23 Haziran 2014 Pazartesi

22 MAYIS - 17 HAZİRAN 2014

Hüseyin Yurdabak’ı arıyor ve özlüyorum
                Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Şiirimizin kilometre taşlarından ve duayenlerinden biri olan Hüseyin(Çolak)Yurdabak, şairliği, yazarlığı ve gazeteciliğiyle hep ön planda  yer aldı.Hazırladığı antoloji niteliğindeki kitaplarla,yayınlarla değişik kesimlerdeki şairlerin ve şair adaylarının çalışmalarını bir araya getirerek,kitaplaştırarak önemli ve kalıcı hizmetler ortaya koydu.
            O benim ‘Hüseyin abim’di.Abi kelimesini herkes için kullanmadım,kullanamadım.Abi diye hitabettiğim birkaç isimden biriydi Hüseyin Yurdabak.Vefatından önceki aylarda Gülhane Askeri Tıp Fakültesi Hastanesinde tedavi gördü.Bu sıralarda eski dönemlerde,değişik isim ve imzalarla çekilmiş toplu fotoğraflardan;Halil Soyuer, Ahmet Tufan Şentürk,Abdullah Satoğlu, Bekir Sıtkı Erdoğan,Cevdet Aslangül gibi pek çok büyüğümüzle çekilmiş fotoğraflardan 54 adet;”İsa bunlar sana emanet,bunları ancak sen saklar ve değerlendirirsin” demişti.İyileştikden sonra bu fotoğrafları geri aldı.Ondan sonra fotoğraf konusunda,”Hüseyin abi ben fotoğraf istemiyorum artık”diye şakalaşırdık.
            O’nun,doğum yeri olan Beypazarı’nda adının bir sokağa verilmesi teklifinin İLESAM tarafından yapılacağı günlerde,çok heyecanlı olduğunu,adı bir sokağa verildikten sonra sevinçle gelip boynuma sarıldığını hatırlıyorum.
            Ankara Kalesindeki Ankaralılar Evi’nde rahmetli Rıza Akdemir’le birlikte ayda bir düzenledikleri şiir toplantılarında, şairlerin bir araya getirilişi toplantılarında,bir lokomotif gibiydiler.Bu toplantılar onlarla açılır,onlarla kapanırdı.Şairlerin tümü onun dostuydu.Herkesle teker teker ilgilenmek hoşuna giderdi.
            İLESAM yönetim kurulunda  muhasip üye olarak görev yaptığı yıllarda sürekli görevinin başında bulunur,bir memur gibi mesai yapar,herkesle ilgilenir kendine has üslup ve davranışlarıyla büronun bir parçası gibi çalışır,takdir toplayan bir görüntü ortaya koyardı.
            Temmuz 2008’de yayınladığım “Mezarlık Kültürümüzden Örnekler”adlı kitabımın 428. sayfasında ve Anayurt Gazetesinin 21 Ocak 2008 tarihli sayısındaki köşemle öteki gazetelerdeki köşelerimde yazdığım yazıda,Hüseyin Yurdabak abimizle ilgili görüşlerimi anlatmaya çalışmıştım.Şimdi bu yazılarımda yer alan Hüseyin Yurdabak biyografisine bakalım:
            Hüseyin(Çolak)Yurdabak: Şairlerin babası olarak bilinen Hüseyin Yurdabak 1931 yılında Ankara’nın Beypazarı ilçesinde doğdu.İlk,orta ve lise öğrenimini Ankara’da,yüksek öğrenimini Yüksek Gazetecilik Okulunu 1954 yılında tamamladı.Şiirlerini önce “Çolak” soyadıyla yayınlayan,1960 yılında “Yurdabak”soyadını alan,şiirlerinde temiz ve duru bir dil, süprüzli kafiyeler kullandı.Halk tarzında ve hece vezniyle yazdı.Özellikle aşık tarzı şiirlerini,fikri bir lirizmle birleştirerek iyi bir anlatım özelliği ortaya koydu.
            Şiirleri;Türk Dili,Türk Edebiyatı,Türk Sanatı,Her Hafta,20.Asır,Bahçe,Ece,Çağdaş Edebiyat gibi pek çok dergide yayınlandı.Abdullah Satoğlu ve Feyzi Halıcı’yla ortaklaşa pek çok kitap yayınlandı.Karınca Dergisinin Yazı İşleri Müdürlüğünü yapan Yurdabak’ın,kendi imzasıyla da yayınladığı pek çok kitabı bulunmaktadır.
            TRT repertuarında bulunan,sözlerini yazdığı  pek çok ünlü  şarkıyla da bütünleşen Hüseyin Yurdabak’ın bu eserlerinden biri, bestesini Semahat Özdenses’in yaptığı “Her mevsim içimden gelip geçersin”dir.Beypazarı’yla da özdeşleşen,bir anlamda Beypazarı delisi olan Hüseyin Yurdabak 09 Ocak 2008 tarihinde vefat etti.Cenazesi,10 Ocak 2008 tarihinde Ankara Hacı Bayram Camiinde kılınan ikindi namazının ardından,Cebeci Asri Mezarlığında toprağa verildi.
            ***
Ispartalılara tarih dersi gerekiyor:
Sagalassos Antik kenti Burdur’un en büyük değeridir
                              Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Isparta ilimizden  zaman zaman Burdur’la ilgili değişik sesler geliyor. Bakıyorsunuz, Isparta Milletvekillerinden biri çıkıp;”En büyük emelim, Burdur’un Isparta’nın bir ilçesi haline gelmesidir” diyebiliyor. Sonra bakıyorsunuz,Isparta’da üretim yapan  bir meyve suyu firması,Burdur’un en büyük değerlerinden olan,Sagalassos Antik kentini Isparta’da bulunuyormuş gibi bir yanlışlıkla,tanıtım yapabiliyor.Bunlar kasıtlı değilse,nedir,ne anlama gelmektedir bilen var mı?
            SERT UYARI
            Burdur ilimiz merkezinde günlük yayınlanan, Çağdaş Burdur Gazetesinin 09 Haziran 2014 tarihli sayısında, Hayal Girişim imzalı,”Kültür Müdürlüğü’nden Isparta’ya sert uyarı” başlıklı bir haber yayınlandı.Haber aynen şöyle:”Isparta’da faaliyet gösteren bir meyve suyu firmasının,Burdur’un en büyük değeri Sagalassos Antik Kenti’ni Isparta’da bulunuyormuş gibi,meyve suyu paketinde tanıttı.Sosyal medyada da Burdurlular tarafından büyük tepki gören bu resime,Burdur Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından da tepki gösterildi.
            Gerekli işlemlerin yapılacağına ilişkin yazılı basın açıklaması yapan Burdur Kültür ve Turizm Müdürü Mehmet Tanır; “Isparta’da Ticaret Borsası’nın girişimleriyle Pepsi tarafından kurulan ‘Tropicana’firmasının meyve suyu üretmeye başladığı,meyve suyu üzerinde Sagalassos Antik Kentinin isminin yer aldığı öğrenilmiş olup,Isparta Ticaret Borsası Burdur’a ait bir turizm değeri olan Sagalassos Antik Kentinin tanıtımı amacıyla yer alan resmin kullanılmasının yasal olmadığı,tarafımızdan izin alınmadığı,Isparta Valiliğine ve Isparta Ticaret Borsası’na ayrıca Pepsi firması yetkililerine iletilmiştir.Konuyla ilgili gerekli işlemler hassasiyetle devam etmektedir”diye konuştu.
            Bu tarihi gerçeğin,Burdur’un Ağlasun ilçesine 7 km uzaklıkta bulunan,Sagalassos Antik Kentiyle ilgili,tarihi  bilgilerin saptırılarak,bu antik kentin Isparta’da bulunuyormuş gibi gösterilmesinin mutlaka bir hedefi vardır!.Bu saptırma,yalan-yanlış bilgilerin içinde olan anlayışın, Sagalassos Antik Kentinin Burdur il sınırları içinde olduğunu bilmemesi mümkün değildir!.
            Aşkların, ihtirasların ve İmparatorlukların gözde şehri, ilk yerleşim izleri Büyük İskender’in MÖ. 333 yılındaki fethi ile başlayan, Sagalassos Antik Kenti nasıl oluyor da, Isparta’nın hudutları arasında yer alıyor?Bu tarihi gerçeklerin değiştirilmesi, öyle ben yazdım,ben yaptım oldu anlayışıyla mümkün olmaz değerli  Borsa ve firma yetkilileri?O tarihi Antik Kenti ki, her yıl yapılan kazılarla ortaya çıkarılan,bütün dünyanın dikkatini çeken,yılda ortalama 20 bin dolayında kişi tarafından ziyaret edilen, Burdur’un önemli ve vazgeçilmez değerlerinden biridir.
            Leuven Üniversitesi Öğretim üyesi ve Sagalassos Hafriyatı Başkanı Mark Waelken,1994 yılında Sagalassos’da kazı çalışmalarını başladıklarını, gördüğü tarihi eser parçalarının kendisini çok etkilediğini,ömrünün sonuna kadar Sagalassos’da kalmak istediğini belirtiyor.
            Bu arada, UNESCO’nun. Sagalassos, Afradisyas, Perge, Çatalhöyük ve Likya kalıntılarını dünya mirası geçici listesine aldığını, yakında kalıcı listede yer alması için çalışmaların sürdürüldüğünü hatırlatalım. Sagalassos Antik Kentinin en önemli bölümlerinden biri olan, 1994 yılında yapılan  kazı çalışmalarında gün yüzüne çıkarılan Antoninler Çeşmesinin,2007 yılında  tüm parçalarının birleştirilerek ayağa kaldırıldığını.”Kayıp şehir” Sagalassos’un uyandırılması projesi kapsamında çalışmaların 2005 yılından itibaren aralıksız sürdürüldüğünü hatırlatalım..
            29 Ekim 2011 ve 18 Haziran 2012 tarihleri arasında,Sagalassos Antik Kentinden çıkarılan eserler,”Dreams of City-Sagalassos”(Rüyalar şehri) ismiyle Belçika’nın Tongeren Galya-Roma Müzesinde sergilendi.Sergide toplam 238 eser arasında başta İmparator Hadrian Heykel başı ve İmparator Marcus Aurelieus başı gibi eserlerin yanı sıra figürinler,sikkeler,kabartma ve frizler,takılar,çanak ve çömlekler,mızrak uçları gibi değerli orijinal eserler yer aldı.
            Gazeteci Mesut Madan,Burdur-Yenigün gazetesindeki köşesinde 2007 yılında şöyle diyor:”10 Kasım tarihli Sabah Gazetesi’nin Cumartesi ekinde Atilla Dorsay-Sagalassos-izlenimlerini dile getirmiş.Türkiye’nin en önemli sinema eleştirmenlerinden birisi olan Dorsay Sagalassos’u anlatırken şöyle yazmış:Sagalassos adını duyuyordum,özellikle yakın zamanda bir gazetede,yapılan restorasyon sonucu ortaya çıkan görkemli yapıların resmini görünce,büsbütün heyecanlandım.Burdur’un Ağlasun ilçesi yakınlarındaki kent,Isparta’ya çok yakın,Antalya’ya 100 km uzakta”.
         ***
Orhan Yorgancı’dan:
Resimli Şairler ve Yazarlar Sözlüğü
                                         Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Kalıcı, araştırma, çalışma ve yayınların altına imza atanların sayısının fazla oluğunu söylemek mümkün değildir. Ancak, bu az sayıda çalışma ve yayınların varlığıyla sevindiğimizi, mutlu olduğumuzu söylemeliyiz.
            Orhan Yorgancı, eğitimci, gazeteci, yazar ve araştırmacı. Yazdıkları, yayınladıkları hep önemlilik içinde karşımıza çıkıyor. Ondan gelen kitapların sayfalarında gezerken, epey zaman harcıyor,kolay kolay sayfaları arasından çıkamıyoruz.
Bu gerçek gösteriyor ki, Orhan Yorgancı hocanın her yayını, uzun araştırma ve değerlendirmeler sonucu yayınlanıyor, kalıcılık oranındaki yükseklik bizi etkiliyor.Tebriklerimi sunmak istiyorum öncelikle.
            Bugün söz edeceğim Orhan Yorgancı’nın hazırladığı,Merkezi İstanbul’da bulunan Parıltı Yayıncılık yayınları arasında 534 sevimli-mini sayfayla gün yüzü gören ve bize ulaşan kitabın adı: Resimli Şairler ve Yazarlar Sözlüğü. Hoca,6 Haziran 2014 tarihinde;”Anadolu Basını’nın İmparatoru sayın İsa Kayacan’a saygılarımla” nezaket cümlesiyle imzalamış.Teşekkürlerimi sunuyorum efendim.
            Kitap-Sözlük, Orhan Yorgancı’nın kısa biyografisi ve yayınladığı eserlerinin verilişiyle başlıyor. Orhan Yorgancı imzalı sunuş bölümünün bir yerinde;”Elinizdeki bu Resimli Şairler Sözlüğü Türk Edebiyatı’nın tüm şair ya da yazarlarını kapsamamaktadır. Burada Edebiyatımızın Tanzimat, Edebiyat-ı Cedide, Servet-i Fünun, Fecr-i Ati, Milli Edebiyat ve Cumhuriyet dönemleri ile günümüz şair ve yazarlarının biyografilerini ve eserlerini bulacaksınız.Yaşamlarını yitirmiş bir çok şair ve yazar yanında,günümüzün genç kuşaklarına da yer verildi” denilişi dikkat çekiyor.
            Sonra,Türk Edebiyatının önde gelen isimlerinin,soyadı sıralamasıyla yapılan bir düzenleme içerisindeki genel görünümle karşılaşıyoruz.Burada isimler;Sait Faik Abasıyanık, Abdülhak Adnan Adıvar,Adalet Ağaoğlu,Oktay Akbal,Bedii Faik Akın,Gülten Akın,Sabahattin Kudret Aksal,Sabahattin Ali,Fatma Aliye gibi isimlerle başlayan sıralama,Melih Cevdet Anday.Orhon Murat Arıburnu, Oğuz Atay,Yavuz Bülent Bakiler,Cevat Fehmi Başkurt,Nihat Sami Banarlı,Ataol Behramoğlu, Şemsi Belli,İlhan Berk,Necati Cumalı,Behçet  Kemal Çağlar,Faruk Nafiz Çamlıbel,Fazıl Hüsnü Dağlarca,Ahmet Muhip Dıranas,Mustafa Bülent Ecevit,Ahmet Mithat Efendi,Bekir Sıtkı Erdoğan,Mehmet Akif Ersoy,Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Mustafa İlhan Geçer,Orhan Şaik Gökyay, Reşat Nuri Güntekin,Talat Sait Halman, Orhan Hançerlioğlu, Abdülhak Şinasi Hisar,Ayhan Hünalp, Rıfat Ilgaz,Ahmet Kabaklı,Atilla İlhan,Orhan Veli Kanık, Abdürrahim Karakoç,Yakup Kadri Karaosmanoğlu,İsa Kayacan,Namık Kemal,Aziz Nesin,Oktay Rıfat,Ömer Seyfettin,Ahmet Hamdi Tanpınar,Halit Ziya Uşaklıgil,Mehmet Emin Yurdakul,Hilmi Yavuz,Can Yücel,Cahit Zarifoğlu,Halide Nusret Zorlutuna,şeklinde sıralanıp gidiyor.
            Sözlük içerisinde 278 ayrı şair ve yazarın fotoğrafları, biyografilerinden kısa kısa bölümler, eserlerinden türlere göre,öykü,roman,şiir,röportaj,çeviri,antoloji,makale vb örnekler verilmiş.Kelimenin tam anlamıyla,bir el altı,bir başucu kitabı,sözlüğü ortaya konulmuş.Tebriklerimi,sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
         ***
Burdur Gazetesi 4.Şiir Yarışmasının güzelliği
                                      Prof. Dr. İSA KAYACAN
            “Burdur”Gazetesinin geleneksel hale getirdiği ve 2014 yılında 15 yaş ve üstünde herkesin katılabildiği, bu yıl 4.düzenlenen “Şiir Yarışması”nın ödülleri, 02 Haziran 2014 tarihinde,Burdur protokolünün katılımıyla,Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Konferans Salonunda düzenlenen tören içerisinde sahipleriyle buluşturuldu.
            Gazetenin sahibi Adnan Taraşlı ve gazete çalışanlarından Hasan Türkel’in gayretleri ve Burdur Valiliği, Belediye Başkanlığı, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Rektörlüğü ve Burdur Gölü’ne Hayat Verelim Derneği himayelerinde  gerçekleştirilen yarışmasının bu yıl ki konusu;”Burdur Gölü,Doğa ve diğer bütün konular”dı.250 eserin gönderildiği yarışmada jüri üyesi olarak;Hakan Yalçıner,Dr.Levent Özdöl,Ayla Pesen,Himmet Büke ve Hasan Türkel görev yaptı. İlk üç dereceye giren şiirler,Burdur gazetesinin 04 Haziran 2014 tarihli sayısında ödül töreni haberiyle birlikte geniş olarak verildi.

            Birincilik ödülü: Gebze’den Ömriye Karataş’ın “Göl çığlığı” adlı 12 bölümden meydana gelen şiirine.

Bu şiirin ilk mısralarından:
            Tektonik sancılarla çıktım,
            Derin sulardan, göle gömdüler beni.
            Ağulu hayatlarla,
            Akşamüstü okşayışlarıyla,
            Çığlık bir mevsime,
            Derin gömdüler beni.

            İkincilik ödülü: Antalya’dan,Tahir Akay’ın”Çocuk-Su”adlı,beş ayrı bölümden  meydana gelen şiirine.Bu şiirin ilk mısralarından:

            Ben, küçükken Ay da küçüktü,
            İki parmağımın arasına sığacak kadar.
            Küçük küçük adımlarla yürüsem de,
            Uzamazdı gündüzler.
            Her gece devler kaçırırdı beni,
            Muskam olmasa.

            Üçüncülük ödülü: Dortmund’dan Nermin Ben Brahim’in,”Oluklar Altı Bir Masal” adlı,10 ayrı bölümden meydana gelen şiirine.Bu şiirin ilk mısralarından:

            Siyah önlüğüm, kolalı yakam,
            Başımdaki kurdelam,
            Okulum İstiklal’im,
            Sayın Karababa Başöğretmenim,
            Yazdığım ilk şiir 10 Kasım,
            Elimde kasımpatım,
            Saat dokuzu beş geçe,
            Tuttuğum ilk yasım.
         ***
Ahmet Sevgi’den:
Çağdaş Batı Medeniyetinin doğuşu ve bugün
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Ahmet Sevgi, eğitimci,şair,yazar ve araştırmacı.TSM ile yakından ilgileniyor. Bu konuda araştırmaları ve yayınları var.O, birbiri ardına yayınladığı kitaplarıyla da dikkat çekiyor.Yenilerde bir kitabı daha bana ulaştı Ahmet Sevgi’nin.Merkezi Ankara’da bulunan Yıldızlar Yayıncılık yayınları arasında 336 sayfayla gün yüzü gören kitapda kültür yazılarıyla şiirler yer alıyor.
            Ahmet Sevgi,gözü ve gönlünün zenginliğiyle,kültür ağırlıklı dünyasıyla bilinen,alkışlanıp takdir edilen bir arkadaşımız olarak,önemli hizmetlerin altına imza atıyor.Bu hizmetlerin bir bölümü yayınladığı kitaplarının  ilgili sayfalarında yer alıyor.Elimizde,masamızda bulunan son yayınladığı,”Çağdaş Batı Medeniyetinin Doğuşu ve Bugün-Kültür ve Edebiyat Yazıları ile Şiirler-3”de kalıcılığı fazla olan  araştırma ve şiirler yer almakta.
            Kitap içinde, klasik Türk musikisi alanında gerçekleştirilen araştırmaların bulunması, kitabın önemini bir kez daha artırıyor.Dede Efendi,Itri,Ali Ufki bey,İstanbul Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı’nın kuruluş öyküsü, gibi başlık altında  yayınlananlar,vermek istediğimiz örneklerden birkaçı olarak görülüyor.
            Kitabın içindekiler bölümünde yer alan diğer başlıklardan bazıları ise şöyle sıralanmakta: Hikaye ve hikaye yazma üzerine,Cengiz Dağcı ve Romanları üzerine,Yılmaz Öztuna’yı anma günü,Eğitimci Müjgan Dericioğlu,Bosna-Hersek katliamı ve bir şiirin öyküsü,Kadri Şarman, Özgen Gürbüz, Şentürk Deveci üzerine,Klasik Türk Müziği üzerine,Kütüphaneci Mustafa Yeşil,Şiir ve musiki günleri(İsa Kayacan),Martıların kanadıyla(İsa Kayacan)Şiir ve musiki ziyafeti(Gülsün Polat),Eğitimci Hüseyin Aktuğ,Bestekar Mustafa Ünal Yılmazer,Ahmet Sevgi’ye ait şiirler vd.
            Ahmet Sevgi imzalı bir sayfalık önsözün bir yerinde;”Bu kitapta; Genel kültür yazıları, birkaç klasik Türk müziği ile Türk  sanat müziği bestekarları üzerine  denemeler, şiir ve şiirler üzerine yazılan yazılar,İslam’ın şiire bakışını ortaya koyan Şair Kaab adlı,Türk ve Batı edebiyatından bazı şahsiyetler ve eserleri hakkındaki yazılar,yazarın öteki kitaplarında yer almayıp çekmecesinde biriken şiirleri ve dörtlükleri var”denilerek, kitap hakkında özet bilgi ortaya konuyor,sayfalara aktarılıyor.
            Bu satırların yazarının,Ahmet Sevgi Kültür Evi’nde yapılan şiir ve musiki toplantılarıyla ilgili  değişik gazetelerde yayınlanan yazısıyla,Eğitimci Ahmet Sevgi’nin Martıların kanadıyla adlı kitabı için yazılıp,yine değişik gazetelerde yayınlanan iki ayrı yazısının fotoğraf ve metinleriyle yayınlanması, Ahmet Sevgi kadirbilirliğinin  örneği olarak görülmesi bakımından anlam taşımaktadır.Teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
            Sayfa 295’de başlayan Ahmet Sevgi dörtlüklerinin ilki olan ‘Bir demet sevgi kalır’başlıklı olanıyla  noktamızı koyalım istiyorum:
            Benden beş-on kitapla,yüzlerce dergi kalır,
            Şiirlerle dörtlükler,yazımda bilgi kalır,
            Kültür Evi’nde dostluk,raflarda dörtbin kitap,
            Bir beden Ahmet gider,bir demet Sevgi kalır.
            Sanki bir özetleme yapıyor, gelecekte kendisiyle ilgili nelerin kalabileceğini, hatırlanabileceğini  hassas bir terazi özelliğiyle duygularını ortaya koyuyor Ahmet Sevgi hoca. Allah geçinden versin,ama sonuç söylendiği,anlatıldığı gibi olacak.Sağlıklı günlerde,huzur ve mutluluk içinde kültürel etkinliklerinin ve kitap yayınlarının devamını diliyor,sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
            ***   
Cumhuriyet dönemi Teke Yöresi
Burdur halk sanatçıları
                         Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Kitaplar yayınlandıktan sonra, sayfalarında yapılan gezintiler sonucu değerlendirmeler, yazarı,şairi ve araştırmacısının ortaya koyduklarıyla ilgili yorumlar yapılmaya başlanır.Bunların içinde anılan yayınların ileriye yönelik,kalıcılıklarıyla ilgili  tanıtım amaçlı yazılarla karşılaşıldığı görülür.
            Burdurlu hemşehrilerimden, turizme yönelik çalışmaları yanında, Burdur, Teke yöresi folkloruna ve sanatçılarına ilişkin yayınlarıyla dikkat çeken,İstanbul’dan seslenen Yusuf Erkan’ın ,”Cumhuriyet dönemi Teke Yöresi,Burdur Halk sanatçıları”adlı  896 sayfalık,renkli,pırıl pırıl baskılı,bol fotoğraflı,geleneksel ve genç kuşak bölüm ayırımlı kitabı bana ulaştırıldı.
            Kitap 17 ayrı bölümden oluşmuş.Bu bölümlerde;Teke yöresi Burdur Folkloru araştırmaları,Teke yöresi halk sanatçıları bağlama ustaları,Üç telli ustaları,İki telli ustaları,Sipsi ustaları,Zurna ustaları,Davul ustaları,Kabak kemane ve tırnak kemane ustaları,Kıbrıs kemanesi ustaları,Çoban kavalı ustaları,Kartal  kanadı düdüğü ustaları,Ses ustaları,Tef ustaları,Leğen (Dımıdan) ustaları,Hada ustaları,Tambur,cümbüş ve trompet ustaları,Oyun ve topal oyunu ustaları isimler itibariyle araştırılmış,sıralanmış onlarla ilgili  elde edilebilen bilgiler sayfalara aktarılmış.
            Yusuf Erkan imzalı iki tam sayfalık bir önsöz var.Buranın bir yerinde;”Bu çalışmada lafın gelişi değil,çoktan halk sanatçılığını hak etmiş insan öykülerine yer verildi.Bir yerlere gelememiş,getirilmemiş kabuğunu kıramamış insan öyküleriydi bunlar.Bu çalışmada türkülerimizin en orijinal şekline ulaşma çabası var.Halk nasıl dediyse,deyiverdiyse aynen o sözlerin aktarılması çabası var.Türkülerimizin sözlerini masa başında değiştirme hakkını kendinde görenlere ne demeli?. Onlara bir bilim adamı titizliği ve öğretmen olmanın sorumluluğuyla yanıt var” denilişi dikkat çekici görünüyor,üzerinde durulması gereken cümleler olarak karşımıza çıkıyorlar.Gerçeklerin daima acı, ama yol gösterici olduğunu unutmamalıyız.
            Uzun soluklu, yorucu ve sonunda ferahlatıcı bir yayın çalışmasını gerçekleştirmiş hemşehrim Yusuf Erkan.Öncelikle kutluyor,tebriklerimle, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.Cumhuriyet dönemi Teke Yöresi Burdur Halk Sanatçılarını bir araya getirmek,bu konuda araştırma yapıp,çalışmalar sonuçlandırmak,sonra kitap olarak yayınlamak,zaman ister,sabır ister,arkasından ekonomik boyutu karşınıza çıkar.Tüm bunların yan yana,bir araya getirilmesi kolay değildir.Bu zorlukların altından  başarıyla kalkabilenlerin kutlanması,alkışlanması gerekmez mi?
            Yusuf Erkan,masamda bulunan  sözünü etmeye çalıştığım kitabını imzalarken;”İsa hocamıza,Lafın gelişi değil,birikimleri,kişilikleri ile icralarıyla halk sanatçılığı unvanını hak etmiş otantik ustalara tekrar merhaba”deyişini de anlamlı bulduğumu ifade etmek istiyorum.
            Teke yöresiyle ilgili araştırmaların anlatılmaya başlandığı 11.sayfadan itibaren yöre folkloruyla ilgili bilgilere yer veriliyor.Örneğin,Burdur folkloru başlığı altındaki anlatım;”Burdur folkloru denilince,eşittir Dirmil,artı Aziziye folkloru ve de diğer yerlerin folklorunun toplamıdır”cümlesiyle başlıyor.Araştırmalar başlığı altındaki cümlelerin girişinde de;”Genelde Teke Yöresi,özelde Burdur folkloru ile ilgili araştırmalar ve makaleler yayınlanmış olsa da kaynak kitaplar bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıdadır.Hamit Çine,Salih Urhan,Taner Ezgü, İsa Kayacan, Abdurrahman Ekinci ve farklı tarihlerdeki kitaplaştırılmış sempozyumların bu konudaki katkılarının altını çizmek gerekiyor” şeklinde bir anlatım ve değerlendirmenin ortaya konulduğu görülüyor.
            Bağlama sanatçılarından bahsedilirken 47.sayfada Hasan Büyükçoban(1875-1950)-(Tepeli Hasan Çavuş)dan söz edilerek başlanılıyor.Bir sanatçının yaşamından,çaldığı enstrümanlardan,katıldığı etkinliklerden,besteleri ve derlemelerinden  bahsediliyor,örnekler veriliyor.Bundan sonraki sanatçılarla ilgili anlatımlarda aynı düzen içerisinde sürdürülmüş,anlatımlarıyla sayfalara aktarılmış.Yer yer sanatçıların anılarından da örnekler verilmiş.Mümkün olduğunca da ilgili sanatçıların fotoğraflarına anlatım bölümleri arasında yer verilmiş.
Yusuf Erkan, Teke yöresi ve Burdur folkloruyla ilgili çok önemli bir eserin ortaya konuluşunu gerçekleştirmiş,Burdur ve ülke kültürüne kazandırılışını sağlamıştır.Sağlık içinde başarılarının devamı dileklerimle, tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
***
Malatyalı Aşık Zeki Yıldırım’dan:
Kalemler susmaz
                    Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Şairlerimiz, yazarlarımız, halk ozanlarımız,yazdıkları ve yayınladıklarıyla biliniyor,alkışlanıyorlar.Veya unutulup gidiyorlar.
            Malatyalı Aşık Zeki Yıldırım, yazdıkları ve yayınladıklarıyla beğenilen, alkışlanan isim ve imzalarımızdan.2013 yılında 298 sayfayla yayınladığı, kendisinin yaşamı,sanatı ve şiirlerinin anlatıldığı,Süleyman Özerol’un yayına hazırladığı “Kalemler Susmaz”adlı kitap masamda.Bu kitabın sayfalarında mini bir gezinti yapmak istiyorum efendim:
            Emeklilik öncesi aynı kurumda çalıştığımız ve nezaket dolu dünyasından dışa yansıyan iltifat dolu cümleleriyle, bir kadirbilirlik toparlamasıyla imzaladığı  kitabın ilk sayfalarındaki teşekkür başlığı altında, kendisi ve eserleriyle ilgili yazdığım,yayınladığım yazılardan dolayı bendeniz de bu teşekkürden payımı almışım.
            Süleyman Özerol imzalı,”Malatyalı Aşık Zeki Yıldırım” üzerine başlığıyla yazılan yazı Zeki Yıldırım hakkındaki araştırmaların ürünü olarak karşımıza çıkıyor.Hekimhan’ın Saz köylerinden Saraylı’dan yola çıkılan araştırmadan sonra, 9.sayfada başlayan Zeki Yıldırım biyografisi,kitabın zenginleştirilişini sağlamış.Buradan,Zeki Yıldırım’ın 1958 yılında Malatya ili Hekimhan ilçesi Yukarı Saz Saraylı şimdiki adı İnceler köyünde doğduğunu öğreniyoruz.l2 ve 13.sayfalarda Zeki Yıldırım ailesinin soyağacı dikkat çekiyor.
            Malatyalı Aşık Zeki Yıldırım kendi kaleminden değişik konulardaki duygu ve düşüncelerini 14.sayfada anlatmaya başlıyor. Bu uzunca anlatımının bir yerinde,Ankara Radyosundaki sınavından,kazandığı başarılardan  örnekler verdikten sonra;”Halkın sevgisini layık olmaya çalıştım.Paraya önem vermedim.Kahve hayatından  ve cahillerden uzak kaldım ama halkı hiçbir zaman dışlamadım,küçük görmedim” diye devam ediyor,sazının tellerinden yansıyan nağmelerle yaşantısındaki fotoğraf karelerinden örnekler veriyor.
            Arkasından, kitabın 18.sayfasında,Süleyman Özerol ile Ankara sohbetleri bölümüne geçiliyor.Burada Zeki Yıldırım ile yapılan söyleşilere yer veriliyor.2 bölümden oluşan ve ilk bölümdeki,Zeki Yıldırım kimdir?sorusunun cevapları olarak yazılanlardan sonra,2.bölümde Aşık Zeki Yıldırım’ın şiirleri yanında, sekiz heceli şiirleriyle, onbir heceli şiirlerinden de örneklerin verildiği görülüyor.Zeki Yıldırım’ın TRT Denetiminden geçen bestelenmiş şiirleri de var.Bunlarla ilgili de bilgilerin yer aldığını görüyoruz elimizdeki kitapta.
            Malatyalı Aşık Zeki Yıldırım seçme şiirlerinin yer aldığı sayfalarda, duygu zenginliği,dostluk arayışlarıyla çıkıyor karşımıza.Bu şiirlerin  sıra numaraları ve yazılış tarihleri var kayıt olarak verilmiş.Sayfa 59 daki “Ali’ye kurban olayım”başlıklı şiirden bir dörtlük verelim:

            Hasan Hüseyin’e selam,
            Cemale kurban olayım.
            Şehitler yanında kalam,
            Ali’ye kurban olayım.

            266.sayfada başlayan Kaynakça bölümünde, İsa Kayacan olarak bendenizin ,1998,2004,2005,2006 yıllarında Zeki Yıldırım ve şiirleriyle ilgili yazıp yayınladığım 36 ayrı yazı kaynakları itibariyle verilerek, bu yayınlarımdan dolayı bendenize iltifat ve teşekkür edilmiş,kadirbilirlik örneği gösterilmiş.Ben de buradan bu değerlendirmeye yönelik kadirbilirliklerinden dolayı teşekkürlerimi sunuyorum.Saz çalan halk ozanlarımızdan Malatyalı Aşık Zeki Yıldırım bugüne kadar sanat ve edebiyat dünyamızdaki  çalışma ve yayınlarıyla olgunlaşmış,kalıcı eserlerin altına imza atar hale gelmiştir.Tebriklerimi,sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
            ***
Dr. Yusuf Ekinci’den:
Gaspıralı  İsmail
                         Prof. Dr. İSA KAYACAN
                  Dr. Yusuf Ekinci, eğitimci,yazar,araştırmacı.20.dönem Burdur milletvekilliği yapan,Ahilik konusundaki kitapları ve otoriteliğiyle tanınan bir kalem sahibi.Burdurlu  hemşehrimiz oluşu nedeniyle kendisiyle gurur duyduğumuz bir isim ve imza Dr.Yusuf Ekinci.
              Merkezi Ankara’da bulunan Akçağ  Yayınevi yayınları arasında  150 sayfayla gün yüzü gören,”Gaspıralı İsmail”adlı bir kitabı var masamda Dr.Yusuf Ekinci’nin.Elimizdeki bu kitabın ilk baskısı 1997 yılında yapılmış.Şimdi 2.baskısı okurlarıyla buluşturulmuş.
             İlk sayfalardan birinde, Dr.Yusuf Ekinci’nin kısa biyografisiyle karşılaşıyoruz. Burada yayınladığı kitaplarının adları ve sayısı da var.Yayınladığı kitapların sayısının 12’ye ulaştığını görüyoruz.Özellikle 1989 yılında ilk  baskısı yapılan Ahilik adlı kitabının l5.baskılara kadar ulaştığını,sevinç ve gururla görmekteyiz.Tebriklerimi sunmak istiyorum burada.
             Dr.Yusuf Ekinci imzalı bir sayfalık bir önsöz var. Buranın bir yerinde;”İncelemenin ana konusu,İsmail Gaspıralı’dır.Fakat yaşadığı mekan ve dönem de uzak tutulmamış ve bu hususta da bilgi verilmiştir.Bu dönemde Türk bir-liğinin meydana getirilmesi için çalışan Gaspıralı ve arkadaşları çeşitli siyasi sosyal ve dış tesirlerle,gerekli zemini hazırlamışlardı”deniyor.
            İkinci baskıya önsöz ve giriş başlıkları altında verilenlerin de dikkat çekici anlatım ve sunumlardan meydana geldiğini söylemeliyiz.Girişin son cümlesine bakalım;”Ukrayna Kırım Türklerine daha geniş imkanlar sağlamıştır.Fakat yeterli değildir.Kırım Türklerinin kararlı inançlı ve azimli mücadelesi devam etmektedir”.Rusya’nın dağılımcı politikaları yüzünden, Kırım Türklerinin tekrar Rusya’ya bağlanması ayak oyunlarının getirdiği sonuçlar bakalım nerelere kadar uzanacak ve ne kadar sürecek?
            İçindekiler bölümüne bakıyoruz:Hayatı,Baştan başlamak,Öğretmenlik yılları ve eğitimde temel düşünceler,Belediye Reisliği,Mücadele yılları,Gazeteciliği ve Tercüman Gazetesi,Eğitimde reform,Dilde,fikirde,işte birlik,Milletlerarası Müslüman kongresi,Koca bir çınar devrilir ve devran sürer.Türkiye telgrafları, Gaspıralı’nın ölümü üzerine yazılan makaleler, Gaspıralı’nın yazdığı ve yayınladığı eserler,Gaspıralı hakkında araştırma ve makaleler vd.
            Gaspıralı İsmail’in hayatıyla ilgili bilgilerin yer aldığı sayfadan bazı alıntılar yaparak noktamızı koyalım efendim:Mustafa ağa ile Fatma Sultan hanımın ilk oğlu olan İsmail Gaspıralı, 8 Mart 1851’de Kırım’ın Bahçesaray şehrine iki saatlik mesafede bulunan Avcı köyünde doğmuştur.Gaspıra,İsmail Bey’in babasının doğduğu yerin adıdır.İsmail Bey,hemen hemen hayatı boyunca babasının doğduğu köye izafeten Gaspıralı adıyla tanınmıştır.
            ***        
Ayşe Paslanmaz’dan: Yaşa sevdiğim
                             Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Peri kızı Ayşe Paslanmaz, yazıp yayınladıklarıyla dikkat çekiyor.Nevşehir ilimiz merkeziyle,Ürgüp ilçemiz merkezinden gelen Ayşe Paslanmaz’ın sanat ve edebiyat ağırlıklı ayak seslerinin bir uyum içinde oluşu,onun ortaya koyduklarının netliğini,anlaşılırlığını gözlerimiz önüne seriyor.
            Ayşe Paslanmaz imzalı,200 sayfalık “Yaşa Sevdiğim” adlı şiir kitabı,merkezi Ankara’da bulunan Ürün Yayınları arasında günyüzü gördü.Kitabın ilk sayfalarından 4.sayfada başlayan,uzunca bir Ayşe Paslanmaz anlatımı dikkat çekiyor.Kısa biyografi nakliyle başlanan bu bölümde,17 Eylül 1969 tarihinde Nevşehir’de doğan Ayşe Paslanmaz fotoğrafındaki genel tanıtım karelerinden örnekler veriliyor.Düzenlediği Kapadokya şiir  şölenleriyle, ülke genelinde düzenlenen etkinliklere katılımı ve buralardan alınan,katılım ve teşekkür belgelerinden söz ediliyor.Ülke genelinde düzenlenen etkinliklerin büyük bölümünde yer almış Peri kızı Ayşe Paslanmaz.
            Sonra bir sayfalık  Ayşe Paslanmaz imzalı sunuşla karşılaşıyoruz. Buranın bir yerinde;”Sizin yakinen tanıdığınız,fotoğraflarında gülen,aynada siluet olarak görünen Ayşe Paslanmaz’ın ötesinde,kimi zaman kendimden bile sakladığım duygularımın aksi olan şiirlerimi bu kitapta topladım”denildiğini görüyoruz. Bazı kitaplarda olduğu, göründüğü gibi,Ayşe Paslanmaz’ın bu kitabında da bir önsöz fazlalığı,sıralaması olmuş.Önsözler başlığı altında,Ayşe Paslanmaz’ın sanat dünyasındaki genel görüntüsünün sonunda ;Cemal Safi,Yavuz Bülent Bakiler,Ganire Paşayeva,İsa Kayacan,Hayrettin İvgin,Nedim Uçar,Aşık Şeref Taşlıova,Muhsin Durucan  görüşlerini ortaya koymuşlar.
            Peri kızı Ayşe Paslanmaz’ın bölümlerin ilk sayfalarında,özlü ve manalı görüşleri sıralanmış.İlk bölümün ilk  sayfasında;”Dünyalar durdukça yaşayınız”deniyor.Sonra kitabın adı olan 8 üçlüden ve sekiz ikili-beyitten meydana gelen şiirle karşılaşıyor,şöyle bir soluklandıktan sonra bu şiirin mısralarından örnekler veriyoruz:

            Hasretin bağrımda,canımsın diyor,
            Dünyalar durdukça yaşa sevdiğim,
            Başımda som altın tacımsın diyor,
            Seni unutamam, haşa sevdiğim,
            Dünyalar durdukça yaşa sevdiğim.

            Peri kızı Ayşe Paslanmaz elimizde,masamızda bulunan “Yaşa Sevdiğim”adlı kitabındaki şiirlerinde,gönül dünyasında diyar diyar dolaşıyor,sevgilere doğru yol alırken yaşadığı mutlulukları mısraların arasına yerleştiriyor.Güzelliklerden söz ediyor,yaşamın  acı ve tatlı yönlerinden aldığı örneklerle,gönül laboratuarında incelemelerde bulunuyor. Bakışlarını doğrulardan yana çevirerek iyi niyetiyle olumlu sonuçlar alıyor, toparlıyor. Gönüllerde gül olurken,yollarda toz olup içinden çıkılmaz noktalara geldiğini anlatıyor uzun uzun.Ve  kitabının 194.sayfasında yer verdiği ve severek,duyarak,yaşarak,nefesini tutarak,heyecan içinde okuduğu,mısralarında kendini bulduğu , uzun soluklu ‘Kardelen’ adlı şiirinin girişindeki mısralarda şu duygularıyla karşımıza çıkıyor:

            Gözümde yaş kalmayıp, tükettiği zamanda,
            İmha edip beynimi, çökerttiği zamanda,
            Beni benden alarak, yok ettiği zamanda,
            Bu aşkı sana yazdım, artık kurgulardayım,
            Anla beni Kardelen, güzel duygulardayım.

            Bu yeni kitabıyla, şiir alanındaki olgunluğunu,geleceğe taşınacak mısraların sahibi olduğunu kanıtlayıp,ortaya koyan,yeni kitaplarının yayını için hazırlık çalışmalarını sürdürdüğünü yakından bildiğim,bu yönüyle de takdir edip alkışladığım  Peri kızı Ayşe Paslanmaz’ı kutluyor, sağlık içinde başarılı çalışmalarının devamı dileklerim ve tebriklerimle,sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
            ***
İki şiir, bir mektup
                                   Prof. Dr. İSA KAYACAN
            İki ayrı noktadan, iki ayrı  anlatım türüyle bize ulaşanların bir sıralama içerisinde ele alınışı. Bunlar, Fethiye’den gelen bir şiir,Elazığ’dan gelen bir mektup ve bir şiir;
           
              İSA KAYACAN HEYKELİ
                Ankara’da bir eli,
                Burdur’dadır öteki eli,
                Gözlerimiz,
                Arıyor gerçekten,
                Gölün kenarında,
                Elinde dev bir kalemle,
                İsa Kayacan heykeli.

                Gelen görmeli,
                Giden görmeli,
                Duran görmeli.
                * Ünal Şöhret DİRLİK(Fethiye, Nisan 2014)
                Not: İsa Kayacan’a yazılan 296.şiir. 

           MEKTUP: Destanlaşan yiğit, bilge insan, Prof. Dr. İsa Kayacan hocam;Şahsımla ilgili yazınızı internette yayınlamış olmanızdan dolayı çok teşekkür ederim. Hocam izninizle, ebeveyninize sizin gibi bir evlat yetiştirdikleri için onları  rahmetle anıyorum.İşte bilge insan, işte eserleri, işte binlerce yetiştirdiği talebeleri,rahat uyuyun mezarınızda.İsa Kayacan denilince,edebiyat,kültür,sanat adına yaptıklarınızdan ötürü,verdiğiniz anlam yüklü mücadelenizden dolayı sizi,merhum yengemizi,çoçuklarınızı,aile yakınlarınıza,sizin de teşekkür ettiğiniz gibi bende sizlere candan şükranlarımı sunarım. Sizleri kutluyorum hocam.
            Geçmişten bugüne ülkemizde yaşadığımız onlarca olumsuzluklar yanında, sizin verdiğiniz ayakta kalabilme ve kendinizi ıspatlayıp pek çok Bakanlığın en önemli diyebileceğimiz “Kara kutusu”Basın Müşavirlikleri makamlarında bulunmanız, her babayiğidin harcı değildir. Buda siz hocamızın ne kadar disiplinli,sabırla çalışmanızın meyvesiydi.Bu başarılar övgüye değer çalışmalarınızın sonucudur.Kadir, kıymetin bilinmediği bir zaman sürecinde İsa  Kayacan hocamızdan çok şeyler öğrendik.O bizim hocamızdır, üstadımızdır, ağabeyimizdir. İlkeli davranmayı, vatan, bayrak, devlet, ülke sevgisi aşılamasıyla nice insanlara örneklik,rehberlik etti. Anadolu Basınının en vefalı, en çileli, en mümtaz şahsiyeti olan İsa Kayacan hocamıza çok şeyler borçluyuz.
            Türk dünyasının ağabeyi, Burdur’un medarı iftiharı,bilge insanı, eserleriyle ışık saçan, değerli üstadımız, sizin varlığınız bizim için çok önemli. Yeriniz doldurulamaz bir üstadımız, bilgemiz, ağabeyimizsiniz. Sizi tanıyan, muhabbet eden, değerinizi bilen herkese teşekkür ediyorum.(Talebeniz, Necdet Çelikdönmez, Elazığ 01 Mayıs 2014)

            KOCA ÇINAR İSA KAYACAN HOCAMA
                Koca  çınar, koca çınar,
                Yayılmışsın dört köşe.
                Her huyun pür neşe,
                İsa hocam, koca çınar.

                Talebeleri gelir söylemeye,
                Dinler onları anlamaya,
                Uzunca kollarıyla tokalaşmaya,
                İsa hocam,koca çınar.

                Kimbilir neler gördün,
                Gönül muradına erdin,
                Yıllar yılı yerinde durdun,
                İsa hocam,koca çınar.
                Necdet ÇELİKDÖNMEZ(Elazığ,02 Haziran 2014)
                Not:İsa Kayacan’a yazılan 297.şiir,yazan;152.şair.                                  
                ***
Ardahan yürüyüş parkurları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Rize ilimiz merkezinden, gazeteci dostum Faik Bakoğlu’nun gönderdiği yayınların bir yenisi: “Ardahan Yürüyüş Parkurları” adının taşıyıcısı.
152 sayfayla Serhat Kalkınma Ajansı tarafından yayınlanan kitabın hazırlayıcısı Ersin Demirel. Dr. Hüseyin Tutar, Dr. Uğur Çalışkan, Kuzey Doğa Derneği katkıda bulunmuşlar kitabın yayımında.
Fotoğraflar, Ersin Demirel ve Mukadder Yardımcıel’in objektifinden çıkmış. Grafik tasarım Ali Göçmen’e ait. İçindekiler başlığı altında verilenlerden bazılarının sıralanışını şöyle görmekteyiz:
Ardahan hakkında, Tarih, Ardahan keşif rotası, Yürüyüş parkurları, Yürüyüşçüler için gerekli önlem ve uyarılar, Bisiklet rotaları, Kültür turları, Ardahan yaban hayatı, Ardahan-Artvin kültür ve macera rotası, Ne nerede?, Ne alınır? Festival ve şenlikler, ulaşım, konaklama, önemli telefonlar, kamp alanları, bilgi ve yerel rehberlik vd.
Serhat Kalkınma Ajansı Genel Sekreteri Dr. Hüseyin Tutar imzalı bir sunuş var ilk sayfalardan ikisinde. Ardahan hakkında verilen bilgilerden bazıları için şunlar söyleniyor: Kars’a bağlı bir ilçe iken geçtiğimiz yıllarda il statüsü kazanan Ardahan’ın kuzey ve kuzeydoğuda Gürcistan ile Ermenistan, güney ve güneydoğuda Kars ile Erzurum, batıda ise Artvin ile sınırı bulunuyor.
Fotoğraflarla zenginleştirilme sağlanmış. Sayfalar renkli görünümlerle güzellik kazanmış, anlam zenginliği ortaya konulmuş. Ardahan keşif rotası günler itibariyle detaylandırılmış, anlatılmış.
Yürüyüş parkurları sırayla bilgilendirilerek veriliyor. İlk parkur, Sevimli-Kale-Doğankaya güzergâhındaki 4 km mesafeyle ilgili. Zorluk derecesi için ‘Kolay’, Azami yükseklik 1790 km, Asgari yükseklik 1632 km deniyor, bilgileri veriliyor.
20. parkurdan söz edilirken şu bilgiler sıralanmakta kitabın 108. sayfasında: Yalnız çam kayak tesisleri-Yalnız çam yaylası-Kalecik kalesi-Yeniköy-Başdeşen-Bülbülan yaylası- Karagöl-Geçit yaylası 51 km.
Zorluk derecesi: Zor, Azami yükseklik: 2680 m, Asgari yükseklik: 1932 m. Yeniköy ve Bağdeşen’de köy evinde, Bülbülan Yaylası’nda ise Otelde konaklama olanağı var.
Ardağan Yürüyüş Parkurları adlı kitap, konuyla ilgilenenler için bir rehber niteliği taşıyor. Tebriklerimi sunuyorum.
GÜNÜN HABERİ:
KÖY-KOOP BURDUR BİRLİĞİ SÜT FABRİKASI AÇILDI;
            Burdur İli Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Birliğinin, Burdur Merkez Akyaka Köyündeki, Süt Fabrikası, 24 Mayıs 2014 tarihinde açıldı. Tarımsal ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu’nun hibe desteğiyle kurulan fabrikanın inşaatı ve ekipmanları ile 5 milyon TL’nin üzerinde mal olduğu bildirildi.
            Burdur Süt Birliği Fabrikasının 14 bin 400 m2 açık alanı, bin 890 m2 kapalı alanında günde 12 bin ton süt işlenecek. İşlenen sütler KÖY-KOOP Burdur Süt Birliği markasıyla ambalajlanıp, önce Burdur’da, daha sonra, üretim kapasitesi artırılarak, bölgede ve ülkemizde satışa sunulacak. Fabrikada, Kaymaklı yoğurt, Süzme yoğurt, Beyaz peynir, Kaşar peyniri, Ayran ve Tereyağı üretimi yapılacak.
            ***
Dergilerarası yolculuk
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergilerarası yapılan yolculuk, bu yolculukta karşılaşılan dostluklar, hüzünler, burukluklar sürüp gidiyor. Dergiler arasındaki yolculuğumuzda gördüklerimiz, karşılaştıklarımız. Zorluk ve kolaylıklarıyla:
YENİSES DERGİSİ: Osmaniye ilimiz merkezinde aylık yayınlanıyor. 211. sayısı bize ulaşan Yenises’in sahibi: Hasan Bölük.
YESEVİ DERGİSİ: Sevgi dergisi olarak İstanbul’da aylık yayınlanıyor. 235. sayısı bize ulaşan Yesevi’nin sahibi: Erdoğan Aslıyüce.
KÜMBET ALTINDA DERGİSİ: Aankara’da yayınlanıyor. 53. sayısı bize ulaşan Kümbet Altında dergisinin sahibi: İrfan Yıldız.
KÜLTÜR ÇAĞLAYANI DERGİSİ: Ankara’da yayınlanıyor. 18,19 ve 20. sayıları ayrı ayrı bize ulaşan Kültür Çağlayanı Dergisinin sahibi: Hayrettin İvgin.
ŞANLIURFA DERGİSİ: Şanlıurfa ilimiz merkezinde yayınlanıyor. 16. sayısı bize ulaşan derginin sahibi: Celalettin Güvenç (Şanlıurfa Valisi)
DE MAGAZİN DERGİSİ: Almanya’da Türkçe olarak yayınlanıyor. T-2-2013. sayısı bize ulaştı bu derginin.
AYDIN EFESİ DERGİSİ: Aydın Yazarlar ve Şairler Derneğince iki ayda bir yayınlanıyor. Sahibi Şükrü Öksüz olan bu derginin 14. sayısı bize ulaştı.
YTMK BÜLTENİ: Yollar Türk Komitesi Bülteni, Ankara’da yayınlanıyor. Sahibi: M. Cahit Turhan olan bültenin 2. sayısı bize ulaştı.
KARINCA DERGİSİ: Türk Kooperatifçilik Kurumu tarafından Ankara’da aylık yayınlanıyor. Sahibi: Prof. Dr. Nevzat Aypek olan Karınca’nın 919. sayısı çıktı.
AKPINAR DERGİSİ: Niğde ilimiz merkezinde, İsmail Özmel’in sahipliğinde iki ayda bir yayınlanıyor. Akpınar’ın 46. sayısı bize ulaştı.
KARDAŞLIK DERGİSİ: İstanbul’da Kerkük Vakfı tarafından yayınlanıyor. Sahibi: İzzettin Kerkük. 58. sayısı bize ulaştı bu derginin.
ÇINGI DERGİSİ: Kayseri’de iki ayda bir yayınlanıyor, Sahibi: Süleyman Karacabey olan Çıngı’nın 20. sayısı bize ulaştı.
            ***
    Elazığ’dan ‘Günışığı’ Gazetesi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Gazetelerimiz, yayınlandıkları yerleşim birimlerine göre anlam kazanıyor, getirdikleri haber sesleriyle dikkat çekiyorlar.
Eğitimci, şair, yazar ve araştırmacı R. Mithat Yılmaz hocanın gönderdiği, Elazığ ilimiz merkezinde günlük yayınlanan “Günışığı” gazetesi 12 sayfalık sevimli görünümüyle, getirdikleri açısından bakıldığında göz dolduruyor.
İlk sayfa, yerel haberlerle, genellik taşıyan manşet ağırlıklı haberlerle karşımıza çıkıyor. Sonraki sayfalarında yine yerel ağırlıklı haberler, makale yazarları bizimle selamlaşıyor.
Günışığı gazetesinin sayfalarına doğru adım atmadan, kimliğine bakalım öncelikle: İmtiyaz sahibi: İbrahim Taşel, Yazı işleri müdürü: A. Murat Kuşçubaşı, Genel Yayın Yönetmeni: Bedrettin Keleştimur, Editör: Vedat Yetik. Muhabirler: Yücel Çakmak, Özgür Yıldırım, Osman Seçgin, Faruk Göğdemir, Tuba uyur, Mehmet Uyur, İsmail Sekman, Hukuk Müşavirleri var: Av. Tan Yıldırım ve Mustafa Tanyür’den oluşan. Yönetim yeri: İzzetpaşa Mhl. Hacı Tevfik Sk. Gültenler İş Mrk. A-Blük No:12, K. 3-5 Elazığ. Tlf: 2383073. Elimizdeki Günışığı Gazetesinin sayısı: 4935
Haber başlıklarından bazıları: Elazığ’da olmaktan mutluluk duyuyoruz, İl Özel İdaresinden iki yeni proje, Beyhan Barajı ve Hes kamulaştırılıyor, Serbest kıyafet resmiyet kazandı vd.
Şimdi makale yazarlarının cümlelerinden bazı seçmeler verelim:
1. Elazığ Fırat Üniversitesi “Bilimin parlayan yıldızı”. En büyük bir kazanımdır. Ülkenin geleceğine olan en büyük yatırımdır (Bedrettin Keleştimur),
2. Gecekondu kafası, son senelerde, çocuğuna isim vermeden patlama yaptı. Ecdadının koyduğu isimleri beğenmedi, yeterli bulmadı (R. Mithat Yılmaz),
3. İslâm düşmanı güç odakları, İslam dünyasına karşı geliştirdikleri soğuk savaş stratejilerinde, Müslüman kitleleri en çok etkileyen dinamikleri kullanmışlardır (Hasan Erden)
            ***
Gülendem Gültekin’den Gelenler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Merkez Kütüphanesine bağış olarak gönderdiğim kitap ve dergilerin toparlanışında, bana ulaşmasında emeği geçenlerden biri de, Merkezi Ankara’da bulunan Payda Yayıncılık’ın kurucusu, sahibi ve yöneticisi, editörlüğüyle kitap ve dergilere, yayınlara can veren, hayat veren başarılı yayıncı Gülendem Gültekin efendim.
Gülendem Gültekin’den bana gelen ve Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesine gönderilen kitap ve dergiler, hazırladığım demirbaş listesinin 3383 ve 3668 numaralara, bu numaralar arasındaki numaralara kaydedildiler. Teşekkürlerimi sunuyorum.
Gülendem Gültekin’den gelen kitap ve dergilerden bazılarıyla ilgili kısa bilgiler şöyle karşımıza çıkıyor:
Dörtlükler (İ.Agâh Çubukçu), Vişne-Zade Mehmet İzzeti Efendi (Murat Özmen), Biraz daha ışık (B.Garip Şavlı), Geçmişten günümüze Aydoğdu köyü ve söz dağarcığı (Dr. Ali Işıksoluğu), 81 il-81 şiir (Doğan Soydan),
Şavşat Dergisi (Ank), Artvin Evi Dergisi (Ank), Bizim Atabarı Dergisi (Ank), Mimar Kemalliler dergisi (Ank), Son İstasyon Dergisi (İzmir), Tay Dergisi (Karabük), Tarım ve Mühendislik Dergisi(Ank),
Genç söylev dergisi (Ank), Yoğunluk Dergisi (Ank), Orman Mühendisliği Dergisi (Ank), Güncel Sanat Dergisi (Antalya), 08 Artvin Dergisi (Ank), Onurum Dergisi (Ank),
Atatürkçü Düşünce Dergisi (Ank), Pusula Dergisi (Ank), Keçi Dergisi (Ank), Yeşil Beyaz Dergisi (Artvin), Ekin Sanat Dergisi (Ank), Türkiye Gençlik Dergisi (Ank),
Kamu Yönetim Dünyası Dergisi (Ank), Ankara Edebiyat Dergisi, Müdafaa-i Hukuk Dergisi (Ank), Öğretmen Dünyası Dergisi (Ank), Bizim Ahıska Dergisi (Ank),
Şehir Dergisi (Devrek), Maki Dergisi (Mersin), Eğitim ve Denetim Dergisi (Ank.) Kamyonum Dergisi (Ank), Ortadoğu Analiz Dergisi (Ank.) Sabitfikir Dergisi (Ank), Bakış Dergisi (Ank), Deliler Teknesi Dergisi (Ank), Öykü Teknesi Dergisi (Ank)…
            ***
Gülendem Gültekin’den 2. grupta gelenler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Merkez Kütüphanesine bağış olarak gönderdiğim kitap ve dergilerin bana ulaşmasında önemli katkıları bulunan, merkezi Ankara’da olan, Payda Yayıncılık’ın kurucusu, sahibi ve yöneticisi, kitap ve dergilere editörlüğüyle can veren, titiz çalışmalarıyla dikkat çeken Gülendem Gültekin’den 2. grupta bana ulaşan kitap ve dergiler hazırladığım demirbaş listesinin 39374031 numaralar arasındaki sayılarla kaydedildiler. Gülendem Gültekin’den 2. grupta gelen kitap ve dergilerden bazılarıyla ilgili kısa bilgiler:
Çağdaş yazımızın ustaları (Mehmet Aydın), Vicdanların iktidarı (Lütfü Oflaz), Türkçemize saygı (İsmail Karaahmetoğlu), Türkiye’nin suç dosyası (Sevil Sargın-Kadir Temuçin),
Işık Edebiyat Dergisi (Kerkük), Akademi Gökyüzü dergisi (Ank), İLESAM Haber Bülteni (Ank), Sevgi Evliyası Mevlana çağırıyor (Nilüfer Dursun), Van Başarmıştı (Mahmut Yılbaş),
Dirim Dergisi (İst), Edebiyat ve Eleştiri Dergisi (Ank), Biraz daha ışık (Burhan Garip Şavlı), Aşka kurulan saatler (Nilüfer Dursun), Söyleşmenin böylesi (O. Nuri Poyrazoğlu), Okyanus Kuğusu (S. Fehmi Katırcıoğlu),
Günden güne (İsmet Kemal Karadayı), Drötlükler (İbrahim Agah Çubukçu), Ararat’ın gelini (Leyla Kösedağ), Kendin ol, kendini bil (Cemal Gürlek), Kemalizmin yol haritası (Ali Dündar), Aşktadır dervişlik (Ali Tartanoğlu),
Yaşamın içinden şiirler (Muharrem Kubat), Biraz İstanbul musun? (İsmet Kemal Karadayı), Düşünen, yazan dostlarla bir arada (Dr. Hüseyin Tekin), Bütün donya dergisi (Ank).
Düşünceden kaleme (Arslan Bayır), Mektupların tanıklığı (O.Nuri Poyrazoğlu), Çakıllamalar (İsmet ve Hatice Cemal), Geleceğe ışık tutan sözler (Nahit Katlan),
Şiirde yaşamak (Mehmet Aydın), Türk şairleri şiir Antolojisi (Ali Gündüz), Ankara dostları 2007 yıllığı, Benim Ispartam (Nazik Erik), Buzun sıcak yüzü (Yaşar Yılmaz).
            ***
Ayşe Paslanmaz’dan iki şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Nevşehir ilimiz merkeziyle, Ürgüp ilçemiz merkezinden seslenen, Peri kızı Ayşe Paslanmaz’ın iki şiiri var masamda. Şair, yazar, araştırmacı ve Ürgüp FM’in yönetim kurulu başkanı olan Peri Kızı Ayşe Paslanmaz’ın şiirlerinde duygu zenginliği, anlatım bütünlüğü karşımıza çıkıyor.
Peri Kızı Ayşe Paslanmaz’ın Çanakkale Destanı ve Diyar diyar adlı şiirlerinin mısraları arasında mini bir gezinti yapacağım efendim. Çanakkale destanı adlı şiir 11 ayrı dörtlükten meydana geliyor. Uzunca bir anlatım söz konusu bu şiirde.
Çanakkale’deki görüntünün karış karış düşman görüntüsü anlamına geldiğini, yerlerin, gözlerin sanki ölüm kustuğunu, Çanakkale’de kıyametin koptuğunu hareket noktası yapıyor şairemiz. İki ayrı dörtlüğünde bu şiirin şöyle seslenilmekte:

Karadan, denizden saldırır düşman,
Ölüler siperdir, diriler kalkan,
Tüm dünya şahlanıp, kalktığı zaman,
Bir feryat, bir figan Çanakkale’de

Nusret Gemisiyle tuzak kuruldu,
Düşman gemileri birbir vuruldu.
Boğazın suları coştu, duruldu,
Sevindi asuman Çanakkale’de.

İkinci Peri Kızı Ayşe Paslanmaz şiirinin adı: Diyar diyar. Bu şiir yedi beşlikten meydana geliyor. Sevgiyle ellerin kaldırılışı, ısrarla gönül kapılarını çaldıran, dağlar, yollar aşarak deryalara daldıran bir sevgi bütünlüğü görüntüsünden hareket ediliyor bu şiirde. Anılan şiirin bir beşliği şöyle:

Yârim sürme olayım, gözlerine çek beni,
Tohum, fidan olayım toprağına ek beni,
Sevda bahçelerinden, sen ayırma tek beni,
Kanayan yüreğimiz diyar diyar sürüldü,
İkimize bu sevda yazık ki çok görüldü.

Peri Kızı Ayşe Paslanmaz, gelecekte ortaya koyacağı şiirlerinde de duygu zenginliği içindeki anlatımlarını sürdürecektir efendim.
            ***
Ersin Öztürk mısralarından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Adana ilimiz merkezinde yaşayan, burada yaptığı olumlu hizmetleriyle, bilgi paylaşımındaki çalışmalarıyla dikkat çeken, şair, yazar, araştırmacı ve eğitimci Mansur Ekmekçi aracılığıyla bana ulaşan şiirlerin imza sahiplerinden biri de Ersin Öztürk. Nereye kayboldular ve Benim mi? Başlıklı şiirleriyle karşıma çıktı bu şairimiz. İlk şiir üç ayrı dörtlükten meydana geliyor. Nereye kayboldular, adlı şiirde, sabahın seherinde Ankara’daki yağmurdan, üşüyen dudaklardan, canlanan perdeli hatıralardan sözederek, “dün yanımda olanlar nereye kayboldular?” diye soruluyor. Öteki iki dörtlüğü ise şöyle bu şiirin:

Yalnızlık Tanrı işi, bir selâm olsa bari,
Hal-hatır sorulmasa, iyiymiş dese biri,
Buruşmuş yanakları, ıslanmış kör gözleri,
Gözlerime bakanlar, nereye kayboldular?

Yarın daha da güzel, bir gün olacak diyen,
Bugünü yaşamadan, yarına hesap kesen,
Yollarına ölürüm, bende özelsin diyen,
Dostlarım vardı benim, nereye kayboldular?.

Ve Benim mi? Adlı ikinci şiiri Ersin Öztürk’ün. Bu şiir de üç ayrı dörtlükten meydana geliyor. Karar verirken, iyi düşünüp taşınmak gerektiğinden, aşkın katilinin kim olduğunun sorulması ve ardından “benim kalbim mi?” diye soruluşundan, gözlerin bir cadde gibi yol oluşundan yola çıkılıyor, “Ardına bakmayan gözler benim mi?” diye sorusuna cevap aranıyor. Geride kalan iki dörtlüğü bu şiirin:

Aşkımla yandığın o günler nerde?,
Nerede o sözler, yeminler nerde?,
Yol bulup giden sen, bense geride,
Aşkına inanan bu kalp benim mi?

Hatırla, kollarım mabetti sana,
İsmim ibadetti o dudağında,
Yollarımız bitti, bakma ardına,
O seni özleyen, benim kalbim mi?.

Ersin Öztürk, sanat ve edebiyat dünyasında başladığı yolculuğunda, ileride kendinden daha emin adımlarla yürümeye devam edecektir. Tebriklerimi sunuyorum.
            ***
Nurhan Aydın’dan: Sarıkamış Harekâtı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Sarıkamış Harekâtı dillerde destan, gönüllerde hüzün olarak kalmaya devam ediyor. Rize ilimiz merkezinden, Gazeteci dostum Faik Bakoğlu’nun gönderdiği bir kitap var masamda.
Adı: Sarıkamış Harekâtı. İmza sahibi: Yrd. Doç. Dr. Nurhan Aydın. 120 sayfayla Sarıkamış kaymakamlığınca yayınlanmış. Sarıkamış Kaymakamı Erdoğan Turan Ermiş imzalı üç sayfalık bir takdim yazısı var. Bir yerinde bu takdim yazısının:
-“Sarıkamış Harekâtı Türk tarihinin ortak acılarının bir ağıtıdır. Kimi Yemen, Kimi Harput, kimi Samsun üzerinden Allahuekbere yürüyen Mehmetçiklerin bir kucaklamasıdır. Sarıkamış; bir yiğidin sevdası, bir yiğidin fedakârlığı, bir milletin inancıdır. Allahuekber içinde candan ve tenden geçen gencecik fidanların ölümsüzleştiği yerdir” deniyor.
Nurhan Aydın imzalı önsözde de, duyguların doruğa çıkışı sayfaya aktarılıyor. Kitap beş ayrı bölümden meydana gelmiş. Bu bölümlerin ana başlıkları; Sarıkamış adının ortaya çıkışı, Birinci Dünya savaşının ortaya çıkışı ve nedenleri, Taaruzun başlaması, Harekat sonrası doğu cephesi, Sarıkamış Harekatına yakılan ağıtlar, başlıklarıyla anlatımların gerçekleştirildiği görülüyor.
İlk sayfadaki ‘giriş’le verilen ilk cümleler: Sarıkamış Osmanlı Devleti’nin 600 yıllık tarihinin en karanlık sayfalarından biridir ve bir dramın son perdesidir. Sarıkamış Osmanlı İmparatorluğu’nun Sibiryası’dır. 1914 yılı Aralık ayının son haftasında, seferberlik ilanından yaklaşık beş ay sonra, Erzurum da üçüncü Ordu Ruslara taarruz hazırlığındadır…
Yrd. Doç. Dr. Nurhan Aydın yaptığı araştırmayla, önemli bir tarihi belgelendirmenin gerçekleştirilişini, Sarıkamış Kaymakamlığı da bu araştırma ve çalışmanın yayınlanarak tarihimize maledilişini sağlamışlar. Tebriklerimi sunuyorum efendim.
Kitabın son sayfalarına, Sarıkamış Harekatına ilişkin fotoğraflardan bazı örnekler verilmiş, konulmuş. Yine kitabın arka sayfalarındaki Sarıkamış Harekâtına yakılan ağıtlardan, H. Nezir Ayaz’dan alınan beş ayrı dörtlükten meydana gelen “Sarıkamış” başlıklı ağıtdan:

Şu görünen el değal mi,
Bayrağımız al dağal mi,
On yedili dedikleri,
Yeni açılmış gül dağal mi..
            ***
Yaylalar kenti: Rize
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İlkelerimizle ilgili yazılarımızın sayısı bir hayli arttı. Fırsat buldukça illerimizle ilgili değerlendirmelerimizi sürdürüyoruz. Rize Gazeteciler Cmeiyeti Başkanı ve Zümrüt Rize Gazetesi yöneticisi Faik Bakoğlu dostumun gönderdikleri yayınlar var Rize’yle ilgili. Bunlardan biri Rize gezi rehberi, ikincisi Yağmurun ülkesi Rize Cd ve üçüncüsü Yaylalar kenti Rize, adlarının taşıyıcıları.
Yaylalar kenti Rize 144 sayfalık bir kitapçık. Kaçkar Turizm Birliği tarafından renkli, pırıl pırıl bir baskı ile yayınlanmış. Ersin Demirel yayına hazırlamış. Fotoğraflar da Ersin Demirel’in. İlyas Karahasan, Ozan Yıldırım, Selçuk Arslan, Serdar Galipoğlu, Uğur Biryol katkıda bulunmuşlar. Rize Valisi Nurullah Çakır imzalı önsöz dikkat çekiyor.
Vali Nurullah Çakır, önsözünün bir yerinde; “Yayla denilince akla ilk olarak Karadeniz, özellikle de Rize gelir. Doğu Karadeniz Dağlarının eteklerine öbek öbek konumlanan iki yüzden fazla yayla ve mezrasıyla  Rize Valisi Nurullah Çakır imzalı önsöz dikkat çekiyor.
Vali Nurullah Çakır, önsözünün bir yerinde; “Yayla denilince akla ilk olarak Karadeniz, özellikle de Rize gelir. Doğu Karadeniz Dağlarının eteklerine öbek öbek konumlanan iki yüzden fazla yayla ve mezrasıyla Rize doğal bir cennet gibidir” diyor.
İçindekiler bölümünde, Bulutlarla dans eden mekanlar, Rize yaylaları, Fındıklı, Ardeşen, Çamlıhemşin, Çayeli, Güneysu, Merkez ilçe, İkizdere gibi başlık altında verilenler yayının içeriğini oluşturuyor.
Doğu Karadenizde yaz ve kış aylarında yayla şenlikleri geçmişten günümüze halen sürdürülmektedir. Yayla şenlikleri arasında tarihselliği ile Vartevor ön plana çıkmaktadır. Bu sözcük ‘Gül Bayramı’ anlamına gelmektedir.
Doğa, kültür ve turistik bilgileriyle Rize gezi rehberi, Rize İl, Kültür ve Turizm Müdürlüğünce 146 sayfayla yayınlanmış. Her mevsimin kenti Rize için, Çay önemlilik içindedir. Rize ile bütünleşmiş bir görüntüsü vardır çayın.
1.Dünya Savaşının ardından dünya genelinde yaşanan ağır ekonomik bunalım, Rizeden de göç dalgasını hızlandırır. Bu süreçte kentte, devlet desteğiyle çay üretimine başlanması kararlaştırılır. 1924 yılında “Rize ve Borçka’da Narenciye ve Çay Ziraatının Tatbiki” hakkında bir yasa çıkarılır. 1951’den itibaren çaylık alanlar kademeli olarak genişletilir. Bugün Türkiye’deki çay yetiştirme alanların yüzde 60’ı Rize ili sınırları içerisindedir.
            ***
                  Mustafa Kemâl’in dostu İbrahim Ebilov
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Azerbaycan’dan Prof. Dr. Elçin İskenderzade hocamız aracılığıyla bana gelen kitaplardan biri, Ebülfez Amanoğlu (Güliyev), Akif Ahundov imzalarıyla, “Mustafa Kemal’in Dostu İbrahim Ebilov” adıyla, merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajans yayınları arasında Günyüzü gören 168 sayfalık kitap önemli bir yayın olarak kültür dünyamıza kazandırıldı.
Belgesel ve bedii bir hayat hikayesi olan anılan kitap için, Türkiye Türkçesine aktaran’ın Dr. Yusuf Gedikli olduğu görülüyor. Editörlerin Prof. Dr. Nail Tan ve Prof. Dr. Hayrettin İvgin olarak karşımıza çıktığını görmekteyiz.
Bahaddin Güney imzalı iki sayfalık bir önsöz, Yusuf Gedikli imzalı iki sayfalık bir sunuş, kitabın ilk sayfalarının görünenleri olarak okunuyor. Yusuf Gedikli, sunuşunun bir yerinde: “İbrahim Ebilov hakkında bedii üslupla yazılan bu eser, onun Türkiye’deki faaliyetlerini, çalışmalarını akıcı bir tarzda anlatmakta, fazla bilinmeyen bazı noktalara ışık tutmaktadır” diyor.
Sayfa 96’daki anlatımlardan satıraraları olarak aldıklarımız şöyle karşımıza çıkıyor: Millet Meclisinin bugünlerde yapılan bir oturumunda Gazi’nin olmamasından istifade eden bazı milletvekilleri yine bağırıp çağırıyor, Mustafa Kemal’i yavaşlıkla, ihmalkârlıkla suçluyorlardı denildikten sonra, şöyle devam ediliyor:
-“Ben inanıyorum ki, çok geçmeden bütün Türkler, Mustafa Kemal’in hâkimiyeti altında birleşecek. Yaşasın bağımsız Türkiye”
Ara verilince Fevzi Bey, Ebilov’a yaklaştı, elini sımsıkı sıkarak; “Aferin Azerbaycanlı kardaşım. Seni tebrik ediyorum” dedi.
Mustafa Kemal koltukta yorgun argın, ayağını ileri uzatarak düşünüyordu. İş vakti çoktan sona ersede eve gitmek için acele etmiyordu. Yarının meseleleri hakkında düşünüyordu. Bu kaygılar ise bitmek tükenmek bilmiyordu.
Hastalıktan eziyet çekse de tedavi olması aklına bile getirmiyordu.
Tedaviye nereden vakit bulacaktı ki?.
Düşmanlar her taraftan Türkiye’yi sarmıştı.
            ***
Uğur Elhan’dan:
Eski kışlar
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kilis ilimiz merkezinden gelen kültür ağırlıklı yayınlar göz doldurmaya devam ediyor.
Uğur Elhan’ın “Eski Kışlar” adlı şiir kitabı, masama geleli epey oldu. Yani aradan epey zaman geçti. Bu kitabın sayfaları arasındaki gezintim oldukça gecikti. “Eski Kışlar” Uğur Elhan’ın ikinci kitabı.
Şiirlerin altında yazıldıkları ay, yıl ve kaleme alınış yerleri belirtilmiş. Kitabın adı olan “Eski kışlar” 1 ve 2 şiir olarak karşımıza çıkıyor ilk sayfalarda. Kasım 2006’da Kilis’de kaleme alınmış ilk şiir “Eski kışlar–1”.
Kitap içindeki şiirlerin çoğunluğu serbest şiir türüyle kaleme alınmış. Hece vezni tarzında yazılanlar, sayfalara aktarılanlar da var. “Eski kışlar–1” den ilk bölüm:

Hani eski kışlardaki düşlerimiz,
Develeri dama çıkaran, 
Sonra saldırtan şire sandıklarına,
Yediren yedirebildiğince,
Sular akardı ya döşemelerden,
Yağmur suları, ince ince!..

Uğur Elhan çocukluk günlerindeki duygularından yola çıkıyor, olgunluk dönemine kadar geçen süre içindeki yaşantılarından örnekler veriyor, sayfalara aktarıyor. Bereketli ovalardan, postacının getirdiklerinden, gizli bahçelerde aşka doğru atılan adımlardan, ayak seslerinden sözediyor uzun uzadıya. Seçme manileri, seçme dörtlükleriyle dikkat çekiyor “Eski Kışlar”ın sayfalarında.
1951 yılında Kilis’te dünyaya gelen şairimiz, Kilis hayranı olarak mısralarıyla şöyle seslenir:

İlmin çiçeği, gülleri güzel,
Ağzında söyleşen, dilleri güzel,
Sazına ses veren, telleri güzel,
Sazına, sözüne hayranım Kilis.
            ***
Ceyhun Altunkaş’tan iki şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Adana ilimiz merkezinden, eğitimci, şair, yazar ve araştırmacı Mansur Ekmekçi hocanın bana gönderdiği şiirler arasında, şairler arasında yeralan Ceyhun Altınkaş imzalı iki şiir var masamda. Bu şiirlerin adları, öyle zor değil ve Bu yılda sensiz adlarının taşıyıcıları.
İlk şiir, öyle zor değil başlıklı olanı üç ayrı dörtlükten meydana geliyor. Bu yılda sensiz adlarının  taşıyıcıları.
İlk şiir, öyle zor değil başlıklı olanı üç ayrı dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin tamamını aşağıya alalım öncelikle:

Seni hatırlamak, öyle zor değil,
Saçını düşünsem, yüzün canlanır,
Sevgini beslemek gönle ar değil,
Her an yüreğimde közün canlanır.

Gam yemem bu sevda canımı alsa,
Ölürüm o kalbin mezarım olsa,
Ne zaman ayrılık şarkısı çalsa,
O gün gözlerimde hüzün canlanır.

Ah etmem hasretin ömrümü yese,
Sen diye ürperir gönlüm her sese,
Bir seven seven sevgilim dese,
Kulağımda veda sözün canlanır. 

Ceyhun Altunkaş imzalı ikinci şiir, Bu yılda sensiz adının taşıyıcısı. Bu şiir  de üç ayrı dörtlükten meydana geliyor. Hasretle dolu geçen yıllardan sözediliyor bu şiirde. Hüzünle son bulan aşkın yolundaki yorgunluklar dile getiriliyor mısralarda samimi ve içten gelen duygularla. İki dörtlüğü şöyle karşımıza çıkmakta bu şiirin:

Gün ay oldu derken aylar yıl oldu,
Yokluğunda gönül dertleri buldu,
Bu yıl sonunda da gözlerim doldu,
Bir yıl daha sessiz bu yılda sensiz.

Kaç yıl daha böyle geçer bilemem,
Bilmem bile sensiz asla gülemem,
Seni yüreğimden atıp silemem,
Bir yıl daha sessiz bu yılda sensiz.

Ceyhun Altunkaş, yeni şiirleriyle daha da güçlenmiş olarak karşımıza çıkacaktır.
Tebrikler..
            ***
Çaylık Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Rize’de, ÇAYKUR Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğünce aylık yayınlanan Çaylık adlı derginin 7. sayısı masamda. Rize’den Gazeteci dostum, Faik Bakoğlu tarafından bana ulaştırılan Çaylık dergisi, prıl pırıl bir baskıyla okuyucularıyla merhabalaşıyor.
Derginin Çaykur adına sahibi İmdat Sütlüoğlu. Yayın yönetmeni Süleyman Pınarbaş. Sorumlu yazı işleri müdürü Necla Yeşildağ. Yedi kişilik yayın kurulu var derginin.
Sunuş yazısının başlığı: Çaydan Sabun olur mu?Buradan birkaç cümle nakledelim; “Çayın bir içecek olmanın dışında kullanım alanlarının da bulunduğunu biliyor musunuz? Myanmar’da çay turşusundan, Japonya’da üretilen çay dondurmasına kadar dünyada çayın başka hangi alanda kullanılabileceği konusunda sizler için küçük bir kılavuz hazırladık. Okurken belki biraz şaşıracaksınız ama, çaydan sabun bile üretiliyor”.
Derginin sayfalarında, haber niteliğindeki gelişmeler, etkinliklerin verilişi, Çaykur personelinden başarılı olanların özellikleri gibi yazılarla, anlatımlarla karşılaşıyoruz.
Örneği, 20. sayfadaki başlık: Çekirdekten aşçı, doğuştan müzisyen. Spot olarak verilenlerden: Çaykur Genel Müdürlüğü yemekhanesinin aşçılarından biri Başar Çakar. Kardeşinin askerde şehit olmasından sonra kurumda çalışmaya başlayan ve görevini 20 yıldır sürdüren Çakar’ın özelliğiyse, beş albümü, 300 bestesi, televizyonlarda ve sosyal medyada yayınlanan dört video klibi olan bir müzisyen olması. 50 çeşit yemek yapabilen Çakar’ın müziği kadar sütlacı da meşhur.
Çaylık dergisinin 32.  sayfasına baktığımızda, Sağlık kaynağı yeşil çaydan söz edildiğini görüyoruz. Bu konudaki spotda anlatılanlar, yazılanlar:
Batı dünyasında son yıllarda yapılan pek çok araştırma, çayın hafızası güçlendirdiğini, özellikle erişkinlerde zihinsel kapasiteyi artırdığını, zindelik ve sağlık kaynağı olduğunu gösteriyor.
Arpacıktan kansere pek çok hastalığın seyrinde önemli, olumlu etkileri olan ve Uzakdoğu’da binlerce yıldır kullanılan yeşil çay ise, bütün çay türleri arasında ‘her derde deva’ özellikleriyle öne çıkıyor.
            ***
Şükran Güneri Arslanbay duygularından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Adana ilimiz merkezinden, eğitimci, şair, yazar ve araştırmacı Mansur Ekmekçi hoca aracılığıyla bana gelen şiirlerin imza sahiplerinden biri de Şükran Güneri Arslanbay. İki şiiri var masamda bu şairemizin. Bu şiirler Seni özledim ve Nereye gittin adlarının taşıyıcıları.
Dört ayrı dörtlükten meydana gelen ^Seni Özeldim^adlı şiir, karanlık gecelerde sabahın olmayışı, beklenilenin özlenişi, gelmesi gerekenin yokluğundan güneşin doğmayışı hareket noktası yapılıyor. Geride kalan üç ayrı dörtlüğü bu şiirin şöyle efendim:

Çok yürekler yanmış kor ateşi ile,
Aşk acısı çeker hep bile bile,
Yanımda kal gitme düşürme dile,
Yürek kor ateşte seni özledim.

Bahçedeki güller boynunu büker,
Sevda bülbülleri içini döker,
Aşkın ciğerimi, yerinden söker,
Özlemin yakıyor, seni özledim.

Gözlerim hep sana sevgiyle bakar,
Aşk acısı nice canları yakar,
Çıkmaz girdaplara seni de çeker,
Benim can ağrımsın, seni özledim.

Adana ilimizin Yumurtalık ilçesinden seslenen Şükran Güneri Arslanbay’ın ikinci şiirinin adı, ‘Nereye gittin?’ olarak karşımıza çıkıyor. Üç ayrı dörtlükten meydana gelen bu şiirin iki dörtlüğü:

Gönlümde özgürce uçan kuş gibi,
Şimdi neredesin, nereye gittin?,
Rüyalara giren eşsiz düş gibi,
Şimdi neredesin, nereye gittin?.

Sevda şiirleri var senin için,
Mis kokulu güller, gül tenin için,
Damarıma dolan bu kanın için,
Şimdi neredesin, nereye gittin?.

Şükran Güneri Arslanbay’ın gelecekteki şiirlerinin daha güçlü olacağını ümit ediyorum.
Tebrikler.
            ***
İsmet Bora Binatlı’dan:
Silinmesin izlerin
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İsmet Bora Binatlı, şair, yazar ve araştırmacı. Şiir ve yazılarıyla dikkat çeken, Ankara’dan seslenen isim ve imzalarımızdan.
Merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajans yayınlarının 129. olarak 160 sayfayla Günyüzü görmüş “Silinmesin İzlerin” adlı şiir kitabı var masamızda İsmet Bora Binatlı’nın.
Prof. Dr. Nurullah Çetin hocanın bir önsözü var “Sahih değerler üzerine kurgulanan bilgelikler şiiri” başlığıyla kaleme alınan. Nurullah hoca bu yazısının, değerlendirmesinin bir yerinde: “İsmet Bora Binatlı, günümüz Türk edebiyatında bir ana damar olarak duran hakimane şiir vadisinin öne çıkan temsilcilerinden biridir” diyor. Bu doğru ve yerinde bir tespittir. İsmet Bora Binatlı, Türk edebiyatı sahasında aldığı önemli mesafelerle dikkat çeken, göz dolduran bir isim ve imza olarak görülmekte, bilinmekte ve alkışlanmaktadır.
            Tebriklerimizi sunuyoruz.
Silinmesin İzlerin isimdeki İsmet Bora Binatlı şiirleri, hece vezniyle kaleme alınmış, şekillendirilmiş duygular, şiirler. İlk şiirin adı ‘Muhtaç eyleme’ olarak karşımıza çıkıyor. Sonra, Allaha sığınırım, Hamd sanadır rabbim, Mezar taşları, Saadet öbür cihana gibi adlarla, bu adlar altında kaleme alınmış mısralar birbirinden güçlülük içinde bizimle selamlaşıyor. 16 Mart 2010 tarihinde kaleme alınan Mezar Taşları, adlı şiir altı ayrı dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin bir dörtlüğü şöyle karşımıza çıkıyor efendim:

Kimi yerde kırık dökük,
Kimi yerde boynu bükük,
Mezarlığa büyük, küçük,
Ekilmiş mezar taşları.

38 ve 39. sayfalardaki ‘Azerbaycan’daki şiir ayrı bir duygu zenginliğinin örneği. İsmet Bora Binatlı anlatımlarının ustalıklarından, örneklerinden biri. 10 ayrı bölüm anlatımıyla kaleme alınmış. Bu şiirden bir dörtlük:

Azerbaycan; çilenin yumak olduğu vatan,
Sen içimde yaşarsın, sensin nabzımda atan,
Ona göz diken hain: yaptıklarından utan,
Bilmez misin be gafil, yerde bırakılmaz kan.
            ***
Sibel Unur Özdemir’den:
Yüreğimden tren geçti
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Sibel Unur Özdemir, Ankara’dan seslenen, şair, yazar ve araştırmacılarımızdan. Yayınladığı kitaplarıyla dikkat çekiyor.
Merkezi Ankara’da bulunan Ürün Yayınları arasında 110 sayfayla günyüzü gören “Yüreğimden Tren Geçti” adlı öykülerden oluşan kitap, çocukların düş dünyalarına ışık tutan önemli eserlerinden biri olarak görülüyor.
Elimizdeki, masamızdaki Sibel Unur Özdemir kitabında, dokuz ayrı öykü yer alıyor. Bunların isimleri; Yüreğimden tren geçti (Kitabın adı), Vah başımıza gelenler, Güle güle Fethiye, Kurşun kalem, Ada’ya gittik faytona bindik, Bir tavana iki yumurtayız şimdi, Adım adım kurtuluş, Yediler Sokağı’nda iki çocuk, Bilmediğimiz kelimelerin anlamını öğrenelim.
1968 Ankara doğumlu olan Sibel Unur Özdemir’in ortak yayınlanan kitapları olduğu gibi, “Belki İstanbul’dayım” adlı ferdi olarak yayınladığı eseri de bulunuyor. Değişik ödüllerin sahibi olan, yazdığı haberlerle de bir gazeteci, haberci özelliği ve güzelliğini taşıyan Sibel Unur Özdemir, yarının büyükleri çocuklarımız için kaleme aldığı öykülerinde, onların ufuklarının genişletilmesi için gayret gösterdiğini anlatıyor. Elimizdeki kitabın adı olan “Yüreğimden Tren Geçti” adlı öykünün ilk satırları:
“Hüzünlü tren burnunu çekerek tısladı. Kulak kabarttı emin olmak için. Evet, ağlayan biri daha vardı. Karanlığın sessizliğine karışan hıçkırık sesine bir yenisi daha eklenmişti bu gece. Yabancı birinin yakınlarda bir yerlerde olduğu fikri onu rahatsız etti. Sarsıldı elinde olmadan”.
Bu anlatımlardan, ifade edilişlerden anlıyoruz ki, Sibel Unur Özdemir, konu seçiminde usta, anlatım derinliklerindeki bütünleştirmelerdeki kalıcılığı yakalamış. Başarıya giden yolun önemli mesafesini de almış, kucaklamış. Tebriklerimi sunuyorum efendim.
            ***
Halise Tekbaş’dan:
Bendeki Seni Yaşa,
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yazarlarımız şairlerimiz, yazıp yayınladıklarıyla biliniyor, alkışlanıyor. Zaman içinde kalıcılık yönü ağır basan eserleriyle, okurlarının karşısına çıktıklarında, başarı üzerine attıkları imzalarıyla büyümeye, olgunlaşıp bir noktada yer almaya başlıyorlar.
Halise Tek baş, Adana ilimizden seslenen, yazar, şair, gazeteci- araştırmacılarımızdan biri. Anadolu’nun değişik yerleşim birimlerinde yapılan sanat etkinliklerinde sıklıkla gördüğümüz isim ve imzalar arasında yer alanlardan biri.
Halise Tekbaş’ın masamda, “Bendeki Seni Yaşa” adlı, deneme ve şiirlerinden oluşan, 118 sayfalık kitabı bulunuyor. Tuncay Yalın, H. İbrahim Özcan, Süleyman Karacabey imzalı görüşler var Halise tek başla ilgili.
Ayrıca, kitabın sunuşu yazarın kendisine ait.
Kitabın ilk denemesi, ilk anlatımı, kitabın ismi olan “Bendeki seni yaşa” 8. sayfada yer alıyor. Buranın girişinden: “Çok şeyler katmalısın hayata, kendin ve benim için.
Uzağımdayken yakın etmelisin kendini. Bendeki seni, sende yaşamalısın, sevgiliysek eğer”.
Sevginin aşkı büyüttüğünü, umarsızca haykıran yağmurun sesi altında, duygularıyla bütünleştiğini, oğluyla gurur duyduğunu, Ankara notları içerisinde yer alan dostlarına selam sevgiyle andığını anlatıyor uzun uzun denemelerinde Halise Tekbaş.
            Sayfa 97’de başlayan şiirler, şiirle anlatılan duygular, mısralaştırılanlar. “Filistin’de ölüm var” adlı şiir bu bölümün ilk anlatımı. Bu şiirin ilk dörtlüğü şöyle:

Filistin denince yüreğim yanar,
Gazze viran olmuş, dünya seyirci,
Ölüm kusar zalim başında döner,
Gazze viran olmuş arap seyirci.

Halise Tekbaş’ın özlemleri, sevgileri de anlatılmış öteki şiirlerinde.
            ***
Kültür Çağlayanı Dergisinin üç ayrı sayısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Ankara’da bulunan, Kültür Ajans tarafından iki ayda bir yayınlanan, eğitim, kültür, sanat, edebiyat ve halkbilimi dergisi Kültür Çağlayanı’nın 18,19 ve 20. sayıları ayrı ayrı yayınlandı.
Sahibi Hayrettin İvgin, Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Erhan İvgin olan derginin, Koordinatörü İbrahim İmer, Redoktoru Ömer Ünal, Sanat sorumlusu Coşkun Mutlu.
Yayın kurulu, yayın danışmanları ve yurtdışı temsilcilikleri var değişik isim ve imzalardan meydana gelen.
Arıştırma yazıları ve şiirlerin ağırlıklı olarak sayfalarında yeraldığı, Kültür Çağlayanı Dergisinin masamda bulunan üç ayrı sayısında imzaları görülenlerden bazılarının sıralanışı şöyle:
Hayrettin İvgin, Dr. Yaşar Kalafat, Dr. Doğan Kaya, Nail Tan, Baybars Gülensoy, Sabiha Serin, Nevin Kılıç, Cemal Tuzcuoğulları, Osman Baş, Tuncer Gülensoy, Emine Pişiren, Abdülkadir Güler, Ahmet Özdemir, Ahmet Mortaş, Ali Kayıkçı, Çelebi Öztürk, Nevzat Taşkın, Ünal Şöhret Dirlik, Sibel Unur Özdemir, Hatice Polat, Mustafa Berçin, İsmet Bora Binatlı, Arzu Kök, Ali Rıza Atasoy, Hikmet Elitaş, Vedat Fidanboy, Alaeddin İkican, Şemsettin Ağar, Mehmet Nuri Parmaksız, Nilüfer Dursun, Orhan Vergili, Sevinç Güven Doğancan vd.
Kültür Çağlayanı Dergisinin sayfalarında yeralanların içinden, satırları arasından seçtiğimiz bazı cümleler imzaları itibariyle:
1- Yayın hayatımıza devam edeceğiz. Kültürümüze, edebiyatımıza güzellikler kazandıracağız. Bunun azmi ve niyeti içindeyiz. Sizlerden de katkı bekliyoruz (Hayrettin İvgin, Sayı: 20)
2- Atasözü ve deyimlerimizden bazıları, kırsal hayatın zayıflayıp kentleşmenin hızlanması karşısında anlam kaymasına uğramış, yeni anlamlar kazanmıştır (Nail Tan, Sayı: 20)
3- Türkülerin kendine has özeli, olmazsa olmazı vardır. Mısraların derinliğinde yaptığımız kısa bir selamlaşmada bunu anlarız. Türkü tanımak için, türkü dinlemek gerek (Osman Baş, Sayı: 19)
            ***
Kültür Çağlayanı Dergisinin yeni sayıları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergilerimiz birbiri ardına yayınlanırken, bize ulaşırken, yeni sayılarıyla da dikkat çekiyorlar.
Merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajansın yayınorganı olarak Günyüzü görmeye  devam eden ‘Kültür Çağlayanı’ Dergisinin, ayrı ayrı yayınlanan 18, 19,20 ve 21. sayıları masamda.
İki ayda bir okurlarıyla, sanat ve edebiyat alanındakilerle buluşan, merhabalaşan ‘Kültür Çağlayanı’Dergisinin sahibi: Hayrettin İvgin. Yayın yönetmeni ve sorumlu yazı işleri müdürü: Erhan İvgin, Koordinatörü: İbrahim İmer, Redaktör: Ömer Ünal, Sanat sorumlusu: Çoşkun Mutlu. 14 isim ve imzadan oluşan yayın kurulu var. 15 isim ve imzadan oluşan yayın danışmanları da dikkat çekiyor.
‘Kültür Çağlayanı’ Dergisinin 21. sayısında imzaları, yazıları, şiirleri yeralanların bazılarının isim sıralaması şöyle: Hayrettin İvgin, Nail Tan, Osman Baş, Dr. Doğan Kaya, Ünal Şöhret Dirlik, Arzu Kök, Erhan İvgin, İsa Kayacan, Mustafa Berçin, Aysel Çoban İmer, İlter Yeşilay, Ülkü Önal, Tuğba Karademir, Ayhan Nasuhbeyoğlu, Sabiha Serin, İ.Agâh Çubukçu, Prof. Dr. Elçin İskenderzade, Orhan Vergili, Coşkun Mutlu, M. Nuri Parmaksız vd.
Sayfa 26’da yeralan Prof. Dr. Elçin İskenderzade imzalı “Rüzgâr Türküsü” başlıklı üç ayrı dörtlükten meydana gelen şiirden bir dörtlük nakledelim:

Bir güzel kız camı açtı,
Az önce yedinci katta,
Ben henüz görmemiştim,
Böyle bir güzel hayatta.

Ve arkasından, Kültür Çağlayanı Dergisinin 21. sayısının 35. sayfasında yeralan “Ana” başlıklı, Gülaye Şınıklı imzalı dokuz ayrı dörtlükten meydana gelen şiirin son dörtlüğü de şöyle:

Gülaye, bak budur çekilmeyen dert,
Yazılmış hayatın kanunları sert,
Ölümü öldürmek istedim fakat,
Ödeye bilmedim ana borcunu.
            ***
TSE’nin Standard Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kısa adı TSE olan, Türk Standartları Enstitüsü faaliyetleri itibariyle önemliliğini her geçen gün artıran bir kuruluşumuz.
1990’lı yıllarda, TSE’nin Yayın Komitesinde görev yaptığım aylarda, Ekonomik ve Teknik Dergi olarak aylık yayımlanan “Standard” Dergisinin sayfalarında yer alanlar üzerindeki çalışmalarımız yanında, “Anadolu Basınında TSE” genel başlığıyla, Anadolu’a yayımlanan gazetelerimizde yeralan TSE çıkışlı haberlerin yeralanları üzerindeki değerlendirmelerimle Standard sayfalarında okuyucularımla merhabalaşmaya çalıştığımı hatırlıyorum.
Standard Dergisinin 611. sayısı masamda. 112 sayfalık Standard Dergisinin sahibi (TSE adına): Hulusi Şentürk, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Bilal Durdalı, Yayına hazırlayanlar: Semra Aytemiz, Aslıhan Köker, Canan Doğan, Türkay Birben, Elif Kırbaş, Mehmet Fatih Işık, Ebru Cem Belgin Taşdibek.
Yönetim yeri: TSE Halkla İlişkiler Müdürlüğü, OFİM 100. yıl bulvarı No: 99 Ostim-Ankara. Tlf:0312 592 50 86 – 592 50 85
TSE Başkanı Hulusi Şentürk başyazısının bir yerinde: “Türkiye 2015 yılında Afrika ile ticaret hacmimizin 50 milyar doları bulmasını hedeflemektedir. TSE olarak, ülkemizin ticaret ve sanayi politikaları çerçevesinde hareket etmekte ve bu doğrultuda üreticilerimizin ihtiyaç duyduğu alanlarda hizmetlerimizi yoğunlaştırmaktayız” diyor.
Standard Dergisinin içindekiler bölümüne bakıyoruz. Ayın konuğu Türkiye Yemek Sanayicileri Dernekleri Federasyonu Başkanı Hüseyin Bozdağ’la yapılan bir söyleşi dikkat çekiyor.
Değişik yöneticilerle yapılan söyleşiler ayrıca Standard Dergisinin sayfalarında yer almakta. Haberler var Bakanlar düzeyinde gerçekleştirilenlere yönelik. TSE’nin kalite ödüllerinin sahipleriyle buluştuğuna ilişkin haber de dikkat çekenler arasında yer alıyor.

İbrahim Tatlıses’le “Tatlıses Çiğköfte” hakkında yapılan söyleşi, vermek istediğimiz örnekler arasında yer alıyor Standard Dergisinin içindekiler bakımından. Diyanet İşleri Başkanlığı, Din İşleri Yüksek Kurulu üyesi Dr. Muhlis Akar’ın “Gıda Tüketiminde helal duyarlılığı” başlıklı yazı da önemliliğiyle karşımıza çıkıyor. 

Hiç yorum yok: