1 Aralık 2015 Salı

Bu makale, İsa Kayacan anısına ithaf edilmiştir. "Azerbaycan Türklerinin Mehmet Akif Ersoy Sevgisi"

Azerbaycan Türkleri'nin M. Akif Ersoy Sevgisi
Prof.Dr.Tamilla Abbashanlı Aliyeva
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Öğretim Üyesi
Sona Çerkez Kuliyeva
Bakı Devlet Üniversitesi, Rus Dili Bölümü, Öğretim Görevlisi
Bu yazı Mehmet Akif Ersoy’u çok seven, yazılarında hep onu anan, ölmez sanatkarın yoluyla giden Türk Dünyası medyasının güzide yazarlarından biri unutulmaz insan İsa Kayacan’ın anısına ithaf olunur.
      Bildiğimiz gibi, Türkiye’nin istiklal şairi Mehmet Akif Ersoy bütün Türk dünyasında olduğu gibi, Azerbaycan’da çok sevilir ve eserleri her kesin diller ezberidir.  Bunu kanıtı olarak Azerbaycan Milli Elmler Akademiyası Ord.Prof.Ziya Bünyadov’un adını taşıyan Doğuşünaslık Enstitüsünün  İlmi Şurasının kararı ile Bakı’da yayımlanmış Mehmet Akif Ersoy’un Yaratıcılığında İçtimai Problemlerin Bedii Tecessümü kitabını göstere biliriz. Kitabın yazarı Kafkas Üniversitesinin Öğretim Üyesi Doç.Dr.Seriyye Gündoğdu’dur. Seriye Hanım Azerbaycan’da Türk edebiyatının tanınmasında, tebliğinde büyük emeği olan bilim insanlarından biridir.  Kitabın ilmi editörleri Prof.Dr.Gövher Bahşeliyeva, Dr.Elmira Memmedova’dır, kitab hakkında ilmi fikirleri Prof.Dr.Aydın Abıyev, Prof.Dr.Asger Rasulov, Prof.Dr.Penah Halilov yazmışlar.
       S.Gündogdu kitabın ilk sayfalarında Mehmet Akif hakkında şöyle yazmıştır: “Mehmet Akif Türk gençliğine, vatanı canı kadar sevenlere, aydınlara eserleri ile ciddi etki göstermiştir. Buna göre de şairin şöhreti Türkiye sınırlarını aşarak Türk halkları arasında büyük nüfuz kazanmıştır.”
      Kitaba Azerbaycan’ın çok ünlü Türkologları  Prof.Dr.Gövher Bahşeliyeva ve Prof.Dr.Aydın Abıyev ön öz yazmışlar.  Gövher Hanım genç bilim insanı araştırmacı Seriyye Gündogdu’nun  konu üzerinde titizlikle çalıştığını, Türk Dünyasının önde gelen şairlerinden olan Mehmet Akif Ersoy’un azatlığın, özgürlüğün sesi olduğunu dile getirmiştir. Aynı zamanda şunu da demiş ki, bu eser Mehmet Akif şahsiyetine sonsuz sevgi ile yazılmıştır, bu sevgi sadece eser müellifinin değil, bütün Azerbaycan Türklerinin şaire olan sevgisidir.
       Mehmet Akif Ersoy hakkında yazılmış bu güzel araştırma hakkında kitabın editörü Prof.Dr.Aydın Abıyev şunları yazmaktadır:  S.Gündogdu  M.Akif Ersoy’un yaşamı ve yaratıcılığı hakkında Azerbaycan edebiyatı tarihinde ve Doğuşünaclık bilim alanında geniş, etraflı araştırma yapmıştır. O, şairin edebi, sosyal ve felsefi idealarını ışıklandırmış, yaşadığı dönemin sosyal problemlerine onun münasebetini aydınlatmaya çalışmıştır.   S.Gündogdu M.A.Ersoy’la ilgili Türkiye ve Türkiye dışında yayımlanmış bol malzemeden , edebiyat ilmi ile uğraşan ünlü bilim insanlarının teorik-estetik eserlerinden istifade etse en fazla dikkatini Mehmet Akif’in eserlerine yöneltilmiştir. O Mehmet Akif Ersoy’un fikir ve düşüncelerinden bol bol istifade etmiştir.
            Prof.Dr.A.Abıyev’in fikrince, S.Gündogdu Mehmet Akif Ersoy hakkında şunları  dikkatimize iletmiştir: M.Akif Ersoy hakkında yazılmış bu değerli eser istiklal şairine ithaf olunsa da geniş anlamda XX. asır Türkiye edebiyatının öğrenilmesinde, Azerbaycan-Türkiye edebi ilişkilerinin gelişmesinde önemli kaynaklardan biri olacaktır. Eserde okurların dikkatine sunulan ilmi fikirler ve söylenilen değerli düşünceler bu kanaate gelmeğe esas vermektedir.
         Bakı’da faaliyet gösteren Kafkas Üniversitesinin Öğretim Üyesi S.Gündoğdu’nun Mehmet Akif Ersoy’un Yaratıcılığında Sosyal Problemlerin Bedii Tecessümü adlı eseri giriş, üç fasıl, sonuç, son söz ve kaynaktan oluşmaktadır.
         Giriş bölümünde yazar eserde değineceği konulardan genel olarak konuşmaktadır: Zengin kültüre malik olan her bir milletin tarihinde ünlü fikir ve sanat adamları olmuştur, Türkiye edebiyatı tarihinde böyle insanlar çoktur. Onlardan biri de vatanı, milleti için canını feda eden azatlık mücahidi şair Mehmet Akif Ersoy’dur. Yazar şairin yaşadığı o dönemin önemli siyasi, içtimaı ve kültürel problemlerini gösteren, karışık bir döneme “şahitlik” eden Safahat eserinden söz açıyor ve der ki, edebiyat teorisi ile ilgili araştırmalar yapan bazı bilim insanları bu eseri o dönemin içtimai siyasi manzarasını dolgunluğu ile gösteren manzum roman adlandırırlar. S.Gündogdu eserinin giriş bölümünde M.Akif’in eserlerini bir bir tahlil ederek onlar hakkında birkaç kelime ile okurlarına bilgi vermiştir.  Şairin kaleme aldığı İstiklal Marşı’ndan konuşurken Türk milletinin birlik be beraberliğinin gayesini, milli mücadelenin ruhunu gösteren eser gibi bizlere takdim ediyor. Müellifin fikrince, M.Akif Ersoy hiçbir eser yazmasaydı bile İstiklal Marşı şiiriyle dünya edebiyatı tarihine altın harflerle yazıla bilirdi. M.Akif’in halkı düşünen fikirleri S.Gündoğdu’nun dikkatini celp etmiştir. O şairin bu fikrini esas alıyor:-Gülden, çiçekten aşktan yazmaktansa halka yol göstermek, yaralarına melhem sürmek lazımdır”. Milletini canı kadar seven şair şahsi dertlerini, duygularını kenara atıp halkının derdine derman olmaya çalışıyor. Araştırmacının fikrine göre, Sovyet kuruluşu çökene kadar M.Akif’in yaratıcılığını incelemek yasak idi. Onun azatlık fikirleri Rusya’nın esareti altında inleyenlerin, Rusya’nın esaretine karşı çıkanların ekmeğine yağ süre bilirdi. Ona göre de Azerbaycan’da M.Akif’in eserleri yasak idi. Hatta Sovyetlerin ilk yıllarında Türkiye’ye gelip M.Akif’in konuşmalarını dinleyenler, bu konuşmaları alkışlayanlar Rus şovinistlerinin eliyle buzlu Sibirya’ya gönderildi, komünist terörünün kurbanı oldular. Bunların içinde azatlık idealarını Mehmet Akif’in eserlerinden alarak yola çıkan Hüseyin Cavit, Ahmet Cavat var idi. S.Gündogdu M.Akif’in Türkiye’nin istiklali ve arazi bütünlüğü uğrunda ölüm dirim savaşında kalemi ve silahı ile ön sıralarda olmasından söz açmaktadır. Şair hem ön, hem de arka cephelerde halkın psikolojisini derinden öğrenmiş, yüzleştiği problemlerin nedenini açık aydın görmüştür. Şair problemlerin hallini İslami ve milli değerlerde görüyordu. Eserlerinin kökünde İslami ve milli değerler olduğu için onun eserleri ve bu eserlerin araştırılması Rusya’da yasaklanmıştı. Hatta şairin kendi memleketinde bile ona kötülük yapanlar olmuştur, onu retorik fikirler yayan, sanatkârlık değeri az olan, zayıf eserler yazan idealist şair demiştiler.
          S.Gündogdu M.Akif Ersoy hakkında Türkiye’de yapılan araştırmalardan da söz açmaktadır. İlk araştırma eseri şairin sağlığında ışık yüzü görmüştür, bu eser Süleyman Nazif’in “M.Akif – şairin zatı ve eserleri hakkında bazı malumat ve tahkikat” eseridir. Böylece, sıra ile o biri eserlerinin de ismini çekiyor ve birkaç cümle isle eserin içeriğini anlatmaktadır. Örneğin, yazar-şair Orhan Seyfi Orhon’un Mehmet Akif’in hayatı ve eserleri adlanan eseri 1937 yılında İstanbul’da Cumhuriyet matbaasında basılmış, şairi seven okurlara takdim edilmiştir.
         S.Gündogdu bir önemli meseleyi de dikkatimize ulaştırmıştır. Yazıyor ki, Sovyetler Birliği döneminde ciddi anti-Türk rejimine bakmayarak Azerbaycan’ın bilim insanları hayatlarını tehlikeye atarak M.Akif hakkında değerli eserler ortaya koymuşlardır. O insanlardan bir kaçının ismini söylemek makbule geçer. Örneğin; Ord.Prof.H.Araslı, Prof.Dr.P.Halilov, Prof.Dr. A.Abıyev, Prof.Dr.A.Nebiyev, Prof.Dr.K.Paşayev, Prof.Dr.V.Arzumanlı, Prof.Dr.A.Musayeva,, Prof.Dr.E.Cafer, Prof.Dr.C.Nagıyeva, Prof.Dr.A.Babayev vs. isimlerini söylemek mümkündür. 2005 yılında Türkiyeli yazar A.Tüylü Mehmet Akif’de Sosyal Problemler adlı eserini Azerbaycan Türkçesine çevirerek Bakı’da yayımlamıştır.
      M.Akif hakkında bu değerli eserin Birinci Faslı Edebi-İçtimai Muhit ve Mehmet Akif Ersoy adlanmaktadır. Eser müellifinin fikrince, Mehmet Akif’i daha iyi anlamak için onun yaşadığı döneme gitmek lazımdır. Bu fasılda yazar küçük başlıklara yer vermiştir. Örneğin Şairin hayatı, Edebi-İçtimaı Muhiti; bir de Şairin Yaratıcılığı.
          İlk küçük başlık altında verilen malumatta şairin hayatının en ince detayları ile tanış oluyoruz. Şairin annesi, babası yaşamı, ilk eğitimi vs.
               S.Gündoğdu’nun M.Akif’in yaratıcılığından söz açarken onun eline kalem alıp ilk eserlerini yazmasından konuşmuş ve demiş ki, şair ilk şiirlerini 17 veya 18 yaşlarında kaleme almıştır. Edirne’de baytarlık müfettişi olarak işe başladığında ilk gazellerini yazmıştır. Şairin ölümünden sonra yapılmış araştırmalarda yazılır ki, onun birçok şiirleri Safahat’a salınmamıştır.  Araştırmacı S.Gündogdu’nun yazdıklarından belli oluyor ki, Mehmet Akif ilk şiirlerini yazarken Bağdadi Ruhi’den etkilenmiş, Fars şairleri Sadi ve Hafiz’in, Türk şiirinin önde gelen isimlerinden olan Muallim Naci ve Abdulhak Hamit’in yaratıcılığına özel bir ilgi göstermiş, özel ve dini duyguları ifade eden şiirler yazmıştır. Yazar M.Akif şiirinin halk arasında bu kadar sevilmesini şöyle dile getirmektedir:  “M.Akif azim ve metanet sahibi, korku bilmeyen, oldukça mütevazi bir insan idi. Kendisini göze sokmayı bilmezdi, sözü ve ameli aynı idi. Yalanı sevmezdi, yalancılara karşı mücadele ederdi. Onun bu karakterini Safahat eserindeki Asim şiirinde görmekteyiz:
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem,
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım.
-Boğamazsın ki,
Hiç olmazsa yanımdan kovarım…
           Seriye Hanım Safahat’ın birinci cildinin edebiyat âleminde çok ses getirdiğini söylemiş ve bu hakta geniş makale yazan H.Sübhi Tanrıöver’in makalesinden söz açmıştır: “Safahat’ın en büyük değeri bize hasretini çektiğimiz benliğimizi göstermesidir.”.S.Gündogdu Akif’in 1914 yılında Belin’e gedmesinden, o seyahatle ilgili notlarından, Doğu ile Batı hayatının özelliklerini mukayeseli şekilde anlatan “Berlin Hatıraları” eserinden söz açmıştır. Yazar şairin Berlin’den sonra Mısır’a seyahatinden, onun Hz. Muhammet Peygamber’in mezarını ziyaret etmesinden, şairin kaleme aldığından söz açmıştır. Bu bölümün sonunda S.Gündogdu ölmez şairin edebiyat hakkında her dönem için önemli olan fikirlerini dile getirmiştir: “Edebiyat bu gün için içtimaiyatın gözünü açacak, ahlakını süsleyecek, bize edep dersi verecek özellikte olmalıdır. “ Kitabın yazarı M.Akif’in fikirlerine uygun olarak bu cümleleri dile getirmiş ve bununla da “Şairin Yaratıcılığı” bölümünü şöyle toparlamıştır: “Edebiyat “edeb” sözünden geliyor, bir terbiye aracıdır. Millet kendi şairinden çok şey umuyor. Eğer şair milletin derdini dile getirmezse, halkın derdiyle ağlayıp sevinci ile gülmezse böyle şairin yaratıcılık ömrü kısa olur. M.Akif’in bütün Türk Dünyası tarafından sevilmesinin sebebi de onun millet aşkı ile yanıp tutuşması olmuştur.
                S.Gündoğdu’nun eserinin 2’ci bölümü İçtimai Problemlerin Koyuluşu ve Edebi Yönden Araştırılması adlanmaktadır. Seriye Hanım bu bölümü aşağıdaki başlıklar halında vermektedir: 1. Eğitim meseleleri; 2. Cemiyette manevi değerler; 3. Avrupa ve Avrupa “kültürüne” münasebet; 4. Savaş ve milli mücadelenin edebi yönden tahlili;  5. Devletçilik ve Devlet idaresi.
           Yazar şairin eğitim hakkındaki fikirlerinden konuşurken onun dediği ölmez fikirlere müracaat ediyor: “Maarif… Maarif… Bizim için başka bir çare yoktur. Eğer yaşamak iste yirikse her şeyden önce maarife bakmalıyız. Dünya da maarifle, din de maarifle,  ahret de maarifle. Her şey maarifle bağlıdır.  Yazar diyor ki, M.Akif’in altıncı kitabı olan  “Asim” eserinde onun ilme, maarife, irfana verdiği değer göz önündedir:
Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı,
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı.
    Kitap yazarının fikrince şair milli mücadele yıllarında halka hitap ederken, camilerde vaazlar verirken, yazdığı şiir ve makalelerde maarifçiliğin ne kadar önemli olduğundan söz açmıştır. Şaire göre, ilimsiz ve cahil milletin geleceği yoktur.
         Mehmet Akife sevgi ve saygı yazılmış bu kitabın şairin eğitime verdiği değerle bağlı bölümünde önemli meselelere dikkat yetirilmiştir. Örneğin: aile-mektep-çocuk üçlüğü içerisinde geçirilen telim-terbiye meselesi. M.Akif’e göre çocuğu eğitmek küçük yaştan başlamalıdır. Şair cemiyetteki cahilliğin nedenini okulların yetersizliğinde görüyordu. Şair milletin cehaletten kurtulmayın yolunu ilimde ve öğretmende görüyordu. Şaire göre, öğretmen milleti ileriye götüren güçlü bir ordudur. Okulları dikkatten kenarda kalan, öğretmeni zayıflayan, ihtiyaç içinde yaşayan millet uçuruma yuvalanmaktadır. Şair diyor k, okul ve öğretmenlerin vazifesi öğrencilerine ilim vermektir. Kitabın yazarı M.Akif’in eğitim meseleleriyle bağlı fikirlerini ele alırken şairin aydın ve halk fikirlerine de dikkat yetirmiştir. M.Akif’e göre aydın fikirli insanlar halka onun anlaya bileceği şeylerden konuşmalı, onun duygu ve düşüncelerini ezip geçmemelidir. Kitapta şairin bu fikirlerine önem verilmiştir: Bizi kurtaracak yegâne çare maariftir, gerçek ve hakiki maarif. Ülkemize bun u getire bilsek, o zaman kurtuluruz. Maalesef, maarif ülkemize giremedi. Cahil halk yazıp okuyamıyor, yazıp okuyanlar ise ne dünyaya, ne de ahrete yaramayan bir sıra teori ile uğraşmaktadır”.
       Eğitim meselelerinden konuşan M.Akif bu işte komşu ülkelerin tecrübesinden söz açmayı da unutmuyor. Örneğin; Rus milletinden konuşurken onların ne kadar çalışkan olduğunu, Rus aydınlarının halkın menafiyi uğrunda gördükleri işlerden konuşmuştur. M.Akif’in aydın ve halk fikrinden yola çıkan S.Gündogdu burada da M.Akif’in Rus aydın fikirli insanlarından örnek getirdiğini söylemiştir ve onun bu fikrini aşağıdaki gibi özetlemiştir:  “M.Akif’e göre Rus halkının yüzde yetmiş faizi okuma-yazma bilmiyor, ama Rusya’daki aydınlar ısrarla halka taraf yönelmiş, onlarla yakından ilgilenerek sosyal bütünlüğü korumak yönünden halkı bilgilendirmeğe çalışmışlardır. Sonuçta Rus halkında belli bir ilerleyişin oluştuğunu, durumun değerlendirile bilecek bir duruma geldiğini söylemiştir.” M.Akif’in fikrince, ülkesinde aydın fikirli insanlar halkı göz ardı ederek faaliyet gösterir. Onun fikrince, halk için yazılan eserler başa düşülür şekilde yayımlıyor, halkın eğitim alması için istenilen yardım gösterilmiyor, aydınlar toplumun duygularına tercüman olamıyorlardır.
         S.Gündogdu  M.Akif hakkında yazdığı eserinde şairimizin  cemiyetteki manevi değerlere münasebetini bildiren fikirlerine de yer vermiştir. Kitap yazarının fikrince, M.Akif  “Fatih Kürsü” eserinde ahlak, marifet, fazilet konularını daha dolgun, ardıcıl şekilde göstermiştir. M.Akif ahlakın ve faziletin kaynağını dinden görmektedir. M.Akif’e göre, milletleri yaşatan esas amil milli ahlakı besleyen milli ruhtur, eğer ahlak çökerse millet mahıv olur. Şaire göre, cemiyette negatif hallerin çoğalması, cahillerin çoğalması ile ilgilidir.
        Kitap yazarının fikrince, M.Akif cemiyetteki manevi değerlerden konuşsa da kendisi de manevi yönden zengin bir insan olmuştur. Şair vefat eden arkadaşının beş evladını kendi evlatlarından ayırmamış, onları büyütmüştür. Bir de “İstiklal Marşı” için aldığı parayı kimsesiz çocuklar vakfına hediye etmiştir. Bunlar M.Akif’in manevi yönden ne kadar temiz bir insan olduğunu kanıtlamaktadır.
        M.Akif hakkında Azerbaycan’da basılmış bu kitaptan okuyoruz ki, şair cemiyetin temeli olan aile hayatına büyük önem vermiştir. Ona göre, mutluluk ve rahatlık yalnız aile hayatında mevcuttur. S.Gündogdu şairin aile münasebetlerine, kadın hukukuna ithaf olunmuş eserlerinden söz açmaktadır. Kadının dövülmesini, boşanmamı “Emri İlahi” olarak kabul edenlere karşı çıkmakla cemiyeti kurtarmaya çalışan M.Akif kadına yüksek değer vermiştir.
      S.Gündogdu’nun kitabının 2’i faslındaki bölümlerden biri de M.Akif’in Avrupa ve Avrupa “kültürüne” karşı münasebeti adlanır. Seriye Hanım asıl konuya –yani M.Akif’in Avrupa ve Avrupa “kültürüne” karşı münasebeti adlı konuya girmeden önce o dönemin Türkiye’sine kısa bir seyahate çıkıyor ve şunları dile getirmektedir: “Osmanlı İmparatorluğunun zayıflaması Avrupa’yı çok sevindirdi. Bir zamanlar Osmanlı padişahlarını gezdiren atların üzengisini öpmeği kendine şeref bilen Avrupalılar bu gün onun karşısında güçlü biri gibi durmuştur. Osmanlı Padişahının bir işaretinden korkuya düşen Avrupa kralları şimdi Osmanlı’nın zayıfladığını görüp onun iç işlerine müdahile ediyordular. Şimdi Avrupa’nın karşısında güçlü Osmanlı yok idi. “Medeniyet” maskesi altında “Savaş labüttür”, “Güçlü zayıfı ezer”, “Medeni milletler böyle olmalıdır” vs. siyasi sloganlar altında dünyanın dört yanında soykırımlar yapıyordular”. M.Akif Avrupa’nın İslam ülkelerindeki bu zulme karşı “Hakkın Sesleri” adlı kitabında hak sesini yüceltmiştir. Şair Fransızlarla savaşan Almanların çalışmakla uğur kazandığını ve bunun aynı zamanda halkla aydın fikirli insanların sağlam münasebet sonucunda olduğunu dile getirmiştir. S.Gündogdu yazıyor ki, M.Akif ilim ve teknolojiden konuşurken ilkin olarak milli ruha üstünlük vermiştir. Bu hakta o Japonların gördükleri işlere değer vermiştir. Şairin fikrince, Japonlar Batının elim ve teknolojisinden istifade etmişler, fakat taklit etmemişler. Onlar bunu manevi değerlerine esaslanarak ona uygun şekilde hayata geçirmişlerdir. Şair “Süleymaniye Kürsüsünde” adlı eserinde Japonların uğur kazanmaları ile eşit olarak Türklerin geri kalmalarının nedenini de açıklamıştır.
         S.Gündogdu’nun kitabında M.Akif’in bu günle çok sesleşen bir bölümü de var. Rusya’nın elinin altında inleyen Müslümanların durumu.  Kitabın yazarı şunları söylemektedir: Şair “Süleymaniye Kürsüsünde” adlı eserinde vaizin dilinden Rusya’yı tasvir etmiştir. Düşünen başlar kesilir, “medeni” Avrupa ise görmemezlikten geliyor. Bütün bunları M.Akif manzum şirinde böyle ifade etmektedir;
O zaman Rusya’da hâkimdi yaman bir tazyik,
Zulmü sevdirmek için var mı ya bir başka tarik?
Düşünen her kafanın mutlak ezilmekti sonu!
Medeni Avrupa bilmem, niye görmezdi bunu?
           Evet, bu mısralar içimizi sızlattı. “Medeni” Avrupa bu gün Müslümanların, Türklerin hem sevinçli, hem kederli günlerine karşı sorumsuz olmaları bizi çok üzdü. Hocalı soykırımı Avrupa’nın umurunda değil, ama Avrupa Ermenilerin olmayan soykırımına “gözyaşı” dökmektedir. Keşke Mehmet Akif yasasaydı ve bunları görseydi…
          M.Akif’e ithaf olunmuş bu kitapta M.Akif’in yaratıcılığında savaş ve milli mücadelenin edebi yönden yansıması da vardır. Şaire göre, Osmanlı toplumunu sosyal çöküşe uğratan faktörlerden biri yoksulluk ve bir de devleti zayıflatan savaşlar idi. Birinci Dünya Savaşı, Balkan Savaşı vs. felaketler şairin şiirlerinde gösterilmiştir. Bildiğimiz gibi, 1914 yılındaki I.Dünya Savaşında Osmanlı Devleti zorla savaşa sürüklenmişti. Bu fırsatı elinden kaçırmayan Rusya Doğu Anadolu’ya hücum ederek orada çok yerleri işgal etti. Batı Devletleri de Rusya’dan geri kalmadılar, onlar da Çanakkale Boğazına girmeğe çalıştılar. 1918 yılında Mondros sözleşmesi ile Osmanlı İmparatorluğu çöktü. O günlerde Prof.Dr.M.Ergin yazıyordu: Kılıcın simgesi şanlı Türk Ordusu adına Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal Atatürk, kalemin simgesi ise “Şehitler Destanı”, “Çanakkale Destanı” ile Mehmet Akif idi. S.Gündogdu yazıyor ki, o zorlu günlerde  Mehmet Akif Batıcıları, İslamcıları, Türkçüleri ve bütün aydınları milli birlik uğrunda birleşmeğe çağırıyordu. O günlerde M.Akif o günlerde Osmanlı’nın acı günlerini kaleme alıyordu. Şair yazıyordu ki, Osmanlı yeni ayrılmış balkan devletlerine mağlup olmuş, o günlerde Rumeli adlanan topraklarda yaşayan binlerce Türk’e soykırım yapılmıştı. O günlerde Vardar nehrinin suları kandan kıpkırmızı idi. Dağlar, taşlar “kırmızı ufukların altında her şey kıpkırmızı idi”.
          O günlerde Sırplar, Hırvatlar camileri hayvan ahırına çevirir, binlerle Müslüman Türkünün imzasını taşıyan şah eseri yok ediyordular. Balkanlardaki dehşete sabır edemeyen Mehmet Akif “bu insanlık dramını” yürek ağrısı ile kaleme almıştır.  M.Akif hakkındaki kitabın yazarı S.Gündoğdu XX.asrın başlarında Balkanlarda Türklerin başına getirilen bu olayları XX. Asrın sonlarında Karabağ’da yaşayan Azerbaycan Türklerinin başına getirilen olaylarla karşılaştırır. Biz de ona cevap olarak diyoruz ki, her zaman M.Akif’in dediği gibi, Batılıların kışkırtmasıyla başlayan bu olaylar Her zaman Türklerin faciasıyla sonuçlanmıştır, her dönemde de Batı bu olayları kenardan sakince seyir etmiş, müdahile etmemiş, bir kelime de söylememiştir.
         M.Akif ise bu olaylara sorumsuz kalmamıştır, yaşasaydı bu gün de kalemini kalbinin kanına batırarak ülkesinin ve Türk Dünyasının derdini dünyaya iletirdi.
         Seriye Hanım Çanakkale müjdesinin alan M.Akif’in sevincini güzel, anlamlı cümlelerle ifade etmiştir. Yazar der ki: “Çanakkale Destanı” eseri bu savaşta şehit ve gazi olan askerlerin hatırasına yüceltilmiş en büyük abide idi:
-Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber,
Sana iki aguşunu açmış duruyor Peygamber!
              M.Akif hakkında bu değerli eseri yazan S.Gündogdu şairin İstiklal Marşı’ndan söz açarken şunları söylemektedir:-Bu eserde köke bağlılık, birlik, hem fikir olmak, Türk-İslam maneviyatı, vatan, millet, bayrak sevgisi vardır.
        Yazar M.Akif’in devletçilik ve devlet idaresi fikirlerini bir başlık altında toplamıştır. Şairin bu mefhumlar hakkında fikirlerini anlatırken yazar şairin Kuranı Kerim’deki devletçilik ve devlet idaresi hakkındaki fikirlerine istinat etmiştir. Şair devletten konuşurken devlet başçısının en önemli vazifelerinden olan adaletin yerini bulmasından konuşmaktadır. Gündoğdu yazıyor ki,  M.Akif “Asim” mesnevisinde şunları yazmaktadır: Sadece idarenin başında duran insan dürüst olmamalıdır, etrafındaki insanlardan da bunu talep etmelidir. M.Akif’in fikrince, devletin temel görevlerinden biri de vatandaşlarının kanuna uygun davranmaları için şerait yaratması, cemiyete zarar veren şahıslar hakkında gereken hukuki tedbirler görmesidir.
       S.Gündogdu’nun M.Akif hakkında yazdığı eserinin son bölümü M.Akif’in İçtimai-sosyal Konulu Şiirlerinin Sanatkârlık Özellikleri hakkındadır.  Yazar bu fasılda ilk önce şairin şiirlerinin içerik, forma ve türlerinden, İstifade ettiği aruz formalarından, Dil ve üslup özelliklerinden sohbet açmaktadır.
      Seriye Hanım il önce şairin “Sanat cemiyet içindir” fikrine önem vermiş, şairin sözleriyle bu fikri bir daha onaylamıştır: “Cemiyete, insanlara hayır vermeyen sanat yerin dibine batsın”. S.Gündogdu der ki, şair ömür boyu bu düşünce ile yaşamıştır, aynı zamanda şair edebiyatın cemiyetteki rolünü yüksek değerlenmiş, onun etki gücüne inanıyordu. M.Akif’e göre, konunun seçilmesi ve düzgün istifade edilmesiyle beraber fikrin etkili tasviri de yaratıcılığın önemli şartlarından biridir.  Tasvirlerde esas maksat olayı eşyalar aracılığı ile vermektir. Örneğin, dilencinin sefaletini göstermek için o zavallının evindeki bütün çıplaklığı ile merhamet uyandıracak ne kadar eşya varsa onları göstermek daha etkili olacaktır.
     S.Gündogdu’nun fikrince M.Akif eserlerini en çok sevdiği aruz vezninde yazmıştır. M.Akif’in şiirlerinin dil ve üslup özelliklerinden konuşan S.Gündoğdu bu konu ile ilgili şunları yazmaktadır:  M.Akif’in yaratıcılığında Türk dili bütün güzelliği ile öz aksini bulmuştur. M.Akif Türk dilini aruza en mükemmel uygunlaştıran sanatkâr idi. M.Akif dilde sadelik taraftarı idi. İlk şiirlerinde Arap, Fars kelimeleri kullansa da çağdaş şairlerden farklı olarak şiirlerini halk arasında istifade olunan konuşma dilinde kaleme aldığını görmekteyiz. Aynı zamanda M.Akif büyük sevgi ile ömrü boyu sanat felsefesine sadik kalmış, şiirlerinde işlediği bedii ifade vasıtalarının tabii ve gerçekliğe uygun olmasına çalışmıştır. O eserlerinin daha etkili ve güzel olması için bedii ifade vasıtalarından maharetle istifade etmiştir.
       Genç araştırmacı Seriye Gündogdu Türk Dünyasının büyük şairi Mehmet Akif’e sevgi ve saygı ile yazdığı bu eser üzerine çalışırken çok sayıda çeşitli dillerde edebiyattan istifade etmiştir. O Azerbaycan ve Türkiye Türkçesiyle, Rus ve İngiliz dillerinde çok sayıda edebiyattan kaynaklar almıştır. Eserin sonunda M.Akif’in hayat ve faaliyetini aks ettiren resimler de vardır.                                  
            Sonuca gelmeden onu da diyelim ki, Bakı’da faaliyet gösteren Kafkas Üniversitesi 2013 yılının Mayıs ayında Türk Dünyasını Işıklandıranlar: M.Akif Ersoy ve Hüseyin Cavit konulu Uluslararası sempozyum düzenlediler, o sempozyuma dünyanın dört tarafından Mehmet Akif Ersoy ve Hüseyin Cavit sevdalıları gelmişti. Bu sempozyum bir daha kanıtladı ki, Azerbaycan Türklerinin M.Aki’fe dünya boyda sevgisi ve saygısı vardır. Sempozyumun düzenlenmesinde Mehmet Akif Ersoy kitabının yazarı Dr.Seriye Gündoğdu’nun büyük emeği vardır.
                  Eserin “Sonuç” bölümünden sonra “Son Söz Yerine” isimli yazını Dr.Raşit Tahmezoglu yazmıştır. Bilim insanı Mehmet Akif’ten sevgi ile konuşuyor ve bunları dile getirmektedir: Azerbaycan okurları M.Akif’i şimdiye kadar “İstiklal Marşı” şairi gibi tanıyordularsa, Türkoloji’mize kazandırılan bu eser sayesinde Mehmet Akif’e Safahat ışığında bakacak, onu saygı ile anacaklar. Bu sevginin yolu ebediyete kadar uzayacaktır.
          Biz de bu fikirlere ortak olduğumuzu söylüyoruz ve diyoruz ki, öyle eserler Türk dünyasını kaynaştıracak, dünyada yaşayan Türklerin kalbinde Mehmet Akif’e büyük bir sevgi ateşi yakacaktır. Ne kadar ki, Türk Milleti var onun büyük şairi, azatlık mücahidi Mehmet Akif Ersoy da vardır. Artık Mehmet Akif Azerbaycan Türklerinin de evladıdır, o Azerbaycan şairidir.