28 Ağustos 2014 Perşembe

11 TEMMUZ & 06 AĞUSTOS 2014

İlkan San’ı arıyor ve özlüyorum
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            İlkan San’la 1960’lı yılların ortalarında tanıştım.
Atatürk Lisesinin akşam bölümünde okuyorduk. Şiir denemelerimiz üzerinde konuşuyor, değerlendirmelerde bulunuyorduk. İlkan San’ın Cahit Sıtkı Tarancı’nın 35 yaş adlı şiiri üzerine yazdığı ve cevap olarak görülen” O senin zamanındaydı Tarancı” diye başlayan şiiriyle dikkat çekmeye başladı.
Sonra, “Çam sakızı çoban armağanı” adlı şiir kitabı yayınlandı.
Sanat ve edebiyat çevrelerinde adından söz edilmeye başlandı. İlk kitabının yayın yılı 1965.Sonraki yıllarda 1969 yılında “S.O.S”, 1978 yılında “Sizden biri”, 1999 yılında da “Dua’dan Dua’ya” adlı şiir kitapları yayınlandı.
1966 yılında “Desenli şiir” adıyla bir sergi açtığını hatırlıyorum.
İlkan San Başkent Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksekokulu’ndan mezun olduktan sonra, gazetecilik alanında fazla mesai harcamadı. Şiirleri üzerindeki çalışmaları, değişik bestekârlarca şiirlerinin bestelenmeye başlanışı, TSM alanında çalışmalara başlayışı İlkan San için bir dönüm noktası oldu.
Artık İlkan San, özellikle TRT repertuarında yer alan şarkılarıyla milyonların tanıdığı bir isim ve imza olmaya, giderek bu konudaki çalışmalarıyla efsaneleşmeye başladı.
Gitmesin gözlerinden pırıl pırıl arzular / Dua / Alınyazımsın, gönül sazımsın / Dilerim Tanrıdan gülmesin yüzün – Beddua / Kimler unutmadı ki / Sevgimizin aşkımızın, üstünden / Söyleme bilmesinler bu aşkın bittiğini / Sizden biri, gibi onlarca ünlü şarkının söz yazarı olma gururunu taşıdı İlkan San…
Bu şarkıları okuyalar altın plak aldılar.
Ama İlkan San’ın dünyasını pek ışıtmadı seslendiren, okuyan sanatçıların “Altın Plâk” almaları!.
İlkan San:11 Kasım 1941 tarihinde Malatya’da doğdu. Başkent Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksekokulu’ndan mezun olduktan sonra, bazı gazete ve dergilerin idari yönetmenliğiyle, yazarlığını yaptı. Şarkı sözü yazarı olarak yüzlerce şarkının altına imza attı.
Sevilen şarkılar dalında 10 ödül aldı.
Toplam 245 şiiri bestelenen, bunlardan 115’nin TRT arşivlerinde yerini aldığını görme mutluluğunu yaşayan “Güftelerden Bestelere” adıyla yeni bir kitap hazırlığı içinde olan; Bir süredir A.Ü. Tıp Fakültesi Hastanesinde tedavi gören İlkan San, amansız hastalığın pençesinden kurtulamayarak, 20 Ekim 2008 tarihinde vefat etti. 21 Ekim 2008 tarihinde Ankara Kocatepe camiinde ikindi namazının ardından kılınan cenaze namazından sonra, Cebeci Asri Mezarlığında toprağa verildi.
20 Ekim 2008 tarihinde saat 23.00 sularında, “İlkan San abimizi kaybetik” mesajıyla üzüntü haberini duyuran Galip Kurdoğlu’nun vefası için teşekkür ediyor, seçkin arkadaşlarımdan olan, dostlarım arasında yer alan İlkan San’ı arıyor ve özlüyorum.
İlkan San aşağıdaki şiiriyle veda edip aramızdan ayrıldı:

Şiirde, şarkıda adım kalacak,
Sevdiğim insanlar beni anacak,
Batmayan güneşim orda doğacak,
Bir başka âleme yolcuyum dostlar.
                ***
Dr.Yusuf  Ekinci’den: Hoca Ahmed Yesevi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Kitapların yayınlandıktan sonra gördükleri ilgiyle, kalıcılığı ortaya çıkar.
Bu genel değerlendirme her yayın ve her kitap için geçerlidir.
Merkezi Ankara’da bulunan Akçağ Yayınevi, yayınladığı kitaplarla dikkat çeker bir noktada görünüyor.
Bu yayınevinin yayınları arasında yer alan kitaplardan biri, hemşerim, eğitimci, araştırmacı, yazar ve eski parlamenter Dr.Yusuf Ekinci’ye ait. Kitabın adı: Hoca Ahmed Yesevi. 230 sayfalık kitabın 2. baskısı masamda. Dr.Yusuf Ekinci’nin kısa bir biyografisi ve yayınlanmış eserlerinin isimleri, sıralamasından sonra, birinci ve ikinci baskıların önsözleri Dr. Yusuf Ekinci imzasını taşıyorlar. İkinci baskının önsözünün bir yerinde; “Hoca Ahmed  Yesevi konusunda üzerinde durulması gereken önemli bir durum da; gerek ülkemizdeki dini akım farklılıklarının, gerekse Türk alemindeki ülkelerin hocamızın kişiliğinde birleşmeleridir. Bu konu çok önemlidir ve üzerinde durulmalıdır” denilişi dikkat çekiyor.
İçindekiler sayfasına bakıyoruz. Gördüklerimizden bazı satırlar: Ahmed Yesevi’nin hayatı, Ahmet Yesevi’ye kadar Türk edebiyatı, Şahsiyeti ve fikirleri, Eserleri, Ahmed Yesevi’nin Anadolu’nun Türkleşmesi ve Müslümanlaşmasındaki rolü, Tesirleri, Türbesi, Netice, Divan-ı Hikmet’ten seçmeler vd…
Ahmed Yesevi’nin hayatıyla ilgili verilen bilgiler bölümüne baktığımızda gözümüze ilişen pek  çok önemli anlatımların olduğunu görüyoruz. Buradan aldıklarımızdan: Ahmet Yesevi, Batı Türkistan’da bulunan Sayram kasabasında doğdu. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber, 11. yüzyılın ikinci yarısında dünyaya geldiği kabul edilmektedir. Babası Sayram’ın tanınmış şahsiyetlerinden olan İbrahim Ata (Şeyh İbrahim)’dir. Annesi ise Şeyh İbrahim’in halifelerinden Şeyh Musa’nın kızı Ayşe Hatun’dur. Ahmed, Şeyh İbrahim’in Gevher Şehnaz adlı kızından sonra dünyaya gelen ikinci çocuğudur.
Ahmed Yesevi 1166 yılında vefat etmiştir.
91. sayfada, Divan-ı Hikmet’ten seçmeler bölümü başlıyor. Burada, Hikmet 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7 şeklinde bir düzenlemeyle şiirsel anlatımlar veriliyor. Sayfa 92’de başlayan Hikmet-1 başlığı altından iki dörtlük alalım:

Nerde görsen gönlü kırık, merhem ol,
Öyle mazlum yolda kalsa, yoldaşı ol,
Mahşer günü dergâhına yakın ol,
Ben, benlik güden kişilerden kaçtım ben işte.
    
Gönlüm katı, dilim acı, özüm zalim,
Kur-an okuyup amel kılmıyor sahte âlim,
Garip canımı harcayayım, yoktur malım;
Haktan korkup ateşe düşmeden piştim ben işte.

Kitabın arka kapağında anlamlı, hatırlatıcı cümleler görüyoruz.
Bunlardan: Yahya Kemal’in “Bizim milliyetimizi asıl ondan bulacaksınız” dediği ulu kişi Hoca Ahmed Yesevi’dir. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın” Mazisiz bir hal olabilir; fakat gelecek imkânsızdır” sözü bu konuda düsturumuz olmalıdır.
Dr. Yusuf Ekinci, kalıcılığı kabul edilen önemli yayınlarından birini daha gerçekleştirmiştir.
Tebriklerimizi sunuyor, yeni yayınlarını beklediğimizi belirterek, sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz efendim.
***
Uğur Kılıç’dan: Yüreğimde sen varsın
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ankara’nın sanat edebiyat çevrelerinde; Güzel konuşması, etkileyici sunumu, Türkçe sevdası gibi özellikleriyle tanınan, bilinen genç, dinamik ve gelecek açısından ümit veren, kısa adı “DİLSEV” olan Türkçe Sevdalıları adlı akademik derneğin Yönetim Kurulu Başkanlığını yapan, Uğur Kılıç’ın, başarılı ve kalıcı çalışmaları devam ediyor.
Uğur Kılıç’ın, merkezi Ankara’da bulunan Akçağ Yayınevi yayınlarının 1205.yayını olarak Günyüzü gören 96 sayfalık “Yüreğimde Sen Varsın” adlı şiir kitabı yenilerde bana ulaştırıldı. Kitapla, Vuslata hasret sevdalara atılan adımların güçlü sesleri yankılanıyor kulaklarda, gönüllerde... Kitap, Uğur Kılıç’ın kısa bir biyografisinin verilişiyle başlanılmış.
Doç. Dr. Mahir Kalfa imzalı bir sayfalık sunuş dikkat çekiyor. Burada Uğur Kılıç’ın sanat ve edebiyat dünyamızdaki yeri, şiirlerindeki anlatım bütünlüğünün ortaya koyduğu gerçek ve doğruluklar, bir bir sıralanıyor. Mahir Kalfa hoca sunuşunun bir yerinde;
-“Uğur Kılıç’ın şiirlerine bütün olarak baktığımızda, özgün bir şiir kimliğini görürüz. Şiirlerin kendi içinde anlamlı bir yapıya sahip olduğuna, her bir bölümün sonraki dizeleri, dörtlükleri tamamladığına ve böyle şiirde bir iç tutarlılığın sağlandığına hemen vakıf oluruz” diyerek, doğru bir tespitte bulunuyor.
Uğur Kılıç şiirlerinde, duru, tertemiz bir anlatımla karşımıza çıkıyor. Mısralarındaki kısalık, anlaşılırlık sayfalardaki şiirlerle el ele tutuşup, dost olmamızı sağlıyor. Elimizdeki “Yüreğimde Sen Varsın” adlı kitabın ilk şiiri, kitabın adı olan şiir. Dört ayrı dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin iki dörtlüğü şöyle efendim:

            Hiç durmadan kanayan,
            Yüreğimde sen varsın.
            Aşkı bile sınayan,
            Yüreğimde sen varsın.

            Acıya buladığım,
            Aşkınla suladığım,
            Her gün hırpaladığım,
            Yüreğimde sen varsın.

Uğur Kılıç duygularını şiirleştirip sayfalara aktarırken, mola vermekten hoşlanmıyor. Anlatımları birbiri ardına geliveriyor, sıralanıveriyor. Bu özellik ve güzellik pek çok şairimizde görünmeyenlerdir, bilinmeyenlerdir. Dünyasında yer alan, şiirlerinin mısralarının oluşumunda etkili olan, sevdalara sürükleyenin kimliği onun için bilinmektedir. Her mısraında, her kelimesinde nezaket kuralları içerisinde hareket ediyor Uğur Kılıç. Sevdalarının adının kaldığını mısra, mısra anlatırken, dayanamayıp, Seni ömür boyu arayacağım itirafını da sayfalara aktarıveriyor. Bu samimiyet, iyi niyet, beklentilerden uzak cümleler bütünüdür, anlatım zenginlikleridir. Bunların tümü Uğur Kılıç dünyasının içinde vardır, taptaze bir bekleyişle, özlemle yola çıkanların sabrını görürüz bu mısralarda. Zaman, zaman isyanlara doğru koşan şairimiz, buralarda fazla durmaz, mola vermeden gelip geçer. Aşkın kutsal bir direniş olduğunu anlatır. 24. sayfadaki şiir vermek istediğimiz örneklerdendir “Kutsal bir direniştir aşk” adlı üç ayrı dörtlükten meydana gelen şiirin bir dörtlüğü şöyle karşımıza çıkıyor:
     
            Gönlüm aşılmaz bir surla çevrili,
            Diyar, diyar toplar döktüreceğim,
            Aşılmaz sandığın o kaleleri,
            Kadim köklerinden söktüreceğim.
            ***
Burdur’dan Mehmet Bedel,
Abdil Acar ve 150 yıllık kaval
Prof. Dr. İSA KAYACAN
             Fırsat buldukça, Burdur’un Saz ve Söz Ustaları’ndan söz ettiğimiz, hatta bu konuda iki ayrı kitap yayınladığımız biliniyor. Bu isimlerden ikisiyle ilgili bilgiler şöyle karşımıza çıkıyor efendim:
            MEHMET BEDEL
İlk, orta ve liseyi Burdur’da tamamladı. Daha sonra Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesini bitirdi. Küçük yaşlardan itibaren babası Ali Bedel’in bağlama sesleriyle büyüdü.1980 yılında Kabak Kemane ve Sipsi çalmaya, aynı yıllarda halk oyunları da oynamaya başladı. Ankara Anadolu Folklor Vakfı ile Dernekler arası yarışmalara katıldı.
            1985 yılında Konya İl Kültür Müdürlüğünün açmış olduğu sınavı kazandı ve memur olarak göreve başladı. Kültür Müdürü Güner Özkan önderliğinde kurulan, Halk Müziği Halk Oyunları ve Asya Türk Müziği korolarında görev aldı.1986’da Konya Beyşehir Doğanbey Halk Kütüphanesine, kütüphane memuru olarak atandı. Burada bir yıl çalıştıktan sonra, Burdur Müze Müdürlüğüne geçerek, Müze Memuru olarak göreve başladı.
           Halen Burdur Müze Müdürlüğünde görev yapmakta olan Mehmet Bedel, Burdur’da halk müziğinden hiç kopmadan çalışmalarını sürdürürken, birçok mahalli sanatçıyla çalıştı, kasetlerine eşlik etti. Daha sona birkaç arkadaşıyla birlikte Grup Yarenler’i oluşturdular. Çeşitli konser, festival ve şenlik gibi müzik organizasyonlarının yanı sıra değişik televizyon kanallarında, Burdur yöresi kültürü ve müziğini tanıtıcı programlara katıldı. Halk müziği nefesli sazlar üzerinde araştırmaları bulunan Mehmet Bedel, birçok araştırmacıya da çalışmalarında yardımcı oldu.1990 yılında evindeki küçük atölyesinde çoban kavalı ve sipsi yapımına başladı. Halen kaval ve sipsi yapımına devam eden Bedel evli ve iki çocuk babası(H.İbrahim Kara,Çağdaş Burdur Gazetesi,11 Haziran 2014)
            ABDİL ACAR
Burdur’un Saz ve Söz Ustaları arasında yer alan, emekli öğretmen Abdil Acar, cura, bağlama, kabak kemane ve sipsi yaptı. Burdur kültürüne önemli katkılar sağladı. Halen amatör olarak çalgılar yapan Acar, 1945 yılında Çavdır ilçesine bağlı Karaköy’de dünyaya geldi. İlkokul 3.sınıfa kadar köyde, 4 ve 5. sınıfı babasının vefatı üzerine Burdur merkez Askeriye Köyü Yetiştirme Yurdu’nda tamamladı. Isparta-Gönen yatılı okulunu bitirdikten sonra öğretmen olarak göreve başladı. Ülkemizin değişik yerlerinde görev yapan, kendi isteğiyle emekli olan Acar, evli ve iki çocuk babası (H.İbrahim Kara,Çağdaş Burdur Gazetesi,10 Haziran 2014)
            BURDUR’DA 150 YILLIK KAVAL
NESİLDEN NESİLE GEÇİYOR
            Burdur ilimiz merkezinde günlük ve ofset tekniğiyle yayınlanan Çağdaş Burdur Gazetesinin 14 Nisan 2014 tarih ve 2857.sayısında yer alan Kadir Çelik imzalı ve “150 yıllık kaval nesilden nesil’e geçiyor” başlıklı haber: Ardıç ağacından yapılan asırlık kaval, yapıldığı dönemin izlerini taşıyor. Sipsi ustası Hüseyin Demir dedesinden kalan kavalın bakımını yaparak nesiller için muhafaza ediyor.
Aile yapısının müzisyenlerden oluştuğunu söyleyen Hüseyin Demir; “Elimde gördüğünüz bu eski çoban kavalı en az 150 yıllık bir kavaldır. Annemin dedesinden kalma, Hüseyin Kaptan, yani benim ismimden gelen bir kaval. Bizim kuzenler çalmaya uğraştılar, biraz deforme olmuş. Ama bizde elimize aldığımızdan bu yana koruma altına aldık. Bazı yerleri ufak-tefek çatlamış, oraları yapıştırdık. Ala eğiri sipsilerde kullandığımız o otantik ağaç kabuğunu buna da geçireceğim, hazırlıyorum” dedi.
            Kavalın hasar görmeden nesilden nesil’e aktarılabilmesi için özel kılıf yapıldığını anlatan Hüseyin Demir;”Benim bildiğim bu kaval annemler sakladığında keçeden bir kılıfı vardı. O keçe kılıfı çocuklar yırtmışlar. Ben ona uysun diye bu kılıfı bir arkadaşımıza ördürdüm. Kilim motifleri yaptı, biz ona seki kilimi diyoruz. Müzikle uğraştığım için bu kavalın tarihçesi benim için çok önemli.
Yaşadığım sürece bunu en değerli varlığımız olarak saklamaya devam edeceğim. O zamanlar, çok iyi bir sanatkâr yapmış bunu, çok güzel motifler işlemiş üzerine. Eski sanatkârlar, el emeği göz nuru dediğimiz tek tek nakış işler gibi işlemiş. Gerçekten çok güzel bir işleme yapmış üzerine. Çocuklarımız inşallah bunu devam ettirecektir” şeklinde konuştu.
***
Nezaket Salah kızı Memmedova’dan: Ömrün Gatarı
                          Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Azerbaycan çıkışlı yayınların sayfalarında gezerken, Türk Dünyasının genişliğini, kültürel zenginliğini bir kez daha görüyor, anlıyor ve gururlanıyorum.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi öğretim üyelerinden, Azerbaycan’lı Prof. Dr. Tamilla Abbashanlı Aliyeva aracılığıyla bana ulaşan kitaplardan birinin adı: Ömrün Gatarı.
Nezaket Salah kızı Memmedova’nın imzasını taşıyor.
120 sayfalık pırıl, pırıl baskılı ve ciltli bir şiir kitabı masamda bulunan yayın.
            Merkezi, Azerbaycan’ın başkenti Bakü şehrinde bulunan Araz Neşriyat yayınları arasında gün yüzü gören, Redaktörlüğünü Zülfükar Şahsevenli’nin yaptığı kitabın ilk sayfalarında, Redaktörden başlığı altında dört sayfalık bir sunuş, takdim yazısı var. Buranın bir yerinde; “Nezaket hanımın bütün şiirlerinde, hatta sevgi şiirlerinde bile ağlayan bir kadın, ana gözleri var. Ben bu şiirlerin birçoğunda,’Ana yitirmişem, ana yaşında’ diyen büyük şairimiz Memmed Araz’ın nefsini duydum” deniyor.
            Musa Yakub imzalı ikinci bir anlatım, takdim 8, 9, 10. sayfalarda yer alıyor.
Duygular kervanının yola çıkan genel görüntüsü üzerinde duruluyor burada. Nezaket hanımın ikinci kitabı olan “Ömrün Gatarı”nın bir özeti veriliyor, değerlendirmeler yapılıyor.
            Kitap,”Saralmış yaprağa benziyor ömrüm” ve “Haçansa, sevgi şiirleri de yazardım” adlı bölümlerden oluşuyor. Kitabın ilk şiiri, “Vatan bizi bağışlama” başlıklı, 11 ayrı bölümden oluşan şiir olarak görülüyor. Bu şiirin bir dörtlüğü şöyle:

            Karabağın yağıların tap dağı,
            Meşelerin yalguzaglar oylağı,
            Yaman oldug,yad dillerin gınağı,
            Vatan,bizi bağışlama!.

            Şiirler, Azeri Türkçesiyle kaleme alındığı için, Türkiye Türkçesi gözüyle baktığımızda, küçük anlayış farklılıkları olduğunu görüyoruz. Kitabın adı olan “Ömrün Gatarı” adlı şiir,31 ve 32. sayfalarda yer alıyor. Bu şiirin girişinde;”Ömre ömür gatar / Nice kışın, baharın / Gönlünden geçen gatar / Senin ömür gatarın” deniliyor..
            Gözün yaddaşı, sen var iken, Ata, Ömrüm, Bacıma, Dünya, Bağımız, 50 yaşım, Arzular, ölüm, Sevda, Sen getsen, Amandı, İstedim, Silmedi, Ay güzel, Sevgiden danış, adlı şiirlerde anlatım ustalığı, mana zenginliği görülüyor. Uslup ve dilin güzelliği, kulağa hoş gelişi, anlatım zenginliğinin ortaya konuluşu, yer yer mecazların kullanılışı dikkat çekiyor. Vatan, Karabağ, anne babanın kaybından doğan acılar, evlat sevgisi ve diğer konular inceden inceye işlenmiş, sayfalara aktarılmış, okurlarıyla karşı karşıya getirilmiş.
Tebriklerimi sunuyorum efendim.
            Nezaket Salah kızı Memmedova:1962 yılında Bakü’de doğdu. Bakü Devlet Üniversitesini Psikologiya Fakültesinden mezun oldu. Respublika Hatıra kitabının redaksiyasının emekdaşı,” Yada Düşdü” Dergisinin Başyazarı, Azerbaycan Yazıcılar Birliği üyesi olan Nezaket Salah kızı Memmedova,” Ömrüm” adlı ilk kitabını 2008 yılında yayınladı.
            Evli ve üç çocuk annesi olan yazar, Bakü’de yaşıyor.
            GÜNÜN SÖZÜ:
Prof. Dr. İsa Kayacan; Ömür boyu,Türk Dünyasının kaynaşıp karışması, dostluğu, kardeşliği yolunda gece-gündüz demeden yazılar yazan,özellikle Karabağ derdini dünyaya ileten, Türk Dünyası sevdalısı, bir araştırmacı-yazardır. Türk Dünyası onunla gurur duymaktadır. (Prof. Dr. Tamilla Abbashanlı Aliyeva, Çıngı Dergisi, Kayseri, Sayı:25-2014)
            ***
Özcan Yüksek’den: Çayın öyküsü
Prof. Dr. İSA KAYACAN
           Kitapların bölgelere yönelik yayınlar olarak hazırlanmaları, ciddi bir araştırma ve inceleme gerektiriyor. Rize Valiliği Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğünden gelen bir kitap. Adı: Çayın öyküsü. Araştırmacısı, yayın imzası Özcan Yüksek. Kaçkar Turizm Birliği tarafından 2014 yılının başlarında renkli, pırıl pırıl bir baskıyla, resim defteri görünümünde İstanbul’da basılmış, yayınlanmış
            Yazı ve fotoğraflar Özcan Yüksek’e ait. Tasarım Duygu Aksoy, Editör Hüseyin Keçe, Yardımcı editör Selcen Küçüküstel, Katkıda bulunan isimlerin sayısı 9, Bolca yerleştirilen çay üretimi görüntülü fotoğraflardan sonra, (o günün) Rize Valisi Nurullah Çakır imzalı önsöz dikkat çekiyor. Bu önsözün bir yerinde;”Rize’de çayın üretilmesine ve ekonomik bir güç haline gelmesine katkı sunan birçok değerli devlet yöneticisi ile araştırmacı mevcut olup; özellikle Zihni Derin’in ismini zikretmek hepsi adına bir vefa borcudur. Rize, elinizdeki butik kitapla birlikte, çayın markalaşması sürecinde bir adım daha atmış oluyor. Kentimizin yetiştirdiği değerli sanatçılardan biri olan Özcan Yüksek’in engin bilgi birikimi ve anlatımıyla zenginleşen çay kitabını sunmaktan gurur duyuyoruz” deniliyor.
            Sonra, Özcan Yüksek imzalı “Teşekkürler” sıralanıyor, vefa borcunun ödenmesi gerçekleştirilmiş oluyor. Çay yolu “bilgenin öyküleri” geliyor sırayla. Çay evi, Çay Seromonisi, anlatımların ara başlıkları olarak görülüyor. Rize’nin yağmurları ve gözyaşları Şehir efsanesi olarak sayfalara aktarılıyor.
            Çayın doğası, insanın doğasıyla karılaştırılıyor, Dereler ve nehir, hırçın ruh tarım başlıkları altında verilenlerin tümünün çıktığı yol Çay’a, Çay üretimine yönelik olanlar olarak ele alınıyor. Çayın toparlanmasının, yaşamak, yaşatmak anlamına geldiği noktasından hareket ediliyor.
            Sayfa 40 da verilen bir kitap kapağı. Osmanlı döneminde basılan bir kitap bu...
Altında:”Osmanlı döneminde yayınlanan üç çay risalesinden en kapsamlısı 1878 yılında Seyyid Mehmet Efendi tarafından yazıldı. Türkçede bilinen basılı ilk çay kitabı unvanını taşıyan bu eser aynı zamanda ilk çay sözlüğünü de içerir (Recep Koyuncu Arşivi)” açıklaması yer alıyor. İlerleyen sayfalarda, çayla ilgili bilgilendirme amaçlı çok geniş bir anlatım serisiyle karşılaşıyoruz. Çay konusunda bilmediğim ne kadar gerçek varmış, bilgi varmış, şaşırıp kaldım.
Bu bilgilerin sahibi olanlara, olabilenlere ne mutlu…
            Gelişi güzel çevirdiğimiz sayfalardan biri 89.sayfa. Buradaki anlatımlardan bir paragraf içinde verilenlere kulak verelim: “Minik çay ağacının, baharda çiçek açmış halini, tüm çay ağaççıklarını, yamaçları süsleyen yeşil yaprakları, dev bir elin yardımıyla ters çevirip tepemize çıkartıyorum; gökyüzünde onlar parlıyor artık. Belki de gökyüzü, tek bir ağacın dev gövdeli, ak çiçekler açmış dallarıdır. Belki dev bir çınar, dev bir çay ağacı olan bu göksel ağacın açılıp solan çiçekleridir, gök çiçekleri. Sayısız yıldız, diğer adıyla sayısız güneş, ak, parlak, sayısız çay çiçeği ile. Sonsuzluğun görkemli gösterisi”.
Bu ve benzer bir üslupla akıcı bir şekilde yapılan anlatımların satır aralarında mola verip, yeniden yeniden okumak istemez misiniz?
            Bu yayınla, Çayın öyküsü geniş biçimde anlatılmış, gelecek kuşaklara aktarılacağı kesinliği içinde çok önemli bir yayın ortaya konulmuştur.
Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
            Özcan Yüksek: Kaçkar’ın eteklerinde 1963 yılında doğdu. İstanbul sokaklarında büyüdü. Hukuk Fakültesini bitirdi. Atlas dergisinin yayın yönetmeni, yazarı, fotoğraf sanatçısı, Son on beş yılını dünyanın enlem ve boylamlarını arşınlamakla geçirdi. Her zaman çok yere gitmek yerine, bir yere çok defa gitmeyi tercih etti..   
                ***       
Yekta Güngör Özden’den Ahmet Tufan Şentürk’e
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiirle, düz yazıyla anlattıklarımız, ifade edip sayfalara aktardıklarımız. Ülkemizin seçkin hukukçularından, şair, yazar ve araştırmacı Yekta Güngör Özden hocanın şiirimizin beş yıldızlı çınarı rahmetli Ahmet Tufan Şentürk ağabeyimizin ithaf ettiği bir şiiri var
Uzunca olan bu şiir, rahmetli Ahmet Tufan Şentürk ağabeyimizle birlikte hazırladığımız “Armağan–4” adlı kitabın 233 ve 234. sayfalarında yer aldı “Ahmet Tufan Şentürk ağabeyimize” başlığıyla. Şöyle başlıyor bu şiir:

Konya’mızın gözdesi Ermenek İlçesi’nden,
Ahmet Tufan Şentürk’ün şiir akar sesinden.
Güzel deyişlerini dinleriz beğeniyle,
Duygulanır insanlar ruhuyla, bedeniyle,
Üstün niteliklerle dokunmuş kişiliği,
Sevgi, saygı, güvenle anılır iyiliği.
Sohbetine doyulmaz, gülüşleri sımsıcak,
Sanatçı dostlarına eviyle açar kucak.
Kendisinden daha çok başkalarına yarar.
Kitaplıklar doldurur Ermenek köylerinde,
Doğduğu toprakların ateşi yüreğinde…

Yekta Güngör Özden ustanın, hocanın Ahmet Tufan Şentürk anlatımları sürüp gidiyor. O’nun dostlarına karşı açtığı sıcak kucakları, alçak gönüllülüğü, yardımseverliği, babacanlığı, her yönüyle örnek alınan özellikleri, güzellikleri mısra mısra dile getiriliyor. Bir bölümünde de şöyle sesleniliyor bu şiirin:

Dostluğun kıvanç verir, her söyleşin mutluluk,
Şiirlerle açılır her an yeni bir ufuk.
Hiç kötülük bilmezsin, kırsalar da kırmazsın,
Edebiyat tarihi seni övgüyle yazsın.
İnsan gider, insanlık yaşar sonsuza değin,
Ne düşmanlık dargınlık, ne de sertlik bilirsin.
***
İlter Yeşilay anlatımlarıyla
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiirimizin usta kalemleri arasında yer alan, Ankara’dan seslenen İlter Yeşilay’ın iki şiirinin mısraları arasında gezmek istiyorum bugün efendim:
“Hırçın kırmızı” adlı İlter Yeşilay şiiri beş ayrı dörtlükten meydana gelmiş. Bu şiirin üç ayrı dörtlüğü şöyle karşımıza çıkmakta:

İmkânsız düşlerde yaşayan sevdam,
Hüzünlü gecemin çoban yıldızı,
Değdiği yerlerde ateşler yakan,
Asi dudakların hırçın kırmızı…

Hangi yana dönsem beni buluyor,
Bir tebessüm ile hesap soruyor,
Bu sessiz ihtilal beni yoruyor,
Asi dudakların hırçın kırmızı…

Sen, gönül kavgamın yıktığı düzen,
Ben, sende hükümlü isyanın kızı,
Damarlarımdan akan, alev misali,
Asi dudakların, hırçın kırmızı…

İlter Yeşilay anlatımları tutarlılıklarla doludur. Önce konuların tespiti, arkasından bir anlatım zenginliği.. “Emin değilim” başlıklı şiirde olduğu gibi.
Bu şiir de beş ayrı dörtlükten meydana geliyor.
İki dörtlüğünden örnek verelim anılan şiirin:

Ne akıl sor bana, ne de yol göster,
Aklımdan ben de hiç memnun değilim,
“gel işte, adresin doğrusu” dersen
Gelemem, kendimden emin değilim.

Bu telaş, bu dalaş, bu vaveylâyı,
Ne Mecnun isterim, ne de Leylâ’yı,
Dudağından gizli kalmış alayı,
Silemem kendimden emin değilim.
***
Prof. Dr. Ali Aliyev-80
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Azerbaycan çıkışlı, Türkiye Türkçesiyle yayınlanan kitaplar bana ulaştıkça, sayfalarında gezme fırsatı buluyorum.
Azerbaycan’dan Prof. Dr. Elçin İskenderzade hocam, Türkiye’den, Prof. Dr. Hayrettin İvgin dostum aracılığıyla bana ulaşan kitaplar çoğunlukta.
Bunlardan bir yenisi, Türk Dünyası Araştırmaları Uluslar arası İlimler Akademisi yayınları arasında ciltli, 425 sayfalık, biyografi-bibliyografya çalışması olarak “Prof. Dr. Ali Aliyev–80” adlı kitap dikkat çeken bir görünüm ortaya koydu, sergiledi.
Merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajans tarafından dizgi ve iç tasarım çalışmaları gerçekleştirilmiş. Hazırlayanlar: Prof. Dr. Hayrettin İvgin, Prof. Dr. Hasan Ahmet, Prof. Dr. Elçin İskenderzade, şeklinde sıralanıyor.
Üç sayfalık sunuş yazısı, prof. Dr. Hayrettin İvgin imzasının taşıyıcısı. Bir yerinde sunuşun, “Bu elimizdeki kitabı, Prof . Dr. Ali Aliyev’in yaşı sebebiyle bir anı kitabı olarak akademimiz tarafından üç dilde (Türkçe, İngilizce, Rusça ve Azerbaycan Türkçesi) yayımlamaktan onur duyuyoruz deniliyor.
Ali Musa oğlu Aliyev’in 20 Mayıs 1933 tarihinde, Batı Azerbaycan’ın Vedi Bölgesinin büyük Dehnez köyünde doğduğu kaydediliyor. 1937 yılında ailesiyle birlikte Kazakistan’ın Cumbul bölgesine sürgün olarak gönderildikleri kaydı veriliyor.
Sonra, Prof. Dr. A.M. Aliyev’in sürgün hayatı uzun uzadıya veriliyor, naklediliyor.
Rahmetli Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın “Azerbaycanlı meslektaşıma sevgilerle “Başlıklı yazısı yer alıyor ilerleyen sayfalarda.
Prof. Dr. Vali Bahaeddin Güney, Çelebi Öztürk, Ali Kayıkçı, Aysel Çoban İmer, Arzu Kök, Settar Seferov, Eldar İsmayıl, Şair Hasanov, Manered Martin, Telman Aliyev, Geybulla Geybullayev, İsa Kayacan imzalı, Ali Aliyev yazıları, söyleşiler elimizdeki kitabın zenginleştirilmesini sağlamışlar.
İngilizce ve öteki dillerde sayfalara aktarılanlar, gelecek için kalıcılık görüntüleri ortaya koymakta.
***
Ortanca Dergisinin yeni sayısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ankara ilimizin merkezinde üç aylık, kültür, sanat ve edebiyat dergisi olarak yayımlanmakta olan ‘Ortanca’ Dergisinin yeni bir sayısı geldi. Masamda bulunan bu yeni ‘Ortanca’ 40. sayı olarak görülüyor.
Pırıl pırıl bir baskı, zengin içerikli olarak okurlarının karşısına çıkan, çıkarılan Ortanca’nın İmtiyaz sahibi, Yazı İşleri Müdürü ve Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Engin.
Koordinatör: Birol Engin. Yayın kurulunda değişik isim ve imzaların kayıtları var.
Fotoğraflar: Orhan Çınar ve Kemal Arslan.
Ortanca Dergisinin yayın merkezi: Gökçeyurt Mhl. Samsun Devlet Yolu No: 364, Mamak-Ankara. Tlf: 0312-598 01 98.
Elimizde, masamızda bulunan Ortanca Dergisinde, yazı ve şiirleri bulunan isim ve imzalardan bazılarının sıralanışı şöyle:
İbrahim Engin, Nurullah Çetin, M. Nuri Parmaksız Oğuz Tansel, İ.Bora Binatlı, Vedat Fidanboy, Can Akengin, İlter Yeşilay, Yurdanur Bilgin, Ali Bozdağ, Ahmet Sevgi, Ali Adanır, İsa Kayacan, Gülten Sultan, Hasan Ahmet, M. Ali Kalkan, Tamilla Abbashanlı, Esat Anık, D. Turan Düz, Engin Fordugil, Elif Kılıç, Sevil Mısırlıoğlu, Abidin Güney, S. Unur Özdemir vd…
Beşinci sayfada yeralan Sibel Unur Özdemir imzalı “Sevdalıyım sana Türkiye’m” adlı şiirden bazı mısralar nakledelim:

Destandır güzelliğin, yok cihanda sana eş,
Kıyın denize komşu, yedi bölgen de kardeş,

Dillerde, dualarda dolaşır şanlı adın,
Damağımdan kalbime akar o eşsiz tadın.

İlter Yeşilay imzalı “Gece ve ihtimaller” adlı şiir 37. sayfada karşımıza çıkıyor. Bu şiirden bir bölüm:

Uzanıp düşlerimin yorgun sessizliğine,
Sinsice uğuldayan geceyi dinliyorum,
Bir yerlerde, bir aşık ağlıyor kaderine,
İncecik sızılarda onunla inliyorum,
Ben, benimle arkadaş geceyi dinliyorum.
***
İnsanca Dergisinin iki yeni sayısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yunanistan’da Türkçe olarak yayınlanan ve Dr. Hasan Ahmet tarafından bize ulaştırılan İnsanca Dergisinin 3 ve 4. sayıları ayrı ayrı yayınlanarak elimize geldi.
Derginin sahibi ve sorumlusu:  Kültür-Sanat Şirketi.
Yazı İşleri Müdürü: Hakan Mümin.
Yayın kurulunda; Ahmet M. Ahmet, Faik Hakkı Ali, Hasan Ahmet, Mustafa Çolak şeklinde sıralanıyor.
Haberleşme adresi: Adrrianoupoleas No: 91 69100 Komotini-Greece.
Dağtımdan sorumlu: Osman Ahmet.
Ortalama 16 sayfayla, tertemiz bir baskı ve güzel görünümüyle okurlarına ulaştırılan İnsanca Dergisi getirdikleriyle takdir topluyor. Şiir, araştırma, öykü türlerindekilerle sayfalara zenginleştiriliyor.
İnsanca Dergisinin masamızda bulunan iki sayısında imzaları bulunanların isimleri üzerine bir göz atalım: Nihan Ayan, Hakan Mümin, Sibel Gülistan, Hakan Ahmet, Sevda M. Dikelalı, Faik Hakkı Ali, Mücahit Mümin, Şule Hüseyin, Mustafa Çolak, Hasan Ahmet, Orhan Çolak, Feyzi Ali, Rahmi Ali, Tuğrul Çavuş Mestan, Şule Hüseyin, Emre Ahmet, Mehmet Dükkancı, Vildan Serdar, Sema salihoğlu vd.
Her ayın, kültür-sanat değerlendirmesi yapılıyor kısaca, sunuş mahiyetinde. Mart ayında Gümülcine’ne bir kez daha şiirle kucaklaştırıldığı anlatılırken, Nisan ayındaki tiyatro oyunundan, kitap tanıtım etkinliklerinden örnekler veriliyor.
Sanat, düşün, kültür dergisi olarak okurlarının karşısına çıkarılan İnsanca Dergisi içerisinde yer alanların geleceğe taşınması bakımından da önem ve anlam taşıdıkları görülüyor. Derginin 4. sayısında yer alan şiirlerden biri de ‘Yücelen sevgimiz” adıyla yayınlanan Şefaat Ahmet imzalı şiir. Bu şiirden birkaç mısra:

Dudaklarımdan dökülen,
Birkaç mutlu sözdü sevgin,
Rüzgârların dansıydı izlediğin,
Bazen doyasıya coşkuydu gelişin,
Oysa martıların ağlayışıydı
Göçündeki hasretin.
***
Aytekin Aydın’dan bana
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Aytekin Aydın, PTT Teşkilatının önemli elemanlarından.
Halkla ilişkiler konusunda uzman.
Yazdıkları, yayınladıkları var takdir edilen, alkışlanan.
Bu satırların yazarı İsa Kayacan olarak bendenize ithaf ettiği bir şiiri var Haziran 2010’da yayınladığım “Bana Yazılan Şiirler” adlı kitabımın 49 ve 50. sayfalarında yer alan.
Üç bölümden oluşan “İsa Kayacan’a” adlı, başlıklı şiirin ilk bölümü şöyle:

Sen dağlarda açan, bir kır çiçeği,
Yanımda ağabeyimsin Kayacan.
Öpülesi ellerin, sarılası boynun önünde,
Ellerim tutsak, boynum büküktür Kayacan.
Sana, seni anlatmaya, gücüm yetmez.
Bir elinde şiirlerin, diğerinde sevgin,
Bakamam saçlarının kar beyaz örtüsüne,
Bilirim yaz sıcağıdır, yüreğin senin.

Aytekin Aydın, bir fotoğraf makinesi gibi tespitlerini netleştiriyor. Ortaya koyduğu düşünceleriyle karşısındakilerle selamlaşırken, usta, kimliğinin getirdikleriyle sohbet etmenin mutluluğunu, huzurunu gururunu yaşıyor. İsa Kayacan’dan söz ederken duygu zenginliğini sayfalara aktarmaya devam ederken, “Bazen dağlarda, kar oldun, yağmur oldun. Rüzgarlarla yarıştın, ama bizi hep sevgiyle alıştırdın” diyerek anlatımlarını sürdürüyor.
İsa Kayacan’ın saçlarının değirmende ağarmadığını da söylüyor açıktan açığa.
Şöyle devam ediyor görüşlerini sıralamaya Aytekin Aydın:

Eğiri zamanda,
Doğru insansın Kayacan.
Unutma sevgili İsa Kayacan,
Devler bile küçüktür,
Doğduğunda.
“Gül ağacı budana budana”
Sözümüz var insan olana,
Sevgilerimle,
Nice yıllara İsa Kayacan…
(Ankara: 27 Ocak 2009)
***
Ülkü Önal’dan:
Artvin Yöresi Yemekleri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ülkü Önal, folklorumuzla ilgili araştırma ve yayınlarıyla biliniyor, tanınıyor ve alkışlanıyor.
Payda Yayıncılık’ın sahibi, yöneticisi, editörü Gülendem Gültekin aracılığıyla bana ulaşan 238 sayfalık büyük boy bir kitap.
Adı: Artvin Yöresi Yemekleri adının taşıyıcısı…
Her yörenin, her ilin, ilçenin ve öteki yerleşim birimlerinin birer ‘delisi’ vardır.
Ülkü Ünal’da Artvin’in ve o bölgenin delilerinden!
Ülkü Önal uzunca bir “Başlarken” le söze başlamış.
Takdim ve sunuş yazılarından da kısa cümleler alarak devam edelim:
1-Artvin’de yemekler, “peşhun” denilen ahşap yer sofrasında yenir. Pişen yemek bir kaba konur, ev halkı oradan alıp yer (Ülkü Önal)
2-Artvin’de ekilebilir arazinin az olması ve kadınların sürekli çalışmak zorunda kalması nedeniyle ucuz, kolay ve çabuk yapılan yemekler tercih edilmiş buda yemek çeşidinin diğer bölgelere göre daha zayıf kalmasına sebep olmuştur. (Prof. Dr. Esma Şimşek)
3-Artvin’in unutulmakta olan mutfak kültürü ve yemekleri ilk kez ayrıntılı olarak incelenmiş ve sözlü olarak aktarılan bilgilerle yer almıştır (Doç. Dr. R. Eser Gültekin)
Ülkü Önal, başarılı araştırmalarıyla, değerlendirmeleriyle önemli ve kalıcı bir eserin ortaya çıkışını sağlamış.
Artvin yöresi yemeklerinde, çorbalar, et ve et ürünleri, Yusufeli’nde kemik kurutma kültürü, tavuk yemekleri, Balık yemekleri, yumurtalı yemekler, kuru baklagiller ve tahıl yemekleri, dolmalar ve sarmalar, sebze yemekleri, çeşitli bitkilerden yapılan yemekler, pilavlar, unlu hamur işleri, süt ve süt ürünleri, sütle yapılan yemekler..
Aşureler, av yemekleri, tatlılar, kurutulmuş kabak tatlısı, turşular, içecekler, salatalar, sirkeler, Ahıska yemekleri, vd. şeklinde bir başlık sıralaması yapılmış.
Tebriklerimi sunuyorum efendim.            
***
Neriman Mıhladız mısralarından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Neriman Mıhladız, Burdur ilimiz merkezinde yaşayan, buradan seslenen, eğitimci, şair, yazar ve araştırmacı.
Burdur ilimiz merkezinde günlük yayınlanan “Yenigün” Gazetesindeki “Hayat Dedikleri” köşesinden sesleniyor zaman zaman.
Yenigün Gazetesinin geçmişteki sayılarından birindeki köşesinde, “Ilık ve güzel olur kalan yaşam” başlıklı yazısıyla dikkat çekti Neriman Mıhladız hocanım.
Anılan yazısının ortalarındaki cümleleri şöyle devam ediyordu Neriman hanımın:”
-“İnsan hergün gördüğü insanların yaşlandığını hissetmiyor. Hep aynılar sanıyor, birisi uyarınca dikkatlice bakıyor. İşte o zaman fark ediyor. Gerçekten annem ve babam çok yaşlanmışlar. İçimi bir hüzün kapladı, gözlerimde yaş, boğazım da oluşan düğümlerle gençlik döneminde yazdığım karalama şiir denemelerimden sonra ılık ve güzel olur kalan yaşamı yazdım”
Bu bölüm içi girişten sonra, şiirleşen duygular, mısralar Neriman Mıhladız anlatımları ortaya konuluyordu, sütununda yer veriliyordu. Bu şiirin girişinden:

Ilık ve güzel olur kalan yaşam,
Akşam oldu çoktan, yatsıya yaklaşıyor zaman,
İnşallah ılık ve hüzünsüz olur kalan yaşam.

Fırtınalarla kasırgalarla geçmişti hayat,
Şan, şöhret, para, pul, herkes etrafında kul,
Şimdilerde süt liman, sessiz, sakin bir bekleyiş,
Neyi, neden bu bekleyiş,
Neler getirecek zaman?.

Bilmeden umut etmeden bekleyişlerin, buruklukların sonu belli olmayan yürüyüşlerin getirdikleri, ortaya koydukları, hep mısralara dökülen duygular. Neriman Mıhladız anlatımlarının devamı:

Ne kadar garip, ne kadar çaresiz insan,
Ömür kışa geldi, beklemekle geçiyor zaman,
Ne bir ümit, ne hayal, ne istek,
Her şey boş, her şey yalan.
Akşam oldu, yatsıya yaklaşıyor zaman,
İnşallah ılık ve huzurlu olur kalan yaşam.
***
Gülağ Öz’den:
On İki İmam ve Kerbelâ
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitaplar, dergiler ve öteki yayınlar Günyüzü gördükçe, okurlarıyla buluştuklarında, buluşturuldukça önem kazanıyor, anlam kazanıyor.
Merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajansın kurucusu, sahibi ve yöneticisi, değerli dostum Prof. Dr. Hayrettin İvgin’den gelen kitapların bir başkası, bir yenisi Gülağ Öz imzalı, 294 sayfalık “On İki İmam ve Kerbela” adlı kitap.
Üç sayfalık bir önsöz, sunuş var ‘kitap hakkında’ başlığının taşıyıcısı. 2. baskılı masamdaki kitap hakkında Gülağ Öz, “Bu anlamda ülkemizde çok eser yayımlanmadı. Yayımlanan eserler bölük pörçük bilgilerden öteye gitmedi. İmamlar konusunda, onlarında insan olarak nasıl yaşadıklarını, neler yaptıklarını, nasıl ve niçin öldürüldüklerinin pek bilindiği söylenemez” diyor.
İmamların anası fatimat-ı Zehra bölümü, anlatımıyla başlanılmış.
Sonra sırasıyla, imamlar; Ali, Hasan, Hüseyin, Zeynel Abidin, Muhammed Bakır, Cafer Sadık, Musa Kazım, Ali Rıza, Muhammed Taki, Ali’yel Naki, Hasan Askeri, Muhammed Mehdi isimlerinden söz ediliyor.
Haz. Fatıma hakkında; “İmam Ali’nin hanımı. Hz. Peygamber’in kızı, Hz. Fatıma, Peygamber efendimizin Hz. Hatice validemizden olan en küçük ve en sevdiği kızıdır” deniliyor.
25. sayfada “İmam Ali” den söz ediliyor. İmamlarla ilgili fotoğraflarda yer alıyor çizme sanatıyla şekillendirilmiş. İmam Ali hakkındaki bölümün girişindeki cümleler:
“İmam Ali ismi dünyanın her bucağında hürmet, saygı yürekten gelen bir sesle anılır. Onun isminin anılmadığı saniye düşünülemez. Belki de yeryüzünde isminin anılmadığı bir an bulunmayan ikinci bir kişilik yoktur”.
İmam Ali’nin, dünya Alevilerinin kutbu olduğu, Alevinin insana bakınca Ali’yi gördüğü, doğaya bakınca da Ali’yi gördüğü anlatılıyor.
247. sayfadaki “Kerbelâ” bölümündeki ilk satırlardan: Tarihe Kerbelâ diye geçen kanlı olay; yine tarihsel süreçte Ümeyye oğulları ile Haşim Oğulları arasında tarihsel hesaplaşmanın sonuçlarından başka bir şeyle izah edilemez.
***
Ahmet Tufan Şentürk Şiirlerinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiirimizin beş yıldızlı çınarı, rahmetli Ahmet Tufan Şentürk ağabeyimizin şiirlerinin mısraları arasında bir gezinti yapmak istiyorum.
1948 yılında kaleme alınmış 8 ayrı dörtlükten meydana gelen “Sen git, elini öp yaşlı ananın” adlı, şair M. Zeki Akdağ’a ithaf edilen Ahmet Tufan Şentürk şiirinin iki dörtlüğü:

Sıla bana gurbet olmuş kardeşim,
Gitmesem de bekleyenim yok benim,
Ne olur, çağırma beni bir daha,
Sen git elini öp yaşlı ananın.

Artık unutulur, anılmaz adı,
Kalmadı huzuru, kalmadı tadı,
Tufan bu gerçeği çok geç anladı,
Sen git elini öp yaşlı ananın.

Ahmet Tufan Şentürk bir çile adamıydı, bir sabır abidesiydi, bir sevgi zenginiydi. Şiirlerinde sevgiyi ilmik ilmik işler, duygu zenginliğiyle bütünleştirirdi şiirlerini. “Sevebilir misiniz?” adlı, başlıklı şiirindeki mısralar vermek istediğimiz örnekler arasında yer almıştır. Bu şiirden iki bölüm:

Ağzınız var mı, diliniz,
Konuşabilir misiniz?,
Dudaklarınız var mı, dudaklarınız,
El etek öpebilir misiniz?.

Elleriniz var mı, elleriniz,
Dostça uzatabilir misiniz?
Başınız var mı, başınız,
O başın içinde beyin,
Düşünebilir misiniz?.

Ahmet Tufan Şentürk, Türk şiirinin beş yıldızlı çınarıydı. Dostluğu sağlam, katıksız...
Sevgisi tertemiz, berraklık içinde... O’nu özlüyorum. Allah mekânını cennet etsin.
***
Tuğrul Sarıtaş’dan:
Bedava Pirzola
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Tuğrul Sarıtaş, Türk Basınının önde gelen gazetecilerinden, isim ve imzalarından. Yıllarca, zor şartlar altında objektifiyle oradan oraya koştu.
Tespitleri hep manşet oldu, haberleri günlerce, aylarca konuşuldu
Merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajansın kurucusu, sahibi ve yöneticisi Değerli dostum Prof. Dr. Hayrettin İvgin aracılığıyla bana gelen, ulaşan kitapların bir yenisi, Tuğrul Sarıtaş imzasının taşıyıcısı, 208 sayfayla Kültür Ajans yayınlarının 195. olarak günyüzü gören “Bedava Pirzola” adının taşıyıcısı kitap.
Kültür Ajansın teknik koordinatörü Erhan İvgin’in yayın hizmetleri de hemen dikkat çekiyor kitabın ilk sayfalarında.
Önsöz Emin Çölaşan’a ait.
Çölaşan bir yerinde önsözünün; “Gazeteci arkadaşım Tuğrul Sarıtaş çok akıllı bir iş yapmış. Yaşadığı olayları not almış.
Ya da belleği çok kuvvetli olduğu için unutmamış.
Tuğrul’u gerçek bir basın emekçisi olarak tanıyorum.
Oradan oraya koşturan gerçek bir gazeteci” diyor.
Bölümlerden önce, o bölümün konusuyla ilgili çizme resimler var. Örneğin 9 ncu sayfadaki “Darbe vekilleri kurtardı”nın hemen solundaki sayfada bir asker resmi karikatürize edilmiş.
Sayfa 23’deki “Akbulut ne yapsa fıkra” başlığı altında verilenlerin girişi:
Hakkında yazılan fıkralarla Türk siyasi tarihinde özel bir yer edinen TBMM eski Başkanı Yıldırım Akbulut, özürlüler haftasında bizleri güldürdü.
Kitap içinde yeralanların bazılarının başlıkları: Çiller’in uçan otomobilleri, Er’in Kenan Evren’e cevabı, Erbakan ‘Rötür’ yapınca, Turgut Özal’a neden kızdım?,
Atatürk ve Tito, Gazetecinin fendi, Çiller’in gafı, TRT’nin o yılları, Gazeteci-Polis dostluğu, Demirel’in pidesini afiyetle yedik, Ağrı Dağındaki kravatlı gazeteci, Evren’in güldüren foto muhabiri, Milletvekili olduğunu unutunca Alkolün tesiri, Muhabir ‘Köşe’ yazmak isteyince, Çapkınlık yapmaya kalkınca.
***
Kültür Evreni’nin içinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kültür Evreni, bir derginin adı.
Ankara’da üç ayda bir yayınlanıyor. 18. sayısı masamda bu derginin.
Sahibi: Hayrettin İvgin,
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Erhan İvgin.
Editör: Ömer Ünal. Yayın kurulu var değişik isim ve imzalardan oluşan.
Ayrıca Dil danışmanları dikkat çekiyor.
Redaktör: Doç. Dr. Nezaket Hüseynova.
Yazışma adresi: Kültür Ajans, Konur Sk. No: 66–7 Bakanlıklar-Ankara.
Tlf: 0090–0312–4259353.
Türkçe, İngilizce, Rusça dillerindeki metinlerle karşılaşıyoruz Kültür Evreni Dergisinin sayfalarında. Dünyanın bu arada Türkiye’nin değişik Üniversitelerinde görev yapan pek çok bilim adamı isminin Hakem kurulunda bulunduklarını da kaydedelim. Yine dünyanın değişik ülkelerindeki temsilcileri var iletişim açısından gerekli olan.
Prof. Dr. Eunkyung Oh, Doç. Dr. Bakytgul R, Ulduz Paspayeva, Nail Tan, Doç. Dr. Maharram Pahsa Zulfugarli, Hanım Aliyeva, Hayrettin İvgin, Yegane Z.Bayramlı, Rövşene Emrahov, Dr. Yaşar Kalafat,Yrd. Doç. Dr. Mehmet yardımcı, imzalarıyla dergi sayfalarında yer alanlar karşımıza çıkıyorlar.
Bunlardan iki imzadan aldığımız bazı cümleler:
1-Aşık Sümmani’ye mal edilip haksız yere onu töhmet altında bırakan bazı şiirler başlıklı araştırmasında Nail Tan (Sayfa: 35): Türk halk edebiyatı, onun alt dallarından aşık ve tekke edebiyatında bazı şiirlerin çıraklar, müridler, aile fertleri, yakın akrabaları, hemşehrileri, derlemeci ve araştırmacılar tarafından birden fazla halk şairine mal edildiği görülmüştür. Bu durum sözlü edebiyatın bir özelliğidir.
Narmanlı Aşık Sümmani (1861-1915) nin şiirleri de bazı âşıklara mal edildiği gibi, başka aşıkların bazı şiirleri de Sümmani’nin olarak gösterilmiştir.
2-Ahilik Kalite ve kalite kontrolü, başlıklı araştırmasında (sayfa: 57-58) Hayrettin İvgin: Kooperatifçilik ilkeleri ile Ahilik arasında büyük benzerliklerin ve hatta birçok noktalarda tıpkılık olduğu kuşku götürmez bir gerçektir.
Ahilik, köylere kadar yayılan örgütleriyle ulusal birliği ve bütünlüğü sosyal dayanışma ve yardımı temel ilke olarak benimseyen 13. yüzyılda kurulup gelişen ulusal bir örgüt biçimidir.
***
Sabit Bayram’dan 2. baskılı:
Güzide Gülpınar Taranoğlu
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Araştırma, inceleme ve değerlendirme çalışmalarının zorluğu bilinir.
Hele, araştırma konusu olanların çalışma alanlarındaki genişlik, başarı grafiğindeki zirvelik söz konusu olunca, bu alandaki detaylandırmaların ucu bucağı görünmez.
Sabit Bayram, Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının önemli kadın temsilcilerinden Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun hayatı, sanatı ve eserleriyle ilgili ortaya koyduğu araştırmasının genişletilmiş 2. baskısıyla bizimle yeniden selamlaştı.
Merkezi İstanbul’da bulunan Zinde Yayınevi yayınları arasında 214 sayfayla yeniden Günyüzü gören, Güzide Gülpınar Taranoğlu, hayatı, sanatı ve eserleriyle ilgili araştırma daha bir detaylandırılmış, daha bir geniş kapsamlı içeriğiyle edebiyatımız içerisindeki yerini almış.
Bu kitap, aynı zamanda Sabit Bayram’ın yüksek lisans eğitiminin tamamlanışını da sağlamış.
Güzide Gülpınar Taranoğlu, her yönüyle incelenmiş hayatından kesitler, eserleri hakkındaki bilgiler, sanat ve edebiyatla ilgili görüşleri, şiirlerindeki içerik, işlediği temalar, dil, üslup, şekil yönünden detaylı incelemeler ortaya konulmuş.
Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun hayatında önemli yeri, kızlık soyadının taşıyıcısı olan “Gülpınar” sanat ve edebiyat dergisi oluşturuyor.
Bu dergi Mayıs 1976 da, Enver Tuncalp ağabeyimizin teşvikiyle yayınlanmaya başlıyor.
Gülpınar dergisiyle ilgili bölümde Sabit Bayram şöyle bir değerlendirmede bulunuyor:
Derginin edebi muhitinde dikkati çeken en önemli isim, kuşkusuz derginin kurucusu Güzide Taranoğlu’dur.
Enver Tuncalp, Rüştü Burlu, H. Fethi Gözler, Burhan Sadık Yalçın, Ahmet Ayberkin, Abdülkadir Güler, Abdullah Satoğlu, İbrahim Agah Çubukçu, İsa Kayacan, Mualla Anıl, Hüsnü Yurdusev, Yılmaz Aybar, ve Muhsin Durucan dergiye en çok yazı kazandıran isimlerdir (Sayfa: 46)
***
Şükrü Öksüz’den:
Bendeki Sevgi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
   Şükrü Öksüz bürokrat, şair, yazar, araştırmacı, yayıncı. Aydın ilimiz merkezinden sesleniyor. Düzenli, istikrarlı yayın çalışmalarıyla dikkat çeken isim ve imzalarımızın başında yeralıyor.
Bendeki Sevgi adlı, 144 sayfalık şiir kitabının gelişinin üzerinden epey zaman geçti. Değişik nedenlerle, sayfalarındaki gezintim gecikti.
Şükrü Öksüz bugüne kadar 5 ayrı şiir kitabı, 1 düz yazı, 3 antoloji yanıyla dikkat çekti. Abdülkadir Güler hocanın üç sayfalık bir sunuşu var Şükrü Öksüz’le ilgili, Bendeki Sevgi’yle ilgili görüşlerin sergilendiği. Bir yerinde bu sunuşun Abdülkadir Güler hoca: “Şair Şükrü Öksüz, Türk şiirine hayrandır. Sanatımıza, kültürümüze aşıktır.
Aydın’ın adını, sesini Anadolu’ya onurla taşıyor” diyerek, görüşlerinin altını çiziyor.
Türkiye’de her şeyin satıldığını, satılmaya devam ettiğini, Atatürk’ün hiçbir zaman ölmediğini, ölmeyeceğini anlatan şiirlerden sonra Aydın güzellemesi adlı uzunca anlatımlı şiir, Aydın Destanı çıkıyor karşımıza.
Hece vezniyle kaleme alınan Şükrü Öksüz şiirlerindeki anlam zenginliği, tutarlılığı, kalıcılığı hemen dikkat çekiyor.
Sonra, tavsiyeler, temenniler, beklentiler konu olarak seçilmiş, anlatımlar bu yönde geliştirilmiş, sayfalara aktarılmış.
Selam olsun başlıklı şiir elimizdeki kitabın 48 ve 49. sayfalarında yer alıyor.
İki dörtlüğü bu şiirin:

Yaşadığım şirin şehir,
Parklarına ağaç dolsun.
Denizlere akan nehir,
Benden size selam olsun.

Vatan için akan kana,
Kıbrıs, Kerkük, Ardahan’a
Fatih Sultan Mehmet Han’a,
Benden size selam olsun.

Şükrü Öksüz: 1951 yılında Aydın ili, Bozdoğan ilçesinin Amasya köyünde doğdu.
Ege Ünv. Basın-Yayın Yüksek Okulundan mezun oldu. Değişik dergi, gazete ve antolojilerde şiirleri yayınlandı. Yerel gazetelerin kültür ve sanat sayfalarını hazırlayıp, yönetti. Aydın Yazarlar ve Şairler Derneğinin kurucuları arasında yer aldı. Aydın Efesi Dergisinin sahipliğiyle, genel yayın yönetmenliğini yürütüyor.
***
Salihli’den: Üç Mayıs Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ülkemizdeki, Türk Ocakları Şubelerinin yayınladıkları, dergi ve gazeteler dikkat çeker, göz doldurur boyutlarda.
Genel Merkezi Ankara’da bulunan, Türk Ocakları Genel Başkanlığı, Salihli Şubesince yıllık yayınlanan “Üç Mayıs” Dergisinin 3. sayısı masamda.
Büyük boy, 104 sayfa pırıl pırıl baskılı bir dergi Üç Mayıs. Şair, yazar, araştırmacı ve yayıncı, değerli dostum Gündüz Aydın aracılığıyla bana ulaştırılan Derginin masamda bulunan sayısındaki ilkyazı Türk Ocakları Genel Başkanı Prof. Dr. Mehmet Öz imzalı ve “Milli Devlet ve Milliyetçilik üzerine” başlığının taşıyıcısı.
Mehmet Öz hoca yazısının bir yerinde:
“Türk milleti tarihte, büyük sentezleri başarmış bir millettir. Türk kültürünü ve Osmanlı Türk Medeniyetini geçmiş kültürleriyle ilişkide bulundukları coğrafya ve kültürlerin tesirlerini sentezleyerek oluşturdular” diyor.
Salihli Belediye Başkanı Mustafa Uğur Okay, birlikte yaşamının önemi üzerinde duruyor.
Türk Ocakları Genel Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Nuri Gürgür’ün psikolojik harekât-tehlikeli bir belirsizlik örneği başlıklı yazısı bir uyarı niteliği taşıyor.
Demirci Belediye Başkanı İhsan Temel, “Neden Türk Milleti, neden üniter devlet?” başlıklı araştırmasıyla tarihe not düşüyor.
Türk Ocakları Salihli Şube Başkanı Ersin Aybar, Barış ne pahasına olursa olsun mu?
Sorusunu ortaya atıyor, el yordamıyla yapılan çalışmalardan sonuç alınamayacağını dile getiriyor.
Üç Mayıs dergisinin öteki sayfalarındaki yazıların tamamıda, getirdikleri bakımından zenginlik içinde tarihe düşülen notlarla dolu olanlar.
Gündüz Aydın hoca, Salihli ilçesiyle ilgili bir anlatım ortaya koymuş, duygularını mısralara dökmüş 7 ayrı dörtlükte. Bunlardan biri:

Bozdağlardan, Dibek Dağa uzanan,
Yeşillikle ne güzeldir Salihli
Bir görseniz, şu sart şehri kocaman,
Tarihiyle ne güzeldir Salihli.
***
Gülçınar’ın can gülleri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Anakara’dan seslenen, aşık Ayten Gülçınar’ın 192 sayfalık “Gülçınar’ın can gülleri” adlı şiir kitabı, merkezi Ankara’da bulunan, değerli dostum Prof. Dr. Hayrettin İvgin’in kurucu ve yöneticisi olduğu Kültür Ajans yayınlarının 229. olarak Günyüzü gördü ve Sayın İvgin tarafından bize ulaştırıldı.
Ayten Gülçınar, yakından tanıdığım ve takdir ettiğim halk ozanlarımızdan, aşıklarımızdan biri.
Yazıp yayınladığı, kitaplaştırdığı şiirleri yanında, söz ve müziği kendisine ait olan bestelenmiş eserleri de var.
O, sazıyla, sözüyle bir halk temsilcisi. Halkın sorunlarını yakından biliyor, hissettiklerini mısralara, sazının tellerine döküyor.
Prof. Dr. Şeref Boyraz imzalı altı sayfalık bir sunuş var. Burada, Aşık Ayten Gülçınar değişik yönleriyle anlatılıyor, edebiyatımız içindeki yerinden sözedilerek bir yerinde; “Onun şiirlerinde sadece kendi bireysel dertleri, acıları, hüzünleri, aşkı, hasreti, intizarı, sevinci, umudu, mutluluğu dile getirilmemiş, başkalarının duygu ve düşüncelerine de tercüman olunmuş; Çanakkale, Dede Korkut gibi milli manevi değerlere, toplumsal konulara da değinilmiştir” deniliyor. Bu görüşler, bizim tespitlerimizle paralellik taşıyor, yan yanalık gösteriyor.
Aşık Ayten Gülçanır elimizdeki, masamızdaki şiir kitabını annesi Nuriye Çınar’a ithaf etmiş. Şiirlerinin tamamı hece vezni tarzıyla kaleme alındığı görülüyor.
108. sayfadaki “Oy güzel annem” adlı, başlıklı şiir beş ayrı dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin iki dörtlüğünden örnek verelim, bakalım annesine nasıl hitap ediyor Aşık Ayten Gülçınar:

Can evinde duyar ağrım sızımı,
Yollarım gözleyen oy güzel annem,
Çeker her kahrımı, türlü nazımı,
Çok derdim azlayan o güzel annem. 

Annemin tarifi sığmaz kaleme,
Aciz naçar kalır cümle kelime,
Gülçınar’ım diken batsa elime,
Ciğeri sızlayan oy güzel annem.

Aşık Ayten Gülçınar şiirlerinde ele aldığı her konu üzerinde şekillendirdiği mısralarıyla, olgunluk dönemi içinde olduğunu göstermektedir. Tebriklerimi sunuyorum efendim.
***
Irak’tan ‘Kerkük’ Gazetesi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Irak çıkışlı, Kerkük çıkışlı yayınların bize ulaşması karşısındaki sevincimizi sıklıkla belirtiyor, duygularımızı, sayfa ve sütunlara aktarırken mutluluklarımızın artışını yineliyoruz fırsat buldukça.
Irak Türklerinin bağımsız siyasi gazetesi “Kerkük”ün iki sayısı var masamda. 2013 yılına ait 3-4 ve 5-6 ıncı sayıları bunlar.
Normal boyutla, 8 sayfayla okurlarının karşısına çıkan, çıkarılan “Kerkük” Gazetesinin imtiyaz sahibi: Fevzi Ekrem Terzi.
Yazı İşleri Müdürü ve Genel Yayın Yönetmeni: Dr. Şemsettin Küzeci.
İdare Müdürü: Ahmet Bayraktar.
Danışma kurulunda: Dr. Nefi Demirci, Dr. Mustafa Ziya, Dr. Ömer Kazancı, Abbas A. Bayatlı, Aydın Kerkük isimleri sıralanıyor, yer alıyor.
Yayın kurulunda ise 9 ayrı isim ve imza var.
Hukuk Müşaviri: T. Abdülaziz Bayatlı,
Türkiye temsilcisi: Dr. Şemsettin Küzeci.
İstanbul temsilcisi: Elif Derinbay.
Irak ve Türkiye’de iletişim telefonları kaydedilmiş.
Irak: 0096407706501728, Türkiye 0905332552660.
‘Kerkük’ Gazetesinin masamda bulunan her iki sayısının manşetinde yer alanlar:
Genişletilmiş Türkmen Meclisi ilan edildi ve Irak Türkmen Basın Konseyinde kan değişimi, haber başlıkları dikkat çekiyordu.
Dr. Şemsettin Küzeci, başyazılarında o ayın, o günlerin önemli konuları üzerinde duruyor, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü gününden söz ederken, bir başka başyazısında Irak basınının 144 yaşında oluşunu dile getiriyor, araştırmalarını ortaya koyuyordu.
Kerkük Gazetesinin sayfalarında imzaları bulunanlardan bazıları, ilk sayfada anonsla duyurulanlar şöyle sıralanıyordu: Fevzi Türker, Özdemir Hürmüzlü, Dr. Kürşat Çavuşoğlu, Elif Derinbay, Dr. Ömer Türkmenoğlu, İsan A. Terzibaşı vd.
Bu arada Kerkük gazetesinde dikkat çeken imzalardan birinin, gelecek için ümitli olduğum, çocukluğundan itibaren dikkatli çalışmalarıyla göz dolduran Aybeniz Küzeci’nin “Hoyrat Geçidi” başlıklı araştırmasının önemliliğinden söz etmek doğru olacaktır.
Hoyrat kitaplarıyla ilgili yaptığı araştırma Kerkük Gazetesinin 5-6 ncı sayısının 9. sayfasında bizimle selamlaşıyordu.
Tebriklerimi sunuyorum efendim.
***
Pervane Namıkgızı’ndan: 
Bir sevda seslenir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Azerbaycan çıkışlı yayınların, gazete-dergi ve kitapların bana ulaşmasıyla, sevinç ve mutluluğumun arttığını yinelemek istiyorum.
Pervane Namıkgızı, Azerbaycan’ın başkenti Bakü’den sesleniyor.
Öğrencilik yıllarının son günlerini-yıllarını yaşıyor Pervane.
İlköğretim yıllarından itibaren, yazdıkları ve yayınladıklarıyla hep dikkat çekerek, bizimle yayın selamlaşmalarını sürdürdü Pervane Namıkgızı.
“Bir Sevda Seslenir” adlı yeni kitabı, 136 sayfayla, merkezi Bakü’de bulunan “VEKTOR” Neşirlerevi tarafından Günyüzü gördü.
Kitabın redaktörü: Prof.Dr. Elçin İskenderzade.
VEKTOR Beynelhalg Elm Merkezinin Başkanı, Avrasya Medeniyet Sefiri Prof. Dr. Elçin İskenderzade’nin iki sayfalık “Karabağ hasreti, Türkçülük sevdası” başlıklı bir sunuşu var.
Prof.Dr.  Elçin İskenderzade hoca, sunuşunun bir yerinde; “Pervane Namıkgızı, bu kitabıyla sekizinci kez okuyucularının karşısına çıkıyor. Pervanenin yıllar önce ilk kitabını yayınladığımızda, ona karşı beslediğim ümitlerin artarak devam ettiğini gördüm” diyor.
Kitap içinde, Pervanenin değişik konularda kaleme aldığı şiirler karşımıza çıkıyor. Pervane Namıkgızı, şiirlerindeki duygu yumuşaklığı, hasret bütünlüğüyle çıkıyor okurlarının karşısına. İlk şiir “İstanbulum” adıyla 8 nci sayfada başlıyor. İlk mısraları bu şiirin :

Sana misafir gibi geldim,
Ve ilk bakışdan sevdim.
Neden acaba?,
Annem üzülerek fısıldar:
Tıpkı benziyor Karabağa,
Affedersin İstanbul’um.
Yanlış yaptım.
Öz yavruna misafir dedim..

Pervane Namıkgızı, “Bir Sevda Seslenir” adlı kitabının iç sayfalarında, yer yer kısa denemeleriyle, anlatımlarıyla da çıkıyor okurlarının karşısına.
***
Erol Güvenç mısralarından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Adana ilimiz merkezinden, eğitimci, şair, yazar ve araştırmacı Mansur Ekmekçi hoca aracılığıyla bana ulaşan şiirlerden, Erol Güvenç (Ozan Kul Daim) imzalı iki şiir var masamda. Bu şiirlerin adları, Köylünün ve Gönül ışığını yak adlı olanları efendim. Beş ayrı dörtlükten meydana gelen ilk şiir Köylünün adlı olanı, köylünün güneş gibi parlak, su gibi aziz yüreğinin temizliğinden hareket edilerek yola çıkılıyor. Üç dörtlüğü bu şiirin:

Bir ekmeği olsa ikiye böler,
Bir gün karnı doysa bin şükür eder,
Fakir olsalar da zenginiz derler,
O gün şükürleri kardır köylünün.

Şeker, şerbet gibi tatlı dilleri, 
Burcu burcu koku saçar gülleri,
Bir de sahip çıksa idi illeri,
Maalesef halleri zordur köylünün.

Kul Daim’im ben de köyde büyüdüm,
Ben böyle yaşadım, ben böyle gördüm,
Şehir de olsam da köyümü sevdim,
Güler yüzü, ışık aydır köylünün.

Bir başka Erol Güvenç şiiri, Gönül ışığını yak başlığıyla karşımıza çıkıyor. Dört ayrı dörtlükten meydana gelen bu şiirde…
Ellerimizi açıp dua etmemiz halinde, bize en güzel yar’ın insanoğlu olduğunu göreceğimizin hatırlatmaları yapılıyor. Öteki dörtlüklerden ikisinde de şu anlatımlar çıkıyor karşımıza:

Şükür eyle, iyi kötü haline,
Tercümandır Kur’an bütün yönüne,
Zikretmeyi dolak eyle diline,
Böyle emrediyor hak, insanoğlu.

Kul daim imanla açma arayı,
Benim olsa neyleyim yalan dünyayı,
Sevgi, sevgi insanlığın kalayı,
İnsanlık tacını tak insanoğlu.

Ozan Kul Daim, Erol Güvenç’in ileride daha güçlü şairleriyle karşılaşacağımızı ümit ediyorum. Tebrikler.
***
Gözde Yaşam Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Muğla ilimize bağlı, Fethiye ilçemiz merkezinden bize ulaşan, magazin ağırlıklı bir dergi Gözde Yaşam. Ünal Şahret Dirlik hocanın göndermesiyle sayfalarında gezme fırsatı bulduğumuz Gözde Yaşam’ın 53. sayısı masamızda.
Gözde Yaşam’ın imtiyaz sahibi ve yazı işleri müdürü: Leyla Metin.
Haber Müdürü: Gökhan Ayyıldız. Yazarları var 9 ayrı isimden oluşan.
Sayfa editörü: Serap Sezgin.
İletişim adresi: Atatürk Cad. 501 Sk. No: 28 Fethiye-Muğla.
GSM: 0532 437 78 20.
Leyla Metin imzalı bir sunuş, başyazı var ilk sayfalardan birinde.
Sanatçı Adem Kazan’la Gökhan Ayyıldız’ın yaptığı bir röportaj dikkat çekiyor 6 ve 9. sayfalarda.
İlk albümünüz Sürmeli’nin öyküsünü dinlemek isteriz? Sorusunun karşılığı olarak Adem Kazan’ın cevabı: Sürmelim bir Muğla türküsü, Hüseyin Özcan’ın bir derlemesi. Muğla merkez türküsü olan Sürmelim tıpkı Ormancı, Kerimoğlu ve Bodrum Hakimi gibi Muğla’nın bir türküsü. Yöre kültürünü ifade eden çok güzel bir türkü... Albümümün ismini bu yüzden Sürmelim verdim.
Adem Göngör’ün Bozca Dugguk türküsünün öyküsünü anlatan araştırması, Hüseyin Çirkin’in Antalya’dan Fethiye’ye bir kahramanlığın hikayesi başlıklı yazısı da dergi içindeki önemli yazılar, araştırmalar olarak dikkat çekiyor.
Bu arada, değişik haberler, farklı verilişleriyle sayfalardaki yerinden bizimle selamlaşıyorlar.
Ünal Şöhret Dirlik’in hazırladığı kültür Sanat sayfası 34. sayfa olarak karşımıza çıktı. Bu sayfada Fazıl Bayraktar öne çıkarılmış.
Onunla ilgili bilgiler, yazılanlar ve dörtlüklerinden örnekler verilmiş.
İdam sehpası ve Satıyorum, satıyorum, sattım başlıklı dörtlükleri Fazıl Bayraktar’ın:

Kötü dost, hatırını iyi günlerde sorar,
Sana muhtaçsa şayet, her gün, her saat arar,
Gün gelir, devran döner, dost sandığın o hain,
İhanet meydanında idam sehpanı kurar.

Zamane dostluklar, mühürsüz senet gibi,
Buruş buruş edilip bir çöplüğe atılır,
Güvenilir dostluklar menfaat karşılığı

İhanet pazarında haraç mezat satılır.