9 Mayıs 2015 Cumartesi

Barzani ve Talabani'yi DOST edinenler KAHROLSUN!... "Silâhla İstifası Alınan Türkmen Rektör!..."

Kalleş, ihanet şebekesi, işbirlikçi zalim, hain düşman barzani'ler ve Silâhla istifası alınan Türkmen rektör faciası!..
Riyaz SARIKÂHYA ve Ahmet TAKAN
Ahmet TAKAN
Seçim gündemli iç kavgalarla meşgulüz!.. Kan çanağına dönen yakın coğrafyamızda Türkmenlerin perişan halini, devam eden Türk soykırımını yine ıskalıyoruz. 
Ankara oldum olasıya kapı duvar.
Sessiz sedasız bir yiğit dava adamı geldi Irak’tan önceki gün başkente. Çeşitli temaslarda bulundu. Geldiği gibi sessiz sedasız gece yarısı da ayrıldı öz vatanından. Bir fırsat buldu YENİÇAĞ’ı ziyaret etti. Türk dünyasının en büyük gazetesine, avazına, teşekkür etti. Türkmeneli’nin acılarını anlatmaktan çayını yudumlayamadı. Sinsi oyunun acı gerçeklerini dile getirdikçe Ankara’da yaşayan bir Yörük olarak ezildim büzüldüm. Ne demek istediğimi anladınız!.. Türkmeneli Partisi Genel Başkanı Riyaz Sarıkahya ile yaptığımız geniş söyleşiyi 2-3 günlük dizi halinde sizlere aktaracağım. 
Önce söyleşinin flaşı;
Riyaz Sarıkahya, Kerkük Üniversitesi’nin Türkmen Rektörü Abbas Taki’nin, Barzani güçlerince silah zoruyla televizyonda canlı yayına çıkartılarak istifa ettirildiğini söyledi. Sarıkahya, Türkiye dahil hiç kimsenin de buna ses çıkartamadığını kaydetti.
10 ay öncesinden anlatmaya başladı Riyaz Sarıkahya;
“Geçen sene Haziran ayında IŞİD örgütü Irak’ın yüzde 40 toprağına el koydu. Bunu da 3-4 gün gibi kısa süre içerisinde yıldırım hızıyla yaptı. Bu da gösterdi ki büyük bir senaryonun yeryüzünde uygulanmasıdır. Irak ordusu ve Irak devleti, IŞİD örgütüne hiç karşı koymadı, hemen  teslim etti. Hatta Irak Savunma Bakanı, bizim milletvekili kardeşimize  demiş ki; ’27 milyar dolarlık silah, Irak ordusundan IŞİD örgütünün eline geçti.’En azından ordu çekilirken kendi silahını yok eder.  Bankada milyonlarca dolarlık paralar kaldı. Demek ki; büyük bir senaryo. Irak’taki birçok politikacı da bu işin uygulamasında rol aldı.  Farklı farklı roller aldılar. 
IŞİD’in bölgede Irak’ı yeni baştan yapılandırmaya yönelik bir olgu olduğu, bunun en etkin bir araç olduğu artık gözden kaçmamaktadır. IŞİD gelirken Sünni bölgede aylarca ortam hazırlandı. IŞİD gelince halk da IŞİD ile birlikte hareket etti. Polis silahını bıraktı asker de geri çekildi. 
ABD diyor ki; ’Irak 3 bölge olarak yapılandırılsın.’ Irak’ın yeni baştan bölgesel yapılandırılmasına biz Türkmenler olarak prensipte karşı değiliz. Tabii Türkmenler de göz ardı edilmezse eğer. Yani Arap, Kürt, Türkmen, Şii, Sünni böyle bir yapılanmaya gidilirse karşı değiliz. Ama sadece ana unsur olarak Irak anayasasında da Türkmenleri göz ardı ederek, 2 unsur olarak Irak’ın yapılandırılması, Türkmenlerin yok olması demektir. 3 milyon Türkmen’in yok olması demektir. Bin yıldır orası bizim yurdumuz. Onun için, bu şekilde bir yapılanma bizim için ölüm fermanıdır. Böyle değerlendiriyoruz. Türkmenlerin de tabii ki çıkarını gözeten diğer milletler ile birlikte yeni projelere biz açığız. Bizim de önerimiz var elbette; Kürdistan’ın yanında bir Türkmeneli bölgesinin kurulması. Türkmenler için bu hayati bir ehemmiyet taşımaktadır. Çünkü Irak devletinin 95 yıllık bir tarihi var. Bu bölge içinde bu tarih içerisinde Türkmenlerin yüzde 50’si asimile oldu. Ama Türkmen bölgesi oluşturulursa bu bölge tabii eğitimde, dairelerde Türkçe konuşacaklar, asimile olma şansımız çok daha azalacak. Kaldı ki bugün Kürdistan’daki bir çok Kürtçü partiler de Türkmeneli bölgesindeki topraklarımıza göz dikmektedirler. Çünkü toprağımızın altında petrol var. Bu yüzden de bir an önce bölgelerimizi Kürtleştirmek yönünde projelerini uygulamaya döküyorlar.”
Bu söylediklerine biraz daha açıklık getirmesini istedim Sarıkahya’dan;
 “Kerkük; düşününüz bundan 12 sene önce yüzölçümü şehir olarak 16 kilometrekareydi. Nüfusu da 850 bindi. Şimdi nüfus 1 buçuk milyon, yüzölçümü de 40 kilometrekare kare oldu. Bu ilavelerin hepsi Kürt’tür, dışarıdan gelen Kürtler. Kerkük’ün kuzey bölgesini bir de doğu bölgesini, Süleymaniye, Erbil’den bağlantısı olan bölgeler Kerkük’ten daha fazla arttı. Bazı Kürtler hatta Türkiye’den, İran’dan da gelip yerleştirildiler. Çünkü Kerkük’ün petrolü çok önemli bir yer tutmaktadır Orta Doğu için. Bize göre de Kerkük salt bir Türkmen şehriydi ama şimdi demografik değişim, Saddam da yıllarca Araplaştırmak için Arap getirdi. Kürtler de son yıllarda 12 sene içerisinde çok sayıda Kürt’ü getirip Kerkük’e yerleştirdiler. Bizim dışarıdan getirecek Türkmenimiz olmadı. Her bölgemiz, kritik hassasiyet vardı diğer şehirlerde. Telafer’de öyle, Erbil’de öyle. Bizim Kerkük’e bu insanları transfer etme şansımız olmadı çünkü bu imkân da ister. Devletle orada yönetimi kontrol ederseniz bunu yaparsınız. Kaldı ki, bu dönem içerisinde bütün Kerkük’teki kamu kuruluşlarının hepsini Amerikalılar, gelir gelmez Kürtlere verdi. 12 tane ana kuruluş var Kerkük’te. 
İki üç gün önce bir hadise yaşandı Kerkük Üniversitesi’nde!.. 
Geçen hafta bir Türkmen rektör yardımcısının rektörlüğü onaylandı Başbakanlıktan. 3 gün önce Kürt bölüm başkanını kendisi ile birlikte Kürt partilerin gençlik şeyi ile televizyonda götürdüler adamı (Abbas Taki) silah zoruyla istifasını aldılar, görüntüsünü de verdiler. Adam istifa etti. Tabii silahı televizyonda göstermediler adam ’ben istifa ettim’diyor. Ama tabii kamera arkasında silah var. Abbas Taki, Türkmen kardeşimizi, Irak Yükseköğretim Bakanı Hüseyin Eş Şehristani atamıştı. Ne Türkmen hareketi ne Bağdat’taki Şii hareketi, Irak devleti, ne Türkiye’nin ağırlığı. Bir adamı 3 günden fazla rektör tutmaya yetmedi. Demek ki Türkmen toplumu şu anda tehlikededir. Bir çok iş adamı dedi ki; biz de neyimiz varsa ucuza satıp gideceğiz, bölgede kalmayız. Demek ki sıra yarın bize gelir.” 
Bunu yapan Barzani’ye bağlı güçler mi?
 “Birlikte yaptılar. Vali izne gitti. Amerika’da zaten şu anda. Vali yardımcısı Arap. Aramışlar vali yardımcısını. O da polis müdürünü aramış, o da ’biz önleyeceğiz, bir şey yok ortada’ demiş. Hepsi tiyatro. Sonra facebookta da yayınlandı gizli görüntüleri. Kürtler silah zoruyla adamı görevden aldılar.” (KİŞİSEL GELİŞİM; Ahmet TAKAN, 08 Mayıs 2015)

1 Mayıs 2015 Cuma

SURİYEDE EL- NUSRA ve İSLAM CEPHESİ TERÖRİSTLER TARAFINDAN YAPILAN ALEVİ SOYKIRIMINI LANETLİYORUZ

SURİYE'DE EL- NUSRA ve İSLAM CEPHESİ TERÖRİSTLER TARAFINDAN YAPILAN ALEVİ SOYKIRIMINI LANETLİYORUZ!.. (*)
25. Nisan 2015 tarihinde İdilip ve Halep Kırsalında bulunan Cisr eş-Suğur ve İstibork kentlerine, Uluslarası düzeyde terör örgütleri olarak resmi anlamda kabul edilen,  El- Kaidenin Suriye Kolu olan El- Nusra, İslam Cephesi militanları tarafından yapılan saldırılarda, sırf Alevi oldukları için, aralarında büyük çoğunluğu, kadın, çocuk ve ihtiyarlarında bulunduğu  300 e yakın Suriye yurttaşı, hedef gözetilerek katledilmişlerdir. 
Bu durum, tüm internet sitelerindeki ve bölgeden gelen haberlerlede teyit edilmektedir. Bir grubu, sırf Alevi olduğu için hedef alıp, planlıyarak grup üyelerini katletmek ve bunun  delilerinin olması, 1948 Birleşmiş Milletler Soykırımı önleme ve cezalandırma sözleşmesi, 2. Maddedeki şıklar uyarınca soykırım suçudur. Bunu planlıyanlar, işleyenler her kim olursa olsun uluslararası Soykırım Sözleşmesine göre, Soykırımın işlendiği ülkede, bu konudaki yetkili bir mahkemede yada uluslararası yetkili bir mahkemede yargılanır ve cezalandırılır.
Soykırım suçunu işleyenlerin, Türkiyedeki,  Serinyolda Eğitilen (Eğit-Donat, BOP projesi çerçevesinde), El Nusra ve İslam Cephesi  teröristleri olduğu belirtilmektedir.  12. 000 tane teröristin Türkiye üzerinden bu bölgeye sırf bu  tıp operasyonlar için gönderildiği iddası ve 28 Nisan 2015 de Suriye Devletininde bizzat Cumhurbaşkanı Esad tarafından, Hükümet ve  Türk Silahlı Kuvvetleri desteğinde bu harekatın yapıldığı bilgisini dünya kamuoyuna açıklaması,  Türkiye açısından durumu iyice vahim hale getirmiştir. Çünkü bu, Uluslararası; insanlık, Savaş ve Soykırım Sözleşmeleri ve Terörizmle mücadele protokollerine  hukukuna göre suçtur ve bedelide ağırdır.
Türkiye Cumhuriyetinin  mevcut Cumhurbaşkanı ve Hükümetinin, Suriye, Mısır  ve Irak bağlamında, bu tip terörist gruplarla ilişkisi olduğu ve desteklediği dünyada yaygın kanıdır. Bu durum,  Turkiyedeki Suriyedeki ve Iraktaki belgelerlede kanıtlanabilir düzeydedir. Türk istihbaratının en son Adanadaki tırlar ve silahlar olayı, Musul Konsolosluğunun basılış ve rehine şekli, Türkiyedeki bu gruplara ait terörist eğitim kampları vs. buna birer örnektir. Türkiye Cumhuriyeti  Hükümetinin, İstihbaratının,  Türkiyedeki sözde yardım kuruluşlarının, mezhepçi bir yaklaşımla bu Terör örgütlerine yardım ettiği, dünya basınında bizzat teröristlerle, Suriye ve Türkiyede, bulundukları yerlerde yapılan  röportajlarlada mevcuttur.
Türkiye Cumhuriyetinin yetkililerinin, bu tip terör örgütlerini desteklemekten vazgeçmeleri bizce elzemdir.  Acilen gerekli sorumluluk gösterilmez  ve tedbirler alınma ise, komşudaki yangının Türkiyeyede sıçraması nın an meselesi olduğu bilinmelidir. Mezhepçilikle bir yere varılamayacağı bilinmelidir. Mevcut iktidarın Mezhepçi yaklaşımları ve gerginlik politikaları Türk Milletinin milli birliği, dirliği ve geleceği için tehlikelidir. Türk Milletinin bu konuda uyanık olması, mezhebi ve meşrebi ne olursa olsun bir birlerine kenetlenmesi ve Suriyedeki Alevi soykırımını lanetlemesi , bugün her zamandan daha çok önem taşımaktadır. Sorun Türkiyenin bekası sorunudur. Her Türkü bu konuda sorumluluğa çağırmayı bir görev addediyoruz.
 Türkiyede mezhepsel gerginliğin yaşanmaması ve bu tip mezhepçi soykırımcı bir yangının Türkiyeye sıçramaması için, basta her resmi ve garı resmi yetkili olmak üzere, bizzat sorumluluk alanı tüm Türkiyeyi kapsayan, Medya, Aydınlar, Siyasi Partiler, Sendikalar, Kitle örgütlerininde katkilari ile, TSK, MİT, Hükümet ve Polis teşkilatları kendine hızla çeki düzen vermelidir. Terörizme karşı aktif mücadele etmeli, bölge ülkeleriyle yoğun işbirliği ve iç işlerine karışmadan, bu gelişen vahim durumu  hızla çözüme ulaştırmalıdır.
Her halukarda, 25 Nisan 2015 tarihinde Alevi oldukları için bölgede soykırıma tabi tutulan, Cisr eş-Suğur ve İstibork kentlerindeki halka karşı işlenen bu suçlardan dolayı, sınırın Türkiye tarafında veya Suriye tarafındaki tüm bu Soykırıma iştirak edenler, planlıyanlar ve destek verenler, konumları ne olurlarsa olsunlar, uluslararası yetkili bir mahkemede hesap vermek zorundadırlar.
Bunun için biz HTK- Hollanda Türkleri Konseyi olarak, bu Alevi soykırımının suçlularının, belirlenip, yakalanıp,Türkiye Cumhuriyetindeki yetkili bir Mahkemede, Suriyedeki Yetkili bir Mahkemede  veya BM oluşturacağı yetkili bir mahkemede yargılanmalarını, BM Güvenlik Konseyi üyelerinden ve Uluslararası yetkili organlardan acilen ve önemle talep ediyoruz.  Yüce Turk Milletinin evlatlarını  bu konuda cok duyarlı  olmaya, sorumluluğa, mezhep catışmalarına karşı mücadele etmeye ve bu soykırımı  lanetlemeye  davet ediyoruz. Saygılarımızla,
HTK-Hollanda Türkleri Konseyi adına; 
Sefa Yürükel ve Mustafa Cingöz.
(*)Hollanda Türkleri Konseyi-HTK, Lahey, 30.04.2015 - BASIN ACIKLAMASI & Konu: Suriyede Alevi Soykırımı.// [publicize twitter] [publicize facebook] [category duyuru] [tags Basin Açıklaması, El Nusra, İslam Cephesi, Alevi Soykırımı]