun çıplak heykeli yer aldı,
Ağlayan çocuk gibi naz beşiği yüreğimde…

Ve darmadağın oluşlar, yanan göğüslerdeki yokluk uykularının uzunluğu göze görünmeyen gizlenmiş bakışların getirdikleri, burukluklar. Halsizlik dalgasındaki cansız heykeller, onsuzluk haritasındaki mihent taşı.. Seslenişler, haykırışlar:

Ey sevgili, nedamet hissin gelmiş mi dile?
Açılsın umut kapısını mahveden düğüm,
Donmuş kaskatı kesilmiş gölgeler arasından…

Kucakladım uyutmak için buz gibi yalnızlığımı,
Seslerin uzun yankısı çınlar kulaklarımda,
En uzun yaz gecesi, akşamın yalnızlığı.

Dr. Kazan Dağyakalı, hassasiyet içindeki duygularını mısralaştırmaya devam ediyor. Hatıraların yokluğunun, yoklukların çevresinde halkalanışını seyrediyor kırgın, üzgün.

Sonsuzluğa kadar baş tacıyken,
Ne sormuş kalbe doğan,
Sonsuz güneşin batışı..

Diyerek yazıyor, yazıyor. Bu duygular pınar akışıyla, pınardan akanların duruluğuyla bize ulaşıyor.
*
Bir Dergiden ötekine
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bir dergiden ötekine doğru uzanan yol ve yollar vardır. Bu yollarda yürürken gördüğümüz, verilen ve alınan dergi selamları efendim:
1. ORTANCA DERGİSİ: Ankara’da üç ayda bir yayınlanıyor. 37 ve 38. sayıları ayrı yayınlanan Ortanca Dergisi’nin sahibi: Dr. Oğuz Paköz.
2. MAKİ DERGİSİ: Mersin Şair ve Yazarlar Derneğince yayınlanıyor. 86. sayısı bize ulaşan derginin sahibi : Abidin Güneyli.
3. ALKIŞ DERGİSİ: Kahramanmaraş’da iki ayda bir yayınlanıyor. 68. sayısı bize ulaşan derginin sahibi: Dr. Oğuz Paköz.
4. KARADENİZ’DEN İİKİ GAZETE: Karadeniz’de Son Nokta Gazetesi: Osman Diyadin’in sahipliğinde Trabzon’da 16 sayfayla günlük yayınlanıyor-Karadeniz’den Bakış Gazetesi: Ali Öztürk’ün sahipliğinde, Trabzon’da 18 sayfayla günlük yayınlanıyor. Bu iki gazete, Faik Bakoğlu dostumuz tarafından bize ulaştırıldı efendim.
5. YENİSES DERGİSİ: Osmaniye’de Hasan Bölük’ün sahipliğinde aylık yayınlanıyor. 207. sayısı bize ulaştı bu derginin.
6. YÖNETİCİMİZ VE BİZ DERGİSİ: İstanbul’da Muharrem Ersal’ın sahipliğinde aylık yayınlanıyor. 6. sayısı bize ulaştı bu derginin.
7. DÜNYADA KİLİS BÜLTENİ: İstanbul Kilis Vakfınca aylık yayınlanıyor. 158. sayısı bize ulaşan bu bültenin sahibi: Yaşar Aktürk.
8. KARINCA DERGİSİ: Ankara’da aylık yayınlanıyor. 914. sayısı bize ulaşan Karınca’nın sahibi: Prof. Dr. Nevzat Aypek.
9. NEVZUHUR DERGİSİ: Antalya’da aylık yayınlanıyor. 32. sayısı bize ulaşan derginin sahibi: Mustafa Akbaba.
10. GÜNCEL SANAT DERGİSİ: Alanya’da aylık yayınlanıyor. 23. sayısı bize ulaşan derginin sahibi: Hasan Hüseyin Bayır.
11. YESEVİ DERGİSİ: İstanbul’da aylık yayınlanıyor. 231. sayısı bize ulaşan derginin sahibi: Erdoğan Aslıyüce.
12. AKPINAR DERGİSİ: Niğde’de iki ayda bir yayınlanıyor. 44.sayısı bize ulaşan derginin sahibi: İsmail Özmel.
13. ERCİYES DERGİSİ: Kayseri’de aylık yayınlanıyor. 423. sayısı bize ulaşan derginin sahibi: Nevzat Türkten.
*
                                       Mehmet Sılay’dan:
        Hatay’da Sosyo-Kültürel Çevre
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yılların gerilerinden gelen yayınların görünümü, içeriği bir başka güzel ve anlamlı oluyor. Veya ben böyle görüyor ve seviyorum,
Mehmet Sılay imzalı, Antakya 1994 yılı basımlı 60 sayfalık bir araştırma, kitap elime geçti yenilerde. Bu konuda, İskenderun’dan Türkmen Ozanı Süleyman Özçelik’e teşekkür ediyorum.
Kitabın adı: Hatay’da Sosyo-Kültürel Çevre.
Önsöz Mehmet Tekin imzalı. Bir yerinde: “Bu eser, birkaç yıl önce İskenderun’da bir günlük gazetede tefrika edilmişti. Ancak kitap olarak yayınlanması için ikinci bölümün tamamlanması beklendi. İnceleme, samimi, iyi niyetli bir çalışmanın ürünü olması yanında, aynı zamanda istismara açık bir konuda cesaretli bir girişimdir” deniyor.
Mehmet Sılay sunuş yazısında ise, genel bir değerlendirme yaptıktan sonra; “Araştırmamızın ağırlık merkezini Hatay’da bilerek-bilmeyerek, Arapuşağı, Fellah, Alevi ve Nusayri diye anılan kardeşlerimiz teşkil etti” diyor.
Birinci bölümde, Hatay’da sosyo-kültürel çevreden söz edilirken, ikinci bölümde ise şivemiz, söz hazinemiz ana başlığı altındaki ara başlıklar altında verilen bilgiler yeralıyor.
Hatay’daki mahalli kelimeler verilirken 31. sayfada başlayan geniş bir sıralama yapılmış: Aş: Bulgur pilavı, Akse: Gerdan, Ablak: Alhaca, Antız: Çifte, Bayak: Demin, az vnce, Babıç: Pabuç, Cip: Aşırı, Çarık: Şımarık kız, Elleşmek: Dokunmak, Erzi kırık: Sinir bozan kimse vd.
Mehmet Sılay’ın 1987 yılında ilk kitabı (şiirlerinden oluşan) Kerbela Türkleri adıyla yayınlanıyor. 6. kitabı Hatay Mücahitleri adıyla 1993 yılında Günyüzü görüyor. O tarihte, yani 1994 yılında Mehmet Sılay’ın yayına hazır üç ayrı kitabı var.
Sonraki yıllarda Mehmet Sılay imzalı pek çok kitap bize ulaştı ve onların sayfalarındaki gezintilerimiz ve tespitlerimizle okuyucularımızın karşısına çıktık efendim.
*
Güzide Taranoğlu diyor ki
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şairlerimizin, şairelerimizin, yazarlarımızın, araştırmacılarımızın ortaya koydukları görüşler vardır. Bunlar anlatımdır, şiirdir, denemedir, düz yazıdır vs.
Güzide Gülpınar Taranoğlu, şair, yazar, araştırmacı, yayıncı olarak binlerce, yazı, şiir ve görüş ortaya koymuştur, sayfalara aktarılışını sağlamıştır.
Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun özlü sözlerinden bazılarını aşağıya alalım, görüşlerimizin doğruluğunu anlatmak, ispatlamak için:
1- Şair, istense de, istenmese de, yüceliğini şahsında taşıyan yüce kişidir,
2- Şiir insanları kâinatın sırları peşinde koşturur,
3- Bir yazarın binlerce insana uzattığı eserde kendi zevki, kendi üslubu, kendi fikirleri yaşamaktadır,
4- Kırıldığı halde, en çabuk tamir olan Ana kalbidir,
5- Sağ iken sağlığın-Varlıklı iken varlığın, Genç iken gençliğin kadri bilinmez,
6- Ana, baba kıymeti bilmeyen evladın hiç kimseye hayrı olmaz
Güzide Taranoğlu’nun Can oğlum, adlı başlıklı şiiri dört ayrı bölümden oluşmaktadır. Bu şiirin ilk bölümü, dörtlüğü:

Can oğlum derim sana,
Saygın çoktur anana,
Hayatı yaşa derim,
Ömrünce kana kana.

Bir başka şiiri Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun Ayşende gözler, adının taşıyıcısı. İki bölümden oluşuyor bu şiir. Yokluğunun yarattığı üstün hazdan, baktıkça alınamayan gözlerden söz ediliyor ve giriş bölümünde bu şiirin şöyle sesleniliyor:
           
Bir çift firuzedir yüzünde onlar,
Çok derin bakanlar içinde yanar,
İsterse örülür sevgiden duvar,
Bu bakış her kula müyesser değil.

Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun görüşleri, önemlilik kalıcılık içindedir. İleride bu görüşlerden anlatmaya, nakletmeye devam edeceğiz inşallah!..
*
Erciyes Dergisi’nin  üç yeni sayısı
                          Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Dergilerimizin bana ulaşmalarındaki süreklilik, istikrar içinde yayınlanışları beni sevindiriyor, mutluluk veriyor. Türkiye’nin hangi yerleşim biriminde olursa olsun, hangi koşullarda yayıncılık yapılırsa yapılsın,dergi yayınlamak,gazete yayınlamak zordur.Bu zorlukların altından başarıyla kalkabilenlere ne mutlu.Kutluyorum yayıncılarımızı.
            Kayseri’de,  Aylık, fikir ve sanat dergisi olarak, edebiyatçıların, okurların karşısına çıkmakta, çıkarılmakta olan Erciyes Dergisinin 429,430 ve 431.sayıları ayrı ayrı yayınlanarak bana ulaştı. Erciyes’in masamda bulunan üç sayısının kapağında sırasıyla; Yunus Emre, Ebülfeyz Elçibey (D.24 Haziran 1938-Ö.22 Ağustos 2000), Prof. Dr. Turan Yazgan (D.1938-Ö.2012) fotoğraf ve bilgileri bulunuyor. Erciyes Dergisi yöneticilerinin vefa anlayışları ve uygulamaları için, tebriklerimi sunuyorum.
            Yayınlarla ilgili her yazımda görüldüğü gibi, hakkında yazdığım, sayfalarında gezdiğim yayın organlarının kimliğinde yer alanlar hakkında da kısaca bilgi veriyorum.
            Erciyes Dergisinin Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Nevzat Türkten,
            Genel Yayın Müdürü: Alim Gerçel.
            Yazışma adresi: P.K.218 Kayseri. Tlf.0352-2317303.
            Dokuz ayrı isim ve imzadan meydana gelen hakem heyeti dikkat çekiyor Erciyes Dergisinin.
            Masamda bulunan Erciyes Dergisinin her üç sayısında imzaları bulunanlardan bazılarının sıralanışı şöyle bir tablo oluşturmakta:
Yaşar Kalafat, Abdurrahim Karakoç, Nevzat Türkten, Mehmet Nacar, Hayrettin İvgin, Nedim Uçar, Arzu Kök, Abdülkadir Güler, Durak Turan Düz, İsmail Kara, Murat Duman, Zehra Atasoy, Ali Çelik, Bedrettin Keleştimur, Ülkü Önal, Prof. Dr. Metin Karaörs, Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yardımcı, Muhsin Bozkurt, Hasan Yüksel vd. 430. sayıdaki Murat Duman imzalı “Bayrağım” adlı beş ayrı dörtlükten meydana gelen şiirden bir dörtlük alarak noktamızı koyalım:

            Kanımla boyadım sakın ha solma,
            Tarihten ibret al gaflete dalma,
            Dalga dalga es de geride kalma,
            Vatanın burcunda kanım bayrağım.

            Erciyes Dergisi yöneticilerini, süreklilik ve kalıcılık içindeki yayın faaliyetlerini aralıksız sürdürdükleri için kutluyor, tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.

12 Kasım 2013 Salı

KONUK YAZAR: Ali SERDAR (Sayıştay 1. Daire Başkanı)

KONUK YAZAR:
Burdur’umuzun ender yetiştirebildiği İsa Kayacan; Burdur, Türkiye ve dünya markası…
Ali SERDAR, Sayıştay 1. Daire Başkanı
Bu yazımı İsa Kayacan’a adamak istedim. Bir sürü başlık düşündüm. Hiç biri İsa ağabeyi betimlemeye yetmeyecekti. En anlamlı başlık İsa Kayacan olmalıydı.
İsa Kayacan Burdur’umuzun ender yetiştirebildiği şahsiyetlerden biri…
O bir marka;
Burdur’un bir markası, Türkiye’nin bir markası, Azerilerin Türkmenlerin bir markası...
Kısaca bir Dünya markası!
Sen Ece köyünden çık. Ankara’ya yerleş. Köyünü ve Burdur’u hiç aklından çıkarmadan ülke genelinde, yurt dışında bilinen, sayılan, sevilen bir şahsiyet ol. Olacak şey değil!
Ece köyünden çıktı  “uzun ince bir yola”! Gece demedi, gündüz demedi. Okudu, yazdı. Araştırdı, derledi. Ardı ardına eserler ekledi! Durmak bilmeden. Çalışmalarını sistematik bir şekilde arşivledi. Makaleler, şiirler, öyküler, biyografiler, kitaplar, röportajlar yazdı. Yazdı, yazdı, yazdı!  40 binin üstünde makalesini 3 bin beş yüzün üstünde gazete ve dergilerde yayınladı.
Onun için “yazmaya doymayan adam” dediler. Geçekten yazmaya doymuyor. Yazma açlığını gideremiyor. Türkiye genelinde tüm yerel basını takip ediyor. Burdur dışındaki yerel basına da makaleler yazıyor.
İsa ağabeye dıştan baktığınızda; halim selim, alçak gönüllü, haza bir beyefendi görürsünüz. Bu sakin yaratışlı kişinin yazın alanında bu denli aktif ve hızlı olmasını anlayamazsınız. Hiç göründüğü gibi değildir o! Gerçi Mevlâna’nın “göründüğün gibi ol” tavsiyesi anlamında göründüğü gibidir. İçi dışı birdir. Art niyeti hiç yoktur.
İsa Kayacan’la çok önemli bir özelliğimiz müşterek! O da “Burdur Sevdası”! O da ben de Burdur’umuza sevdalıyız. Öncelikle Burdur insanını severiz. Köylüsü ayrı kentlisi ayrı güzeldir Burdur’umuzun! Dağı taşı, bahçesi ovası, havası suyu kısaca doğası güzeldir. Hele folkloru, davul-zurnası, kabak kemanesi, sipsisi, gurbet havaları, zeybekleri, teke zortlatmaları hepsinin üstündedir. Böyle bir yere nasıl sevdalanmaz insan!
Ne yazık ki bu değerli insan, çok vermesine karşın kamu görevlerinde hak ettiği yere gelememiştir. Kendi çabasıyla bir yerlere gelmiş olsa da bana göre yeterli değildir. Daha iyi konumlara lâyıktı! Burdur’umuzun tüm güzellikleri karşısında birlik ve beraberlik, dayanışma alanı en zayıf yeridir. İnsanımızı yeterince sahip çıkıp destekleyemiyoruz. Ben de bu konuda yalnız kalanlardanım. İsa ağabeyle bu özelliğimiz de benziyor.
İsa Kayacan’ın kıymetini biz bilemesek de Azeri kardeşlerimiz bilmiş. Bir vefa örneği göstererek Üniversiteleri tarafından fahri doktorluk ve profesörlük unvanları verilmiş. Sağ olsunlar.
İsa ağabey yakalandığı amansız hastalığına karşın çalışmalarına ara vermemiş. Yazdığı ve topladığı kitapları bağışlamış. Köyüne bir kütüphane kazandırmış. Dile kolay 36 bini aşkın kitap bağışlamış. Son olarak Burdur MAKÜ’ye 5 bin 230, Tefenni MYO’na 625 kitap bağışlamış. Bağışladığı kitapları evinden teslim etmiş. Çağdaş Burdur Gazetesinin 14.10.2013 tarihli haberindeki fotoğraflarda evindeki kitap kolilerini görünce, insan bu kadar kitabı bir eve nasıl sığdırılır diye şaşırıyor. Gazetelerde çok sayıda çöp ev görüyoruz ama böyle kitap ev görmek mümkün değil.
Sevgili İsa ağabey, gece gündüz gittiğin uzun ince bir yolun kısalmadan;  sağlık ve huzur içinde, araştırmaya, derlemeye hepsinden çok yazmaya devam et. Doymadan, yorulmadan!
Sevgi ve saygılarımla…